Devlet: Kimin için? Veya "Ne Mutlu Türk'üm" Dersem Ayýp mý Olur?



Ne yapmalý ve nasýl yapmalý sorularýndan önce mutlaka cevaplanmasý gereken soru "kimin için?"dir. Ancak kimin için sorusuna kesin bir cevap verebilirsek ne yapmak istediðimizie karar verebilir sonra da istediðimize nasýl ulaþacaðýmýzý irdeleyebiliriz.



"Kimin için?"in cevabýnda terddüt varsa, kimlik problemi var demektir. Kimlik problemi tartýþma deðil, tedavi gerektirir.





Dünyanýn diðer yerlerinde ve diðer toplumlarýnda millet biriminin ortaya çýktýðý tarih üzerine münakaþa edilebilir. Tartýþýlmayan gerçek þudur: En geç 18. yüzyýldan beri çaðýn hakim medeniyeti Avrupa'da (Kuzey Amerika dahil), bu sorunun cevabý, "milet için"dir. Buna "millet devlet" diyorlar.[1] Devletler milletlerin teþkilatýdýr. Milletin, dolayýsýyla da devletin dayandýðý hisse, sevgiye, "milliyetçilik" diyoruz.





Milliyetçilik kötü müdür? Cevap vermeden önce sormalýyým: "Kimin için?". Eðer bir bölgenin kaynaklarýný sömürmek istiyorsanýz veya o bölge insanlarýnýn size direnmesinden, egemenliðinizi reddetmesinden endiþeliyseniz, milliyetçilik kötüdür. Yok cevabýnýz "oradaki insanlar için"se, o zaman bu, "insan için oksijen kötü müdür?", "su kötü müdür?"e benzeyen saçma bir soru oluyor.





Hoþ bir fýkra vardýr: Ýspanya'da bir arenada boða güreþi yapýlmaktadýr. Matadorun her güzel hareketinin ardýndan seyirciler bir aðýzdan "Ole!" diye haykýrmaktadýr. Bu "Ole!"lerden bir süre sonra da koca arenada bir adamcaðýz tek baþýna "Ole!" diye baðýrýr. Baþlar çevrilir, bütün arena, merakla bu adama bakar. Büyük oleleri izleyen tek kiþilik ole birkaç defa tekrarlandýktan sonra, yakýnýndaki birisi dayanamaz, "Birader, niçin herkesten çok sonra ole diyorsun sen?" diye sorar. Adam cevap verir: "Siz matadoru tutuyorsunuz galiba. Ben boðayý tutuyorum da..."






* * *






Ýmparatorluktan millet devletine daha yeni geçtiðimizden midir, kendimize bile Batý merkezci gözlükle baktýðýmýzdan mýdýr, bizde de matadoru mu, boðayý mý tuttuklarýndan emin olmayanlar pek nadir deðil.





"Batý merkezci gözlük"ten kastim "batýnýn bu konuda düþündüðü gibi" demek deðil. üünkü batý millet devleti hakkýnda týpký benim gibi düþünüyor. Hayýr, kastim þu: Onlar, bize bakarken, "Kendi milli çýkarlarý için" bakýyor ve tezahürat yapýyorlar.





Bazýlarý da hiç gerçekleþmemiþ ve gerçekleþmiyecek müttehid bir "ümmet için" hareket halinde. Din birliðinin devletin birliðini saðlayacaðý gerçeklik açýsýndan da mantýk açýsýndan da tutarsýzdýr. "Bak sen de ben de müslümanýz, gel birlikte yaþayalým"a verilecek pervasýz bir cevap vardýr: "Evet, elhamdülillah öyleyiz. Ama senin devletin var, benim yok. Býrak ben de devletimi kurayým, sonra komþu komþu yaþarýz."





Nihayet, nevzuhur bir sosyal teori, "siyasi milliyetçilik" var. Buna Türkiye dýþýnda rastlamadým. Kýsaca þu: Devletlerin sýnýrlarý vardýr. Bu sýnýrlar içinde yaþayanlar, "millet farkýna bakýlmaksýzýn" birdir, bütündür. "Farkýna bakýlmaksýzýn" redifi o kadar cazip ki, bu da sanki ýlýmlý ve doðru bir ifade gibi ortaya sürülüyor. Ne yazýk ki, bu ifadenin doðru olduðu tek bir siyasi topluluk yok. Ýþte tam bu noktada, hiç de sürpriz olmayan bir taleple karþýlaþýrýz: "Bu sýnýrlarlarý niçin böyle çizdiniz? þu kalemi ver de ben bir daha çizeyim." "Siyasi milliyetçilik" anlayýþýnýn, son zamanlarýn ABD modasý "millet inþasý"[2] ile ne kadar da uyuþtuðu açýktýr.






