CIA Böyle Öğretti (2)

[bozok]

Hakim şerh Koydu!



İddianameye, üye hakim Oktay Kuban tarafından muhalefet şerhi konuldu.

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ''oy çokluğu'' ile kabul edilen ''Kafes Eylem Planı'' iddianamesine, üye hakim Oktay Kuban tarafından muhalefet şerhi konuldu.

İstanbul Cumhuriyet Başavcılığınca hazırlanan iddianamenin değerlendirilmesine ilişkin mahkeme kararında, emekli Koramiral Ahmet Feyyaz üğütçü ve arkadaşları hakkında ''Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olmak' suçundan hazırlanan iddianamenin, mahkeme heyetince incelendiği belirtildi.

Kararda, CMK'nın 170/3. maddesi gereğince, iddianamede bulunması gereken hususların tek tek gösterildiği ve aynı kanunun 174. maddesine göre ise iddianamenin iade edilmesini gerektirecek herhangi bir husus görülmediği kaydedilerek, iddianamenin kabul edilmesine hükmedildiği belirtildi.

''İddianame, dosya üzerinde üye Hakim Oktay Kuban'ın iddianamenin iadesi yönündeki karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi'' ifadesi kullanılan kararda, hakim Kuban'ın muhalefet şerhi gerekçeleri sıralandı.

Hakim Kuban, ''muhalefet şerhi'' yazısında, CMK'nın 160/2. maddesine göre Cumhuriyet Savcısının maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almak ve şüphelinin hakkını korumakla yükümlü olduğunu belirtti.

CMK'nın 170. ve 174. maddelerine göre iddianamenin iadesine karar verilmesi gerektiğini dile getiren Kuban, iade nedenlerini şöyle sıraladı:

''-şüpheliler hakkındaki suçlamaya delil olarak gösterilen ihbar mektubu ve elektronik posta ihbarlarının nereden, kim tarafından gönderildiği ve kimliğinin ne olduğunun araştırılmamış olması, ihbarda bulunanın kimliğinin açıklanmasının sakıncasının olup olmadığının yazılmamış olması.

-şüpheli Kadir Sağdıç hakkında delil olarak gösterilen ve internet haber, video paylaşım sitelerinden alındığı açıklanan ses kaydının şüpheliye ait olup olmadığı konusunda kriminal inceleme yapılmadan delil olarak gösterilmiş olması.

-Delil olarak gösterilen ve savcılığa Serdar Cem ismiyle gönderilen 2 ihbar mektubu ekindeki CD'lerde bulunan adli emanetteki belgelerin ne olduğu ve şüpheli Kadir Sağdıç'ın örgütsel faaliyeti ile ilişkilendirilmemiş olması.

-şüpheli Kadir Sağdıç hakkında diğer sanıklarla aynı mail grubu içerisinde yer aldığı delil olarak gösterilmesine rağmen, bu irtibatın örgütsel ilişkiye ilişkin olduğuna dair bir araştırmanın ve ilişkilendirmenin yapılmamış olması.

-şüpheli Mehmet Fatih Ilgar hakkında delil olarak gösterilen 'Dilek Bozkaya' başlıklı bilgisayar çıktısının ne anlama geldiği ve şüphelinin iddia edilen örgütsel faaliyeti ile ilgisinin ilişkilendirilerek açıklanmamış olması.

-şüpheli Levent Gülmen hakkında delil olarak gösterilen isimsiz, imzasız ihbar mektubundaki 'Levent Gülmen'in delilleri kaçırarak gizlediği' hususunun delillerin ne olduğu ve böyle bir olayın olup olmadığı konusunun araştırılmamış olması.

-şüpheli ümit üzbek hakkında delil olarak gösterilen isimsiz, imzasız ihbar mektubundaki 'kayıp el bombaları, tabanca, gerçeğe aykırı belge düzenleme' iddiaları hakkında bir araştırmanın yapılmamış olması ve bu ihbardaki iddiaların şüphelinin örgütsel faaliyeti ile ilişkilendirilmemiş olması.''

Ayrıca, 24 şüpheli hakkında ''terör örgütü üyesi oldukları'' iddiasına tek delil olarak gösterilen ve Levent Bektaş'ın iş yerinde elde edilen DVD'deki bilgilerle örgütsel ilişkilerinin neden ve nasıl olduğunun da ilişkilendirilmeden anlatılmadığını savunan Kuban, deniz ve yol kenarlarına bırakılan mühimmatların, şüphelilerle ilişkisini gösterir delillerinin neler olduğunun da araştırılmadığını ve delillerin şüphelilerle ilişkilendirilmediğini dile getirdi.

Hakim Kuban, ''İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinin CMK 170 ve 174. maddeleri gereğince iade edilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan iddianamenin kabulü yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum'' ifadesini kullandı.


19.03.2010 14:58:00 / İnternetajans

[bozok]

İHBARCI BİR ASKER Mİ? KİM BU MEHMET ALİ?



11.03.2010

Deneyimli polis muhabiri Adnan Gerger olay yaratan cephane yüklü kamyonla ilgili ihbar mektubunun tam metni ile sevkiyat belgelerine ulaştı. Haber NTV’de yayınlandı.

Haberin arka planını ise Odatv ortaya koyuyor.

İhbar, mehmetali06168 @hotmail.com adresini kullanan şahıs ya da şahıslar tarafından e- posta yoluyla ulaştı.

E-postanın Ankara Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik şube Müdürlüğü'ne gönderildiği tarih ve saat; 10 Mart, 15.57.17.

****

İhbar mektubu ve arka plan bilgiler satır satır şöyle:

- "06 BJ 9915 plakalı MAN kamyona dikkat!!! Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu ve 'Kozmik Oda'da yapılan aramalardan sonra Seferberlik üyeleri telaşa düştü.”

Plaka doğru, kamyon da MAN marka. İhbarcı nokta atışı yapıyor.

