GüLEN PROPAGANDASININ ALTINDAN HANGÝ þÝRKET üIKTI
6.5.2010
ünce, bu yazýnýn baþlangýç aþamasýný anlatmak istiyorum: Bu yazýmda, G. Soros’un birçok ülkede olduðu gibi Türkiye’de de yarattýðý neoliberalist toplumsal ve ekonomik erozyonun benzerini kültür endüstrisi bazýnda Almanya’da organize eden, bu ülkenin (yine, birçok Avrupa Birliði ülkesinin) kültürel yaþamýnda belirleyici bir rol oynayan Bertelsmann Vakfý’ný tanýtacaktým. Bunun için, bu vakýfla ilgili bilgi topladým. Konuya girdikçe büyük þaþkýnlýkla gördüm ki, Bertelsmann, Almanya’daki sosyal devletin altýný oymuþ ve oymaya devam etmekte, bununla da kalmayarak, “sivil toplum örgütü” maskesi altýnda, neoliberalizmi empoze edip yayan kurum ve kiþilere danýþmanlýk hizmetlerinde ve maddi yardýmda bulunmaktadýr.
Yazýmla ilgili notlarýmýn ikinci aþamasýnda, aklýma, Bertelsmann’ýn Türkiye’deki F. Gülen ve G. Soros faaliyetleriyle büyük benzerlikler göstermesi geldi. Bunu tam anlamak için bir adým daha araþtýrýnca gördüm ki;
1. Orhan Pamuk’un kitaplarýný ABD’de ve Avrupa’da basan, büyük reklamlarla piyasaya süren – hatta belki ona Nobel Edebiyat üdülü’nü verdiren – yayýnevleri Bertelsmann “þirketi”ne aittir.
2. Almanya’da F. Gülen’i öven entellerin – ki bunlardan bazýlarý ortalýkta “Bilim Ýnsaný” etiketiyle dolaþýyor! – palazlandýrýlmasý iþini, Bertelsmann Vakfý üstlenmektedir.
*
Yukarýda sýraladýðým maddelerin ikincisinde takýldým kaldým ve bu yazýmda onu açmaya karar verdim. üünkü bu arada, F. Gülen’i akýl almaz bir hevesle öven bir Alman enteliyle (Reiner Herrmann’dan, daha önceki yazýlarýmda bahsetmiþtim) daha karþýlaþtým:
Dr. Michael Blume.
Dr. Blume, 1976 doðumlu. Tübingen’de Ýlahiyat okumuþ; magister çalýþmasýný, Almanya’daki genç Müslümanlarýn kimlikleri konusunda, doktorasýný da din ve beyin araþtýrmalarý alanýnda yapmýþ. Allah, genler ve beyin konularýna dalmýþ, Darwin’in evrim teorisini kesinkes reddederek, (kendi deyimiyle) „dindarlýðýn, saðlýklý kafaya sahip olmadaki büyük önemini“ ortaya sermiþtir. Stuttgart’taki „Hýristiyan-Müslüman Cemaati“nin kurucusu da olan Dr. Blume, Baden Wüttenberg Eyaleti’nin Devlet Bakanlýðý’nda hizmet görmekte, çeþitli üniversitelerde de öðretim görevlisi olarak çalýþmaktadýr.
*
Bakýn Dr. Blume, F. Gülen’i övdüðü (ki buna az sonra geleceðim) yazýnýn bir yerinde „Türk ulusalcýlarý“na neler diyor:
“Türk ulusalcýsý beton kafalýlara seslenmek istiyorum. Türkiye’yi ilgilendiren ve hep ayný kampanyalarla yürüttüðünüz iktidar kavgalarýnýzý, Almanya’daki etnik ve dinsel gruplara karþý yapmayýn. Tersine, kendinizi artýk ortak hukuk devletinin ilkelerine, demokrasiye ve insan haklarýna (ki buna din özgürlüðü de dahildir) yönlendirin.” (Die Gülen-Bewegung und die Wissenschaft / Gülen Hareketi ve Bilim, 27.05.2009).
(Dipnot: Bu sözlerin aynýsýný, Orhan Pamuk’tan ve bir Fethullahçýdan da duymuþ olabilirsiniz. üünkü hepsinin, – anneannemin deyimiyle – “ilmi ayný”dýr).
Görüyor musunuz Fethullah sempatizaný “bilim” elemanýnýn söylediklerini! Bu yaþta bu ukalalýk, ancak kendisini büyük bir megalomaniye kaptýrmýþ olan birinde bulunabilir. Bu “bilim erbabý”, Gott’un onun genlerine ve beynine yazdýðý “büyük huzur”u araþtýrýrken, aldatýcý bir huþu içinde mayýþmak yerine, bir de kendi psikolojik bilinçaltýna, bilinçdýþýna ve megalomani güdülerine falan baksa ya!..