* * *






1970'lerde milliyetçiliðin en katý muhalifleri komünistlerdi. Topraðý bol olsun, bu ideoloji, milletin bir burjuva kurumu olduðunu, asýl baðlayýcý gücün dünya proleteryasýnýn birlik hissinden kaynaklanacaðýný savunuyordu. Ýkinci dünya harbinde Alman proleteryasý Rus proleteryasýný öldürmeye ve Rus topraklarýný iþgal etmeye baþlayýnca biraz aydýnlandýlar ve "sosyalist vatanseverlik" icad edildi. Komünizm inancýnýn son sýðýnaklarýnda, hala "vatanseverlik", milliyetçiliðin makbul tarzýdýr. Ancak burada hafif bir etimoloji yapmak, Türkçe'ye "vatanseverlik" diye çevirdiðimiz bu kavramýn aslýnýn "patriotism" olduðunu söylememiz gerekiyor. "Patria", vatan demektir ama "baba" kökünden türer. Yani "baba vataný"... Vatanseverliðin latincesi millet öncesi etnik çaðrýþýmlarla yüklüdür.





Birkaç ay önce bir televizyon kanalýmýzda "Yükselen Milliyetçilik" baþlýðýyla bir program yayýnlandý.[3] Programýn sunucusu ve yapýmcýsý, stüdyoya "milliyetçi" numunesi olarak seçtiði kiþileri dizmiþ, kendisi, bir arkadaþý ile "bunlar" hakkýnda konuþuyor. Bir grup akýl hastasýný kliniðe dizmiþ de onlar hakkýnda bir baþka hekimle konsültasyon yapan psikiyatr edasýyla... Program boyunca "denekler"e ilginç sorular soruldu ve kapanýþ yine ayný mizansenle yapýldý. Sunucunun ve konsültan anti-milliyetçilerin kapanýþ dilekleri þöyle idi: "Ýnþallah on yýl sonra da böyle bir program yapmak zorunda kalmayýz."





üyle ya, birkaç asýrdýr bildiðimiz gibi artýk milliyetçiliðin sonuna gelinmiþtir. ünce sosyalizm, þimdi de Büyük Orta Doðu projesi ve Bin Ladin; hepsi birden bunun kesin böyle olduðunu söylüyor.





Kanaatimce ülkemizde kýtlýðý bulunmayan bu sunucu ve benzerlerinin durumu boðayý tutan seyirciden daha vahimdir. Boðaya acýmayý gayet iyi anlarým ve ben de belki boðayý tutarým. Ama bu insanlar, milliyetçiliðin zevaline cidden inanýyorlar. Ve bunu doðru ve tek doðru bellemiþler. Dünyanýn da böyle düþündüðüne inanýyorlar. Bu olsa olsa dünyanýn düz olduðuna veya güneþin dünya etrafýnda döndüðüne inanmaya benziyor.





Batý medeniyetinin "milliyetçiliðin sona ereceði"ne dair bir fikri veya inancý yoktur. üünkü batý medeniyeti gerçekçidir. Pragmatiktir. Olsa olsa, kendisine en çok milliyetçilikler direndiði için onlarýn sona ermesi arzusu vardýr. Hiç olmazsa bir süre için.





þimdi "batýlý otoriteler"den birkaç alýntý yapalým:





"...bu yeni kültür tekliði[4]... milliyetçiliðin tam da ruhudur... dünya tarihinde ilk defa bir Yüksek Kültür... toplumun tamamýna yaygýn ve iþleyen bir kültüre dönüþür... Devlet yasal þiddet tekelinin sahibi olmakla kalmaz, ayný zamanda eðitimin geçerliliðinde ve derecelendirilmesinde de tek yetkili haline gelir. Böylelikle devlet ve kültürün evliliði gerçekleþir ve kendimizi Milliyetçilik üaðý'nda buluruz. Ortalama insan için kültürünün sýnýrlarý, ayný zamanda iþ bulabilmesinin, cemiyet tarafýndan kabul edilmesinin, saygýnlýðýnýn, etkin katýlýmýnýn ve vatandaþlýðýnýn da sýnýrlarýdýr."[5]





