Kim bu "GENÖ SİVİLLER"?

[bozok]

GENü SİVİL OLMANIN 10 şARTI



Genç Sivil olmak isteyenler bu kılavuzu kaçırmasın

AKP'ye yakın gençlik örgütü son dönemde kamuoyunun gündemine sıkça geliyor. Albay Dursun üiçek'in oğlunun geçmişte bu hareket içinde bulunması, Genç Siviller'in başındaki Turgay Oğur'un AKP'den milletvekili adayı çıkması, dinlemelere karşı eylem yapan avukatlara darbeci imasında bulunan eylem yapılması Genç Sivilleri son dönemde kamuoyunun önüne çıkardı. Ancak Genç Siviller'in gerçekten sivil olmadığını düşünenler de çoğunlukta. Bunun nedeni Genç Siviller'in yalnızca liberal ve cemaatçi kesimi savunmak için eylem yapması. Son yaşananlarla beraber genç sivil olmanın şartlarını okuyucumuz Fatih Ergünay biraraya getirdi.

İşte genç sivil olmanın 10 şartı :

1- üniforma düşmanlığını asker üniformasıyla sınırlı tutup, türban ve polis kıyafetlerini sivil saymak.

2- Yaptığı hiçbir eylemden sonra gözaltına alınmayacağını adı gibi bilmek.

3- İnsanların bazen bedelini yaşamlarıyla ödedikleri 1 Mayıs işçi bayramını kutlama kararlılığı için ,sadece 340 Euro otel ücreti bedeli ödeyerek yırtabilecekleri kadar parası olmak.

4- AKP milletvekili adayı olup halen “sivil” kalabilmek.

5- Bazıları pankart astıkları için cezaevlerinde onlarca yıl yatarken yine aynı tür bir eylem nedeniyle Cumhurbaşkanlığı resepsiyonlarına katılıp, giydiği converse ayakkabıyı otoriteye muhalefet saymak.

6- Rahatsız olmak.

7- Yasadışı dinlemelere tepki gösteren hukukçulara darbeci diyerek ancak bir “sivil polis” kadar SİVİL olabilmek.

8- Sivil olmak için gericiliğe destek olmak gerektiğini düşünmek ve gereğini yerine getirmek.

9- Sabahın köründe gazeteciler evlerinden alınıp götürülürken, kanser hastası Türkan Saylan’ın evi basılırken gıkını çıkartmayarak, yalancı otorite karşıtlıklarıyla, ancak bir “sivil faşist” kadar SİVİL olabilmek.

10- “Kıvrak ve ironik zekalarını” AKP iktidardan düştüğü günden sona tabanları yağlamak için kullanabilmek.



Odatv.com
24.11.2009

[bozok]

GENü SİVİLLER KİME HİZMET EDİYOR?


Sivil kavramı kabuk değiştirdi



Sol Haber yazarlarından Merdan Yanardağ, son günlerde sadından sıkça söz ettiren “Genç Siviller” adlı grubu analiz eden bir yazı kaleme aldı. Günümüzde liberal ve post-modern kesim tarafından “sivil” kavramının anlamının değiştiğini belirten belirten yazısında Yanardağ, “Genç Siviller”e de ağır eleştirilerde bulunuyor. Grubun hükümet ve cemaat güdümlü olduğunu savunan Yanardağ’ın yazısının ilgili bölümleri şöyle:

“Hemen belirtmeliyim ki, AKP'nin ve cemaatin devleti ele geçirme ve rejim dönştürme operasyonunun ortaya çıkardığı ilginç oluşumlardan biri de bu "Genç Siviller" isimli gruptur. Hani amblem olarak "Converse" marka bez spor ayakkabıyı seçen bir grup var ya, onlar... Spor ayakkabı "genç, sivil ve özgür" olmayı simgeliyormuş.

Her devrin o döneme damgasını vuran kıyafetleri, hakim simgeleri, sembolleri vardır. ürneğin 60'lı ve 70'li yıllarda, eğer ayakkabı söz konusu ise, bu simge gençler, özellikle öğrenci gençler için "postal", palto/kaban söz konusu olduğu zaman da haki renkli "parka" idi. Tahmin edilebileceği gibi her iki giyecek de askeri kıyafetlerinin biraz bozulmuş şekli idi ve o dönemin içinden bakıldığında esas olarak sisteme karşı başkaldırı, mücadele ve savaşım gibi çağrışımlara sahipti. Dahası sapına kadar "sivil" kıyafetlerdi. Cem Karaca'nın, 70'li yıllarda parkalı bir devrimci gencin faşistler tarafından vuruluşunu anlattığı o şahane şarkısı "Parka" hala dinleniyor mu bilmiyorum ama, bu kıyafetler o günlerde devrimci olmanın, kurulu düzene isyan etmenin, dikkatörlükle savaşmanın ve özgürlükçü olmanın simgesiydi. Günümüz liberallerinin gözü ve yargılarıyla bu olguya bakınca, sırf Converse giymedikleri, dahası postal ve parka giydikleri için 60 ve 70'li yıllarda kurulu düzene karşı bu topraklardaki en şiddetli başkaldırıyı gerçekleştirmiş, bu uğurda binlerce (evet binlerce) arkadaşını kaybetmiş, yüzbirlercesi hapis yatmış, işkencelerden geçmiş kuşağını, militarist, darbeci, asker yanlısı vs. olarak suçlamak mı gerekiyor?

Evet birileri tam da böyle yapıyor ve öyle anlaşılıyor ki bu günlerde artık "Converse" moda! Antır parantez belirteyim, Converse marka ayakkabı giyenleri suçluyor değilim. Bu marka sadece bir ayakkabı olarak görüldüğü ve giyildiği sürece benim için çok fazla bir sorun yok. Ancak bunu bir politik grubun sembolü haline getirdiğiniz zaman, orada biraz durmak gerekiyor. üünkü Converse bugünün dünyasında uluslararası bir giyim markasını, dolayısıyla kapitalizmi, tüketim toplumunu ve marka fetişizmini simgelemesi bakımından önem taşıyor. Tıpkı Coca Cola gibi...

