Bir tek eylem planı var; tasfiye etmek...


Toparlayalım; gidişat hiç iyi değildir. Ardı ardına gelen şehit cenazeleri vatandaşın sadece sabrını taşırmakla kalmamış, devlete olan güveni de kökten sarsmıştır.


Bu güvensizliğe sadece iktidardakilere değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin topraklarında ‘karşıdan ateş edilir’ diye çömelip oturan herkes dahilidir.


Cumhurbaşkanlığı makamı deseniz hiç mi hiç umut vermemektedir. Abdullah Gül'ün girişimleri içerikten yoksundur. Daha önce alınıp da uygulanamamış kararlar temcit pilavı gibi yeniden kamuoyunun önüne sürülmektedir.


İlker Paşa'nın siperde çömelen fotoğrafın ardından, PKK terörünün en büyük destekçisi AB Büyükelçileriyle şehit cenazesinde saf tutması, ardından İstanbul'a geçip NATO'ya övgüler dizmesi hoş olmamıştır.


Devlet Bahçeli'nin "önerileri" inandırıcılıktan yoksundur. OHAL için vakit geçtir, cin şişeden çıkmıştır. Bahçeli'nin Cumhurbaşkanı ile görüşmesinde "ölüm cezasının yeniden getirilmesini istediği" yazılmıştır ki işte bu konuda belki de en son konuşması gereken insandır. "Elinde yetki varken niye asmadın?" diyen Başbakan burada haklıdır. ücalan'ın idam kararı, MHP'nin koalisyon ortağı olduğu hükümet tarafından Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde saklanarak "kadük" edilmiştir. Bu satırların yazarı, Devlet Bahçeli'nin 2000 yılında şehit analarına Başbakanlık'ta verdiği sözün canlı tanığıdır. Bahçeli orada şehit analarına, "Bize 2 yıl süre verin, AİHM süreci tamamlansın, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak isteyenlere fırsat vermeyelim, 2 yıl sonra bu alçağa hak ettiği cezayı vereceğiz" demişti. Belki de 2 yıl sonra partisinin Meclis'te bile olmayacağını biliyordu...


Kemal Kılıçdaroğlu deseniz, evet dürüst adamdır, halk kendisine bir kredi vermiştir ama terör konularında yetkin bir lider değildir. Zayıf kalmaktadır. Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda Deniz Baykal daha güçlü ve net söylemlere sahip bir liderdi.


Başbakan Erdoğan'ın durumunu konuşmayalım bile... "Açılım" dediği şeyin nasıl bir tuzak olduğunu görememesi, yel değirmenleriyle savaşa devam etmesi, yanlışta inat edeceğini deklare etmesi düşündürücüdür. Belli ki ne büyük bir bedel ödeyeceğinin idrakında değil...


Medya, "hıyarım var" diyene tuzlukla koşmakla meşguldür. şahsiyetsiz amigolar gibi kim öne geçerse ondan yana bağırmaktadır.


Bakın biz bunları tartışırken, bizdeki Anayasa Mahkemesi'nin muadili sayılabilkecek Amerikan Yüksek Mahkemesi, PKK'nın da aralarında bulunduğu terör örgütlerine, ‘akıl ve eğitim verme’ gibi “maddi yardımları” da yasaklayan terör yasasını onayladı. Başyargıç John G. Roberts Jr., karar sonrası yaptığı açıklamada, “Kürtler adına konuşabilirsiniz ama PKK’ya akıl vermeye ve birlikte çalışmaya kalkarsanız hakkınızda ceza davası açılır” dedi. ABD'de bundan böyle PKK'ye destek verici konuşmalar yapanlar, 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.


Bu yasa bizde olsa Mümtazer Türköne hapisten çıkamazdı!


Herkes kendi ülkesinin huzur ve güvenliği sözkonusu olunca işte böyle kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Hiç kimse de teröristi bizim gibi tepesine çıkarmıyor.


İngiltere'de 5 yıldır, yani metro eyleminden sonra bütün ülkede OHAL uygulanmaktadır. üok ağır bir terörle mücadele yasası çıkardılar; terör suçlamasıyla göz altıan alınanlar 49 gün sorgusuz sualsiz gözaltında tutulabiliyor.


Tabii böyle bir Terörle Mücadele Yasası'nı gerçek teröristlere uyguluyorlar, bizim gibi MGK Genel Sekreteri'ne değil…


Yapılması gereken: Aptalca söylemleri bir yana bırakıp PKK'yı şımartmaktan derhal vazgeçmek. Terör örgütünü her türlü vasıtayla kayıtsız şartsız ezmek. Profesyonel birlikleri derhal oluşturmak. ABD'deki gibi bir yasayı acilen çıkarıp uygulamak…


Ve de en önemlisi,


Memleket toprağını kiralık arazi zanneden bir kısım siyaset taifesini yapılabilecek en erken seçimle derhal tasfiye etmek, şimdiye kadar işlemiş oldukları suçlardan dolayı yargı önüne çıkarmak...


Acil… üok acil!


Fatma Sibel YüKSEK / KENT GAZETESİ / 24.6.2010