AKP Beyoğlu'nu Küresel Sermaye ve Taşeron Azınlıklar İçin Boşaltıyor



ülkedeki elitlerin ve özellikle de gayr-i müslim elitlerin gözdesi olan AKP'nin makro icraatları kadar mikro icraatları da küresellerin temel planına endekslenmiş durumda.

İshak Alaton'dan, Etyen Mahçupyan'a, Jack Kamhi'den , Sabeyat köşe yazarlarına kadar bir çok ismin AKP hayranlığı boşuna değil.

Makro planın adı belli : Türkiye'yi Türksüzleştirme Planı

Ve bu makro planın her alana ve zamana yayılmış mikro altbaşlıkları mevcut.

Bunlardan biri İstanbul'un Türksüzleştirilmesi.

Daha da parçalara ayıralım....

İstanbul kültürünün kilit taşlarından Beyoğlu'nun Türksüzleştirilmesi.

Biliyorsunuz "ileri demokrasi" ile yönetilen ülkemizde geçenlerde bir kararname ile yapılan değişiklikle, gayr-ı müslim azınlıkların mülklerinin iadesine başlandı.

Bir kısmı zamanında azizlerinin ve hayali kişilerin üzerine kaydettirilerek Osmanlı hoşgörüsünün suistimali ile elde edilen ve 1936'da da Cumhuriyet'in hoşgörüsü ile hukuki bir statüye kavuşturulan binlerce mülkten sözediyoruz. Tabi bu düzenleme yapılırken, delikanlı Başbakan, mutekabiliyet esasını unuttuğundan, aynı hamleyi Balkanlardaki vakıflar için Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkelerden istemeyi unuttu.

Beyoğlu yıllardır bu tarz boş bırakılmış kişiler veya azınlık vakıflarına binalarla dolu. Beyoğlu'nun sokaklarında gezdiğinizde sokak seviyesindeki mekanlardaki canlılığa tezat üst katlardaki sessizlik dikkatinizi çeker.

İşte son günlerde Beyoğlu, bölgenin canlılığının en önemli sebebi olan mekanların sokaklardaki masalarının kaldırılması tartışması ile gündemde.

Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan HaberTürk ekranına çıkmış ve akıllara zarar icraatini sanki bütün çağdaş ülkelerdeki standart uygulama buymuş edalarında açıklamaya çalışıyor.

"Halktan" binlerce şikayet alıyorlarmış... (Masalardan şikayet eden halkta, masaların kaldırılmasından şikayet eden çekirge sürüsü mü?)

İnsanlar sokaklarda yürüyemiyorlarmış...(Sanki insanlar Beyoğlu'nun ara sokaklarına sokağa taşmış mekanlar arasında dolaşıp , oturup o şenlik ortamında bir çay/kahve/bira içip sokağın ruhunu yaşamak için değil, iskarpinlerini eskitmek için geliyorlar)

Beyoğlu'nun esnafı sokak seviyesinde mekanı olan esnaftan ibaret değilmiş...

Bütün dünyadaki uygulama böyleymiş.... (Yalan. Gidin bakın Roma'ya, Paris'e, Londra'ya...Beyoğlu gibi semtlerde sokaklara taşmış kafeler, mekanlarla doludur)

Beyoğlu'nda insan akışının debisini baştan sona arttırmak zorundaymış. Taksim'den girenleri hızlı bir şekilde su gibi Galata meydanına oradan Karaköy'e akıtmak zorundaymış...(Sizce Beyoğlu'na giren insanların yüzde kaçı Karaköy'e kadar yürüyor. Misbah Demircan insan ile suyu, belediye başkanlığı ile DSİ başkanlığını karıştırıyor)

Tabi Misbah Demircan'ın bütün bu gerekçeli açıklamaları aslında bir paravan.

Beyoğlu'ndaki bu sokak operasyonunun esas hedefi Misbah Demircan'ın şu sözlerinde gizli :

"Sokaklar bu kadar yürünmez hale gelince, sokak seviyesindeki mekanlarda trafik oluşurken, üst katlar mağdur oluyor. İnsanlar buralara rağbet etmiyor"

Rağbet edilmeyen üst katlar konusu önemli. Beyoğlu'ndaki gayri-müslim azınlıkların mal envanterinin dökümünü biliyorsanız ve bu azınlığın taşeronu olduğu küresel sermayeyi çekmek için her türlü pazarlık masasına oturabilecek bir mideye sahipseniz daha da önemli.

