Kürdistan, Kürdistan über alles!


26 yıl öncesinde “üç beş çapulcu” belirdi Eruh’ta.

Arkasından gaflet çeğmelendi ülkenin ruhu üstüne.

Az zamanda “çok mesafe” kat etti.

“üç beş çapulcu” nicedir ülkenin kimyasını bozdu.

Arkasında “üç beş” ülke oldu hep.

40.000 insan, 100 milyarlarca dolar göçtü gitti.

Ne Ortaasya ile ilgilenebildik, ne Ortadoğu’ya açılabildik.

Sağlıktan mahrum kaldık; ücretler, maaşlar güdük kaldı.

üniversite kütüphaneleri kitapsız kaldı.

Ne zaman bir ileri hamle yapacak olsak, sırtımızdaki hançere tur bindirttiler.

Asayişini, ülkenin ağız tadını bozdu “çapulcu”, ekonomisini kirletti.

Bataklığın temizlenmesi, bataklığa girmekle mümkündür.

Bu da kirlenmeyi getirir beraberinde. Getirdi de!

Bataklık kayan kumlara dönüştü sonra.

üıkmak için debelendikçe ülkeyi içine çekti.

Davayı hakimle halletmek yerine, mübaşire dil döktük onca zamandır.

üniformasını giydi polisin, onu kirletti “çapulcu.”

Asker üniforması giydi “çapulcu”, askeri kirletti.

İnsanların duygu, düşüncelerini ve vicdanını kirletti.

Kirlenen ruhu, tuz ruhu temizleyemez.

şimdilerde “üç beş devlet adamı” olarak çıkıyorlar karşımıza.

Evin ihmal edilen odalarında arınık etmeye çalıştığınız virüs, evin diğer odalarına sıçradı.

Artık tüm bünyeye tahakküm etmeye başladı.

Sizin ona “kardeş” demeniz onu ilgilendirmiyor.

Siz “mozaik”, “ebru”, “aşure”, “çimento-harç”, “et-tırnak”, “erime potası”, “damat-gelin” dedikçe o sanıyor ki, ondan beklentiniz var. Yağmura küfretmekten, tepesine gelen gülle gibi doluları göremiyor, ıskalıyor.

Tarihte olmayan kimliği, sizin üzerinizden, size husumetle “yaratma çabaları” bunlar.

Kendine bakması için yalnız kalması lazım.

Sizinle beraber kalmak rahatsız ettikçe, sadece “devletin” hatalarını değil kendi hatalarını da görmesi lazım. Onun için de aynı hataları “kendi” devleti gördüğü mekanizmadan görmesi lazım. Mesela kendi seçtiği belediye başkanını eleştirme aşamasına gelmesi, aslında yerel idarenin demokrasilerde daha önemli olduğunu anlaması, ondan hizmet beklemesi lazım.

“Federasyonu da konuşmak lazım!” fısıltısı önce vecizeye dönüştü.
Sonra zamanla mayalandı ithal mayayla ve yerli hamurunu yoğurdu.

Vaktiyle Osmanlı’dan intikam almak için “hilal ekmeği” yapanların hamuru bu.
Kruvasan katık olacak kumanyalarına.

Ve fakat artık Pinokyo’yu oynamak zamanı geçmiştir.

Sevmeyi bilmek lazım, sevgisi olanlar farklarını husumete dönüştürmez. Ancak sevgi bitince, gözün üstündeki kaş bir husumet neden olabilir. Gözün rengi, saçın rengi artık öne çıkar, herkesin saçı ve gözü olduğu unutulur. Kendi yaptıklarını ve yapmadıklarını unutur, sadece sizde arar hatayı. Gördüğünün aslında Türk’ün değil, ne olduğu hala anlaşılamayan “sistemden” olduğunu, Türk’ün yerinde Kürt olunca değişen olmadığını, aslında zaten bütün hükümetlerde Kürt vekillerin hatta Cumhurbaşkanları olduğunu hatırlaması lazım.

Araya çok bulanık, kanlı mercekler girdi, "zoom" yaptıkları ile odaktan çıkan görüntülerin olduğu noktada, terör kendi çekimlerini yaptı. Terörist’in çocukluğunu ve ailesini askere, askerin çocukluğunu teröriste gösterseniz, farkların ötesinde ortaklıklar çıkardı ortaya. İnsan paydasında eriyebilirdik. “Türk’üm” olmakla değil belki, ama “doğruyum, çalışkanım” ekseninde buluşabilirdik. Varlığımızı “Türk varlığına” değil belki, ama insanlık varlığına armağan edebilirdik. “Varlığın” hem hürriyetine hem de külfetine, hem hak hem de sorumluluklarına sahip çıkarak kimlik oluşturabilirdik.

Olmadı. Olmayacak da…
Kütlelerin vicdanı olmaz.
Kitlelerin aklı olmaz.

üç Maymun’un ülke çapında bir senaryoya dönüştüğü zamanlardayız.
Bir Doors şarkısı çalınıyor kulaklarıma: “The end.” This is the end, my only friend!” diyor.

Ayrılık zamanı geldi, çattı.

Bu nedenle, ayrılmayı konuşmamız lazım.

Eğer bir gün “Amed” Barzani ve Talabani ile amuda kalkar da yardım istenirse, o zaman yardıma gideriz.

Sonra oturur beraber Türk kahvesi içeriz. Mırra da fena olmaz!


Metin BOşNAK / GAZETEPORT / 27 Eylül 2010