Artýk kafataslarýnýn büyük veya küçük oluþlarýndan ve kanlardaki farklýlýklardan bahsedilemediði için, beyin kývrýmlarýnda ve genlerdeki “büyük sýr”lardan bahsediliyor.
Yutarsan!
Aslýnda yapýlan ve yansýtýlan þey, “din-ticaret-siyaset” (Uður Mumcu’ya saygýlar) sacayaðýna, bir de (pseudo) “bilim” ayaðýný eklemek. Yani din ve siyaset ortaklýðýyla yürütülen ticarete (emek sömürüsüne) bir de “bilim” iksirini ekleyerek neoliberal faþizmi uçurmak! Böylelerine insanýn hem acýyacaðý, hem de güleceði geliyor...
*
Neoliberalizmin ilahiyatçýsý Dr. Blume’nin, F. Gülen’i överken nelerden bahsettiðine baktýðýmýzda, dünyada mutlak hakimiyet kurmaya çalýþan neoliberalist çetenin Türkiye projeksiyonu konusunda da ipuçlarý yakalýyoruz:
1. Din düþmaný Türk ulusalcý devlet seçkinlerine karþýlýk, Fethullan Gülen ülkesinde ve tüm dünyada taraftarlarý aracýlýðýyla bilimi ve eðitimi desteklemektedir.
2. Gülen hareketinde, ruhsallýða verilen önem yanýsýra, modern bireycilikle dinsel cemaatçiliðin dengesi saðlanmaktadýr.
3. üzgürlükçü sivil toplum tarafýndan desteklenen bu hareket, Türk milliyetçilerinin ve aþýrý dincilerin saldýrýsýna uðramaktadýr.
4. Osmanlý yýkýlýnca, milliyetçiler, bunun sorumluluðunu etnik-dinsel çoðulculukta ve Ulemanýn geleneklere baðlýlýðýnda aradýlar. Bu nedenle de dinsel ve etnik azýnlýklarýn üzerine vahþi bir þekilde gittiler. Devlete hizmet eden ve din eðitiminde tekel yaratan Diyanet’i kurdular. Latince alfabeye geçerek, halkýn Osmanlý mirasýyla bütün kültürel baðlarýný kestiler ve devletin mecburi eðitim zorlamasýyla yeni bir milliyetçi-laik bilginç yerleþtirdiler. Birdenbire, gençlerin büyük çoðunluðunu, ailelerinin ve büyüklerinin gördüðüne hiç benzemeyen bir laik eðitime tabi tuttular, ki bu, bugün Almanya’da da sürdürülmektedir ve onlarýn kýrsal ve ailesel iliþkileri, gelenekleri ve kimlik anlayýþlarý üzerinde aðýr bir yük oluþturmaktadýr.
5. Fethullah Gülen’in buna tepkisi, Said-i Nursi’nin tezlerine yaklaþmak oldu. Yine, Papa II. Johannes Paul’a gönderdiði mektupta, Müslümanlarýn içinde bulunduðu durumun sorumlusu olarak Müslümanlarý gösterdi ve Papayla
Diyaloða girmek istediðini belirtti.
6. Fethullah Gülen, Cihat kavramýnýn yanlýþ anlaþýldýðýný açýkladý; El kaide’ye ve canlý bomba terörüne karþý çýktý...
7. Fethullah Gülen, 2006’da yazdýðý bir yazýda Darwin’in Evrim Teorisi’ni eleþtirdi. Bu konuda ondan daha eleþtirel bir tavýr bekliyoruz...
8. Ýnsan haklarýnýn, demokrasinin, eðitimin, bilimin ve dinlerarasý diyaloðun desteklenmesi yolunda, Fethullah Gülen’in öðretisi ve Gülen Hareketi’nin sivil toplum faaliyetleri bulunmaz nimettir...
*
Haaa, az daha unutuyordum: Dr. Blume, F. Gülen’le ilgili “bilimsel” ve övücü tespitlerini yaparken hangi vakýftan maddi yardým alýyor dersiniz? Doðru tahmin ettiniz: Bertelsmann Vakfý’ndan!
