CIA Böyle Öğretti (2)

[bozok]

'Fethullahçı Ağabeyleri' Yönlendirmiş



Astsubay konuştu 'Fethullahçı ağabeyler'i kaçtı.

Milliyet


Kayseri Garnizon Komutanı Tümgeneral Rıdvan Ulugüler'in esnafı fişlediği iddiaları üzerine başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanan Astsubay Ali Balta'nın ifadesi, ilginç bir bağlantıyı ortaya çıkardı. Sahte belge hazırlayan astsubayı "Fethullahçı ağabeyleri" yönlendirmiş.

Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı, Tümgeneral Rıdvan Ulugüler’in esnafı fişlediği iddiaları üzerine soruşturma başlatmıştı. Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Komutanlığı Sivil Personel Kısım Amirliği’nde görevli Astsubay Ali Balta’nın, komutanın adını kullanarak, sahte emirleri TSK’nın bilgisayar sistemine girdiği ortaya çıktı.

7 Mart’ta Kayseri’ye giden askeri savcılar Ahmet Zeki üçok ve üzgür Tüfekçi, tutuklanan Balta’nın ek ifadesini aldı. Balta, sahte belgeleri Yusuf isimli kişinin baskıları sonucu TSK’nın bilgisayar sistemine girdiğini itiraf etti. Sorgusu sürerken “Bazı hususları eksik anlattım” diyen Balta, Denizli’de bir yıl Işık Evleri’ne gittiğini ve Astsubay Meslek Yüksek Okulu’ndan mezun olunca Kayseri’deki birliğine katıldığını söyledi. Burada “ağabeylik” yapacağını söyleyen Tarık isimli bir kişiyle tanıştırıldığını anlatan Balta, Yakup Ergişi’nin tuttuğu evde kaldıklarını belirtti. Tarık’ın, bir süre sonra Ersin şafak ve Yusuf isimli kişileri eve getirdiğini kaydetti.

şafak’ın, Fethullah Gülen’in kitaplarını getirerek açıklamalarda bulunduğunu söyleyen Balta, “Bazen de 2. Hava İkmal Bakım ve 12. Hava Ulaştırma komutanlıklarında görevli subay-astsubaylarla ilgili sorular sorardı. Elinde flash bellekle gelirdi. Excel dosyaları içindeki listelerde Alevi, erotik ürünlerle ilgilenen, kadın düşkünlüğü olan, erotik shoplardan alışveriş yapan subay-astsubayların isimleri vardı” dedi.


AğABEYLER KAüTI

Bu ifade üzerine soruşturmayı genişleten savcılar, Balta’nın bahsettiği 4 kişinin ifadesine başvurmak istedi. Ancak Balta’nın ek ifadesinin alındığı gün, “ağabey” olarak bahsettiği Yusuf, Tarık, Ersin şafak ve Yakup Ergişi isimli kişilerin yurtdışına gittikleri belirlendi.




06.07.2009 / İnternetajans

[bozok]

‘Kağıt parçası’ sivil işi

GENELKURMAY Başkanı İlker Başbuğ’un ‘kağıt parçası’ olarak nitelediği ‘darbe planı’ belgesiyle ilgili tartışmalara asker de katıldı. Belgeyi sivillerin hazırladığına inanan üst düzey askerler, “Psikolojik harekatın amacı ‘belge’yi TSK’ya bağlamak” diyor.


İRTİCA İLE MüCADELE PLANI BELGESİ’YLE İLGİLİ ASKERİN TAVRI NET

‘Kağıt parçası’ sivil işi
üst düzey askeri yetkililer, Türkiye’nin günlerce tartıştığı, Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un kağıt parçası olarak nitelediği belgenin askeri mahalde hazırlanmadığı konusunda hemfikir

* Selda üztürk KAY

Hükümet ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ni karşı karşıya getiren “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” belgesini sivillerin hazırladığı öne sürüldü. üst düzey askeri yetkililer, belgenin sivil şahıslarca hazırlandını iddia etti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “kağıt parçası” olarak nitelediği belgeyle ilgili tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Milliyet gazetesi yazarı Fikret Bila, konuyla ilgili görüşlerine başvurduğu askeri yetkililerin, belgenin asker tarafından hazırlanmadığını ifade ettiğini yazdı; “Belgenin bir askeri mahalde üretilmediği anlaşıldı. Dışarıda bir yerde ve büyük ihtimalle sivil şahıslarca yapıldı. Ancak sivil alanda soruşturma yapmak askeri yargının yetki alanına girmiyor.”


üiçek’in tutuklanması
Albay Dursun üiçek’in belgede imzası olduğu iddiasıyla tutuklundığı iddialarının hatırlatılması üzerine aynı çevreler, şunları kaydetti: “Albay üiçek’in ümraniye soruşturmasını yürüten savcılarca çağrılması ve tutuklanmasının bu fotokopiyle bir ilgisi yok. Bir başka ifadeyle İstanbul Başsavcılığı, askeri savcılığın verdiği bu belge nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararını dikkate almış durumda. üiçek’in çağrılması, tutuklanması ve sonra tahliye edilmesi İstanbul Başsavcılığı’na ulaşan bir ihbar mektubuyla ilgili. Bu ihbar mektubundan sonra üiçek, ümraniye soruşturması kapsamında şüpheli sıfatıyla çağrıldı. üiçek’in bu çağrıyı aldığı tarih 24 Haziran 2009.” Askeri çevreler bu konuyla ilgili şu detaylara dikkat çekti: “üzerinde durulması gereken ikinci nokta ise Albay üiçek’in İstanbul Başsavcılığı’na iki kez çağrılması. İlkinde ’ifadesine başvurulmak’, ikincisinde ise birincisinden 9 gün sonra ’ümraniye şüphelisi’ olarak. Bu durum, ’9 gün içinde ne değişti de Albay üiçek ümraniye şüphelisi oldu?’ sorusuna yol açıyor.”


Soruşturmayı TSK’ya bağlamak istiyorlar
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un basın toplantısı düzenlemesiyle Albay Dursun üiçek’in İstanbul’a çağrılması arasında paralellik kurulduğunu ve bunun TSK’ya karşı psikolojik harekat olarak sunulduğunu kaydeden askeri yetkililer, şunları söyledi: “Bu yanlış. İstanbul Başsavcılığı’nın böyle bir zamanlama gayreti olmadı. Başsavcılık üiçek’in çağrılmasına 24 Haziran’da karar verdi. Henüz o gün, Orgeneral Başbuğ’un basın toplantısı yapacağı belli değildi. Basın toplantısı 25 Haziran’da duyuruldu ve 26 Haziran’da yapıldı. TSK’ya karşı psikolojik harekatı yapan İstanbul Başsavcılığı değil, bu çağrı ile basın toplantısı arasında bağlantı kuran veya öyle algılanmasını isteyenlerdir. Bu yönde yayın yapan veya yaptıranlardır. Psikolojik harekatın amacı; soruşturmayı belgeye, oradan TSK’ya bağlamaktır. ”


AKP’li üelik, orduyu site güvenliğine benzetti
Milli Eğitim eski Bakanı Hüseyin üelik’in skandal açıklamalarının ardı arkası kesilmiyor. Gazeteport yazarı Murat Sabuncu, “Hangi AKP’li orduyu site güvenliğine benzetti?” başlıklı köşe yazısında, üelik’in askerle ilgili garip benzetmesinin tartışma yaratacağını kaydetti. Bir radyo kanalına açıklamalarda bulunan üelik, “Asker-sivil ilişkileri” ile ilglii yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti: “ABD’de Obama, yönetim konusunda şunu söyledi, ordu ise buna karşılık şunu; İngiliz Başbakanı Brown’nın görüşü şu şekilde, ordusunun ise şu diye” bir şey olur mu? üağdaş demokratik ülkelerde siyasetçinin kararına karşı, ordunun sözü olabilir mi? Düşünün bir site inşa etmişsiniz. Site yönetimi bir araya gelmiş ve yapılacak işleri teker teker ihale ediyor. Yönetim, sitenin güvenliğini de bir yere vermiş. şimdi o güvenlik kalkıyor, o sitede yaşayanların sadece güvenliği ile değil de yaşam şekilleri, giyim kuşamları, hatta ne düşündükleriyle bile ilgili konularda fikir üretiyor. Olur mu böyle şey.”