Ama bir terminoloji sorunu var. Telaşa düştüğü iddia edilenler “Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu üyeleri” olamaz.

Kozmik oda araması yapılan birliğin adı “Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı”. Eğer doğruysa telaşlanacak kişiler de Bölge Başkanlığı personeli olabilir. Tektik Kurulu adlandırmasını daha çok gazeteler – özellikle de yandaş medya - kullanıyor

****

- “Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu kullanmış olduğu sivil personelden bütün kirli silahları birer birer toplayarak Ankara’ya getirtiyor.”

Bölge Başkanlığı’nın “sivil – asker işbirliği” konseptine uygun olarak ilişkili olduğu siviller olabilir. İhbarcılar da söz konusu sivillerden haberdar görünüyor.
üte yandan cephane kamyonu bir tane değildi. Odatv’nin edindiği bilgilere göre mühimmat ve silah sevkiyatı 10’nun üzerinde sivil araçla yapıldı. İhbarcının da kamyon sayısının daha fazla olduğunu bildiği anlaşılıyor.

Ama polise bir kamyonu “yakalatıyor”.

****

- “Az önce Afyon’dan yola çıkan ve Ankara’ya gelecek olan 06 BJ 9915 plakalı Man kamyona uzun namlulu silahları olan şahıslar nezaret ediyor.”

İhbar saat 15.57’de polise ulaşıyor. İlk televizyon haberi ise 19.15 civarında yayınlandı. Ankara – Afyon arasındaki mesafe dikkate alındığında şu çarpıcı sonuca varmak mümkün.

Polis kamyonu durdurduğu anda basına haber verilmiş görünüyor. Yani polis aracı durduruyor ve haber ekranlara düşüyor.

Daha ilginç bir nokta daha var. Kamyon aslında Gölbaşı’nda durdurulmuyor. Durdurulduğu mevki Etimesgut – Gölbaşı kavşağı. Polis, kamyon Gölbaşı istikametine yönelmeden el koyuyor. Bu mevkinin özelliği “polis bölgesinin” sınırı olması. Polisin kamyonu biraz geride durdurma yetkisi yok. üünkü o bölge Jandarma bölgesi.

Yani operasyonun çok titiz çalışıldığı anlaşılıyor.

****

- “Polis uygulamasından kurtulmak için araca subay kimliği taşıyan silahlı bir kişi bindirildi. Bu aracı mutlaka kontrol edin ama dikkatli olmalısınız. üünkü silahlara nezaret eden uzun namlulu silah taşıyan kişi gerekirse çatışmaya girmeye de hazır olacak.”

İhbardaki “polis uygulaması” terimi dikkat çekici. Bu terim daha çok polis jargonuna uygun görünüyor. Araçta bir astsubay, bir de onbaşı rütbesinde iki asker bulunuyor. Görevleri muhafızlık.

Odatv’nin edindiği bilgilere göre ikisi de silahlı. İkisi de özel kuvvetler askeri. İhbarcı da bu bilgilere vakıf gibi duruyor.

****

“- Sevkiyatın ilk durağı Ankara. Silahlar burada elden geçirildikten sonra namluları temizlenecek, seri numaraları değiştirilecek."

Sevkiyat belgesi ihbarcıyı teyit etmiyor. üzel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Servet Yörük’ün Destek Grup Komutanlığı'na hitaben yazdığı 4 Mart 2010 tarihli sevkiyat belgesindeki ifadeler şöyle:

"Seri numarasız el bombalarına seri numarası verilmesi faaliyeti kapsamında ilgi A gereği Mühimmat Ana Depo Komutanlığı/Yahşihan/Kırıkkale'ye tesliminin sağlanması maksadıyla Güllük Milas'taki Genelkurmay üzel Kuvvetler Destek Grup üzel Eğitim Merkez Takım Komutanlığı envanterindeki mevcut el bombalarının tümü Oğulbey Kışlası'na nakledilecektir."

Yazıda, mühimmatın nakli için sivil bir kamyon kiralandığı da belirtiliyor. Kamyondan da “kirli silahlar” değil el bombaları çıkıyor. Bombalar da ABD menşeli taarruz tipi el bombaları.

Ama ihbarcı bir noktada çok bilgili görünüyor. Silahlar için ilk durak Ankara, sonraki durak ise Kırıkkale.

****

Bu kadar bilgi akıllara zarar görünüyor. Ama yaşananlar da ortada.

Genelkurmay eski Başkanlarından Yaşar Büyükanıt, PKK’ya yönelik bir sınır ötesi harekatın ardından “BBG (Biri Bizi Gözetliyor) evi gibi takip ediyoruz” demişti.

Gelinen noktada ise Genelkurmay’ın, hem de en özel birliğinin BBG evi gibi izlendiği anlaşılıyor.


Odatv.com

[bozok]

NEDEN HİüBİR İHBARIN ARDI GELMEDİ?



12.03.2010

Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi, “kamyon olayından” yola çıkarak, son zamanlarda TSK ile ilgili olarak yapılan ihbarları sıraladı ve bunların hiçbirinin ardının gelmediğini yazdı.

Oktay Ekşi’nin “Psikolojik savaş” başlıklı başyazısı şöyleydi:

"SON marifetimiz çabuk deşifre oldu. Yoksa bugünkü gazetelerde, Muğla’dan askeri usul ve nizamlara uygun olarak Ankara’da üzel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Seferberlik Bölge Başkanlığı’na, 3 resmi görevli refakatinde gönderilen 900 adet el bombası yüzünden 10 subayın gözaltına alınması, 8’inin tutuklanması işten değildi.

Ve herhalde Muğla, Afyonkarahisar ve Ankara Jandarma İl Komutanları’nın ifadelerinin alındığını öğrenirdik.

