-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Tolon'un tahliyesi
Yavuz Selim DEMİRAğ
ysd592@gmail.com
Yazı Tarihi: 09/02/2009
Geç gelen adaletin adalet olmadığını yeniden hatırlatırken hasta yatağında tahliye kararı verilen Hurşit Tolon Paşa’yı yazmaya gayret edeceğim. Paşa’nın hastalığı konusunda gazete manşetlerinde insanlık dışı kurgular yumurtlayan malum medya “delil yetersizliği” gerekçesiyle tahliye kararına fena halde bozulmuş. Doktor raporlarına göre en az üç ay hastanede tedavi görmesi gereken Tolon’a yurtdışı yasağı konması, birileri için züğürt tesellisi olmuş.
Bugün Tolon Paşa’nın tutuklanmasından bir ay önce yaptığım sohbeti okuyucularımızla paylaşmak istiyorum. Genelkurmay Başkanlığı’nın Harp Akademileri’nde yaptığı SAREM toplantılarında karşılaşmıştık. ümraniye Davası’nda o sıralarda adı geçiyor, yandaş medya sürekli Tolon’u hedef gösteriyordu. Sıranın paşalara geldiğine dair haber ve yorumları nasıl değerlendirdiğini sordum. “üocuk yaşta askeri üniformayı giyen herkes Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir-komuta zincirine dahildir. Bireysel düşünebilen asker harekete sıra gelince asla bireysel olarak davranamaz. Bunu askeri okullarda okuyan bir kişi olarak en iyi sen bilirsin.
Harp Okulu’ndayken ünlü Talat Aydemir darbe girişimini yaşadığımızda teğmen rütbesindeydim. 22 şubat’ta ordunun büyük bölümü emir-komuta zincirinde olduğunu düşünüyordu. İletişim bugünkü imkanlarda olmadığı için genç subaylar olarak komutanlarımızın beyanına inanmak zorundaydık.
Talat Albay’ın girişiminin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tamamını kapsamadığı ortaya çıktı. Bizim için de ” Harbiyelileri aldattılar “ diye beyanatlar veriliyordu. Bunun üzerine bizim aldatılmadığımızı kanıtlamak için Taksim Anıtı’na ” Harbiyeli Aldanmaz “ çelengini koyan genç subaylar arasında yer aldım. Ve bundan hiçbir zaman pişmanlık duymadım.
Talat Albay daha sonra 21 Mayıs Harekatı’na kalkıştı. Komuta zinciri olmadığı için bu defa karşı çıktık. Ama gerek Talat Aydemir, gerekse Fethi Gürcan hiçbir şeyi inkar etmedi. Bütün sorumluluğu üstlendiler ve erkekçe darağacına yürüdüler.
Bugünlerde benim içinde birtakım senaryolardan bahsediliyor. şunu söyleyeyim, eğer böyle bir planın içinde olsam asla inkar etmem. Sonucuna katlanırım. İnandığım bir davayı ucunda ölüm de olsa savunmaya devam ederim. Ama böyle bir şey yok. Ben sadece memleketin gidişatı ile ilgili endişe duyan bir vatandaşım. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikeleri görüyor, çıkış yolları ile ilgili kafa yormaya gayret eden emekli sivil bir kişiyim. Türk Ordusu’ndan emekli olanlar kışlaya seferberlik haricinde geri dönmez.
Kısacası söylentiler gerçekten doğru olsa bunu gururla ifade etmekten imtina etmem. Gülüp geçiyorum” demişti.
üzel bir sohbet olduğu için tabii ki yazamazdım. Tutuklanmasından sonraki yazılarımda da bahsetmedim. Ancak dün tahliye haberini alır almaz Tolon’un yakınlarını arayarak hastane ziyaretinin mümkün olup olmadığını sordum. Henüz belli olmadığını ifade ettiler. Bu arada yukarıda belirttiğim hususları yazma düşüncemi söyledim. Aylardır malum medyanın bu konudaki taraflı haberlerini hatırlatarak, gönül rahatlığı ile yazabileceğimi söylediler.
Yazarken yüreğim burkuldu. Ahmet Hurşit Tolon Paşa şimdi Haydarpaşa GATA’da 50 yıllık silah arkadaşı, beş aylık mahpus yoldaşı şener Eruygur ile hastane odasında yeniden buluştu.
İtibar infazına uğratılmaya çalışılan bu iki güzide insanın kayıplarını kim karşılayacak! Merak etmeyen var mı?
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Ergenekon'da Flaş Haber !
http://www.internetajans.com/img/new...//70145-MP.jpg
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan 27 kişi hakkında şok karar...
Konya polisince Ergenekon kapsamında gözaltına alınmaları büyük yankı uyandıran, ancak serbest bırakılan 27 kişi hakkında 'Ergenekon ile bağlantıları yok' değerlendirmesi üzerine takipsizlik kararı verildi.
Haklarında takipsizlik kararı verilenlerden bazıları, hukuksal olarak haklarını arayacaklarını belirterek, "Mağduriyetimiz nasıl giderilecek?" diye sordu.
Konya Terörle Mücadele şubesi Müdürlüğü'nce, geçen yıl temmuz ayında 'Hükümeti yıkmak, kaos ortamı oluşturmak, yasadışı örgüte üye olmak ve isyana teşvik' suçlamasıyla gözaltına alınan aralarında İstanbul üniversitesi Orman Fakültesi'nden emekli öğretim üyesi ve daha önce İşçi Partisi'nden (İP) milletvekili adayı da olan Prof. Dr. Ahmet Uçkun Geray, Milli üözüm Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Akgül'ün de bulunduğu 27 kişi üzel Yetkili Adana Cumhuriyet Savcısı Mehmet Düzgün tarafından 26 Temmuz 2008'de serbest bırakıldı.
Savcı Düzgün, yürüttüğü soruşturmanın, Ergenekon soruşturma dosyasıyla birleştirilip birleştirilmeyeceğini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan sordu. Cevabi yazıda, Ergenekon soruşturması çerçevesindeki şüphelilerle bağlantılı olduklarına dair bir delil bulunmadığı belirtildi. Bu bilgi üzerine 19 Ocak'ta, 27 kişi hakkında takipsizlik kararı verilerek, karar ilgililere tebliğ edilmeye başlandı. şüphelilerden Prof. Dr. Ahmet Uçkun Geray, 'Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütüne üye olmak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik etmekle' suçlanırken, kararı öğrendiği gün solunum yetmezliğinden hayatını kaybetti.
'DEğERLENDİRME AşAMASINDAYIZ'
Konya polisince yakalanıp 4 gün gözaltında tutulduktan sonra sevk edildikleri üzel Yetkili Adana Cumhuriyet Savcılığı'nca serbest bırakılan ve ardından haklarında takipsizlik kararı verilen 27 kişiden Milli üözüm Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Akgül ile Ulusal TV Silifke Temsilcisi Gemi Mühendisi Yusuf Buldu, hukuksal haklarını arayacaklarını, ancak şu anda zamana ihtiyaçları olduklarını söyledi.
Akgül, "İnsanların, çeteleşmelerle, cinayetlerle irtibatlandırılarak içeri alınması veya serbest bırakılması o insanların hayatında kalıcı etkiler bırakıyor. Toplum açısından suçlu sayılıyorlar. Biz 4 gün tutulup, bırakıldık. Ama buna rağmen tanıdıklarım, dostlarım beni cezaevinde biliyor. Karşılaştığımızda 'yahu Ergenekon gibi işlere bulaşmışsın ayıpladık seni' diyorlar. Ergenekon kapsamındaki tutuklamalar maalesef insanları direk suçlama kampanyasına dönüşmüş durumda. Hesabının sorulmasını düşünüyoruz. şimdi değerlendirme aşamasındayız. Düşünüyoruz. Hazırlıklarımız sürüyor. Bizden sonra bu gibi hukuksuzluklara 'dur' denilmesini istiyoruz" dedi.
Gözaltına alınmasıyla ilgili şu anda dava açmayı düşünmediğini, zamana ihtiyacı olduğunu belirten Buldu ise, "Hayatında kelepçe görmemiş insanlar bir takım şeylere maruz kaldı. Atatürkçü olan, bağımsızlığı kim savunuyorsa başına çorap örülüyor. Hukuk herkese lazım, bir gün bunlara da lazım olacak. Hukuka güveniyoruz. Hukuksal hakkımı arayacağım. Gözlem ve izleme safhasındayım. Zamana ihtiyacım var" diye konuştu.
TAKİPSİZLİK GEREKüELERİ: 'BU KADAR SİLAH üRGüT İüİN YETERLİ DEğİL'
Savcı Düzgün'ün, operasyonla ilgili safhaları anlattığı takipsizlik kararında; Konya polisinin bazı şüphelilerin telefonlarının teknik takibe alınması sonucu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılan Ergenekon soruşturmasıyla bağlantılı olabileceği bilgilerine ulaşılması üzerine soruşturma başlatıldığı belirtildi. Yapılan operasyonda, İslamcı dergi yazarı Ahmet Akgül, Osman Nuri üelik ve İsmet Sezgin'in bilgisayarlarında müstehcen görüntüler, bazı şüphelilerde ise 28 şubat 1997 tarih ve 406 sayılı Milli Güvenlik Kurulu Kararı fotokopisi bulunduğu kaydedildi. Ayrıca, şüphelilerden Mehmet Deniz'den 1 tabanca, 1 şarjör, 37 mermi, Selman Yücel'de 164 mermi, 1 boş kovan, suç unsuru tespit edilmeyen kitap, dergi, CD, DVD ele geçirildi.
Savcı Düzgün, takipsizlik gerekçelerini de detaylı şekilde kararında açıkladı. Ele geçirilen tabanca ve mermilerin kişisel olduğunu bu miktarda silah ve merminin terör örgütünün varlığı için yeterli olmadığını belirten Savcı Düzgün, Milli üözüm Dergisi'nin de Ergenekon terör örgütünün yarattığı basın kuruluşlarından biri olduğunun kabulünün mümkün olmadığını da kaydederek, şüphelilerin 'Silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üye olmak' suçundan takibatına gerek olmadığını ifade etti.
'HüKüMETİ ORTADAN KALDIRACAK GüüTE DEğİLLER'
Kararda, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye ve silahlı isyana tahrik etmek" suçunun işlenebilmesi için silahlı bir güce sahip olmaları veya silahlı bir gücün kontrol edilmesi gerektiğine dikkat çekilerek, şüphelilerde ele geçirilen silahlar itibarıyla bu güçte olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, silahlı bir gücü de kontrol ettiğinden bahsedilemeyeceğine dikkat çekildi. Ayrıca, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen Ergenekon soruşturma dosyasıyla bağlantı kurulamadığı da kaydedilirken, "şüphelilerden Ahmet Akgül'ün ABD, AB, İsrail, hükümet, iktidardaki siyasal parti ve Ergenekon adıyla bilinen soruşturmayı eleştirir mahiyette yazıları, konferans ve panellerdeki konuşmaları, aralarında yaptıkları telefon görüşmeleri, hükümetin yıkılacağı, ekonomik kriz çıkacağı konusundaki tahmin ve temennileri, darbe olacağı konusundaki tahminlerinin silahlı isyana tahrik olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmıştır" denildi.
Savcı Düzgün, kararında, 'Devletin güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurmak' ile suçlanan şüphelilerin bu suçtan da takibatına gerek olmadığını belirtti. şüphelilerin bazılarında fotokopileri bulunan Milli Güvenlik Kurulu kararı fotokopilerinin değişik internet sitelerinde mevcut olduğu, herkesin internetten kolayca temin edebileceği için suçun yasal unsurlarının oluşmadığı kaydedildi.
09.02.2009 / İnternetajans
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Rezalet! Tolon Serbest Bırakıldı...
http://www.internetajans.com/img/new...//70149-MP.jpg
Böyle rezalet olur mu? Böyle skandal olur mu? Hukuk nerede? Bu tahliye kararını kim nasıl izah edecek?
Serdar Akinan / Akşam
Hatırlarsınız emekli Orgeneral Hurşit Tolon bir temmuz sabahı yakalanmıştı.
Savcı Zekeriya üz'ün titiz çalışmasıyla soruşturma kapsamına alınan Tolon, emniyet istihbaratın aylar süren teknik takibi sonucu Ergenekon terör örgütünün üyesi olduğu anlaşılmış ve askeri lojmanlarda kıskıvrak yakalanmıştı.
Asıl delil ise oğlunun evinde yapılan aramada ele geçmişti.
üzerinde 'Ergenekon yapılanması' yazan bir fotokopi!..
Yapılan derinlemesine tahkikatta savcılar şu şok sonuca ulaştılar:
Ergenekon yapılanmasını anlatan bu belge 6.Dalga'dan hemen önce bazı gazetelerde yayınlanmıştı. Hatta hatta bazı internet sitelerinde günlerce yayınlanmıştı...
İşte bu kritik belgeye internet aracılığıyla ulaştığı anlaşılan Tolon, 'printer' denen bir alet vasıtasıyla bu belgeyi yazdırmış. Hatta bununla yetinmeyerek bir de fotokopisini çekmiş. üzellikle fotokopisini çekmesi savcıların dikkatinden kaçmadı. Emekli paşa Hurşit Tolon, gazetelerde günlerce yayınlanan bir belgenin fotokopisini neden çektiğini açıklayamayacağından olsa gerek susma hakkını kullanmıştı.
Sükutun ikrardan geldiğine dalalet eden bu tavır da emniyet istihbaratın ve savcıların dikkatini çekti. Gene o süreçte, savcılıktan sızan bazı haberlere göre, Hurşit Tolon'a torunlarıyla yaptığı telefon görüşmeleri sorulmuş, bu kayıtlarda, 'Karne nasıl bakalım, kırık var mı?' cümlesinin Ergenekon örgütünün askeri kanadına bir talimat olup olmadığını açıklaması istenmiş. Tolon, bu sorular karşısında da sessizliğini korumuş. Ancak tutuklanmasına neden olan asıl gelişmenin, gözaltından birkaç gün önce eşini telefonla arayarak, 'Bi daha bana danışmadan eve misafir çağırma akşam Fener'in maçı vardı. şimdi izleyemeyeceğim...' demesi olduğu anlaşıldı. Bu cümlede geçen 'danışmadan' kelimesinin Danıştay saldırısıyla doğrudan alakalı olduğu söylendi. Yazılabilseydi iddianamede bu vahim argümanlara yer verilecekti. Ancak asıl hukuk skandalı iste tam burada... Dünyanın hangi ülkesinde daha mahkemeye iddianame bile sunulmadan tutuklu bir sanık altı ay sonra serbest kalır? Yok, hakikaten bu ülkede yaşanmaz. Terör örgütü üyesi adamlar şimdi ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşacak. Ben bu ülkenin polisine, savcısına nasıl güveneceğim? Adamı tutuklamışsın ne güzel, altı aydır da cezaevi cezaevi gezdirmişsin... şimdi kalk delil yetersizliğinden serbest bırak... Allahtan yurtdışına çıkış yasağı koydular. Maazallah çıkıp dışarıdan darbe falan da tezgahlar bunlar... Vedat Yenerer'in Kuzey Irak'tan getirdiği 1930 model vahim nitelikteki tüfek ve boş uçaksavar mermisi kovanlar kullanılırsa ne yapacağız? Hurşit Tolon ve Vedat Yenerer artık serbest... Türkiye'ye rahat yok... Böyle hukuksuzluk olur mu? Medya da medya olsa... Tutturmuşlar bir Ekrem Tosun... Neymiş Başbakan'ın oğlu ortakmış. Olacak tabii... Aç mı kalsaydı çocuk?... Tutturmuşlar bir 'Deniz Feneri' dosyası aylardır neden gelmiyormuş? Gelemez tabii... Posta kolay mı geliyor taa Almanya'dan? Tutturmuşlar bir Cumhurbaşkanı'nın oğlu neden Suudi Arabistan'da iş bağlıyormuş? Bağlayacak tabii... Ne yapsın çocuk ticaret sünnet... Siz asıl şu hukuksuzluğu yazın... Ergenekon terör örgütü nasıl dışarı çıkmaya başladı? Rezalet valla... Rezalet...
09.02.2009 / İnternetajans
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Gazeteciye Ergenekon Davetiyesi
http://www.internetajans.com/img/new...//70155-MP.jpg
Gazeteci Fatma Sibel Yüksek, ifadesi alınmak üzere Savcılığa çağırıldı...
Eski Başbakanlık muhabirlerinden gazeteci Fatma Sibel Yüksek, ifadesine başvurulmak üzere Savcılığa çağırıldı. Fatma Sibel Yüksek Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan gazeteci Behiç Gürcihan'ın nişanlısı. Eski Yeni şafak gazetesi Başbakanlık muhabiri Sibel Yüksek Ergenekon soruşturması kapsamında tv programlarında yaptığı çarpıcı açıklamalarıyla gündeme gelmişti. Tv programlarında Ergenekon davasında yaşanan bazı hukuk dışı durumları dile getiren Yüksek'in Ergenekon iddianamesinde köpeği patiğinde ismi geçiyordu. Son olarak eski Susurluk Komisyonu Başkanı avukat Mehmet Elkatmış aracılığı ile Ergenekon savcıları hakkında dava açan Fatma Sibel Yüksek'in neden Savcılığa çağırıldığı ise merak konusu.
Konu ile ilgili gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz.
İnternetajans-üZEL
09.02.2009
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Ergenekon'da şema Tepkisi
http://www.internetajans.com/img/new...//70170-MP.jpg
''Bu şema, Orgeneral Hilmi üzkök'ün Genelkurmay Başkanı olması için imal edilmiş bir şemadır''
''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan İşçi Partisi (İP) Merkez Karar Kurulu üyesi Mehmet Adnan Akfırat, 2003 yılında MİT tarafından hazırlanan ve ''Ergenekon şeması'' olarak adlandırılan şemanın, emekli Orgeneral Hilmi üzkök'ün o dönemde Genelkurmay Başkanı olması için imal edildiğini öne sürdü.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını yapan Akfırat, sözlerine ''MİT'in 2003 yılında hazırladığı şemada adı açık olan kişilerden biriyim'' diyerek başladı.
Görülmekte olan davanın MİT tarafından hazırlanan bu şemaya dayandığını öne süren Akfırat, ''Bu şema, büyük bir suçtur. Türkiye'nin bütünlüğüne karşı işlenmiş bir suçtur. Hiç kimse Tuncay Güney'in arkasına saklanarak bu şemayı yapmanın sorumluğundan kurtulamaz'' dedi.
Bu şemayla dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun hedef alındığını öne süren Akfırat, MİT'in bu şemayı hazırlamasını eleştirdi.
Akfırat, MİT'in şemayı, 10 Temmuz 2003 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdiğini kaydettiğini, ancak mahkemenin sorması üzerine bu şemanın Genelkurmay Başkanlığı'nda bulunmadığının bildirildiğini ifade etti.
-''üZKüK, şEMAYI CEBİNE KOYUP GİTMİş''-
şemanın dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi üzkök'e gönderildiğini iddia eden Akfırat, ''üyleyse Hilmi üzkök şemayı kendisine gönderilmiş özel bir mektup gibi cebine koyup gitmiş. Böyle bir devlet olur mu? Bu neyi gösteriyor? Hilmi üzkök, bu şemayla özel bir ilişki içine giriyor. Bunu gösteriyor'' diye konuştu.
Tuncay Güney'in mülakatında TSK ile İP'in suçlandığını, bu suçlamaların kayda geçmesi için Güney'in 2001 yılında sorgulandığını iddia eden Akfırat, Tuncay Güney'in de el yazısıyla bir şema hazırladığını savundu.
Akfırat, söz konusu dönemde ABD'nin Irak'a müdahale yapmayı planladığını, Bülent Ecevit'in başkanlığındaki hükümetin buna karşı olduğunu, Genelkurmay Başkanlığı'nda da bu konuya ilişkin oluşturulan bir çalışma grubunun Türkiye'nin çıkarlarını korumak için bir tampon bölge oluşturmayı düşündüğünü anlatarak, bu şartlar altında da harekatın yapılamayacağını savundu.
Söz konusu şemanın Türkiye'nin bu kararlığını bertaraf etmek amacıyla hazırlandığını öne süren Akfırat, o dönem Genelkurmay Başkanı olan Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun, Türkiye'nin çıkarları açısından Hilmi üzkök'ün Genelkurmay Başkanı olmasını uygun bulmadığını öne sürdü.
-''YALMAN'IN GENELKURMAY BAşKANI YAPILMASI PLANI''-
Akfırat, ''Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun da daha sonra açıkladığı gibi, Kıvrıkoğlu'nun görev süresinin uzatılması, bu zaman içinde Hilmi üzkök'ün emekli olması ve Aytaç Yalman'ın Genelkurmay Başkanı yapılmasının planlandığını'' iddia etti.
Adnan Akfırat, ''Bu şema, Orgeneral Hilmi üzkök'ün Genelkurmay Başkanı olması için imal edilmiş bir şemadır'' dedi.
Mahkemenin söz konusu şemada bazı kişilerin adlarının kapalı kalması yönünde karar alarak, şemanın iftira suçu oluşturabileceğini bildirdiğini öne süren Akfırat, davanın iddianamesinin özetinin MİT tarafından 2003 yılında hazırlanan 11 sayfalık belge olduğunu savundu.
İddianamede TSK'nın çok değerli pek çok komutanının suçlandığını öne süren Akfırat, ''İddianamenin bir tek Hilmi üzkök'ü övdüğünü'' öne sürdü.
Akfırat, şemanın sorumlularının ortada olduğunu, haklarında soruşturma açılması gerektiğini söyledi.
''Bu şema, bu davanın tertip olduğunun en önemli delilidir'' diyen Akfırat, düzenleyenlerin bunun bir tertip olduğunun anlaşılmaması için ortaya çıkmasını istemediklerini iddia etti.
Akfırat, Tuncay Güney'in 2001 yılında alınan ifadesinde kendisine söylenenleri anlattığını, bu ifadenin de tertibin bir parçası olduğunu ileri sürdü.
ABD'nin iki önemli gazetesinde 2001 yılının şubat ayında bir hafta arayla iki haber yayımlandığını, bu haberlerde Irak sınırında TSK'nın komutanlarının kaçakçılık yaptığının söylendiğini, dönemin Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nun da düzeltme gönderdiğini anlatan Akfırat, ''Bu haberlerden bir hafta sonra Tuncay Güney de verdiği ifadesinde aynı şeyleri söylüyor. Hatta sorgucu soruyor, 'Bizimkiler yapıyor, CIA'nın üzerine atıyorlar değil mi?' diyor. Güney de öyle olduğunu söylüyor. Kendi suçlarını TSK'ya karşı bir operasyon için kullanıyorlar'' diye konuştu.
AA
09.02.2009 / İnternetajans
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Abdullah üatlı'yı basından tanırım
http://www.aksam.com.tr/images/2009/02/09/agar.gif
Mehmet Ağar, Susurluk davası kapsamında ''cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak'' suçlamasıyla hakkında açılan davada Abdullah üatlı'yı basından tanıdığını ileri sürdü. Ağar Tarık ümit ve Yaşar üz'ü muhbir olarak kullandıklarını açıkladı. Ağar'ı aynı davada yargılanıp hapis cezasına çarptırılan Korkut Eken yalnız bırakmadı.
Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemde ''cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak'' suçlamasıyla hakkında dava açılan Mehmet Ağar, terör ve organize suçlara ilişkin davalara bakmakla görevli Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. Sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ilk duruşmaya katılmayan Ağar, ikinci duruşmaya katılmak için adliyeye geldi. Ağar'a Susurluk davası kapsamında 6 yıl hapis yatan Korkut Eken de eşlik etti.
MüDAHİLLİK TALEPLERİ REDDEDİLDİ
Mehmet Ağar'ın, Susurluk davası kapsamında, Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili, ''Cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturduğu'' gerekçesiyle yargılandığı davada, üağdaş Hukukçular Derneği ile bazı avukatların müdahil olarak katılma talepleri reddedildi.
Mehmet Ağar'ın, terör ve organize suçlara ilişkin davalara bakmakla görevli Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılanmasına devam ediliyor.
Duruşmada, Avukat Selçuk Kozağaçlı, Hüseyin şimşek ve İsmail Hakkı İlçi için 342 avukat olarak müdahil talebinde bulunduklarını belirterek, ''Bu kişiler Mehmet Ağar'ın mensubu olduğu iddia edilen suç örgütünce öldürülmüştür'' iddiasında bulundu. Avukat Kozağaçlı'nın konuşmasında bazı bilgiler verdiği sırada Mehmet Ağar'ın avukatları ayağa kalkarak ''Esasa giriliyor'' diyerek itiraz ettiler. Bunun üzerine müdahil avukatlarından biri de Ağar'ın avukatlarını müdahale etmemelerini istedi.
Bunlar üzerine, Mahkeme Başkanı Hasan şatır, herkesin sessiz olmasını isteyerek, Kozağaçlı'ya sözlerine devam etmesini söyledi.
Kozağaçlı, ''Mahkemeden beklentimiz şu; ülkenin en karanlık döneminde suç işlemiş olan bu kişilerin tüm halka karşı suçlardan yargılanması. Bu nedenle şimşek ve İlçi adına müdahil olarak duruşmalara katılmak istiyoruz'' dedi.
Avukat Rıza Karaman da üağdaş Hukukçular Derneği adına davaya müdahil olma talebinde bulundu.
