PEKİ ALLAH NE DİYOR



05.09.2010 11:00

(BAKARA suresi 107. ayet) Bilmedin mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir Veli vardır ne de bir Nasir/yardımcı.

Bugünlerde ortaya çıkan iki muhalif düşünceden bahsetmek gerekir. Birincisi ‘’Liberalizm ile İslam’’ arasında köprüler kurmaya çalışan ‘’Emevi Pazarlamacılığı’’, ötekisi ise; ‘’İslam ile Sosyalizm’’ arasındaki temel benzerlikleri öne alan ‘’ehlibeyt muhipleri’’dir.

Kuran’ın dialektik yapısını detaylı biçimde incelediğimizde, genel anlamıyla ortaya çıkan tablo; ‘’Ateş, Cehennem, Azap, Kan, Dehşet’’ gibi göze çarpabilir. Kaldı ki, Bilimsel Sosyalistlerin İslam’ı hedef edinirken kullandığı argümanlar bu doğrultudadırlar.

Ancak, anlaşılamayan ve bir türlü görülmek istenmeyen bazı gerçekler var ki; bunlar anlaşıldığında, bin yıllık çelişki de ortadan kalkıveriyor.

Kuran, dialektik açıdan incelendiğinde; bazı algı düzeylerinde ulaşılmaksızın algılanamayacak ölçüde derin bir kaynaktır…

Mesela, bin yıldır huri dağıtan ‘’Emevi üetesine’’ ters gelse dahi, Kuran’ın hiçbir sayfasında; seks düşkünlüğü aşılayan bir huri ve gılman meselesinin olmadığını, hatta cehennem denilen olgunun ‘’yeryüzünde’’ yaşanan bir süreç olduğunu söylemek mümkündür.

Kuran’ın temel mantığı dahilinde Allah, yerleri ve gökleri yaratan, kendisi dışında hiçbir kuvvet ve irade olmayan TEK’tir.

Dolayısı ile, bu kuşatılmışlığın orta yerinde insan, bu evrensel tekliğin bir parçası ve aynı zamanda bütünüdür…

Bu bağlamda, mülk ve saltanat Allah’a aittir denildiğinde; Allah’a ait olanın O’nun aynası olan insana ait olduğunu söylemek mümkün olur…

Allah’ı göklere hapseden ve O’nun dışında hüküm koyucu/irade ortaya koyan ‘’Emevi üetesi’’, bu hakikatin üstünü örterek; sahip olduğu mülk anlayışını korumaya çalışmıştır.

Mülk, Para ve Saltanat; tamamen halka aittir…

Bu aidiyete karşı durmak, Kuran’a ve Allah’a karşı durmak demektir ki; ilgili ayetler şöyledir;

(üLİ IMRüN suresi 189. ayet) Göklerin de yerin de mülk ve yönetimi Allah'ındır. Allah Kadir'dir, herşeye gücü yeter.

(HüMEZE suresi 2. ayet) O ki, mal biriktirdi, onu saydı da saydı,

(TEVBE suresi 34. ayet) Ey iman sahipleri! şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula.

Din; mülkiyeti özelleştirenlere karşı, kamulaştıranların mücadelesidir.

Mekke’de Ebu Leheb iktidarı, Mısır’da Firavun iktidarı, Nemrut Faşizmi ve diğerleri…

Bunların ortak yönü; toplumsal sınıflar ve çelişkiler üreterek; kitleleri fakirleştirmek sureti ile zenginleşmeleri ve mülkü tekellerine almalarıdır…

Efendim, münafık kelimesinin manası; malını paylaşmayan demektir.

Ma-nifak ile İnfak aynı kökten türemiş mucizevi kelimelerdir. İnfak; ‘’elde edilen kazancın, ihtiyaçtan artanının tamamımını dağıtmak’’, Ma nifak ise; malı dağıtmamaktır.

üstelik, Müslümanlık iddiası güderek, kapitalizme yardakçılık etmek manasına gelir.

şimdi sormalı; %99’unun Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede, Müslümanlar; Kapitalizmin uşağı olma yolunda adımlar atıyorsa o toplumda neyin alameti belirmiştir ?

Cevap : Münafıklığın…

Kuran’dan onay almayan bir zekat anlayışı mevcut. Kuran’ın zekat dediği şey; Halkın egemen olduğu devlete ödenen vergidir…

Yoksullara dağıtılması gereken ise; malın ‘’ihtiyaçtan artanının tamamıdır’’.
Hemde tereddüt etmeden.

Katılım bankalarında ‘’kar payı’’ peşinde koşanlar Başında türban ile BMW marka arabalara binenler üstelik tüm bunları ‘’dindarlık maskesi ile’’ yapanlar Ve üstelik tüm bunları, bu ülkede ‘’kara lastikle okula giden çocuklar varken yapanlar’’ Emevi iktidarının kırıntısı konumundaki münafıklardır…

Bunu ben söylemiyorum. Kuran söylüyor.