Sebep belli:

Mutat üzere imzasız bir e-mail mesajıyla Ankara Emniyeti’ne “06 BJ 9915 plakalı kamyonda ‘kirli silahların’ taşındığı, bu silahların 21 Mart’taki Nevruz gösterileri sırasında Doğu ve Güneydoğu’daki illerde kullanılacağı, Afyon üzerinden getirilen silahların ilk etapta Seferberlik Bölge Başkanlığı’na götürüldüğü” bildirilmiş.

Hani, o gün Ankara’dan kabaca 600 kilometre mesafedeki Manisa’da seçmenleriyle görüşmekte olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a, suikast yapmaya geldikleri iddiasıyla iki subayın gözaltına alındıklarını... Bakanlar Kurulu ve Adalet Partisi Merkez Yürütme Kurulu’nun uzun uzun tartıştığı bu konuyu Arınç’ın, Milli Güvenlik Kurulu’na da götüreceğini açıkladığını...

Bu çok heyecan verici haberler kamuoyunu meşgul ederken bir Kuvvet Komutanı’nın evine zerzevat almaya giden aşçısı ile şoförünün “suikastçıların suç ortağı” diye yakalandıklarını...

Ve bindikleri araçtan suç kanıtı olarak -yanlış anımsamıyorsak- bir miktar pırasa ile birkaç kilo pirinç çıktığını unutmadınız değil mi?

ünceki gün Ankara’da yaşanan komedi de, Arınç’ın ortalığı velveleye verdiği olaydan farklı çıkmadı.

Bu taze örnekler önümüzde iken soralım:

Hani Ekim 2009’da kamuoyunu pek heyecanlandıran “Birinci İhbar Mektubu” olayı vardı, anımsıyor musunuz?

PKK’nın, 12 şehit vermemize sebep olan 10 Kasım 2007 tarihli Dağlıca baskını ile, 6 şehit verdiğimiz 3 Ekim 2008 tarihli Aktütün karakolu baskını hakkında “çarpıcı açıklamalar içerdiği” bildirilen ihbar mektubundan söz ediyoruz.

Siz bunun ardının geldiğini duydunuz mu?

Peki ya “Bir meçhul subayın (bir belge altındaki imza nedeniyle adı çok tartışılan) Deniz Kurmay Albay Dursun üiçek’in bilgisayarındaki hard disklerden belgeler ve bilgiler kurtardığı” iddiasının ardı geldi mi?

Bunların hepsi “özel yetkili Cumhuriyet Savcılarının” konusuydu... üyle bir şey var idiyse, hala neden bir ses çıkmadı?

Onları da geçelim. Ya son aralık ayında Tokat’a bağlı Reşadiye kırsalında 6 askerimizin pusuya düşürülerek şehit edilmesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir şekilde iştiraki olduğunu ima eden alçakların iddialarının neden arkası gelmedi?

Yanıtını biz verelim:

Bütün bu saydıklarımız, Silahlı Kuvvetler’e karşı sürdürülen psikolojik savaşın birer parçası olduğu için...

Bir ülkenin silahlı kuvvetleri, kendi silah ve mühimmatını bile bir yerden ötekine nakletmekten ürker hale getirilir mi?"


Odatv.com

[bozok]

Karargahtaki köstebek bulundu



20.03.2010 - 07:46 / gazeteport.com



Genelkurmay’dan son dönemde dışarıya bilgi, belge ve ses kaydı sızdırılması olaylarının kaynağı olduğu ileri sürülen bir sivil memur hakkında askeri savcılıkta dava açıldı.

ANKARA - Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı üubuklu ve ekibinin, sivil savcıya vermeleri gereken delillerle ilgili karargahta yaptıkları görüşmenin ses kayıtlarının internete düşmesini, Genelkurmay’da çalışan bir sivil memurun sağladığı iddia edildi. Görüşmede, “laptop”tan sunum yapan sivil memurun, aynı “laptop”la ortam dinlemesi yaptığı belirtildi.


Askeri savcılık dava açtı

Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın sivil memurla ilgili dava açtığı, sivil memurun dışarıda bağlantısının olabileceğinden şüphelenilen şahıslara yönelik kapsamlı bir soruşturmanın da sürdüğü ifade edildi. Orduda çalışan sivil personel, 657 sayılı devlet memurları kanunundan yararlanamıyor. Personelin çalışma saatleri, mesai ücretleri ve görevden uzaklaştırma hükümleri, TSK İç Hizmet Kanunu Ve Yönetmeliği, Askeri Mahkemeler Kuruluş Ve Yargılama Usul Kanunu ve Askeri Ceza Kanunu ile düzenleniyor. üubuklu’nun internete düşen ses kaydında, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşavirliği Savcısı Albay Zeki üçok’un sivil savcı tarafından istenen bilgisayar kayıtları ve belgeleriyle ilgili değerlendirmeler yer alıyor. Albay Zeki üçok, çürük raporu vermek, yolsuzluk ve çete kurmaktan dolayı cezaevine gönderilmişti.


Akademisyen mi dinledi?

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un, Belçika’da, Avrupa Müttefik Kuvvetler Karargahı’nda (SHAPE) Türk kurmay subaylarla yaptığı görüşmenin ses kaydının internete düşmesiyle ilgili yapılan takipte ise kaydın orada bulunan bir akademisyen veya subay tarafından alınabileceği üzerinde durulduğu öğrenildi.

Org. Başbuğ’un SHAPE’deki ABD Gazinosu’nda gerçekleştirdiği toplantıya, ABD’li subayların da katıldığı iddia edilmişti. Başbuğ, internet sitelerine düşen ses kaydında, TSK’dan bilgi sızdıranları “çürük elma” olarak nitelendirmiş, subayları da “gözünüzü açın” diyerek uyarmıştı. Başbuğ, kozmik odada yapılan aramaya ilişkin olarak da konuşmuş, “Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’na gelecekler, arayacaklar. Aratmazsanız, arayabilirler mi? ’Giremezsiniz’ desen ne yapacaklar, girebilirler mi oraya? Giremezsiniz desek, TSK’nın üzerinde kuşku doğuracaktı. Buyur ara efendim işte” demişti.


