HOCA AHMET YESEVü ve TüRK DüþüNCE TARÝHÝ ÝüERÝSÝNDEKÝ YERÝ






Pir-i Türkistan Hace-i Türkistan Hazret-i Sultan Sultanu'l-evliya Evliyalar serveri gibi unvanlarla anýlan Hoca Ahmet Yesevi Türk düþünce tarihinin en önemli isimlerinden birisidir. Tarihi þahsiyetinden ziyade menkýbevi þahsiyeti fikirleri kurduðu Yesevilik tarikatý ile Türk milletinin manevi hayatýnda derin izler býrakmýþtýr. Türk milletinin ona karþý gösterdiði muhabbet ve saygýnýn bir örneðine daha rastlanmaz. Bunun en güzel örneði aradan yüzyýllar geçmesine raðmen Yesevi kültürünün etkisinin azalmak þöyle dursun artarak devam etmesi ve bugün bütün Türk ülkelerinde köklü bir gelenek halinde yaþatýlmasýdýr. Bugün Türkistan eski adýyla Yesi þehrindeki türbesi Türk dünyasýnýn en kutsal ziyaretgahý olarak kabul edilmekte Ahmet Yeseviðnin sadece ismi bile bütün Türk dünyasýný tek bir gönülde buluþturmaktadýr.
Hoca Ahmet Yesevi; hikmetleri kerametleri ve manevi þahsiyetiyle asýrlardýr halk arasýnda yaþamasýna raðmen onu ciddi bir surette ilim alemine tanýtan M. Fuat Köprülüðdür. Günümüze gelinceye kadar da çok çeþitli araþtýrmalar sempozyum ve panellerle Hoca Ahmet Yesevi; Türk düþüncesine dini ve sosyal hayatýna etkileri ve tarihi misyonu müritleri Anadoluðdaki etkileri gibi bir çok yönleriyle ele alýnmýþtýr.
Bu araþtýrmalarýn Ahmet Yesevi ve fikirleri konusunda karþýlaþtýðý en önemli mesele yaþadýðý zamana ait eserlerinin orijinal nüshalarýnýn bulunmamasýdýr. Bu durum böylesine geniþ bir alana ve zamana yayýlan Yesevi geleneðinin temel kaynaklarýný çok farklý muhtevalarla karþýmýza çýkarmýþtýr. Sözgelimi heterodoks yapýya sahip tarikat ve zümrelerde yaþatýlan Yesevi kültürüyle Sünni Ýslamðýn temsilcisi durumundan olan tarikatlarda bahsedilen Yesevi ve Yesevilik farklý muhtevalarla karþýmýza çýkmýþtýr.
Bu mesele konuyu ciddi bir þekilde ele alan araþtýrmacýlar için problem olmakla beraber bazý çevreler bu meseleyi dikkate almadan hatta görmezlikten gelerek taraflý ve bir nevi ideolojik çalýþmalar içine girmiþlerdir. Bu da ortaya bir çok yönüyle suiistimal edilmiþ bir Yesevi tasavvuru çýkarmýþtýr.
Bu noktadan hareketle Ahmet Yeseviðnin kendi eserleri ve hikmetleri olarak bilinen ve belli tarikat ve gruplarýn adeta tekeline aldýklarý malzemelerden hareket ederek yapýlacak çalýþmalarýn saðlýklý bir neticeye varamayacaðý söylenebilir. Bu durumda Türk kültür ve edebiyatýnda 800 yýlý aþkýn devam ede gelen Ahmet Yesevi ve geleneðinin doðup yaþadýðý devir ve muhitinin özellikleri sosyo-kültürel yapýsý ve þartlarýyla beraber tesirde bulunmuþ olduðu her zümreyi ve bölgeyi ciddi bir þekilde deðerlendirmek gerekir.
Diðer yandan Hoca Ahmet Yeseviðnin bu büyük þöhretini kazanmasýna sebep olan Türklerin Ýslamlaþmasýna katkýsý ve Türklerin Ýslam anlayýþýna kazandýrdýðý deðerleri kavraya bilmek için Ýslamlaþma sürecini hatýrlamak gerekir. Yeseviðnin irþadý ve yanký bulduðu muhitin sosyo-kültürel özellikleri onun hakkýnda varýlacak saðlýklý netice bakýmýndan büyük önem arz etmektedir. Yaþadýðý Devir ve Muhitin DeðerlendirilmesiAhmet Yeseviðnin yaþadýðý dönemde Büyük Selçuklu Ýmparatorluðu eski kudret ye satvetini kaybetmiþ inhitata yüz tutmuþtu. Adý geçen bu Türk devletinin geniþ coðrafyasýnda inanýlmaz bir terör havasý estirerek korkunç cinayetler iþleyen Batini ve Rafýzi unsurlar devleti içten kemirerek yýkma noktasýna getirmiþti. Ehl-i Sünnet Müslümanlarýný temsil eden Abbasi Hilafeti de buhranlý bir dönemdeydi. Müslüman halk geleceðinden þüpheli bir halde iktisadi sýkýntýlar içinde kývranýyordu. Geniþ Ýslam coðrafyasýnda adam öldürmeler baskýnlar soygunlar yaðmalar v.b. gibi faa liyetler Müslüman halký tabir caizse canýndan bezdirmiþti. Diðer taraftan kýsa bir za man sonra zuhur edecek olan Moðol istilasýnýn da ayak sesleri duyulmaya baþlamýþtý.
Ahmet-i Yeseviðnin yaþadýðý coðrafi mýntýka genel olarak Türklerle meskundu.Ancak bunlar arasýnda bir birlik yoktu. Lüzumsuz ihtilaf ve mücade lelerle birbirlerine zarar veriyorlardý. Ayný zamanda bu zümreler henüz Ýslamiyetði ve onun getirdiði yepyeni dünya görüþünü tam manasýyla benimseyebilmiþ deðillerdi. Hatta bu sathi Müslümanlar arasýnda þamanizmðin Budizmðin ve Paganizmin izleri hala yasýyordu. Ýþte Ahmet-i Yesevi her þeyden önce birbirleriyle ihtilaf halinde olan ve deðiþik inançlara sahip Türkler arasýnda tesanüt ve birliði kurmalý ve onlarý bir gaye bir ülkü bir ideal etrafýnda birleþtirmeli idi. Nerede bir Türk zümresi varsa oraya bu ülküyü bu mefkureyi götürmek zarureti vardý.
Hoca Ahmet Yeseviðnin yetiþtiði kültür ve medeniyet muhiti önceleri Hun ve Göktürk daha sonralarý ise Karahanlý Gazneli ve Selçuklu devletlerinin etkisi altýnda kalan Maveraüðn-nehr bölgesidir. Bu bölgenin en belirgin özelliði adý geçen devletler vasýtasýyla tamamen Türk-Ýslam kültür ve medeniyet muhiti olmasýdýr.
Yesevi her yönden önemi büyük ve verimli olan Maveraüðn-nehr Türk-Ýslam kültür çevresinde Ýslam ve aleminden ve Türkistanðýn her tarafýndan gelen talebelerle dopdolu medreselerde eðitim ve öðretim görmüþtür. Devrin en ünlü alim ye mutasavvýflarýndan ders almýþtýr. böy1ece bütün Türk Ýslam dünyasýný manevi yön1erden asýrlarca etkileyecek þahsiyeti burada teþekkül etmiþtir.
Maveraüðn-nehr Türk-Ýslam kültür çevresi; Farabi Ýmam Maturidi Ýbn Sina gibi pek çok Türk-Ýslam alimi yetiþtirdiði gibi Hoca Ahmet Yesevi'yi de yetiþmiþtir. üünkü Maveraüðn-nehre giren Ýslamiyet ile Türkün saf deðerlerinin meydana getirdiði büyük kül tür ve parlak medeniyet anayurdun bir parçasý olan bu muhitim kültür çevresinin her yön den bereketli olmasýný saðlamýþtýr. Buhara Semerkant Taþkent Belh Merv ve pek çok ünlü ilim Sanat ve ticaret merkezleri Ýslam Türk aleminin Ýslam Türk irfanýnýn göz ka maþtýrýcý birer ilim ve kültür merkezi haline gelmiþlerdir.
Maveraüðn-nehr Türk-Ýslam kültür çevresi Hoca Ahmet Yesevi'den önce de son ra da pek çok ilim fikir din ve tasavvuf ehli yetiþmiþtir. Sosyal fen ve dini ilimlerde ye tiþen nice alim ve filozoflar bütün Ýslam-Türk dünyasýnda ilim fikir ve düþünce hareket lerinin öncülüðünü yapmýþlardýr. Hoca Ahmet Yesevi Türk lükle Ýslamlýðýn etle týrnak olduðu bir kültür muhitinde yetiþmiþ ve yine bu muhitte hizmet vererek; þehirlerde yaþayanlara olduðu kadar özellik1e kasaba köy ve daha önemlisi bozkýrda yasayan yarý göçebe halka anladýklarý dil ve alýþtýklarý þekillerle yaklaþarak Türkler arasýnda bir düþünce ve davranýþ birliðinin dogma sýný saðlamýþtýr. Hoca Ahmet Yeseviðnin tarih içendeki misyonunu belirleyen en önemli faktörlerden birisi bu kültür ve medeniyet muhiti ve bölgenin sosyal yapýsý olmuþtur.