''Faili meçhul şekilde'' yaşamını yitiren Hasan Ocak'ın ağabeyi Hüseyin Ocak adına duruşmaya katılan bir başka avukat da ''Hasan Ocak'ın, Ağar'ın Emniyet Müdürü olduğu dönemde uygulanan fiiller sonucunda öldüğünü düşündüklerini'' iddia etti. Sözkonusu avukat, Hüseyin Ocak adına davaya müdahillik talep ederek, ''Mehmet Ağar'ın, Ergenekon soruşturması kapsamında yargılanması gerektiğini düşünmekteyiz'' dedi.
Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili, ''müdahale taleplerinin yasada belirtilen koşulları taşımadığını ifade ederek, reddine karar verilmesini istedi.
Duruşmada söz alan Ağar'ın avukatları Kadir Toluç ve Abdullah Egeli de müdahil taleplerinin Ceza Muhakemesi Kanunu'na (CMK) uygun olmadığını savunarak, reddine karar verilmesini talep etti.
Duruşmaya kısa bir ara veren Mahkeme heyeti, açıkladığı ara kararında, müdahillik taleplerini, CMK'nın 250. maddesi uyarınca, ''sanığın yargılandığı suç bakımından katılma talebinde bulunanların doğrudan zarar gördükleri sabit olmadığından'' reddetti.
"ABDULLAH üATLI'YI BASINDAN TANIRIM"
Mehmet Ağar duruşmada Abdullah üatlı'yı basından tanıdığını, İbrahim şahin'in terörle mücadeleye büyük emek vermiş bir kişi olduğunu belirterek Tarık ümit ile Yaşar üz'ü muhbir olarak kullandıklarını söyledi.
'HUKUKİ YETKİ VE SORUMLULUKLARININ DIşINA üIKMAMIşTIR'
''Susurluk davası'' kapsamında Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili ''cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak'' suçundan bugün yargılanmasına başlanacak Mehmet Ağar'ın avukatlarınca yapılan yazılı açıklamada, ''Mehmet Ağar'ın, devletin etkin kademelerinde görev yapmış, bu görevleri yerine getirirken hiçbir zaman hukuki yetki ve sorumluluklarının dışına çıkmamış ve yetki alanı içindeki kamu görevlilerinin de bu sınırları aşmamaları yönünde azami gayret sarf etmiş bir devlet görevlisi olduğu'' kaydedildi.
Ağar'ın avukatları, yaptıkları yazılı açıklamada, ''Atanmış olarak bürokratik sorumluluk, seçilmiş olarak ise siyasi kararlılık içinde devletin etkin kademelerinde görev yapmış, bu görevleri yerine getirirken hiçbir zaman hukuki yetki ve sorumluluklarının dışına çıkmamış ve yetki alanı içindeki kamu görevlilerinin de bu sınırları aşmamaları yönünde azami gayret sarf etmiş bir devlet görevlisinin, bir siyasinin, müvekkilimiz Mehmet Ağar'ın yargılanma süreci başlamış bulunmaktadır'' denildi.
Açıklamada, on iki yıldır Türk kamuoyunu meşgul eden ve ''Susurluk olayı'' olarak bilinen süreçle ilgili Ağar hakkında asılsız, mesnetsiz iddianın ileri sürüldüğü ve haksız birçok suçlamanın yapıldığı savunuldu.
''Ağar'ın, kamuoyunda ileri sürülen asılsız iddia ve yapılan haksız suçlamalar karşısında bugüne kadar sergilediği sakin tavrın, hukuka olan saygı, Türk adaletine olan inanç ve kendine olan güvenden kaynaklandığı'' ifade edilen açıklamada, ''Aktif siyasette olduğu dönemlerde, olayın kendisi açısından açıklığa kavuşturulmasını sağlamak üzere yargılama sürecini başlatacak girişimlerde bulunmaktan da hiçbir zaman kaçınmamıştır'' denildi.
Açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
''Bilindiği üzere bu süreçte, müvekkilimizin kendi talebi üzerine 11 Aralık 1997'de dokunulmazlığı kaldırılmış, bağımsız milletvekili olduğu dönemde TBMM Soruşturma Komisyonunun 15 Haziran 2000 tarihli kararıyla Yüce Divan'a sevkine ve yargılanmasına gerek olmadığına karar verilmiş, DYP Genel Başkanı olduğu dönemde TBMM Başkanlığına, milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması için üç kez yazılı müracaatta bulunmuştur.
Ayrıca, bugünkü yargılama sürecinin bir an önce başlaması ve sonuçlandırılması için hukuki çerçevede itiraza ilişkin haklarımız, Ağar'ın talebiyle kullanılmamıştır.
Her zaman olduğu gibi bugün başlayan süreçte de Türk adaletine inancımız, Türk yargısına güvenimiz tamdır. Aynı inanç ve güvenin tüm kamuoyu tarafından da duyulması samimi temennimizdir.''
22 TEMMUZ'DA DOKUNULMAZLIğI KALKTI
Susurluk kazası olduğu dönemde Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Ağar daha sonra da milletvekili seçildiği için dokunulmazlık zırhı nedeniyle yargılanamamıştı. 22 Temmuz 2008 seçimlerinde Meclis'e giremeyen Ağar için Danıştay 1. Dairesi, Ağar'ın, ''cürüm işlemek için silahlı teşekkül meydana getirmek'' suçu yönünden lüzum-u muhakemesine, Ağar'ın eylemine uyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun (TCK) ''suç işlemek için örgüt kurmak'' başlıklı 220. maddesi gereğince yargılanmasına karar vermişti.
Danıştay İdari İşler Kurulu da 1. Dairenin kararını onayarak, dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermişti. Mehmet Ağar ''vali'' statüsünde olduğu gerekçesiyle dosyası Yargıtay 8. Ceza Dairesinde görüşülmüştü. Ağar'ın, suç tarihinde ''emniyet müdürü'' statüsünde olduğuna işaret eden daire,''görevsizlik'' kararı vererek, dosyayı Ankara Ağır Ceza Mahkemesine iletilmek üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermişti.
Dosyanın tevzi edildiği Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise ''görevsizlik'' kararı vererek, dava dosyasını, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine göndermişti. Ağar, sağlık sorunları gerekçesiyle Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya katılmamıştı.
DTP IğDIR MİLLETVEKİLİ BULDAN BASIN AüIKLAMASI YAPTI
Mehmet Ağar'ın ''Susurluk'' davasına ilişkin duruşması öncesinde DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ile bazı parti ve örgütler basın açıklaması yaptı. Buldan, Ankara Adalet Sarayı önünde yaptığı açıklamada, ''belli bir dönemin hem tanığı hem de mağduru olduklarını'' söyledi. Bu sebeple ''Ağar'ın davasının kendileri için büyük önem taşıdığını'' kaydeden Buldan, ''Ama, bu dava Mehmet Ağar'ı aklama davası olarak karşımıza çıkıyor. Yani bir şekilde Türkiye'de işlenen faili meçhul cinayetlerin ve kayıpların baş aktörü ve sorumlusu olan Ağar, bugünkü duruşmadan da elini kolunu sallayarak çıkıp gidecek'' dedi.
Susurluk ve Ergenekon davalarının ''bir bütün'' olduğunu savunan Buldan, şöyle devam etti:
''Bu iki davanın mutlaka birleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. üünkü, Türkiye'deki binlerce faili meçhul cinayetin ve kaybın baş aktörü ve sorumluları bir şekilde yargı önüne çıkartılmaya çalışılıyor ama bir taraftan da bu insanlar serbest bırakılıyor. Bu Türkiye, Türkiye'nin aydınlık geleceği, şeffaf bir Türkiye, demokratik bir Türkiye açısından kabul edilemez bir durumdur. Türkiye gerçek bir hukuk devleti olduğunu kanıtlamak istiyorsa, bugünkü davayla Ergenekon davası birleştirilmelidir. Sadece Ağar değil, onun ekibinde çalışan, özellikle '91-95 konsepti' dediğimiz dönemde görev yapan, başta Tansu üiller olmak üzere bütün yetkililerin, yargılanması ve halka hesap vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Bütün savcı ve hukukçuları göreve davet ediyoruz.''
DTP Batman Milletvekili Bengi Yıldız basın açıklaması sırasında da hazır bulundu.
DİğER AüIKLAMALAR
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara şubesi, Ankara 78'liler Derneği, Ankara 78'liler Birlik ve Dayanışma Derneği, Ezilenlerin Sosyalist Platformu, EMEP, DTP, SDP Ankara İl Teşkilatları, Sosyalist Parti ile 68'liler Dayanışma Derneği'nin de içinde bulunduğu bazı parti ve örgütler de aynı yerde ortak açıklama yaptılar.
İHD Ankara şube Başkanı Gökçe Otlu'nun okuduğu açıklamada, ''Ağar'ın, derin devlet örgütlenmesi sürecinin 12 Eylül'den bu yana en önemli aktörlerinden biri olduğu'' savunularak, ''Ağar hesap vermelidir. Bunun için, Susurluk'un devamı olan Ergenekon sürecine dahil edilmelidir. Görevi ihmalden değil, halka karşı işlediği suçlardan yargılanmalıdır. Bireysel olarak değil, kontrgerilla devletiyle birlikte yargılanmalıdır'' denildi. Kendilerini ''Halk Cephesi Ankara Temsilciliği'' üyelerinin basın açıklamasında ise ''bugün görülen davada Ağar'ın adıyla özdeşleşen sayısız işkence, katliam, infaz ve kayıpların olmadığı'' öne sürüldü.
09.02.2009 / AKşAM
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
üanlar kimin için çalıyor - acep nedendir?
Altemur KILIü
altemurkilic@ttmail.com
Yazı Tarihi: 10/02/2009
Sevgili emekli Hurşit Tolon Paşa, içeride 7 ay (220 gün) yattıktan sonra İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edildi! Mahkemenin kararı açık, gerekçesi “delil yetersizliği”. “Hurşit Paşa’dan ve tavrından hiç hazzetmediğini” itiraf eden Yeni şafak yazarı Kürşat Bumin bile, bunun doğru bır karar olduğunu yazıyor. Ama başından beri “Ergenekona” sarılan bilcümle AB ve AKP yalakaları, ordu düşmanı hainler ve de liboşlar, bu karardan hiç hoşlanmadılar; diğer, çoğu sanıklar için “emsal teşkil eder” ve sonra da kahrolası “süreç” sona erer diye!
Kimlerdir bu “güruhun ”Türk milliyetçiliğine düşman, “ehli ihanetin” mensupları? Ve aylarca nahak yere hapis yatan insanların, kurtulmaları ve aklanmaları üzerine, şimdi “tarifsiz acılara” kapılan kişiler kimlerdir ve bu hırsları “acep nedendir?”
Cevabı girift-karmaşık ama kuyrukları, girdikleri mecrada birbirlerine değiyor, amaçları da, bir yerde birleşiyor: “TC, ordu ve milliyetçilik düşmanlığı.”
Kısacası; melûn emelleri; Atatürk’ün Cumhuriyet’ini yıkıp, yerine başka bir devlet kurmak... Bunun için de buna engel olan orduyu “Ergenekonla”, nifaklarla, dedikodularla safdışı kılmak! Zaten, açıkça da söylüyorlar. “Artık geçmişle hesaplaşmanın ve ordudan intikam almanın, Türkiye’yi değiştirmenin zamanı gelmiştir” diye yazıyorlar! Ve şimdi Tolon Paşa emsal olur, “ümraniye bombaları” yüzlerinde patlar ve kendilerini amaçlarına götürecek “dava süreci” durur diye! “Aman bu süreç durmasın” diye yırtınıyorlar, insani acılar, hukuk ve insan hakları ihlalleri pahasına da olsa! Bunlar onları hiç ilgilendirmiyor!
Liboşlar, yalakalar, gafiller
Bu oyunu, bu ittifakı görmemek için gerçekten gafil olmak gerek ve “iyi niyetli” liberaller, entelektüel züppeler, liboşlar görmüyor ve onlara kapılıyorlar, ordunun etkisiz hale getirilmesi işlerine yarayacak. AKP iktidarına, güya “demokrasi uğruna” yardakçılık, yalakalık yapıyorlar! Stalin zamanında liberaller için “Bize hizmet eden budalalar” demişti. Bizim liboşlar da AB’ye -yeri gelince de- ABD’ye hizmet eden ezeli budalalar!
Ama bu dünya, bu Türkiye zalimlere, hainlere ve gafillere kalır mı? Sonunda TC yıkıldıktan sonra kurulacak “şey” kime yar olur, o belli değil! Atatürk Cumhuriyeti bir kere yıkılsın sonrası kolay!
Türkiye’yi önce kuşatmayı, sonra teslim almayı amaçlayan bu “ihanet ittifakının”, “şeytan çemberinin” mensupları. Medyada Ergenekon iddialarının, “haber” ve belgelerin günü gününe, hatta saati saatine şebekeler tarafından servis edilmesinden belli: şebeke “malumdan” malum! Yeni şafak- Zaman-Star grupları. Sabah ve de Taraf’ın ne olduğu çoktan belli. Taraf “cim karnındaki nokta”, Vakit “ceridesi”!
Dışarıdan destek de AB’den. Açık insan hakları ve hukuk ihlaleri karşısında Brüksel’den hiç ses çıkıyor mu? “Kriterler” nerede?Tek dedikleri “Bu işi bir an evvel sonuçlandırın”. Nasıl olacaksa!..
Bir şiir, bir türkü
İngiliz şairi John Donne; “Hiçbir insan kendi başına ada değildir; bütün de değildir tek başına, anakaranın bir parçası, okyanusun bir damlasıdır; Bir insanın ölümüyle eksilirim ben, çünkü bir parçasıyım insanlığın; işte bu yüzden hiç sorma çanların kimin için çaldığını, çanlar senin için çalıyor” der...
Ve “Yemen Türküsü”... Nedense hep dilimin ucunda:
Havada bulut yok bu ne dumandır
Mahlede ölüm yok bu ne şivandır
şu Yemen elleri ne de yamandır
Ano Yemendir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Muştur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep nedendir
Türküdeki “Muş” değil, “Huş” tur... Huş, Yemen’deki son savunma hattımız...
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Avrasyacılık, Sorosçuluk ve Ergenekon!
Arslan BULUT
yenicaggazetesi.com.tr
Yazı Tarihi: 10/02/2009
Can Ataklı, Fehmi Koru’nun “Ergenekon soruşturmasına 5 Kasım 2007’de ABD Başkanı Bush ile Tayyip Erdoğan görüşmesinde karar verildi” iddiasına başından beri ihtimal vermediğini, ancak şu anda görünen manzaranın bunu doğruladığını yazdı:
“Darbeydi, çeteydi gibi suçlamalar belli ki bu işin kamuflajı. Amerika’yı asıl rahatsız eden, içinde kimi askerlerin de bulunduğu bir yapılanma. Avrasya adı altında Türkiye’yi Batı’dan koparacak. Milliyetçi söylemlerin artması bu kopuşu hızlandırır. O halde bunun durdurulması gerek.”
Ataklı, kendisinin Türkiye’nin çıkarını Batı’nın çağdaş kriterlerini paylaşmakta, bu blok içinde ulusal onurunu ve çıkarını kollayarak durmakta bulduğunu belirtti. Aslında Tayyip Erdoğan ve Fehmi Koru da tam bu çizgide, yani NATO eksenindedir!
* * *
Yiğit Bulut ise “Trinite Terör ürgütü” adını verdiği yapılanmanın Türkiye’nin “Hıristiyan Avrupa’nın bir parçası olmasını”, kendi değerlerini kaybederek, potansiyelinin farkına varamadan, Amerika-Avrupa çizgisinde “küçük bir emir erine” dönüşmesini sağlamak istediğini yazdı ve “Türkiye Asya’da alternatif arasın diyenler, silahlı örgüt üyesi oluyor da, bu neden olmasın?” diye sordu:
“Kim bilir; belki yer altına silahlar gömdüler, günün birinde, fikirleri, Türkiye’ye AB veya ABD kontrolünü-Hıristiyan emperyalizmini kabul ettirmekte yetersiz kaldığında, çıkarıp darbe deneyecekler! Yoksa bu ülkede ‘Asya’da alternatif arayalım, bağımsız kalalım’ deme hakkı yok mu? Bunu diyenler ‘terrorist’, ABD ve AB’ye ‘esir’ olalım diyenler ‘adam mı’ sayılıyor bu ülkede?”
* * *
Fehmi Koru’nun iddiasının üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Başbakan Tayyip Erdoğan, Bush ile görüşmesinde Ergenekon soruşturmasının ele alınıp alınmadığı konusunda bu kadar yayın yapıldığı halde en küçük bir açıklama bile yapmadı.
Biz ise asıl darbe tehlikesinin Soros tipi yapılanmadan geldiğini, yıllardır örnekleriyle anlatıyoruz. Yugoslavya’yı dağıtan, Sırbistan, Gürcistan ve Ukrayna’da sokak hareketleri ile darbe yapan Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye’de de örgütlü olduğunu, hatırlattık. Cumhuriyet Başsavcısı bu konuda bir soruşturma başlatmadı!
Peki Türkiye bir taraftan darbecileri, çetecileri soruşturayım derken, diğer taraftan da milleti bir arada tutan bütün değerleri devlet eliyle yok etmiyor mu?
Bu durumda, Soros tipi darbeyi, devleti ele geçirmiş siyasi bir kadro yönlendirmiş olmuyor mu?
* * *
Peki bundan sonra ne olur?
Türkiye’nin önünde ABD, Avrupa Birliği ve Rusya eksenleri olmak üzere üç seçenek bulunduğunu belirten Prof. Dr. Mahir Kaynak’ın önerisi şöyle:
“Ya ülkemizdeki bütün taraflar bir masa etrafında toplanır ve ne yapılacağına birlikte karar verirler ya da bu taraflar söz konusu alternatifleri gerçekleştirmeye çalışan güçlerle ittifak yapıp ülke içinde çatışırlar.
ülkemizdeki gerginlikler dünyadaki yeni şekillenme için yapılan mücadelelerin yansımasıdır ve ülkemiz bu konuda anahtar rolü oynamaktadır ve biz, her zaman olduğu gibi, kendi aramızda anlaşmak yerine farklı kanatların peşine takılıp birbirimizle kavga ediyoruz.
Siyasetçi, asker ve yargı anlaşırsa dışarıdan müdahaleler etkisiz hale gelir.”
Benim kanaatim ise Türkiye’nin bu üç eksen arasında, bağımsız bir güç olarak denge politikası takip edebileceği yönündedir. Fakat, devletin içindeki Soros tipi yapılanma, yazılarımızı bile tehdit olarak algıladığı için bizi örgüt listelerine yazabilecek kadar düşmanca davranabiliyor!
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Bir general, bir yönetici, bir gazeteci!
Hasan DEMİR
hasandemir54@hotmail.com
Yazı Tarihi: 10/02/2009
İnsanlar telefonla görüşmekten korkar olmuş. Hele “Ergenekon” kelimesi geçtiğinde bir tedirginliktir başlıyor.
Haksız da sayılmazlar hani.
Görüyorsunuz; emekli General Hurşit Tolon, 2001 yılından beri gazete ve internet sitelerinde yayımlanmış bir dokümanı 2008 yılında arşivinde bulundurduğu için tam yedi ay cezaevinde yattı. Herhalde aynı doküman Müslüman ve muhafazakar kimliği ile temayüz etmiş gazete ve televizyoncusundan laik veya ateist kimliği ile öne çıkmış gazeteci ve televizyoncusuna kadar pek çok meslektaşın arşivinde yer alıyordur.
Memleket meseleleriyle ilgilenen herkes, medyada yer almış bazı dokümanları dosyalayıp, elinin altında bulundurur.
Bu suç değil, gerekliliktir.
Bu, millete ve insanlığa karşı sorumluluk hisseden, ülke ve dünya meseleleri hakkında söyleyecek sözü olan insanların normal bir davranışıdır. Bir gazeteci bir gün kitap yazmak yahut ileride benzer olaylarla karşılaşıldığında toplum hafızasını tazelemek için insanları domuz bağı işkencesi ile katleden Hizbullah terör örgütüyle ilgili haber ve fotoğrafları arşivlemiş olsa, bu kişinin evinin basılarak, “Hizbullah örgütü üyesi” şüphesiyle tutuklanıp aylarca hapsedilmesi, şunu tanıyor musun, bunu tanıyor musun, falankesle niye görüştün diye sorgulandıktan sonra, “pardon” diyerek salıverilmesi adalet midir?
Bu soruları niçin soruyoruz?
Soruyoruz, çünkü Tolon’un tahliye edilmesini hala eğip bükmeye çalışan Müslüman kimliği öne çıkmış gazete(ci) ve televizyon(cu)lar var.
Yine malûm “Ergenekon” soruşturması kapsamında 11 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Noel Baba Barış Konseyi Başkanı Muammer Karabulut, gözaltına alınması ve ardından başlayan tutukluluk süreciyle ilgili bakınız neler diyor:
“Savcıların iddianameden haberi yok. Birisi olmayan belgeleri var gibi gösterip imza atıyor, iddia makamı da suç uydurmaya imza atıyor. Benim Antalya’da evim aranıyor, İstanbul’da bir evde bulunan Ergenekon belgesi benimle ilgili iddianameye giriyor. Zaten beni de evimden çıktığı söylenen Ergenekon lobi belgesi kurtardı. İddia makamı bile bu belgenin yanlışlıkla iddianameye girmiş olduğunu, bunun da polisin hatasından kaynaklandığını kabul etti! (...) kamuoyu oluşturma erkini ele geçirmişler, Adalet Bakanlığı’nı, Emniyet’i ele geçirmişler ve bunlara güvenerek pervasızca hareket ediyorlar.”
Diyelim ki Karabulut canı yandığı için meseleyi abarttı.
Peki, “Ben ömrümde hiç Sivas’a gitmedim” diyen Akşam gazetesi Ankara eski temsilcisi Nuray Başaran’ın telefonlarını dinlemek için alınan mahkeme kararı gerekçesinin “Sivas’ta karıştığı bir olay” olmasını nasıl izah edeceğiz?
Evet, herkes fena halde tedirgin...
Evlerde, 12 Eylül’ün ilk haftalarına benzeyen bir endişenin adaleti katleden hayaleti dolaşıyor ve öyle olduğu içindir ki insanlar arşivlerini gözden geçiriyor ve telefonla memleket meseleleri hakkında bir-iki çift laf etmekten ürker hale gelmiş bulunuyor.
Haksız da sayılmazlar..
üünkü Hurşit Tolon gibi emekli bir general, Muammer Karabulut gibi bir Sivil Toplum ürgütü yöneticisi ve Nuray Başaran gibi güçlü bir gazetenin Ankara temsilcisinin derdini anlatamadığı, adaletin katledildiği bir süreçten geçiyor Türkiye..
Hem de onlarca yıldır..
Adaleti katlederek ne Gladio’yla savaşılabilir, ne çetelerle mücadele mümkün olur, ne haksızlık, hırsızlık ve yolsuzlukla mücadele edilebilir..
Adaleti inkar, Allah(c.c.)’ın “Adl” sıfatını ve Kur’an’ın en az on ayetini inkardır. üyle olduğu içindir ki, bir Müslüman bırakınız mazlum ve mağdurun hak ve hukukunu aramayı, muhatabı Ebu Cehil de olsa, ona karşı adil olmak zorundadır.
Mahkemeler ve hukukçular ise zaten “Adalet için” vardır.
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Avukatla savcı arasında şaşırtan diyalog
23 gündür tedavi gördüğü hastaneden dün gece taburcu edilen Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün avukatıyla Bakırköy Savcısı arasında şaşırtan bir diyalog yaşandığı ortaya çıktı. Avukat Ali Rıza Dizdar, müvekkilinin bir hastane yerine Silivri Cezaevi'ne gönderilmesine "Yolda ölürse ne olacak" sözleriyle karşı çıktı. Savcının avukata cevabı "Ne yapabilirim ben" oldu. Bu şaşırtıcı diyaloğu Ersöz'ün avukatı Dizdar anlattı.
Tedavi gördüğü hastaneden "daha kapsamlı bir hastanede tedavisi sürmeli" şeklindeki heyet raporuyla taburcu edilen Ersöz dün gece ambulansın içinde yaklaşık 7 saat süren yolculuk yapmak zorunda kalmıştı.
Ersöz, önce Silivri Cezaevi revirine, sonra Silivri Devlet Hastanesi'ne ardından Haseki Hastanesi'ne götürülmüş, bu kurumlar tarafından "tedavi şartlarının yetersiz kalması" ve "tutuklu odasının bulunmaması" gerekçesiyle geri çevrilmiş, ambulans içindeki yolculuk sabaha karşı GATA'da son bulmuştu.
10 şubat 2009 / İstanbul - DHA / HüRRİYET
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Ergenekon'a Tazminat Davası!
http://www.internetajans.com/img/new...//70246-MP.jpg
'Neden bu ismi verdiniz?'
İbrahim Kılınç adlı kişinin, "operasyona Ergenekon adı verilmesinin kendisini rahatsız ettiği" gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine açtığı 1 YTL'lik manevi tazminat davasının görülmesine devam edildi.
Hakimin mazeretli olması nedeniyle Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesindeki duruşma, Ankara 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde görüldü. Davaya, Kılınç ve avukatı Turhan İçli ile İçişleri Bakanlığının avukatı Vicdan Dinç katıldı.
Kılınç, duruşmada söz alarak, operasyona bir destan ismi olan "Ergenekon"un verilmesinin "Türklük bilincini yok etmeye yönelik olduğunu" iddia ederek, bundan rahatsızlık duyduğunu ifade etti.
