BÝZ, NEOLÝBERAL, ÝþBÝRLÝKüÝ BÝR CHP ÝSTEMÝYORUZ…
Kurtuluþ Savaþý ortamýndan daha kötü ve tehlikeli günler yaþýyoruz.
O yýllarda düþman, yurdumuzu askeri, topu tüfeði ile iþgal etmiþti. Ve kollarý, ayaklarý, bacaklarý, kafasý yani tüm gövdesiyle ortadaydý. Karþýmýzdaydý. Görüyorduk onu. Bize nereden, hangi yönden saldýracaðý belliydi. Ona göre önlem alýyor, ne yapacaðýmýzý biliyorduk.
Düþman þimdi gizleniyor. Tanýnmamak için çeþitli maskeler takýyor yüzüne. Gerçek yüzünü saklýyor. Bazen insan haklarý savunuculuðu maskesi ile ortaya çýkýyor. Bazen özgürlükçü oluyor, etnik gruplarýn haklarýný savunuyor gibi gözüküyor. Ama saman altýndan su yürütüyor. Dinler, mezhepler, ýrklar aracýlýðý ile insanlarý, ülkeleri bölmeye çalýþýyor.
Planlar, tertipler hazýrlýyor. Dönekler, hainler satýn alýyor. Ýsterse bir partiyi, bir siyasal kuruluþu, sendikalarý içten yýkma yoluna gidiyor. Sinsi bir kurt gibi kemiriyor.
Emperyalizm, 1980’lerden sonra yayýlmacý, sömürgeci politikasýný tüm dünyaya kabul ettirebilmek için, yeni bir politik çizgi izlemeye baþladý. Dýþ görünüþünü cilaladý, parlattý, göz alýcý bir þekle soktu. Bu yeni emperyalizmin adý “küreselleþme” (globalizm) idi. BOP onun bir uzantýsý, uygulama alanýydý.
Bu küresel plana göre sýnýrlar kalkacak, dünya “global bir köy” haline gelecek ve neoliberalizm ile birlikte özgürlük, demokrasi, insan haklarý da yeryüzüne daðýlacaktý.
Daðýlacaktý daðýlmasýna da bu ilerlemeye set çeken bazý engeller(!) vardý, bunlarýn kaldýrýlmasý gerekiyordu. Neydi bu engeller? Baþta ulus-devletler, ulusal ekonomiler, sonra, baðýmsýzlýk bilinci, antiemperyalist duruþ… Bu ulusal yapýlanmalar, örgütlenmeler, düþünceler yok edilmedikçe küreselleþme gerçekleþemeyecek, ülkeler bütünleþemeyecekti. Bu nedenle tüm ulusal sanayi kuruluþlarý, bankalar, haberleþme aðý, enerji üretim ve daðýtým sistemleri devlet tekelinden alýnýp, özel ellere teslim edilmeliydi. Zamanla ulusal gümrükler de kaldýrýlmalý, ticaret uluslararasý olmalýydý.
Bu küresel sisteme göre her þey özelleþtirilecek, devlet küçülecek; saðlýktan, eðitimden, ekonomiden elini eteðini çekecekti. Böylece kýrtasiyecilik, bakkallýk(!) görevini býrakacaktý. Yani daha açýk bir anlatýmla sosyal devlet yok edilecek, Türkiye Cumhuriyeti, küresel emperyalizmin ve yerli ortaklarýnýn çýkarlarýna göre yeniden þekillenecekti.
Ulus-devlet, ulusalcýlýk küreselleþmenin baþ düþmanýydý. Ama antiemperyalist düþünceye karþý çýkarak ümmetçiliði savunan siyasal Ýslam onun dostuydu. Bu nedenle emperyalizme karþý ilk kurtuluþ savaþý vererek; ezilen, sömürülen mazlum ülkelere örnek olan Mustafa Kemal Atatürk ve 1923 Devrimi, küresel emperyalizm ve iþbirlikçilerine göre bulaþýcý bir hastalýk kadar tehlikeliydi. Atatürk’ü ve Atatürkçü düþünceleri kendilerine en büyük engel olarak görüyorlardý.
Bu küresel oluþuma 1980’lerden sonra Türkiye de omuz verdi. üzellikle üzal zamanýnda serbest rekabet ve liberal demokrasi dillerden hiç düþmedi. Ýlk kez bu dönemde dönek solcular da satýn alýnarak 1923 Devrimine, Cumhuriyet deðerlerine bir saldýrý kampanyasý baþlatýldý. Devletçilik, ulusalcýlýk çaðdýþý ilan edildi. Küresel emperyalizmin azgeliþmiþ ülkelere dayattýðý yeni liberalizm ve onun felsefesi postmodernizm, yerli iþbirlikçilerin temel ideolojisi oldu.