Bu arada Genelkurmay Başkanlığı, personelini Karargah içerisindeki yazışmalardan, telefon konuşmalarına kadar birçok konuda dikkatli olmaları konusunda uyarmıştı.


Karargahtaki ortam dinlemesi internette yayınlanmıştı

GEüTİğİMİZ yılın sonlarında Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı üubuklu ile ekibinin ortam dinlemesi yoluyla elde edilen ses kaydı internette yayınlanmıştı. Bu ses kaydına göre üubuklu ve ekibi, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşavirliği savcısı Albay Zeki üçok’un sivil savcı tarafından istenen bilgisayar kayıtlarını ve belgelerini ayıkladıklarına dair konuşmalar yer alıyordu. Albay Zeki üçok, çürük raporu vermek, yolsuzluk ve çete kurmaktan dolayı cezaevine gönderilmişti. Ortam dinlemesinde Tuğgeneral Hıfzı üubuklu ve Albay Neşet ile Olcay ismindeki şahıs ile Adli Müşavirlik’te görevli bir kadının üçok’la ilgili bilgilerin gizlenmesine dair tartışmaların yer aldığı iddia ediliyordu. Konuşma esnasında Tuğgeneral Hıfzı üubuklu “Savcılık açısından oluşturuyor oluşturmuyor meselesi değil de. ünemli olan sizden kıl kopartma meselesi” diyordu.

(Vatan)

[bozok]

Kafes Eylem Planı'nda üğütçü 1 nolu sanık



19.03.2010 - 13:40 / gazeteport.com

Azınlıklara yönelik yapılacak eylemlerle AK PArti Hükümetini uluslararası alanda sıkıştırmayı hedeflediği iddia edilen Kafes Eylem Planı soruşturması kapsamında hazırlanan iddianame kabul edildi. Planın 1 numaralı sanığı emekli Koramiral Feyyaz ügütçü olarak yer aldı.

İSTANBUL - ''Kafes Eylem Planı'' soruşturması kapsamında 3'ü tutuklu 33 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet Savcıları Murat Yönder ve Ercan şafak tarafından 3'ü tutuklu 33 şüpheli hakkında hazırlanan 65 sayfalık iddianame ve 6 klasör ek üzerindeki incelemelerini tamamladı. Mahkeme, iddianamenin kabulüne karar verdi.

DURUşMALAR 15, 17 VE 18 HAZİRAN TARİHLERİNDE YAPILACAK
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın ilk duruşmasının 15, 17 ve 18 Haziran 2010 tarihlerinde yapılmasını kararlaştırdı. Mahkeme, savcılığın Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmata ilişkin açılan dava ile bu davanın birleştirilmesi yönündeki talebini ise duruşmada karara bağlayacak. Mahkeme, ayrıca tutuklu sanıklar Mücahit Erakyol, Levent Gülmen ve Halil üzsaraç'ın tahliye taleplerini de reddetti.

"üZDEN üRNEK ERGENEKON'UN DKK'NDAKİ LİDERİ" haberi için tıklayınız

"KOü MüZESİNDEKİ DENİZALTI PATLATILACAKTI" haberi için tıklayınız

"KAZILARDA ELE GEüEN MüHİMMAT TSK'YA TESLİM EDİLMİşTİR" haberi için tıklayınız

"HAKİM KUBAN'DAN MUHALEFET şEHRİ: ASKERİ MAHKEME'DE YARGILANSINLAR" haberi için tıklayınız...

"BELGE VE DüKUMANLARIN AYRINTILARI" haberi için tıklayınız

"AGOS GAZETESİNİN ABONE BİLGİLERİ KULLANILDI" haberi için tıklayınız


üYE HAKİM, İDDİANAMENİN İADESİ YüNüNDE OY KULLANDI
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ''oy çokluğu'' ile kabul edilen ''Kafes Eylem Planı'' iddianamesine, üye hakim Oktay Kuban tarafından muhalefet şerhi konuldu.

İstanbul Cumhuriyet Başavcılığınca hazırlanan iddianamenin değerlendirilmesine ilişkin mahkeme kararında, emekli Koramiral Ahmet Feyyaz üğütçü ve arkadaşları hakkında ''Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olmak' suçundan hazırlanan iddianamenin, mahkeme heyetince incelendiği belirtildi.

Kararda, CMK'nın 170/3. maddesi gereğince, iddianamede bulunması gereken hususların tek tek gösterildiği ve aynı kanunun 174. maddesine göre ise iddianamenin iade edilmesini gerektirecek herhangi bir husus görülmediği kaydedilerek, iddianamenin kabul edilmesine hükmedildiği belirtildi.

''İddianame, dosya üzerinde üye Hakim Oktay Kuban'ın iddianamenin iadesi yönündeki karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi'' ifadesi kullanılan kararda, hakim Kuban'ın muhalefet şerhi gerekçeleri sıralandı.

DELİLLER İNCELENMEDEN İşLEME KONDU
Hakim Kuban, ''muhalefet şerhi'' yazısında, CMK'nın 160/2. maddesine göre Cumhuriyet Savcısının maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almak ve şüphelinin hakkını korumakla yükümlü olduğunu belirtti.

CMK'nın 170. ve 174. maddelerine göre iddianamenin iadesine karar verilmesi gerektiğini dile getiren Kuban, iade nedenlerini şöyle sıraladı:

''-şüpheliler hakkındaki suçlamaya delil olarak gösterilen ihbar mektubu ve elektronik posta ihbarlarının nereden, kim tarafından gönderildiği ve kimliğinin ne olduğunun araştırılmamış olması, ihbarda bulunanın kimliğinin açıklanmasının sakıncasının olup olmadığının yazılmamış olması.

