TARIK BAHRİ üZMEN

Fatihğin ğGenişletilmiş Balkanlar ve Büyük Avrupa Projesiğ (II)

www.hisargazetesi.com

Geçen hafta ilk bölümünü yayınladığımız Fatihğin ğGenişletilmiş Balkanlar ve Büyük Avrupa Projesiğne dair yazımız hususundaki görüşlerini e-posta aracılığıyla paylaşan değerli okuyucularıma teşekkür ederek söze başlamak istiyorum. Aldığım mesajların önemli bir kısmında Hisar okurlarının, Türk tarihinin bugün milletçe karşı karşıya olduğumuz meseleler ve dünya siyasetinin dinamikleri dikkate alınarak yeni bir gözle okunması ihtiyacından bahsetmeleri, memnuniyet verici bir farkındalık düzeyine işaret ediyor.

Türk dış politikasının içler acısı manzarasına baktığımızda, aslında yeni okumaların ihtiyaçtan öte bir ğzaruretiğ ifade ettiği ortada. Türkiyeğnin öneminden söz ederken ğgüçlü devlet geleneğiğnden bahsetmek devlet ricalimizin adetidir. Lakin, bu nutuklar atılırken ğgeleneğinğ bir anlam ifade edebilmesi için önce ğtevarüsğ edilebilmesinin gerektiği düşünülmez. Düşünüldüğünde ise yine adet olduğu üzere ğtasnif edilmemişğ arşivlerden şikayet edilir. Gerçekten de arşivlerde bekleyen tarihi malzemenin hergün karşılaştığı dünya manzarası karşısında siyaset üretmek mecburiyetindeki devlet cihazı için pratik bir faydası yoktur. Ama tarihi malzemenin gün ışığına çıkarılamaması, meselenin yalnızca bir yönünü teşkil ediyor. Elimizdeki verilerin nasıl okunacağı ise işin en netameli kısmı. Sabrı taşan ve bir an evvel ğsadede gelmemiziğ bekleyen okuyucularımız merak etmesinler, bu hususla ilgili tenkid ve düşüncelerimi bir başka yazıda kaleme alacağım.

Geçen sayıda Fatihği büyük projesinin kilidini açtığı İstanbulğda bırakmıştık. Fetihle kazanılan Roma tacı ve Ortodoks Kilisesiğnin himaye altına alınması, projenin ikinci ayağını teşkil eden Balkanlarğdaki Türk ilerleyişini kolaylaştırır. Fetihğte sergilenen üstün askeri beceri, Türk gücüne karşı direnmeyi planlayan Balkan devletçiliklerinin direncini kıran bir ğsopağ vazifesi de görmektedir. Bir zamanlar dünyanın yıldızı iken Fetihğten önce neredeyse küçük bir kasaba görünümüne bürünmüş olan İstanbulğun Fatih tarafından yeniden ğşenlendirilmesiğ, şehirdeki büyük imar ve bayındırlık faaliyetleri, tesis edilen istikrar ortamı ve uygulanan adil yönetim Balkanlarğdaki ilerleyişi mümkün kılan ğyumuşak güçğ unsurlarını teşkil etmektedir. Türk ordusu ardına ğçil çil kubbelerğ serperek ilerlemektedir.

Kilidin açılmasıyla paniğe kapılan Avrupa, Akkoyunlularğın da içinde olduğu yaklaşık 25 irili ufaklı devletten müteşekkil bir ğşer ittifakığ ile dikilir Fatihğin karşısına. İttifakın merkezinde dünya kapitalizminin ilk nüvelerinden kabul edilen Venedik bulunmaktadır. Artık 16 yıl sürecek ğbüyük savaşğ devri başlamıştır.

Türk ordusu Balkanlarğda milli ordularla değil, halkına merhametsizce zulmeden ğdespotlarlağ savaşır. Yönettiği halkın desteğinden mahrum olmak bir yana, onları Osmanlı idaresine duydukları özlem dolayısıyla potansiyel düşmanlar olarak gören despotlar bazen paralı askerleriyle birlikte ümitsiz bir direniş sergilerlerken, bazen de Osmanlı sancakları görünür görünmez İstanbulğun fethinin sembolize ettiği ğsopağyı hatırlayarak kalelerinin anahtarlarını teslim ederler.