"Ergenekon'un Türk türeyiş destanı olduğunu" kaydeden Kılınç'ın avukatı İçli ise "Terör operasyonuna bu ismin verilmesi milleti rahatsızlık etmiştir" dedi. Avukat İçli, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğünden, operasyona, hangi aşamasında "Ergenekon" adının verildiğinin sorulmasını talep etti.
İçişleri Bakanlığının avukatı Dinç ise davacı Kılınç'ın dava konusu çerçevesinde aktif husumet bulunmadığını kaydederek, "Davacının hiçbir hakkı ihlal edilmemiştir. Davanın reddedilmesini istiyoruz" diye konuştu.
Duruşma, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğünden, operasyona, hangi aşamada "Ergenekon" adının verildiğinin sorulması için ertelendi.
10.02.2009 / İNTERNETAJANS
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Tayyar: Ergenekon Lobisi üalışıyor
http://www.internetajans.com/img/new...//70254-MP.jpg
şamil Tayyar'ı korku sardı. Ergenekon tahliyeleri Tayyar'ı neden korkutuyor?
Ergenekon soruşturmasını yakından takip eden Star Gazetesi Ankara Temsilcisi şamil Tayyar, emekli orgeneral Hurşit Tolon’un tahliyesini tartışmalı bulduğunu belirterek kararın hukuki olmadığını söyledi.
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un tahliye kararının beraat anlamına gelebilecek şekilde yorumlandığını belirten Tayyar “Delil yetersizliği neye göre? İtirazım tahliyeye değil. Beraat gibi bir kararı veremez 12. Ağır Ceza Mahkemesi. Bu hukuki değil” dedi. Tayyar, son yaşanan gelişmelerin Ergenekon lobisinin faaliyetlerini hızlandırdığını gösterdiğini belirterek “İki emekli generali dışarıda tutan ve Veli Küçük ile İbrahim şahin noktasında davanın yol almasına çalışan bir faaliyet olduğunu düşünüyorum. Gelinen noktanın da bu kaygılarımızı güçlendirdiği görünüyor. Ergenekon lobisi çalışıyor. 1 numaya giden yolun önüne çok yüksek bir barıyer kondu. Bırakın bariyeri aşmayı, bariyer öncesi mevziler de kaybediliyor” dedi.
Star gazetesi Ankara Temsilcisi şamil Tayyar, Yazı İşleri programında Mirgün Cabas ve Ruşen üakır’ın, ‘Mehmet Ağar’ın yargılanması, emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un tahliyesi ve Yargıtay’ın telefon dinlemelerin delil sayılamayacağına ilişkin kararıyla’ ilgili sorularını yanıtladı.
şamil Tayyar, şunları söyledi:
AğAR’IN YARGILANMASI VE ERGENEKON
Son derece önemli bir olay. Türkiye’nin demokratikleşmesi adına hangi zaman kesitiyle sınırlı olursa olsun, o dönemin aydınlatılması açısından bu tür gelişlemeleri çok önemli buluyorum. Ergenekon’la Susurluk meselesine gelince, benim dikkat çektiğim husus şu: eğer siz ve birbiriyle çok ilintili yada doğrudan bağlantılı olmayan iki hadiseyi aynı dava biraraya getirirseniz, yargı önüne çıkarırsanız; bu iki süreç arasında bağlantı kurmakta zorlanırsınız. Ve bütün dava sürecini çökertecek bir sonuca yol açmış olabilirsiniz. Benim Ergenekon’da rahatsız olmaya başladığım nokta davanın bir torba dava haline getirilme kaygısıdır. Susurluk’un üzerine gidilsin, Ergenekon’un da üzerine gidilsin, ama ikisi ayrı dava olarak görülsün.
TOLON’UN TAHLİYESİ
Ergenekon’da ikinci iddianame merakla bekleniyordu. şubat ayında çıkması bekleniyordu. İkinci iddianamenin en temel sanıklarından biri olarak görülüyordu Tolon. Delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Ne diyorsunuz?
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı çok tartışmalı. Açıkçası benim çok içime sinmedi, kararı hukuki de bulmuyorum. Benim itirazım Tolon’un tahliyesine değil. Mahkeme bu şüphelinin geçmişte yaptığı işler ve görevi nedeniyle ve delil karartma ihtimalinin bulunmadığını varsayarak tahliye kararı verebilir. Ancak siz tahliye kararı verirken beraat gibi algılanabilecek, ‘onunla ilgli delil yoktur’ derseniz; hiç irdelemediğiniz, binlence sayfalık dökümanı incelemeden karar verirseniz, ‘delil yoktur’ derseniz, şüphe uyandırırsınız.
Hurşit Tolon’un tutuklanmaması gerekirdi diyenler de var. Tek delil ‘lobi belgesi kitapçığı’ydı diyenler de var?
Onu bilmiyoruz. Hakkındaki delilin sadece o olup olmadığı bilmiyoruz. Henüz iddianame ortaya çıkmadı. Delil yetersizliği neye göre? Neye göre delil yetersiz? Tahliye edilebilir. İtirazım tahliyeye değil. Beraat gibi bir kararı veremez 12. Ağır Ceza Mahkemesi. Bu hukuki değil.
İkinci iddianamenin 1 ve 2 nolu sanıkları Tolon ve Eruygur’du. İkinci iddianemi daha güçlü olacak deniyordu. şimdi bu görüşe gölge düşmüş olmadı mı?
İkinci iddianame daha güçlü olacak deniyordu. Bu karar elbette tartışmalı hale getirir. Savcıları psikolojik baskı altında bırakır. şimdi savcının itiraz hakkı var. İtiraz nasıl sonuçlanır, ona bakmak lazım. Nitekim hukukçular, 12. Ağır Ceza Mahkemesi kararı üzerine yeni bir tartışmaya başladı. Deniyor ki ‘Bu karar aslında beraat karadır. Yeniden yargılanamaz, hakkında iddianame oluşturulamaz’. Dolayısıyla bu karar süreci tartışmalı hale getirdi. Keşke 12. Ağır Ceza Mahkemesi Tolon’u tahliye etseydi, ancak ‘delil yeterli değildir’ gibi bir kesin hüküm bildiren ifade kullanmamış olsaydı. Böylece sürece müdahale etmemiş olurdu. 12. Ağır Ceza Mahkemesi sürece müdahil oldu. Keşke tahliyeyi delil yetersizliğinden yapmasaydı. üok kirtik bir olay yaşıyoruz.
TELEFON DİNLEME
Yargıtay’ın telefon dinlemelere ilişkin ‘tek başına delil sayılamaz’ şeklinde kararı var. Ergenekon olayı da o kadar çok dinleme kaydı üzerinden yürüyor ki, sanki birçok kişinin hakkındaki suçlama dinlemeymiş gibi bir hava var. Görüşünüz nedir?
O biraz süreci sulandırmak isteyenlerin görüşü. Patlayıcılar da var, el bombaları da var. Yargıtay’ın kararı yeni değil. Böyle birden fazla karar var. Bu kararı çekici hale getiren Ergenekon sürecidir.
Bu karar Ergenekon’a uygulanacak olsa dava süreci etkilenebilir mi sizce?
Farklı bir ruh iklimi yaratır. Ergenekon’u etkiyebilir.
ERGENEKON’A SİYASİ MüDAHALİ TARTIşMALARI
Ben bir siyasi müdahaleden ziyade; Ergenekon lobisinin daha etkin biçimde çalışımaya başladığını düşünüyorum. İki emekli generali dışarıda tutan ve Veli Küçük ile İbrahim şahin noktasında davanın yol almasına çalışan bir faaliyet olduğunu düşünüyorum. Gelinen noktanın da bu kaygılarımızı güçlendirdiğini gösteriyor. Ergenekon lobisi çalışıyor. 1 numaya giden yolun önüne çok yüksek bir barıyer kondu. Bırakın bariyeri aşmayı, bariyer öncesi mevziler de kaybediliyor. 1 numarayı alacak irade görünmüyor.”
NTV
10.02.2009 / İnternetajans
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Teşekkürler !..
Vedat Yenerer
İnternetajans
10.02.2009
Hayali terör örgütünün üyesi olmak suçundan 11 ay bir günlük esir hayatından sonra yüce Türk mahkemesinin kararı ile serbest bırakıldım. Cezaevine dimdik girdim ve aynı şekilde dimdik çıktım.
Hayatımda utanılacak ya da yüzümü kızartacak hiç bir suç işlemedim. Malum savcılar ve emrindeki Atatürk düşmanı bir avuç polis suçlayacak bir şey bulamadıkları için alçaklığa başvurup hayali suçlar yarattılar. Bütün amaçları yalan, düzmece ve iftiralarla yandaş medyada haberler yaptırmak ve bu suretle itibar sarsmaktı. Bu kirli oyun halen de tam gaz devam ediyor. İpini kopartanlara hala "dur" diyen malesef olmadı. bu gidişle daha pek çok masum vatansever kirli oyunlarla lekelenecek.
Vatanımı ve milletimi sevip, hainleri, hırsızları, vicdansızları programlarımda, kitaplarımda ve köşe yazılarımda deşifre etmekten başka hiç bir şey yapmadım. Bu suç ise evet suçluyum. Bu suçu da ölünceye kadar işleyeceğim.
11 ay boyunca masumiyetime inanıp bana dua eden, can siperane savunan herkese çok teşekkür ediyorum. Bir süre kızımı sevmek, ailemle, dostlarımla ( Bazılarıyla) hasret gidermek istiyorum. Sakın yanlış anlamayın. korkmadım yılmadım. Bunların yedi sülaleleri beni korkutamaz, yıldıramaz. Alçakların belaltı ve kalleşçe vuruşlardan çok yara aldım. Sadece bu yaraları sarmam için zamana ihtiyacım var.
Hakkımda yalan yanlış ve düşmanca yazı yazanları tek tek belirledim. Beni tanıyanlar bilir. Onların peşini "Puşt iksiri" içirmeden bırakmam. üzellikle de eşimi, çocuğumu, eşimin ailesini alçakça iftiralarla hedef gösteren o.. çocukları biraz sabırlı olsunlar. Bu gök kubbeyi kafalarına indirene kadar hesap soracağım. Hadımköy'de yaşayan yalaka-gazeteci bozması hötöröfü elimden kimse kurtaramayacak. Yalnız ben işimi kendisiyle göreceğim. Hanımefendi eşi ve oğlu ile benim işim olmaz. Kadın ve çocukları hedef almak göstermek kendisi gibi zibidi hötöröflerin işidir. Ona sadece puşt iksiri içirmeyeceğim, aynı zamanda yaşadığı Hadımköy'ü de (Eğer hala orada yaşıyor ise) terk etmek zorunda kalacak.
Durmak yok, puştlarla ve hainlerle mücadeleye devam!...
NOT: Boş oturuyorum sanmayın, çok yakında çıkacak olan " ERGENEKON TEZGAHI" adlı kitabımın son rötuşlarını yapıyorum. Tertemiz insanlara leş gibi insanların oynadığı oyunu okuyunca, bizi yönetenlerin kimler olduğunu göreceksiniz. Mideniz bulanacak, sinir sisteminiz alt üst olacak...
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Ergenekon'da Kontr-İddia!
http://www.internetajans.com/img/new...//70266-MP.jpg
Silivri'de yine gergin anlar yaşandı...
Ergenekon davasında tutuklu sanık Mehmet Adnan Akfırat, yarım kalan savunmasına bugün devam etti. Akfırat, dün yaptığı savunmasında "Genelkurmay'ın müdahale etmesi lazım" şeklindeki sözlerinin yanlış anlaşıldığını ve bugünkü yayın organlarında kendisinin darbe istediğine ilişkin haberler çıktığını söyledi. TSK'ya karşı yapılan yıpratma kampanyaları konusunda Genelkurmay'ın bir müdahalesinin gerekliliğini belirttiğini ifade eden Akfırat, "Kimse komutayı darbe yapmaya çağırmıyor." dedi.
Savunmasında iddianamede İşçi Partisi'nin Merkez Karar Kurulu üyesi olmakla suçlandığını belirten Akfırat, "Benim eylemlerim yazdığım kitaplardır." diye konuştu.
Kitaplarında gladyonun iç yüzünü anlattığı, Eşref Bitlis'in ölümünden ABD'nin sorumlu olduğunu belirten Akfırat, "Eşref Bitlis'in şahsında TSK cezalandırılmak amaçlanmıştır." şeklinde konuştu. Akfırat, "MİT'in yalanları" kitabını ise mahkeme kararlarını toplayarak yazdığını, herhangi bir yorumunun bulunmadığını söyledi.
Savunmasının ardından Adnan Akfırat'ın çapraz sorgusuna geçildi. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, "Altında Veli Küçük imzası bulunan ve derginin ilk sayısını gönderdiğine ilişkin yazı bulunmuş sizde. Bu derginin içeriği nedir?" diye sordu. Akfırat ise dergi içeriğinin vatanseverliği ifade eden, Atatürk'ten alıntılar bulunan, Avrupa ve Avrupa Birliği'nin Türkiye üzerindeki olumsuzluklarını anlatan bir dergi olduğunu belirterek, "İçerisinde Ergenekon örgütünü ifade eden hiçbirşey yoktu. Adını bile bilmiyorum." dedi.
Akfırat, savcının sorusu üzerine ümit Sayın'a Ulusal Kanal'a ortak olması için teklifte bulunduğunu; ancak kabul etmediğini; Sayın'ın Adli Tıp üyesi olması konusunda da hiçbir etki yapmaya çalışmadığını söyledi.
Akfırat, "Dayan Denktaş dayan" mitinginde tanıştığı Muzaffer Tekin'in güvenilir ve saygın bir kişi olduğunu; kendisini Tekirdağ Cezaevi'nde daha yakından tanıdığını belirterek "Ergenekon'la alakalı ona yapılanların yüz karası olduğunu düşünüyorum." diye konuştu.
Savcının, Abdullah ücalan'ın avukatıyla görüşüp görüşmediği konusundaki sorusu üzerine Akfırat, "Avukatı Doğan Erbaş'ı yazıhanesinde ziyaret ettim. Atatürk'ün 1920'deki Kürt politikasını Abdullah ücalan'ın gerçekten benimseyip benimsemediğini görüştüm. Teröre karşı Kürt halkını kucaklamak zaten bizim parti politikamızda var." dedi.
Tutuklu sanık Adnan Akfırat, savcının sorularına zaman zaman "Kulağına fısıldanmış soruları soruyor. Böyle bir sorgulama olur mu? Ben gazeteciyim, görüşmelerimi değil suç unsurlarını sorun. Savcıların dosyayı okumadıkları belli. Ya önceden hazırladıkları ya da kendisine verilen soruları soruyor." şeklinde ithamlarda bulundu.
ADNAN AKFIRAT, TUNCAY GüNEY'LE GüRüşüYOR
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in ardından Savcı Nihat Taşkın sorularını sıraladı. Savcı Taşkın, "Tuncay Güney, mülakatında kendisini Veli Küçük'ün gönderdiğini, Ferit İlsever'in de gereğini yerine getirdiğini söylüyor. Bu konuyu açıklar mısınız?" diye sordu.
Akfırat ise, Tuncay Güney'in her yerde Veli Küçük'ün ismini kullandığını söyledi. Savcının "Veli Küçük'e Tuncay Güney hakkındaki kanaatini sordunuz mu?" şeklindeki soruya ise Akfırat "İlk tanıştığımızda emekli olmuştu. Bu kişiyi çok da önemsemediğim için sormadım." şeklinde cevap verdi.
Her yerde Tuncay Güney'in güvensiz bir kişi olduğunu söylediğini hatırlatan Savcının, "Madem böyle düşünüyorsunuz neden 2,5 yıl boyunca ilişkinizi sürdürdünüz?" şeklindeki soruya Akfırat, "ünemli bilgilere ulaşma özelliğine sahipti. Bir habercinin haber yapabilmesi için karanlık ilişkilerinin olmamasını gerekmiyor. üstelik getirdiği her bilgiyi haberleştirmek ya da yayınlamak gibi ön bir anlaşmamız da olamazdı. Değerlendirmeden sonra yayınlanıp yayınlanmayacağına karar veririz." dedi.
Savcı Taşkın, "Susurluk kazasıyla ilgili Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk Raporu'nda Veli Küçük'ün ilişkilerine yer verilmiş. Siz Susurluk kazasıyla alakalı haberlerinizde Kutlu Savaş'ın raporuna ve Veli Küçük bağlantısına ilişkin bilgilere yer verdiniz mi?" diye sordu.
Kutlu Savaş'ın raporuna mutlaka yer verdiklerini belirten Akfırat, Mehmet Eymür'ün bu konudaki bilgilerine de yer verildiğini; Veli Küçük bağlantısını tespit edemedikleri için haberlerinde ismine yer vermediklerini söyledi. Akfırat, "O dönemde üiller özel örgütü diye adlandırdığımız bir yapılanma vardı. Bu yapılanma içerisinde kişisel faaliyetler yürüten çeteler vardı. 1996 yılında bu haberleri verdik. Kutlu Savaş, raporunu 1997 sonunda tamamladı. Bizim araştırmalarımızda Veli Küçük bağlantısını bulsak onu da yazardık. Asker diye ayrıcalık yapmazdık." diye konuştu.
Tuncay Güney'in mülakatında Sabancı suikastinin Veli Küçük'ün talimatıyla saptırıldığını söylediğini belirten Savcı, Akfırat'ın bu konuda açıklama yapmasını istedi.
Akfırat ise, "Saldırı olayından 1 - 1,5 yıl sonra Tuncay Güney, Sabancı Center'ın güvenlik müdürünün vereceği bilgiler olduğunu, randevu aldığını söyledi. Görüşmeye gittik. Bizi beklemiyordu. Odasından aşağı, bizim yanımıza gelip Tuncay Güney'e azarlar bir dille çıkıştı. Biz de geri döndük. Hüseyin Pepekal ile ilgili bilgiler bize farklı kaynaktan geldi. Tuncay Güney'den ele geçirilen sahte MİT raporuyla bir alakası yok." diye konuştu. Akfırat, Eşref Bitlis'in ölümü ile alakalı haberler konusunda Veli Küçük ile görüşmediğini ve bilgi almadığını söyledi.
Savcının, "Tuncay Güney mülakatından haberiniz var mıydı?" şeklindeki sorusuna Akfırat, "Ulusaldan ayrıldıktan bir süre sonra beni telefonla aradı. Amerika'da olduğunu ve Türkiye ile alakalı raporlar yazdığını söyledi. Ben de Amerika'nın oyununa gelmemesi yolunda kendisini uyardım." dedi.
SEMİH TUFAN GüLALTAY SORDU, AKFIRAT CEVAPLADI
Savcıların sorularından sonra tutuklu sanık Semih Tufan Gülaltay, "Cemal Alparslan Ertuğ'u tanır mısınız? Tanıştıysanız ne zaman tanıştınız? Bu görüşmede Cem Ersever var mıydı?" diye sordu. Akfırat ise 1989 ila 1991 yılları arasında Harbiye'deki bürosunda tanıştıklarını, buluşma sırasında Ersever'in bulunmadığını, hatta Ersever ile hiç karşılaşmadığını söyledi.
Gülaltay, Korkmaz Yiğit ile alakalı bir alacak konusu içerikli gizli bir belgeyi Tuncay Güney'in kendisine verip vermediğini sorması üzerine Akfırat, "Vermedi" şeklinde cevap verdi.
Bunun üzerine Gülaltay, "Bana, bu belgeyi size Tuncay Güney'in verdiğini söylediniz mi?" diye sordu. Akfırat ise söylemediğini belirtti.
Gülaltay'ın, "Cemal Alparslan Ertuğ, MİT'in personel yapısı ve iç yapısı konusunda bilgi verdi mi?" şeklindeki sorusuna Akfırat, "Böyle net bilgiler vermedi" şeklinde cevap verdi. Gülaltay, "Cemal Alparslan Ertuğ, MİT'in gizli belgeleriyle ilgili sağda solda bilgiler veriyor. Hakkında buradan suç duyurusunda bulunuyorum" dedi. Gülaltay'ın sorusu üzerine Akfırat, Cemal Alparslan Ertuğ, Tuncay Güney ve Mehmet Eymür ile birlikte bir toplantıda bulunmadığını söyledi.
üye hakim Hasan Hüseyin üzese'nin "CIA ve Pentagon belgeleri kullanılarak Amerika aleyhine nasıl haber yapılır?" şeklindeki sorusuna Akfırat bunların açık kaynak olduğunu söyledi. üzese'nin "Yazılarınızda Türkiye'deki gladyo yapılanmasından bahsediyorsunuz. Gladyonun Türkiye'deki bağlantıları konusunda bilgi verir misiniz? Kimler var?" şeklindeki sorusu üzerine Akfırat, "Gladyo son 50 yılda Türkiye'de iktidarı tayin etmektedir. Bir numara Abdullah Gül, iki numara ise Tayyip Erdoğan'dır." iddiasında bulundu.
üapraz sorgunun ardından İşçi Partisi avukatı Mehmet Cengiz, ümraniye'de ele geçirilen 27 adet el bombasının imha edilmesini eleştiren yazılı bir basın açıklama yaptı.
Cengiz, imha sırasında düzenlenen tutanakta imha öncesi ve sonrasında çekilen fotoğraflarla raporlar arasında farklılıklar olduğunu ve bu belgelerin birbirini yalanladığını savundu. Bombaların ele geçirildiği sırada herhangi bir kamera görüntüsünün bulunmadığını belirten Cengiz, ele geçirilen bombalar ile imha edilen bombaların birbirinden farklı oldruğunu ileri sürdü. İmha işleminin karanlık olduğunu savunan avukat Cengiz, "İmha işleminin nasıl, nerede ve kimlerin gözetiminde yapıldığı belli değildir." diye konuştu.
10.02.2009 / İnternetajans
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Lütfen panik yapmayınız
Soruşturmadaki ihlalleri eleştiren gazetecileri “yargıya saygı”ya davet eden yandaş medya, Tolon’un tahliyesinden sonra telaşa kapılarak, yaptığı infaza ortak olmayacak bir hukuku tanımadığını kanıtladı
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon “delil yetersizliği” nedeniyle tahliye edildi. Tolon’un tutuklanmasına neden olan bir belgenin delil niteliği taşımadığı anlaşılmış. şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir orgeneralini “asılsız bir delille” hapiste tutan ve sağlığını tehlikeye atanlar ne olacak?
Dava tavsayabilir.
Bu köşeyi sürekli izleyenler, birçok tutuklunun aynı durumda olduğunu sık sık yazdığımı hatırlayacaklardır. Telefon dinlemeleri, internette milyonların elinde gezen kimi yazılarla, imzasız ihbar mektuplarıyla sanık durumuna düşürülenler için adalet elbet bir gün kendini gösterecektir. Bunun ilk adımı olarak konuların çeşitlendirileceğini ve birbirinden farklı birkaç davaya bölüneceğini tahmin ediyorum.
Sinyalleri verildi
Geçen hafta davayla çok yakından ilgilenen ve kimsenin bilmediklerini yazabilen bazı gazeteciler “Bu dava böyle gitmez, Susurluk için ayrı, Jitem için ayrı, darbe için ayrı davalar açılmalı” diye yazdılar. Mutlaka bir bildikleri vardır. Zaten telefon dinlemeleri ile ilgili son kararların, iddianamenin rötuşlanması talebinin, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun inceleme kararının da mahkemeyi zora sokacağı konuşuluyor. Demek ki önümüzdeki dönemde bazı yeni uygulamalar yapılacak.
* Can Ataklı / Vatan
Engizisyon daha insaflıydı
Ergenekon sürecindeki en önemli olaylardan biri Hurşit Tolon’un tahliye kararıdır. Hurşit Paşa “davada sunulan bilgi, belge, deliller ile ortaya çıkarılan gerçekler karşısında; hakkındaki suç şüphesinin ortadan kalktığı; kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunmadığı için hukuki gerekçelerle” tahliye edildi.
O halde Tolon Paşa neden yattı cezaevinde? Bu olacak şey değildir. 7 ayın hesabını kim soracak?
Tolon Paşa tahliye edildikten sonra atılan başlık şudur : “Tolon’un yurt dışına çıkması yasak”
Bu gazeteciliğe ihanettir. Tahliye edildi yazmaya dilleri varmıyor. Tolon Paşa’nın tahliyesindne sonra bunların televizyonları, “Tolon Paşa nasıl tahliye edilir? Kamuoyunda ciddi şüpheler uyandı” dedi. üünkü bu zamana kadar Ergenekon sanıklarını kin ve nefretle suçladılar.
Son bir iki yıl içinde nasıl azgınlaştıklarını gördüm. Bunlarda Allah korkusu, peygamber korkusu hiçbirşey yok. Ortaçağ Engizisyon mahkemeleri bile bizim medyamızdan daha insaflıydı.
* Emin üölaşan / Sözcü
Hesabını kim verecek?
Hurşit Tolon olayı hukuk devleti için yüz karası bir olay.
Savcı Zekeriya üz’e “Bu delillerle bu kişiye dava açamazsın” dedi mahkeme.
Ceza Hukuku Profesörü Fatih Mahmutoğlu’nun şu değerlendirmesi Tolon olayının sorumluları için bir vicdan yarası olmalı:
“Bu karar, mevcut deliller çerçevesinde kişinin neredeyse suç işlemediğine ilişkin, beraat hükmüne yakın, suçsuz olduğuna yakın bir muhteva içermekte.”