-şüpheli Kadir Sağdıç hakkında delil olarak gösterilen ve internet haber, video paylaşım sitelerinden alındığı açıklanan ses kaydının şüpheliye ait olup olmadığı konusunda kriminal inceleme yapılmadan delil olarak gösterilmiş olması.

-Delil olarak gösterilen ve savcılığa Serdar Cem ismiyle gönderilen 2 ihbar mektubu ekindeki CD'lerde bulunan adli emanetteki belgelerin ne olduğu ve şüpheli Kadir Sağdıç'ın örgütsel faaliyeti ile ilişkilendirilmemiş olması.

-şüpheli Kadir Sağdıç hakkında diğer sanıklarla aynı mail grubu içerisinde yer aldığı delil olarak gösterilmesine rağmen, bu irtibatın örgütsel ilişkiye ilişkin olduğuna dair bir araştırmanın ve ilişkilendirmenin yapılmamış olması.

-şüpheli Mehmet Fatih Ilgar hakkında delil olarak gösterilen 'Dilek Bozkaya' başlıklı bilgisayar çıktısının ne anlama geldiği ve şüphelinin iddia edilen örgütsel faaliyeti ile ilgisinin ilişkilendirilerek açıklanmamış olması.

-şüpheli Levent Gülmen hakkında delil olarak gösterilen isimsiz, imzasız ihbar mektubundaki 'Levent Gülmen'in delilleri kaçırarak gizlediği' hususunun delillerin ne olduğu ve böyle bir olayın olup olmadığı konusunun araştırılmamış olması.

-şüpheli ümit üzbek hakkında delil olarak gösterilen isimsiz, imzasız ihbar mektubundaki 'kayıp el bombaları, tabanca, gerçeğe aykırı belge düzenleme' iddiaları hakkında bir araştırmanın yapılmamış olması ve bu ihbardaki iddiaların şüphelinin örgütsel faaliyeti ile ilişkilendirilmemiş olması.''

Ayrıca, 24 şüpheli hakkında ''terör örgütü üyesi oldukları'' iddiasına tek delil olarak gösterilen ve Levent Bektaş'ın iş yerinde elde edilen DVD'deki bilgilerle örgütsel ilişkilerinin neden ve nasıl olduğunun da ilişkilendirilmeden anlatılmadığını savunan Kuban, deniz ve yol kenarlarına bırakılan mühimmatların, şüphelilerle ilişkisini gösterir delillerinin neler olduğunun da araştırılmadığını ve delillerin şüphelilerle ilişkilendirilmediğini dile getirdi.

Hakim Kuban, ''İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinin CMK 170 ve 174. maddeleri gereğince iade edilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan iddianamenin kabulü yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum'' ifadesini kullandı.

7.5 YIL İLE 15 YIL ARASI CEZA İSTENİYOR
''Kafes eylem planı''na ilişkin hazırlanan ve İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, 33 sanığın ''Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olmak'' suçundan 7,5 ile 15'er yıl arasında hapis cezasına çarptırılmaları istendi.

PAşALAR DANIşMA KURULUNDA
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 65 sayfalık iddianamede, şüpheliler Ahmet Feyyaz üğütçü, Kadir Sağdıç, Mehmet Fatih İlgar'ın ''Ergenekon silahlı terör örgütüyle doğrudan bağlantılı olarak kafes operasyonu eylem planını hayata geçirmek üzere faaliyet yürüten yasa dışı örgütlenmede 'Danışma Kurulu' adı altında emir ve komuta yetkisine haiz örgüt mensubu oldukları'' belirtildi.

İddianamede, Mücahit Erakyol, Deniz Erki, Tanju Veli Aydın, Emre Sezenler, Hüseyin Doğancı, İsmail Bak, Metin Samancı, Levent Gülmen, Aydın Ayhan Saraçoğlu, Bülent Aydın, Bora Coşkun, Süleyman Erharat, Murat Aslan, Emre Tepeli, İbrahim üztürk, Halil üzsaraç, Gürol Yurdunal, ümit üzbek, Bülent Karaoğlu, Daylan Muslu, Hüseyin Erol, Mehmet İnce, Alpay Belleyici, İsmail Zühtü Tümer, Levent Olcaner, üzgür Erken, Metin Fidan, Türker Doğanca, Mesut Adanur ve Metin Keskin'in eylemlerinin de ''Ergenekon silahlı terör örgütüyle doğrudan bağlantılı olarak kafes operasyonu eylem planını hayata geçirmek üzere faaliyet yürüten yasa dışı örgütlenmenin üyesi olmak'' suçunu oluşturduğu kaydedildi.

BİR NUMARALI ZANLI ESKİ DENİZ SAHA KOMUTANI üğüTüü
Azınlıkların ve öğrencilerin hedef alındığı bombalı eylemleri kapsayan ’Kafes Operasyonu Eylem Planı’na ilişkin iddianamede eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Feyyaz üğütçü bir numaralı şüpheli olarak yer aldı. İddianamede iki numaralı şüpheli Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç, üç numaralı şüpheli ise Foça üıkarma Gemileri Komutanı Tuğamiral Mehmet Fatih Ilgar oldu.

“Kafes” soruşturmasında savcılık sorgusunun ardından serbest bırakılan Feyyaz üğütçü “Balyoz” soruşturması kapsamında ise tutuklandı.

İddianamede tutuklu şüpheliler Deniz Piyade Kurmay kıdemli Albay Mücahit Erakyol, Deniz kıdemli Albay Levent Gülmen, Deniz Kurmay Yarbay Halil üzsaraç’ın da arasında olduğu 33 şüpheli hakkında silahlı terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis istendi.

