Davutoğlu'nun romantik 'Yeni Osmanlı' düşleri


Yeni kabine ile ilgili değerlendirmelere bugünkü yazıyla son verelim ve kısmet olursa yarından itibaren gündemin diğer konularına geçelim.

Iraklı şii lider Mukteda El Sadr’ın dünyayı şaşırtan gizli Türkiye ziyareti, terörle mücadelenin bundan sonra hangi temeller üzerinde yürüyeceği ve Anayasa değişikliği gibi önemli konular var sırada.

Yeni kabinenin “ağabeyi” Bülent Arınç’ı dün yazmıştık. Bugün de yerinde kalan, görevi değişen, liste dışı tutulan ve yeni gelenlerden bir potpori yaparak kapatalım bu konuyu:

ALİ BABACAN: En büyük pazarlığın Babacan’ın ismi üzerinde döndüğü anlaşılıyor. Daha önce kısmen yazmıştık, şimdi biraz daha net yazalım: Başbakan Erdoğan, Ali Babacan’dan kesin olarak rahatsızdı. Gül’e güvenerek fazla ön plana çıkmaya çalışıyordu; dış politikada tecrübesiz sayılmasına rağmen “one man show” yapmaya başlamıştı. AKP hükümetlerinin muteber ismi Ahmet Davutoğlu’yla bile gizli bir rekabet içindeydi. Erdoğan’a kalsa tamamen liste dışı olacaktı, ancak Gül’ün Babacan için çok bastırdığı anlaşılıyor. Nazım Ekren’in devre dışı kalmasının da Babacan’ı taltif ederek geri çekme taktiğinden kaynaklandığı anlaşılıyor. Başbakan, aslında çok sevdiği Nazım Hoca’yı içi yanarak dışarıda bıraktı belli ki…

MEHMET şİMşEK: “Hazine’de Babacan kadar iz bırakamayan Mehmet şimşek’in Maliye’ye getirilmesi, Maliye’deki işlerin de fiilen Babacan koordinasyonunda yürüyeceği anlamına geliyor” şeklinde değerlendirmeler yapıldı. (Sanki Maliye Bakanlığı az bir yermiş gibi). Maliye’de kontrolün Ali Babacan’da olacağı konusunda ihtiyatlı olmak lazım. Mehmet şimşek sıradan bir adam değildir. İngiltere’de önemli görevlere getirilmiş bir İngiliz vatandaşıdır. Dolayısıyla, eğer “şimşek’in iplerinin birilerinin elinde olacağı” iddia edilecekse, o kişi kesinlikle Ali Babacan değildir.

AHMET DAVUTOğLU: Kendisi için “gölge dışişleri bakanıydı, asli göreve geldi” diyenler var. “Bir diplomasi dehası olduğunu” söyleyenler de… Ortada bir “diplomasi dehası” varsa Azerbaycan ile gelinen nokta ve NATO’daki fiyaskoda Ahmet Davutoğlu neredeydi diye sorar insan ister istemez. Dış politikanın tek sahibi şimdiye kadar Abdullah Gül’den başka kimse değildi. Davutoğlu, Babacan’ın sorun olması üzerine Gül ile Erdoğan’a aynı yakınlıkta bir isim olarak gündeme gelmiş bir “uzlaşı formülüdür”. Osmanlı’nın hayaleti üzerinde romantik düşler kuran bir üniversite hocası olarak Davutoğlu, bizi “yeni Osmanlı” gazına getirip Musul trenine bindirmek isteyen büyük devletler tarafından da hoş karşılanacak bir isimdir.

SADULLAH ERGİN: Mehmet Ali şahin kabine dışında kalınca, biz de dahil pek çok gazeteci, Deniz Feneri konusunda algı bozukluğu yaşadık ilk gün… Sanki şahin, Deniz feneri konusunda kamuoyundaki rahatsızlığı giderememenin bedelini ödedi diye düşündük. Oysa yerine getirilen ismin, Meclis KİT Komisyonu raporlarına geçmiş ünlü Ali Dibo olaylarıyla özdeşleşmiş isim olan Sadullah Ergin olduğunu görünce ayaklarımız suya erdi. Anlaşılan o ki Sadullah Ergin’den, Mehmet Ali şahin gibi Deniz Feneri olayını “uyutması” değil, bunun “ne kadar büyük bir Alman yalanı olduğunu” kamuoyuna kanıtlaması bekleniyor…

üMER DİNüER: İşte Erdoğan için bütün zamanların en vazgeçilmez ismi. Başbakan, önceki gün TOBB kongresinde “Kimse vazgeçilmez değildir” dedi ya, işte bu sözün geçerli olmadığı tek isimdir Dinçer… ümer Dinçer, artık sadece Erdoğan’ın iradesini yansıtmayan yeni kabinede “Başbakan’ın komiseri” gibi görev yapacaktır. Dinçer’in Erdoğan’a sunduğu raporlar meşhurdur. Muhtemelen “rapor ilişkisi” yine devam edecek, Başbakan’ın yeni kabinede olup bitenlerden, icraat ve bürokrasi ile ilgili her konudan anladığını düşündüğü Dinçer vasıtasıyla haberi olacaktır. Kendisini İçişleri Bakanlığı’na getirmeyi arzuladığını duymuştuk, ancak Beşir Atalay’a diş geçmeyince üalışma Bakanlığı ile yetinildiği anlaşılıyor.

SELMA KAVAF: Hiç gülümsemeyen yüzünden dolayı olsa gerek, AKP içinde pek sevilen bir isim değildir. Sırf kadın bakan sayısını yükseltmek için düşünülmüş olabilir. Gerçi çalışkan, sebatlı ve itaatkar yapısı Tayyip Erdoğan tarafından hep takdir edilmiştir. Bakanlığın biraz da halk kitleleri üzerinde sempati yaratabilme işi olup olmadığını Selma Kavaf örneğiyle yaşayarak öğreneceğiz.

KEMAL ABİ VE HüSEYİN üELİK (GİDENLERDEN): Tamam, Van’ın DTP’ye kaptırılmasında bu ilde büyük bir etkinliği olan Hüseyin üelik’in bir parça sorumluluğu olabilir de Kemal Unakıtan’ın Eskişehir’i kazanamamayla ne ilgisi var? Eskişehir’i Yılmaz Büyükerşen’den kim alabilmiş ki Kemal Abi alsın? Meselenin bu olduğunu sanmıyorum. Bizce her iki bakan da kendi alanlarında “otonomi” ilan ettikleri için gittiler. İki bakanlık da fazlasıyla kişiselleşmişti, hükümet içinde hükümet olmuşlardı adeta. Kabine dışı kalma sebepleri budur. Unakıtan’ın rahatsızlığı Başbakan için iyi bir gerekçe oldu.


yazan : Fatma Sibel YüKSEK / kentgazetesi.com / 04.05.2009