Kendilerine Genç Siviller diyen bu grup, son olarak İstanbul Barosu'nun çağrısıyla biraraya gelen tam 46 Baroya üye avukat ve hukukçuların 17 Kasım 2009 günü Taksim'de gerçekleştirdiği yürüyüşe karşı yine züppece bir eylem yaptı. Meydana bakan pahalı bir otelde kiraladıkları odanın penceresinden "Darbeci Baro Taksim'e hoş geldin" yazılı bir pankart astılar. (Benzer bir eylemi herhalde sola hoş görünmek için olsa gerek 1 Mayıs'ta da yapmışlardı.) Bu pankarta göre, Baro darbeci, kendileri de özgürlükçü oluyor!

Oysa Baro, kanunsuz telefon ve ortam dinlemelerini, iktidarın yargı bağımsızlığını yok etmeye yönelik uygulamalarını, burjuva parlamenter demokrasilerin olmazsa olmazı durumundaki güçler ayrılığı iilkesini tasfiye girişimlerini protesto ediyor ve buna karşı kişi haklarını, demokratik hak ve özgürlükleri savunan bir bildiri yayımlıyordu. Kendilerine Genç Siviller diyen bu grup, telekulak skandallarına, yargı bağımsızlığının hoyratça ihlal edilmesine, demokratik hak ve özgürlüklerin tasfiye girişimlerine ise hiç sesini çıkarmıyordu. Ama onlar demokrat, Baro ise darbeci oluyordu... Yani hem iktidar yanlısı olacaksın hem cemaat operasyonlarında rol alacaksın hem de "sivil" ve "demokrat" olacaksın! Hadi ya!

Bugün büyük bir bilgi kirliliği ve haberbozumu (dezenfermasyon) ortamında yaşıyoruz. ürneğin Türkiye bugün tarhinde hiç olmadığı kadar bir darbe ortamının uzağında bulunuyor. Yani içinde bulunduğumuz tarihsel kesitte aktüel bir askeri darbe tehlikesi, dahası olasılığı bile yok. Ama, öyle bir hava yaratılıyor ve yandaş/besleme medya tarafından bu hava öyle bir yoğunlukla işleniyor ki, sanki yakın bir darbe tehdidi var da birileri buna karşı demokrasi mücadelesi veriyor. Bu büyük bir yalandır ve siviller tarafından yönetilen, Polis Teşkilatı'nın silahlı gücünü oluşturduğu asıl darbeyi, Amerikancı ılımlı islam darbesini gizleme, dahası toplumun ilerici güçlerini bu sürece yedekleme amacını taşımaktadır.

Lafı daha fazla uzatmadan saptamak gerekiyor; Genç Siviller denilen bu oluşum, Cemaat ve AKP güdümlüdür. Dahası, ılımlı islam darbesinin kamuoyu yapıcı örgütlerinden ve operasyon güçlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Kendileri değil, kamuoyuna verdikleri görüntü önemlidir. (Bu grubun lideri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından geçen yıl üankaya'daki Cumhuriyet resepsiyonuna belirsiz bir sıfatla davet edilmiş, kendileri de Converse marka ayakkabılarıyla bu davete icabet etmiştir.)

Onlara en uygun sıfat herhalde "Genç Sivil Gericiler" hatta kavramı biraz zorlarsak "Genç Sivil Faşistler" olmalıdır. Baro'nun hangi taleplerle sokağa çıktığı bilinmesine karşın, liberal bir şımarıklık, ahlaksızlık ve küstahlıkla onlara "darbeci" demeleri şu anlama gelmektedir: Biz telefonların dinlenmesine, yargıçların takip edilmesine, muhaliflerin baskı altına alınmasına, yargı bağımsızlığının ihlal edilmesine, hukuksuz tutuklamalara, kişi hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesine karşı değiliz. üünkü bunlar darbeyi önlemek ve demokrasi için yapılmaktadır.

Bu palavraya artık bir son vermek gerekiyor. üünkü tam da burada bir kavram olarak "demokrasi", islamofaşist bir düzenin kurulması için bir araç haline getirilmektedir.

Sonuç olarak Genç Siviller'in, tıpkı Taraf gazetesi gibi, ABD emperyalizminin desteğiyle ülkede yürütülen ılımlı islam darbesinin bir aracı olarak tasarlandığı ve oluşturulduğu söylenebilir. Kentin merkezinden gelen, sözüm ona "iyi eğitimli", beyaz yakalı ve orta sınıf ailelerin çocuklarından oluşan, günün moda eğilimlerini benimsemiş görünen bu grup, ilk bakışta islamcı hatta muhafazakar bir profil de vermiyor. Bu bileşim ve görüntünün özellikle tasarlandığı açık. Tıpkı Taraf gazetesinin dine ve muhafazakar değerlere uzak bir çevreye ve kimi eski solculara çıkarttırılması gibi. Böylece hem söyledikleri söze daha çok kulak ve değer verilmesini sağlamak istedikleri hem de "çok kullanışlı" bir araç oluşturmayı amaçladıkları anlaşılıyor.

Dolayısıyla, kendilerine "Genç Siviller" diyen bu grup öncelikle derin bir ahlaksızlıkla malüldür. üünkü, polisin insan haklarına ve hukuka aykırı telefon/ortam dinleme operasyonlarına ve iktidarın yargıya yönelik müdahalelerine karşı gösteri yapan hukukçulara "darbeci" demek, ancak ahlaksız, iki yüzlü ve hatta "görevli" olmakla mümkündür. Bu eylem, son yıllarda bütün kavramları tersyüz etme, içini boşaltma ve örneğin çok özgürlükçü gerekçelerle asıl darbeyi gizleme diye tarif edebileceğimiz bir tutumun parçasıdır.”


Odatv.com
28.11.2009

[bozok]

GENü SİVİLLERDEN O üLKELERDE DE VAR

Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan…



Taraf Gazetesi’nin son günlerde adından müstehcen pozlu röportajı ile adından söz ettiren yazarı, tekeline aldığı “faşist” nitelemesini geçtiğimiz günlerde İzmir için de kullandı. 25 Kasım tarihli yazısında İzmir’e faşist, İzmir’in seçtiği milletvekillerine faşist, yazarına faşist, halkına faşist diyerek, tekelleşmeyi seven yazar tekelindeki kelimeyi önce Deniz Gezmiş’e ve Türkiye’deki kimi sanatçılara kullandıktan sonra, şimdi de bir şehir için kullanması aslında çok da şaşırtıcı değil. Kütahyalı’nın evrimi sürüyor: önce bir kişi, sonra bir alanla uğraşan insanların çoğu, şimdi de koskoca bir şehir. Yazarın bu kavramı bilip bilmediği tartışmasına girmenin yersiz olacağı kanaaatindeyim; yine de acaba kendisi koskoca bir şehri faşist diye adlandırarak faşizm karşıtlığı mı yapıyor, yoksa kendisi mi faşistlik yapıyor, bu sorgulanmalıdır düşüncesindeyim.