Durumun ne kadar vahim olduğu ortada. Elinizde delil olmadan bir insanı 7 ay cezaevinde yatırmak hangi hukuk anlayışına sığar? Bu insanın paramparça edilen onuru, insan hakları nasıl onarılacak? Ya beyin tahribatına uğrayarak en yakınlarını bile tanıyamaz hale getirilen şener Eruygur’a karşı işlenen insanlık suçunun hesabını kim verecek?
* Tufan Türenç / Hürriyet
“1 numara Erdoğan mı” korkusu sardı
Ergenekon’un gizli bir numarası Tayyip Erdoğan mı diye bir kuşku düşüyor insanın içine. üyle ya, Ergenekon hafiyesi insan avcıları 1 numara için ne demişlerdi? “Türkiye’yi Batı’dan koparıp Doğu’ya bağlayacak olan Avrasyacı bir dış politika istiyor” dememişler miydi?
“İsrail’e haddini bildiren Davos Fatihi” bu kadar şişirmeden sonra “Avrasyacılığın daniskasını da biz yaparız” derse, 1 numara arayanlar sakın şaşırmasın.
Yalçın Akdoğan, Yeni şafak’ta Yasin Doğan adıyla yazdığı bir yazıda şöyle diyor:
“İsrail’in gerilimi tırmandırması halinde, Türkiye’nin bu söylemi devam ettirmesi, birçok bölge ülkesini yeni bir konum geliştirmeye, halkının sesine kulak vermeye zorlayacaktır. Bu durum, ne bu rejimlere yarar, ne de İsrail’e... ”
Obama’nın yardımcısı Joe Biden, Gazze konusunda Mısır’la işbirliği yaparak bölgede sürekli ateşkes sağlamak istediklerini söyledi. Bu gelişmeler yüzünden hükümet yanlısı liberallerimizi de sıkıntı basmış gibi görünüyor.
Hasan Cemal üst üste beş gün, Cengiz üandar da iki gün bu konuyu yazdılar.
Temel endişeleri de şu: Kabaran bu İsrail ve Yahudi düşmanlığına giderek ABD düşmanlığı da eklenir mi?
Acaba Obama yönetimi Amerikanın etki alanlarındaki bölgelerde kartları yeniden dağıtır mı, Türkiye’nin rolü yeniden yazılır mı?
Tabii böyle bir gelişme yeni yeni oyuncuların sahneye girmesine de yol açabilir.
Aslında yandaş liberallerin esas endişesi de buradan geliyor.
* Odatv.com
10.02.2009 / S. Taşçı / YENİüAğ
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
F TİPİ ANLAYIş TOLON’UN TAHLİYESİNİ HAZMEDEMEDİ
http://www.odatv.com/images/smallImages/separator3.gif
Zaman gazetesinde “Nöbetçi mahkeme, ek iddianameyi görmeden Tolon'u serbest bıraktı” başlıklı bir “haber” var.
Haber mi, yorum mu, hazımsızlık mı olduğu anlaşılamayan bu yazıda, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin Emekli Orgeneral Hurşit Tolon’u tahliye kararına karşı çıkılıyor.
Daha savcılığın karar itiraz hakkı var ama Zaman savcılardan önce davranıp itiraz ediyor!
Böylece, bugüne kadar soruşturmada yapılan yasa ve hukuk dışı uygulamalara karşı çıkanları “yargıya saygı” bahanesiyle susturmaya çalışan Zaman’ın yargıya ne kadar saygılı olduğu da ortaya çıkmış oluyor.
Mahkeme savcının sunduğu delilleri yetersiz bulmuş ve 220 gündür iddianame hazırlanmadan hapis yatırılan sanığın tahliyesine karar vermiş.
Zaman’ın bu karara itiraz etmeden önce evrensel hukuk kurallarını gözden geçirmesi gerekirdi. Tutuklama bir ceza değildir. Savcılık suçladığı bir sanığı bütün delilleriyle birlikte yargıç önüne çıkarmak zorundadır.
Hukukun evrensel kurallarını bilmiyorsanız hiç Amerikan CSI dizisi de mi seyretmiyorsunuz? Gazetenizi İngilizce de çıkardığınıza göre seyrediyor olmalısınız. O adamlar bir sanığı mahkemeye sevk etmeden önce niçin laboratuarlarda kılla tüyle o kadar uğraşıyorlar? üünkü çağdaş hukukun uygulandığı ülkelerde mahkemeler sanık hakkındaki delilleri yeterli bulmazlarsa davayı kabul etmezler ve dosyayı savcıya iade ederler.
Ergenekon soruşturmasında ise sanıklar hapse atılıyor, sonra delil yaratılmaya çalışılıyor!
Zaman’ın yazısının sonun şöyle deniyor: “Aralarında Tolon'un da bulunduğu şüphelilerle ilgili ek iddianamenin bu ay içerisinde tamamlanması bekleniyor.”
Yani Mahkemeye şunu demek istiyor: “Tolon’u tahliye etmekte aceleniz neydi? Onun hakkındaki iddianame bir aya kadar tamamlanacaktı.”
F tipi hukuk anlayışı bu tahliyeyi hazmedememiş olabilir. Ama mızıkçı çocuklar gibi ağlamanın bir faydası yok. Hukuk mızıkçılıkla uğraşmaz!
Odatv.com
Not: Orgeneral Tolon’un tahliye kararının ayrıntılarını merak edenler şu iki yazıyı da okuyabilirler: Serdar Akinan: Rezalet! Tolon serbest bırakıldı!- Akşam / Saygı üztürk: Ergenekonzedelerin umudu ’Tolon kriteri’-
Hürriyet
9 şubat 2009
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
ERGENEKON SAVCILARI YA HUKUKUN "H"SİNİ BİLMİYORLAR YA DA SAVRUKLAR
http://www.odatv.com/images/smallImages/separator3.gif
http://www.odatv.com/showImage.php?type=6&id=14826
Hürriyet yazarı Cüneyt ülsever, köşesinde Ergenekon davasında Hurşit Tolon’un tahliye gerekçesinin önemine değinen bir yazı yazdı.
ülsever, bu kararın davada mihenk taşı olacağını, diğer tutuklular için de içtihat oluşturacağını belirtti. Milletin vicdanını bıçak gibi bölen Ergenekon davasının bugüne kadar destek verenlerin bile bir vicdan muhasebesi yapmalarına neden olacağını söyledi.
Odatv.com
Cüneyt ülsever’in “Hurşit Tolon ve Ergenekon” yazısı şöyle:
“HURşİT Tolon hiçbir zaman bende saygı duygusu uyandıran bir insan olmadı. O da, bazı askerler gibi, vücuduna geçirdiği üniformasını kendi teni sandı, milletin paralarıyla satın alınıp kendisine emanet edilen silahların gölgesinde esip gürlemekten imtina etmedi.
Sivilleri giydikten sonra da Cumhuriyet mitinglerinin baş aktörlerinden oldu.
Gözaltına alındığı gün de hep beraber şaşırarak "A! kral çıplak" dedik.
Tolon’un demokrasiden zerre kadar nasibini aldığını düşünmüyorum.
Ancak...
Yukarıda ifade edilen görüşler benim sübjektif görüşlerimdir ve bu görüşlere dayanarak hakkında yargısız infaz yapma hakkım olamaz.
General, başbakan, gazeteci, yazar vb. herkes yargılanabilir, suçlu bulunan suçunu çeker. Ancak benim görevim, bu köşede daha önce de yaptığım gibi, beni hayasızca dinleten emekli generale bile hukuk istemektir.
Bazı meslektaşlarımın düştüğü kin ve intikam kuyusuna düşmemem gerekir.
Hurşit Tolon 7 ay tutuklu kaldıktan sonra geçen hafta sonu serbest bırakıldı. Kendisini serbest bırakan mahkeme, şu gerekçeyi kullanmış:
"2001’den beri basında ve 2006’dan itibaren internet sitelerinde yer alan 29 Ekim 1999 tarihli Ergenekon Yeniden Yapılanma Belgesi’nin, tek başına suç örgütüne üye ve örgüt yöneticisi olduğuna dair delil niteliği taşımadığı..." (Sabah-08.02.09)
Belge Aydınlık ve Aksiyon dergilerinde, Yeni şafak Gazetesi’nde daha önce yayınlanmış!
Bu ne demek?
Basit gözle bunun anlamı şudur:
Bu garabete sebebiyet verenler; ya hukukun "h"sini bilmiyorlar, ya da davayla ilgili daha önce gazetelerde yayınlanan belgeleri araştırmayacak kadar savruklar. Belki de bunlar gözü kararmış intikam arayıcıları veya bir yerlere selam çakan insanlardır.
JİTEM, Susurluk, 28 şubat vb. gibi bu ülkenin yüz karalarını yakasından tutarak mahkemeye getiren bu dava, ülkenin bağırsaklarını temizlemek için umut olmaya soyunurken bazıları tarafından içine karıştırılan ilgili ilgisiz isnatlar zaten davayı sulandırıyordu.
Tolon için verilen karar ise davayı tepetaklak hendeğe yuvarlamıştır.
Bir insanı tutukluyorsun, hakkında 7 ay iddianame yazamıyorsun, sonunda mahkeme kararıyla ortaya çıkıyor ki elinde delil diye tuttuğun belge MİT tarafından 1999’da hazırlanmış bir rapormuş ve yıllarca önce gazetelere/dergilere düşmüş.
Meğerse, bu gazete/dergi kupürlerini evinde saklayanlar ne büyük badire atlatmışlar!
Ama gelin görün ki, iddia makamının belgenin gazetelere düştüğünden haberi yokmuş!
Mahkemeye durumu izah edenler, sanığın avukatları olmuş.
Yeni bir delil ortaya çıkmazsa Tolon 7 aydır delilsiz ve keyfi tutuklu kalmış olacak.
Artık bu davada mihenk taşı bu karar olacaktır. Tutuklular, suçlu-suçsuz bu hükmü içtihat yapıp kendi haklarında elde edilen delilleri yok saydırmaya çalışacaklardır.
Daha beteri, milletin vicdanını bıçak gibi bölen Ergenekon Davası, şu ana dek destek verenlerin dahi kendi vicdanlarında hesaplaşmalarına neden olacaktır.
Suçlu bulunanlar bile mahkemenin adaletini sorgulama hakkına sahip olacaklardır.
Dava bundan böyle yeniden yapılandırılacak bir iddia makamı ile sürdürülmezse kin ve intikam duygularının gölgesinde kalan, delil toplama konusunda savruk addedilen bir dava olarak algılanacak ve "haklı yolda haksız çıkma" şüphesinden kurtulamayacaktır.”
10 şubat 2009
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
ERGENEKON-SUSURLUK KüPRüSü NEDEN KURULAMIYOR?
http://www.odatv.com/images/smallImages/separator3.gif
http://www.odatv.com/showImage.php?type=6&id=14840
Susurluk davasının sanıklarından Mehmet Ağar olaydan tam on üç yıl sonra hakim karşısına çıkarıldı. Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili "Cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturduğu" gerekçesiyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sorgusu yapıldı. Sorulara verdiği yanıtlar çeşitli yayın organlarında yer aldı.
Ergenekon davasını muhaliflere karşı bir psikolojik savaş saldırına çevirmiş olan bazı yazarlar, bu yargılamanın “Ergenekon’dan Susurluk’a bağlanan bir köprü ” olabileceğini yazdılar.
Bizim de en büyük dileğimiz bu. Keşke Ergenekon vesile olsa da yargı Susurluk olayının üstü örtülmüş olan sayfalarına yeniden el atabilse.
Ama Ergenekon davasının ne soruşturma safhası, ne iddianamesi, ne de daha sonraki “dalgaları” bu konuda hiçbir umut ışığı vermiyor. üünkü savcılar böyle bir köprü kurmaya hiç niyetli görünmüyor.
Neden mi?
Mehmet Ağar’ın dün mahkemede verdiği ifadeyle Ergenekon iddianamesi arasında en az üç kesişme noktası var:
1) Ağar’ın “tecrübesinden dolayı üzel Harekat Dairesi Başkanlığı'na getirdiğini” söylediği İbrahim şahin Ergenekon’un tutuklu sanıklarından. Susurluk davasından da hüküm giydi. Ama Ergenekon soruşturmasında İbrahim şahin’le ilgili olarak Mehmet Ağar’ın bilgisine başvurulmadı.
2) Ağar’ın “muhbir olarak kullandık” dediği Yaşar üz’ün Ergenekon soruşturmasında şüpheli sıfatıyla ifadesi alındı. İddianamenin çeşitli sayfalarında da çeşitli sanıklarla ilişkilerine değinildi. Ama iddianamede kendisine ne Susurlukla, ne Ağarla, ne de üatlıyla ilgili sorulmuş bir soru yok.
3) Ağar’ın “muhbir olarak zaman zaman faydalandık, bayağı uyuşturucu yakalattı” dediği Tarık ümit, Ergenekon soruşturmasında tanık olarak ifade vermiş olan Mehmet Eymür’ün ifadesinde geçiyor. Eymür, Ergenekon savcısına Tarık ümit’in kaçırılmasıyla ilgili olarak iki özel harekat timi polisinin ve İbrahim şahin’in adını veriyor. Ama Mehmet Ağar’dan söz etmiyor.
Oysa aynı Eymür, Susurluk’tan önce ortaya çıkan “İkinci MİT raporunda”, gerek bu olayla, gerekse başka bazı eylemlerle ilgili olarak Mehmet Ağar’ı suçlamıştı. (Bu konunun ayrıntıları için Odatv.com arşivinden “İki Mehmet kavgası bitti mi?” başlıklı yazıya bakabilirsiniz.)
Ayrıca Susurlukla ilgili olarak ne TBMM Araştırma Komisyonu’nun raporu, ne Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun raporu, ne de kayıp Susurluk silahları Ergenekon davasına konu edilmemiştir.
Sonuç olarak Ergenekon’la Susurluk arasında bugüne kadar hiçbir köprü kurma girişimi olmamıştır.
Bu davayı başından beri Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratma aracı olarak kullananlar şimdi kalkmış Ergenekon’la Susurluk’un bağlantısından söz ediyorlar.
Bu bağlantının kurulamamasının tek sorumlusu bu davayı bir psikolojik savaş saldırısı haline getirenler ve onlara hizmet edenlerdir.
Odatv.com
10 şubat 2009
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
"S1'i Başbuğ biliyordu"
şahin'in sorgusu TSK'ya uzandı
Eski üzel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim şahin, Ergenekon kapsamında tutuklanmadan önce çıkarıldığı savcılıkta; Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un bilgisi dahilinde ve Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak’ın talimatıyla 150-300 arası asker ve polisten oluşacak S-1 adlı birimi oluşturmak üzere çalıştığını iddia etti.
şahin’in ifadesindeki iddialarına göre üst düzey askerler onu aradığında numaraları telefonunda görünmüyordu. Bu görüşmeler sonrası Genelkurmay’a giderek Gürak’la toplantılar yapıyordu. Bazı konularda detaylı bilgiler veren İbrahim şahin’in pek çok soruyu yanıtsız bırakması da dikkat çekti.
‘S-1 listesi doğrudur’
Radikal Gazetesi'nden İsmail Saymaz'ın haberine göre, eski üzel Harekat Dairesi Başkanvekili ve Susurluk hükümlüsü İbrahim şahin, ‘Ergenekon’ kapsamında tutuklanmadan önce çıkarıldığı savcılıkta 107 sayfalık ifade verdi. Savcı Zekeriya üz’ün sorguladığı şahin’e, Ankara’daki evinde yapılan aramada, üzerine ‘S-1’ yazılı evrakları sordu. Bu evrakta polislerle, Ergenekon kapsamında tutuklanan askerlerin isimleri yer alıyordu. Ayrıca şahin’in dinlemeye alınan telefon görüşmelerinde ‘S-1’ adlı oluşum sıkça anılıyordu.
şahin, sorgusunda, bu listeleri kabul ederek, “Doğrudur, bu listeleri ben yaptım. Hepsini tanımam ancak benim tanıdığım kişilerin hazırladığı listedir” dedi.
‘Ekibi Gürak istedi’
şahin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak’ın talimatıyla bu oluşumu kurmak üzere harekete geçtiğini belirtti. Metin Gürak’ın bir ay önce kendisini Genelkurmay’a çağırdığını iddia eden şahin, şöyle dedi: “Terörle mücadelede yeni ekip kurulduğunu, ekibin başına benim geçirilebileceğimi, konuyla alakalı ekip hazırlamamı istediler. Ben de Ankara’ya gittim. Eskiden tanıdığım terörle mücadele etmiş insanların listesini yaptım, evimden çıkan S-1 başlıklı listeyi ben yaptım. 150-300 kişilik liste yaptım. Bu konunun Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakan Beşir Atalay’ın imzasından çıktığı söylendi. Bu kişilerle ekibin resmi bir çalışma yaptığını bilerek görüştüm.”
‘Genelkurmay’da buluştuk’
şahin, Gürak’la düzenli görüşme halinde olduğunu iddia ederek, “Gürak’la Genelkurmay’da görüştüm. Ben buraya alınana kadar sürekli Gürak paşayla görüşüyordum, yaptığım çalışmaları onlara anlatıyordum, onlar da bana ‘şunu hazırla bunu hazırla’ diyorlardı. Ben bu listeleri bunların talimatlarına uygun olarak hazırladım” dedi.
İbrahim şahin, dinleme kayıtlarında ‘Genelin bir numarası’ diye andığı Metin Gürak’ın kendisini telefonla arayıp çağırdığını söylerken savcılık Gürak’la ya da TSK’den başka bir yetkiliyle şahin arasında bir telefon görüşmesi saptayamadı.
‘Numaraları görünmüyor’
şahin, “Bu kişilerle nasıl ilişki kuruyordunuz” sorusu üzerine şunları söyledi: “Burada ‘genelin bir numarası’ dediğim kişi Metin Gürak paşadır. Onlar beni telefonla çağırıyor ancak onların numaraları düşmüyor.”
‘Başbuğ’un haberi var’
Savcılık ifadesine göre ‘görev emri verileceği’ gerekçesiyle Ankara’ya giden şahin, askerler ve özel timcilerden S-1 listesi oluşturmaya başladı. Dinleme kayıtlarına göre asker ayağını örgütleyen, tutuklu sanık Teğmen Taylan üzgür Kırmızı (Reşadiye Komando Bölük Komutanı) ile şahin, 13 Kasım 2008’de mesajlaştı. şahin, Kırmızı’ya mesaj çekip, “Buğ paşamın haberi var yüzde yüz güvendiğin adamlar olmalı” diye yazdı. Savcı Zekeriya üz’ün, “Bununla neyi kastediyorsunuz” sorusu üzerine şahin, şunları söyledi:
“Gürak paşayla benim görüşmelerimde (Genelkurmay Başkanı Orgeneral) İlker Başbuğ’un benden bu işleri yapmamı istediğimi söylüyor, ben de bunların Taylan üzgür Kırmızı’ya bildirdim.”
‘Perşembe paşadaydım’
Savcının sorgusunda şahin’e sorduğu görüşmelerin büyük kısmını Kayseri Hava İndirme Komutanlığı’nda görevli olan ve Ergenekon’un 10. dalgasında tutuklanan Fatma Cengiz ile görüşmeleri oluşturuyor.
şahin, aynı bilgiyi 4 Kasım’da tutuklu sanık Fatma Cengiz’e de vererek, “Perşembe günü de Başbuğ paşanın yanındaydım” diyor.
şahin, 24 Aralık’ta kendisini arayıp, bazı belgeleri çaldığını anlatan Fatma Cengiz’e, “Onu isteyen zaten Başbuğ paşamız. Biz Başbuğ emir verdi diye yaptık bu işi yani” dedi.
Bunun üzerine Savcı üz’ün, “Genelkurmay Başkanı olan İlker Başbuğ’la görüşmekte misiniz” ve ‘Bu ismi hangi amaçla kullanıyorsunuz?’ sorularını yanıtsız bıraktı. Ayrıca Fatma Cengiz’in telefonuyla yaptığı konuşmada ‘B Paşam çok önemli, o emir verdi’ şeklindeki sözüne ilişkin ‘Neyi kasdettiğinizi açıklayın sorusuna cevap vermedi.
'En büyük kim?' sorusuna yanıt yok
şahin’e 2 Kasım 2008’de telefon görüşmesinde Fatma Cengiz’e ‘Akşam en son konuştuğum en büyük var ya?’ dediğini anlatan Savcı üz, “En büyük diye hitap ettiğiniz şahsın kim olduğunu açıklayın’ dedi. Ancak şahin bu soruya da yanıt vermedi.
ürgütün adı 'Sefir'
Ayrıca savcının sorduğu şahin’in Fatma Cengiz ile yaptığı görüşmeden örgütün ismi öğreniliyor:? Fatma Cengiz şahin’e “Rehber olarak Genekurmay’ı bilecek onun için askeri yapılanma içir Sefir koyduk ismini” diyor. Savcı üz, “Sefir ismini koyduğunuz askeri yapılanmanın ne olduğunu açıklayın” şeklindeki soruyu şahin yanıtsız bıraktı.
‘İç temizlikten sorumluyuz’
Savcılık ifadesine göre şahin 18 Kasım’da da Kırmızı ve diğer tutuklu sanık Oğuzhan Sağıroğlu ile yaptığı görüşmede ekibin amacını “Türkiye’nin iç temizliğinden sorumluyuz” diye açıklayıp söyle dedi:
“Biz yetki olarak her şeyin üstündeyiz kimseden de emir komuta almıyoruz sadece benim söylediklerim yapılacak... En büyük bir numara ve yardımcılarıyla Kayseri’de toplantım var..”
‘Ekibin hepsi Türk olacak’
Savcı üz, bu görüşmeleri de şahin’e sordu. şahin, görüşmeleri kabul ederek, “Doğrudur, Türkiye’nin iç temizliği derken Kuzey Irakta iç ve dış olarak söyledim. Bana ekiptekilerin hepsinin Türk olacağını Metin Gürak söyledi. Ben de bunları söyledim” dedi.
Görev emri için Ankara’da
Görev emri için Ankara’ya yerleşip haber bekleyen şahin, 30 Kasım 2008’de ‘Tevfik’ adlı, askeri bir yetkiliyi aradı. şahin, yetkiliden ilginç bir ricada bulundu: “Yarın saat ikiden sonra Genelkurmay’da tören var. Benim göreve başlama töreni. Müsaitseniz burada yanımda olun diye aramıştım komutanım” dedi. Savcı üz, bu törenin içeriğini sorunca şahin, “Beni daha sonra Ankara’ya çağırdılar. Görev tevdi edeceklerdi. Ben onun için 1.5 aydır Ankara’dayım, çalışıyorum, liste yapıyorum” diye açıkladı.
İbrahim şahin’in iddiasına göre, şayet gözaltına alınmasaydı, 12 Ocak’ta kendisi için tören yapılacaktı. Ele geçirilen evraklar arasında, “Sayın Genelkurmay Başkanıma” yazılı bir sayfalık yazı vardı. şahin “O metni törende Genelkurmay Başkanlığı’na sunmak üzere hazırladım.”
‘Bomba ve kroki’ soruları yanıtsız
İbrahim şahin’in sorgulamasında ev aramasında ele geçirilen Ankara Gölbaşı'nda gömülü cephaneliğin krokisi soruldu. şahin “bana ait değildir” dedi. Yine ‘üğretmen ders notu’ başlıklı ve ‘konu: Sabotaj’ ibareli bomba yapımına ilişkin dökümanın da kendisine ait olmadığını belirtti. şahin, “Notlarda verilen tariflere göre bir bomba hazırladınız mı?’ sorusuna ‘Hazırlamadım’ yanıtını verdi. “Bu konuda herhangi bir kimseye ders verildi mi, verildiyse amacı ne?’ sorusunu da yanıtsız bıraktı.
Yine evinde bulunan Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, Ermeni Patriği Mesrop Mutafya, Alevi Bektaşi Genel Sekreteri Kazım Genç’in ev ve işyerlerine yönelik krokiler ile fotoğraflar üzerinde işaretlenmiş suikast hazırlığı evraklarının da kendisine ait olmadığını söyledi.
Oktay ile dikkat çeken yakınlık
İfadelerindeki sorular şahin’in bugünkü üzel Harekat Daire Başkanı Behçet Oktay’la yakınlığı dikkat çekici. şahin, 6 Ekim’de Oktay’dan tahsilat yapan bir grup özel timcinin ikaz edilmesini isteyip “Adi mafyadır, bizimki değil, bu şerefsizi bulun” dedi. Oktay da, “Abi yarın oraya çocukları gönderiyorum” dedi. Oktay, 22 Kasım’da bir başka görüşmede şahin’e, “Abi her türlü şeye varım biliyorsun” dedi. Ancak şahin, Oktay’dan pasaport ve silahla ilgili talepte bulunduğunda olumsuz yanıt aldı
Korkunç albümde Dink fotoğrafı
şahin ve Cengiz’de ‘üzür Dileyenler’ başlığı altında doküman çıktı. Bu listede, özür dileyen 300’e yakın aydının isimleri yer alıyor. ‘Ermeni Yeni Klasör’ içerisindeyse ‘Genel Liste (Agos-Papaz-üğretmen-Soykırım-AKP-) yazılı dosya bulundu. Bu dosyada yazar Ragıp Zarakolu, Prof. Dr. Halil Berktay ve tarihçi Taner Akçam’ın isimleri yer alıyor.
Ayrıca avukat Fethiye üetin, siyasetçi Hikmet üetin, MİT’çi Mehmet Eymür, MHP’li Mehmet şandır, müzisyen Ahmet Kaya ve Fethullah Gülen’in Ermeni kökkenli olduğuna dair istihbarat notları...
