ORUü ARDA

Misyonerlik ve Muhataplarý

www.hisargazetesi.com


Zaman Gazetesi muharrirlerinin Hýristiyan misyonerliði konusundaki yazýlarý, bazý ðÝslamcýð entelektüellerin geçirdiði baþkalaþým hakkýnda ilginç ipuçlarý veriyor. Uzun zamandýr gündeme gelen misyonerlik hakkýnda kamuoyunu manipüle eden ve dindar insanlarýn zihnini bulandýran yazýlar yayýmlayan Zaman Gazetesiðnin geldiði nokta da baþlý baþýna bir kýrýlmaya iþaret ediyor. Hala Ýslamðýn yegane fetva makamý olarak kendilerini gören bu zevat, Ýslami algýlamalarý ve yorumlamalarý küresel hegemonyayla uyumlu perspektiflere mahkûm etmenin rahatlýðý içinde kalem oynatmaya devam ediyorlar. Ýslamðda ruhban sýnýfýnýn olmadýðýný ve hiçbir kimsenin Ýslam konusunda tek söz sahibi olamayacaðýný bilmezlikten gelerek, misyonerlik konusunda duyarlýlýk gösteren kiþileri aforoz etmekle meþgûller.

Misyonerlik eleþtirilerinin muhatabý Hýristiyanlar olmasý gerekirken, bu eleþtirileri üzerlerine alan bazý ðÝslamcýð yazarlarýn, misyonerliði en halis duygularla anlamaya çalýþýp masumiyetini ispatlama çabalarý, misyonerlerin Türkiyeðdeki sözcülerinin kim olduðu sualini akla getiriyor. üte yandan misyonerlik faaliyetlerinin tehlikeli gidiþatýna dikkat çekenlerin, her defasýnda Müslümanlýðýnýn sorgulanmasýnýn ve misyonerlik eleþtirisinin önünün kesilmeye çalýþýlmasýnýn maksadý nedir? Misyonerliði masumlaþtýrma ve önemsizleþtirme gayretlerinde bulunanlarýn, ðdiyalog ve hoþgörü masalýð anlatarak kime hizmet ettiklerinin farkýnda olmamalarý mümkün mü?

üzellikle Hüseyin Gülerceðnin misyonerliði sýradanlaþtýrma ve normalleþtirme azmi, ðÝslami mücadeleð tarihine girecek ibretlik enstanteler içeriyor. Komedi ve trajedi arasýnda gidip gelen bir tiyatro oyunu kývamýnda sergilenen Hýristiyanlaþtýrma faaliyetlerini meþrulaþtýrma cehdi, ne elem vericidir ki, Devlet-i Aliyye ve Ýslamða dayanýlarak yapýlýyor. Osmanlý devletinin çöküþünde misyonerlik faaliyetlerinin oynadýðý rol göz ardý edilerek, sanki Osmanlýlar ðhoþgörü ve diyalogð niyetiyle birtakým geliþmelere müsaade etmiþ gibi yansýtýlarak gerçekler çarpýtýlýyor. Ermenilerin ðmillet-i sadýkaðdan vazgeçerek Müslüman Türk düþmaný insanlar haline gelmesinde misyonerlerin Ermenilere aþýladýðý ýrkçý ve fanatik bilincin etkisi bütünüyle yok sayýlýyor. Osmanlý devletinin zayýflýðýndan faydalanan misyonerlerin, emperyalist ve sömürgeci devletlerin desteðiyle memalikteki Hýristiyan azýnlýklarý nasýl dönüþtürdüðü hakkýnda hiçbir þey söylenmiyor.