Kütahyalı ile aynı gazetede, Taraf’ta yazan Yıldıray Oğur’un ağabeyi Turgay Oğur’un başını çektiği Genç Siviller isimli bir grup da başka bir kelimeyi, “darbeci” kelimesini tekellerine almış görünüyor. Tekelleşmeyi ve tekelleri seven bu örgüt ise bugünlerde İstanbul Barosu’nu kendilerine düşman bellemiş durumdalar.

Telefon dinlemelerinin ortaya çıkması ve bu sebeple hakim ve savcıların bu etik dışı duruma tepki göstermeleri ile tekelleri seven Genç Siviller’in Baro düşmanlığının başlaması, çok ilginçtir ki, çok yakın bir tarihe denk geliyor.

Peki bu Genç Siviller de nereden çıktı ve neden bu adamlar bu kadar rahatsız? Kısaca, bu siviller AKP milletvekili aday adayı Turgay Oğur’un başının altından çıktı. Oğur ODTü’deyken ODTü’de, Oğur Sabancı üniversitesi’ndeyken Sabancı’da; en önemlisi Oğur AKP’deyken AKP’de olan bir yapı bu Genç Siviller. Yanlış anlaşılmaması için hemen belirteyim, aslında hareket Türkiye’ye özgün bir hareket değil; renkli devrimler sürecinde görülen Sırp Otpor, Ukraynalı Pora, Gürcü Khamar gibi hareketlere çok benziyor.

Renkli devrimler sırasında bu hareketlerin duruşlarından kısaca bahsetmekte yarar var. üncelikle temel eylem planlarının Gene Sharp’tan geldiğini belirtmekte yarar var. Gene Sharp’ın yazıları Sırp Otpor arasında o kadar popüler ve o kadar revaçta ki, Otpor onun metinlerini Sırpça’ya çevirip yaygınlaştırıyor. üstelik Otpor, Khamar ve Pora’nın birbirleriyle çok yakın ilişkiler içerisinde olduğu, hatta Otpor’un Pora ve Khamar’ı eğittiği ve Khamar ile Pora’nın birbirleriyle çok yakın oldukları düşünülürse Sharp’ın metinleri sadece Sırbistan’da değil, renkli devrimlerin olduğu her yerde revaçtaydı denebilir. Bu örgütlerin izlediği yollar da bu sebeple birbirlerine çok benziyorlar: Seçim öncesi hazırlıklar yaparak, genellikle cumhurbaşkanlığı seçimi oluyor, seçimden sonra sokaklara çıkıp, şiddet içermeyen; ama Amerikan desteği sayesinde ülkede kaosvari bir hava yaratıp seçimleri geçersiz saydırmak kaydıyla kendi Batı yanlısı adaylarını iktidara getirmek. Daha ziyade gençlik örgütlenmesi gibi görünmekle birlikte, darbelerin her zaman askerden değil; bazen sivllerden de gelebileceğini gösteren bu oluşumlar, lûgatımıza “liberal darbe” kavramına sokmuş bulunuyorlar. Peki bu liberal darbelerden sonra ne oluyor, sorusu ise yerinde ve sorulması gereken bir soru. Sırbistan’dan başlayalım. Miloseviç’i deviren bu NED (soğuk savaş kahramanlarından(!) Reagan’ın kurduğu bağış toplayan bir vakıf) ve SOROS destekli Otpor’un Sırbistan’ı, en son 2008 yılında Kosova’yı da kaybederek artık dünya sahnesinden silinmeye yüz tutmuş bir ülke. Pora’nın Ukraynası ise sadece 15 ay yaşayabildi ve önceki lider Yanukoviç’in geri dönmesiyle son buldu. Gürcistan’da ise Saakaşvili iktidarı başladı, ve Saakaşvili’nin yanlış politikaları yüzünden Gürcistan-Rusya savaşı yaşandı.

Demek ki, bu hareketlerin istekleri, üzerinde yaşadıkları ülkeler açısından çok da hayırlı sonuçlar vermiyor. Tarih bize bunları gösteriyor; ancak Türkiye’de Otpor tarzı örgütlenme yapan ve onun yöntemiyle çalışan bir grup, Genç Siviller, halen bu yolda ısrar ediyor.

Genç Siviller’in Amerikan destekli bir kuruluş olduğu kendileri tarafından hep reddediliyor; ama Amerikan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı James Glossman ve Siyaset Planlama Yetkilisi Jared Cohen tarafından reddedilmiyor. Onlar bu sivilleri öve öve bitiremiyorlar hatta 3-5 Aralık tarihlerinde New York’taki devlet destekli bir konferansa çağırıyorlar. Bu veriler, bize bu hareketin Amerikancı bir hareket olduğunu söylüyor ve söyletiyor.

Son bir soru kalıyor: Genç Siviller hakkında söylenenler doğru mu; yani bu adamlar demokrasiyi mi savunuyorlar, kontrgerillaya gerçekten karşılar mı? Sorular evet-hayır soruları oldukları için kısa cevaplar ve ikna edici argümanlar vermek yeterli oluyor.

Mümtazer Türköne gibi ismi adı bir dönem kontrgerilla ile ilişkilendirilen biri Genç Siviller oluşumunun düzenlediği bir etkinlikte ders veriyor. Buradan Genç Siviller’in kontrgerilla ile çok da ciddi bir sorunu olmadığını söyleyebiliriz.

Baro’nun telefon dinlemelerine karşı yaptığı eyleme karşı çıkan ve baroyu darbecilikle suçlayan bir eylemleri var. Demek ki telefon dinlemelerine karşı değiller, yani gücü elinde bulunduranın özel hayata istediği gibi karışma hakkı var, düşünce özgürlüğü o kadar da önemli bir şey değil. Demokrasiyi savunuyorlar da diyemeyiz.