06/07/2009 / YENİüAğ GZT.

[bozok]

Başbakan'ı füzeyle mi öldürecektiniz?

07.07.2009 / gazeteport.com

Eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Osman Nuri Gündeş'in, Ergenekon'da gizli tanık Zeytindalı'nın ifadeleri doğrultusunda "Başbakan Erdoğan'a düzenlenmesi planlanan füzeli saldırı"ya ilişkin sorgulandığı ortaya çıktı.


üevik Bir

İSTANBUL- Ergenekon kapsamında 24 Nisan 2009'dan itibaren telefonları dinlemeye alınan eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Osman Nuri Gündeş'e Ergenekon sanıkları ile şüpheliler isim isim soruldu. Gündeş'e sorulan kişiler arasında 27 Mayıs'tan sonra idam edilen Adnan Menderes ve Hasan Polatkan da bulunuyor. Sorgunun en çarpıcı bölümü ise gizli tanık Zeytindalı'nın iddiaları oldu. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'ndaki sorguda telefon kayıtları da gündeme geldi.


Nuri Gündeş

TELEFON GüRüşMELERİ

24 Nisan 2009: Erman isimli bir şahısla görüştüğünüz tespit edilmiştir. Bu görüşmede isimleri geçen Tuncer, Nihat K. ve Hamit isimli şahıslar kimlerdir? İlişkileriniz nelerdir? Sizin, 'Hükümet ne zaman kuru luyor oğlum?' şeklinde bahsettiğiniz fSl Erman isimli şahsın da 'Eee! Ona göre ayarlama yapacağız. Bir süre bağımsız kalıp öyle geçecekler. Güvenoylaması aldıktan sonra geçecekler ki etik olsun diye' şeklinde bahsettiği konu nedir? Erman isimli şahısın Hükümeti devir dedin, devirdik. Yeni kabineyi kur dedin kuruyoruz. E ne istiyorsun başka' diye bahsettiği konu nedir? Tuncer isimli şahsın 'Ben hani başkanla konuştum da, sevdiğimiz birisi var, bizim orada sokakta da oğlu kısa dönem askerlik için Kıbrıs'a gelecek. Senin yardımın olabilir mi buna' diye bahsettiği konu nedir? Açıklayınız.


'KEşİF YAPAN P...'

24 Nisan 2009: Cengiz isimli bir şahısla görüştüğünüz tespit edilmiştir. Bu kişi kimdir? Görüşmede ismi geçen Mete kimdir?

27 Nisan 2009: Görüştüğünüz Ali kimdir ve ilişkiniz nedir? Tuncer ve Latif kimdir? İlişkiniz nedir? Bahsettiğiniz konu nedir? Sonraki aramada, sizin 'Evime gelip keşif yapan p.....' diye bahsettiğiniz konu nedir?

27 Nisan 2009: Görüştüğünüz Ayhan kimdir ve ilişkiniz nedir? İsmi geçen H.N. kimdir, ilişkileriniz nelerdir? Ayhan'ın H.N.'ye 'Hazırladığım sunumu hazırlıyorum, kararlıyım elimden kaçamayacak' diye bahsettiği konu nedir? Sizin 'Ben de fazla görüntü vermeyeyim dedim, bunlar bizim şeyler müşteriler de' diye bahsettiğiniz konu nedir? Detaylı açıklamalarda bulununuz.


BAşBAKAN'A SUİKASTLE AMACINIZ NEYDİ?

İDDİA: Sizin Zeytindalı rumuzuyla ifadesi alınan şahsa bir görev ve bir kod isim verdiğinizden, yeni kimlik ve pasaport ayarlayacağınızdan, Yüzbaşı Mehmet diye hitap ettiğiniz bir şahsı bu şahısla tanıştırdığınızdan, bu şahsı daha sonra Yüzbaşı Mehmet isimli şahısla birlikte üevik Bir'in yanına gönderdiğinizden, üevik Bir'in de şahsa füze kullanıp kullanamadığını sorarak bir füze gösterdiğinden, Mehmet Yüzbaşı'nın da Zeytindalı'na AK Parti hükümetinin yanlış yaptığından, Tayyip Erdoğan'ın ikili anlaşmalarda attığı imzalarla ülkenin satıldığından bahsettiği, şahsın da bu füzeyi Başbakan'a karşı yapılacak bir suikast için kullanacağı yönünde izlenimlerinin oluştuğu yönünde bilgiler vermiştir.

SORU: üevik Bir kimdir? İlişkiniz nedir? Zeytindalı ile tanıştırdığınız Yüzbaşı Mehmet kimdir? Bu şahısla olan ilişkiniz nedir? Sizin devlet adına bu şahıstan yapmasını istediğiniz görevler nelerdir? şahsa verdiğiniz 0212 258 .... No'lu telefon nereye ait ve kime kayıtlı? Zeytindalı görev verdiğiniz şahsa kod isim verdiğinizden bahsetmiştir. Açıklayınız. Bahse konu füze ile Başbakan'a Esenboğa Havalimanı'nda eylem düzenleneceği yönünde planlar yapıldığı tespit edilmiştir. Böyle bir eylemi yaptırmaktaki amacınız nedir?

'FüZEYİ KİM TEMİN ETTİ?'
Bahse konu füzeyi kim veya kimler nereden ne amaçla temin ettiler? Böyle bir eylemi ne amaçla kim veya kimlerle birlikte planladınız? Zeytindalı sizin için pastaneye gittiğinde yanınızda bir şahısla geldiğinizi beyan etmiştir. Yanınızdaki şahıs kimdir? Bu şahısla olan ilişkileriniz nelerdir? Eylemi yaptırmayı planladığınız bu şahsa ne amaçla pasaport ve kimlik temin edecektiniz? Konu hakkında detaylı açıklamalarda bulununuz.

MENDERES'İN ADI DA SORGUYA KARIşTI
17 Mayıs 2009: Mustafa Hulusi Turgut isimli kişiyle görüştüğünüz tespit edilmiştir? Bu kişi kimdir? İlişkileriniz SüR nelerdir. Görüşmede isimleri geçen Hüsamettin, Rıdvan, Binali, gazeteci Ahmet, Hasan Polatkan ve Menderes isimli şahıslar kimlerdir? Sizin, 'Kanal 24'te çıkıyor falan böyle oturum idare ediyor uzun boylu bir adam, o diyor ki Hüsamettin Bey'e 'Ya diyor, sen diyor darbeyi mi savunuyorsun' diyor, Hüsamettin Bey de diyor ki 'Ya sebebi de ne biliyor musun' şeklinde bahsettiğiniz konu nedir?

İPEKüİ DİNLENMİş
Ergenekon soruşturması kapsamında hakkında işlem yapılan Tuncay üzkan'dan elde edilen 1691 nolu CD içerisinde mit kitap (değişmiş).doc isimli belgede; 'telefonları kim dinliyor' başlığı altında Abdi İpekçi'nin öldürülmesi olayında CHP'nin MİT'ten yardım istediği, Nuri Gündeş'in elinde bir dosya ile geldiği, dosyada İpekçi'nin telefon görüşmelerinin olduğu, ancak katil Mehmet Ali Ağca ve arkadaşlarına ilişkin hiçbirşeyin olmadığı, MİT içindeki Gündeş ve arkadaşları, diğerinde ise Hiram Abas ve Mehmet Eymür'ün de içinde bulunduğu gruplar arasında sürtüşmelerin olduğu bilgileri görülmüştür. Tuncay üzkan kimdir, ilişkiniz nedir? Abdi İpekçi, Mehmet Ali Ağca kimdir, ilişkileriniz nelerdir? Detaylı açıklama yapınız.