1980’lerden günümüze deðin her þey bu plan çerçevesinde yürütüldü. Ýþ baþýna gelen hükümetler þu ya da bu þekilde bu plana hizmet ettiler. Tansu üiller “üzelleþtirme Yasasý”ný çýkardýðý gün kadehini “son sosyalist devletin yýkýlmasý”na kaldýrmýþtý.
Elbette emperyalizme çözülmez bir baðlýlýkla ve onun emrinde bir kurþun asker gibi çalýþan AKP, bu planý pervasýzca uygulayan tek iktidar oldu. Onun sayesinde ülkemiz, Osmanlý’nýn
kapitülasyonlarýna yeniden döndü. A’dan Z’ye tüm kamu kuruluþlarý, Cumhuriyetin birikimleri “babalar gibi” satýldý. Her þey özelleþtirildi. Devlet, fakir fukaranýn sosyal devleti olmaktan çýkarýldý. üünkü uluslararasý kapitalizm, cumhuriyet hükümetlerinin kurduðu kamu ekonomisini “yeni liberalizm” örtüsü arkasýnda yýkma görevini AKP’ye vermiþti.
Cumhuriyet hükümetlerinin kurduðu “kamu ekonomisi”nin yanýnda, Cumhuriyet ideolojisine, yani Atatürkçü düþünceye de neoliberal bir kimlik kazandýrýlmalýydý.
Bu oluþuma, bu geliþime kim karþý çýkýyorsa, hakkýndan gelinmeli, hedef tahtasýna yatýrýlmalýydý. CHP, Kemalist yapýsýyla bu kuruluþlarýn baþýnda geliyordu. üünkü üniversite, yargý, asker AKP tarafýndan ele geçirilmiþti. Geriye CHP kalýyordu. Artýk Kemalizm, “Yeni Kemalizm”, Neo Kemalizm olmalýydý. Atatürk’ün “En doðru tarikat uygarlýk tarikatýdýr…” “Din, devlet ve dünya iþlerinden ayrýlmalýdýr…” “Türkiye meczuplar, derviþler, þeyhler ülkesi olamaz…” sözlerini yok sayan, þeriatçý cemaatlere saygýlý, AKP ile birlikte “türban özgürlüðü”nü gerçekleþtirmeye çalýþan bir lider, partinin baþýna geçirilmeliydi. Bu baþkan arada bir de etnik gruplara hafifçe göz kýrpmalýydý.
CHP, “altý ok” ilkesini bir yana býrakmalý, AB ve ABD ile daha yakýnlaþmalýydý. AB Geniþleme Komiseri Stephan Fule, 23 Ekim’de görüþtüðü Kýlýçdaroðlu’na “AB sürecinde rol oynamak istiyorsanýz AB ile daha çok temas kurmanýz gerekir” mesajýný veriyordu.
Plan uygulandý ve CHP üç parçaya bölündü.
Bu oluþumda Kemal Derviþ yine sahnedeydi. O, oyunun deðiþmez baþ aktörüydü. AKP’nin iktidara gelmesine ortam hazýrlayan, DSP’yi parçalayan bu ABD iþbirlikçisi adamla Kýlýçdaroðlu’nun buluþmasýndan sonra bir þeyler deðiþmeye baþladý.Oyunun öteki oyuncularý ABD ve AB yanlýsý neoliberal CHP’liler,Gürsel Tekin, Enver Aysever, Sencer Ayata, Hurþit Güneþ, Umut Oran, vb. bu oyunda rol aldýlar.
Amaç, CHP’nin de AKP’lileþmesi, egemen güçlerle ve emperyalizmle diyalog ortamýna girmesiydi. Ýþte bu nedenle Kemal Kýlýçdaroðlu Referandumdan sonra kendi halkýnýn baðrýna koþacaðý yerde AB’ye, CFR’ ye Bilderberg’e*, Davos’a, koþmuþtu.
Bu gerçeði bir AB yetkilisi þöyle ifade ediyordu:
“Bundan 5 yýl öncesiyle kýyaslarsak Ordu’nun rolü çok daha geriye çekilmiþtir. Bütün aktörlerin birlikte çalýþmasý gerekiyor. Burada Türkiye açýsýndan bir arada yaþama meselesi karþýmýza çýkýyor. Türk toplumunun bir arada yaþamanýn yollarýný geliþtirmesi gerekiyor.”
Biz CHP’nin ABD, AB, AKP, PKK ve Fethullah Gülenle “uzlaþý ve diyalog” içerisinde bir arada yaþamasýný istemiyoruz. Tam baðýmsýzlýðý, altý oku savunmasýný, yeniden Atatürk’ün partisi olmasýný istiyoruz.
Biz, neoliberal, iþbirlikçi bir CHP istemiyoruz.
(ali-eralp@hotmail.com)
Ali ERALP / TüRKCELÝL / 6 Kasým 2010