Peki, ayrımcılık hakkında ne diyorlar? üok ilginçtir, AKP yanlılarının Türkçe demeçleriyle yabancı dillerde verdikleri demeçler arasında farklar oluyor. Genç Sivillerin başı kapalı kızlar ve başı açık kızlar arasında bir ayrımcılık güttüğünü Türkçe yazdıkları hiçbir metinde bulamıyoruz; ne var ki New York Times’a konuşan Genç Sivil İlhan Doguş yardımımıza koşuyor ve “başı açık kızlar cahil, Marx’ı Marks&Spencer’daki Marks zannediyorlar” diyor ve bizi, yoksa bu adamlar ayrımcı değiller mi, sorusunu düşünmekten kurtarıyor.

O halde Genç Siviller’in, demokrasi yanlısı veya kontrgerilla ve ayrımcılık karşıtı olduğu halen söylenebilir mi? Maalesef bu soruya olumlu cevap verebilmemiz için önce geçtiğimiz günlerde odatv’nin sorduğu “Genç Siviller Faşist mi” sorusuna olumsuz cevap verebilmemiz gerekmektedir.


Doruk Cengiz

Odatv.com
29.11.2009

[bozok]

Genç bilmemnelerin ‘rezil’ numarası




12 Eylül rejiminin yarattığı sığ, bilgisiz, bilinçsiz, duyarsız, egoist derecesinde bencil neslin uzantısı olan, AKP Gençlik Kolları gibi çalışan genç bilmemneler diye sözde sivil bir grup var.

ünce Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne spor ayakkabı ile çıkmayı “özgürlük sembolü” olarak sunarak gelmişlerdi kamuoyunun gündemine. Benzeri başka “çocukça” eylemlere gülüp geçtim ben de. Ama son yaptıkları “rezil” eylem insanın kanını donduracak cinsten.

PKK’lı sokak kabadayılarının rastgele bir belediye otobüsüne attıkları molotofla yanan ve 28 gün mücadele ettikten sonra ölüme teslim olan Serap’ın cenazesine bir çiçek göndermişler. İmza olarak da “Ceylan” yazmışlar.

Ceylan, Güneydoğu’da önce askerin attığı havan topuyla parçalandığı ileri sürülen küçük kızımız. Her ne kadar daha sonra bunun havan değil, patlamamış bir mermi olduğu söylense de hafızalara “asker öldürdü” fikri kazınmaya çalışıldı, bunda da kısmi bir başarı var tabii.

İşte bu genç bilmemneler güya “bir terör kurbanından diğer terör kurbanına mesaj” adı altında böyle bir eylem yapmışlar. Ancak sanki “Sende adam öldürüyorsun” der gibiler. Bu işin bir diğer anlamı da şudur: “Bir Kürt ölürse karşılığında bir Türk yakılır.” İnsan biraz utanır, sıkılır. Hayatlarının baharını bile yaşamamış iki kızımızın ölümünden pay çıkarmaya çalışan bu sığ, bilgisiz, bilinçsiz, duyarsız 12 Eylül nesliyle Türkiye nereye kadar gidebilir ki?



CAN ATAKLI / VATAN GZT. / 12.10.2009

[bozok]

BDP PANELİNDE CONVERSE RüZGARI



24.02.2010 18:32

BDP’nin düzenlediği 28 şubat Paneli’ne konuşmacı olarak Genç Siviller temsilcisi çağırması dikkat çekti. Genç Siviller’den Erkan şen, panelde yaptığı konuşmada; Kemalizmin aracının laiklik ve Türkleştirmek olduğunu, söyledi. Askeri darbeler sürecinin de bunun üzerinden gerçekleştiğini dile getiren şen, hak ve özgürlük taleplerinin ortaklaştırılması konusunda Kürt hareketinin bulunduğu konumun yararlı olacağını söyledi. Kürt hareketinin bu konuda deneyimli olduğuna ve çok işlevsel olduğuna işaret eden şen, BDP’nin sesine ve muhalif harekete çok ihtiyaç olduğunu, kaydetti.

BDP Paneli’nde konuşan Mazlum-Der yöneticisi Mustafa Kaylı ise devletin ırkçı, Türkçü bir nitelik taşıdığını, söyledi. Devletin Kürt sorununda olduğu gibi bir çok konuda yalan söylediğini ve bunların zamanla ortaya çıktığını, anlattı.

Panelin olduğu saatlerde ise PKK yöneticisi Murat Karayılan, Gülen cemaatine karşı şu açıklamada bulunuyordu: “‘Bu cemaatin ileri gelenlerini, akil adamlarını hareketimize ve halkımıza karşı düşmanlık çizgisinden vazgeçmeye çağırıyorum. Kendilerini devletin özel savaş daireleri yerine koymayı ve bununla yaptıklarını kendi ideolojileriyle nasıl bağdaştırdıklarını, kökleri tarihin derinliklerine dayanan Kürt halkının haklı özgürlük davasına karşı çirkin saldırıları neden sürdürdüklerini kamuoyuna açıklamaya çağırıyorum. Bize karşı bu haksız suçlamalar, ağır saldırıları neye dayandırdıklarını ellerini vicdanlarına koyarak sorgulamaya davet ediyorum. Eğer kendileri bu düşmanca politikalarına son verirlerse o vakit hareketimiz ve halkımızda yeni değerlendirmeye gidecektir.’’

Kürt siyaseti içinde yaşanan bu tuhaf politikalar herkesi şaşırttı.


Odatv.com

[bozok]

Pentagon’a bağlı sivil gençlik olur mu?


Türkiye’de Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün uzantısı olarak “sivil gençlik” teşkilatları kuruldu. Oysa planlama bakımından doğrudan Pentagon’a bağlıdırlar, bunun farkında olmalarını dilerdim. Sadece onları değil, bütün gençlerimizi yeniden uyarmak için konunun uzmanı olan Ramiz Mehdiyev’in “Geçmişin Işığında Demokrasiye Giden Yol” kitabından örnekler vereceğim.

***

- İlginç bir durum: Pembe ihtilal zamanı, ABD’nin Gürcistan’daki Büyükelçisi Richard Miles, 1992 yılında Halk Cephesi tarafından gerçekleştirilen devlet ihtilali zamanında Azerbaycan’da, 2000 yılında ise Miloşeviç devrildiği zaman da Yugoslavya’da büyükelçilik yapmıştı. (S. 295)

- Sırbistan ve Gürcistan’da olduğu gibi Ukrayna’daki seçimler sırasında Otpor ve Kmara kurumlarının ikizi Pora gençlik kuruluşu aktif iş gerçekleştirmiştir.