'Ulusal Güvenliğe İhanet Edenler' başlıklı belgedeyse yazar Orhan Pamuk, Hrant Dink, tarihçi Taner Akçam, yazar Murat Belge, Prof. Dr. Halil Berktay ve gazeteci Oral üalışlar’ın isimleri ve fotoğrafları yer alıyor. Ayrıca Fener Rum Patriği Bartholomeos, Süryani Kalotik Cemaati Lideri Yusuf Sağ, eski Vatikan Temsilcisi George Maroviç’in de fotoğrafları var.
şahin’den ‘Ermeni ölmeli’ mesajı
Savcı Zekeriya üz tarafından sorgulanan İbrahim şahin, Fatma Cengiz’e (Kayseri Hava İndirme Komutanlığı’nda memur olarak çalışan Fatma Cengiz Ergenekon’un 10. dalgasından gözaltına alınmıştı) attığı bir mesaj soruldu. Takibe aldıkları Sivas’taki Ermeni cemaatinin lideri olan Minas Duran Güler’e ilişkin mesajında şahin “Yat Asena, görev var. Ermeni öldürülmeli” diye yazdı. Savcı üz, bu mesajı okuyup Güler’a karşı eylem yaparak neyi amaçladığını sordu. şahin, anlamsız bir yanıt verdi: “Alevi Kürt yoktur, Ermenidir’ dedim. Bu mesajı hatırlamadım.”
şahin, Cengiz’e çektiği bir başka mesajda: “Ben de özel sopa yaptırıyorum sana Ermeni dövmen için. Talat komutanıma da baston, kaburgalarını kırman için..”
Savcının bir sorusu da şöyle: “‘Alevi derneklerinde silahlanma olduğu, bu şahısların Ermeni olduğu’ şeklindeki bilgileri ne amaçla toplandınız.”şahin, Cengiz’e, DTP’de 580 Ermeni, Yahudi ve Süryani’nin bulunduğunu, listesini isteyeceğini söyledi. Savcı üz, “Bu listeyle ne yapacaksınız?” diye sorunca yanıtı şu oldu: “Bir operasyon yapacaktık.” şahin, Ermenilerle ilgili topladığı bilgileri 7. Ordu Komutanı Bekir Kalyoncu’ya da verdiğini iddia etti.
Savcı üz, Cengiz’le şahin arasındaki “Dün soba masası ile Kürt dövdüm.. Hem de Alevi... “Ermeni Kürttür ve benim düşmanımdır” şeklindeki diyaloglara dikkat çekti ve sordu: “Azınlıkları kendinize düşman görmektesiniz , neden çeşitli kökenlerden gelen gruplara tepkiniz var.”
11.02.2009 / VATAN
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Askeri savcılıktan gözaltı açıklaması http://haber.gazetevatan.com/pics/yenibb_1.gif
AA / 11.02.2009 / VATAN
Ergenekon soruşturması kapsamında karargah evlerinde gözaltına alınanlarla ilgili ilk açıklama geldi.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı, 'İP/Karargah evleri' olarak bilinen soruşturma kapsamında gözaltına alınan 6 kişinin sivil olduğunu bildirdi.
http://foto.gazetevatan.com/newpics/...72533269_3.jpg
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığından yapılan yazılı açıklamada, şunlar kaydedildi:
'Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından yürütülmekte olan ve kamuoyunda 'İP/Karargah Evleri' olarak bilinen soruşturma kapsamında 10 şubat ve 11 şubat 2009 tarihlerinde İstanbul, Ankara ve Balıkesir'de 6 sivil gözaltına alınmıştır.'
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
şenkal Atasagun çıksın konuşsun!
Arslan BULUT
yenicaggazetesi.com.tr
Yazı Tarihi: 11/02/2009
Elmalılı Hamdi Yazır tercümesine göre Kur’an’da “Kalem” suresinin ilk ayeti “Kaleme ve kalem ehlinin satıra dizdiklerine ve dizecekleri hakkı için” şeklindedir ve hemen ardından “Yakında göreceksin ve görecekler, O fitne, o delilik hanginizdeymiş. şüphesiz Rabbindir, yolundan sapanı en iyi bilen, yine O’dur doğru yola erenleri en iyi bilen” diye devam eder.
Nereden mi aklıma geldi? Birileri bize iftira atıyor da ondan!
* * *
Aslında ben kendi yazılarımı gereğinden fazla önemsemem. Fakat kelimelerin gücünü bilirim. O kelimeler ki genetik hafıza kodlarıdır. Gerçekleri yalın ve uygun kelimelerle ifade eder ve satıra dizerseniz, kelimeler kendi görevini yapar, sesten hızlı dolaşır! Onun için bazen “kelimelerin gücü adına” diyesim gelir.
Son yıllarda, kelimelerimizi yerli ve yabancı istihbarat servislerinin, devlet kurumlarının sıkı takip ettiğini de yansımalarından biliyorum. Bir örnek vereyim:
1999 seçimleri yeni bitmişti. DSP birinci parti, MHP ise ikinci parti olmuştu. Hükûmet, MHP’nin tutumuna göre kurulacaktı. Dolayısıyla yabancı misyon şeflerinin ilgi odağı da MHP idi. Ankara’daki büyükelçiler, MHP Genel Merkezi’ni ziyaret ediyor ve özellikle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Türk Cumhuriyetleri ile ilgili tutumunun ne olacağı konusunda bilgi almaya çalışıyordu. Zira Türk Birliği’nden ödleri kopuyordu! Biz de o sıralarda, haftalık Kurultay gazetesini yönetiyor, Devlet Bey ile de röportajlar yapıyorduk. Bahçeli, bir gün, Amerikan Büyükelçisi’nin “Kurultay gazetesi, partinizin yayın organı mıdır? Necdet Sevinç ve Arslan Bulut’un yazıları ile mutabık mısınız?” diye sorduğunu anlattı. Bahçeli, Kurultay’ın milliyetçi ama bağımsız bir gazete olduğunu, anılan yazarların da tamamen kendi görüşlerini yazdığını söylediğini belirttikten sonra bize biraz daha politik ve ılımlı bir üslup kullanmamızı tavsiye etti.
O tavsiyeye uyamadığımızı hepiniz biliyorsunuz.
Daha önce Tercüman ve Akşam’da iken Amerikan Büyükelçiliği’nin basınla ilgili yetkilileri iki defa mektup yazarak yazılarımdan dolayı sitem etmişti.
O zamanlar, yakın tarihte Türkiye üzerinde uygulanan Amerikan politikalarını ve Gladio’yu da bir kesidinden araştırmış, yayınlamıştım. Sonraki yıllarda bilgi birikimim arttıkça, daha somut değerlendirmeler yapmaya, olayların perde arkasını yansıtmaya çalıştım.
2001 yılı başında, dönemin MİT Müsteşarı şenkal Atasagun, bize göre devletin kuruluş felsefesine aykırı bir açıklama yapınca biz de Kurultay gazetesinden tam sayfa cevap verdik ve “Herkes haddini bilsin” manşetini kullandık.
Zaten Turgut üzal’ın “federasyonu tartışalım” dediği andan itibaren başlayan sert yazılarımdan sonra takip altına alındığımı, gelen tehditlerden anlıyordum. Tehdit edenler, sonradan devletin kullandığı iddia edilen örgütlerdi!
* * *
Bugün anlaşılıyor ki Genelkurmay Başkanı kim olacak tartışması sırasında, bizim ismimiz de kurulan senaryolarda, önce Tuncay Güney’e yazdırılan, sonra MİT belgesi haline getirilen o garip şemaya dahil edilmiş.
Sadece gazetecilik yaptım, hiç kimsenin adamı olmadım, bağımsız kaldım diye devletin en önemli kurumlarından birini yönetmiş bir kişinin hiçbir araştırma yapmadan, hakkımda böyle bir iddiada bulunması, her şeyden önce o kuruma zarar verir. Ben işimi doğru yaptığım, devletin kuruluş felsefesini savunduğum, gerçekleri yazdığım için mi böyle bir iftiraya maruz kaldım? şenkal Atasagun çıksın konuşsun! Somut olarak ne yapmışım da beni bu listeye yazdırmış? Dürüst insanlara iftira atmak, bu kadar mı kolay devlet katında?
Ayrıca Atasagun, komşu ülkelerde darbeler yapan Sorosçuların Türkiye’deki şemasını da hazırlamış mıdır?
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
İğrenç saldırı!
Güngör Mengi
VATAN GZT.
11.02.2009
Siyasi amaçlı entrikalar, hiçbir dönemde hayatımızı bugünkü kadar karartmamıştı.
Döneme “çoğunluk diktatörlüğü” yöntemleri damgasını vuruyor.
Belli meselelerde halkın çoğunluğunu baskıcı propagandanın ve komploların beyin yıkayan etkileri ile kendi safında toplayan iktidar, her geçen gün demokratik hukuk devletinden biraz daha uzaklaşıyor.
Dün yüz yüze geldiğimiz bir olay, yargıya yönelik baskıların artık bazı mahkemeleri doğrudan hedef seçebilen bir cürete ulaştığını düşündürüyor.
Bilindiği gibi Ergenekon soruşturması çerçevesinde tutuklanan eski Jandarma Genel Komutanı Emekli Orgeneral şener Eruygur GATA’da tedavi görüyor.
Orgeneral Eruygur’un eşi ile GATA Beyin Cerrahisi Servisi’nin şefi arasında geçtiği iddia edilen bir konuşmanın ses kaydı dün internete düştü.
Ortam dinlemesi yoluyla kaydedildiği tahmin edilen konuşmada, şener Eruygur’un eşine ait olduğu öne sürülen ses “13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin Savcı Zekeriya üz’ün istekleri doğrultusunda karar verdiğini 12’nci ve 14’üncü Ağır Ceza Mahkemelerinin ise kendilerinden yana olduklarını” söylüyor.
Uğursuz tertipler
İnsanların haberleşme mahremiyetine tecavüzün hiçbir bahanesi olamaz.
Ortadaki bant kayıt mıdır, montaj mıdır? Hiç fark etmez. Yapılan iş demokratik bir toplum için cinayettir.
Canı yanmış bir kadının velev ki gerçek kişisel değerlendirmeleri olsun, bunlar niye medyaya sızdırılmıştır?
Hukuk ve ahlak dışı müdahalelerin çokluğu bu tür sorulara cevap arayan insanları da şüpheci yapıyor ve komplo kırıcı gibi düşünmeye mecbur ediyor.
Emekli Orgeneral Eruygur’un eşi kullanılarak mahkemeler üstünde niçin bu iğrenç baskı oluşturuldu?
Bu konuda bir açıklama üretmek için James Bond olmaya gerek yok.
Hatırlanacağı üzere aynı davanın tutuklusu Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, geçen hafta nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yedek hakimi tarafından verilen bir kararla tahliye edildi.
şimdi Savcı Zekeriya üz’ün “Daha iddianameyi tamamlamadım” diyerek bu tahliye kararına itiraz etmesi bekleniyor.
Ve son sözü, tahliye kararını veren yedek hakimin görevli olduğu 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin üç hakimden oluşan heyeti söyleyecek.
Tarihi vebal var..
İşte tüm bu fitne fesat tertiplerinin varmak istediği hedef yargıçların vicdanlarını baskı altına almak ve onları adaleti değil kendilerini koruma mecburiyetine düşürmektir.
Neyse ki artık toplum uyanmıştır ve komplocuları, niyetlerine bakarak deşifre etmekte uzman hale gelmiştir. O yüzden hukuka ve vicdanına dayanan hakimler düne göre daha güvendedir.
Bu duygu güçlendikçe Ergenekon davasının adaletli bir sona ulaşması ve demokrasiye komplo kuran bir çete varsa bunun ortaya çıkarılarak suçluların cezalarını bulmaları ihtimali de güçlenecektir.
Halk bu davada bir an önce gerçeğe ulaşıldığını görmek istiyor.
Bu davanın devleti dönüştürme tertiplerine direnen insanları ve ülkenin sigortası olan kurumları tahrip ve tasfiye etmenin bahanesi olarak kullanılmasını istemiyor.
İktidar bu mesajı almalıdır artık.
Yoksa tarih AKP’yi insanların tuzağa düşürüldüğü, hukukun yerlerde sürüklendiği bir dönemin müsebbibi olarak mahkûm edecektir.
Başbakan, telefon dinlemelerine, ortam dinlemelerine “bana ne ya” diyerek sorumluluktan kurtulamaz.
Devletin uzuvlarına hakim olsun!
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
ETü Olmadı FETü Verelim!
Ergenekon davasında çok kısa zamanda ilginç bir noktaya gelindi.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Başbakanı ve Cumhurbaşkanını ziyareti sonrasında ortaya çıkan bir gelişme bu. Yüksek komutanların salıverilmesi, özel yetkili mahkemeye yeni savcılar atanması, Hurşit Tolon'un beraat kararı gibi bir gerekçeyle tahliyesi bu tablonun bileşenleri. En sonuncusu ise Yargıtay'ın telefon dinlemelerinin tek başına delil sayılmayacağı yönündeki kararı.
Sonuç ortada; Hurşit Tolon'un tahliye gerekçesi ve Yargıtay'ın son kararından sonra aslında Ergenekon davasındaki bütün tutukluların derhal tahliye edilmesi gerekir. Bu kararlar belki silahla veya bombayla yakalanan birkaç sanık için bir sonuç doğurmayabilir. Gerisi için ise davanın büyük ölçüde bittiği hükmüne varmak için hukukçu olmaya gerek yoktur.
Belki de bunun farkına faran FETü, panik içinde sağa sola saldırmaya başladı. Bugün bir FETü yayınında, Yargıtay'ın kararı değil, karar şerh koyan hakimin haberi yayınlamaya değer bulunmuştu. şener Eruygur'un eşinin dinleme kayıtları ise aynı yayın organı tarafından gün içinde servise konuldu. Kayıtlara göre şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur 12. ve 14. mahkeme için "bizden" diyordu. İşin ilginç tarafı adı geçen mahkemelerden 12 nolu olanı Hurşit Tolon'un tahliyesini vermişti.
Bu dinleme kaydını "itiraf" diye veren FETü yayını, tutuklama kararları için hukuka saygı çağrısı yaptığını hatırlamadı elbette. Onun yerine, bir dinleme kaydına dayanarak, 12. ve 14. mahkemeleri karalamaya çalıştı. Halbuki aynı dinleme kaydı 13. mahkemenin de Savcı üz'den olduğunu haber veriyordu. İşte FETü mantığı böyle; tutuklama varsa adalet var, tahliye varsa Ergenekon lobisi çalışıyor!
Aynı yayın organında, yandaş basının bir başka figürü olan şamil Tayyar durumu aynen bu cümlelerle ifade ediyordu: "emekli orgeneral Hurşit Tolon'un tahliyesini tartışmalı buluyorum. Bu karar hukuki değildir."
Tayyar, bakın sözlerini nasıl sürdürüyor; "İki emekli generali dışarıda tutan ve Veli Küçük ile İbrahim şahin noktasında davanın yol almasına çalışan bir faaliyet olduğunu düşünüyorum. Gelinen noktanın da bu kaygılarımızı güçlendirdiği görünüyor. Ergenekon lobisi çalışıyor. 1 numaya giden yolun önüne çok yüksek bir bariyer kondu. Bırakın bariyeri aşmayı, bariyer öncesi mevziler de kaybediliyor."
Bütün bunların gösterdiği şu; FETü Ergenekon iddialarında savcılardan daha militan bir tutum takınıyor; sanki iddiaların sahibi kendileriymiş gibi davranıyor. Telefon dinlemeleri konusundaki feryadı da anlaşılabilir bir durum. Görünen o ki ellerinde iddianameye girme şansı bulamamış pek çok kayıt var. Bunları bizzat dinlememişlerse polisteki FETü'nün boylarını çok aşan işler içinde olduğunun en güçlü kanıtıdır. Yok, kendileri dinlemişlerse, çok kısa bir süre sonra ETü ile FETü arasında bir rol değişimi olması kaçınılmazdır.
Ergenekon davası çok ilginç bir yere geldi. Cumhuriyet tarihinin en büyük komplolarından biri tam orta yerinden çatlamak üzere. Ancak, yandaş medyada ve FETü basınında kindar bir tutum devam ediyor.
Farkında olmadıkları ise şu; bu kindar tutum karşı tarafta da büyük bir kin birikimine yol açıyor.
FETü'nün artık kuvvetli bir nefese ihtiyacı var.
Bir bilge asker olan Clausewitz, "savaş, siyasetin başka koşullarda sürdürülmesidir" demişti. Bugünlerde hukuk için de geçerli bir söz bu; hukuk savaşın başka koşullarda sürdürülmesidir… İlkeleri ihlal edenlerin hukuku çok arayacakları günlere yaklaşıyoruz!
SKYTURK
11.02.2009
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
"Karargah Evleri"nde 6 sivil gözaltında
http://www.gazeteport.com.tr/stellen.../gp_387911.jpg
http://www.gazeteport.com.tr/stellen...isc/spacer.gif
10.02.2009 - 22:34 / gazeteport.com
Ergenekon operasyonlarında İşçi Partisinde ele geçirilen belgelerde ortaya çıkartılan 'Karargah Evleri' için Askeri Savcılık operasyona başladı. 3 ilde toplam 6 kişi gözaltına alındı.
İSTANBUL - Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)’in hazırladığı 330 sayfalık "Karargah Evleri Raporu" ile ilgili başlattığı soruşturma kapsamında aralarında yapılanmanın 1 numarası olduğu ileri sürülen işadamı İbrahim Aslan'ın da bulunduğu toplam 6 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan hepsinin sivil olduğu belirtildi.
http://www.gazeteport.com.tr/stellen.../gp_387917.jpg http://www.gazeteport.com.tr/stellen...isc/spacer.gif
Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya üz, MİT’in gönderdiği 'Karargah Evleri'yle ilgili raporu Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdi. Rapor, Hava Harp Okulu’nun adının geçmesi nedeniyle Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı’na verildi. Yapılan incelemeler sonrası Ankara ve İstanbul’da operasyonlar gerçekleştirildi. İstanbul’da MİT raporundaki karargah evleri şemasının en tepesindeki isim olan İbrahim Aslan ve Ankara’da İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin gözaltına alındı. İstanbul’da gözaltına alınanlar Ankara’ya götürüldü. şemaya göre, askeri kesimin sorumlusu olan Kayseri’de görevli Hava Kurmay Albay Cengiz Köylü de 10 Ocak günü tutuklanmıştı.
http://www.gazeteport.com.tr/stellen...resmibuyut.gif
http://www.gazeteport.com.tr/stellen.../gp_387771.jpg
İP Genel Başkanvekili Mehmet Bedri Gültekinhttp://www.gazeteport.com.tr/stellen...isc/spacer.gif
İBRAHİM ASLAN'IN BAğLANTILARI GüZALTINDA
Karargah evleri şemasında yer almadığı ileri sürülen ancak yapılanmamın bir numarası olduğu belirtilen İbrahim Aslan’la bağlantısı olduğu öne sürülen B.ü. ile O.E. adlı siviller de İstanbul'da gözaltına alındı.
http://www.gazeteport.com.tr/stellen...resmibuyut.gif
http://www.gazeteport.com.tr/stellen.../gp_387912.jpg http://www.gazeteport.com.tr/stellen...isc/spacer.gif
İSTANBUL'DAN GüTüRüLENLER SAğLIK KONTROLüNDEN GEüİRİLDİ
İstanbul'da gözaltına alınarak kara yoluyla Ankara'ya sevk edilen şahıslar, sabah saatlerinde Keçiören'deki Adli Tıp Kurumu'na getirildi. şahıslar buradaki sağlık kontrolünün ardından Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığına götürüldü. şahısların kimlikleri hakkında bilgi verilmedi.
ASKERİ SAVCILIK, GüZALTINA ALINAN 6 KİşİNİN SİVİL OLDUğUNU BİLDİRDİ
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı, ''İP/Karargah evleri'' olarak bilinen soruşturma kapsamında gözaltına alınan 6 kişinin sivil olduğunu bildirdi.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığından yapılan yazılı açıklamada, şunlar kaydedildi:
''Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından yürütülmekte olan ve kamuoyunda 'İP/Karargah Evleri' olarak bilinen soruşturma kapsamında 10 şubat ve 11 şubat 2009 tarihlerinde İstanbul, Ankara ve Balıkesir'de 6 sivil gözaltına alınmıştır.''
4 GüN GüZALTI SüRESİ ALINDI
Ankara'da Terörle Mücadele ekiplerince Batıkent'te gözaltına alınan Gültekin, askeri savcının talimatı üzerine Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığına teslim edildi.
Bu arada İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri üzbey de İl Jandarma Alay Komutanlığına gelerek, Gültekin'in durumu hakkında bilgi aldı.
üzbey, yaptığı açıklamada, Gültekin'in askeri savcının talimatıyla gözaltına alındığını belirterek, ''Bu gözaltı hayırlı bir iş için. Karargah Evleri gibi yalanların ortaya çıkmasında hayırlı olacak çünkü'' dedi.
Gültekin'in herhangi bir suçlama ile gözaltına alınmadığını, yarın Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığında sadece ifade vereceğini belirten üzbey, Gültekin ile birlikte ''İstanbul'da 4, Ankara'da 1 ve Balıkesir'de de 1 kişinin daha gözaltına alındığını'' söyledi.
üzbey, ''Ergenekon ve Karargah Evleri Tuncay Güney'in ürettiği şemalardan biri. İşçi Partisi olarak biz Karargah Evleri soruşturmasının bir an evvel sonuçlandırılması için daha önce dilekçe vermiştik. Bu gözaltı hayırlı bir iş için. Karargah Evleri gibi yalanların ortaya çıkmasında hayırlı olacak çünkü. Ancak bir siyasi parti genel başkan vekilinin bu şekilde gözaltına alınması doğru değil. Uygulama yanlış'' diye konuştu.
Bu arada Askeri Savcılığın 4 gün gözaltı süresi aldığı öğrenildi.
EN KRİTİK BELGE İşüİ PARTİSİNDE ELE GEüMİşTİ
Ergenekon soruşturmasının en kritik belgelerinden birini MİT’in hazırladığı ve “Karargahevleri” adını taşıyan belge oluşturmuştu.
MİT Müsteşarı Emre Taner’in imzasıyla, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na gönderilen rapor 2005’te hazırlandı.
MİT’in, bu tarihte yaptığı saptamaları rapor haline getirdiği ortaya çıkmıştı. Ergenekon davasında yargılanan İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in bazı sivil ve askerlerle toplantılar yaptığı bilgisine ulaşan MİT’in, araştırmalarının ardından söz konusu raporu hazırladığı bilgisi kamuoyuna yansımıştı.
MİT’in belirlemelerine göre, İP’nin yanı sıra bazı TSK mensupları ve sivil memurların da katılımıyla toplantılar düzenlendiği, bu toplantılarda çekirdek kadroların oluşturulmasının öngörüldüğü, amacın özellikle Harp Akademileri ve Hava Harp Okulu‘ndaki genç askerleri örgütlemek olduğu kaydedilmişti.
Belgede, bazı toplantılara askeri öğrencilerin katılımının gerçekleştiği bilgisine de yer verilmişti. Rapor ekindeki şemada “askeri kesim” ve “alevi kesim” başlıkları altında da bazı asker ve sivillerin isimlerine yer veriliyordu.
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
ERGENEKON şEMASINDA KİMLER GüZARDI EDİLİYOR?
http://www.odatv.com/images/smallImages/separator3.gif
Ergenekon Operasyonu’nu uzun süredir gündemden düşmüyor. Pek çok belgenin kamuoyuna sızmasına rağmen henüz açıklanmayan bir şema var. Bu şemayı MİT, Tunay Güney’in ifadelerini kaynak göstererek hazırladı. 10 Temmuz 2003 tarihinde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi üzkök’e gönderdi. Ardından da 19 Kasım 2003’te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yolladı.
şema MİT’in var olduğunu iddia ettiği Ergenekon örgütünün yönetim kadrolarını içeriyor. şema’nın altında da “Tunay Güney İpek’in ifadesinden ve mezkur CD’lerde yeralan bilgilerden şematize edilmiştir” ifadesi bulunuyor. Aydınlık Dergisi son sayısında MİT’in hazırladığı bu şemayı sayfalarına taşıdı.
Aydınlık’ın yayınladığı şemada oldukça önemli isimler var. şema toplam 69 kişiden oluşuyor.
şemada bulunan isimler arasında oldukça ilginç isimler bulunuyor. Bunlardan basının atladığı en önemli ayrıntı şemada adı bulunan Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce. Bilindiği gibi Hüseyin Gülerce cemaate yakın olarak bilinen bir dünya görüşü ile biliniyor. MİT’in hazırladığı belgede Gülerce’nin adının bulunması bu açıdan dikkat çekici.
Politikacılardan ise dikkat çeken en önemli isimler ise Muhsin Yazıcıoğlu, Yaşar Kaya. Yaşar Kaya, yıllarca Kürt siyasetinin içinde bulunan şimdi Barzani ailesi ile kurduğu ilişki sayesinde Kuzey Irak’ta yaşayan bir isim. Muhsin Yazıcıoğlu’da BBP Genel Başkanı ve hükümet ve cemaat ile yakın ilişkileri var.