ğDespotlarğla ilgili söylediklerimi abartılı bulan okuyucularımı, Tarih-i Ebuğl-Feth müellifi Tursun Beyğin Fatihğin Kazıklı Voyvodağnın üzerine yürüme sebeplerini anlatırken tasvir ettiği manzarayla baş başa bırakıyorum: ğBu melğun önceden, padişaha haraç verir ve onun iltifatına ve ihsanına mazhar olurdu. Fakat bilindi ki, keferenin haccacı imiş. Zulmü ve siyaseti çok kötü bir mertebede idi. Mesela bir şahıs ihanet etse veya cinayet işlese, o şahsın anasını, karısını, çocuklarını ve hatta akrabalarını tutar kazığa vururdu.

Kefere haccacın tahtı Ağaçhisarığndadır. Karşısındaki altı mil mesafedeki alanı, iki kol dolanan çitle çevirdi ve bahçe edinirim diye muhkem çalı ile kapattı. Bu iki çitin arasını, Engürüs kafirlerinden ve kendi vilayeti kafirlerinden ve Boğdan vilayeti kafirlerinden kazığa vurulmuş insanlarla doldurdu. Bundan gayri, kendi kalesinin bulunduğu yer dahi ağaçlı ve çitli yerdir. Her ağacın her budağında ipe geçirilmiş hesapsız ceset vardır.

Yasağı bu idi ki, her kim asılanlardan birini indirirse derhal yerine çakılırdı.ğ

Tursun Bey, Balkanlarğda Fetih sancaklarının şenlendirdiği bir diğer ülke olan Bosnağnın ahvalini de şöyle anlatır: ğğ Ayrıca memleketin iç durumu gayet kötü olup halk, hükümeti ve idarecileri sevmezdi. Macarların zulüm ve baskıları neticesi yalnız halk değil, bazı asilzadeler bile şiddetle Türk idaresini istiyorlardı. Türklerin idareye getirdikleri düzen ve huzur, mal ve can emniyeti bakımından malûm ve meşhurdu.

Muzaffer Osmanlı padişahı, İslamğa davet etmek ve huzuru getirmek amacı ile Bosna üzerine sefer-i hümayûn buyurdu. Ehl-i İslam hüsn-ü sefa ile o bölgeye tevcih gösterdiler.ğ

Gerçekten de Bosnalılar, Katolik baskı ve tazyikinden bıktıkları, Türklerğin ise din ve mezheb hürriyetine derin bir hürmet gösterdiklerini bildiklerinden Fethe direnmek istemiyorlardı. Bu yüzden Bosna kralı ğkadife fetih sancaklarığnı dalgalandıran ğdeğişimğ rüzgarının karşısında direnemez ve teslim olur. Tarihçiler, Fethin hemen ardından eli silah tutan Bosnalıların orduya alınışını halkın Türklere olan sevgisinin alameti olarak yorumlamaktadırlar. 30 bin Bosnalı, yeniçeri gibi hizmet etmek üzere Fetih sancakları altında yemin ederler. Bir müddet sonra Bosnalıların tamamına yakını Müslümanlığı kabul ederek, İslamğla şereflenirler.

Bosna seferi esnasında yaşanan bir diğer hadise, izmihlal döneminde başımıza bela olan ğdevşirmeğ müessesesinin nasıl işlediğinin ve Devlet-i Aliyyeğnin tebasını devlet hizmetinde kullanma kudretinin parlak bir örneğini teşkil etmektedir. Bosnağnın fethinin ardından Hersek dukası Stefan Kosariç küçük oğlunu rehin vererek bağlılığını arzeder. Stefanğın oğlu Osmanlı Sarayığnda ihtida ederek Ahmed ismini alır. Türk ve İslam terbiyesiyle yetiştirilen Ahmed, daha sonra Hersekzade Ahmed Paşa namıyla anılacak, hem saraya damad ve hem de devlete sadrazam olacaktır. Hersek de Stefanğın ölümünün ardından kendi arzusuyla Osmanlı topraklarına katılır.