HANGİ İHALELERİ ALDINIZ?
Ergenekon savcılarına Gündeş ile aynı gün ifade veren üevik Bir de bir dizi suikast iddiasından sorgulandı. Savcılar, Tuncay Güney'de ele geçen ve imzasını taşıyan belge ile ilgili, "Sen mi verdin" sorusunu yöneltti. Ortak olduğu inşaat şirketinin "Ordu"dan aldığı ihaleler soruldu.


Ergenekon soruşturması kapsamında telefonları uzun süre dinlenen üevik Bir'in sorgusunda iddaya göre Tuncay Güney'i tanıyıp tanımadığı, Devletin Anayasası sayılan Kırmızı Kitap, Aziz Yıldırımla iş ilişkileri, suikast planları ve 28 şubat süreci gündeme getirilmiş. İddiaya göre


üevik Bir'e yöneltilen sorular şöyle:

KIRMIZI KİTAP
13.02.2008'de Tuncay Güney isimli şahsın Kağıthane, Abdi İpekçi Caddesi No: 4 sayılı ikametinin (2) ve (4) numaralı dairelerinde yapılan aramada elde edilen ve görevlilerce numara verilen (22) adet klasör halindeki belgelerin ve (1) adet kırmızı renkli kitap içeriğiyle ilgili yapılan incelemelerde; 22 No'lu klasörün içerisinde bulunan (3) sayfa belge içerisinde 'secret' ibareli ve Türkiye ile İsrail arasında imzalanan ve Türkiye adına General üevik Bir tarafından imzalandığı görülen anlaşma metninin fotokopisi tespit edilmiştir. Tuncay Güney isimli şahsa bu belgeyi siz mi verdiniz ve bu şahısla herhangi bir irtibatınız var mıdır, açıklayınız?


BüYüK OYUN NEDİR?
Veli Küçük'ten elde edilen 'ürtülü faaliyetler bir İstanbul / 6 Nisan 2000 dökümanının incelemesinde, ...' Kuruluşunu Yekta Güngör üzden'in gerçekleştirdiği 'Atatürkçü Düşünce Derneği', Pentagon tarafından Türkiye ve Avrasya Bölgesi'nde faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin 'merkezi' olarak tasarlanmış ve kurdurulmuştur. üevik Bir, bu merkezin başına geçme çalışmalarına başlamıştır. Böylece Türk kamuoyu çok daha kolay yanılgıya sürüklenecek, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda sivil üstünlük içinde yer aldığını sanacak, Büyük Oyun'un oyuncularına dönüştürülecektir' şeklinde yazıların bulunduğu tespit edilmiştir. Büyük oyundan kastedilen nedir açıklayınız? Herhangi bir sivil toplum örgütüne üye misiniz, üye iseniz konumunuz hakkında detaylı açıklama yapınız?


KONTROLUNUZDEKI K.A.
Veli Küçük'ün Beşiktaş'taki evinde yapılan aramada elde edilen; Toplantı: İstanbul-17 Ağustos 2002, Toplantıya Katılanlar, Askeri Personel olduğu söylenen üevik Bir kontrolünde K A., İsrailli General G.L., (MOS-SAD), A. E., Batmanh ümer, M.U., Aşağıda isimleri belirtilen kişilere çeşitli yöntemlerle suikast-eylem düzenleneceği. Planın CIA-MOSSAD Türk işbirlikçileri ile müştereken yapılacağı: Ahmet Cinali (şahin Bey), emekli General Veli Küçük, Sedat Peker, Kemal şahin (Hoca), Tacikistan Genelkurmay Başkanı, Ticaret Bakanı Mehmet Eminof. Kİ yazısı ile yazılmış dokümanın ikinci sayfasında Albay Mustafa A., K A . Ali E., M.İ.'nin isimleri geçiyor. Sizim kontrolünüzde olduğu söylenen K. A. kimdir? Ne gibi irtibatınız vardır, açıklayınız? Dokümanda ismi geçen diğer şahıslarla irtibatınız var mıdır? Suikast ve eylem planından haberiniz var mı?


PARAYI PAYLAşTI İDDİASI
12 Mart 2008'de Sincan Cezaevi'nde ifadesi alman Osman Yıldırım, 'T.B.'nin yağ fabrikası olduğunu, İsmail ü.'den faizle para aldığını, Veli Küçük'ün, 'İsmail ö., T.B.'den vekaletname alsın, alırken de herhangi bir bankadan kredi çekeceğim desin' dediğini, İsmail ü.'nün zaten B.'den 8 milyon dolar alacağı bulunduğunu, kendisinin de ö.'ye Veli Paşa'nm talimatlarını anlattığını, aldığı vekaletnameyi Küçük'e verdiğini, onların da Kent Bank ve Toprak Bank'a fabrikayı ipotek ettiğini, 50 milyon dolar aldıklarını, kendisinin de 5 milyon dolar aldığını, parayı kendisine İsmail ü.'nün verdiğini, bu parayı Bir, Küçük, Hasan ö., İsmail ü., Hüseyin ü. isimli şahısların paylaştığını' şeklinde bilgiler vermiştir. Bu olaydan dolayı size ve isme geçen şahıslara niçin para verilmektedir? Bahse konu iradede geçen hususlarla ilgili detaylı açıklama yapar mısınız?


AZİZ YILDIRIM'LA ORTAK şİRKET
Kadıköy'deki evinde arama yapılan Hasan Hüseyin Vural'dan elde edilen dokümanlar üzerinde yapılan incelemede; 284 No'lu sayfada, 'Genelkurmay Harekat Merkezi ihalesi 9.6 trilyon TL belirlenmiş olmasına rağmen, sonradan bedel 14 trilyon TL yükseltilerek şirkete ödeme yapılmıştır. Genelkurmay Sosyal Tesisleri de 16 trilyona yine Aktürk inşaat'a verilmiştir. Harekat merkezine takılan bir parçanın değeri 400 milyon TL yine aynı parça bu şirketçe 3.5 milyara fatura edilerek takılmış. Aradaki bu korkunç fark ve hortumlamanın tek sebebi, bir paşanın Dikmen Vadisi gezilirken Aktürk İnşaat yetkilisine 'şu daireyi bana ayırın' sözü üzerine dairenin kendisine verilmiş olmasıdır. Nitekim bu çıkar ilişkisine dayalı olarak, birçok ihale haksız ve usulsüz olarak anılan şirkete verilmiştir. Aziz Yıldırım'ın da ortakları arasında bulunduğu şirket, Aziz Yıldırım'ın yanında üevik Bir'in de ortağı olduğu Bul İnşaat Aş ile ortak ihalelere girmekte ve ordudan yüklü miktarda ihale almaktadır' konularını içeren yazılı doküman olduğu tespit edilmiştir. Ordu içerisinde yüklü miktarda başka hangi ihaleleri aldınız? Bu ihalelerde yapılan usulsüzlükler hakkında detaylı açıklama yapınız?

(HABERTüRK)

[bozok]

Gülen yandaşları Gazeteport'u hedef gösterdi


07.07.2009
Yavuz Semerci
gazeteport.com



Zaman Gazetesi ve Fethullah Gülen yandaşları giderek paranoyaklaşıyor mu?

Yazılanlara, tepkilere bakınca bu soruyu kendime sorar oldum.

Hasta yatağımda ilgilenmedim. Yanıt verilmesini de istemedim.

İDDAYA BAKIN!
Gazeteport’ta çıkan bir yorum analiz Gülen taraftarlarının hoşuna gitmemiş. Hemen Zaman Gazetesi'nde ve Fethullah Gülen'in sitesinden bir yazı döşenmişler.

Gazeteport, son günlerin büyük tartışması olan ve kimin yazdığı henüz ortaya çıkmamış “AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme belgesine uygun” haberler yapıyormuş! İddia bu…

MİSYONUMUZ SEVMEK DEğİL
Bir insanın Gazeteport için böyle bir yorum yapması için kötü niyetli değilse aklından zoru olmalı.