Bu münafıkların dinine göre, mal mülk helaldir. Ama sadece kendilerine!
Bunların dinine göre; Emperyalizm ile işbirliği yapmakta bir cevaz yoktur. Yeter ki kişi namaz kılsın, türbanını taksın, orucunu tutsun…

Makaleyi bitirirken; onların dininin direği olan namazın özünü anlatalım.

Böylece yalanlarının biri daha def edilmiş olacaktır;

Namaz, farsça bir kelime olup, Kuran’da hiçbir surette geçmeyen bir ifadedir. Kuran’da bunun yerine kullanılan kelime ‘’salat’’ olup, tek başına ‘’ritüel niteliği taşımayan ‘’ bir kavramdır.

Salat bir ritüel değil, bir eylemdir.

Hangi Eylem ?

Salat, dil bakımından incelendiğinde; salv ve saly köklerinden türemiş bir kelimedir. Bu kelimenin manası; ‘’Ateşten korunmak için uylukların hareket etmesi’’ manasına gelmektedir.

(BAKARA suresi 125. ayet) Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah'ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir SALATyeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık; "Tavaf edenler/Sisteme uyanlar, kendini Kulluk programına verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!"

İbrahim Resul, Kapitalist Nemrut iktidarına karşı çıktığı için ateşe atılmak istenmiştir. Ateşten korunmuştur ve bu korunma süreci; O’nun salat içinde oluşundan ileri gelmiştir.

Yani, Ateşten korunmak için uyluklarını hareket ettirmiştir.

Ne yapmıştır ?

Kapitalizmin tanrılarına baş kaldırmış, insanlığı ritüel ve şekillere hapsederek; sömüren ve istismar eden ‘’dinciliğe/şirk dinine’’ baş kaldırmıştır.

Bunun yerine; benim ilahım sadece Allah’tır, diyerek; o evrensel benliği öne çıkartmış ve mücadelesini sürdürmüştür.

İbrahim Resul Kuran’da, akıl yolu ile bulduğu inancı, sorgulayarak güçlendirdiği gösterilir. Yani, akıl ve bilim yolunda ilerleyerek, sömürü odaklarına baş kaldırıp bağımsızlığını temin ederek SALAT etmiştir.

Bu eyleme Kuran Salat demektedir.

Peki neden KABE’ye dönüyoruz ?

Allah’ın evim dediği Kabe’nin en yakın komşusu kimdir bilirmisiniz ?

Bir köle kadını olan Hacer’dir. İsmail’in annesi olan Hacer, Allah’ın komşusudur. Evet! Kabe; kolektifleşme merkezidir. Herkesin eşitlendiği, altının ve paranın geçmediği belde. Hiçbir sınıfın, düzlemin olmadığı bir nokta. Ve dikkat edelim ki, kabe bir perdedir. Ortadan binayı kaldırırsanız ne olur?

Herkes birbirine secde ediyor olur…

üünkü insan, Adem’e üfürülen ruh/bilgi vasıtası ile, o ilahi benliğin aynası konumuna gelmiştir. Ve İslam’ın amacı; bu farkındalığı geliştirerek, kişiyi güven/selam dairesine taşımaktır.

Yani, Hakkın aynası olan surete edilen bu secde ile, bizzat Hakka olan yakinlik artar.

İşte bu hakikate yönelerek; BENİM KIBLEM/HEDEFİM/MİSYONUM budur diyoruz. Dolayısı ile, hedefinizin; sınıfsızlaşma, mülksüzleşme olduğunu ilan eden bu topluluk;

Ben; bu hedef için KIYAM ediyor/mücadele ediyorum. Bütün bu programa tabi oluyor/rüku ediyorum, ve dostun cemaline secde ediyorum demektedir.

Yani namaz bir manifestodur. Kapitalizme, Emperyalizme karşı bir manifesto…

Kelimelerimi noktalarken; Amerikancı Münafıklarca ‘’evet’’ denilen yeni anayasa paketinin, ‘’emeğe, mülkiyet talanına ve demokrasiye’’ zerrece katkı sağlamadığını, ancak Tekellerin, Tröstlerin yani sömürü demokrasisinin oyunu olduğunu yinelemek isterim.

Halk demokrasisi için, dokunulmazlıkları, mülkiyeti, sermayeyi sınırlayan, toprak reformunu sonuna kadar yürüten, eşitlikçi ve aydınlanmacı bir anayasadan bahsetmek gerekir.

Liberallerin/Münafıkların oyununa gelen ve buna rağmen İslamlık iddiası güden halkımızın uyanışı temennisi ile…

Kerbela Hatırına


Eren Erdem

Odatv.com