İğdiş edilen "bir lokma bir hırka" anlayışı...


Afşin SELİM
afsinselim@yahoo.com
Yazı Tarihi: 23/02/2009



Müslüman, yahut insan, yahut Türk, çağından mesul olduğunu idrak edemedikçe, hadiselere bigane, yani yabancı, yani kayıtsız, yani aldırışsız kalmaya mahkûmdur. “Hepiniz çobansınız, güttüğünüzden sorumlusunuz” düsturuna tezattır bu.

İtaat, ifadesini isyan ahlakından aldığı müddetçe müspettir. Kanaat de böyle...

Hayvanlar dahi mesuliyet sahibidir.

Haksızlık karşısında susanlara, evetlerden ve hayırlardan mahrum kalanlara isyan ahlakından bahsedilemez.

“Bir lokma bir hırka” düsturu, tasavvufi bir haldir, bireyseldir, içtimai bir mecburiyet olamaz, şahısları alakadar eder, bir millet topyekûn “bir lokma bir hırka” derse, bugünün şartlarında zalimlere ve vahşilere boyun eğmiş olur. Fakat bir milletin kalben dünyevileşmesi de, ayrı bir vahamettir, çünkü dünyevileşmek ölümü unutmaktır, ölüm sonrasını hiçe saymaktır, Allahsızlaşmaktır, kitapsızlaşmaktır. Bir medeniyet dini olan İslam, insanın sosyal bir varlık olduğunu kabul eder. Kur’an’ı diğerlerinden ayıran en bariz fark ise, ruhbansız oluşudur. Keza din adamlığı tabiri yanlıştır, İslam’da din alimliği olur, din adamlığı değil... Her halükarda makbul olan, sade bir hayattır. Sapkınlığın temel sebebi, vasıtaların gayeye dönüşmesidir. Para gibi mesela; yegane değer kabul edilmesi... Helal-haram çerçevesi gözetmeyen bir insanın sapıtması, olağan bir durumdur.

İslam ve isyan münasebeti, basit bir kelime oyunundan ibaret değildir. İslam, kelime manasıyla teslimiyet olsa da, muhteva olarak bir isyan dinidir de... üünkü reddiyedir, reddediştir. İnsanı (beşeri) insana kul ve esir haline getiren her şeye karşı muhaliftir. Allah’tan başka ilah tanımamak, İslam’ın insana bahşettiği özgürlüktür, özü gürlüktür. Muhatabı Hz. ümer de olsa, “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz ya ümer” ikazı, Sahabe’nin ne denli İslam ve insan olduğunun ispatı niteliğindedir. Fakat bu cevaba cevaben Hz. ümer’in memnuniyeti de, adaletçiliği gibi ahlaki bir üstünlüğü remzeder. Zira bir bilgenin ifadesiyle; biz onları görseydik, bunlar deli derdik, onlar bizi görseydi, bunlar Müslüman değil, derlerdi. Bu da hal ve gidişatımız ile alakalıdır.

Kapı komşum yok, hal böyleyken, komşusu aç iken tok yatanlardan değilim diyebilmek, komşuluk tabirini betonarmeye hapsetmek demektir. İşgüzarlıktır. Müslümanlıktan dem vurup da, paylaşmayanları ve sakınanları, topraktan sonra kötü bir sürpriz bekleyecektir muhtemelen.

Müslümanları yahut insanları yahut Türkleri, “bir lokma bir hırka” söylemi ile manipüle edenler, menfaatleri gereği, direnişi dileniş diye okurlar. şahısların tercihleri bütünüyle toplumlara dayatılırsa, direnenleri değil, yalnızca dilenenleri görürsünüz.

Bugün adına kapitalizm veya sömürgeci sermaye denilen mevcut sistem, elbette İslam’ın sosyal adalet şiarıyla ya da kanaat ekonomisiyle aşılabilir, fakat bu Müslümanların yahut insanların yahut Türklerin sefilane bir vaziyete bürünmesi anlamına gelmez, gelemez, gelmemelidir. Yetinmek babında sefilleşenlerle, zenginlik babında sefilleşenlerin müşterek istikameti, haddi aşmaktır. İslam, had bilenlerin dinidir. Ve... Müslümanlara, yahut insanlara, yahut Türklere azla yetinmeyi tavsiye edenlerin, vahşi kapitalizmin çarkında olması hayli manidardır. Bir Anadolu tabiriyle; biri yer, biri bakar, kıyamet bundan kopar. Kıyamet, bitiş değil, başlangıçtır, çünkü kıyam, yeniden dirilmektir, ayağa kalkmaktır, doğrulmaktır.

...