Bu þirket, Almanya’nýn en güçlü, dünyaya en fazla yayýlmýþ medya örgütüdür. 14 yaþýndan büyük olan her Alman, günde en az bir saat Bertelsmann medyasýna baðlý bir kaynak tarafýndan “bilgi”lendirilmekte veya eðlendirilmektedir. Schröder Hükümeti’nin 2010 Agenda’sýný Bertelsmannlý danýþmanlar hazýrlamýþlardýr. Sosyal devletin miyadýnýn dolduðunu, büyük firmalardan alýnan verginin kaldýrýlarak serbest rekabetin önünün tamamen açýlmasýný savunan bu neoliberalist danýþmanlar, 90’lý yýllarda koalisyon hükümeti oluþturan Alman Sosyal Demokratlarý’yla Yeþiller’ine bu politikayý uygulatmayý baþarmýþlardýr.
Bertelsmann, neoliberalist politikasýný sadece Almanya’da deðil, bütün dünyaya hakim kýlabilmek için elindeki büyük imkanlarý seferber etmekte, nobeller verebilmekte, tarikatlara okullar ve þirketler kurdurabilmekte, hatta sivil toplum örgütü adý altýnda postmodern genç faþistleri kullanabilmekte, “bilim” elemanlarýna doktoralar, “yazar”lara postmodern/ kapkara/ picikmiþ... kitaplar yazdýrabilmektedir...
*
Louis Althusser’in meþhur tezini bilirsiniz: “Devletin ideolojik aygýtlarý”ndan söz eder. Postmodern neoliberalizm ise, Althusser’in tasvirinden daha ileri gidiyor ve devleti de “Sivil ürümceðin Aðlarý” (Mustafa Yýldýrým’a saygýyla) içine alarak yerine þirketleri geçirmek istiyor. Bunlar artýk, “devletin ideolojik aygýtlarý” deðil, ulus devleti de saran “örümcek aðlarý”, neoliberalizmin uyuþturma aygýtlarýdýr. (“ürümcek aðý” metaforu, Mustafa Yýldýrým’ýn kitabýnda olduðu gibi, aþaðýda kapaðýný kopyaladýðým Bertelsmann’la ilgili Almanca kitapta da karþýmýza çýkýyor).
*
Postmodern/ faþist çaðýn “modern” çaðdan farký, modern çaðdaki ulus devletin, aydýnlanma fikrine ve herkesin eþitliði ilkesine teoride de olsa baðlý olmasýydý. Ýçinde yaþadýðýmýz neoliberalist postmodern çað ise, kesin zaferi için, ulus devleti yok etme, yani laikliði, üniterliði ve ekonomik eþitlik ülküsünü tamamen bertaraf etme peþindedir. Bu amaçla üç koldan çalýþýyor:
1. Yandaþ medyayý ve devletin çesitli ideolojik aygýtlarýný kullanýyor; insanlarýn dikkatini onlarý uyuþturarak, yani aldatarak, korkutarak, umutlandýrarak, avutarak ve oyalayarak daðýtýyor. (Bunlarý, din ile, tarikat ile, türban ile, sadaka ile, spor ile, büyüklük fantazileri ile, maðduriyet-insan haklarý ideolojisi ile, mazlumluk edebiyatý ile, “Atatürk” ile, Nobel ile, Ergenekon ile, Osmanlýcýlýk ile vs.. vs... ile yapýyor).
2. “üok kültürlü toplum”, “farklý olma hakký” adý altýnda, etnik ve dinsel kimliklerin palazlanmasýný ve birbirinden kopmasýný destekliyor;
3. Bu kimlikleri ayrý ayrý kýþkýrttýktan (böl ve yönet) sonra, kendi yarattýðý bu sonuca “(kaçýnýlmaz) kültürler/ uygarlýklar savaþý” adýný veriyor ve bununla kendine ideolojik rahatlýk saðlýyor.
Ýþte ben buna, “postmodern neoliberalizm” diyorum. Bu sistem, modern ulus devleti, onun laiklik ve sosyal olma özelliklerini “kastrasyon”a tabi tutarak ortadan kaldýrmak, dünyayý ve insanlarý þirketlerin kölesi bimbolar haline getirmek peþindedir. Bu sistemin gözünün gördüðü tek þey ise, sömürülecek yeni pazarlar (insanlar) bulmak, yani ticaret ve paradýr. Bu anlayýþa göre para ve kapitalist ticaret, dünyada biricik güç ve deðerdir. Din ve ruhaniyet, ticaretin ve paranýn hizmetinde olduðu sürece “makbul”dür. Paranýn ve ticaretin “özgür” akýþýný engellemeye çalýþan her unsur “kötü” ve “tehlikeli”dir. Bu hakim ideoloji/ common sense (“saðduyu”) her gün yüzlerce televizyonda, gazetede, dergide, konuþmada ayný yalanlarý tekrarlayýp durur; ta ki ortalama halk bu yalanlarý “gerçek” olarak algýlayana kadar. Bugünkü sonuç, örneðin þöyle ifade edilebilir: “’Ýslam teröristleri’ tehlikeli ve kötüdür! Ilýmlý Ýslam ve dünyayý yöneten para, gerekli ve iyidir!” Türkiye bugün, neoliberalizmle “Ilýmlý Ýslam”ýn ittifakýyla yönetilmektedir...