Seçimler öncesinde New York gazetesi Sun, okurlarını, “Sessiz Amerikalı” nın yazıları ile tanıştırıp, Kiev’deki mitinglerin onun çabalarının sonucu olduğunu kaydetmiştir.

- Ukraynalı göçmen çocuğu olan Adrian Karatnitsky, turuncu ihtilalin düzenleyicilerinden biri olan Freedom House örgütünde birkaç yıl çalışmıştır.

Freedom House, Ukrayna seçim maratonunu kontrol eden 1023 seçim eğitmeni hazırlamıştır. A. Karatnitsky’nin kendisi ise daha Ağustos ayından itibaren oluşmaya başlayan Ukraynalı aktif grupların düzenlenmesine katılmıştır. A. Karatnitsky, “Miloşeviç’e karşı olan sivil muhalefetin Hırvat ve Sırp grup liderleri, Ukraynalı gençlere, itiraz eden topluluğun ’ısı kontrol etme’ yöntemlerini öğretiyordu” demiştir. Onlara hükümetin baskısına nasıl karşı durulacağı ve sivil grupların direnmesinin, Batı projesinin bir parçası olmadıklarını göstermeyi öğretmişlerdir. Onlara, sokak mitinglerini yönetmenin ve siyasi rakiplerle alay etmenin farklı yöntemlerini öğretmişlerdir.

- Karatnitsky, “Yuşenko, benim hoşuma gidiyor. O, Batı eğitimli bir siyasetçidir, karısı Amerikalıdır” diyebilmiştir.

Collin Powell, ABD’nin Ukrayna seçimlerine 15 milyon dolar harcadığını söylemiştir. Kongre’den sızan başka verilere göre, Ukrayna’deki seçimlere farklı fonlar aracılığıyla, ABD 65 milyon dolar harcamıştır. Kaydetmek gerekir ki ABD’nin devlet başkanı adaylarına yabancı kaynaklardan mali destek yasaktır. (S. 311)

***

- Soros Cemiyeti’nin raporlarında seçimleri gözlemlemek için kurulan kurumların, oylamadan hemen sonra ihtilalin ana merkezi oldukları belirtilmiştir. Yine Soros, seçim bölgelerinde gece nöbetlerini finanse etmiştir.

Pora Gençler Teşkilatı, hapsedilmiş üyelerini, Soros tarafından finanse edilen avukatlar aracılığıyla hapishanelerden çıkarmıştır.

Batı tarafından desteklenen kitle medyası, seçimlerin ikinci aşamasında ihtilalin destekçisi olmuştur. Soros, devlet televizyon kanallarından daha operatif ve gündemde olan Meydan adlı İnternet sitesini ve ihtilal günleri boyunca 131 defa çıkıp Kiev merkezinde dağıtılan haber bültenini de desteklemiştir. Amerikan Büyükelçiliği ile Soros tarafından finanse edilen “Senin Seçimin” gazete eki, milyonluk tirajlara ulaşıyordu ve çoğu zaman göstericiler tarafından ücretsiz dağıtılıyordu.

Gala Radyo gibi daha küçük medya araçları, seçim sonuçlarına itirazın yüksek sesi olmuştur. Gala, zaman zaman muhabirlere, ihtilal koruma kordonunu aşmalarına yardımcı olan basın kartları dağıtıyordu. (S. 311)


Arslan BULUT / YENİüAğ GZT. / 21 Mayıs 2010

[bozok]

Azerbaycan kasedi:2 bin dolara vatan satan genç siviller!



Ramiz Mehdiyev’in “Geçmişin Işığında Demokrasiye Giden Yol” kitabından faydalanarak; dünyada neler olup bittiğini gözden geçiriyorduk:

- Ukrayna’da turuncu devrimin başında Yuşenko’ya ciddi bir toplum desteği yoktu. Pora Gençler Teşkilatı’nın faaliyetleri, özellikle muhalif seçmenleri ve gençleri turuncular tarafına çekmeye yönelikti. Bu tür gençlik teşkilatları, gençlerin olgunlaşmamış bilincine etki yapmak için özellikle üniversite ve orta öğretim öğrencilerine yönelikti. Bu şekilde onları muhalefet mitinglerine dahil ederek eylemleri daha kalabalık hale getirmek istiyorlardı. Benzer gençlik teşkilatlarını Azerbaycan’da kurarak benzer siyasi sonuçlar almayı ümit ediyorlardı.

***

- Azerbaycan’da üağrı Gençler Teşkilatı, Müsavat Partisi’nin kontrolü altındaydı. Müsavat Partisi’nin Başkanı İ. Kamber’in oğlu, bu teşkilatın başındaydı ve onu partinin bir kanadı haline getirmişti.

- Yeni Fikir Gençlik Teşkilatı’nın başında Azerbaycan Halk Cephesi’nin Başkanı Ali Kerimli’nin eşinin yakın bir akrabası vardı. Bu teşkilat da üağrı Grubu gibi, gençlerin mitinglere aktif katılması için çalışmaktaydı. Fakat bu teşkilata bir skandalla ün kazandıran olay, başkanları Ruslan Beşirli’nin gözaltına alınmasıdır. O, 29 Temmuz 2005 tarihinde Tiflis’te bir evde Ermenilerin istihbarat teşkilatı mensubu Georgiy İsparyan ile görüşürken temsil ettiği güçlerin, ABD’nin Milli Demokrasi Enstitüsü için çalıştığını ve bu kurumdan Azerbaycan’da devrim gerçekleştirmek için özel görev aldığını söylemiştir. Bu konuşma Ermeni istihbaratı tarafından kaydedilmiş ve görüşenlerin birine saklama amaçlı verilmiştir. Reddettiği halde bu kasedi televizyonda yayınlamakla tehdit ediyorlardı.

- Gazeteciler, milli muhalefetin Yeni Fikir Gençlik Teşkilatı kılığındaki yalancı vatanseverliğine şöyle tepki verdi:

“Bu cahil insanın ülkede istikrarsızlık oluşturmak için aldığı parayı görünce, herkes muhalefet hareketleri konusunda ciddi hayal kırıklığı yaşadı. Aynı hayal kırıklığını, bu delikanlının planlarını gerçekleştirmek için sadece 2 bin dolar aldığını öğrenince de yaşadılar. Ruslan Beşirli’nin Azerbaycan Halk Cephesi’nin başkan yardımcısı Fuad Mustafayev ve kendi yardımcısı Said Nuriyev’i ihbar ettiğinde de bu duyguyu yaşadık. Yani bu muhalefetten mi biz demokratik değişiklikler uğruna mücadele bekliyoruz? Yorumsuz.”