Açık söylemek gerekirse, Gazeteport’un, Gülen’i sevmek veya nefret etmek gibi bir misyonu yok.

ASKERE KİM SELAM VERMİş!
Kimin yazdığı belli olmayan bir belgeyi, “Asker yazmıştır” diye hüküm veren bir gazetenin ve bağlı bulunduğu cemaatin, “askerlerin sivil mahkemede yargılanmasına yol açan kanunun Gülen taraftarlarınca istenmiş olabileceği” şeklinde bir analize bu denli ağır tepki vermelerini anlamıyorum. Neymiş biz askere selam vermişiz. Bu yorumu yazanların Fethullah Gülen'in TSK hakkında yazdıklarına bir kez daha bakmasını öneririm.

Amaç belli: Kendileri gibi düşünmeyen ve özgür düşünceyi savunan her platformu, kendileri gibi düşünen ve eli her yere uzanabilecek yandaşlarına hedef göstermek, gereğini yapın talimatı vermek…

BİZ KİME SELAM VERİYORUZ?
Bir kez daha ifade edelim: Bizim selam vereceğimiz, takdir beklediğimiz, takdirini almak için çalıştığımız tek merci var: Okurlarımız.

Okurlarımızı, onların tek renk sahibi olmadığını bilecek kadar tanıyoruz. Burası sivil bir platform.

Sizler, Gazeteport’ta çıkan yorumu beğenmeyebilir ve isabetsiz de bulabilirsiniz. Ama altında mutlaka bir komplo ve sistematik bir düşmanlık arayacak bir akıl tutulmasına uğradıysanız, Allah şifa versin demekten başka bir dilekte bulunamayız.

HABERLERİMİZE BAKIN...
Bir ideolojiye, bir siyasal akıma mensup tek tip insanlar yaratmak özlemi içinde olanların, bizden hoşlanmasını beklemiyoruz. Gazeteport’ta yayınlanan “Işık Evleri ile ilgili soruşturmanın askeri mahkemelerden kurtarılmasına yönelik bir yasa çıkarılıyor” tespiti doğru olmayabilir. Bu şüpheyi aktarmayı densizlik, askere selam vermek olarak kabul eden Gülen sempatizanlarına bir çift lafım var:

Gazeteport’a daha dikkatli bakın.

Gazetecilik adına doğru bildiğimiz her şeyi kimin işine gelip gelmediğine bakmadan yayınlıyoruz.

Bu gazetede çalışan, köşe yazan hiçbir arkadaş, ne askere, ne de cemaat önderlerine selam durmaz. Buna asla izin vermeyiz.

Gülen cemaatine şirin gözükmek gibi bir niyetimiz de yok…

Bu gazete Zaman Gazetesine de kaynaklık eden Ergenekon ile ilgili belgelerini de, Deniz Feneri davasını da her boyutuyla ilk yayınlayan internet mecrasıdır.

CADI AVINA YEM
Bir dönem Fethullah Gülen ve onun yolundan yürüyenlere yönelik cadı avı vardı. Bu ülkeyi dilediği gibi yönetmek isteyenler “Gülen’i hedef gösterip, sıtmaya razı ederdi” toplumu. şimdi Gülen ve onun sempatizanları kendileri gibi düşünmeyenler için benzer bir cadı avı başlatılmasını istiyor. Bu cadı avı korku imparatorluğu yaratmak dışında bir anlam taşımıyor.

Ve cadı avlarıyla dizayn edilen toplumlarda, zalimlik, haksızlık bitmiyor sadece zalimlerin kimliği değişiyor.

Yine de bizi yem yapmak isteyenleri uyarmalıyım: Gazeteport midenize oturabilecek kadar bağımsız ve özgür bir platformdur. Bizim gibi özgür ve tarafsız mecraların yarattığı sağlıklı tartışma ortamının keyfini çıkarın bence. Paranoyak yaklaşımların kimseye yararı olmamış ki size olsun!

...

[bozok]

Ergenekon'da şok Gelişme!



Başsavcılık, Ergenekon soruşturmasının 3'üncü iddianamesinin yarına kadar teslim edilmesini istedi.

Ergenekon'un 3'üncü iddianamesi ay sonu teslim edilecekti; başsavcılık, 'YARIN TESLİM EDİN' dedi.



07.07.2009 16:23:00

İnternetajans

[bozok]

KEMAL KARPAT'IN KİTABI ERGENEKON DAVASINA NASIL GİRECEK?



Prof. Dr. Kemal Karpat’ın TBMM Onur üdülü alması kamuoyunda büyük yankı buldu. Bunun temel nedeni Kemal Karpat’ın cemaate yakın bir isim olması ve akademik tezlerinde muhafazakar bir görüşü savunması.


Prof. Dr. Kemal Karpat’ın aldığı ödülü nasıl yorumladığını Prof. Dr. Yalçın Küçük’e sorduk. Yalçın Küçük’ten Kemal Karpat’ın akademik ve siyasi portresini değerlendirmesini istedik.


Yalçın Küçük Karpat’ın “İslamın Siyasallaşması” kitabına atıfta bulunarak Karpat’ın görüşlerini anlattı.


İşte Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün açıklamaları…


şimdi önce İş Bankası’nın Kemal hoca ile ilgili yayınlamadığı kitaptan hareket edelim. ünümde Kemal Karpat hocanın “İslamın Siyasallaşması” adındaki kitabı var. İstanbul Bilgi üniversitesi yayınlarından çıkan bir kitap. İş Bankası Nehir Söyleyişi dizisinde hayatını yayımlamazken, Bilgi üniversitesi’nin böyle bir kitabı nasıl yayımlayabildiğini sormak isterim.


Bu kitabı yaşadığımız günler açısından, tamamen Zekeriya üz Beyin hazırladığı iddianamenin bir versiyonu olarak düşünebiliriz. Burada başka bir Türkiye anlatılmak isteniyor. Tam açık olarak bir rejim değişikliği var. Bir üniversite kitabında “olağanüstü bir lider olan Fethullah Gülen” diyor.


İkisi de Nakşibendi olan Bediüzzaman Said Nursi ve şeyh Mehmet Esat efendinin isimleri, 1925 ve 1930’da patlak veren sözde cumhuriyet aleyhtarı isyana bulaştırılmıştır. (sayfa 206)


Burada “sözde” sözü “sözde cumhuriyet” mi, yoksa “sözde cumhuriyet isyanı” mı? Onu bilemiyorum. Kitabın tamamı yeni bir rejim, Ergenekon adı verilen klasörlerden bölük pörçük ifade edilen yeni tarih, yeni ideoloji ve İslamik hegemonyanın ifadesidir. İfadesi derken yanlış anlaşılmasın. Düzenli bir ifadeden bahsedemeyiz








BU KİTAP CAMİ SOHBETİDİR.

İkinci olarak: Bilgi üniversitesi’nin yayın dairesinin başında Fahri Aral var. 1960 solu gençlik liderlerinden. Türkiye’yi ileriye götürmek için mücadele etmiş bir insan. Okumadı mı acaba?


Ben bu kitabı okumuştum. İçinden notlar çıkardım. Bu kitabı iki türlü anlatabiliriz;

Birincisi, hidayete ermiş bir insanın aklına ne geldiyse yazdığı, cami sohbeti tarzından bir kitaptır.