Türklerin Ýslamiyetði Kabul Süreci ve üzellikleri
Türk göçlerinin yýprattýðý ve özellikle Türk-Bizans ittifakýnýn sarstýðý Ýran-Sasani Devleti'nin Arap harekatý neticesinde yýkýlmasý hadisesi Türk-Ýslam tarihi içerisinde büyük öneme haiz olan "Orta-yol" un açýlmasýný beraberinde getirmiþtir. Bu yol ile Türkler hem Ýslam medeniyeti içerisine girmiþler hem de Anadolu Türklüðünün temelini atmýþlardýr.
Arap harekatýnýn bu baþarýsý yani Sasani Devleti'nin yýkýlmasý (642) Ýslam sýnýrlarýnýn Türkistan'a ulaþmasýna ve Türkler arasýnda Ýslamlaþma hadisesinin baþlamasýna sebep olmuþtur. Bu hadise Cihan tarihi açýsýndan da çok mühim bir geliþme olup "Dünya tarihinde Türklüðün Ýslam'a intisabý kadar baþta önemsiz görünen fakat sonuçta tesiri büyük olan baþka bir hadise gösterilmez." Ancak Arap fütûhatýnýn menfi karakteri neticesinde Türklerin Ýslam'a tamamen intisabý ve müspet hizmet safhasý bir hayli gecikmiþ ve dolayýsýyla bahsedilen büyük tesirlerin görülmesi daha sonralarý olmuþtur.
Bu dönemde Türkler Ýslam ülkelerine "sýzma" dediðimiz yolla girerek Emeviler döneminden itibaren askeri alanda görev yapmýþlardýr. Bizans hududunda oluþturulan "Avasým-Sûgûr"bölgesinin vazgeçilmez gazileri haline gelmiþlerdir. Ancak bu hadiseler geniþ bir ihtida ortamý oluþturmaktan uzaktýr. Abbasiler ile beraber yeni dönem baþlamýþtýr. üzellikle 751 tarihindeki Talas savaþýyla baþlayan iyi iliþkiler büyük Türk kitlelerinin Ýslamðý kabulüyle devam etmiþtir. Bir iki asýr sonunda da Ýslamiyetði kabul etmeyen Türk kitlesi kalmamýþ gibidir.
Türklerin Ýslamlaþmasý ile bu özet bilgiden sonra bazý temel kavramlar üzerinde durarak Hoca Ahmet Yeseviðnin Türklerin Ýslamðý kabulü anlayýþý ve yaþayýþý üzerindeki etkisine geçebiliriz. Bu kavramlar; Ýslam Ýslamiyet ve Müslüman kelimeleridir. Bunlardan ðÝslamð esaslarý Kurðan-ý Kerime dayalý olan ve Hz. Muhammet tarafýndan insanlara bildirilen ilahi mesajýn adýdýr. Ýslam ilahiyatý bu teorik çerçeve üzerinde uðraþýr. ðÝslamiyetð ise bu ilahi mesajýn Müslümanlar tarafýndan pratiðe geçirilmesi sonucu yaþanýlan kültürleþen biçimdir. Bu biçim zamana mekana uyarlanarak bu zaman ve mekan içindeki daha eski kültürel alt yapýlarýnýn etkisiyle deðiþik yorumlar uygulamalar ve zihniyetler yaratýr ki iþte buna ðMüslümanlýkð denir. Bu deðiþkenlik yüzünden bir tek Müslümanlýk deðil bir çok Müslümanlýklar vardýr.
Bu tarifler ilk bakýþta yadýrgansa da aslýnda tarihsel bir sürecin bir vakýanýn ifadesinden baþka bir þey deðildir. Bu süreç Ýslamðýn Arap yarýmadasý dýþýna yayýlmasýyla baþlamýþ ve deðiþik kültürlerle temasa gelmiþtir. Bu etkileþim Ýslamða dahil olan çeþitli toplumlarýn sosyo-ekonomik yapýlarýna uygun yorum ve uygulamalara sebep olmuþtur.
Ýþte Türklerin Ýslamiyetði kabul etmeye baþlamalarýyla bahsettiðimiz hadise Türkler üzerinde de etkisini göstermiþtir. Sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapý farklýlýklarýndan kaynaklanan deðiþik dini yorumlarýn oluþmasýn sebep olmuþtur. þehirlerde yerleþik hayat sürdüren ve dolayýsýyla Ýslamiyetðin kitabi kültürüne açýk olan Türk zümrelerin Ýslam anlayýþý ile kültür ve medeniyet merkezlerinden uzakta bulunan konar-göçer muhitlerinde geliþen Ýslam anlayýþýnda farklýlýklar doðmuþtur. Böylece klasik Ýslam anlayýþýnýn dýþýnda eski Türk kültürünün Ýslamiyetðle uzlaþtýrýldýðý konar-göçerlere has bir Ýslam anlayýþý ortaya çýkarýlmýþtýr.
"Heterodoksi" de denilen bu anlayýþ Türkmen muhacereti neticesinde Anadolu'ya getirilmiþ ve bu yeni coðrafyada Türkmen Babalarýnýn önderliðinde yayýlmýþtýr. þüphesiz Anadolu'ya gelen Türkler arasýnda; yerleþik hayatýn içinden büyük kültür merkezlerinden göçen ve tam manasýyla Müslümanlaþmýþ olanlar var ise de çok sathi bir þekilde Ýslamlaþmýþ hatta hiç Müslüman olmayanlar da mevcuttur. Nitekim Anadoluðdaki Ýslamlaþma 13. hatta 14.asra kadar devam edecektir.
Ancak bahsettiðimiz bu farklý Ýslami yorumun þuurlu bir siyasi-ideolojik muhalefetten deðil belirttiðimiz sosyo-kültürel ve ekonomik þartlardan kaynaklandýðý unutulmamalýdýr. Zira Türkmenlerin Müslümanlýðý; eski gelenek ve göreneklerinin inanç ve hayat tarzlarýnýn zahiren Ýslamlaþtýrýlmýþ þekliyle devam ederken yerleþmiþ Ýslami anlayýþýn tecellisi durumunda olan yönetimlebir çatýþma haline gelmemiþtir. Böyle bir çatýþma "Babailer Ýsyaný" için söz konusu olsa da iþin asýl ilginç yaný Babai taifesinin Osmanlý Devleti'nin kuruluþ ve inkiþafýnda büyük hizmet görmesidir.
"Heterodoksi" Yunanca bir kelime olup gerçek ve doðru olarak kabul edilen "ortodoks" un karþýtýdýr. Belirli bir dinin kaidelerine ve naslarýna uygun ve doðru yol sayýlan inançlardan ayrýlan her inanç sistemi "heterodoks" olarak kabul edilir.üzellikle Hýristiyanlýk için kullanýlan bu kelime "kilise tarafýndan kabul edilmiþ ve esaslarý kesin hükümlerle belirlenmiþ resmi din anlayýþýnýn dýþýna çýkanlar yani itizal ederek kafir sayýlan fýrkalar" için kullanýlmýþtýr. Bu tabirin Ýslamiyete aktarýlmasý ise; yani "ortodoks"un ehl-i sünnet "heterodoks"un da diðerleri için kullanýlmasý; fevkalade ciddi yanlýþlýklara ve karýþýklýklara sebep olacaðýndan dolayý doðru deðildir. Ýslam'da; Allah Hz. Peygamber ve Ahiret inancýný benimseyen herkes Ýslam dairesi içinde kabul edildiðinden bu esaslarýn dýþýndaki hususlarýn anlaþýlma ve anlatýlma þekilleri üzerindeki farklý görüþleri savunanlar ve bu görüþlerini tevhidi zedelemeyecek þekilde kendi kültürlerinden gelen unsurlarla bezeyenler kesinlikle yukarýdaki manada heterodoks kabul edilemez. Aksi halde "Ýslam dünyasýnda dün de bu gün de sadece heterodoks var olmuþtur" demek gerekir ki bu da gayr-i ilmi ve gerçek dýþý bir mütalaa olur. Zaten Ýslamiyet tarih boyunca ona inananlarýn milli ve mahalli kültürleriyle yaþamýþ ve zenginleþerek günümüze ulaþmýþ olduðundan Ýslamiyetðin Atlas okyanusundan üin sýnýrýna kadar deðiþmez bir sistem olduðu iddia edilemez. Dolayýsýyla eski milli kültür deðerlerini ve inançlarýný Ýslamiyetðe katarak kendilerine has bir anlayýþ oluþturan; bunu yaparken de Ýslamiyetðin aslýna ve özüne zarar vermeyen zümreler"heterodoks" olarak deðerlendirilemez. Bu manada Anadoluðdaki konar-göçer Türkmenlerin de günümüzde bile izlerine tesadüf edebileceðimiz bu Türk kültürüyle bezeli Ýslami anlayýþ ve yaþayýþlarýndan dolayý "heterodoks olmayacaklarý malumdur. Bundan dolayý bu tabir yerine "Konar-göçer Türk Ýslamðý" "Heterodoks Türk Ýslamðý" veya "Türkmen Sünniliði" tabirlerini kullananlar da olmuþtur.