Aydınlık’ın yayınladığı MİT belgesine göre adı Ergenekon’a karışan pek çok isim dikkat çekiyor. Ancak Hüseyin Gülerce, Yaşar Kaya, Muhsin Yazıcıoğlu gibi isimler hakkında savcılığın soruşturma açmamış olması kafalarda soru işareti yaratıyor. Anlaşılan MİT, Tuncay Güney’in ifadelerini ciddiye aldı ve böyle bir rapor ile dikkat çekici isimleri şemaya yerleştirdi. Ancak savcılık raporda adı geçen pek çok ismi gözaltına aldığı halde Gülerce, Kaya, Yazıcıoğlu gibi isimleri dikkate almadı.
Odatv.com
10 şubat 2009
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
FEHMİ KORU'YA İKİNCİ YANIT
http://www.odatv.com/images/smallImages/separator3.gif
http://www.odatv.com/showImage.php?type=6&id=14844
Soner Yalçın, İngiliz diplomasisinin ve İngiliz istihbaratı MI6’nın 6–7 Eylül 1955 olaylarının perde arkasındaki rolünü konu alan nitelikli bir yazı kaleme aldı.
Yeni şafak'ın çift kimlikli yazarı Fehmi Koru, yazıda ayrıntılarıyla anlatılan İngilizlerin bu kanlı komplosunu görmezden gelip, kafa karışıklığı yaratmaya çalıştı / çalışıyor.
Soner Yalçın gerekli cevabı kendisine verdi, burada tekrar hatırlatmaya gerek yok ama Koru bugünkü yazısında işi bulandırmaya devam ediyor.
Okuduğunu anlamamak bu olsa gerek; 11 kaynak gösterilen yazıyı iki kaynağa indirgemiş Koru. Ne diyor Koru: “İki kitap ismi veriyor: Brendan O'Malley ve Ian Kreig'in 'The Cyprus Conspiracy' ile Makarios Druşotis'in 'Karanlık Yön EOKA' adlı kitapları...” Ve ekliyor; olayla ilgili en etraflı kitabın yazarı Dilek Güven’in tespitleridir, diye.
Koru’nun bugünkü yazısına bakınca, ‘ben mi yanlış okudum’ diye Soner Yalçın’ın cevabına tekrar göz attım. Hayır, bende bir yanlışlık yoktu. Söz konusu cevapta; zaten Soner Yalçın da Dilek Güven’in kitabını kaynak olarak kullandığını, yazmış.
Koru, madem özellikle James Bond'un İstanbul'da bulunmasının kaynağını merak ediyor; ilgili 11 kaynak arasında K Dergisi'ne bakabilir. (13 Temmuz 2007, sayfa 2-7)
Dedik ya; mesele kaynak göstermek, “ben yazdım, sen yazdın” tartışması değil. Zaten Koru bir sayfalık yazının minik bir bölümünden yola çıkarak polemik yaratmak istiyor.
Soner Yalçın'ın yazısını okuyanlar anlamıştır; James Bond aslında İngiliz Gladio'sunun simgesi olarak yazılmaktadır. Fehmi Koru bunu bilmesine rağmen neden konuyu başka kulvarlara taşımak istemektedir?
Meselesi nedir?
Koru, İngilizlerin rolünü gölgelemek mi istemektedir?
Peki, Koru bunu neden yapsın?
üıkar yakında...
Diğer yanda...
Soner Yalçın içeriği saptırılmak istenen yazısında MI6’nın rolü üzerine vurgu yapıyor.
MI6 ajanları denince akla dünya üzerinde gelen kurumlardan biri neresidir biliyor musunuz:
Londra yakınlarında bulunan Exeter üniversitesi.
İngiliz istihbarat servisi mensuplarının ana ocağı gibidir burası.
Yani MI6 ajanlarının büyük çoğunluğu bu okulda öğrenim görüyor.
Bu üniversite sadece İngiltere için değil özellikle Ortadoğu ülkelerine de ajan yetiştirmekle ünlüdür.
Ayrıca...
Buradan mezun olanların özellikle İslam ülkelerinde önemli mevkilerde (siyasi, ekonomik ve üniversite kadrolarında) yönetici olarak görev yaptığı biliniyor.
üniversite o kadar iyi eğitim veriyor ki okulun kıyısından köşesinden geçenler bile ülkelerinde önemli mevkilere geliveriyor!
ürneğin:
Exeter üniversitesi’nin enstitülerinden birinin adı; Arap ve İslami Araştırmalar Enstitüsü. Burada bölgenin tarihi, kültürü ve dilleri öğretildiği için, bölge konusunda uzman olmak isteyenler MI6 ajanları mutlaka buradan geçiriliyor.
Enstitü'nün başında; Prof. Dr. Tim Niblock bulunuyor. Bu isim tanıdık; dönemin (2005) Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e Exeter üniversitesi fahri doktora unvanını veren kişi.
Sabahaddin Zaim ve Nevzat Yalçıntaş ve Milli Kültür Vakfı’nın bursu ile İngiltere’ye giden Abdullah Gül’ün Exeter üniversitesi’yle öğrencilik ilişkisi 1970’lerin sonlarına dayanıyor.
Gül’ün 1976–1978 yılları arasında Exeter üniversitesi’nden öğrenci arkadaşı kimdi biliyor musunuz: Fehmi Koru.
Koru ve Gül o yıllarda Müslüman üğrenciler Birliği yurdunda kalıyordu.
Türk öğrencilerin bu üniversiteye gitmesi için destek verenlerden biri olan AKP eski milletvekili Nevzat Yalçıntaş; 14 Mayıs 2002 Salı günü TBMM Genel Kurulu’nda nasıl bir anısını anlatıyordu Exeter ile ilgili:
“Seneler önce, İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Avrupa'da, her ülkeden birkaç kişiyi -herhalde bizi de alakalı gördü- Londra'ya ve güneye Exeter şatosuna davet etti, bir beyin fırtınasına. Parlamentoda parlamento reformuyla vazifelendirilmiş İşçi Partisi üyelerinden Crossman geldi, dedi ki: "Biz -çok kısa geçiyorum- endüstriyi, demokrasiyi hallettik; fakat, karşımızdaki problem, medyanın demokrasiyi tahrip edecek çapta girişimlerde bulunması; bunu halletmeye çalışıyoruz." Nerede; İngiltere'de; yani, demokrasinin beşiği bir yerde.”
Tutanak için tıklayınız
Refah Partisi’nden Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan şükrü Karatepe’den, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’a; İslam Konferansı ürgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğu’a kadar birçok isim burada eğitim gördü.
Evet, ne ilginç değil mi?…
Bir yandan; Kıbrıs sorunu konusunda İngiliz Gladio'sunun ayak oyunlarını; 6–7 eylül 1955 olaylarının perde arkasında yaşananları tek tek ortaya döken bir makale, diğer yanda Fehmi Koru'nun anlamsız bir polemiği.
İnsan sormadan edemiyor:
Bulanıklık neden yapılmak istenmektedir?
Bu durum "İngiliz sempatisiyle" açıklanabilir mi?
Ah Exeter üniversitesi ah!
Nasıl öğrenciler yetiştiriyorsunuz böyle!
Barış Pehlivan
Odatv.com
Soner Yalçın’ın Fehmi Koru’ya yanıtı için:
http://www.odatv.com/index.php?id=14822
11 şubat 2009
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
ERUYGUR KASETİNİN şİFRELERİNİ üüZüYORUZ
http://www.odatv.com/images/smallImages/separator3.gif
http://www.odatv.com/showImage.php?type=6&id=14849
Ergenekon davasında psikolojik savaş merkezinin başından beri uyguladığı ve artık çok iyi anlaşılan bir taktiği var: Topluma somut deliller sunmak yerine dedikodularla, söylentilerle uğraştırıp yormak.
İşte yine bir internet sitesi kendine servis edilen bir kaseti çıkardı: şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur'un GATA Beyin Cerrahisi Servis şefi Kıdemli Albay Nusret Demircan'la yaptığı konuşmaların ses kaydı.
Ve bütün yandaş medya yine herkesi bununla uğraştırıyor.
Buyurun, manşetlerden manşet beğenin: Zaman: Gata’da şaşırtan diyaloglar / Takvim: Torpilli Hasta / Yeni şafak: Bu kayıt doğru mu? / Bugün: O mahkeme bizden / Star:
Doğruysa Vahim / Taraf: Yandaş yargı tahliye etmiş…
Aslında bu kasetin iki şifresi var. Gelin birlikte çözelim:
1) Bu davanın herhangi bir somut delile dayanmadığını örtbas edebilmek için ortalığı biraz daha toza dumana boğmak. Karışan kafaları iyice karıştırmak.
şener Eruygur hasta mı değil mi? GATA’da mı yatsın Silivri de mi?
Böyle bir tartışmanın, bu kadar önem verilen bir davada hukuki bakımdan ne değeri var?
Hiç. Bilen bilir, sanık açısından bu ikisinin arasında hiç bir fark yoktur. Ha hapiste yatmış, ha başında iki jandarmayla bir hastane odasında.
Yargı açısından da bir fark yoktur. Sanık hakkında bütün delilleri toplamışsanız, yargılarsınız suçluysa cezasını verirsiniz. Kaçsa nereye kaçacak? Niçin kaçacak? Ne kadar kaçacak?
Amaç sanıkları yargılamak mıdır, yoksa medya aracılığıyla linç ettirmek mi?
2) Kasetin ikinci amacı yargıyı baskı altına almaktır.
Mukaddes Hanım “12. Ağır Ceza bizden” demiş.
Demiş olsa ne olacak? Bu sözlere dayanılarak o mahkemenin verdiği bütün kararlar şaibeli mi olacak? Yargıtay’dan mı dönecek? Mahkeme mi kapatılacak?
Hayır efendim, olay şu: Söz konusu mahkeme Emekli Orgeneral Tolon’a “delil yetersizliği” nedeniyle tahliye kararı veren mahkemedir. Zaten amaç Taraf’ın manşetinden de belli değil mi “Yandaş yargı tahliye etmiş” diyor.
Yani asıl amaç bu tahliye kararının üzerine gölge düşürmek. Kamuoyu Ergenekon davasıyla ilgili delilleri öğrenmek istiyor. O sırada bir mahkeme “bu sanığı yargılayacak yeterli delil yok” diyor. Piyasaya hemen “bu mahkeme kimden yana?” kaseti sürülüveriyor.
Ve bu psikolojik savaş o kadar etkili ki, Adalet Bakanı bile bu saçma tartışmaya dalıyor ve “Yargının bizdeni sizdeni olmaz” deyiveriyor.
Oysa bütün toplum şu davanın haklılığına inanmak, suçlamaların dayandığı delilleri öğrenmek istiyor. Her zaman söyledik. Somut delillerle karanlık olayların üzerine gidin, en büyük destekçiniz biz olalım.
Ama bunun tam tersi yapılıyor. Aylardır delil yerine karşımıza çıkarılan şey şu: Kasetler, telefon konuşma kayıtları, Tuncay Güney kaynaklı komplo teorileri, iddialar, varsayımlar, niyet okumalar, ‘o onu demiş bu da bunu demiş’…
Hiçbir hukuk devletinde, hiçbir çağdaş yargı sisteminde insanlar böylesi zırvalara dayanılarak bu kadar süre hapiste tutulamaz.
Bu saçmalıklarla toplumu yorduğunuz yeter! Bu davanın somut delillere dayandırılmasını bekliyoruz.
Odatv.com
11 şubat 2009
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
"Konuşmalar kurgu ve montaj"
11 şubat 2009 / Saygı üZTüRK / HüRRİYET
şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’a ait olduğu iddia edilen konuşmanın tamamen gerçekdışı ve montajdan ibaret olduğunu öne süren avukatı Filiz Esen, bu iddiaları gündeme getirenler hakkında da yasal işlem başlatacaklarını söyledi.
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve cezaevinde beyin kanaması geçiren emekli Orgeneral şener Eruygur’un doktoru ile eşi Mukaddes Eruygur’un arasında geçtiği öne sürülen konuşmanın tamamen montaj olduğunu belirten avukatı Filiz Esen, “Hiçbir asker, komutanın eşine ‘sen’ diye hitap etmez. Bu bile tek başına konuşmanın tamamen gerçekdışı ve montaj olduğunu ortaya koyuyor” dedi.
şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’un, internette yer alan konuşmayı bir gazeteciden öğrendiğini ve o ana kadar böyle bir bir konudan haberdar olmadığını hatırlatan Avukat Filiz Esen, Mukaddes Eruygur’a ait olduğu iddia edilen görüşme kaydıyla ilgili olarak Hürriyet’in sorusu üzerine şunları söyledi:
“Günümüz teknolojisinde kişilerin seslerinin taklidinin yaratılması, çeşitli şekillerde montajı mümkün ve son derece kolaydır. Bu çerçevede müvekkilim Mukaddes Eruygur'un böyle bir konuşması bulunmayıp adı geçen kayıt tamamen gerçek dışı bir kurgu ve montajdan ibarettir. Bu durum maalesef bu süreçte müvekkilim emekli Orgeneral şener Eruygur'a karşı yürütülen gerçek dışı isnatların ,spekülasyonların bir parçasıdır. Bununla ilgili gerekli yasal girişimlerde bulunacağız.”
Eruygur’a sanki hiçbir şey yapılmamış gibi bir hava estirildiğini belirten Avukat Esen, “Yapılan her şey kanıtlarıyla ortada” dedi.
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Rıza Zelyut
Amerikan çocuğu çamur Ahmet bunları da yaz
__________________________________________________ _______________
http://www.gunes.com/images/spacer.gif
Bu sapık adam diyor ki: 'Ana ile oğulun, erkek kardeşle kız kardeşin cinsel ilişkileri normaldir.'
Bu ahlaksız herif, şimdi eline verilen bir gazetede cellatlık yapıyor. Namuslu insanlara; milli sermayeyi kullanarak uluslararası çapta şirketler yaratan insanlara çamur atıyor. Küresel ajan tarikatçilerin şemsiyesinin altına girmiş oradan havlayıp duruyor. Saldırdığı isim ise Türkiye'de büyük milli sirketler yaratan Sayın Mehmet Emin Karamehmet...
Güya Ergenekon ile bağlantı kuracak.
Halbuki gerçek Ergenekoncu Ahmet Altan...
Küresel çetenin Türkiye'deki adamı. Amerikancı Gladyo'nun dezenformasyon elemanı. Yani; haberleri çarpıtarak gerçek çeteyi gözden saklama uzmanı... Bu yüzden ona kara elli, kara dilli, kara vicdanlı diyorum.
Bu alçak ajan; yaşanan olayları çarpıtmak için gazeteci kimliğine bürünüyor.
Hatırlayınız: Uluslararası sermaye; Türkiye'nin ekonomik kuruluşlarını ele geçirmek için 2001 yılında ekonomik kriz patlattı. Bu kriz bahane edilerek üukurova Holding'in büyük bankası Yapı Kredi, ölmüş eşek fiyatına elinden alındı. Pamukbank, battal edildi. Turkcell gibi dünya çapındaki bir şirket bile küresel yamyamların elinden zor kurtarıldı.
İşte Ahmet Altan isimli kara vicdanlı, kara fikirli herif; bu süreçte iki jandarma subayının Sayın Karamehmet'le yaptığı olağan bir konuşmayı da Ergenekon çetesine üye olmak gibi gösteriyor. Konuşmalar; jandarma tarafından kayıt altına alınıyor. Jandarmaya karşıymış gibi hava takınan bu sahtekar demokrat, darbeci ilan ettiği jandarmanın belgesi ile Sayın Karamehmet'i kötülemeye kalkışıyor. Fethullahçıların desteğiyle çıkardığı ajan gazetesi Taraf'ı da bu amaçla kullanıyor.
HEM MüFTERİ HEM KORKAK
Kimseyi aşağılamam ama; Ahmet Altan denilen bu küresel çetenin içimizdeki ajanının ne kadar korkak ve iftiracı olduğunu bu olaydan daha açık gösteren bir kanıt olamaz.
Eğer Ahmet Altan; gerici beslemesi gazetesinde yazdığı gibi gerçek bir demokrat olsa idi; Ergenekoncu diye gösterilen ve resmi belgelere giren öbür işadamlarını yazardı.
Bu çamur Ahmet'e soruyorum: MİT tarafından hazırlanan ve Ergenekon şeması diye basına yansıyan o belgeyi niye yayımlamıyorsun?
Bak; çamur ve çukur Ahmet; MİT'in hazırladığı o belgeyi bu hafta Aydınlık Dergisi yayımladı... Sen ki Aydınlık ekibini Ergenekoncu ilan ettin. O Ergenekoncular; Ergenekon belgesini yayımlıyorlar ama senin sesin çıkmıyor. Neden çamur Ahmet, neden susuyorsun? Sende biraz aydın namusu var ise bunu niye gazetenin birinci sayfasından vermiyorsun?
Veremezsin... üünkü orada, seni besleyen birilerinin adı da geçiyor.
KüRESEL SERMAYENİN AJANI
üamur Ahmet, eğer sende biraz gazeteci ahlakı varsa, Ergenekon çetesinin üyesi diye gösterilen isimleri yaz. MİT belgesinde Mehmet Emin Karamehmet ismini ben göremedim. Fakat orada, işadamı Ethem Sancak'ın adı geçiyor. Star Gazetesi onun, Kanal 24 onun... Hadi onu manşete taşısana... Ama taşıyamazsın. Sende o yürek yok. üünkü sen gazeteci değil, küresel çetenin haber bulandırma ve hedef şaşırtma elemanısın...
Bu arada Sayın Ethem Sancak'ın da Ergenekon Terör ürgütü diye imal edilen örgütün üyesi olduğuna inanmıyorum. Kendisinin adını anmak zorunda kaldığım için de üzgünüm. Sayın Sancak gibi başka önemli işadamları da Ergenekon Terör ürgütü'nin üyesi gibi gösteriliyor. Bu hafta piyasada olan Aydınlık Dergisi'ne bakın; rezaleti görün. Bu durum bile; Ergenekon davasının hukuki değil siyasi olduğunu göstermeye yetiyor.
İşte devlet içindeki küresel çeteyi saklamak için böyle bir çete icat ettiler. Ahmet Altan gibi sapık zihniyetli bir küresel servis elemanını da ortaya sürdüler.
***
üamur Ahmet'in Sayın Karamehmet'e saldırmasının başka bir nedeni daha var: O da Turkcell...
şu sırada Türkiye'deki üç cep telefonu şirketinden ikisini küresel sermaye aldı. Gladyo ajanı Ahmet Altan; İngiltere adına casusluk yaptığı haberleri basına yansıyan Vodafone için tek kelime etmezken Türkcell'i karalamak için onun sahibine saldırıyor. Bu besleme demokrata diyorum ki: Bu millet; ergeç senin gibi sivil casusları malum deliğe süpürecektir.
11.02.2009 / GüNEş
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Delil yokmuş... İşte delil!
Hasan Pulur
MİLLİYET
12 şubat 2009
ERGENEKON davasında 7 aydır tutuklu, hakkında iddianame bile hazırlanmamış olan emekli Orgeneral Hurşit Tolon, “tutuklanmasına yeterli delil olmadığı için” tahliye edildi, kısacası, delil yetersizliği...
Yani yedi ay hapsedeceksin, sonra “Pardon!” deyip bırakacaksın... Mülkün temeli olan adalet!
* * *
OYSA Sayın emekli Orgeneral’in hakkında öyle deliller var ki, koskoca bir kitap: “Sevr’e Giden Yol!” (x)
Bu kitap, bazıları için öyle sağlam bir delil ki, ah bir fırsat bulsalar, güçleri yetse...
* * *
BİRİNCİ Cihan Savaşı sürerken, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Anadolu’yu aralarında paylaşmışlardı, bu paylaşım esas alınarak Sevr’e gidilmiştir.
Sevr, bu paylaşımın onayıdır.
Ama hiç ummadıkları bir şey olmuş, bu paylaşıma direnenlerle Anadolu İhtilali başlamıştır; arkadan Mustafa Kemal Paşa önderliğinde de Milli Mücadele, Kurtuluş Savaşı ve Lozan...
Sayın Hurşit Tolon bu süreci belgelerle anlatır. 2004 yılında yazdığı bu kitabı “Atamızın cumhuriyetinin güvencesi yurtsever insanımıza” adar. Kitabının önsözünde şöyle der:
“Bu kitapla, günümüzde, ülkemizin bütünlüğüne, ulusal birlik ve beraberliğine yönelik oluşumların tarihi geçmişinin anımsanmasına bir ölçüde yardımcı olmak amaçlanmıştır.”
İşte delil! Ah, ellerine bir fırsat geçse, güçleri yetse...
* * *
PARİS, Londra, San Remo ve Sevr Konferansı...
Ve Lozan...
Sayın Hurşit Tolon şöyle der:
“Avrupa’nın emperyalist devletleri, Milli Mücadele’de uğradıkları yenilginin sonucunda Anadolumuzu hakimiyetleri altına alarak sömürgeyi hedef alan Sevr Barış Antlaşması’nı geçici bir süre için rafa kaldırmak zorunda kalmışlardır.”
Geçici süre, ne kadar?
Falcıların tekerlemesi gibi, üç gün mü, üç ay mı, üç yıl mı?
* * *
SAYIN Hurşit Tolon onu da söyler:
“şurası hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, Türkiyemizin jeopolitik konumu dolayısı ile tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de gelecekte de birçok düşmanları olacaktır. Bu düşmanlar Kurtuluş zaferimizden sonra rafa kaldırdıkları, Sevr Barış Antlaşması’nı tekrar gündeme getireceklerdir. Zira bugün gerek komşularımızın gerekse yurtiçindeki bölücü unsurların vatanımızı parçalama ve akabinde de ele geçirme faaliyetleri Sevr Barış Antlaşması’nın günümüze uygulanması çalışmalarından başka bir şey değildir.”
* * *
DELİL yokmuş!
İşte delil!
Ergenekon davası için değil, bazılarının ağzının suyunu şimdiden akıtan, tasarladıkları dava için nasıl olsa bir “Nemrut Mustafa” bulurlar.
Ah ellerine bir fırsat geçse, bir güçleri yetse.
Kim mi onlar?
“Ulusalcılık, bağımsızlık” denince, kendilerini kırmızı şal görmüş boğa sananlar...
———————-
(x) Günal Basın Yayın
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Ergenekon'da bilmece kadın!
12.02.2009 / VATAN
http://w9.gazetevatan.com/newpics/ne...5445929693.jpg
Genelkurmay başkanlarına 'Dede' diyor, şahin için inanılmaz görüşmeler yapıyor...
İbrahim şahin’e savcılık sorgusunda Kayseri Hava İndirme Tugayı’nda görevli Fatma Cengiz ile dinlemeye takılan diyalogları soruldu. Görüşme tutanaklarına göre Cengiz, şahin’i ‘TVK’ adlı askerlere özel hattan ‘komutanlar’la görüştürüyor *Fatma Cengiz, şahin ile yaptığı telefon görüşmelerinde ‘Ermenilerle ilgili istihbaratlar verirken bir yandan da ‘terörle mücadele edecek özel birimin başına şahin’in getirilmesi için üst düzey asker ve siyasetçilerle görüştüğünü’ öne sürüyor
Eski üzel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim şahin’in sorgusunda adı sıkça geçen ve kendisi de Ergenekon kapsamında tutuklanan Fatma Cengiz, kuşkulu bir profil çiziyor. Cengiz, İbrahim şahin’in yeniden göreve gelmesi için üst düzey askeri yetkililerle, hatta ‘Dede’ dediği Genelkurmay başkanlarıyla görüştüğünü öne sürüyor, bu amaçla İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı kayıtlarının bulunduğu CD’lerle tehdit ettiklerini iddia ediyor. Görüşme tutanaklarına göre Fatma Cengiz, çalıştığı Kayseri Hava İndirme Tugayı’na ait ‘TVK’ adlı telefon hattı üzerinden şahin’i askeri yetkililerle görüştürüyor, hattın şifrelerini şahin’e veriyor. şahin’in Cengiz’e ait telefonla konuştuğu kişiye “Komutanım” demesi dikkat çekiyor.
‘Asker iletişimi’nde memur
Fatma Cengiz Kayseri Hava İndirme Tugayı iletişim biriminde çalışan bir memur. İbrahim şahin’in de gözaltına alındığı Ergenekon’un 10. dalgasında gözaltına alındı ve tutuklanarak cezaevine konuldu. Ergenekon Savcısı Zekeriya üz tarafından sorgulanan İbrahim şahin’in ifadelerine göre nişanlısı şehit olmuş.
İbrahim şahin’in savcılık sorgusu sırasında Savcı Zekeriya üz tarafından sorulan soruların büyük çoğunluğunda Fatma Cengiz ile İbrahim şahin’in dinlemeye takılan telefon görüşmeleri ve mesajları yer alıyor. İbrahim şahin ile görüşmeleri ve mesajlarına göre Fatma Cengiz İbrahim şahin’in Ermenilerle ilgili istihbarat işini yürütürken, bir yandan şahin’i göreve geri getirmek için üst düzey askeri yetkililerle görüştüğünü öne sürüyor. (Radikal:?Telefon mesajlarındaki yazım hatalarını düzeltmeden yayımlıyoruz)?
Kim bu ‘Dedeler’?
şahin’in savcılık sorgusundaki anlatımına göre Fatma Cengiz, Genelkurmay başkanlarına ‘Dede’ diyor. Cengiz, 7 Eylül’de şahin’e, “Dedecik seni sordu. Sanki özbeöz oğlunu soruyor. ‘Bir sağlam o kaldı’ diyor” diyor. Fatma Cengiz, 5 Ekim’de de İbrahim şahin’e, “Ankara’da dört gün sonrasına randevu verebilirim diyor. Bir Yavuz Paşa burada” derken; şahin, “Tamam, dedenin ellerinden öptüğümü söyle” diye konuşuyor.
