Erdoğan ve Hocaefendi..."Kendi İpimi Kendim üekerim"



Son aylarda ““Hocaefendi’nin sözcüsü” olmadığı ısrarla vurgulanan Hüseyin Gülerce, Baykal CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ederken Pensilvanya’ya mesaj gönderince panikle, televizyon televizyon dolaştı şu mesajı verdi;

“Hocaefendi’nin, Baykal’a gösterdiği yakınlık, kesinlikle AKP ile cemaatin arasının açıldığı şeklinde yorumlanmamalıdır”!..

Gülen’in, AKP ile arasının açılıp açılmadığını, “ılımlı İslam”dan sonra “ılımlı sol”a hizmet edip, etmeyeceğini zaman gösterecek. Ancak Erdoğan’la arasının açık olduğu kesindi. Gülen’in, İsrail’in Gazze’ye yardım götüren gemilere yaptığı saldırıdan sonra Wall Street Journal’e yaptığı açıklama bu gerçeği sadece somut bir biçimde delillendirdi.

Aslında Erdoğan ve Gülen’in arası hiç olmadı. üünkü aynı cemaatten değillerdi… Dahası siyasi ve dini liderlikte rakiplerdi…

Her ikisi de bugüne kadar “Düşmanımın düşmanı, benim dostumdur” stratejisiyle birbirine katlandı. Ve bu tür işbirliklerindeki o “mukadder gün” geldi!..

Cengiz üandar’ın, Hocaefendi’ye posta koyması az şey mi?

Ya TBMM Filistin Dostluk Grubu Başkanı AKP’li Zeyid Aslan’ın,

“Ben Fettullah Hoca’nın kendi açıklaması olduğunu düşünmüyorum. Eğer bu beyanat doğruysa ve bakış buysa doğru değil”

demesi?..

Bu sözlerde, “Hoca baskı altında konuşuyor, konuşturuluyor” veya “birileri onun adına konuşuyor” gibi vahim bir ima yok mu?

O zaman, “Bugüne kadar nerelerdeydiniz… Onu o yaban ellerde niye bıraktınız?.. Her türlü icraatınızda yegane referans Fethullah Gülen değil miydi?” soruları sorulmaz mı?

Yoksa AKP’liler de bundan sonra, “Gülen öldü, bu çakma Gülen” senaryosuna mı sarılacaklar?..

Wall Street Journal’e fotoğraf verilmesi, bu senaryolara karşı peşin tedbir olabilir!..

Zaman Gazetesi’nin şaşkınlığı, Gülen’in, Gazze yardımı ve İHH’ya yönelik eleştirilerini manşetten değil, etekten vermesi, en önemlisi sözlerini düzeltme çabası ise işin bam teli!..

Cemaatin eğitim ve medya şeklinde ikiye bölündüğünü, medya kanadının akıl almaz bir şekilde siyasallaşmasının, Gülen’in “yavaş yavaş sızacağız” talimatına rağmen, T.C.’ye karşı adeta “Haçlı” taarruzuna geçmesinin Hocaefendi’yi çok rahatsız ettiğini, belki de korkuttuğunu söylüyorduk da kimse inanmıyordu.

Bakın artık Hoca’ya bile “ayar” çekiyorlar!..

Olayın bir başka boyutu da şu; Vakti zamanında partisinin, cemaatlerle ilişkisini sağlayan bir milletvekili, Erdoğan’ın cemaatlerin tabanını ele geçirdiğini, tepedekilerin hiçbirisinin etkisi kalmadığını, kendilerinin o “liderlere” ulaşmasının bir şekilde engellendiğini anlatmıştı.

Anlaşılan doğruymuş!..

Gülen’in Türkiye’ye gelmek isteğine Başbakan Erdoğan tarafından “rezerv” konduğu söylentileri de cabası!..

Gülen’in “şahsi meseleleri” böyle…

Artık o da, “Ulusalcılarla aynı çizgiye gelmek, ABD ve İsrail’in sözcülüğünü yapmakla” suçlandığına göre, işin uluslararası kısmına da bakalım.

Fethullah Gülen’in, Almanya ve İsrail nezdinde de etkili olmak veya etkili hale getirilmek istendiği, son dönemde tamamen bu iki ülkeye ağırlık verildiği biliniyordu.

Pişen aşa su katıldığı kesin!..

Ancak Gülen sadece bugün değil, Erdoğan’ın “one minute” şovunda kullandığı 2008 Gazze saldırısında da İsrail’in değil, ama Başkanlığa yeni seçilen Obama’nın “sözcülüğünü” yaptı.