Bu heterodoks Müslümanlýðýn Sünni Müslümanlýktan farklarýný þu noktalarda toplamak mümkündür.
-Siyasi Boyut: Sünni Ýslam Türk tarihinde genellikle devletin ve siyasi otoritelerin resmi tercihini oluþturmuþ heterodoks Ýslam ise Safeviler gibi birkaç örnek dýþýnda hep siyasi otorite ile uyuþmayan bir ideolojiyi temsil etmiþlerdir.-Sosyal Boyut: Sünni Ýslam genellikle yerleþik çevrelerin heterodoks Ýslam ise konar-göçer çevrelerin inancý olmuþtur. -Teolojik Boyut: Sünni Ýslam Kurðan ve sünnet temelinde geliþmiþ ve sistematik olarak yazýya geçmiþ ve bir teoloji ortaya çýkarmýþtýr. Heterodoks Ýslam ise sistematik deðildir. Daha çok mitolojik senkretik ve sözlü (þifahi) temele dayanan bir inanç mozaiði oluþturmuþtur.Heterodoks Ýslamðýn temel karakteristiðini ise þu üç noktada toplayabiliriz.
1- Bu Ýslam biçimi her þeyden önce baðdaþtýrmacýdýr. Yani Orta Asyaðdan Anadoluðya kadar geniþ bir zaman ve mekan sürecinde Ýslamðdan önce Türklerin bazý inançlarý veya sonradan kabul ettikleri Maniheizm Budizm gibi bir çok dini ve mistik kültür kalýntýlarýnýn yüzeysel bir Ýslam ile karýþmasýdýr. Ýþte bu karýþýma senkretizm diyoruz2- Bu Ýslam biçimi hem bizzat tasavvufi bir karakter arz ettiði hem de Ýslam öncesi döneme ait mistik bir temel üzerine oturmuþ olduðu için koyu mistik bir yapý sergiler. Bu 11. yüzyýldan itibaren Ahmet Yesevi ve benzeri halk sufilerinin propaganda ettiði popüler tasavvufun yoðurduðu bir Müslümanlýk anlayýþýdýr. Bu sufi karakter o kadar güçlüdür ki Bektaþilik gibi bir tarikat olmadýðý halde Alevilik bu mistik karakteri bu gün bil çok kuvvetli bir biçimde yansýtýr. 3- Bu Ýslam biçimi ayný derecede kuvvetli bir mehdici karakter arz eder. Yani ezilmiþ haksýzlýða uðramýþ hor görülmüþ bir toplumsal psikoloji temelinde geliþen günün birinde onu bu durumdan kurtarýp özlediði yepyeni bir düzene bir yeryüzü cennetine kavuþturacak ilahi bir þahsiyetin karizmatik bir liderin geleceðine inanýr. Nitekim tarih boyunca bu heterodoks Türk Müslümanlýðýna mensup çevrelerin merkezi yönetimlere siyasi iktidarlara karþý geliþtirdikleri bütün dini-sosyal hareketleri istisnasýz bu mehdici yahut mesiyanik karakteri ortaya koyar. Bu karakter bir ölçüde Sünni halk Ýslamðýnda bulunmakla beraber bu kadar güçlü ve temel nitelikte deðildir.
Görüldüðü gibi bu heterodoks Ýslam ayrý bir din olmadýðý gibi bir mezhep de deðildir. Onun için söylenecek tek þey bir halk Ýslamðý olduðudur. Bahsedilen halk ise büyük ölçüde konar-göçer Türkleri veya Türkmenleri ifade etmektedir.
Ahmet Yesevi bu bilgiler ýþýðý altýnda deðerlendirilmelidir. Zira Ahmet Yesevi Ýslamiyetðin Türkler arasýnda yayýldýðý sýrada ortaya çýkmýþ özellikle konar-göçer Türkmenlerin yaþadýðý bir muhitte yaþamýþ ve bunlara onlarýn anladýðý basitlikte ve açýk bir dille irþatta bulunmuþtur.
Hoca Ahmet Yeseviðnin yaþadýðý muhit devir ve hitap ettiði zümrenin özelliklerini bu þekilde verdikten sonra Yeseviðnin menkýbelere karýþmýþ hayatý ve diðer özelliklerine geçebiliriz.
Hoca Ahmet Yeseviðnin Hayatý
Ahmet-i Yeseviðnin hayatý genel olarak tarihi ve menkýbevi olmak üzere iki baþlýk altýnda deðerlendirilmektedir. Ancak tarihi þahsiyetine dair vesikalarýn yetersiz olasý mevcut bilgilere menkýbelerin karýþmasýný beraberinde getirmiþtir. Esasen halk arasýnda yaþayan Ahmet Yesevi de her þeyden çok menkýbevi hayatý ve kerametlerinden ibarettir. Dolayýsýyla saðlam bir hükme varmak bazen güçtür. Buna raðmen tarihi kaynaklardan bazý menakýb-namelerden ve bizzat "Hikmet" adý verilen manzu¤melerden elde edilen bilgiler onun menkýbelerle karýþmýþ tarihi ha yatý þahsiyeti ve tesirine dair bazý gerçekleri ortaya koyacak durumdadýr.
Elde edilen bilgilere göre Ahmet-i Yesevi üimkend þehrinin doðusun da yer alan þahyar nehrinin küçük bir kolu olan Karasu çayý yakasýndaki Sayram kasabasýnda dünyaya gelmiþtir. Doðum tarihi hakkýnda kesin bir bilgi olmamasýna raðmen genel olarak l083 tarihi kabul edilmektedir.
Ýsficab veya Akþehir adýyla da anýlan Sayram önemli bir yerleþim birimiydi. Halkýný Türkler ve Acemler oluþturuyordu. Bazý kaynaklar onun Yesi bugünkü adýyla Türkistan þehrinde doðduðunu ifade etmiþlerdir. Ancak Yeseviðnin hikmetlerinden birinde doðum yeri olarak gösterdiði Türkistanðdan Yesiðden çok genel olarak Türkistan bölgesinin anlaþýlmasý daha isabetli olacaktýr.
Babasý Sayram'ýn tanýnmýþ þahsiyetlerinden olup ilmi fazileti ve kerametleriyle þöhret bulan þeyh Ýbrahim adli bir zattýr. þeyh Ýbrahim'in Hz. Ali neslinden geldiðine dair kayýtlar bulunmaktadýr. Annesi þeyh Ýbrahimðin halifelerinden Musa þeyhin kýzý Ayþe Hatundur. Ahmet þeyh Ýbrahim'in Gevher þehnaz adli kýzýndan sonra dünyaya gelen ikinci çocuðudur.ünce annesini daha sonra babasýný kaybeden yedi yaþýndaki Ahmetðin bakýmý ve terbiyesi ile ablasý Gevher þehnaz ilgilenir. Bir müd det sonra bilinmeyen bir sebeple Gevher þehnaz kardeþini yanýna alarak Yesi'ye yerleþir. Ahmet-i Yesevi ilk tahsiline burada baslar. Kýsa bir süre sonra Yesi'de büyük bir þöhreti olan ve Horasan Melametiliðini temsil eden Aslan Babaya intisap eder. Ahmet-i Yesevi Aslan Babanýn yakýn ilgisi ve irþadýyla kýsa zamanda olgunlaþýr ve mertebe ler aþar. Esasen küçük yaþýna raðmen bir takým tecellilere mahzar olmasý Aslan Babanýn terbiye ve irþadýna nail bulunmasý Hz. Peygamberin manevi iþaret ve delaletine dayanýyordu.
Hikmetlerde Aslan Babanýn Arap asýllý ve ashabýn ulularýndan olduðu dünya rahatýna ve ni metlerine deðer vermediði bir diken kulübesinde ömrünü geçirdiði Hz. Peygamberin takdir ve teveccühüne mahzar olduðu Hz. Peygamberin böyle bir ümmeti olduðu için Allahða þükrettiði 400-450 sene yaþadýðý anlatýlýr.
Ahmet-i Yesevi Aslan Babanýn vefatýndan bir sonra o zamanýn önemli kültür merkezlerinden biri olan Buhara gitmiþtir. Buhara o sýrada Karahanlilarin idaresi altýnda bulunuyordu. Yesevi bu þehirde devrin önde gelen alim ve fakih ve tasavvufun büyük simalarýndan þeyh Yusuf Hemedani'ye intisap eder. Bazý kaynaklar þeyh Yusuf Hemedani'ye Semerkand'da intisap ettiðini bildirirlerse de doðru deðildir. kýsa zamanda þeyhinin teveccühünü kazanýp ondan aldýðý feyiz ve irþatla kemal mertebesine ulaþýr ve þeyh Yusufðun üçüncü halifeliðine yükselir.