KAFES EYLEM PLANI
Emekli Binbaşı Levent Bektaş, "Ergenekon" soruşturması kapsamında Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmata ilişkin 25 Nisan 2009 tarihinde İstanbul Nöbetçi 10. Ağır Ceza Mahkemesince "terör örgütüne üye olmak", "Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet" ve "tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi" suçlarından tutuklanmıştı. Bektaş'ın ev ve işyerinde yapılan aramalarda çeşitli CD'lere el kondu.

LEVENT BEKTAş'IN OFİSİNDEKİ CD'DEN ELE GEüTİ
Yapılan incelemeler sonunda Levent Bektaş'ın ofisinden ele geçirilen film CD'sine yüklü bir programın arka planına "data stash" isimli bir program ile gizlenmiş dosya tespit edildi. Profesyonel bir biçimde gizlenen ve şifrelenen bu dosya uzman ekiplerin uzun süren çalışmaları sonucu açıldı.

Dosyadan "Kafes Operasyon Eylem Planı" isimli doküman çıktığı belirtildi.

İddialara göre; AK Parti üzerinde iç ve dış baskıyı artırmak için Türkiye'de yaşayan gayrimüslimlere suikast düzenlenecek, azınlıkların yaşadığı mahallelerde bomba patlatılacaktı. Planı, Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Deniz Yarbay Ercan Kireçtepe'nin hazırladığı ileri sürüldü.

...

[bozok]

Sağlar: Kasedi Tuncay üzkan'a vermedim




19.03.2010 - 18:29 / gazeteport.com

Gazeteciler Ergun Babahan, Fatih Altaylı ve Tuncay üzkan arasındaki ‘’MİT ajanlığı ve üakıcı kaseti’’ konusunu, eski bakan Fikri Sağlar açıklığa kavuşturdu.

ANKARA - Star yazarı Ergun Babahan’ın ‘’Başbakan Mesut Yılmaz’ın önünde MİT ajanlığı konusunda kavga ettiler’’ dediği gazeteci Fatih Altaylı ile Tuncay üzkan arasındaki olayı eski bakan Fikri Sağlar açıklığa kavuşturdu.


Fatih Altaylı Babahan’a, ‘’Bu tartışma doğru ama MİT ajanlığı konusunda değil.. Fikri Sağlar’ın, Tuncay üzkan’a verdiği Korkmaz Yiğit- Alaattin üakıcı kasetini neden yayınlamayıp, Mesut Yılmaz’a götürdüğü tartışmasıydı’’ cevabını vermişti.


SAğLAR ‘’KASET VERMEDİM’’

Yiğit-üakıcı bandını açıklayarak Türkbank ihalesini iptal ettiren ve Mesut Yılmaz hükümetinin düşmesine neden olan eski bakan Fikri Sağlar ise, GAZETEPORT’a yaptığı açıklamada ‘’Tuncay üzkan’a bu kaseti vermedim’’ dedi ve şunları söyledi:


‘’üakıcı’nın Türkbank ihalesine Korkmaz Yiğit lehine müdahale etmesi ve bu ikili arasındaki telefon konuşmasını içeren bant, bana 1998 Eylül ayı sonlarında ulaştırıldı. Kaset geldiğinde yanımda gazeteci Emin üzgönül vardı ve konuyu birlikte araştırdık. 8 Ekim 1998 günü ise Ankara’da Uğur Mumcu Vakfının töreninde Tuncay üzkan ile karşılaştım ve bu kasetten söz ettim. Beraber Kanal D binasına gidip kaseti dinledik. Kaseti üzkan’a vermedim. Kendisi 10 Ekim günü Başbakan ile görüşmüş ve Mesut Yılmaz’a bu kasetten bahsetmiş. Başbakan bu konudan Tuncay üzkan aracılığı ile haberdar oldu ve Emniyet istihbaratına bu konuşmanın bulunması talimatını verdi. Ben de 13 Ekim 1998 günü kaseti açıkladım. Sonra gensoru verildi, hükümet düştü. Kod Adı Susurluk kitabında bu konunun bütün detayını yazdık’’

...

[bozok]

NATO'nun "Türk" vatandaşları



Türk Silahlı Kuvvetleri, tehdit algılamasının başına NATO’yu oturtuyor.

Türkiye’nin derin anayasası olarak bilinen Kırmızı Kitap’ta, (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne) tehdit algısı alenen yazıldı mı ya da yazılacak mıydı bilmiyorum.


TSK, aleni olmasa da 1990’lı yılların ilk yarısında PKK ile mücadele ederken bambaşka bir gerçekle karşı karşıya kaldı. ABD-NATO’nun Türkiye’deki üslerini kullanarak PKK’ya bazen doğrudan bazen de dolaylı yollardan destek verdiğini belirledi. Ama yapılan açık ve gizli anlaşmalar, TSK’nın ABD’ye müdahale etmesini ortadan kaldırıyordu.


Bu durum, TSK içinde ciddi bir değerlendirme yapılmasına yol açtı. üncelik NATO’nun üye ülkelerde kurdurduğu gladyo yapılanmasının tasfiyesine verildi. Hesap sorulamasa ve geçmiş sorgulanmasa da adı kamuoyunda kontrgerillaya çıkan gladyo yapılanması 1990’lı yılların başında resmen tasfiye edildi.


Türkiye’de Seferberlik Tetkik Kurulu-üzel Harp Dairesi adı altında faaliyet gösteren örgütün özellikle sivil unsurları kenara kondu. TSK, yapıyı çizgi içine çekti. Bu yapı üzel Kuvvetler Komutanlığı adını aldı.


ABD’nin buna göz yumması mümkün değildi. Dolayısıyla TSK’nın, millileştirdiği bu yapı ABD’nin baş hedefi oldu.


Bu yapıya karşı asimetrik ve simetrik saldırılar AKP’nin iktidar olması ile birlikte ivme kazandı.


Ergenekon ve diğer darbe iddialarını da bu millileştirme operasyonu kapsamında değerlendirmek gerekiyor.