Beyoğlu'nun tam ortasındaki bir tarihi binayı Yunanistan Konsolosluğuna vermekte beis görmeyen Misbah Demircan için ayrıca bir önemi olduğunu düşünüyoruz.

Beyoğlu'ndaki akıştan ve güvenliğinden bu kadar kaygılı olduğunu iddia eden Demircan;
Beyoğlu'nun ana arterinin ortasına koca bir büyükelçiliği dikmenin güvenlik ve trafik akışı açısından zararlarını niye hiç düşünmedi?

Siz Atina'nın en kritik merkezlerinden birinin göbeğinde koca bir binanın Türk büyükelçiliğine verildiğini tahayyül edebiliyor musunuz?

Yunanistan'da Misbah Demircan gibi cevherler çıkmıyor demek ki.

Masaların sokaklardan kaldırılması sonucu o mekanlara rağbetin düşeceğinin ve çoğunluğu yerli esnafın kapısına kilit vuracağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Sonuçta insanlar Beyoğlu sokaklarına dolaşmak için değil, sokakların havasını yaşamak için geliyorlar.

1949-1957 tarihleri arasında İstanbul Valiliği yapan Fahrettin Kerim Gökay'ın sarfettiği şu tarihi inciyi hatırlarsınız:

"Halk Plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor"

Peki sizce Beyoğlu'nun ara sokaklarındaki masalarda oturmak için akın eden binlerce insan halk; bu insanlar yüzünden bu sokaklarda yürüyemediği iddia edilenler vatandaş mı oluyor?

AKP borazanları "artık Yeni Türkiye var" diye bağırarak göğüslerini döve döve vesayetlerini ilan ederken, AKP'nin Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan sizce niye 1950'lerin Türkiye'sinden apartılmış bir zihniyeti hortlatıyor?

Cevabı basit.

AKP'nin derdi ne vatandaş, ne halk.

AKP'nin ve belediye başkanlarının derdi onları o koltukta tutan küresellere ve onların Türkiye'deki taşeronlarına maksimum hizmeti sunabilmek.

Bu yüzden İstanbul kültürünün kilittaşı olan Beyoğlu'nun da küresellerin çıkarları gereği dönüştürülmesi, o sokakların "temizlenmesi" gerekiyor.

Zamanında Cüneyt ülsever'in yumurtladığı gibi nasıl Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülke ise; Beyoğlu'da bir kaç yerli esnafa bırakılamayacak kadar önemli bir merkez.

AKP'nin İstanbul'un bir çok merkezinde yaptığı gibi yine bir "yerli pogrom" ile karşı karşıyayız.

1955 olaylarının intikamını almak isteyen odaklar AKP üzerinden harekete geçmiş durumda.

Sokaklardan masalar kalkacak.

Sokakların dokusuna ve trafiğine hakim olan yerli esnaf yavaş yavaş batacak.

Bu arada üst katlar ve dolayısı ile azınlıkların mülkleri daha da değerlenecek.

Yerli esnafın boşaltacağı alanlar tek tek küresel sermaye ve taşeronları tarafından kapatılacak.

Ve gün gelip de Beyoğlu'ndaki bu dönüşüm tamamlandığı noktada merak etmeyin...

Masalar tekrar sokaklara çıkarılacak.

Fakat o masalardan artık yerli küçük sermaye değil, küresel sermaye kar ediyor olacak.

AKP bir kez daha kendisini oraya oturtan küresellere ve onun uzantısı olan elit azınlıklara olan borcunu ödeyecek.

Beyoğlu sokaklarındaki masalarda keyif eden binlerce "halka" da , bu halk orada olduğu için sokaklarda rahatça dolaşamadığı iddia edilen "vatandaşa" da duyurulur. Nihayetinde ikinizde hedeftesiniz; ey Millet.


Açık İstihbarat /
9 Eylül 2011