Yesevi yetiþmesinde rolü olan iki büyük þahsiyetten biri olan Aslan Babadan Melamet esaslarýný Yusuf-i Hemedani'den ise züht ve takva riyazete mücahede ibadet ve zikir esaslarýný alýr. þüphesiz ki Ahmet-i Yesevi'nin yetiþmesinde rolü olan sadece bu iki büyük zat deðildir. Hikmetlerinde þakik-i Belhi Bayezid-i Bistami þibli Ma'ruf-i Kerhi Cü neyd-i Baðdadi Hallac-i Mansur ve Ýbrahim-i Edhem gibi büyük mutasavvýflarýn tesiri altýnda kaldýðý böylece zengin bir muhteva kazanmýþtýr.
þeyh Yusuf-i Hemedani'nin vefatýndan (hicri 535/miladi 1140) bir müddet sonra irþat mevkiine þeyh Abdullah-i Berki ve þeyh Hasan-i Endekiðnin ardýndan 1160 yýlýnda Ahmet-i Yesevi geçmiþtir. Bir süre bu irþat mevkiinde kalan Ahmet-i Yesevi vaktiyle þeyhi Hemedani'n verdiði bir iþaret üzerine irþat mevkiini dördüncü halife Abdulhalýk-i Gucduvani'ye býrakarak Yesi'ye döner. Bu dönüþün hangi tarihte olduðu belli deðildir; ancak vefatýna kadar burada kalmýþtýr.
Ahmet-i Yesevi'nin Yesi'de irþada baþladýðý sýrada Türkistan'da Yedisu havalisinde kuvvetli bir Ýslamlaþma ile beraber tasavvuf cereyaný da yayýlmaktaydý. Medreselerin yanýnda kuru lan tekkeler tasavvuf cereyanýnýn dolayýsýyla bir takým tarikatlarýn merkezleri durumundaydý. Yine bu yýllarda Maveraünnehr'i idaresi altýnda birleþtiren Sultan Sencer vefat etmiþ (1157) Harezmþahlar kuvvetli bir devlet haline gelmeye baþlamýþlardý. Bu þartlar altýnda Ahmet-i Yesevi Sir-derya havalisinde Seyhun'un ötesindeki bozkýrlarda yaþayan yarý göçebe Türkler arasýnda kuvvetli bir nüfuz sahibi olmuþtu. Etrafýna Ýslamiyet'e bütün samimiyetiyle baðlý olan yerli halk zümresi ile göçebe köylüler toplanýyordu. Bu sebeple Ahmet-i Yesevi etrafýnda toplanan bu insanlara Ýslam'ýn esaslarýný þeriat hükümlerini Tasavvufun inceliklerini kurucusu olduðu Yesevilik tarikatýnýn adap ve erkanýný "Hikmet" adi verilen manzumelerle öðretmeye çalýþýyordu. Derviþleri vasýtasýyla en uzak Türk topluluklarýna kadar ulaþtýrýlan bu manzumeler Türkler arasýnda Ýslamiyet'in yerleþmesine ve bir inanç birliðinin teþekkülüne hizmet ediyordu.
Ananeye göre Ahmet-i Yesevi Hz. Peygamberin sünnetine aþýrý baðlýlýðý sebebiyle altmýþ üç yaþýna geldiðinde yeryüzünde yaþmayý sün nete aykýrý bularak tekkesinin avlusunda bir çilelehane kazdýrmýþ ve buraya çekilerek ömrünün geri kalan kýsmini burada geçirmiþtir.
Yine ananeye göre vefatýndan sonra da kerametleri devam eden Ahmet-i Yesevi Emir Timur'un (1336/1405) rüyasýna girer ve zafer müjdesinde bulunur. Timur 1396 yýlýnda Seyhun'u geçerek Yesevi'nin kabrini ziyaret için Yesi'ye gelir. Ziyaretten sonra kabrin üzerine bir türbe yapýlmasýný emreder. Ýki sene içinde devrin mimari karakterini yansýtacak bir türbe ile cami ve dergahtan ibaret bir külliye yapýlýr. Zamanla harap olan türbe kuvvetli bir ihtimale göre üzbek hanlarýndan þeybani Han tarafýndan onarýlýr. Nakþibendi Tarikatýna mensup olan þeybani Han'ýn Yesevi'ye beslediði büyük saygý Hocanýn üzbekler arasýnda da büyük bir þöhret ve nüfuza sahip olduðunu göstermektedir. Türbe bugün dahi bütün Türkler için Yesevi kültürünün merkezidir.
Fikri Kiþiliði
Yesevi her þeyden önce tarikat sahibi bir bilgin mürþit ve mutasavvýf bir þairdir. Manevi hayatý yüzyýllarca Türk milletini etkisi altýna almýþtýr. üeþitli tarikatlara da etki etmiþtir. Kerametleri ve menkýbeleri Türk dünyasýna yayýlmýþ ve benimsenmiþtir. Bunun kadar deðiþik yerlerde yaþayan Türk topluluklarý arasýnda büyük bir üne sahip baþka bir veli yoktur. Kerametleri ölümünden sonra da sürmüþ etkisi günümüze kadar devam etmiþtir.
Ahmet Yesevi iyi bir medrese eðitimi yanýnda tasavvufu da bilen bilgin bir kiþidir. Devrin geçerli dilleri olan Arapça ve Farsçýyý çok iyi bilmesine raðmen bildiklerini yerli halka ve göçebelere anlayabilecekleri bil dilde aktarmýþtýr. Bilgisini halka aktarmayý ve halkla bütünleþmeyi saðlayan en usta aydýnlarýmýzdan biridir. Görüþlerini ve düþüncelerini sade bir dille ve halk edebiyatý nazým þekilleri ve hece vezniyle manzum olarak aktarmýþtýr. þiirlerinde ilahi aþký iþlemiþtir. Kýsaca onun þiirleri tavizsiz olarak Ýslam dini esaslarýna dayanmaktadýr. Sade ve didaktik olan þiirlerini araç olarak kullanmýþtýr.
O tasavvuf ruhunu dini ilimlerle meczetmiþ her iki kaynaðýn oluþturduðu engin bilgi ve ruh birikimi ile insanlarý derinden etkilemiþtir. þeriat ve tarikatý bünyesinde kusursuz bir sentezle birleþtirmiþtir. Konargöçer Türkleri irþat metodunda kullandýðý sade ve anlaþýlýr dil amacýný tam olarak yansýtmaktadýr.
Edebi Kiþiliði
Ahmet-i Yesevi'nin þeriata ve sünnete son derece baðlý bir mümin ilahi aþka inanmýþ bir mutasavvýf olarak sanat endiþesinden uzak bir mürþide hüviyetiyle çevresinde toplananlara inanç ve düþüncelerini telkin etmesi tabii idi. Onu sadece sanat ölçüleri içinde deðerlendirmek doðru olmaz. Hikmetlerinin tamamen basit kuru ve edebi deðerden mahrum olduðunu söylemek de doðru deðildir. Bazý hikmetlerin tasavvufi halk ede biyatýmýzýn güzel örneklerinden olduðunu kabul etmek gerekir. Onun için nazým gaye deðil bir vasýta idi. Ýslam ve Tasavvuf kültürüne sahip Arapça ve Farsçaðyý iyi bilen Yesevi'nin çevresindeki Ýslamðý yeni kabul etmiþ veya henüz kabul etmemiþ halka ve bozkýr göçebelerine hem Ýslamiyetðin esaslarýný hem de Tasavvufun inceliklerini öðretmek için hikmet tarzýný seçmesi çok isabetli olmuþtur. Hikmet tarzýnýn kurucusu Ahmet-i Yesevi edebi þahsiyetinden ziyade fikri þahsiyetiyle tarihi hayatýndan ziyade menkýbevi hayatý ile Türk fi kir ve kültür hayatinin önde gelen simalarýndan biridir. Yesevi derviþle riyle bütün Türk dünyasýna yayýlan hikmet tarzý en güzel meyvelerini "ilahi" adýyla Anadolu'da Yunus Emre ile vermiþtir.
Teblið Metodu
Hz. Peygamberin vefatýný müteakip Ýslam nuru 30 yýl gibi kýsa bir zamanda Irak Iran Suriye Mýsýr ve Anadolu'nun güneyine ulaþmýþtýr. Dört halife döneminde bu topraklar sadece fethedilmekle kalmamýþ halký da önemli ölçüde Ýslamiyetðe girmiþtir. Bu Ýslamlaþtýrmada kýlýcýn ye devlet politikasýnýn önemli bir etken olduðu gözden kaçýrýla maz.
Buna karþýlýk Türk illerinin fethine baktýðýmýz zaman Ýslamiyetðin Türkler arasýnda yayýlýþý tasavvuf ve birer halk kahramaný olan Alp-Erenler vasýtasýyla olmuþtur. Türk ruhu Ýslam öncesinde de mistik duygu ve düþüncelere hazýrlýklýdýr. Kainatý saran gizli ve güçlü manevi kuvvetler tasavvuru onun bütün inanç tarihinde mevcuttur. Varolduðu gün den bu yana büyük destan geleneðine sahip ve destan kahramanlarýnda daima manevi üstünlük harikulade haller tasavvur etmeye alýþmýþ; adeta onlarý kutsallaþtýrmýþ bir ýrk için Ýslam Tasavvufunun insan-ý kamil evliya anlayýþý hiç de yabancý bir anlayýþ deðil di. Ýlahi nurun dünyada insaný bedeninde tecellisi milli kahramanlarýnýn böyle bir nurdan yaratýldýðýna asýrlarca inanmýþ bir millet için yabancý bir tasavvur deðildi.
