TARIK BAHRİ üZMEN

Fatihğin ğGenişletilmiş Balkanlar ve Büyük Avrupa Projesiğ (III): İsevi Kılelmacılar

www.hisargazetesi.com

Geçen sayımızda Fatihğin ğGenişletilmiş Balkanlar ve Büyük Avrupa Projesiğnin ikinci safhasını oluşturan Balkan coğrafyasının bir çok yerine, ğKadifeğ Fetih Sancaklarının nasıl ğdavetğ üzere dikildiğini anlatmıştık. Başlarındaki despotların idaresinden bunalan Balkan ahalisinin, ğzamanın ruhuğnun mücessem halini temsil eden Osmanlı idaresine sığınışı, Avrupağda dünya kapitalizminin beşiği Venedik ile Vatikanğın başını çektiği yirmi beş devletten müteşekkil bir ğşer ittifakığnın doğuşuna sebep olmuştu. On altı yıl süren uzun muharebeler devrinin ardından İstanbulğu su yoluna çeviren Venedik elçilerinin yalvarış ve yakarışlar arasında Fatihğin dikte ettiği şartları kabul etmeleriyle ğşer ittifakığnın bozgunu tescil edilir. Sıra, projenin üçüncü ayağındadır; Türk Kızılelması Romağdaki Sen Piyer Kilisesiğnin Kubbesinde parıldamaktadır!

Esasen uzun muharebe yılları boyunca Orta Avrupağda yürütülen askeri harekatlar ile fethe dışardan müdahale edebilecek güçlere önemli darbeler indirilmişti. Tunağyı yüzlerce kez kuzeye doğru geçen Mihaloğlu, Turhanoğlu gibi gazi sülalelerinin liderliğindeki Türk üzel Kuvvetleri Akıncılar, Macaristanğın iflahını sökmüş, Alman ovalarında at koşturmuş, Kuzey İtalyağda erişilmedik yer bırakmamışlardı. Bazen 40-50 bin kişiyi bulan mevcutlarla gerçekleştirilen harekatlarda Venedik surlarının nasıl ateşten bir çembere alındığını İtalyan tarihçileri dehşetle anlatmaktadırlar.

Türk gücünü, Türk zekasıyla birleştiren Fatih, Rom Kızılelmasığnın fethi hedefini bir ğdevlet politikasığ haline getirerek işe başlar. Osmanlı Tarihi müellifi Ziya Nur, bu tavrın sembolik bir ifadesini Yeniçeri Ocağığnın yıkılışına kadar devam eden bir ananeye işaret ederek anlatır:

ğTahta çıkan her sultan mensup bulunduğu 61. Ortağyı ziyaret ederdi. Bu ziyarette kendisine, odabaşı tarafından sarayda hazırlanan kahve ve şerbet, mühürlü bir kap içinde ikram edilirdi. Sultan bu kabı altın ile doldurur ve o da Yeniçerilerine ğİnşallah Romağda (Kızılelmağda) mülaki oluruzğ temennisinde bulunurdu. Onlar tarafından da aynen ve dua makamındaki alkışlarla mukabele görürdü.ğ

Roma Kızılelmasığnın fethi için tıpkı İstanbulğda olduğu gibi şartları olgunlaştırmak, Türk istihbaratı ve diplomasisine düşmektedir. Fatih işe, bütün Avrupağyı hayrete düşüren bir diplomatik hamleyle başlar. Perişan ettiği Venedikğe bu kez ittifak teklif eder. Venedikğe giden Osmanlı Elçisi Lütfi Bey, herhangi bir taarruz karşısında Venedikğin 100 kadırga, Devlet-i Aliyyeğnin ise 100 bin atlı ile saldırıya uğrayan tarafa yardım etmesini şart koşan bir anlaşma imzalar. Osmanlı tarihçileri Fatihğin bu siyasetini ğdomuzlara karşı köpekleri, köpeklere karşı da domuzları kullanmağ olarak tasvir ederler. Gerçekten de Venedikğin kendini emniyette hissetmesi, kısa zamanda tesirini gösterecek ve tüm İtalyan yarımadasının kapılarını ğKadifeğ Fetih Sancaklarına açacak gelişmeleri tetikleyecektir.

Bu sırada Osmanlı ğyumuşak gücüğnün de desteğiyle Türk istihbarat teşkilatı yarımadanın her yerinde faaliyettedir. Ersagun Bey torunlarını yalnızca saraylarda değil; Venedikğte, Romağda, Napoliğde hancılık, meyhanecilik, pazarcılık ve hatta keşişlik yaparken görebilirsiniz. Bazı İtalyanlar, çarşı-pazarda fısıltılar halinde yayılan ğgaripğ söylentilerden dolayı bu Bizans mültecilerini suçlasalar da, şükür ki İtalyağda ğkomplo teorileriğne iltifat etmeyen güçlü bir intelijansiya mevcuttur!