‘Emeklilere gitmeyin’
Savcının sorduğu telefon görüşmeleri aralıksız sürerken Fatma Cengiz, 11 Ekim’de ise şunları yazıyor: “Kökü kazımaya hazır mısın, sizi Genelkurmay’dan Metin bey (Radikal’de dün yayımlanan ifadelerinde İbrahim şahin, Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak ile görüştüğünü öne sürüyordu.) sizi kabul edecek, ‘emeklilere gitmesinler’ diyor.” şahin “Dede oralarda mı?” diye sorunca Fatma Cengiz “Dede gelmedi. Kayseri’de olacağım, dedi. Onu Metin beye bağlıyorum” diye yanıt veriyor.
Bakan Atalay’ı tehdit iddiası
Bundan üç gün sonra saat 13.18’de İbrahim şahin’in “Paşam” dediği İbrahim üzyürek, şahin’i arıyor. üzyürek, İbrahim şahin’e Fatma Cengiz’i kastederek, “Asena göreve geri döndüğünüzü söyledi. Hayırlı olsun. şu deli kızınızı da başımdan alın lütfen, rahat edelim” diyor. Aynı gün İbrahim üzyürek, İbrahim şahin’e çektiği cep telefonu mesajında, “İyi akşamlar evladım, bu çocuğu nasıl yetiştirmişsin oğlum, afat maşallah... Atalay’ı tehdit ediyor fırtına” diyor.
şahin’e görev müjdesi
Fatma Cengiz, İbrahim şahin’i bir gün sonra arayıp İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a iki CD verdiğini belirterek, “Göreve getirdi getirdi, getirmedi bütün basın yayına dağıtacağım o CD’leri” diye konuşuyor. Fatma Cengiz, bu süreçten sonra şahin’e Genelkurmay’da Terörle Mücadele biriminin başına getirildiğini 21 Ekim 2008’de gönderdiği bir mesajla müjdeliyor: “Abi hem dışarıyı hem içeriyi temizleyeceksiniz. Emniyetle falan değil, yani özerk iç bakanlığa bağlısınız” diye yazıyor.
‘Bir numara çağırdı’
Savcının sorgusu sırasında okuduğu telefon görüşme tutanaklarına göre İbrahim şahin, bundan sonraki her adımında Fatma Cengiz’i haberdar ediyor. ürneğin 5 Kasım 2008’de, “Bir numara beni çağırdı, oraya gidiyorum, onunla görüşeceğim” diyor. Fatma Cengiz ise İbrahim şahin’e, orduevinde toplanıldığını kaydederek, şöyle diyor:
“Bekir paşa burda. Bekir Kalyoncu, (7. Kolordu Komutanı Korgeneral Bekir Kalyoncu) şu olaylardan sonra kesinleşti ya sizin işbaşı yapmanız. Direkt buraya gelmiş (emekli tümgeneral) Yavuz Ertürk paşa, Bekir paşa burada, toplantıya çağırdılar. Hilmi bey öyle demiş, ‘mutlaka geri gelecek, başka çaremiz kalmadı’ demiş sizin için.”
7 Kasım’daysa Fatma Cengiz, şahin’e dinleme takılan konuşmasında şunları söylüyor:
Hilmi dedeyle orduevinde
“Hilmi dedeye bugün söyledim. Bugün üevik Bir ile dedi. İbrahim gelecekmiş. Hangi gün dedim açtınız telefonu, İbrahim gel dediniz de gelmedi... Akşama buluşacağız, Hilmi dedeyle orduevinde.”
TVK hattı hizmetinde
Savcı üz, sorgu metninde ‘Gizli hattan görüşme yapmaları’ başlıklı bir bölüm ayırmış. Savcı üz, bu bölümde, ‘şahin’in göreve geri gelmesi konusunda çalışma yürüttüğünü’ söyleyen Fatma Cengiz’in telefon kayıtlarında üst düzey komutanlarla görüşmelerine rastlanmadı. Dinlemeye takılan görüşmelerine göre şahin ve Fatma Cengiz ‘TVK’ adlı sistemle üst düzey askerlerle görüşme yaptıklarından bahsediyordu. şahin, üz’ün sorusu üzerine ‘TVK’nin Kayseri’deki askeriyenin telefon hattı olduğunu söyledi.
‘Seni özel hatta istiyorlar’
Dinlemelere göre Fatma Cengiz, 11 Kasım’da olduğu gibi, “Abilerin gül tanesi saat tam 21.30’da seni Genelkurmay üzel hatta istiyorlar seni, giriş kodlar geldi az önce” diyor.
Bir diğer ‘şahin’e askeri olanak’ örneği ise şu: Ardahan’da PKK’ya yönelik bir operasyonda ele geçirilen kimi silahlara ilişkin şahin, 6 Kasım’da Cengiz’den yardım isteyerek, “Iğdır’ı görebiliyor mu?” diye soruyor.
Cengiz, “Iğdır’ı görüyoruz abi, verici var orada” diyor. Ertesi gün Fatma Cengiz, İbrahim şahin’e gönderdiği telefon mesajında “k - 0305 T@’ten bakın Iğdır’a daha net başkanım” yazıyor.
‘Niye komutanım diyorsun?’
İbrahim şahin bazen, Cengiz’i aradığı halde bir başkasıyla görüşür gibi “Komutanım” diye hitap ediyor. ürneğin, 16 Kasım’da gönderdiği mesajda, “Gürak paşam gelsin ben de hemen oraya gelecek komutanım hafta sonu üevik bir ve Hilmi paşamla orada buluşacağız” diyor. İbrahim şahin, Savcı üz’ün “Fatma Cengiz’e neden komutanım diyorsuz?” sorusunu yanıtsız bırakıyor.
‘Fatma Cengiz dengesiz’
Aynı gün gönderdiği bir diğer mesajda ise ‘B Paşa’ adlı kişiden bahsederek, şöyle diyor:
“Başta B paşam olmak üzere sizlere ve Türk milletine mahcup olmamalıyım. Sizden gelecek haberi bekliyorum komutanım bir an önce şu seçmeleri yapmak için saygılar. Tamam komutanım ben hafta sonu Kayseri’de Hilmi ve üevik Bir Paşam’la görüşeceğim seçme işi için de görev yazısını bekliyorum malum alnımda susurluk etiketi var.”
Bu arada Cengiz’in telefonlarını takip eden savcılık, Cengiz’le herhangi bir askeri yetkili arasında telefon görüşmesine rastlayamadı. şahin de kimi sorular karşısında Fatma Cengiz’le ilgili, “Fatma (Asena) biraz yalancıdır, kendini Cumhurbaşkanı zanneder”, “Asena bunları kafadan sallardı” ve “Fatma Cengiz nişanlısı askerde şehit olduğundan biz ne derse ‘He he’ diyoruz” diye konuşuyor.
Cengiz, çıkarıldığı İstanbul 13. Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Ergenekon ile ilgisi olmadığını belirterek,“Fazla bir bilgim de yok. Yasadışı bir amaç yok.
Sahte ‘Talat Ertan Paşa’ suikast planlarında
Dosyadaki en ilginç kişiliklerden biri kendini askeri yetkili ‘Talat Ertan’ diye tanıtan Fahri Kepek. Sorgu metninde ‘Talat Ertan Konusu’ diye kendisine ayrı bir başlık açılan Fahri Kepek’i İbrahim şahin’le tanıştıran kişi de Kayseri Hava İndirme Tugayı’nda görevli memur olan ve Ergenekon tutuklusu Fatma Cengiz.
Fahri Kepek, 30 Ekim’de saat 12.58’de aradığı İbrahim şahin’e “Bu gece saat 2’de Ankara’ya geliyorum. üevik Bir’le görüştükten sonra İstanbul’a geçeceğim. İstanbul’a geldiğimde sizi ararım” diyor.
şahin, iki dakika sonra Fatma Cengiz’i arayıp “O yarın üevik paşaya gidiyormuş bu gece 2’de. Yarın onla görüşüp İstanbul’a bana geliyor” diye haber veriyor. Fatma Cengiz bunun üzerine, “İşkence bitti he sonunda, intikam intikam, göze göz, dişe diş, intikam intikam diyorum” diyor. İki saat sonra yeniden arayan İbrahim şahin’in, “Talat paşayla konuştum yarın dedi bana bugün mü geliyorlar” sorusu üzerine şöyle dedi: “Seni alıp Ankara’ya dönecek herhalde, beraber dönüyorsunuz Ankara’ya. üünkü (Orgeneral İlker) Başbuğ sizi bekliyor. Direkt alıp Başbuğ’un karşısına çıkartacaklar... Ben de senin avladıklarının kulağından burnundan kolye yapacağım kendime, oh iyi değil mi?” Ertesi gün Talat Ertan, şahin’i arayarak, “İstanbul’a geldim, şu adresini alabilir miyim” diye soruyor. şahin de “Komutanım evdeyim, nereyi istiyorsanız oraya geleyim” deyince Ertan, “Ev adresini söyle de ben gelirim” diyor. Ancak şahin’le Ertan’ın görüşüp görüşmedikleri anlaşılamıyor.
Ertan, bu kez 2 Aralık’ta şahin’i arayıp “Akşam TVK’ye gel” diyor. şahin, Ertan’a “Komutanım saygılar sunarım, ellerinizden öperim” diyecek kadar hürmet ediyor.
Ertan’ın telefonlarını takibe alan savcılık, şahin’in “Komutanım” dediği kişinin 29 yaşındaki, üç çocuk babası, lise mezunu ve işsiz Fahri Kepek olduğunu saptadı.
Yapılan operasyonda gözaltına alınan Kepek, Fatma Cengiz’in yönlendirmesi üzerine ‘Talat Paşa’ rolüne büründüğünü iddia etti. Kepek de tutuklandı.
Fatma Cengiz ve Fahri Kepek’in isimleri, İbrahim şahin’de yakalanan Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan’a yönelik suiksast şemasında yer alıyor.
(İSMAİL SAYMAZ / RADİKAL)
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Tahliyeye itiraz http://haber.gazetevatan.com/pics/yenibb_1.gif
http://haber.gazetevatan.com/newpics...1003614096.jpg
Emekli Org. Tolon'un tahliyesine savcılar itiraz etti
AA / 12.02.2009 / VATAN
__________________________________________________ ________________________
"Ergenekon" soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcılarınca, emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un nöbetçi mahkeme tarafından serbest bırakılmasına itiraz edildi.
Cumhuriyet savcıları, nöbetçi mahkemece emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un serbest bırakılmasına ilişkin itiraz dilekçesini ilgili mahkemeye verdi.
Cumhuriyet savcılarınca İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunulan itiraz dilekçesinde, Hurşit Tolon hakkındaki tahliye kararı kaldırılarak, yakalama emri çıkartılması istendi.
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Genelkurmay'dan üok Gizli Emir!
GATA'ya Cep Telefonu Yasağı ! http://www.turktime.com/images/spacer.gifhttp://www.turktime.com/images/spacer.gif
http://www.turktime.com/images/spacer.gif
http://www.turktime.com/pictures/88793.jpg
Mukaddes Eruygur'un ses kayıtları ve görüntüleri GATA'daki bir yasağı tekrar gündeme getirdi. Genelkurmay "üok Gizli" ibareli bir emir yayınladı. http://www.turktime.com/images/spacer.gif
Mukaddes Eruygur'un GATA Beyin Cerrahi Servis şefi Kd.Albay Nusret Demircan ile yaptığı görüşmeye ait bir ses kayıdının Eruygur'un hastaneye giriş çıkış resimleriyle birlikte internette yayınlanması GATA'daki bir yasağı tekrar gündeme getirdi.
Genelkurmay Başkanlığı'nın bu ses kayıdı ortaya çıkmadan önce geçtiğimiz hafta "üok Gizli" ibareli bir emir yayınladığı ortaya çıktı. Emire göre daha önce karargahlara girişlerde yasak olan cep telefonları askeri hastanelerde de yasaklandı. Bundan sonra askeri hastanelerde çalışan personelde cep telefonuyla içeri giremiyor. Genelkurmay gerekçe olarak da "İstihbaharata Karşı Koyma" ibaresini kullandı.
12.02.2009 / turktime.com
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
'Köstebek Kim' Operasyonu
http://www.internetajans.com/img/new...//70352-MP.jpg
Askeri savcılardan Ergenekon savcılarına gönderme...
Hukuki endişelerini bildiren avukatlara askeri savcılık yetkililerinden ilginç yanıt...
BİZ ERGENEKON SAVCILARI GİBİ DEğİLİZ
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın, 'Karargah Evleri' soruşturması kapsamında önceki gün gerçekleştirdiği operasyonda gözaltına alınan 6 zanlı Ankara'ya götürüldü. Akmaş'ın haberine göre, askeri savcılık yetkilileri, hukuki endişelerini bildiren avukatlara, "Biz Ergenekon savcıları gibi değiliz. 'Masuniyet karinesi'ne uyarız" yanıtı verdi...
ASKERİ SAVCILIKTAN AüIKLAMA- ‘Karargah Evleri şemasını kim sızdırdı’ operasyonu
Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturma çerçevesinde yapılan operasyonda, “İP/Karargah Evleri” başlıklı şemanın tepesindeki İsmail A.’nın da içinde olduğu 6 kişi gözaltına alındı. Operasyonda, askeri mahkemenin arama ve el koyma kararında, ‘belgenin komutanlık dışına çıkarılması’ ile ilgili soruşturma denmesi dikkat çekti
ünceki gün başlayan gözaltılar kapsamında, “İP/ Karargah Evleri” başlıklı şemanın tepesinde bulunan İbrahim A.’nın yanı sıra Ozan E., Bekir ü. ve Münire ü. İstanbul’da, İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin Ankara’da ve Zeki A. da Balıkesir’de gözaltına alınarak, Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı’na götürüldü. Bu kişilerden Ozan E.’nin, İbrahim A.’nın adresi olarak görülen iş yerinin sahibi olduğu, Bekir ü.’nin ise İbrahim A.’nın kullandığı cep telefonunun ilk sahibi olması nedeniyle gözaltına alındıkları öğrenildi. Savcılığın, Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi’nden şüphelilerden yalnızca İbrahim A. ve Ozan E. için ‘arama ve el koyma’ izni aldığı öğrenildi. Diğer şüphelilerle ilgili karar alınmadığı gibi, arama da yapılmadı.
Subay yok, hepsi sivil
ünceki gün 3 şehirde yapılan operasyonlarla ilgili ilk olarak 5 muvazzaf subayın gözaltına alındığı bilgisi geldi. Ancak Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı dün bir açıklama yaparak, “Kamuoyunda ’İP/Karargah Evleri’ olarak bilinen soruşturmada 10-11 şubat 2009’da İstanbul, Ankara ve Balıkesir’de 6 sivil gözaltına alınmıştır” dedi.
’Köstebek’ operasyonu
Askeri Mahkeme’nin kararında soruşturmanın kamuoyunda bilinenden farklı olarak tanımlanması ise dikkat çekti. 9 şubat tarihli kararda, soruşturmanın, İP/ Karargah Evleri belgesinin komutanlık dışına çıkartılmasına ilişkin olduğu belirtildi ve “Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın 2009/45 esas sayılı soruşturma dosyasında Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan İP/ Karargah Evleri konulu belgenin izinsiz olarak komutanlık dışına çıkartılması olayıyla ilgili Askeri Savcılıkça yürütülen soruşturma kapsamında...” ifadesi kullanıldı.
İki ayrı soruşturma mı var?
Genelkurmay Başkanlığı’nın 18 Temmuz 2008’de yaptığı açıklamada, “İP /Karargah Evleri” adlı soruşturmanın uzun süredir sürdüğü ve Türkiye’nin gündemindeki (Ergenekon) soruşturma ile ilgisinin olmadığını belirtmişti. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından dün yapılan soruşturmada da soruşturmanın adının ‘İP Karargah Evleri’ olduğu kaydedildi. Buna karşın Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi’nin kararında, soruşturmanın “Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan İP/ Karargah Evleri konulu belgenin izinsiz olarak komutanlık dışına çıkartılması” ile ilgili olduğunun belirtilmesi, iki ayrı soruşturma mı bulunduğu sorusunu gündeme getirdi.
İlk istihbarat MİT’e geldi
’Karargah evleri’yle ilgili ilk bilgi Haziran 2007’de ümraniye’deki bir gecekonduda bulunan bombalardan yaklaşık 3 ay önce, Mart 2007’de MİT’e bir istihbarat olarak ulaşmıştı. Daha sonra Ergenekon iddianamesine de girecek olan rapora göre ’çok hassas’ bir kaynaktan gelen bu bilgi, tehlike arz etmesi nedeniyle ‘istihbarat’a dönüştürülmeden acilen Genelkurmay’a iletildi. Ham bilgiye göre; İşçi Partisi, Alevi kesim, bazı TSK mensupları ve memurlar Cumhuriyet karşıtı güçlere karşı gizli bir yapılanma oluşturmuş, buna da ’Karargah evleri’ adı verilmişti. Raporda ’Karargah evleri’nin yapılanmasına dair bir şemaya da yer verildi. Bu yazışmanın üzerinden 1 yıl geçtikten sonra, 21 Mart 2008’de Ergenekon kapsamında İşçi Partisi’nin bürolarına baskın düzenlendi. Baskınlarda bulunan, MİT’in Genelkurmay’la yaptığı yazışma, ’Karargah evleri’ni yeniden gündeme getirdi. İP Genel Merkezi’nde bulunan “Konu: İP/Karargah Evleri” başlıklı 5 sayfalık belgede daha önce MİT’e ulaşan bilgi ve ’Karargah evleri’ şeması vardı.
Evler iddianameye girdi
Ergenekon iddianamesinin ek belgelerindeki 441’inci klasörde MİT raporunda, Karargah Evleri’nin amacına ilişkin şu bilgilere yer verildi: “İP ve Alevi kesimin yanı sıra; bazı TSK mensupları ve memurlarının da katılımıyla ’emperyalistlerle, Cumhuriyet karşıtları/yıkıcıları ile mücadele’amacıyla bir hareket başlatıldığı yönünde hassas kaynaktan bilgiler intikal etmiştir. Yürütülecek bu çalışmalarda, hiçbir kurum ve oluşumun zarar görmemesi için ” Karargah Evleri “ adı altında çekirdek kadronun oluşturulmasının öngörüldüğü alınan bilgilerdendir.
Bilgi Hava Kuvvetleri’ne iletildi
Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak da, 16 Ocak 2009’da düzenlenen haftalık basın bilgilendirme toplantısında konuya ilişkin şu açıklamayı yapmıştı: ”Olaya ilişkin olarak, alınan istihbari mahiyetteki bilgiler için öncelikle ilgili kuvvet komutanlığınca (Hava Kuvvetleri Komutanlığı) geniş kapsamlı bir idari soruşturma başlatılmış ve gerekli idari tedbirler alınmıştır. İdari soruşturmanın tamamlanmasını müteakip, 31 Mayıs 2008’de adli soruşturma emri verilmiştir. Soruşturma kapsamında 1 Yarbay tutuklanmıştır. Soruşturma Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı’nca bütün boyutlarıyla yürütülmektedir.”
şemada kimler var?
En üst kısmında, önceki gün gözaltına alınan İstanbul’daki Metrocity Alışveriş Merkezi’nde dükkan sahibi olan İbrahim A.’nın isminin yer aldığı ’Karargah Evleri’ şemasında, Alevi kesimi temsilen bir dede ile 8 Ocak’ta tutuklanan Albay Cengiz Köylü de bu işadamına bağlı görünüyordu. şemadaki, askeri kesimin altına yerleştirilen iki oktan birisinin altında Harp Akademisi, diğerinde ise Hava Harp Okulu başlıkları vardı. Harp Akademisi başlığı altında da yine Albay Cengiz Köylü’nün isminin yanı sıra birçok muvazzaf subayın da adı yazılıydı. 8 Ocak’ta gözaltına alınan muvazzaf subaylara da bu karargah evleri sorulmuştu. Ayrıca şemada ayrıca ‘Destek sağlayan’, ’Memur kesimi’ gibi ek uzantılarda da bazı isimler bulunuyordu. şemada iki numaralı isim olarak adı geçen Albay Cengiz Köylü’nün, oluşumdaki rolünün ne olduğu MİT raporunda yer aldı. MİT Raporu’na göre Albay Köylü, Karargah Evleri oluşumunda askeri kesim ile İP arasındaki bağlantıyı kuran isim olarak geçti.
İmam kardeşimi yanlışlıkla aldılar
ünceki günkü operasyonlarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık A.ş. bünyesinde Karacaahmet Mezarlıklar Müdürlüğü’nde iki yıldır çalışan imam İbrahim A. iş yerine gelen askeri yetkililer tarafından gözaltına alındı. Kavacık Aydoğdu üıkmazı 6/2 de bulunan evine getirilen 30 yaşındaki imam İbrahim A.’nın evinde yapılan aramada iki ay önce satın alınan bir bilgisayar kasasına el konuldu. Aile fertlerine ait bir binada yaşayan imamın ağabeyi Engin A. kardeşinin gözaltına alınmasının tamamen isim karışıklığı olduğunu belirterek “Bahsedildiği gibi işlere karıştığını düşünmüyoruz. Gözaltında ama serbest kalacağına inanıyorum” dedi. Bir yetkili ise gözaltı için gelen bir yetkilinin kendisine isim karışıklığını telaffuz ettiğini ileri sürerek “Sakın işten falan çıkarmayın, mahkeme kararı bu. Prosedürü uygulamak bizim görevimiz” dediğini ileri sürdü. ’Karargah Evleri’ şemasının en üstünde adı olan İstanbul Metrocity Alışveriş Merkezi’ndeki dükkan sahibinin adı da İbrahim A.
Cep telefonu bayiine baskın
MİT’in Genel Kurmay’a gönderdiği ’Karargah evleri’ şemasında İbrahim A.’ya ait olarak gözüken Metrocity’deki cep telefonu bayiine de baskın yapıldı. 6 saat süren aramaların ardından bayiinin asıl sahibi Ozan E. gözaltına alındı. Ozan E.’nin İstinye Darülşafaka Mahallesi’nde bulunan Elif Uğur Sitesi’ndeki konutuna baskın yapıldı ve ele geçirilen bilgi ve belgelere kopyalanarak el konuldu.
VATAN
12.02.2009 / İnternetajans
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Ergenekon'a Yeni Savcı !..
http://www.internetajans.com/img/new...//70355-MP.jpg
Adalet Bakanlığı'nın eski Tetkik Hakimi Kasım İlimoğlu, Ergenekon soruşturmasına atandı
Adalet Bakanlığı'nın eski Tetkik Hakimi Kasım İlimoğlu, Ergenekon soruşturmasına atandı. Geçtiğimiz Cuma günü ataması yapılan Savcı İlimoğlu, İnsan hakları ve adil yargılanmayla ilgili tez çalışmalarıyla biliniyordu.
üzel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'nde görevli savcıların çoğunun kapsamının genişliği nedeniyle Ergenekon'da görevlendirilmesi diğer dosyaların takibinde sıkıntıya yol açmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın Başsavcı Vekilliği emrine yeni savcı atamalarının yapılması yönündeki talebini uygun gören HSYK, Bakırköy Cumhuriyet Savcıları Rasim Işıkaltın, İlimoğlu ve Mustafa üavuşoğlu'nu geçici yetkiyle atamıştı.
Bazı kesimlerin soruşturmayı Zekeriya üz'ün kontrolünden çıkarmak için ortaya attığı 'çok savcılı' soruşturma talebi, bu atamalarla güçlenmişti.
Işıkaltın'ın üz'den kıdemli olması dinciler ve Zekeriya üz taraftarları arasında panik yaratırken, üzel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan üolakkadı Ergenekon’a İlimoğlu'nu atadı.
12.02.2009 / İnternetajans
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Emrin Olur!..
http://www.internetajans.com/img/new...//70356-MP.jpg
Ergenekon'da tutuklu bulunan muvazzaf ve emekli askerlerin GATA’ya sevkedilmesi birilerini rahatsız ediyor
Fethullahçı gazete vev televizyonların vazgeçilmez konuğu ve bilirkişisi eski savcı Gültekin Avcı, Ergenekon soruşturmasında tutuklu bulunan muvazzaf ve emekli askerlerin GATA’ya sevkinin önlenmesi gerektiğini, çünkü GATA’nın hukuki itibar ve güvenilirliğini kaybettiğini söyledi.
Türkiye'nin ne hale geldiğinin ve kimlerin toplumu yönlendirdiğinin en güzel örneklerinen bir olan bu açıklamayı dikkatle okuyun.
'GATA'YA SEVK DURDURULMALI'
Analitik Bakış: şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’un ses kaydı ortaya çıktı. Mukaddes Eruygur’un o ses kaydında söyledikleri şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un tahliye süreçlerine gölge düşürüyor mu?