Türk Milleti kendilerine Allah yaratýlýþ ölüm cennet cehennem v.b. gibi kavram lar üzerinde çok çekici ve duygulandýrýcý sözler söyleyen Ýslam derviþlerini asla yadýrga mamýþ onlarý kendi þaman ye Kamlara benzeterek heyecanla saygýyla karþýlamýþ ve severek baðlanmýþtýr. Yeni heyecan ve ülküler terennüm eden bu derviþler adeta Türkistanðýn gönlünü fethetmiþtir. Ýþte bunlarýn en büyüðü ve sembol ismi Ahmet Yesevidir.
Kendisinden sonra gelen þöhretli Ýslam mutasavvýflarý tarafýndan Pir-i Türkistan diye anýlan Ahmet Yesevi kuvvetli þahsiyetiyle Türkler arasýnda asýrlarca yasayan büyük bir tarikat kurdu ki bir Türk tarafýndan ye Türkler arasýnda tesis edilmiþ ilk tarikattýr. Gerek Ahmet Yesevi ye gerekse Yeseviligin Türkler arasýnda bu derece sevilip tutulmasýnýn sebebi basit sade bir itikat ve yaþantýyý teblið etmesiydi. Zira Yesevilik hiçbir zaman derin bir panteizm neþr ve telkinine çalýþmadýðý gibi çeþitli inançlarýn kaynaþtýðý fikir anlayýþlarýndan da uzaktýr. üünkü kurucusunun þahsiyetinden baþka yayýldýðý sahanýn manevi ve fikri tarihi de böyle bir þeye elveriþli deðildi. Bu saha saf berrak bakir bir bozkýrdý. Her ne kadar Türkler o zamana kadar Hint üin Ýran ve hatta Nesturi ve Süryaniler kanalýyla Hýristiyan fikir ve düþüncesiyle sýnýrlý da olsa temas etmiþlerse de bunlarý kendilerine mal etmemiþlerdir. Ýslam öncesi kendi ilkel dinlerinin basit akide leri kendilerine yetmiþti Ýslamlýktan sonra da yeni dinin saf ve basit inançlarý kendilerini tatmin etmiþti.
Ahmet Yesevi inanmýþ bir dava ve misyon adamýydý. Kendisini sorumluluk altýnda hisseden bir misyoner bir mübellið sayýyordu. Onun tek gayesi Allahðýn kullarýna doðru yolu göstermekti. Hedefi de insandý. Hitap ettiði topluluðun fikir seviyesini ve ruh halini tamamen göz önüne almýþ ve onlara tasavvufi felsefenin aðdalý inceliklerini deðil daha çok þer'i ve ahlaki bir takým meseleleri nasihat verici bir emir þeklinde teblið ederek uhrevi saadet için mutlaka onlara baðlý kalma lüzumunu anlatmaya çalýþmýþtýr. O kendisini hiç bir zaman þair olarak görmemiþ basit bir halký Kuran ve Hadis hüküm lerine riayet etmek þeriat ile tarikatý mecz eylemek boþ dünyayý býrakmak riyazet ve muahede yoluna sevk etmek için çýrpýnmýþtýr. Aslýnda o Ýslami ilimlere derinlemesine vakýf olduðu gibi Ýran edebiyatýna da yabancý deðildi. Buna raðmen basit bir mantýk ve dille halka hitap etmesinin sebebi Ýslamiyetði samimi fakat henüz yüzeysel bir surette ka bul etmiþ olmakla beraber kendi milli kültürlerini muhafaza etmekten kolay kolay vazgeçmeyen Türklere hitap etmek lazým gelince ister istemez onlarýn zevklerine alýþkanlýklarýna tabi olmak manasýný rahat anlayabilecekleri basit bir lisan ve ahengine aþina çýkabilecekleri vezinle hitap etmek kaçýnýlmaz idi. Ýste sýrf bu düþünceden dolayý o Sanat kokan aruz vezni yerine halkýn sevdiði halk þairlerinin asýrlardan beri kullandýðý hece veznini aldý. Divan-i Hikmete baktýðýmýz zaman tüm þiirlerinde nasihatlerindeki aðýr edasý münacatlarýndaki vakarlý ve sakin tavrý hemen hemen hiç deðiþmez.
Görüldüðü gibi Ahmet Yesevi ne hükümdarlardan ne devlet ricalinden bir þey bekleyen bir fikir ve düþünce adamý ne de þöhret peþinde koþan bir sanatkardýr. O Allah ve Resulüne samimiyetle baðlý bir Ýslam misyoneridir. Hedefi insandýr. Bu hedefine ulamak için söylediði hikmetler terennüm ettiði þiirler kullandýðý dil teblið metodunun birer aracýdýrlar. O bu dünyanýn bir imtihan sahasý olduðunu görmüþ verilen nimetlerin geçici olduðunu idrak etmiþ yaratýlýþ gayesinin ilahi aþký yakalamak olduðunu kavramýþtýr.
Eserleri
Ahmet-i Yesevi'nin elimizde Divan-i hikmet ve Fakr-name risalesi olmak üzere iki eseri bulunmaktadýr. Ancak bunlarda yer alan hikmetleri Yesevi'nin kaleme aldýðý kesin deðildir. Divan-ý hikmetðdeki hikmetlerin genel olarak Yeseviðnin kaleminden çýktýðý kabul edilse de Fakr-name risalesini derviþlerinin kaleme aldýklarý muhtemeldir. Bunlardan baþka Risale adlý bir eserden de bahsedilir ki bunun da Fakr-name ile ayný eser denecek derecede benzerliði dikkat çekmektedir.
Eserlerinde genel olarak ilahi aþk Allahðýn birliði sonsuz gücü ve kudreti peygamber sevgisi sünnete baðlýlýk ibadete teþvik kýyamet ve ahiret ahvali zühd ve takva insan sevgisi vb. konularý iþlenmiþtir.
Divan-ý Hikmet
Divan-ý hikmet Ahmet-i Yesevi'nin dini-tasavvufi hikmetlerini ihtiva eden mecmuaya verilen addýr. Bu adýn Yesevi hikmetlerini der leyip mecmua haline getiren Yesevi derviþlerince verildiði kesindir. Köprülü dini-tasavvufi manzumelere daha X. yüzyýldan itibaren "hikmet" adýnýn verildiðini kabul etmektedir.
Divan-ý Hikmetten ilk bahseden ve örneklerle neþreden Wamberyðdir. En yakýn nüshasýna 17. yüzyýlda rastlanýr. Nüshalarýnýn muhteva bakýmýndan olduðu kadar dili bakýmýndan da önemli farklýlýklar göstermesi nüshalarýn deðiþik þahýslar tarafýndan deðiþik sahalarda ve deðiþik tarihlerde vücuda getirildiðini açýkça göstermektedir. Bir kýsmý kaybolan veya zamanla deðiþikliðe uðrayan hikmetler derlenirken araya ayný ruh ve ifadedeki yeni hikmetler de karýþmýþ böylece hikmetler þifahi edebiyatýn malzemesi haline gelmiþtir. Divan-i hikmet nüshalarýnda yer alan hikmetlerin hangisinin Yesevi'ye ait olduðunu tespit etmek de her zaman mümkün olamamaktadýr. Yesevi'den bir kaç asýr sonra yaþarmýþ olan þahýslarýn zikredilmesi (Nesimi gibi) Yesevi'nin hikmetleri ile derviþlerinin hikmetlerinin karýþmýþ olduðunu hatta Yesevi derviþlerinin kendi hikmetlerini saygýlarý gereði þeyhlerine mal ettiklerini gösterir. Bu durum ise elimizde üzerinde itimatla tedkikler yapýlabilecek hiçbir doðru eski nüshanýn olmadýðý kanaatini ortaya çýkarmýþtýr. Divan-i hikmet mecmualannda yer alan hikmetlerin þayisi da bir birinden farklýdýr. Bir hikmette Yesevi'nin 4400 hikmet söylediði ifade edilmiþse de bunun ne derece doðru olduðunu tespit etmek mümkün deðildir. Kemal Eraslanðýn çeþitli yazma ve basma hikmet mecmualarýndan derlediði ve Yesevi'ye aidiyetini kabul ettiði hikmetlerin sayýsý ise iki yüz elliyi aþmaktadýr.Türkiyeðde yeni harflerle yayýnlanan en önemli baskýlarý þunlardýr:

* Eraslan Kemal Divan-ý Hikmetten Seçmeler Ankara 1991
* Hoca Ahmet Yesevi Divan-ý Hikmet Haz: Hayati Bice Ankara 1993
* Ahmet Yesevi (Hikmetler) Haz: Ýbrahim Hakkulav üeviren Ve Sadeleþtiren:Erhan Sezai Toplu Ýstanbul 1995

Fakr-nameDivan-i hikmet'in Taþkent ve Kazan baskýlarýnýn baþýnda veya so nunda Ahmet-i Yesevi'ye isnat edilen bir risale de yer almaktadýr. Süluk adabý ve mertebelerini anlatan bu risalenin Ahmet Yesevi tarafýndan kaleme alýnmadýðý Hace'nin fikirlerini esas alarak risaleyi bir Yesevi derviþinin düzenleyip kaleme almýþ olabileceði daha uygun görülmektedir. Fuat Köprülü süluk adabýna ait bu risalenin bir Yesevi derviþ olan Hazini'nin bir eserinden çýkarýldýðýný ileri sürmektedir. Risalede ayrýca þeriatta on tarikatta on marifette on ve hakikatte on makam olmak üzere kýrk makam ile fakrýn makam mertebe ve nurlarý birer birer zikredilmiþtir.
Hoca Ahmet Yeseviðnin Hikmetlerinde Ýþlenen Temalara ürnekler Daha öncede belirttiðimiz gibi Hikmetlerin orijinalliði tartýþmalýdýr. Dolayýsýyla bunlarýn esas alýnmasýyla yapýlacak olan çalýþmalar yaygýn kanaate göre tam manasýyla saðlýklý olamaz. Ancak genel hatlarýyla Hikmetlerin muhtevasýný Ýslamiyet Türkistan Tasavvufu ve Yesevilik'e ait esaslar oluþturur. Bazý hikmetlerde ameli ahlak ve muhitin sosyal aksaklýklarý üzerinde de durulmuþtur. Münacat naat ve ilk dört halifeye ait övgüler dýþýnda hikmetlerde ele alýnan temel konular ve hikmet örnekleri aþaðýda verilmiþtir:
ðIþksýzlarýn hem caný hem imanýResulullah sözin aydým mana kanýð
ðIþksýz kimi adem irmes anglasangýzBi-muhabbet þeytan kavmi týnglasangýzð
ðIþkýng kaldý þeyda mini cümle alem bildi mini Kaygum sin sin tuni küni minge sin ok kirek sinð