Neler anlatmadılar ki? Hele bir İstanbulğun ğdüşüşüğnü tasvir edişleri vardı ki, dillere destan! ğKomplocularğ şöyle düşünüyorlardı; Güya Bizansğın kahramanca direnişini tasvir ederek İtalyanların Hristiyanlık gururunu okşarken, ok işlemeyen sipahileri, bir vuruşta yedi adam biçen Yeniçerileri, kara üzerinde yürüyen gemileri, on adam boyunda üç adam genişliğinde topları en ince teferruatlarına kadar anlatmaları çok mu lüzumluydu? Bizansğın dayanamayışına mazeret üretmek istemeleri anlaşılabilirdi ama, hikayelerin İtalyağnın her tarafında Türk korkusunu bir yangına dönüştürdüğünü görmüyorlar mıydı? Zihinler böyle yıkanırken, Papa cennetin bütün tapularını da dağıtsa Türklerin karşısına kim çıkabilirdi? Adı üstünde, komplocular işte!

Tüccarların himayesindeki intelijansiya daha ğgerçekçiğ bir dünya okumasıyla meşguldü. Bir kere ğşehir devletleriğ çağı kapanmıştı. ğşehir devleti de şehir devletiğ diye tutturanlar gericiler ve çıkarlarını kaybedeceklerinden korkanlardı. Yeryüzü, değişimi dayatıyordu. İnsanlığın geldiği en çağdaş nokta imparatorluk yönetimleriydi ve komşuları Osmanlı da onları kabul etmeye hazırdı. Yeryüzünde büyük bir Hristiyan İmparatorluk vardı da onlar mı girmemişlerdi?

Küçük bir şehir devletinin yurttaşı olarak dünya pazarlarında ticaret yapmakla Osmanlı tebası olarak dünyayı dolaşmak aynı şey miydi? Hem bir sürü masrafa katlanarak ordu beslemekten de kurtulacaklardı. Osmanlığnın getireceği refah ve zenginlik İtalyan köylüsünün de hayat standardını yükseltecekti.

Osmanlı bir İslam devleti de ne demekti? Bulgarlar, Rumlar, Sırplar Hristiyan değil miydi? Onlar şimdi Müslüman mı olmuşlardı? Hem Osmanlı tebası olarak kafir Türklere İsa Mesihğin öğretisini çok daha rahat anlatabilirlerdi.

Bu son tezi savunan ğİsevi Kızılelmacılarğ, işi daha da ileri götürüyor, Fatihğin aslında ğgizliğ bir Hristiyan olduğunu yayıyorlardı. Günümüze kadar gelen ve Fatihğin Papağyla mektuplaşmasına dayandırılan bu iddianın aslı olmasa da ğişleviğ büyüktü. İsevi Kızılelmacılar, Roma Barışı, Fatih tarafından yeniden sağlanırsa kudreti artacak bu ğgizliğ Hristiyanğın kafir Türklere yüz çevirerek İtalyanları baş tacı edeceğini bile anlatıyorlardı. Hristiyanlık ahlakından iyice uzaklaştıkları gibi, dindar Hristiyanları aşağılayan başlarındaki zalim prenslere dersini vermek üzere Tanrı sanki Fatihği seçmişti. Bu yüzden her imanı bütün Hristiyanğa düşen görev, ğGenişletilmiş Balkanlar ve Büyük Avrupa Projesiğne destek vermekti.

Aralarında birçok parlak sima bulunmakla birlikte, İsevi Kızılelmacıların propaganda gücünü tahayyül edebilmek için bir ideal tip kurgulayabiliriz: Fetruccio Guluoanniğye ne dersiniz?

İtalyağnın güneyinde fakir bir kasabada doğan Fetruccio Guluoanni, kariyerinin ilk önemli adımını Kuzey İtalya sahillerindeki Venedik şehrinde bir kilise papazı olarak görev yaparken atmıştı. Diğer papazlara hiç benzemiyordu. Dünya nimetlerine tamamen sırtını dönmüş gibiydi. Kilisenin penceresine serdiği bir yatakta yatıyor, Hristiyanlığın makus talihini nasıl yenebileceğini düşünüyordu. Meslektaşlarından farklı olarak gizliden gizliye Osmanlı el yazmalarını okuyor, böylece kafasında yeni fikirler uyanıyordu.