ADP üyesi Gurban Memmedov, basın toplantısında, Beşirli’nin iki bin dolar aldığına dair şöyle bir açıklamayı gülerek yapmıştır: “Madem yerli iş adamları devletin demokratikleşmesi için para ayırmıyor, politik mücadeleyi sürdürmek için alternatif kaynak bulmak gerekir. Beşirli parayı iade ederek hata yapmıştır. Madem aldı, gençlerin problemlerine harcamalıydı.” S. 384-387)

- ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eski basın sorumlusu James Rubin’in bir hatırası şöyledir:

İngiliz temsilcileri, kendi hukukçularının Belgrat’a güç tatbik edilmesine karşı olduklarını bildirdiklerinde Madam Allbright, “Başka hukukçular bulun” diye cevap vermiştir. (S. 196)

***

Demek ki ABD açısından maksada ulaşmak adına, gençleri parayla ele geçirmek dahil her yol mübahtır; dolayısıyla Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan ve Kırgızistan gibi ülkelerde demokratikleşme ve insan hakları dosyaları arasında ve genç sivilleri örgütleyerek kendi projesini uygulamaktadırlar. Ya Türkiye’de?

Arslan BULUT / YENİüAğ GZT. / 22 Mayıs 2010

[bozok]

üok Yazık!



(Foto: Bozok)

Kendilerine Genç Siviller adı veren ne idüğü belirsiz bir gurup, ülkemizde
iğrenç işler yapmaya devam ediyor.

Bugün yandaş medyaya şöyle bir haber düştü;

"Genç Siviller, Radyo Televizyon üst Kurulu'ndan (RTüK) televizyon
kanallarında yayımlanan her türlü program, dizi ve filmde kullanılmasını
zorunlu tuttuğu akıllı işaretlere bir yenisinin eklenmesini istedi.

Neredeyse her gün yayımlanan tartışma programlarına konuk olan emekli
askerlerin şiddeti kışkırtarak, demokrasi dışı örnekler oluşturduğunu
savunan Genç Siviller, RTüK'ün akıllı işaretlere "emekli paşa çıkabilir"
uyarısını da eklemesini talep etti."

Haberden de anlaşılacağı gibi, Türk Ordusunun Kahraman Komutanlarına ve Türk Yargısının muhterem insanlarına saldırmayı Demokrasi sanan bu ahmaklar, kendilerine verilen görevleri eksiksiz yerine getiriyor."Dikkat köpek çıkabilir" misali yazılan bu yazı bizleri gerçekten incitmiştir.

Sayın Genelkurmay Başkanımız ve Yargımızın nadide insanları bu kendini
bilmezlere gereken cevabı vereceklerdir, ama bu zavallı yaratıklara ben de
bir cevap vermek istiyorum.

Türk Milleti hayatta her şeyi affeder ama ihaneti asla affetmez. ülkemizi bu
hale getiren bu Türkiye Sevgisizleri, er veya geç Türk Adaletine hesap
vereceklerdir.

Başbakan, "PKK bir taşerondur" dediği zaman, halkımız "Kimin taşeronu " diye sormuştu. O zamanlar, İsrail hakkında esip gürlediği için insanlarımız bu ülkeyi, İsrail sanmıştı.

Başbakanın İsrail'e esip gürlemesi bir gün sonra sükûnete dönüştü. ABD
dönüşü ağzından baklayı çıkarıverdi. Meğerse PKK; devam eden bir davanın
ismi olan Ergenekon'un, taşeronu imiş.

Mahkemesi devam eden, hiçbir iddiası kanıtlanmayan, böyle bir örgütün
varlığı bile bilinmezken, Başbakanımız bu konu hakkında karar verebiliyor.

Hapishanelerde insanlar acı çekerken ve kendilerini savunmaya çalışırken,
yandaş medya bir taraftan, Başbakanımız bir taraftan davayı etkilemeye devam ediyorlar. İnsanlar tutuklandığı zaman "Yargı görevini yapıyor beklemek lazım" diyenler, insanlar tahliye olunca, Yargımıza ateş püskürüyorlar.

Böyle çifte standart ile yaşamaya alışık olanlar şunu bilmelidirler ki,
Adalet bir gün onlara da lazım olacaktır.

Son günlerde yaşanan gelişmeler bizleri kaygılandırmaya devam ediyor. Yandaş medyanın kahramanları her gün değişik bir konuyu tartışmaya açıyor.

Televizyonlarda yapılan açık oturumlar, psikolojik harp unsurlarının buluşma
noktası olmuş. Kürt sorunu adı altında konuşan konuşmacılar, ırkçılık
yapmaya devam ediyorlar.

ülkemizi bölmek isteyenler bu taleplerini gözümüzün içine baka baka bizlere
iletiyorlar.

Emekliler perişan, çiftçi, işçi, köylü, esnaf bitap düşmüş durumda.

İşletmeler kapanmak üzere, insanlar aş ve iş bekliyor.

Ama birileri bu olumsuz gidişatı;

Asker ve Yargıyı etkisiz hale getirmek için kullanıyor.

Orhan Tunç


2 Temmuz 2010 / İnternetajans

[bozok]

Genç Siviller'in Arkasındaki Derin ABD


Sürekli Darbe "Ergenekon"'un ülkemize kattığı renk tartışılmaz. Bu süreç sayesinde sahip olduğumuz değerlerin bir kez daha farkına vardık. Büyük "hukuk" adamı Zekeriya üz'ü de, "Ergenekon öyle bir örgüttür ki, üye olduğunuzun farkına bile varamayabilirsiniz" diyebilen Yıldıray Oğur gibileri de bu süreçte tanıdık. Mehmet Baransu gibi gazetecileri saymıyorum bile

Bu süreçte özellikle bir grup peydahlandı ki, bu yavrular hepimizi gelecek adına ümitlendirdi.

Genç Siviller 'den sözediyorum.

Bu heyecanlı ve esprili yavrularımız "Genç Siviller Rahatsız" sloganı ile arz-ı endam ettikleri sahnede yaratıcı eylemleri ile "demokrasi" adına bir pop mücadele başlattılar.