Soğuk Savaş, bir öcüydü. NATO, Türkiye’yi Sovyet işgali ile korkuttu. Ama ABD’nin asıl korkusu Türkiye’de sol-sosyalist bir iktidarın işbaşına gelmesi ve NATO güdümünden çıkmasıydı.


Sol-sosyalist korku Türkiye’ye pahalıya patladı. Kanlı Pazarlar-üorum-Maraş olayları, sol-sağ kavgaları 12 Eylül ve belki de 28 şubat’ı da bu sürece dahil etmek gerekiyor.


Neyse Soğuk Savaş süreci, kendi elitini, sermayesini de yarattı. İş dünyasından basına, hekimlerden cemaatlere kadar uzanan çok değişik toplumsal ve sınıfsal kesime ait kişilerin canları da güvenceye alındı.


Bunlar bir nevi bugün konuştuğumuz küreselleşme ve glabolleşmenin tadına o yıllarda vardılar. Ceplerine NATO nüfus cüzdanı konuldu.


Başka başka ülkelerde iş tutmalarının önü açıldı. Koruyup kollandılar.


Bu kişilerin hudutları, ülkeleri yoktu. Hiç de olmadı.


Hükümet bugün samimiyse, araştırmaya buradan başlamalı; şeyhinden dedesine, askerinden polisine, gazetecisinden patronuna, sanatçısından uyuşturucu kaçakçısına, siyasi parti liderinden sivil toplum örgütü başkanlarına kadar geniş bir yelpazede yer alan NATO vatandaşlarının kimler olduğu araştırılmalı.


İşte o zaman kim kimdir ansiklopedisi yeniden yazılabilir…


Necdet PEKMEZCİ / necdetpekmezci@avazturk.com / 20.3.2010

[bozok]

Emniyetteki malum ekibin son marifeti!



Adı: Mehmet Ali.

Emniyette yuvalanmış malum ekibin meşhur ettiği gerçek ya da hayali ispiyoncu kişisi!.

Kamuoyu onu Ankara’daki sanal bombalı kamyon ihbarı ile tanımıştı.

Ne hikmetse bu meçhul ihbar ciddiye alındığı yetmiyormuş gibi Genelkurmay Karargahına bile güvenilmeyerek oradan bilgi istenmemiş ve askeri malzeme taşıyan aracın önü kesilmişti.

Bütün bunlar yapılırken de başta TRT olmak üzere yandaş olan medya teyakkuza geçirilip bütün ülkeye heyecanlı dakikalar yaşatılmış ve ülkenin ordusu yine hedefe oturtulmuştu.

Sonuç malum iddia fos çıktı.

Bu hadiseden sonra olması gereken polisin adi ve yalancı sanal ihbarcı Mehmet Ali’yi yakalayıp, TSK’dan özür dilemesi gerekirken yapılan şudur:
Mehmet Ali yakalanamıyor ama yalancılığı birinci ihbarla kesinleşen o rezilin yeni mesajları yine medyaya veriliyor.

Ne imiş efendim bir devlet büyüğüne suikast yapılacakmış!

Ne imiş efenim 4 kamyon için ihbar etmişmiş de polis birine bakmışmış!

Ne imiş efendim bu kamyonlardaki bombalar Nevruz gününde düşünülen kalkışma için PKK’ya gidiyormuş!

Evet yanlış okumuyorsunuz, varlığı hayali olan ve yalan mesaj gönderdiği de tescillenen ihbarcıya göre TSK PKK’ya bomba gönderiyormuş!

Ve heyhat bu alçak mesajlar basına servis ediliyor!

Peki servis eden kim?

Emniyetteki malum ekip!

Nereden mi biliyorum?

Yahu o sözde ihbarcı yani Mehmet Ali ihbarlarını Emniyet’in o malum birimlerine yapmıyor mu? Oraya yaptığına göre sızdıranları Silivri cezaevinde arayacak halimiz mi var!

Düşünebiliyor musunuz polisin işi o yalancı ihbarcıyı bulmak iken, polisteki bazı unsurlar hala o yalancı üzerinden dezenformasyon ya da psikolojik operasyon yapıyor yani TSK ile PKK’nın iç içe olduğu haberlerini vererek beyin yıkıyor ve kafa karıştırıyor.

Gündemde nevruz mu var?

Hemen bir senaryo ve dezenformasyon?

En önemlisi devlet büyüğüne suikast denilip AKP kadroları etki altına alınıyor!

Daha önce de yazdık Tayyip Bey ve AKP TSK’ya karşı ne zaman yumuşasa Emniyet’deki o ekip hemen suikast senaryolarını ve sözde belgelerini servise başlıyor!

Türkiye’yi cephelere bölen, kurumları birbirine sokan CIA güdümlü bu ekibe artık birileri dur demelidir. Eminim bunlar AKP’lileri de gerektiğinde kullanmak için dinleyip stok yapıyorlardır..Evet bu ekip tasfiye edilmeli zira şanlı Emniyet Kurumumuza çok ama çok zarar veriyor!


Sabahattin üNKİBAR / YENİüAğ GZT. / 21 Mart 2010

[bozok]

Hapisteki iki genç gazetecinin mektubu



Deniz Yıldırım ve Ufuk Akkaya iki gazeteci... Biri Aydınlık Dergisinden öteki de Ulusal Kanal’dan... Silivri’de koğuştalar bana mektup yazmışlar... (Herhalde beni İlker Başbuğ gibi kudretli sanıp, galiba onları tahliye ettirmemi istiyorlar!.. Demek ki yanmışlar, onlar şimdi kıyamet askeri ben de kelin olmayan merhemi!!)

Başbakan Erdoğan’a sarmışlar, yani cami duvarına şetmişler(!) bu yüzden yatıyorlar... (Akıllı olup Atatürk’e saldırsalardı ya!! şimdi Bodrum’da beş yıldızlı otelde yatarlardı, kabahatliler..!)