Ben çok okuyan bir insanım. Aynı üniversitede beraber hocalık yaptık. Kemal Beyi ODTü’den hatırlıyorum. Orada hatırladığım Kemal Bey, bir yerde adını duyurmak isteyen, saygın bir üniversitede hocalığı kabul edilmeyen, ortalamanın altında basit çalışmalar yapan bir kimseydi. Bu kitaba gelinceye kadar, yani bir tarikata girinceye kadar yazdıklarıyla bu kitap arasında hiçbir bağlantı yoktur. Daha önceki kitapları cumhuriyete bağlı, laik bir insana ait kitaplardı. Hiçbir kitabında böylesine tutarsız, böylesine tarikatçı, tarikat liderlerini öven, cumhuriyeti kötüleyen ifadeler yok. Bakın;


Sayfa 37: bütün uyanış hareketleri Sufi kökenlidir. Bu kitapta hiçbir tutarlılığı olmadan bütün kurtuluş hareketlerinin Nakşibendi ve benzeri tarikatlardan doğduğunu söylüyor. Ve şöyle diyor;


“uyanış hareketlerinin toplumun tabanına dayanan bir çeşit İslami halk demokrasisi oluşturduğu…” bunu iddia ediyor. Kemal hoca bunun bilinen ilk ifadesine 1919–1922 arasında Türk İstiklal Savaşı’nda rastlamış. Bunları AKP iktidara gelinceye kadar ne Ortadoğu’da ne başka bir yerde söyleme cesaretini gösteremezdi. Kemal Karpat hocadan öğreniyoruz. Demek ki bizim kurtuluş savaşımız bir Nakşibendi, bir Nurcu tarikat hareketiydi. Ve içinde demokrasi varmış. 1922’den sonra da kaybetmişiz. Mesele budur ve bunun için ödül almıştır.



HİüBİR BİLİMSEL YANI YOK

Bu kitapla Silivri’ye sunulan klasörlerde bölük pörçük olan ideoloji, İslamik hegemonya bir kitap haline getirilmektedir. Hiçbir tutarlılığı yoktur. Bu kitabın hiçbir bilimsel çalışmayla ilgisi yoktur. 780 ile 820. sayfalar arası, yani 40 sayfa bibliyografyaya ayrılmıştır. Bu kırk sayfayı inceledim. 6 tane Rusça kaynağa atıf var. 6 tane de Fransızca kaynağa atıf var. Rusça kaynaklara baktım çok yüzeysel. Fransızca olanlar da çok ciddi değil.


Demek ki sadece İngilizce kaynak kullanıyor. Tek başına İngilizce kaynağı kullanan, nasıl kovboy filminde tek tabancalı bir kovboy olamazsa tek dilli bir adamı da tarihçi sayamayız.


Biz üniversite hocasıyız. ünümüze bir kitap geldiği zaman önce kaynaklarına bakarız. Osmani karakterlerle yazılmış hiçbir kaynağı yok. Hepsi ya Türkçe ya İngilizcedir. Demek ki Osmani okuyamayan bir adam.

Zaten bu kitapta yazmış olduğu kitapların listesine de baktığımızda bir tek tarih kitabı da yok. Bana göre tek bir çalışması vardır. Türkiye’ye göçleri yazmıştı. Bu konudaki iyi çalışmalardan bir tanesidir.



KEMAL KARPAT İSLAMI BİLMİYOR

Kemal Karpat’ın hiç bir şey bilmediğini söyleye biliriz. Bunun iki örneğini verebilirim.

Birincisi; “İslamda ırkçılığa, temiz ırk iddialarına yer yoktur” diyor. Kemal hoca biç bir tarıkatın esasını bilmiyor. İslamı da bilmiyor. İslamda milliyet yoktur bunu kabul ediyoruz. Ama ırkçılık olmadığını söylemek bilgisizliktir. İslamla arabiyi birbirinden ayıramayız. Arabiye “kavmil necip” denir. İslamda dil ırkçılığı olduğu için biz hala İslami metinleri, Kuran’ı Arapça dışında okuyamayız. Kuran’ı Arapça dışında okumak günah sayılır.


Bu hoca hiçbir bilgiye sahip değildir. Bunu yazan bir insan Irak ile İran arasında hala çözülemeyen musibeti neyle anlatır? Hiçbir dil bilmiyor. Türçeyi de bilmiyor, göçmenler bilmezler. Acem kelimesini askere gittiyse acemi ocağından bilir.

Arap Müslümanlar büyük bir medeniyetin sahibi İranlılara Acem derler. Acem, Latin dillerindeki “barbar”, Rusçadaki “varvar” karşılığıdır. Acem diyerek onları yaban, aşağı kavimden sayarlar. İranlıların Araplara ve Sünni düşmanlıklarının arkasında Arapların elindeki İslamı ırkçı olması yatar. Araplar Fars, İranlıların dillerini ortadan kaldırmışlardır. İranlılar Aralara karşı kendilerini koruyabilmek için de şia’ya geçmişlerdir. Bu bir bilgisizliktir.

Yeni kuşaklara şunu söylemek istiyorum:

Her şeyden evvel Karpat Hoca Efendi, tarikatçılığa geçmiş ve bütün şimdiye kadar yazdıklarını inkar eden, unutan, belleğini boşaltmış, Kızılderililerin arasına düşmüş bir çocuk gibi eski dilini, konuşmasını, aklını, mantığını tüketmiştir. “Her şeyden önce ”sınıf” terimini açıklamak gerek.

Sınıf terimi batıdan alınmıştır. Genellikle endüstride çalışan işçileri kapsamaktadır.” Diyor. Dünyada hiçbir hoca bu kadar bilgisiz cümleler ifade edemez. Sınıf sanayi işçisi olmadan önce de vardı, Marx’tan önce de vardı. “Marx bir mektubunda sınıf ve sınıf çatışmaları benden önce vardı” der.

Feodaller vardır, burjuvalar vardır. Sınıf bir durumu anlatır. Bunları bilmiyor. Sonra devam ediyor; “Marksist ve Leninistlerin gayretlerine rağmen köylüler, işçi sınıfının genellikle dışında kalmıştır.”
Buradaki bilgisizliğe bakınız. Hiçbir Marksist “köylü sınıfı işçi sınıfının içindedir” demedi.

Feodalitede, feodaller, köylüler, esirler vardı.

Leninizm’in temelinde işçi sınıfı ayrıdır, emekçi, köylü sınıfı ayrıdır ve Leninizm’in amacı bunlar ara arasında ittifak kurmaktır.

Demek ki hem İslamdan, hem de öbür taraftan bir bilgisi olmadığını anlıyoruz. Bende uyandırdığı izlenim şudur; Kızılderililerin arasına düşmüş, bütün mantığını, belleğini yitirmiş, Fethullah Gülen’in kulu olmuş, neredeyse ona tapınan bir hoca efendi izlenimi bıraktı bende.



DİNİME KüFREDEN MüSLüMAN OLSA

Bütün kurtuluş mücadeleleri sufilerden, tarikatçılardan çıkarmış. Hepsi emperyalizme karşıymış. Türkçede güzel bir söz var. “dinime küfreden Müslüman olsa” aklını Fethullah Gülen’e teslim etmiş, beynini AKP’ye vermiş, sanki Türkiye’de yaşamıyor, veya yaşadığı yeri bilmiyor. Bütün tarikatçılar dış güçlere karşıymış. Bunları açıkça yazıyor. Sanki limanlarımızı, Telekom’u, bankalarımızı onlara satmadık. Sanki şu anda sınırlarımızı olara satabilmek için o kanunları üankaya’daki zat imzalamadı.


Abdullah Gül’ün, Tayyip Erdoğan’ın ödül verebileceği bundan daha iyi birisini bulamazlar. Savcı üz’ün klasörlerinde ortaya çıkan hegemonya, dini diktatörlük, tarikat diktatörlüğü bu kitapta var. bunun için verdiler.


Akp iktidara geldiğinden beri hiçbir yüksek yere İbrani asıllı olmayan birisini getirmedi. üdül verdikleri arasında İbrani asıllı olmayan birisi olduğunu ben çıkaramadım. Belki vardır ama ben eğilimlerden bahsediyorum. Bilimde eğilimler istatistik anlamda doğrudur. Yüzde yüzünün doğru olmasına gerek yoktur. 95’i doğru olursa o bir eğilimdir.