*
Tekrar Dr. Blume’ye dönersek: O, bütün toyluðuna raðmen, neoliberalizmin karteli olan Bertelsmann’ýn kendisinden beklediði misyonu aymýþtýr. Fethullah Gülen’i överken Türk ulusalcýlarýna “beton kafalý” demesi, onlardan bir kýsmýnýn hala neoliberalizme, postmodern faþizme, bu sistemin etnik ve dinsel bölünmeleri kýþkýrtan, laikliði ve sosyal(ist) devleti reddeden totaliter saldýrganlýðýna direnmelerindendir.
Neoliberal çete, bu direniþi, Bertelsmann’ýyla, Fethullah Gülen’iyle, Orhan Pamuk’uyla, Bilderberg’iyle, Soros’uyla, Yeni Osmanlýcýlýðýyla, Bilmem ne Siviller’iyle... AKP’siyle ve “Baþkanlýk Sistemi”yle..., Kürt, Ermeni... kartlarýyla boðmak istiyor...
Bertelsmann, neoliberalizmin (baþka bir deyiþle emperyalizmin) öz be öz çocuðudur.
Ya Fethullah Gülen’le Orhan Pamuk Bertelsmann’ýn nesi oluyor?
KüR NOKTA KüþESÝ
Memleketimden “sanatçý” manzaralarý:
1. Sinan üetin, “Her þeyden önce Rumi’nin adýný, o þiirin varlýðýný birçok insana duyurduðu için reklam filmine þube baþkanýnýn teþekkür ettiðini düþünüyorum. O yüzden ona ‘Ne olursan ol, gel’ diyorum” dedi. Ticaret düþmanlýðýnýn hayat düþmanlýðý olduðunu söyleyen üetin, “Böyle güzel bir þiiri dinleten bir markanýn milyonlarca lirayý harcayýp hazýrladýðý reklam filminin sonuna kendi ismini koyma hakký var. Ýnsanlar ticaret düþmanlýðý yapmak yerine savaþ düþmanlýðý yapmalý. üünkü ticaretin olmadýðý yerde savaþ olur” dedi. (DHA, Konya, 24.04.2010).
(Yorumum: Yes, of course! Doðru be anam! Marka, milyonlarca lira harcayýp reklam filmi yaparak ticarete katkýda bulunmuþ, Mevlana’nýn sözü mü olur bu durumda! Zaten Birinci ve Ýkinci Dünya Savaþlarý da, ticari sömürü güdülerinden ve paylaþým yanlýþlýðýndan deðil, ticaret yapýlamadýðý için çýkmýþtýr. Hitler’e istediði ticari imkanlarý vermeyenlerde kabahat! Türkiye, Kurtuluþ Savaþý çýkarmasa daha barýþçýl olurdu. ABD, Irak’ý bu ülkenin petrolünü þirketlerinin ticaret sahasýna katmak için iþgal etmiþtir! Bu iþgalin sorumlusu, ABD’ye istediði insani ticaret imkanýný vermeyerek hayat düþmanlýðýna giriþen Irak Hükümeti’dir! ABD’nin bu barýþçýl ticaret isteðini baþtan kabul etseydi de savaþ çýkarmasaydý ya!).
2. “Daðlar bize düz olur lo/ Yar gelmezse ne olur/ Bir yar gider bin yar gelir/ Düþmanlar görür kör olur/ Hadi sen git iþine de/ Herkes kendi iþine/ Daðlarýmda zulüm var lo/ Düþemem yar peþine...”
(Sorum: þair, yarinin gelmemesine þýmarýk bir nispetle, “Bir yar gider bin yar gelir” diyerek düþman çatlatýyor ve umursamazlýðýnýn nedeni olarak da ülkesinin daðlarýndaki zulmü gösteriyor. Zulme hepimiz karþýyýz da, bu þarkýnýn sözlerindeki düþünceyi anlamakta hep güçlük çekmiþimdir. Bu þarkýyý duyunca, dinleyenleri görünce aklýma hep þu soru gelir: Nasýl oluyor da ayný daðlarda “zulüm gören”lerle “zulmeden”ler ayný þarkýyý ayný huþu içinde dinlemektedirler? “Zulmeden”inden, “zulüm gören”ine kadar içimiz dýþýmýz arabesk mi olmuþ yoksa?).
Mehmet þekeroðlu
Odatv.com