"Peki, bölgede bir veya daha fazla þuurlu millet varsa ve bunlar devlet-kültür uyumunda yer almýyorlarsa ne olur? Gellner'e göre, 'Yeni sosyal rejimde bu gittikçe daha rahatsýz edici bir hal alýr. O zaman rahatsýzlýðýn giderilmesi için iki seçenek vardýr: Ya kültürlerini deðiþtirirler, yahut da siyasi birimin yapýsýný'"[6]





"Birden fazla milletin barýndýðý bir ülkede hür müesseseleri yaþatmak hemen hemen imkansýzdýr. Aralarýnda dayanýþma bulunmayan insanlar, özellikle de farklý dillerde okuyor ve konuþuyorsa, iþleyen temsil mekanizmalarý için gerekli kamu oyu birliði saðlanamaz."[7]





"...demokrasi, arka plandaki bir tek þartla baþlar: Milli birlik... Milli birlik, demokrasileþmenin diðer bütün evrelerinden önce gelmelidir."[8]





"Demokrasi süreci, 'çoðunluk ilkesi' kadar önemli bir baþka kabulde daha bulunur: Bir toplum birliði."[9]





"Sosyal adalet politikalarýnda baþarýlý demokratik devletler, birleþtirici bir kimliðe sahiptir... bundan ötürü, sosyalistler 'millet devleti'ne, klasik liberallerden daha sýký sarýlmalýdýr... siyasi karar merkezleri, tek bir milli grubu kapsýyorlarsa daha etkindirler."[10]





"Komünizm sonrasý Avrupa, federalizm konusunda dikkatli olmamýz gereðini gösteriyor. Komünist siyasi sisteminde sekiz Avrupalý devlet vardý. Bunlardan beþi üniter devletlerdi (Macaristan, Polonya, Romanya, Arnavutluk ve Bulgaristan). üçü federaldi (Sovyetler Birliði, Yugoslavya ve üekoslovakya). Mucizeler yýlý 1989'dan yedi yýl sonra bu beþ üniter devletten beþi de hala üniter devletlerdir. üç federal devlet 22 devlete bölünmüþtür. "[11]





* * *





Peþ peþe "Batýlý otoritelerden alýntýlar"ýn bir tezi ispatlamayacaðýnýn farkýndayým. Dikkat çekmek istediðim, beni samimiyetle meraklandýran nokta baþka: Onlar "milliyetçiler"e, arenada boðaya tezahürat yapan birkaç meczup muamelesi yapýyor. Halbuki, dünya arenasýnda asýl marjinal olan kendileri. Ýnsanlar nasýl oluyor da bu denli farklý dünyalarda yaþayabiliyor; gerçeklerden bu kadar kopabiliyor?





Avrupa Birliði'nde birden fazla ülke, sokakta milli dilin dýþýnda bir dilde konuþmayý yasaklýyor. Hollanda, 24 yaþýn altýnda Hollandalý'larýn yabancý eþ getirmelerini kanunla men ediyor. Almanya, Türk asýllý Alman vatandaþlarýnýn Almanca bilmeyen eþ getirmelerini yasaklýyor. Alman kültürü sýnavýný zorunlu tutuyor.





Bugün Türkiye'de milli devletin ve milliyetçiliðin baþ karþýtlarý komünistler deðildir. Komünizm diye bir tehlike kalmamýþtýr. Komünizm tehlikesi ancak "Moðol istilasý tehlikesi" kadar ciddidir. 1970'lerden kalma "bilimsel sosyalist tarikat mensuplarý" hala hayatta olsalar dahi... Bugün, üniter devletin en ciddi düþmanlarý etnik ýrkçýlýk ve ümmetçi enternasyonalizmdir. Bu iki tehdit, bazý Batýlýlarýn kendi milli çýkarlarý için düzenledikleri siyasi planlara da yer yer yardýmcý olmakta ve onlar tarafýndan kullanýlabilmektedir.