Fetih sancaklarının Sırbistanğa dikilmesinde de Katolik taassubu etkin bir rol oynar. Sırp ğdespotuğ, Türk ilerleyişine direnebilmek için Macarlardan yardım ister. Halkın nefretine rağmen ittifak yapılır, ancak Macarlar Sırpların gevşekliğinden şikayetçidir. Macar Başkomutanı Hunyad, Sırp Kralından Türklere karşı sonuna kadar mücadele etmesi talebinde bulunur. Bunun üzerine Sırp Kralı Brankoviç, Hunyadğa Türkler Sırbistanğdan atılırsa ne yapacağını sorar. O da, bütün Sırbistanğda Katolik Kiliseleri kurduracağını söyler. Sırp-Macar ittifakı zaten bundan nefret eden ahalinin de arzusuna uyularak bozulur, çok geçmeden de Sırbistan toprakları Devlet-i Aliyyeğnin bir parçası haline gelir.

ğKadife Fetih Sancaklarığnın ülkelerinin semalarında dalgalanması suretiyle despot yöneticilerinden ğözgürleşmekğ isteyenler, İstanbulğa ğdavetğ heyetleri göndermeye başlarlar. Ceneviz idaresinden memnun olmayan Midilli, Limni, İmroz, Semendirek, Taşoz adaları ahalisi de Dersaadete başvurarak Türk idaresini talep ederler. Talepleri kabul edilir ve Adalar meselesini halletmek üzere Mahmud Paşa görevlendirilir.

ülkelerinin Fethedilmesi için İstanbulğa Davet heyetleri gönderenler arasında Balkan Kiliseleri de vardır. Mesela Mora ahalisi buradaki Paleologos hanedanına mensup iki kardeş despotun çekişmelerinden bıkmıştı. Mora Kilisesi, Ortodoks mezhebini himayesine almış olan Fatihğten ahaliyi bezdiren bu kargaşa ve anarşiye son vermesini talep eder. Bu talebi kabul eden padişah, ğdespotlarığ devirip Kuzey Morağyı zaptederek Devletğe katar.

Ancak Morağnın güneyi de kaynamaktadır. Osmanlı müelliflerinin ğMedinetüğl-hükema=Filozoflar şehriğ dedikleri Atina, o zaman bir dul düşes tarafından idare ediliyor; bu kadının rezalet ve cinayetleri halk tarafından büyük bir nefretle karşılanıyordu. Rahat ve huzur veren Türk idaresine talip olan ahalinin müracaatı üzerine, Fatih tarafından bu tarihi şehri fethe memur edilen Mora Beyi Turhanoğlu ümer Bey, ğtek bir ok atmadanğ şehri ele geçirir. Fatih de Atinağya bizzat giderek burada bir kurtarıcı gibi karşılanır.

Venedik liderliğindeki şer ekseni, Balkanlarğdaki gelişmelerden dehşete kapılarak bölgeyi karıştırmak için müttefiklerini harekete geçirir. Arnavutluk'ta başkaldıran İskender, Fatihğin gazabını üzerine çeker. Fetih sancakları Arnavutluk semalarında göründüğünde dağlara çekilir. Sarp arazi topların yukarı çıkarılmasına izin vermez. Bunun üzerine Türk tekniğinin ihtişamını gösteren bir hadise yaşanır. Fatihğin emriyle, İskenderğin saklandığı kalenin zapt edilmesi için mağaralarda toplar dökülmeye başlanır. Tarihçiler bu toplar arasında Macar Urban tarafından yapılan ve İstanbul kuşatmasındaki ilk atışlarda parçalanarak Urbanğı öldüren ğşahiğ adlı toptan daha büyüklerinin yer aldığını kaydetmektedir.

Otlukbeliğnde Uzun Hasanğın yenilmesi, Venedikği doğudaki müttefikinden mahrum bırakır. Fatih, Uzun Hasanğın esir düşen asker ve komutanlarına şefkatle muamele eder. Uzun Hasanğı takip ettirmez. Devletğe dahil edilen topraklarda bazı hususlarda Akkoyunlu idaresinin koyduğu nizama riayet olunur. Ardından hızla tekrar Batığya dönülür. Artık Venedikğin takati kalmamıştır. Venedik birçok ada ve kaleyi Osmanlı idaresine terk ederek barış ister.

Büyük Kartal, projesinin ikinci aşamasını da başarıyla tamamlamıştır. Gözleri İstanbulğun fethinin ardından Sen Piyer Kilisesiğnin kubbesinde görülen Türk Kızılelmasığnda, yani Romağdadır.

Projenin üçüncü ayağını merak eden okuyucularıma on beş gün sonra gazetemizi tekrar ziyaret etmelerini tavsiye ediyorum.