Rusçada Karpatlar demektir. Karpat soyadı İbranilerin kullandığı bir soyaddır. Coğrafi yerler sadece İbraniyette soyadı olabilmektedir. Eğer “Mardinli” diyorsanız o Türk ve Müslüman olabilir. Ama “Mardin” diyorsanız o çok büyük bir ihtimalle İbrani asılıdır.

“Karpatlı” diyorsanız o Türk ve Müslüman olabilir. Ama “Karpat” diyorsanız o çok büyük bir ihtimalle İbrani asıllıdır. AKP döneminde AKP’nin kontrol ettiği hiçbir kurumda İbrani asıllı olmayanlara bir ödül çıkmamıştır. Paralara konulan resimleri bu açıdan kontrol edebilirsiniz.



Odatv.com
6 Temmuz 2009

[bozok]

MGK TASFİYE Mİ EDİLİYOR?

TSK’ya yönelik “kağıt parçası” tertibi kısmen geri tepti.

Tertipte kullanılanın “belge değil, kağıt parçası” olduğu kesin olarak saptandı. Askeri savcılık, “kağıt parçasının” sivillerce ve karargah dışında imal edildiğini de saptadı. Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, TSK’ya yönelik “asimetrik psikolojik harekat” uygulandığını, bunun Türkiye’nin bekasını ilgilendirdiğini, TSK’ya yönelik fitne-fesat yapıldığını da saptadı.

Ancak Türkiye’nin bekasını asıl ilgilendiren, fitne fesadı kimlerin yaptığını, asimetrik psikolojik harekatı kimlerin uyguladığını saptamak ve milletin önüne getirtmektir!

üncelikle sonuçları bakımından tertibin temel amacını belirtelim.

TSK’ya sızmadan, TSK’yı “hizaya sokmadan”, TSK’yı bölmeden ne ABD planları uygulanabilir ne de ABD’ye göbekten bağlı Cumhuriyet düşmanı kesimler, Türkiye’de gerçekten iktidar olur! Bu, Cumhuriyeti korumak bakımından da esas alınacak formüldür.

Tertibin 3 hedefi vardı:

1. Tertipçiler, TSK’yı “irticaya karşı mücadele” edemez hale getirmeye çalıştı. Türkiye, sahte olduğu daha ilk günden belli olan bir kağıt parçasını iki hafta tartıştı. Ve bu süreç içerisinde öyle bir psikolojik harekat uygulandı ki, vatandaşın gözünde “irticaya karşı mücadele bir görev değildir, hele askerin hiç görevi değildir” izlenimi verilmeye çalışıldı. Belge de işte tam bu amaçla, göstere göstere sahte hazırlanmıştı!

Anayasa Mahkemesi’nin “irticanın odağı” olduğuna hükmettiği AKP’ye karşı mücadele planı hukuken de, siyaseten de yapılamaz fikri, kafalara işlenmeye çalışıldı!

2. Hükümet, gece yarısı operasyonuyla askere sivil yargı yolu açtı!

Burada iki amaç var. Birincisi, Ergenekon tertibine dahil ederek Türk subaylarını teker teker içeri atarak, etkisiz kılmak!

İkincisi, AKP’nin Yüksek Askeri şura’da şerh koyduğu, irticacı subayların atılması konusunun yargıya götürülmesi! Böylece cemaatin yıllardır beceremediği TSK’ya sızma hedefi de gerçekleşmiş olacak!

3. Türk Ordusu, milletinin gözünde zayıf düşürülmeye, zayıf gösterilmeye çalışıldı! Tertipçilerin denklemi basit: “TSK 27 Nisan’la yol verdi, millet alanlara doldu. TSK etkisiz kılınınca, zayıf gösterilince, millet alanlara çıkmaya korkacaktır!”

En başta, “TSK’ya yönelik ‘kağıt parçası’ tertibi kısmen geri tepti” demiştik! Süreci TSK ve milli kuvvetler açısından da analiz etmeli, hataları görmeliyiz.


MGK tasfiye mi ediliyor?
AB uyum yasaları eliyle MGK’ye birkaç tırpan vurulmuştu. MGK Genel Sekreterliği askerden alındı, MGK’nin “tavsiye kararı”,
“değerlendirme”ye dönüştürüldü, Başbakan yardımcıları MGK üyesi yapıldı vs.

Ancak son MGK toplantısı ile dikkat çeken bir görüntü oluştu.

Biliyorsunuz, son MGK, tek satırlık sonuç bildirisine rağmen 7.5 saat sürdü. MGK’den sonra ise Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve iki bakan bir “zirve” yaptı!

7.5 saat süren toplantıda halledilemeyen, başka bir zirve yapılmasına gerek bırakan sorun neydi?

3 kuvvet komutanı ile 1 genel komutanın da yer aldığı MGK’de çözülemeyip de, toplantıya 4 komutansız devam edilmesine neden olan neydi?

Mutlaka yanıtlanması gerekiyor!



Mehmet Ali Güller

Odatv.com
7 Temmuz 2009

[bozok]

POLİSTEN DAHA BİLGİLİ MUHBİRLER NEREDE YAşAR?



Odatv okurları yayınlanmış haberlerle ilgilenmediğimi bilir. Ama bu defalık istisna gerekiyor.

üünkü Kurmay Albay Dursun üiçek haber ve analizlerinin pek doğru yazılmadığını düşünüyorum.

Neden mi?

Habertürk gazetesi Salih Aydın imzasıyla, 5 Temmuz tarihinde üiçek’in sorgu tutanaklarını yayınladı. Aradan üç gün geçmesine karşılık tekzip görmeyen haberin son bölümünde şöyle bir bölüm var:

“DHKP-C mensubu ve Türksolu irtibatlı olarak Dursun üiçek ile faaliyet gösteren Alb. D.S. de aynı ekipten. İşadamı N.ü’ de mali konularda destek veriyor.”

Bu iddia kime ait biliyor musunuz? İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik şube Müdürlüğü'ne e – posta gönderen kimliği belirsiz bir kaynağa yani muhbire ait.

Muhbir diyor ki; üiçek Albay illegal DHKP- C örgütünün üyesidir.

Türksolu nedir? Eylem, örgütlenme ve fikri dünyaları biraz karışık bir dergi çevresi. Bana kalırsa Türksolu’nun solla filan da alakası yoktur. (Bu konuda odatv oldukça tatminkar bir yazı yayınlamıştı. Okumanızı öneririm.)

Peki, üiçek illegal bir örgütün mensubu iken bir dergi çevresiyle niye irtibat kurar? Oysa DHKP- C ile Türksolu’nun ideolojik duruşları ve örgütlenme tarzları aralarında geçişe imkan vermez.

Bildiğimiz, muhbirinde bu konuda fikir sahibi olmadığı. Yani e – postanı müellifi olan muhbir, Tuncay Güney’den beter bir hayal gücüne sahip görünüyor.

Ergenekon Savcıları ise muhbiri ciddiye alıyor. üylesine ciddiye alıyorlar ki, muhbirin iddialarını sorgunun temeli haline getiriyorlar.

E – postada aynen şöyle yazıyor:

“Hurşit Tolon'un da dahil olduğu cuntacı yapı, bilgi destek daire gibi kritik bir noktada bulundurdukları personel ile, ki Dursun Albay bunlardan önde gelen isimlerdendir, yurt içi, yurt dışı bilgi destek taburlarından gelen bilgilere vakıf olabilmektedirler. TSK içindeki bu cuntacı yapılanma …”

Savcılar muhbirden öğrendiklerini soruya dönüştürüyorlar:

“İhbarda bahsi geçen cuntanın bir elemanı olduğunuz, Bilgi Destek Dairesi kritik bir biçimde cunta için çalıştığınız doğru mudur? Böyle bir cunta var mı? Bu cuntada kimler bulunmakta ve sizin bu cuntadaki konumunuz nedir? Bahsi geçen belgeyi hazırlamak için kimden veya kimlerden emir aldınız?”

