Bu “yargı reformu” değil, uyanın!



Aylardır anlatıyoruz ama tabii biz bir kanalda, bir gazetede anlatabiliyorsak, medyayı ele geçiren büyük bir kısmını kendine bağımlı yapan, yapamadıklarını yoktan var ettiği ağır vergi cezalarıyla baskı altına alanlar bangır bangır yayınlarla yanıltmacaları 10 kanaldan, 10 gazeteden yapıyorlar.

Devlet televizyonu TRT’nin bile tamamen “iktidar televizyonu”na çevrildiği bir dönemde başka ne olabilir ki?

Halk “Her Açıdan en çok bu günlerde gerekli, her kafadan bir ses çıkıyor, gerçekleri nasıl duyacağız, nereye gittiniz” diye yüzlerce mektupla, telefonla veya gördükleri her yerde bana tepki gösteriyor, oysa bir düşünseler... Her Açıdan gibi doğruları en açık şekliyle anlatan ve milyonların izlediği bir program böyle hayati bir dönemde hiç ayrılır mıydı?

***

Perşembe günü, daha AB Komisyonu sözcüsünün referandumla ilgili olarak resmen Türk halkına baskı yapan sözlerini duyar duymaz yazdığım ama sayfam ilan nedeniyle kapalı olduğu için yayımlayamadığım yazımda anlattıklarımın bir kısmına dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da konuşmasında değindi.

Ortada öyle bir AB komedisi var ki değinmeyecek gibi değil.

Daha Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın ne olduğu, yüksek yargıyı tümüyle çoğunluk partisinin yönetimine sokacak, böylece demokrasinin özgür, bağımsız olması gereken en önemli kurumunu da kontrole alacak maddeler dururken neyi iptal ettiği anlaşılamadan AB Komisyonu sözcüsü açıklamayı patlattı;

“Türkiye’nin üyelik müzakereleri için Anayasa değişikliği paketinin referandumda kabul edilmesini istiyoruz, bu paketin olumlu bir adım olduğuna inanıyoruz...”

BEğENİYORSANIZ FRANSA YAPSIN

Hani tam “yok ya” denecek sözler... Bırakın Türk insanını aptal yerine koyup açıkça referandum baskısı yapmalarını bir yana; “madem bu kadar beğeniyor, olumlu buluyorsunuz, kendi yüksek yargılarınızda niye aynı sistemi korumadınız” diye sormak lazım.

“Son olarak -Türk hükümetinin yanlış şekilde örnek gösterdiği- Fransa kendi hakim ve savcılar yüksek kurulunun başından siyasetçileri neden çekti ve Yargıtay Başkanı ile Yargıtay Başsavcısı’nı getirdi” diye sormak lazım.

AB’nin bütün yargıyla ilgili komisyonları (Avrupa Yargıçlar Birliği, Bakanlar Konseyi, Venedik Komisyonu) neden “yargı bağımsızlığı önemlidir, bu nedenle yüksek yargıya yargının üye seçmesi tercihimizdir. Ancak ileri demokrasilerde (milletvekilini milletin seçtiği, vekillerin liderin emrinde olmadığı, yüzde 10 barajının olmadığı) meclis çok az sayıda üye seçebilir” kararı aldı diye sormak lazım.

Nitekim Kılıçdaroğlu da hemen “AB ilerleme raporlarını okumadan mı açıklama yapıyorlar. HSYK’da Adalet Bakanı ile müsteşarının olmaması gerektiğini kendileri söyledi” demiş.

Durum bu olduğuna göre AB Komisyonu neden saçmalıyor acaba? Niyetleri nedir?

BABADAN OğULA!

Dün Kılıçdaroğlu‘nun konuşmasının altında bir yorum; “CHP referanduma evet demeli. Adil, özgür yargılamayı, yargı reformunu savunmalı”...

İşte vatandaşın bir kısmını buna inandırdılar: “yargı reformu”... Demek ki ülkenin en önemli iki yargı kurumu, HSYK ile AYM de yürütmenin eline geçince adı “yargı reformu” olacak.

Ondan sonra bugün (“adil yargılama”dan söz edilen Türkiye’de) tutuklu olarak duruşma bekletilen yüzlerce insanın yerine binlercesi konsa bile hak arayacak tek bir merci kalmamış olacak.

“Artık ülke yönetimi babadan oğula geçecek. Meclis çoğunluğu öyle karar verdi” dense veya “PKK’nın tüm istekleri verilecek, Anayasa’yı değiştiriyoruz” dense kimse engellemeyecek.

Eh, madem AB öyle istiyor yapın gitsin bari!


***

Evet, seçim provası!

12 Eylül’de yapılacak olan referandum için “seçim provası gibi olacak, halk bu Anayasa değişikliğini kabul ederse AKP hükümetine verilen desteğin sürdüğü ortaya çıkacak” diyenler haklı... Aslında prova bile değil, bazı siyasetçilerin “referandumda ‘evet’ diyecek olanlar arasında AKP’li olmayanlar da var” sözlerinin aksine tam bir seçim gibi olacak. (Biz boşuna mı ‘oyları güvenceye alın, uzmanlar bilgisayarlı toplama sistemiyle hilenin çok kolay olduğunu söylüyorlar’ diye hatırlatıp duruyoruz. Bakalım birkaç haftada nasıl yapılacak bu...)

Bu referandumlara “plebisit” deniyor. Farklı amaçla yapılıyor gibi görünse de sonuçta “hükümet politikalarının onaylanıp onaylanmadığı” anlaşılıyor.

Böyle baktığınızda, bugüne kadar “yarısından çoğu Meclis’te uzlaşma ile değiştirilmiş olan” (asıl yapılması gereken, demokrasiyi sağlayacak değişiklikleri ise AKP’nin israrla yapmadığı) 82 Anayasası için gidilen referandum da evet oyu “yüzde 90’ın üstünde” idi ve bu halk darbeci Kenan Evren’i “en güçlü cumhurbaşkanı” yapmış, o anayasayı da pek beğenmişti.

Peki, kendisine iyi anlatılmayan, uzmanlarının bile çelişkilere düştüğü teknik ama çok önemli bir konuyu halkın önüne sürmek ve “seçim gibi” oylanmasına göz yummak ülkeye kötülük değil midir?



Ruhat MENGİ / VATAN GZT. / 10 Temmuz 2010