ðTingri teala sözin Resulullah sünnetinÝnanmaðan ümmetin ümmet dimez Muhammedð
ðMini hikmetlerin ferman-ý sübhanOkup uksang heme mani-i Kurðanð
ðPir-i muðan hak Mustafa bi-þek bilingKayda bolsang vaspýn aytýb tazim kýlýngð
ðOnsekiz ming alemða server bolgan MuhammedOttuz üç ming ashaba rehber bolðan Muhammedð
ðSünnet irmiþ kafir bolsa birme azarKöngli kattýð dil-azardýn Hüda bizarð
ðMini hikmetlerim kan-ý hadisdürKiþi buy itmese bilgil habisdürð
Mürid ve Halifeleri Rivayete göre Ahmet-i Yesevi'nin bütün Türk ülkelerine yayýlan dok san dokuz bin müridi; on iki bin ehl-i suffesi ve pek çok halifeleri bulunmaktaydý. Ýlk halifesi Aslan Babanýn oðlu Mansur Ata'dýr. Mansur Ata 1197 yýlýnda vefat edince yerine oðlu Abdu'l-melik Ata geçer. Abdu'l-melik Ata'nýn vefatýndan sonra sýrasýyla oðlu Tac Hace ondan sonra da oðlu Zengi Ata irþat mevkiine geçti. Ýkinci halifesi 1218 yýlýnda vefat eden Harzemli Sait Ata'dýr. Yesevi'nin üçüncü halifesi Yesevi tarzýndaki hikmetleri ve menkýbeleri ile Türkler arasýnda yaygýn þöhreti bulunan Süleyman Hakim Ata'dýr Harzemde yerleþip irþada baþlayan Hakim Ata 1186 yýlýnda vefat edince Akkurgan'a defnedildi. Hakim Ata'nýn en meþhur müridi Zengi Ata'dýr. Zengi Ata'nýn baþlýca müritleri Uzun Hasan Ata Seyyid Ata Sadr Ata ve Bedr Ata'dýr. Yeseviðyye silsilesi Seyyid Ata ile Sadr Ata'dan devam etmiþtir.
Yesevilik baþlangýçta Seyhun havalisinde daha sonra bütün Türkistanðda süratle yayýldý. Zamanla Seyhun'un ötesindeki bozkýrlarda da yerleþme imkaný buldu. Moðol istilasýndan sonra Horasan Ýran ve Azer baycan Türkleri arasýnda raðbet gördü. 13. yüzyýlda Yesevi derviþleri vasýtasýyla Anadolu'ya geçti. Anadolu'da Yesevi'nin en önemli halifesi Hacý Bektaþ Veli'dir. Anadolu'da Geyikli Baba Abdal Musa Horoz Dede de Yesevi'nin halifelerinden kendilerini sayarlar. Menkýbeye göre Yesevi'nin Anadolu'ya gönderdiði diðer önemli halifelerinden biri de Sarý Saltuk'tur. Yesevi San Saltuk'u 700 kiþi ile Hacý Bektaþ'a yardým etmesi için Anadolu'ya göndermiþ beline de meþhur tahta kýlýcýný kuþatmýþtýr. Sarý Saltuk Anadolu'dan sonra Balkanlar'a geçmiþ ve orada ki halkýn Ýslamiyetði kabul etmelerini saðlamýþtýr.Süluk silsilesi bakýmýndan Yesevilik'ten gelen baþlýca tarikatlar Ma veraün-nehir ve Horasan'da yayýlan Nakþibendilik ile Anadolu'da yayýlýp Yesevilik'in yerini alan Bektaþilik'tir Yesevilik ayrýca Anadolu'da ortaya çýkan Babailik ve Haydarilik tarikatlarý üzerinde de müessir olmuþtur.