Gözyaşları arasında verdiği heyecan dolu vaazlar, etrafında büyük bir taraftar kitlesi topluyordu. Hele, yitirilen İtalyan kolonilerinde manastırlar açarak yarımadayla irtibatlarının kopmalarını önlemek yönündeki çağrısı, büyük bir yankı bulmuştu. Kısa zamanda manastır seferberliğine katılan dindar İtalyanların yardımıyla büyük bir finansman gücüne erişmişti. Bazı ğkomplocularğ, onun Floransa sarraflarına sık sık Osmanlı altını bozdurttuğunu, zaten Osmanlığnın izni olmadan bu manastırları açmasının mümkün olmadığını söyleseler de, ğkomplocuğları kim dinlerdi?

Fetruccio Guluoanniğnin Hristiyanlığın makus talihini yenmek için bulduğu yol; ğdiyalogğtu. Osmanlı şeyhülislamı ile görüşmek istediğini söylediğinde sadece Venedik değil tüm İtalya karıştı. Ama olsun, insanlar çabuk alışıyorlardı. Fetruccioğnun talihsizliği Venedikğteki iktidar mücadelelerinde taraf olmasıydı, sonunda Vedenikği terk etmek mecburiyetinde kaldı. Nereye mi gitti? İstanbulğa tabii ki. Devlet-i Aliye hizmetkarını ağırlamakta kusur etmedi. Fetruccio artık küçük dünyasında çok mutluydu, bir ğdiyalogğ nişanesi olarak Fatih camiinin avlusuna gömülmek istediğini söylüyordu. İstanbul Kadısı, Fetruccioğya abartmamasını, haddini aşmamasını bildirmek istediyse de Osmanlı istihbaratı duruma el koydu. Fetruccio, İtalyağdan ayrılmıştı ama henüz işi bitmemişti, müritleri ve desteğine güvenen prensler, ğGenişletilmiş Balkanlar ve Büyük Avrupa Projesiğnin hayata geçebilmesi için daha çok hizmetler edeceklerdi.

Bu sırada, Fatih de askeri hazırlıklarını tamamlamakla meşguldür. Haliç tersanesinde büyük gemiler yaptırıyor, İtalyağnın kuzeyden ve güneyden fethi için planlar yapıyordu. Bir kulağı ğmüttefikiğ Venedikğte idi. Nitekim beklediği oldu. Sırtını Osmanlığya dayadığını zanneden Venedik, Napoli Krallığı ile savaşa tutuştu. Ardından da Fatihği İtalyağya davet etti. Napoliğyi Osmanlığyla karşı karşıya getirerek yarımadadaki iktidar mücadelesini lehine çevirebileceğini düşünüyordu.

Fatihğin cevabı gecikmedi, öncelikle Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması çizmenin topuğuna, Otrantoğya doğru yola çıktı. Haber İtalyağda duyulduğunda ortaya çıkan manzara görülmeye değerdi. Yarımadadaki prensler, bugün İtalyan müzelerinde sergilenen Fatih kabartmalı madalyonlar bastırmaya başladılar. Halk şehir meydanlarında ğOsmanlı Bayramığ yapmaya başlamıştı. Psikolojik harekat, askeri harekattan önce meyvelerini vermişti.

Papa telaştaydı, Türklerğe karşı koyacak herkesin Tanrı tarafından bağışlanacağını ilan ediyordu ama ortalıkta kimse yoktu. Zaten kendisi de Papalık merkezini Fransağya taşımak için hazırlıklara girişmişti. Avrupa Kralları kendi başlarının derdine düşmüşlerdi. Paris, Kızılelmağnın Notr-Dame katedralinde görüleceği söylentileriyle çalkalanıyordu. İngilizler, Osmanlığnın Manşğı geçemeyeceğini söyleyerek kendilerini avutuyorlardı.

Türk ordusu Otrantoğyu fetheder, bu sırada Fatih de sefer sancaklarını üsküdarğa diktirmiştir. Roma Kızılelmasığnın günleri sayılıdır. Lakin, emr-i hak vaki olur ve Fatih sefere çıkamadan vefat eder. Aşıkpaşazade, Fatihğin dönme hekimi Yakup (Lari) tarafından zehirlendiğini iddia etmektedir.

Fatihğin vefatının ardından Papağnın emriyle tüm Avrupağda günlerce çanlar çalınır: Büyük Kartal ölmüştür!

Osmanlı şehzade kavgasının eşiğindedir. Gedik Ahmet Paşa geri çağrılır ve proje rafa kaldırılır.

Değerli Hisar okuyucuları, Fatihğin ğGenişletilmiş Balkanlar ve Büyük Ortadoğu Projesiğni anlattığımız yazı dizimize, bu satırların kağıda dökülmesine vesile olan soruyla nokta koymak istiyorum.

500 yıl önce cihana parmak ısırtan bir stratejik dehaya sahip olduğunu ele güne ispat eden büyük bir millet, nasıl olur da başına geçirilen çuvalın farkına bile varamaz?

Sorunun cevabı, makalenin içinde mi gizli diyorsunuz?

Siz de haklısınızğ