ülkede kitaplar "suç aleti" muamelesi yapılarak toplatılır ve hatta silinerek yok edilmeye çalışılırken veya Gazze'de sivillerin kanına İsrail tarafından ekmek doğranırken ortalıkta gözükmeseler de, "Ergenekon" sürecinde AKP'nin çok hoşuna gidecek noktalarda yaratıcı sloganlar eşliğinde ekranları , sayfaları ve sokakları şenlendirmeyi bildiler.

Medya desteği sayesinde 10 kişilik yaptıkları gösteriler bile gazetelerde , ekranlarda yer buldu. Yaşıtları üniversite önünde polislerden cop yerken ortalıkta yoktular ama İstanbul Barosu yürüyüş yaparken oradaydılar.

Bu seçici rahatsız olma durumu Genç Siviller'in ne kadar genç ve ne kadar sivil olduğu sorusunu da beraberinde getiriyor haliyle.

Güya "derin" Türk Devleti'ne karşı "demokrasi mücadelesi veren bu yavruların, ABD Derin devleti ile ilişkilerini gelin hep beraber okuyalım.

Bu okumaya başlamak için Alliance for Youth Movements - AYM (Genç Hareketler Birliği) nedir bilmemiz gerekiyor.

Dünya çapındaki gençlik hareketlerini bir çatı altında toplayan bu örgütün arkasında ABD Dışişleri Bakanlığı var. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın konu ile ilgili resmi açıklamasını bu adreste okuyabilirsiniz.

ABD Dışişleri Bakanlığı; Facebook ve Google gibi firmalarla işbirliği içinde oluşturduğu AYM 'yi dünya çapında örgütlediği kadife "devrimlerin" gençlik altyapısını oluşturmak için kullanıyor. Bu gençlere, Internet üzerindeki çeşitli mecraları örgütlenme ve seslerini duyurmak adına nasıl kullanacaklarını bu yapı üzerinden öğretiyor.

En son Mısır'daki "devrimde" rol alan 6 Nisan Gençlik Hareketinin arkasından AYM çıktı.

ABD Dışişleri Bakanlığı adına AYM'nin kuruluşunda yeralan ABD Dışişleri Bakanlığı Kamu Diplomasisi ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı James K. Glassman ve Clinton'un Politika Planlama kadrosundan Jared Cohen'in de katıldığı AYM zirvesi ise 2008 Aralık ayında gerçekleşti.

Bu zirveye geçmeden önce AYM'nin ABD devleti adına kurucusu Glassman'ın diğer icraatlarine bir göz atalım.

Glassman, 3 Eylül 2009'dan bu yana George Bush W. Enstitüsü'nün başkanlığını yürütüyor. Enstitünün web sitesinde aynen şöyle yazıyor :

"Başkan ve Bayan Bush'un bütün insanlar için özgürlük idealinden esinleniyoruz"...

Genç Sivillerin ağa babasının enstitüsünün esin kaynağına bakar mısınız?

Bitmedi...

Bu "demokrasi" misyonuna soyunmadan önce Glassman'ın görev yeri ABD'li neo-conların dergahı olan American Enterprise Enstitüsü idi.

Glassman'ın yakın mesaide bulunduğu bir diğer isim Peter Ackerman.
Bu zat; ABD'de "çöp tahvil/hisse" olarak adlandırılan "junk bond" piyasasından ve bu piyasa üzerinden çevirdiği dolaplarla zengin olan bir dolar multimilyoneri.

Mısır'daki "devrimin" gençlik ayağını oluşturan 6 Nisan Gençlik Hareketi, "devrimcilik" eğitimini Belgrad merkezli Centre for Applied Nonviolent Action and Strategies (CANVAS - Uygulamalı şiddet Dışı Eylemler ve Stratejiler Merkezi ) organizasyonundan aldı. CANVAS ise ICNC yani International Center for Nonviolent Conflict (şiddet Dışı üatışma İçin Uluslararası Merkez) ile yakın çalışıyor.

ICNC'ni kim finanse ediyor?

Peter Ackerman.

"Freedom House" (üzgürlük Evi) isimli, ABD'nin güya sivil örgütünün 2005-2009 yılları arasında başkanlığını kim yaptı?

Peter Ackerman.

Freedom House'ı kim finanse ediyor?

National Endowment for Democracy...

ABD Devleti'nin kongre aracılığı ile doğrudan finanse ettiği ; ABD Devletinin doğrudan kontrolü altında dünyaya "demokrasi" ihraç etmekle görevli bu sözde sivil yapı 1983 yılından beri faaliyette.

Kurucularından Allen Weinstein'in şu sözleri sanırım yeteri kadar açıklayıcı olacaktır :

"Bugün NED olarak yaptığımız bir çok şey 25 yıl önce CIA tarafından gizli olarak yapılıyordu."

(Kaynak : Blum, Rogue State: A Guide to the World's Only Superpower)

şu ana kadar neler öğrendik...

ABD Dışişleri Bakanlığı'dan , ABD Devleti'nin resmen finanse ettiği NED'e kadar bir çok ABD Devleti organı, bugün dünyada "gençlik hareketi" olarak örgütlenen yapıların doğrudan örgütlenmesi ve finansmanında rol alıyor.

Yazının başındaki Alliance For Youth Movement (AYM) da ABD Dışişleri Bakanlığındaki üst düzey görevli Glassman üzerinden bu küresel çete ile bağlantılı.

Peki AYM'nin; ABD Dışişleri Bakanlığının sponsorluğunda, 3-8 Aralık 2008 tarihinde düzenlediği zirveye kimler katıldı :

Tabi ki Türk "derin devletine" karşı cesurca mücadele eden bizim yavrular...

Genç Siviller

Genç Siviller adına katılanlar kim?

Ceren Kenar, Turgay Oğur (Yıldıray Oğur'un abisi)

ABD'nin kucağında pışpışladığı bu yavrularımız ABD Derin Devleti'nden aldıkları destekle o gün bugündür "Ergenekon" sürecinde zeka küpü sloganlar bulup, bunları pankartlarla pencerelerden sarkıtarak "demokrasi" mücadelesi veriyorlar.

Facebook'taki üye sayıları milyonları bulmuş durumda. Bu kadar kısa sürede bu kadar üye sayısına ulaşmada ABD Ordusu tarafından sosyal medyalar üzerinde kullanılan sahte kimlik üretme/yönetme ("persona management") yazılımlarının etkili olup olmadığı ortaya çıktığında, Türkiye'de militarizme cephe alan bu yavruların ne kadar genç ve ne kadar sivil olduğu bir kez daha ortaya çıkacak.