Gültekin Avcı: Tabi gölge düşürüyor, kesinlikle. Mesela Levent Ersöz de şimdi GATA’ya sevkedildi. Bir kere GATA’ya sevk hadisesi artık olmamalı. Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) hukukİ itibarını ve güvenilirliğini kaybetmiş durumda. Tabip Albay’ın söylediklerine bakarsanız orada, ‘İstediğiniz zaman taburcu ederim ama yeniden tutuklanabilir’ şeklinde hukuksuz, hukukla tevil edilemeyecek söylemler var. Netice itibarıyla GATA, askeri şahıslar ve emekli askeri şahıslar hakkında hukuki sürece itibar etmeyip, bunların tabi olduğu hiyerarşiyi geçmişte görev yaptığı yıllara dayanarak yaptığı bir himaye cihetine gidiyor. Bu açıkça ortaya çıkmış durumda. 15 yıl görev yaptım, hiçbir zaman bir askeri şahsı bir askeri hastaneye sevk etmezdim. Hiçbir şekilde buna müsaade etmezdim. Savcıların burada devreye girip, GATA hadisesini durdurmaları lazım. GATA seviyesinde başka hastane mi yok bu ülkede? Netice itibariyle bunlar tutuklu. Tutuklu olarak tedavi hakları var. Tedavilerini de diğer hastanelerde yaptırabilirler. GATA’nın ekstra bir imkanı ya da ekstra bir ilmi nosyonu yok. Kaldı ki, böyle hayati bir soruşturmada Hurşit Tolon’un –ki o kadar GATA’ya gidebilmek için uğraştı-, şener Eruygur’un ve şimdi de Levent Ersöz’ün GATA’ya sevkedilmesi yanlış. Savcıların bu konuda tedbir alması lazım. Herhalde bazı şeylere cesaret edemiyorlar. Bu konuda bazı inisiyatif eksikleri var.
Neticede Genelkurmay soruşturmada tarafını belli etti. Genelkurmay, Ergenekon soruşturmasına karşı. Medya grupları içerisinde, siyasi partiler içerisinde baskı oluşturan pek çok grup var. İşin enteresan tarafı yüksek yargıda da Ergenekon soruşturmasına karşı olanlar var. Dolayısıyla ortaya çıkan bir şey var: Genelkurmay’ın bu tahliyelerde GATA üzerinde etkisi olmadığını söyleyebilir miyiz? Bunu da söylememek çok güç. üünkü tüm askeri hiyerarşi askeri hakimler, askeri doktorlar taşıdıkları rütbe cihetiyle, özlük haklarının Genelkurmay’da olması cihetiyle hepsi de Genelkurmay’a bağlıdır. Bir kuvvet komutanı onların hepsi için bir ‘Tanrı’dır. O şekilde bakılır. Dolayısıyla bu tahliyeler elbette ki gölgede.
'CUMA'YA KADAR SAVCI İTİRAZ EDEBİLİR'
Analitik Bakış: Peki bu tahliyelere itiraz hakkı var mı?
Gültekin Avcı: Tabi, Tolon’un tahliyesine Cuma gününe kadar savcıların itiraz hakkı var. İtiraz edeceklerdir herhalde. Eğer azıcık hukuku ve adaleti düşünen bir mahkeme de bu durumu dikkate alırsa, azıcık düşünse bile tutukluluğu derhal geri alacaktır. Zaten ortaya iddianame çıkmamış. Ceza Mahkemesi’nde böyle bir durum olmaz. Sen şurada 3-4 gün içerisinde dosyayı inceliyorsun, tüm Ergenekon olaylarını inceleyip nasıl tahliye kararı verebiliyorsun? İlk defa görüyorum böyle bir şeyi…
'DAVA YARGITAY'A GİDİNCE DAHA NE OYUNLAR OYNANACAK,GüRECEKSİNİZ...'
Analitik Bakış: şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’un tahliye kararı veren 12. Ağır Ceza ve 14. Ağır Ceza hakkında da söyledikleri çok ilginç. Bu durum da kararı tartışmaya açmıyor mu? Bununla birlikte Ergenekon soruşturmasını engellemek isteyenlerin de güçlerini iyice gösterdiğini düşünebilir miyiz?
Gültekin Avcı: Olabilir. O öyle diyor diye, tam anlamıyla öyledir diye düşünmek de doğru değil ama 12. ve 14. Ağır Ceza’yı bırakın Yargıtay’da ve Danıştay’daki söylemlere bakıldığında bunun fevkalade tabi olabileceği çok rahatlıkla akla yatıyor. Bu mahkeme bittikten sonra Yargıtay aşamasına gelince ne numaralar dönecek, ne kıvırmalar olacak, yorum farkları olacak, göreceksiniz!.. Dolayısıyla 12. ve 14. Ağır Ceza mahkemeleri dediği gibi adaleti değil, devleti tercih edenlerin mahkemeleri olabilir. Bu şaşırtıcı değil. Her şey yapılacak. şemdinli’de çok fazla uğraşmadan savcıyı ekarte ettiler mesela… Kaldı ki, şemdinli çok lokal bir hadiseydi. En fazla JİTEM boyutunda bir şeyler ortaya çıkarılabilirdi. Hemen saf dışı bırakabilirlerdi. Ama bu davada pek çok bilgi, bağlantı, delil var. Yani bu işten sıyrılmaları çok zor. Onun için ‘Hukuk içerisinde kalarak, kuşku da çekmeden nasıl bu soruşturmayı durdurabiliriz?’ şeklinde ciddi bir kaygı var. Bunun için de yüksek yargıdan angaje ettikleri pek çok insan var zaten. Bunları kullanıyorlar.
'İTALYA'DAKİ HAYSİYETLİ DİRENİş BİZDE DE GüSTERİLMELİ'
Veli Küçük’ün, ‘Buradaki çocuklar bizim arkadaşlarımız. Beni ziyaret ettiler. Hemen işimi hallettiler’ dediği gerçek var ya, yargı içerisinde 28 şubat’ta korgenarallerden brifingi alıp, ayakta alkışlayanlar şu anda bunlar yargıda üst kademede... şu anda yargıda onların iktidarı var. Dolayısıyla Ergenekon soruşturmasını manipüle etmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Yani savcı sayısının artırılmasından tutun da, ‘Yargıtay aşamasında neler yapılabiliriz, itirazları nasıl başka mahkemelere kaydırabiliriz’ gibisinden herkes bu noktada üstüne düşeni yapacaktır. Yani adaleti değil, devlet ideolojisini tercih ederek adaleti kurban edeceklerdir ki, bunu artık yavaş yavaş görmeye başladık.
Bu noktada savcılar yılmadan usanmadan sonuna kadar direnebilecekler mi? Bu çok önemli bir şey. İtalya’daki o ‘haysiyetli direniş’ bizde de gösterebilecek mi? Neticede iş biraz da Ergenekon savcılarının inisiyatifine bağlı. Geçenlerde okudum, şamil Tayyar “1 numarayı alacak irade yok” diyor ama “1 numara”yı alacak irade basbayağı var. “1 numara” görevli bir orgeneralse eğer onu alacak irade var. üyle bir irade olmasa zaten soruşturma muvazzaflara kadar intikal etmezdi. O irade var ama önemli olan o iradeyi başarısız kılacak girişimlerin ortadan kaldırılması. O noktada toplumsal olarak bazı girişimlerde bulunmak lazım. Manevi girişimlerde… Tabi aydınlarında olayı ellerini vicdanına koyarak değerlendirmesi lazım. üünkü bu Türkiye’ye has bir şey değil… Avrupa’nın bir gerçeğiydi. Bunu inkar edenler, tarihi inkar etmiş, NATO gerçeğini inkar etmiş olurlar.
Analitik Bakış
12.02.2009
(İnternetajans)
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
"Vatanseverlik Suç Haline Geldi"
http://www.internetajans.com/img/new...//70384-MP.jpg
Ergenekon duruşmasında tutuklu sanık Hikmet üiçek savunmasını tamamladı:
üiçek, "Bugüne kadar mahkemenizin karşılaşmadığı yeni bir suç ortaya çıktı: 'Ulusalcılık', 'vatanseverlik'. Bu yeni suça uygun olarak da yeni bir suçlu imal edildi: 'Vatansever teröristler'. Ergenekon belgeleri dediğimiz bu belgelerin tümü ya Tuncay Güney ya da onun bağlı olduğu ekip tarafından imal ediliyor. 2001'de Güney ortadan çekilince, Ergenekon belgeleri de ortadan çekiliyor'' iddiasında bulundu.
Hikmet üiçek, yaklaşık 5 yıldır TSK'yı hedef alan çok sayıda haberi izlediğini, bunların çoğunda, operasyonlarda hep şemaların, krokilerin ortaya çıktığını, o dönemde bazı medya organlarının bunları kamuoyunu yönlendirmek için kullandığını, bu davada da aynı şeyin söz konusu olduğunu savundu.
üiçek, ''5 yıldır kamuoyu krokiler, şemalar CD'lerle oyalanıyor. Bunları tertip eden merkez, Gladyo, hiç yaratıcı değil. Eskiden 'polis kızdığı adamın üzerinde esrar yakalatır' denirdi. şimdi sağa sola krokiler koyuyorlar, krokilerle insanlar yargılanıyor. Huzurunuzda terör örgütü üyeliğinden değil, işte bu tip CD'lerden dolayı 11 aydır yatıyoruz'' görüşünü ileri sürdü.
-İşüİ PARTİSİNDEN ALINAN BELGELER-
İşçi Partisine yapılan baskında CD, DVD ve VHS'den oluşan bin 37 belgenin alındığını kaydeden üiçek, ''Belgeler genel merkezde 21 Mart günü bulunuyor. Aradan 48 saat geçmeden genel başkanımız Doğu Perinçek'e 2 CD soruluyor. Bin 37 CD'yi İstanbul Emniyeti ne zaman inceledi? İnceleme tutanağını ne zaman yazdı da Sayın Genel Başkan'a bu sorular soruldu? Bu çok açık. Tam bir tertip. üyle bir tertip ki bin 37 CD'den tombala çeker gibi bu CD'leri çıkarmışlar'' dedi.
Bir CD'de, ''Hikmet üiçek'e Ulaşanlar'' başlıklı bir belge olduğunu, kendisinin bundan haberi olmadığını söylemesine rağmen, ''Hayır, üzerinde isminiz yazıyor'' dendiğini öne süren üiçek, CD'nin kendisine ulaştığının ispatı için parmak izi tespiti istediğini, onun da yapılmadığını iddia etti.
Hikmet üiçek, ''Bizi suçlayan 4 CD var. 4'ü de sekreterlik odasında bulunmuş. 'Gelin, alın, bulun' diye oraya bırakmışız sanki'' diye konuştu.
İşçi Partisi'nde basın bürosunu yönettiği için elinde pek çok bilgi ve belge bulunduğunu anlatan üiçek, bunların büyük kısmının Genelkurmayın halka açık, kolayca temin edilebilecek belgeleri olduğunu ve kendisinin ''İrticaya Karşı Genelkurmay Belgeleri'' adıyla kitaplaştırdığını söyledi.
üiçek, bu bilgilerin aynı şekilde Aydınlık dergisinde de haberleştirildiğini belirterek, ''Ben bu belgeleri haber, kitap yapmışım. şimdi bunlardan dolayı huzurunuzda bulunuyoruz'' dedi.
''Ergenekon''un bir ''çatı örgütü'' olduğunun ve PKK, Hizbullah, İBDA-C ile DHKP-C'yi yönettiğinin, yönlendirdiğinin iddia edildiğini kaydeden üiçek, Hizbullah'a ilişkin pek çok haberin 2000'e Doğru dergisinde yayımladıklarını, bunun sonucunda derginin Diyarbakır Temsilcisi Halit Güngen'in Hizbullah tarafından öldürüldüğünü söyledi.
Hizbullah'ın, tipik bir Gladyo yapılanması olduğunu ve PKK'nın bir başka tehditle yok edilmesi maksadıyla kullanıldığını ileri süren üiçek, ''İşçi Partisinin tarihi, Hizbullah gibi örgütlerle mücadelenin tarihidir. şimdi bizlerin uydurma bir Ergenekon örgütü imal edilerek PKK'yı yönlendirdiği iddiası alçakça bir iddiadır. Türkiye, Hizbullah terör örgütünün lideri Hüseyin Velioğlu'nu bizim haberlerimizden öğrendi. Bu amaçla yöneticilerimizi şehit verdik. şimdi biz, yöneten, yönlendiren olarak buraya getirildik'' dedi.
-KAPIşMA YAşANIYOR-
Tutuklu sanık Hikmet üiçek, yürütülen soruşturma ve açılan dava ile Türkiye'de bir kapışma yaşandığını savunarak, ''Bu kapışma, Türkiye'nin ölüm kalım kapışmasıdır'' diye konuştu.
Gözaltına alınmasını önceleri anlayamadığını, kendisinin son 10-15 yıldır Fethullah Gülen cemaatine karşı haberler yaptığını, Nusret Senem'in bu cemaate ilişkin suç duyurusunda bulunduğunu kaydeden üiçek, ''Hikmet üiçek yaptığı haberler, Nusret Senem de suç duyurusunda bulunduğu için listeye alınmış'' görüşünü savundu.
üiçek, evinde yapılan aramalarda bulunan belgelerin suç unsuru olarak gösterilmesini eleştirerek, bir gazetecide çeşitli belgeler bulunmasının, bir doktorda tıbbi malzeme, harita mühendisinde harita bulunması kadar doğal olduğunu ifade etti. üiçek, ''Bir gazetecinin arşivi ne kadar genişse, o gazeteci o kadar iyi gazetecidir'' dedi.
''Ergenekon adı verilen bu operasyonun aslı TSK'ya karşı yapılan bir darbedir'' iddiasında bulunan üiçek, operasyonlar kapsamında TSK'nın adeta parça parça tasfiye edildiğini öne sürdü.
Emniyet Genel Müdürlüğünde verilen bir brifingde ulusalcılığın tehdit kapsamına alındığını, bunun basına da yansıdığını savunan üiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bugüne kadar mahkemenizin karşılaşmadığı yeni bir suç ortaya çıktı: 'Ulusalcılık', 'vatanseverlik'. Bu yeni suça uygun olarak da yeni bir suçlu imal edildi: 'Vatansever teröristler'. Gözaltına alınan değerli subaylara, astsubaylara baktığımızda, hepsi pırıl pırıl, tertemiz insanlar. Hayatları PKK ile terörle mücadele içinde geçmiş. Tamamı aklanacak ama sicillerine Ergenekon'un bilmem kaçıncı dalgasında gözaltına alındı, Ergenekon davasında yargılandı diye not düşülecek. Değerli insanların terfileri bu operasyonla engellendi.''
üiçek, savunmasını, tahliyesine karar verilmesini isteyerek tamamladı.
A.A.
12.02.2009
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Esrarengiz cinayet Ergenekon davasında
12.02.2009 / VATAN
http://w9.gazetevatan.com/newpics/ne...26150098_2.jpg
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 'Hakan Saraylıoğlu'nun öldürülmesine iştirak etmek' suçlamasıyla yargılanan Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk'un bu dosyasının, 'Ergenekon' dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verdi
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen davanın 52. duruşmasına, emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu tutuklu sanıklardan 31'i katıldı. Tutuklu sanıklardan 10'unun gelmediği duruşmada, tutuksuz 45 sanıktan sadece Güler Kömürcü üztürk hazır bulundu.
HAKAN SARAYLIOğLU CİNAYETİ ERGENEKON DAVASIYLA BİRLEşTİRİLDİ
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 'Hakan Saraylıoğlu'nun öldürülmesine iştirak etmek' suçundan yargılanan Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk'un bu dosyasının, 'Ergenekon' dava dosyasıyla birleştirilmesini kararlaştırdı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya 'Ergenekon' davası kapsamında tutuklu olan Serhan Bolluk katılmadı.
Mahkeme heyeti, aynı mahkemenin diğer heyetinin baktığı 'Ergenekon' davası ile kendilerinin baktığı dava dosyası arasında şahsi ve hukuki bağlantı bulunduğunu belirterek, Bolluk hakkındaki 'adam öldürmeye iştirak' suçundan açılan dava dosyasının 'Ergenekon' dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verdi.
HAKAN SARAYLIOğLU OLAYI NEYDİ?
Taksim'de 2004 Mart'ında yolda yürürken başına isabet eden kurşunla hayatını kaybeden üniversite öğrencisi ünder Babat'ın ölümünün ardından, bir süre geçtikten sonra esrarengiz bir infaz daha gerçekleşti.
Yasadışı örgüt DHKP/C'nin Babat'ın ölümünden sorumlu tuttuğu Hakan Saraylıoğlu (42) İkitelli'de boğularak öldürülmüş olarak bulundu. üzerinden kimlik çıkmayan cesedin parmak izinden kimlik tespiti yapan polis, cesedin Hakan Saraylıoğlu'na ait olduğunu belirledi. Polise mukavemetten kaydı bulunan Saraylıoglu'nun iple boğularak öldürüldüğü tespit edildi. Ceset üzerinde incelemelerde, darp izlerine rastlandı. DHKP/C örgütü üstlendiği cinayetin nedeni olarak, Saraylıoğlu'nun ünder Babat'ı öldürmesi olarak açıkladı.
...
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
TSK, şahin'i yalanladı
Genelkurmay'dan Ergenekon tutuklusu İbrahim şahin'in savunmasına yönelik açıklama geldi...
1. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yargı ve yargı sürecine, diğer bir deyişle Türk Adaletine karşı duyduğu güveni ve saygısı her zaman tamdır. Bu konularda büyük bir dikkat ve hassasiyetle hareket eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin, diğer kişi ve kurumlardan da aynı şekilde hareket edilmesini beklemesi de doğaldır.
2. Tutuklu İbrahim şAHİN’in ifadesine atfen, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı personeline ilişkin haberlerin, 12 Ocak 2009 tarihinde, bazı yayın organlarında yer alması üzerine yapılan açıklamada, bu haberlerin gerçeği yansıtmadığı, aynı gün kamuoyuna açıklanmıştı.
http://foto.gazetevatan.com/newpics/...75042271_3.jpg
3. 16 Ocak 2009 günü, Genelkurmay Karargahı’nda yapılan Haftalık Basın Bilgilendirme Toplantısında; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 157’nci maddesine göre, soruşturmaların gizli yürütülmesi gerektiği, aksi davranışların kişilere, kurumlara ve nihayetinde yargıya da büyük zararlar verebileceği ifade edilmişti.
4. Yaklaşık bir ay geçtikten sonra, aynı tutuklu kişiye ait ifadelerin bu sefer büyük bir bölümünün, 11 ve 12 şubat 2009 tarihlerinde bir gazetede yer alması gerçekten düşündürücüdür. Bu haberler ile; Türk Silahlı Kuvvetleri, bir kurum olarak haberin odağına alınmaktadır. İfadeyi basına sızdıran veya servis edenler, neden 11 şubat 2009 gününe kadar beklemişler ve bugün bu işlemi yapmaya karar vermişlerdir? Eğer söz konusu gazete bu bilgiye daha önce sahip ise, neden 11 şubat 2009’a kadar beklemiştir? Sağduyulu medyanın ve kamuoyunun bunu sağlıklı olarak değerlendireceğini umuyoruz. Ayrıca, haberi sızdıran veya servis edenlerin telaş ve acz içinde olduklarına ve çaresiz kaldıklarına da inanıyoruz.
5. 11 ve 12 şubat 2009 tarihlerinde bir gazetede yer alan haberlerde ismi geçen, Tuğgeneral Metin GüRAK’ın, halihazırda yaptığı görevin hassasiyeti dikkate alınarak, konuya ilişkin olarak bilgisine başvurulmuş ve söz konusu kişi ile bugüne kadar hiçbir yerde ve hiçbir şekilde bir temas veya görüşmesi olmadığı tespit edilmiştir.
6. 700.000 kişilik bir orduya komuta eden, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel niteliklerinden birisini oluşturan “Hukuk Devleti”ne bağlılığı ile tanınan bir komutanın, 150 - 300 kişilik yasa dışı bir oluşuma ihtiyaç duyması ve bu oluşumu, daha önce aynı tip bir olaydan dolayı mahkum olmuş ve sağlık durumu tartışmalı olan bir kişiyle yapmaya kalkmasını düşünmek, gülünç ve gayri ciddi bir durumdur. Ancak, böyle bir durumu ciddiye alan kişi ve kurumların mevcut olduğunu görmek ise, gerçekten vahimdir.
7. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir kurum olarak, yasa dışı faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlarla hiçbir ilişkisi olamaz.
8. Yargının kısır tartışmalar içine çekilmesinden çok büyük rahatsızlık duymaktayız. Yargı üzerinde şüpheler yaratılması, Türk Adaletine karşı yapılabilecek en büyük kötülüktür.
9. Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, aşağıdaki soruları sorma ihtiyacını duymaktayız. Bu sorulara verilecek cevapları da merakla beklemekteyiz.
a. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157’nci maddesinin, habercilik adına çiğnenmesi bir suç olmasına rağmen, neden bu suçun işlenmesine devam edilmektedir? Bunu yapanların en azından etik değerlere karşı hiçbir saygısı yok mudur?
b. Söz konusu ifadede adı sıkça geçen ve Kayseri Hava İndirme Tugayında görevli olduğu iddia edilen tutuklu Fatma CENGİZ isimli kişinin, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli Savunma Bakanlığının hiçbir biriminde görev yapmadığı tespit edilmiştir. Fatma CENGİZ kimdir? Kime ve hangi amaçlara hizmet etmektedir? Türk Yargısının da bunu açıklığa kavuşturacağına inanıyoruz.
10. 11 şubat 2009 günü bir gazetede yer alan habere ilişkin, 12 şubat 2009 günü, birkaç gazete hariç, çok sağduyulu bir davranış içinde bulunan yazılı medyaya da bu hassasiyetinden dolayı teşekkür ederiz.
11. Türk Silahlı Kuvvetleri, gelişmeleri büyük bir dikkatle yakinen izlemekte olup, kendisini tahrik etmek isteyenlerin amaçlarına hiçbir zaman alet olmadan, emir ve komuta birliği içinde bir bütün olarak, dimdik görevinin başındadır ve başında olmaya da devam edecektir. Bizim en büyük gücümüz, Türk milletinin ordusu olmamızdan gelmektedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
12.02.2009 / VATAN
-
Cevap: CIA Böyle Çğretti
Kocadağ, üatlı’yı tanıyor muydu?
Susurluk kazasının en önemli kahramanlarından biri Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’dı. Eğer Kocadağ o Mercedes’ten çıkmasaydı belki de Susurluk konusu bu kadar büyük bir sansasyonla kamuoyu gündemine gelmeyecekti.
Kazada ölen diğer kişi Abdullah üatlı ile sağ kurtulan milletvekili Sedat Bucak arasındaki ilişki “normal” sayılacak ve olay fazla büyütülmeyecekti.
Ama ölenlerden biri Emniyet Müdürü olunca işin rengi değişti, “mafya, siyaset, emniyet” üçgeni gerçeği ortaya çıktı.
O tarihlerde aktif gazetecilik yapan Memduh Bayraktaroğlu Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde “Kocadağ İzmir’e emniyet müdürü olacaktı, üatlı’yı tanımıyordu” diye yazmıştı. Bu yazı bizzat İçişleri Bakanlığı tarafından yalanlanmıştı.
Aradan çok uzun yıllar geçti. Susurluk konusunun başrol oyuncusu olarak adlandırılan Mehmet Ağar bu hafta mahkeme önüne çıkarıldı. Ağar mahkemede üatlı’yı tanımadığını söyledi.
Bu duruşmadan bir gün sonra Hürriyet Gazetesi’nde Ağar’ın da adı anılarak “Kocadağ İzmir’e Emniyet Müdürü olacaktı” başlıklı bir haber yayınlandı.
İşte bu haberin yayınlanmasından sonra Memduh Bayraktaroğlu’ndan bir mesaj aldım. Aynen şöyle:
Sevgili Can;
Susurluk’ta meydana gelen ünlü trafik kazasından sonra AKşAM’daki köşemde yazmıştım...
Hüseyin Kocadağ, İzmir’e Emniyet Müdürü olarak atanacağı için tayin öncesi İzmir’e gitmişti...
Mevcut kadro ile ön görüşme yapacaktı...
Atatürk Havalimanı’na yeğeni iş adamı Mustafa Alaca’nın Mercedes otomobili ile gitti... Oradan da İzmir’e uçtu...
İzmir Emniyeti’nde görüşmeler yaptıktan sonra Kordon’daki Deniz Restorana uğradı... Orada, Sedat Bucak’la karşılaştı... Bucak’ın yanında kendisine Mehmet üzbay olarak tanıştırılan Abdullah üatlı ve Gonca Us vardı... Bucak’ın ısrarı üzerine masalarına oturdu...
Bucak, otomobil ve hız sevdalısı Hüseyin Kocadağ’a yeni aldığı 600 Mercedes’ten söz etti...
Bucak; “Bizimle gel, arabayı da sen kullanırsın” dedi..
Ve Hüseyin dayanamadı, direksiyona geçti...
Ben nereden mi biliyorum?..
İzmir’e uçmadan önce üengelköy’de beraber rakı içtik...
İzmir seyahatini ve atamayı orada anlattı...
Deniz Restoran ve dönüş bölümünü de yeğeni Mustafa Alaca’dan dinledim...
Hasılı...
Susurluk kazasındaki buluşma tamamen tesadüftü...
Ben bunları yazınca, medyadaki bazı arkadaşlar ne yalancılığımı bıraktılar, ne de yalakalığımı...
Ve bugün...
O gün yazdıklarım bugün en yetkili ağızlardan (11.02.2009 HüRRİYET) “İzmir’e Emniyet Müdürü Olacaktı” başlıklı haberle doğrulanıyor ama...
Olan Kocadağ’ın eşine, çocuklarına ve bana oldu...
Babaları halen, çete üyesi olarak anılıyor...
Hiçbir gazete bana iş vermediği için evimde oturuyorum...
Ne diyeyim?..
“Edenler bulsun” mu?..
İyi ama Can; edilen beddualar giden canları, kırılan onurları geri getirmiyor ki...
12.02.2009 / Can Ataklı / VATAN