üiçek’te yanıtlıyor:

“Ben cunta denilen bir gruptan emir almadım, iddiaları kabul etmiyorum.”

Muhbir “cunta” diyor, “Hurşit Tolon” diyor, Savcılar da bunları üiçek’e soruyor. Oysa aynı savcılar Tolon’un cuntacılığı üzerine zaten bilmem kaç bin sayfadan oluşan bir iddianame hazırlamadı mı? Hazırlandı ama Savcılar ilk defa duyuyormuş gibi kayda geçiriyor:

“Hurşit Tolon’un dahil olduğu cuntacı yapı…”

Bakın bu muhbir sıradan bir adam ya da adamlar grubu değil. Her şeyi biliyor ya da biliyorlar. Tabi inanırsanız?

şimdi vereceğim tarihlere dikkat edin…

Dört Ergenekon Savcısı Albay üiçek’i 15 Haziran’da ifade vermeye çağırıyor. Gerekçe olarak “şüpheli Serdar üztürk’ün ofisinde ele geçirilen belge ile ilgili ifadesine başvurulacağından” deniliyor. Askeri savcılar devreye girip, “Belge olayını biz inceleyeceğiz” deyince, üiçek, Ergenekon Savcılarına ifade vermiyor.

Dokuz gün sonra üiçek’e ikinci bir yazı gidiyor ama defa “Ergenekon şüphelisi” olarak ifade çağrılıyor.

Savcılar, üiçek’in ifadesini almakta ilk denemede başarısız oldularsa da, ikincisinde istediklerini elde ediyorlar.

üiçek, 30 Haziran’da ifade vermeye gidiyor ve tutuklanıyor.

Peki bu sonuç savcıların salt kendi çabalarıyla mı oluşuyor? Pek sanmıyorum. Tarihlere lütfen dikkat edin: 15 Haziran, 24 Haziran, 30 Haziran.

15 – 24 Haziran arasında ne yaşandığını açıklıyoruz. Ama 24’ü ile 30 arasında acayip bir durum var.

30 Haziran’daki sorgunun konusu Ergenekon şüphelisi olmak.

şüpheyi doğuran temel malzeme yukarıda sözünü ettiğimiz muhbirden gelen e – posta.

E – posta polise ne zaman ulaşıyor: 29 Haziran akşamı saat 19.17'de. Yani üiçek’in sorgusundan bir gün önce, akşam geç saatlerde.

Sorgu tutanaklarına bakıyorsunuz, e – postadaki iddialar haricinde dişe dokunur soru yok.

Yani bu e – posta olmasa, Savcıların boşa düşeceğini anlıyoruz.

Bu durumda sormak lazım; hangi cüretle üiçek’e 30 Haziran günü randevu verildi?

üiçek’in sorgusu için listeye sonradan eklenen 8 Albay beklenmiş olabilir mi? Olabilir.

Habertürk’teki haberden 3 gün önce Hürriyet’te imzasız ama küçükten görülen bir özel haber yayınlandı. Habere göre albaylar Deniz Kuvvetleri mensubu olduğunu söyleyen bir ihbarcının gönderdiği 15 sayfalık mektuba dayanılarak sorgulandı. Muhtemel üiçek’in sorgusuna konu olan aynı mektuptur.

Bundan sonrasını haberden aynen aktarıyorum:

“Sorguda albaylara ‘Evinizde çıkan şu belgeye ne diyorsunuz’ denilerek bazı dokümanlar gösterildiği ileri sürüldü. Ancak bu dokümanların arama tutanağında yer almadığı ortaya çıktı. Savcıların ‘karışıklık’ olmuş demeleri avukatların tepkisini durduramadı.”

Savcılar şüphelilere atılı suçların kanıtı olan dokümanları karıştırıyorlar; düşünebiliyor musunuz? Tek bir çıkış yolları var: O da imzasız ihbar mektupları.

İyi güzel; devletin koca polis teşkilatı, savcısı bilmiyor, suçları tespit edemiyor da, bu muhbirler nasıl oluyor da her şeyi biliyorlar?

Ergenekon’un hem birinci, hem de ikinci iddianamelerinde çok sayıda ”tutanaksız belge sorununa” şahit olduk. Ayrıca suçlamaların da büyük ölçüde gizli tanıklara ve ihbar mektuplarına dayandırıldığını gördük.

Bence bu durum adalet ve güvenlik sistemimizin ciddi zaaf içinde olduğunu göstermektedir.

İhbar, ceza kovuşturmalarının feri ürünü olmak zorundadır.

Asıl olan iddia makamının iddiasını somut delillerle kanıtlamasıdır.






Ahmet Erhan üelik


Odatv.com
7 Temmuz 2009

[bozok]

Yaşım 84, Roketle Ne İşim Olur?




Eski MİT yöneticisi Gündeş: Ergenekon Savcısı önüme bir roket ve tabanca resmi koydu.

Başbakan'a suikast planı iddiasıyla ifade veren eski MİT yöneticisi Nuri Gündeş: "Ergenekon Savcısı önüme bir roket ve tabanca resmi koydu. Roketin kızağı falan yok. 'Görmedim' dedim"

Eymür'le yıldızı hiç barışmadı...
Osman Nuri Gündeş, Milli İstihbarat Teşkilatı'nda (MİT) uzun yıllar üst düzey görevlerde bulundu. Asker ve sivil olarak kırk yıl boyunca devlete hizmet etti. Ergenekon savcısı Zekeriya üz geçtiğimiz günlerde şüpheli sıfatıyla Osman Nuri Gündeş'in ifadesini aldı.

Sorgulamanın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik bir suikast girişimiyle ilgili olduğu iddia edildi. Savcı, aynı gün sorgulanan emekli Orgeneral üevik Bir ve eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş'e 'bir suikast planıyla ilgili sorular sorduğunu' açıkladı. SABAH, MİT tarihinin en tanınmış yöneticisi Mehmet Eymür'den sonra, meslek hayatı boyunca onunla yıldızı barışmayan, Türkiye'nin bir diğer önemli istihbaratçısı Osman Nuri Gündeş'le konuştu. Gündeş, Savcı üz'e neler anlattığını sadece SABAH'a açıkladı. Gündeş; ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı, Ergenekon operasyonu, darbeler ve yabancı gizli servislerin Türkiye'deki faaliyetleri ile MİT'in ASALA'ya yönelik operasyonlarına ilişkin de önemli açıklamalarda bulundu.

Ergenekon savcısı Zekeriya üz size ne sordu? Evvela önüme bir roket ve tabanca resmi koydular. Kırmızılı, beyazlı, sarılı bir fotoğraftı. Bir de tabanca fotoğrafı, 14'lü... Savcı üz, "Bunları gördünüz mü?" dedi. "Hayır" dedim. "Bunları üevik Paşa'ya gönderttiniz mi?" dedi. Ben 84 yaşında bir adamım. Roketle ne işim olur. Roketin kızağı falan yok. Yani o haliyle bir şeye de yaramaz. '


'GİZLİ TANIK UYDURUYOR'

Emekli orgeneral üevik Bir'i önceden tanıyor musunuz?

Hayır, üevik Paşa'yı tanımam. Kapıda karşılaştık ifade verdikten sonra.

"Komutanım neler yapmışız biz" dedi. Ben resimdeki silahları görmedim. Silah gönderdiğim de uydurma, böyle bir şey yok. Ergenekon sanıklarını da sordular, tanıyor musunuz diye. "Tanımıyorum" dedim. Zekeriya üz'ün davetine icabet ettik ve gizli tanığın uydurma ve mantık dışı suçlamalarıyla karşılaştık. Ben hayatım boyunca devlete hizmetten başka bir şey düşünmedim. On yaşında Kuran-ı Kerim'i hıfzetmeye başlamış bir adamım. Haram bir kuruşun bir veba mikrobu kadar tehlikeli olduğuna inanan biriyim. üstün başarılarla dolu bir meslek hayatım var. Bu yaşta bu muameleye maruz kalmak beni üzdü açıkçası. Ben emekliliğimden bu yana kimsenin himayesinde bir kazanç kapısı aramadım. MİT gibi ulvi bir teşkilatı küçük düşürücü hiçbir olaya karışmadım. Bu olayı çirkin bir iftira olarak görüyorum.