Bu objektif durum karþýsýnda, "Ne mutlu Türküm diyene" ifadesi çaðdaþ millet anlayýþýnýn en masum ve tabii söylemidir. Demokrasi, milliyetçiliðin ve milli çýkarýn kesin icaplarýndandýr. Bunu bir yere yazdýktan sonra, Türk Ordusu'nun "Ne mutlu Türküm diyene" ifadesinin arkasýndaki saðlam duruþununun Türk millet devleti hesabýna yazýlacak güçlü bir irade beyaný olduðunu kabul etmek gerekir. Kürsülerdeki eski "bilimsel sosyalist tarikat" kalýntýlarýný ayrý tutarsanýz, insanlarýn bayraklarýný kapýp geldikleri dev mitingler de basbayaðý milliyetçi hareketlerdir. Bazý milliyetçiler bu mitinglerden uzak düþtüyse, kusuru kendilerinde aramalýdýrlar. Milliyetçi fikir insanlarýndan bu mitinglere sadece taraftar olmayý deðil, öncülük etmeyi, tertipçi olmayý beklemek hakkýmýzdýr. O sevilmeyen kürsülerde onlar olmalýydýlar. Niçin olamadýklarýný dikkatle irdelemeleri gerekir.





Televizyon programýyla baþladým, televizyon programýyla bitireyim:





Kurmay'ýn, "Ne mutlu Türküm diyene"li bildirisini irdelemeye, televizyonlarýmýzýn en kaliteli fikir programlarýndan Taha Akyol'un CNN- Türk programýna Akyol ve Altan üymen çýktý. Ortamý ve Genel Kurmay bildirisini konuþtular. Söylediklerinin çoðuna katýlmamak elde deðil. Fakat iþ "Ne mutlu Türküm diyene"ye gelince, kendimi daha önce sözünü ettiðim programý seyrediyor gibi hissettim. Ýkisi de mealen, "cýk cýk cýk, bu da çok fazla" diyorlardý. Niçin?





"Niçin?" sorumda çok haklýyým, çünkü etnik ýrkçýlýkla pasaport vatandaþlýðýnýn arasýnda koskoca bir "millet" olgusu vardýr ve "Ne mutlu Türküm diyene" iþte tam bunun merkezine iþaret etmektedir. Bugünkü dünyanýn anladýðý millet ve devletin temelinde de bu anlayýþ vardýr. Yoksa etnik ýrkçýlýk, pasaportla sýnýrlý vatandaþlýðýn bir milimetre altýndan mý baþlýyor? Millet diye bir olgu hiç mi dünyaya gelmedi? Türkiye uluslararasý bir hava alanýnýn transit salonu mudur? (Bakýn burada bile "uluslar" arasý demek zorunluðu var.)





Devlet ne için? Pek tabii millet için.







Ýskender üksüz
turkdirlik.com


19 Temmuz 2007

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1] Burada bizde daha sýk kullanýlan þekliyle "milli devlet" yerine terimin aslýný, "nation state"i kasten kullandým. "Milli devlet", bu sanki bir tercih meselesiymiþ nüansýný taþýyor. Halbuki "millet devlet" oluþumun doðallýðýný daha iyi yansýtýyor. Belki Türkçe'de "millet devleti" demek daha doðrudur.

[2] Millet inþasý = "nation building". Bu kavrama tekrar dönmek gerekir.

[3] NTV'de Can Dündar'ýn programý.

[4] kültür "homojenliði"

[5] Hamish Hamilton, "Conditions of Liberty", Londra (1994) 105- 8

[6] A. g. e., sayfa 108.

[7] John Stuart Mill, ilk basým: “Considerations on Representative Government", Londra 1861. þimdi, J. S. Mill, "Utilitiarianism, On Liberty, Considerations on Representative Government", Londra (1993), sayfa 207.

[8] Dankwart Rustow, ‘Transitions to Democracy: Towards a Dynamic Model’, Comperative Politics, cilt 2, 1970, sayfa 350-51

[9] Robert A. Dahl, "Democracy and its Critics", New Haven, 1989, sayfa 207.

[10] David Miller, "On Nationality", Oxford, 1995, sayfa 90-3

[11] Alfred Stepan, “Modern multinational democracies: transcending a Gellnerian oxymoron", "The State of the Nation, Ernest Gellner and the Theory of Nationalism, editör:John E. Hall, Cambridge University Press (1998) kitabýnda, sayfa 227. Daha önceki alýntýlarýmýn kaynaðý da Stepan'ýn bu makalesidir.