Türkiye ile yeni Türk cumhuriyetleri arasýnda bilimsel ve kültürel bir köprü olmasý planlanan Hoca Ahmet Yesevi üniversitesi ðAhmet Yesevið isminin bütün Türk ellerinde geçerli olan birlik mesajý veya parola niteliðinde olduðunu göstermektedir.

Kaynakça ve Ekler


B.k.z. Fuad Köprülü Türk Edebiyatýnda Ýlk Mutasavvýflar 1. baský Ýstanbul 1919; 2. baský Ankara1966; 3. baský Ankara 1976; 7. baský Ankara 1991
Bir bibliyografya denemesi için b.k.z. Erhan Aydýn Ahmet Yesevi Hakkýnda Bir Bibliyografya Denemesi Kayseri 1997


Ahmet Yaþar Ocak Türk Sufiliðine Bakýþlar Ýstanbul 1996 s:34
Mesela Hoca Ahmet Yesevi kültürü bir yandan Sünni geleneðin temsilcisi olan Nakþibendi tarikatýnda çok önemli bir unsur iken diðer yandan Haydari Vefai ve nihayet Bektaþi geleneðinin temelinde Yesevilik yatar. Köprülü de Ýlk Mutasavvýflarda Hoca Ahmet Yeseviðyi Sünni geleneðin temsilcisi olarak deðerlendirirken Nakþibendi kaynaklarýndan faydalanmýþ ancak daha sonra Ýslam Ansiklopedisine hazýrladýðý Ahmet Yesevi Maddesinde bu görüþünü tashih ederek Yeseviðnin heterodok bir yapýya sahip olduðunu ifade etmiþtir. Köprülü ðAhmet Yesevið Ý.A. C:I s:210 vd


Ayrýntýlý bilgi için b.k.z. Mustafa Kafalý ðAhmet Yesevi Yaþadýðý devir ve Onu Yetiþtiren üevreð Milletlerarasý Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu Bildirileri Kayseri 1993 s:167 vd.; Enver Konukçu ðSayram ve Yesið a.g.s. s:249; Kemal Göde ðHoca Ahmet Yeseviðnin Yetiþtiði Türk Kültür üevresið a.g.s s:149 vd.;


M. Altay Köymen Selçuklu Devri Türk Tarihi T.T.K. Yay. 2. Baský Ankara 1993 s: 3-5


b.k.z. Zekeriya Kitapçý Türkistan'da Ýslamiyet ve Türkler Konya 1988 s: 87 vd.


Rasonyi a.g.e. s: 79


Bu durum Emevi yayýlmacýlýðýnýn menfi karakteri neticesinde gerçekleþmiþtir. b.k.z. Turgut Akpýnar Türk Tarihinde Ýslamiyet 2. Baský Ýstanbul 1994 s: 43-53; Z. Kitapçý Yeni Ýslam Tarihi ve Türkler C: 1-2 Konya 1995 s: 249 vd.; Osman Turan Selçuklular ve Ýslamiyet 3. Baský Ýstanbul 1993 s: 11; Hakký Dursun Yýldýz Ýslamiyet ve Türkler Ýstanbul 1976 s: 14 vd.


Z. Kitapçý Orta -Doðuda Türk Askeri Varlýðýnýn Ýlk Zuhuru T.D.A.V. Yay. Ýstanbul 1987


Ocak a.g.e. s: 14-15


Abdulkadir Ýnan Eski Türk Dini Tarihi Ýstanbul 1976 s: 201-235


b.k.z. F. Babinger- F. Köprülü Anadolu'da Ýslamiyet Ýstanbul 1996


Ahmet Yaþar Ocak Bektaþi Menakýbnamelerinde Ýslam üncesi Ýnanç Motifleri Ýstanbul 1983 s: 19


Abdulkadir Ýnan "Müslüman Türklerde þamanizm Kalýntýlarý" Makaleler ve Ýncelemeler s: 463 vd.


Abdulkadir Ýnan Tarihte ve Bugün þamanizm Ankara 1995 s:204 vd.


b.k.z. Ýbrahim Kafesoðlu Selçuklu Tarihi Ýstanbul 1992 s:104-106; Ahmet Yaþar Ocak "XV.-XVI. Yüzyýllarda Osmanlý Resmi Ýdeolojisi ve Buna Muhalefet Problemi" XI. T.T.K. Bildirileri C:III s: 1204


b.k.z. Ahmet Yaþar Ocak Babailer Ýsyaný Ýstanbul 1996


Ayný eser s:210 vd.


Turgut Akpýnar Türk Tarihinde Ýslamiyet Ýstanbul 1994 s:79


Ethem Ruhi Fýðlalý Türkiyeðde Alevilik ve Bektaþilik 4. Baský Ýstanbul 1996s: 109-110


b.k.z. Ýbrahim Agah üubukçu Türk-Ýslam Düþünürleri Ankara 1989 s: 1-4


Köprülü "Orta-Zaman Türk Hukuki Müesseseleri" Belleten C:II Sayý: 5-6 s:53-54


b.k.z. Yaþar Kalafat Doðu Anadolu'da Eski Türk Ýnançlarýnýn Ýzleri Ankara 1995; A. Ýnan adý geçen eserler


Fýðlalý a.g.e. s:110 125


Ocak ...Bakýþlar s:16 vd


Ayrýntýlý bilgi için b.k.z. Köprülü ...Ýlk Mutasavvýflar Ankara 1991; Kemal Eraslan ðAhmed-i Yesevið Yesevilik Bilgisi Ankara 1998 s:78 vd; Ocak a.g.e. s:31-87; Milletlerarasý Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu Bildirileri Kayseri 1993;Milletlerarasý Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu Bildirileri K. B. Yay. Ankara 1992


Mehmet üelik ðAhmet Yeseviðnin Teblið Metoduð M.H.A.Y.S. Kayseri 1993 s:81 vd


Ocak ...Bakýþlar s:44


Köprülü ...Ýlk Mutasavvýflar s:119-120


Köprülü s:120 vd.


Eraslan a.g.m. s:93-94


ðAþksýz kiþilerin hem can hem de imaný yoktur; mana kaynaðý olan Resulullahýn sözünü söyledimð


ðAþksýz kiþi bilin ki insan deðildir; sevgisiz olan þeytan kavmindendir; dinleyinð


ðAþkýn beni deli divane kýldý ve bütün alem beni bildi; gece gündüz kaygýn sensin bana sen gereksin senð


ðYüce Tanrýnýn sözüne Resulullahýn sünnetine inanmayan ümmete Hz. Muhammed ümmet demez.ð


ðBenim hikmetlerin Tanrý buyruðudur okuyup anlasan hep Kurðanýn manasýný dile getirirð


ðþüphesiz bilin ki pir-i muðah hak Mustafadýr; nerede olsanýz vasfýný söyleyerek ululayýnð


ðOn sekiz bin aleme server olan Muhammed; otuz üç bin ashaba rehber olan Muhammedð


ðSünnet imiþ kafir dahi olsa incitme; katý gönüllü gönül incitenden Allah dahi usanmýþtýr.ð


ðBenim hikmetlerim hadis kaynaðýdýr; eðer insan ondan nasip almazsa bil ki habistir.ð
__________________