Hem ABD "derin devleti" ile dans edeceksin, sonra da gelip Türkiye'de "derin devlete" bayrak açacaksın öyle mi?

Hadi oradan...

ünce oturduğun kucaktan kalk yavru kuş.

Kalk da, o kanatların sana ait olmadığını anla.

Sen Madeleine Albright kadar genç...

Bush kadar demokrat...

Blackwater kadar sivilsin yavrucuğum...

Ve baban ABD!

B. G.


Behiç GüRCİHAN / AüIK İSTİHBARAT / 28.03.2011

[bozok]

Yerli Faşiste Not



Sevgili Yerli Faşist;

Artık geldiğimiz noktada büyümen, çocukluk histerilerini, paranoyalarını geride bırakman ve yeni çağa ayak uydurman gerekiyor.

İnsanların kafasına basarak, ağzını tıkayarak, işkence yaparak susturabileceğin, engelleyebileceğin dönemler sona erdi. Bir emirle kitap /gazete toplatmak, matbaa basmak, radyodan bildiri okumak yetmiyor artık. Asanı da, astıranı da böyle yapıyordu zamanında ama artık o günler geçti.

Bu yeni çağda ağababan olan AB-D'den çok şey öğrenmen gerekiyor. Onlar ki faşizmin teorisini ve pratiğini geliştirdiler emin ol şimdide yeni çağın Yeni Faşizminin teorisinde ve pratiğinde yol katetmiş durumdalar.

Onlar postalları rafa kaldırıp, konversleri dağıttılar çoktan.

Onlar sürekli savaşa "demokrasi ve özgürlük" savaşı ismini verdiler mesela.

Onlar George Orwell'in tarihi romanındaki "double speak"i mükemmelleştirdiler.

Aç televizyonu gör.

Mesela; Türkiye'de "Gladio"'nun faili meçhullerde zirve yaptığı dönemde üiller'e danışmanlık yapan, "Kurşun atan da yiyen de bizdendir" sözünün mimarı Mümtaz'er Türköne'yi "demokrasiden" ve "anti-militarizmden" sözederken bulacaksın.

Aç televizyonu gör...

12 Eylül cuntasının nedense maden ocaklarına dokunmadığı, 12 Eylül darbesinin şakşakçısı Nazlı Ilıcak'ı "demokrasi"den sözederken göreceksin mesela...

Aç televizyonu gör...

Türkiye'de yıllarca en karanlık dönemlerde Başbakanlık Müsteşarlığı yapan Hasan Celal Güzel'in "derin devletten" şikayet ettiğini duyacaksın...

Bunları görmezsen sevgili yerel faşist, geride kalırsın. Batılı faşistlerin etki alanındaki bu şahsiyetleri takip etmezsen faşizmin Konya ovasında tıkalı kalırsın. Yeni Faşizmin Atlantik okyanusunda yelken açmak istiyorsan ya dönüşeceksin, ya da teşekkür belgeni duvarına asacaksın.

Artık yeni paradigman susturmak değil, dönüştürmek olmalı.

Artık insanların söylediklerini değil, gerçeklik algılarını değiştirmeye oynamalısın.Hollywood izleyesin diye "Inception" filmini boşuna mı çekti?

Sen basılmamış kitabı toplatmaya çalışırken, adamlar düşünülmemiş düşünceyi nasıl değiştiririm peşinde farkında değil misin?

Hiç mi "Yeni Faşizmin" propagandisti, bütün darbelerin aile boyu şakşakçısı Ahmet Altan'dan ders almıyorsun?

Görmüyor musun adam sürekli "Gerçek" ten sözediyor...

Görmüyor musun adam sürekli tepeden bakan bir tonla, "Bu gerçeğe alışacaksınız" diye ahkam kesiyor; 12 Eylül'ün "bu işi bırakacaksın" diyerek işkence eden eli coplu komiseri misali

Sanıyor musun ki ucuz "tarih" romanları yaza yaza anladı bunları Ahmet Altan.

Yanılırsın ey yerli faşist.

Bunlar hepsi bunları ağa babalarından öğrendi. Amerikan büyükelçiliğinden, enstitütü görünümlü Fransız kültür merkezlerine kadar ne için kuruldu bunca "irfan" ve fesat yuvası.

Sen hiç Internet'te bir grup kurup sayfana üye toplamaya çalıştın mı?

Facebook'ta nasıl milyonlarca üyeye ulaştı zannediyorsun bunca tıfıl tayfası?

üok mu çalışarak ?

O yüzden bugün; Yeni Faşizmin propaganda bülteni tarafından satışa geliyor ve köşene yollanıyorsun.

üünkü sen çok demode bir faşistsin.

Sistemin daha modern, daha "ilerici", daha yaratıcı ve daha entellektüel faşistlere ihtiyacı var.

Sistemin insanların düşüncelerini, yazdıklarını engellemeye çalışan değil, dönüştüren mekanizmaları kuran yetenekli Yeni Faşistlere ihtiyacı var.

İdamı düşünce suçu üzerinden değil; 3 yavrunun kanına giren bir sapık üzerinden getirebilen...

Bütün toplumu gözetim altına alan kameraları; iki haftaya sıkıştırılan yoğun bir kapkaç , "hemşireyi hastanelik ettiler" haberleri üzerinden normalleştiren bir zekayı arıyor onlar.

Potansiyel gördüklerini ABD'ye alıp özel eğitime tabi tutup, Yeni Faşist olarak yeniden cilalayıp geri yolluyorlar. Bak cemaatin yazar diye pazarlanan tosuncuklarına, bir çok örneğini göreceksin.

"Delete" tuşu ile hiç bir şey "delete" olmuyor artık sevgili yerli faşist.

"Delete" ettiğin şey İsveç'ten çıkıyor , bir anda yüzbinler indiriyor.

Elinde bir kaval, yanında bir çoban köpeği sürüleri güttüğün günler geride kaldı.

Sürü dağıldı, küresel ağın üzerine nokta nokta serpildi.

Artık akıllı çobanlara,

kaval çalan değil orkestra yönetebilenlere ve

çoban köpeği değil Cerberus'un dilinden anlayanlara ihtiyaç var.

Cerberus mu ne?

Oku da büyü yerli faşist.


Açık İstihbarat / 1 Nisan 2011