İfadeye gitmeden önce MİT'ten herhangi bir yetkiliyle görüştünüz mü?

İstanbul Bölge Başkanı'yla görüştüm. "2002 yılındaki bir olay, önemli bir şey değil" dedi. İfade verdikten sonra Müsteşar Emre Taner'le de görüştüm. "Geçmiş olsun" dedi.

üevik Bir'e roket gönderdiğinizi kim iddia etmiş? Bir gizli tanığın iddiası. 2002'de, yanımda Mehmet adında bir yüzbaşı varken bu gizli tanığı güya eve çağırmışım.

Benim 25 sene önceki telefon numaramı da vermiş savcıya. "Nuri Gündeş bana bu numarayı verdi" demiş. 2002'de öyle bir telefon numarası yok. Eskiden benim kullandığım bir telefon, herhalde PTT'den öğrendiler. üyle gazetelerde yazdığı gibi Başbakan'a suikast falan diye de sormadılar. Sadece "üevik Paşa'ya götür o icabına bakar" demişim.

Peki Ergenekon şüphelileri ile ilgili soru sordular mı? Neredeyse bütün Ergenekon sanıklarını sordular. Yüze yakın kişiyi sordular herhalde. İfade üç sayfa mı ne tuttu. Veli Küçük'ü de sordular. Ben de güvenlik şirketi sahibiyim. Veli Paşa'yı tanımam.

Sadece bir keresinde GİMA'da Tunç üapa'nın yemeğinde karşılaşmıştık. Tuncay üzkan'ı biliyorum bir tek. Onu da MİT'le ilgili kitabından dolayı biliyorum. Dedim ki, "Davayı gazetelerden takip ediyorum. Bunlardan hiçbirini tanımam." Ama usuldenmiş, soruyorlar. Ben savcıya iki belge verdim. Biri benim Ecevit'e 12 Eylül ihtilalini önceden haber verdiğimi anlatan haber. İhtilali önceden başbakana haber vermiş birinin ihtilal örgütü olduğu ileri sürülen bir yapıyla ne ilişkisi olur. Verdiğim diğer belge ise Dündar Kılıç'ın 1984'teki "Babalar Operasyonu"nda benim aleyhime verdiği ifadeleri kendi ağzıyla yalanladığı bir televizyon programındaki konuşmaların dökümü.

Savcı başka ne sordu? Bir aydır telefonlarımı dinliyorlarmış. İfademi alırken bana öyle söylediler. "Hükümet ne zaman kuruluyor oğlum" demişim, onu sordular. Ben Kıbrıs'taki Derviş Eroğlu hükümetini soruyorum. Eroğlu ahbabımdır. İnsan bunu merak edemez mi? Veli Küçük'ün ortağı Nihat Kubuş'un kim olduğunu sordular. üzel Güvenlik Dernekleri Federasyonu'nun Başkan Yardımcısı, ben de bu federasyonun başkanıydım, oradan tanıyorum. "Cengiz isimli bir şahısla görüştüğünüz tespit edilmiştir. Cengiz kim?" diye sordular.

Cengiz benim ortağım, soyadı Adam'dır. Eskiden MİT'te benim yanımda çalışırdı. Bir telefon konuşmasında da "Görüntü vermeyelim" dedim onu da sordular. Niye böyle demişim. O gün bu Bostancı'daki Devrimci Karargah operasyonunda Orhan Yılmazkaya öldürülmüştü. "Bu Dev- Sol'cular yeniden ortaya çıktı, biz de MİT'ten emekliyiz, malum onların her zaman hedefiyiz. Dikkatli olalım, pek ortaya çıkıp görüntü vermeyelim" dedim. Bunda ne var. Onun dışında rahmetli Abdi İpekçi'yi dinleme olayını sordular. Ben de "İpekçi'yi dinlemedik" dedim. Mehmet Ali Ağca'nın cezaevinden nasıl kaçtığını sordular. Ağca'yı sorgularken askeri savcı "O dönemde MİT'le beraber sorguya girmem demişti. Sonra Ağca cezaevine gitti, cezaevinden kaçtı, yakalayamadık. Onu anlattım. Görüştüğüm insanlarla da işle ilgili konuştum. Tuncer'in kim olduğunu sordular, ben de koruma polisim olduğunu söyledim. Bir fizibilite raporu hazırladığımızı belirttim. Hepsi bu.


'GüNEY üALIşILACAK BİR ADAM DEğİL'

Siz Türkiye'de özel güvenlik şirketi kurmuş ilk emekli istihbaratçısınız. Veli Küçük sizce özel güvenlik şirketini yasadışı amaçlar için kullanıyor muydu?

Güvenlik işinde yasadışı işlere bulaşmak biraz zordur. üünkü ticari müessesedir, kurallarına göre çalışır. Ama Veli Küçük gösteriş meraklısı bir insan. Koskoca bir generalin Sedat Peker'lerle filan ne işin olur anlamıyorum.

Ergenekon savcısı, Güney'i de sordu mu size? Hayır, hayır. Tuncay Güney'in adı geçmedi. Güney'in MİT'e çalıştığı söyleniyor ama bence çalışılacak bir adam değil. üünkü ketum biri değil. Bizim çalıştığımız elemanlar memleketini seven ve ilişkisini menfaat için kullanmayan insanlardı. Yani bizim yaptığımız operasyonlarda bir sorun çıkmadıysa memleketi seven insanlarla çalışmış olmamızdır.


ABDURRAHMAN şİMşEK / Sabah


08.07.2009 / İnternetajans

[bozok]

Polis Müdürleri Tutuklandı!




2 polis müdürüne Ergenekon tutuklaması.

Sarıyer’deki Adile Sadullah Mermerci Polis Meslek Eğitim Merkezi’nde, yapılan aramada bulunan 27 askeri fişek iki polis müdürünün tutuklanmasına neden oldu.

Eğitim Merkezi Müdürü Yunus üztürk’ün talimatıyla okulda arama yapıldı. Yönetimin de katıldığı aramalarda, depodaki çuvallardan 27 adet fişek çıktı. Mühimmatın askeriye çıkışlı olduğunu belirleyen Müdür üztürk, Sarıyer Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdu. Savcılık, daha önce Eyüp İlçe Emniyet Müdürlüğü görevinde bulunan Zeynel Abidin Genç ile İstanbul Terörle Mücadele şube Müdürlüğü’nde görevli Uğur Selçuk şener’in ifadesine başvurdu. İki polis müdürü önceki gün ifade için Sarıyer Cumhuriyet Savcılığı’na gitti. şener, ifadesinde şunları söyledi: “1997-2007 yıllarında şırnak’ta il emniyet müdürü olarak görev yaptım. İstanbul’a atandığımda eşyalarım hizmetliler tarafından toplandı. İstanbul’da küçük bir eve yerleşmem nedeniyle tüm kolileri açmadım. Nisan 2009’da büyük bir eve taşınınca kolileri açtım. Yeni açtığım kolilerden fişekler çıktı. Konuyu Zeynel Abidin Genç’e anlattım. şırnak’a yollanması zahmetli olacağı için fişekleri okulda teşhir etmeye karar verdik” dedi. Savcının, askeri mühimmatı yasal olmayan yollardan temin etmek ve kullanmak suçundan mahkemeye sevk ettiği iki polis müdürü tutuklandı. Ergenekon soruşturması kapsamında polisin yaptığı aramalarda, çok sayıda askeri kaynaklı mühimmat bulunmuş, mühimmatın polisler tarafından gömüldüğü iddiaları ortaya atılmıştı.



08.07.2009 / İnternetajans