Yazdıklarını bu köşeye sığacak şekilde özetleyerek aktaralım...

“Sayın Behiç Kılıç, ‘Başbakan Erdoğan’ın sevmediği haberleri yaptığı için’ tutuklanan gazeteciler olarak size bu mektubu yazıyoruz.

19 Ekim 2009 tarihinde, evimiz ve işyerimiz, Tayyip Bey’in ses kayıtları gerekçe gösterilerek arandı. 20 gün sonra birdenbire gözaltı kararı çıkarıldı. Hayatını bu mesleğe veren biri olarak, telefon kaydını haber yapan bir gazetecinin tutuklandığına şahit oldunuz mu?

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a ait ses kayıtlarının ortaya çıkması, ses kaydı haberi Genelkurmay Başkanı’nın olunca gazetecilik, Başbakan Erdoğan’ın olunca terör örgütü üyeliği iddiası ile tutuklama! Askerin ses kayıtlarını yayınlayan gazete muhabiri polis korumasıyla belge ve ses kayıtlarını ‘bavulla’ teslim ediyor.

Burada Deniz Yıldırım ve Ufuk Akkaya değil, haber tutukludur.
Sizin de bildiğiniz gibi kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek suçu TCK’nın 135’inci maddesidir ve asliye cezalık suç kapsamındadır. ‘üzel hayatın gizliliğini ihlal etmek’ suçundan tutuklanan ilk gazeteciler olduk. Peki Başbakan Erdoğan’ın telefon konuşmalarını kim ortaya çıkardı?

Sayın Kılıç, Bu kayıtları ortaya çıkaran İşçi Partisi’dir. 17 Ekim 2009 tarihinde İP Genel Başkanvekili Mehmet Bedri Gültekin partisinin genel merkezinde açıklamıştır. Bir gün sonra Aydınlık Dergisi de bu açıklamayı kapak haberi yapmıştır. HaberTürk gazetesi de İP’nin bu açıklamasına (18 Ekim 2009) geniş yer vermiştir.

Ancak kısa bir araştırma yaptık. Tayyip Bey’in bu ses kayıtları herkeste varmış. üzellikle Ankara’da elden ele dolaşıyor. İnternete bile düşmüş. Bakınız Vatan gazetesi 28 Mart 2009 tarihli sürmanşetinin başlığını okuyalım: ‘Erdoğan’ın ses kaydı var mı?’ Başlık altı: ‘Erdoğan önceki gece Show TV’de ‘Beni de dinliyorlar. Telefonda rahat değilim’ dedi... Aynı dakikalarda ona ait olduğu ileri sürülen bir ses kaydı internete düştü.’ Dikkat ediniz! 2009 Mart’ında yayınlanıyor bu haber. İşçi Partisi ise 7 ay sonra açıklama yapıyor. Haberin ayrıntılarını okumanızı rica ederiz.

şimdi biz İşçi Partisi’nin açıklamasını haber yaptığımız için tutuklandık. Bu inanılır gibi değil!

Bugüne kadar Başbakan Erdoğan ne şahsımız ne de yayın grubumuz hakkında herhangi bir şikayette bulun(a)mamıştır.

Sonuç olarak Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ve Ulusal Kanal Haber-İstihbarat Müdürü Ufuk Akkaya gazetecilik faaliyeti kapsamında tutuklandı. Hem meslek örgütlerimiz hem de basın camiamız bu duruma karşı kalemlerini oynatamayacak mı?

3 aydır tutukluyuz! Hala ortada bir iddianame yok!

Basınımızın bu skandalın üzerine gitmesini beklemekle çok mu şey istiyoruz!

Saygılarımızla

Deniz Yıldırım / Ufuk Akkaya

Silivri B-9 Alt Koğuş”


Behiç KILIü / YENİüAğ GZT. / 20 Mart 2010

[bozok]

Tahliyeler 12’ye yükseldi



İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, İkinci ümraniye davasının tutuklu sanıklarından Kurmay Albay Mustafa Koç’un tahliyesine karar verdi. Böylece davada bugüne kadar serbest bırakılanların sayısı 12’ye çıktı

Salim YAVAşOğLU

İkinci ümraniye davasının 49. duruşmasında Kurmay Albay Mustafa Koç tahliye edildi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’nde oluşturulan salonda önceki gün görülen duruşmada söz alan sanıklar-dan emekli Albay Levent Göktaş, Gaffar Okkan cinayetine ilişkin talimatla ifadesinin alındığını belirterek, “Okkan’ın öldürüldüğü 24 Ocak 2001’de ben Ankara’da öğretmen olarak görev yapıyordum” dedi.

Yurt dışına çıkışı yasak
Taleplerin ardından alınan ara kararlar, üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu tarafından açıklandı. Mahkeme heyeti, dosya kapsamı, delil durumu, suç vasfının değişme ihtimali ve tutuklu kaldığı süreyi dikkate alarak, Mustafa Koç’un tahliyesine karar verdi. Koç hakkında yurt dışına çıkış yasağı koyan mahkeme heyeti, diğer sanıkların ise tutukluluk halinin devamını kararlaştırdı. Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal şengün’ün, 19 tutuklu sanığın tahliye edilmesi yönünde oy kullandığı görüldü. .

Davada 40 tutuklu kaldı
İkinci ümraniye davasında daha önce, Onur üzdemir, İlhan Bulayır, Murat Eke, Kemalettin Balcı, Bülent Güngördü, Birol Başaran, Süleyman Solmaz, Melih Yüksel, Adil Serdar Saçan, Esenyurt eski Belediye Başkanı Gürbüz üapan ile Muhammet Sarıkaya tahliye edilmişti. Böylece İkinci ümraniye davasında tutuklu sayısı 40’a düştü.


YENİüAğ GZT. / 20/03/2010