Gülen tonu çok düşük açıklamasında,

“Uluslararası örgütler ve STü’lerin, insanlığın ortak vicdanını rahatlatacak adımlar atmasını” istedikten sonra “Bush döneminden çıkarılan derslerle, Obama yönetiminin daha barışçıl bir yol izleme imkanının belirdiği bir zamanda, İsrail’in masum insanlara bomba yağdırmasını” eleştirdi.

O günlerde Zaman Gazetesi’nde ise bir yandan Gazze için ağlanıyor, öte yandan Obama’nın kendisini İsrail’e ne kadar adadığı anlatılıp, Başbakan Erdoğan eleştiriliyor ve “frene bas” tavsiyesi yapılıyordu.

İşte Zaman’ın Washington Temsilcisi Ali H. Aslan’ın 29 Aralık 2008 tarihli yazısından bazı satırlar:

“Washington’da İsrail’le empati had safhadadır. ABD’de çok sevilen İsrail’i eleştirmek, başkan dahil, her babayiğidin harcı değil. Türk siyasetinde ise özellikle şimdilerde babayiğitliği ispatlamanın en önemli unsurlarından biri İsrail’i kınamak.

Zaten Türk dış politikasının geleneksel çizgisi de, Filistinlilere daha müzahirdir. O halde Washington’un, Türkiye’nin Ortadoğu’da arabuluculuk gayretlerine, yüzümüze söylemese de, gerçekte soğuk bakmasına, Olmert’in daha geçen pazartesi ziyaret ettiği Ankara’da Gazze’yle ilgili planlarını, İsrail ve Suriye arasındaki dolaylı barış görüşmelerine şimdiye kadar başarıyla öncülük eden Türk tarafına anlatmamasına şaşmamak gerekir… Hazır Başbakan Erdoğan hakemlik rolünü unutup, tek yanlı ve aşırı sert beyanlarıyla yine İsrail lobisini ve camiasını kızdırmışken, aynen İsrail gibi, Washington’daki geçiş dönemi boşluklarından istifade edip 20 Ocak’a kadar Kongre’den Ermeni tasarısını geçirerek, kim vurduya gitmesini isteyenlere de gün doğmuş olabilir.”

Belli ki, 2 sene zarfında köprülerin altından çok suların geçmiş, değişen Gülen değil, medyası olmuş!..

Ez cümle; şahsi veya uluslararası meseleler, Son açıklamasıyla Fethullah Gülen de Tayyip Erdoğan’ın ismini resmen çizmiştir!..

Erdoğan Ne Yapar?

Artık “en yakınlarından, kardeşlerinden” dahi takdir görmeyen Erdoğan’ın öfkesi çok normal. O yüzden Gazze üzerinden başlattığı meydan savaşına şaşmamak gerek.

Erdoğan’ın ruh hali ve gidişatını anlamak isteyenlere, “Vakanüvis”i Yalçın Akdoğan’ın, AB ve ABD’nin Türkiye’yi çepeçevre kuşatmasını sağlayan 17 Aralık 2004 zirvesinin perde arkasını anlattığı “Tarihe Düşülen Notlar” isimli kitabından bir bölüm aktaralım.

Erdoğan AB’nin o belgesini görünce, “Bunlar bize dürüst davranmıyor” der ve devam eder:

“Kendi ipimi kendim çekerim… Başkasına çektirmem!..”

Neticede; AB belgesini kabul ederek, “ip”ten kurtulur!..

Erdoğan, Gazze meydan savaşından şimdilik “kazançlı” görünüyor. Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişiklik paketini iptal etmez, ülke referanduma giderse, Gazze’yi “oya tahvil”e, arkasından da erken seçim baskınına oynadığı anlaşılıyor.

Ya Anayasa Mahkemesi’nden iptal gelirse?..

Acaba en başından referandum sandığının yanına, erken seçim sandığını koymamasının pişmanlık ve sıkıntısını yaşıyor mudur?

Ve dahi seçime gitme zemin ve zamanını bulabilir mi?
Akıbetin belirleyicisi zannımca İran olacak…

BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylama için ABD’nin tehdit gibi, “Herkesin gönlünü yapacak zamanımız yok” açıklamasını bir kenara not edin. “Delikten süpürülme” de yaşanabilir, “son dakika uzatması” da!..
Son bir denklem; Gülen ABD’ye, Gül Gülen’e, Davutoğlu hepsine yakın…

Davutoğlu, Mesut Barzani’ye “Kak”, Barzani de Ahmet Türk’e, “Kak” dedi…

Demek ki, Davutoğlu ve Türk “kardeş”miş.

üyleyse bu denklemden ne sonuç çıkar!..


Meyyal Uygur / Açık İstihbarat / 6.6.22010