Yunanistan'ýn zýmni moratoryumu



IMF ile AB, 110 milyar dolarlýk yeni bir kredi açarak, Yunanistan'ýn “moratoryum” önerisini (adýný telaffuz etmeden) kabul etti.

Doðru yaptý. Moratoryumun anlamý þudur: ünce borçlu “ben borçlarýmý ödeyemiyorum” diye bir açýklama yapar. Bunun ardýndan alacaklýlar, biz de “senin borçlarýný erteledik” derler. Alafranga deyimiyle borçlar “yeniden yapýlandýrýlýr”. Yani miktarý, vadesi, faiz haddi ve borçlunun yerine getirmesi gereken edimler üzerinde bir anlaþma saðlanýr. Yunanistan ile IMF ve AB arasýnda yapýlan da aynen budur. Moratoryumu kabul etmenin gerekçesi, borçlu ve alacaklýlar için bu çözümün “ehven-i þer” (kötülerin iyisi) olmasýdýr. Basýna yansýyan bilgilerden, kapalý kapýlar ardýnda Yunanistan ile IMF+AB arasýnda cereyan eden moratoryum müzakerelerinin bir hayli sýkýcý geçtiðini anlýyoruz.

* * *

Alacaklýlar evet demeseydi; Yunanistan, moratoryumu resmen ilan edecekti. O takdirde alacaklý Avrupa bankalarýn bilançolarýnda “toksik” (deðersiz) varlýklar teþekkül edecekti. Pek tabii bu sefer Yunanistan'ý deðil, kendi bankalarý yani kendi vatandaþlarýnýn tasarruflarýný kurtarmak için Alman ve Fransýz Maliyeleri ile Avrupa Merkez Bankasý devreye girmek zorunda kalacaktý. Yunanistan, þartlara evet demeyip, moratoryum ilan etseydi, belki Arjantin gibi borçlarýnýn bir kýsmýný sildirebilecekti. Ama milli geliri iki-üç yýl ciddi þekilde düþecek ve Avrupa Para Birliði'nden çýkmak zorunda kalacaktý. Bu da kötü olacaktý. Yani iki taraf için de adýný koymadan “moratoryum” anlaþmasý yapmak daha isabetli olmuþtur. Ama bu bir “happy end” deðildir. Film bitmemiþtir. Bu, sadece mutlu bir baþlangýçtýr. Gayret bundan sonra “dayýya” yani Yunan halkýna düþmektedir.

* * *

Yunanistan'ýn baþýna gelenler, bizde hem bir sevinç ama daha çok ham bir böbürlenme vesilesi oldu. Türkiye 2001'deki krizi nasýl atlattý diye efsaneler yazýlmaya ve anlatýlmaya baþlandý. Coþup, Yunanistan'a finansal danýþmanlýk yapmaya soyunduk. Bunlar iç tüketime dönük adam kandýrma propagandalarýdýr. Lütfen kimse yutmasýn. 2001 ile 2008 yýllarý arasýnda, baþta Latin Amerika ve Doðu Avrupa ülkeleri olmak üzere ulusal ekonomisi, mucizeler (?) yaratmýþ, kiþi baþýna milli geliri, dolar hesabýyla üçe-dörde katlamýþ, hesaben kamu borçlarýnýn milli gelire oraný düþmüþ, bankacýlýk kesimi toparlanmýþ bir sürü ülke var. üzellikle 2009 krizinden sonra Mýsýr, Tunus, Sýrbistan ve benzeri yarý gariban ülkelerde de bankacýlýðýn görünürde hiç arýza çýkarmadýðýný belirtmem gerek. Bu geliþmeleri meydana getiren küresel dinamikleri hesaba katmadan, nasýl da becerdik diye kendimizi gaza getirmenin alemi yok. Hamdolsun biz de iktisaden iyi sonuçlar aldýk. ülkede gözle görülür bir refah artýþý oldu. Bunlarý görmemek vicdana sýðmaz.

* * *

Yunanistan ve ardý sýra gelen “cari açýðý” yüksek diðer AB ülkeleri yüzünden, Euro deðer kaybederse bu bizim için kötü olur. Bu yüzden ihracatýmýz yeterince artmaz ve büyüme hýzýmýz düþer. Ama iþin esas kötüsü, dýþarýdan gelecek bol döviz yüzünden cari açýk patlayabilir ve Türkiye, iki üç yýl içinde kendisi bir Yunanistan faciasý yaþayabilir.

Son Söz: Bey atýyla gezmeye giden, dingonun ahýrýna çabuk döner.


Ege CANSEN / HüRRÝYET / 5 Mayýs 2010