Muhataplarýmýzýn en hýzlýsýndan olan misyonerliði aklama deterjaný Hüseyin Gülerce, Misyonerlik baþlýkla yazýsýnda 1910 yýlýnda Osmanlý devleti sýnýrlarý içinde 460 yabancý okulun bulunduðundan söz etmiþ. Bilindiði üzere bu okullar, misyonerlik faaliyetlerin üsleri vazifesini icra ederek Hýristiyan azýnlýðý Müslüman Türklere karþý kýþkýrtarak baðýmsýz Hýristiyan devleti fikrini aþýlýyordu. Devlet-i Aliyyeðde sömürgeci ve emperyalist Batýðya avdet etmemiþ her bilinçli Osmanlý bu durumdan rahatsýzdý, ama devletin Batýlý güçler karþýsýndaki acziyeti yüzünden bu geliþmelere karþý önlem alýnamýyordu. Yoksa, o dönemde kimse misyonerliði, bugün Hüseyin Gülerce ve diðer ðÝslamcýð yazarlarýn yaptýðý gibi, ðhoþgörü ve diyalog masalýðyla meþrulaþtýrmaya ve önemsizleþtirmeye çalýþmýyordu. Yeni Türk devletini kuran ðOsmanlýlarð, ilk fýrsatta misyonerlik faaliyetlerini ve ðyuvaðlarýný yasaklayarak, Türkiye sýnýrlarýnýn dýþýna attýlar. Mustafa Kemal önderliðinde misyonerliðin bir defa dirilmemek üzere bertaraf edildiði sanýlmýþtý, ta ki ðneo-Ýslamcýlarð iktidara gelene dek...

Ne oldu da misyonerlik birden günahlarýndan arýndýrýlarak aklandý? ðTürk kültürüðyle mücehhez papazlarýn yetiþtirilmesi gerektiðinden dem vuran bir zihniyete nasýl gelindi? Sömürgeciliðin keþif kolu olan misyonerliðin ðdiyalog ve hoþgörüð kýlýfýnda ve AB üyeliði kriterleri doðrultusunda serbestiyeti nasýl onaylanýr oldu?

Misyonerliðin herhangi bir tehlike içermediði vazeden ðÝslamcýðlar, Almanyaðda Türklerin 100ðlerce camiyi özgürce açabildiklerini, buna mukabil Türkiyeðde açýlan kiliselerin sayýsýnýn birkaç taneyi geçmediði beyan ediyorlar. Bunu söyleyenler aradaki en önemli farký görmezlikten geliyor. Almanyaðda Türkler, oraya çalýþmak için gittiler ve bir müslüman cemaati olarak ibadet ihtiyaçlarýný karþýlamak için cami açýyorlar. Halbuki Türkiyeðde kiliseye ihtiyacý olan herhangi bir Hýristiyan cemaati yok; burada ilk önce kiliseler açýlýyor, sonra da cemaat ðdevþirilmeyeð çalýþýlýyor. Misyonerlik zaten budur ve masum bir din özgürlüðü talebi deðildir.

Vurgulanmasý gereken son nokta, misyonerliðin ðHýristiyanlaþtýrmað hedefinin arkasýnda Batý medeniyetine (isterseniz buna modernlik de diyebilirsiniz) tabi ve mahkûm insanlar oluþturmak bulunur. Bireysel düzeyde misyonerlerin böyle bir gayesinin olup olmamasý bir ehemmiyet arz etmez, zira Hýristiyanlýk ayný zamanda Batýðnýn hem ürünüdür hem de üreticisidir. Max Weber ve Carl Schmittðin modernliðin siyasi ve sosyal geliþimi hakkýndaki tespitleri incelendiðinde, modernliðin Aydýnlanmaðya raðmen, Hýristiyanlýðýn dünya ve hayatý anlamlandýrma parametrelerinden baðlantýsýz var olmadýðý anlaþýlýr. Sömürge ülkeleri ve Güney Koreðnin kapitalizmle ve neo-liberal hegemonyayla eklemlenmiþ durumuna bakýldýðýnda bu baðlantý açýk bir þekilde görülür. Hýristiyanlaþmayý modernlikten baðýmsýz bir sûrette ele alýp misyonerlik tehlikesinin boyutunu küçümseyenlere son söz: Misyonerlik sadece Hýristiyanlýk deðildir, arkasýnda devasa bir medeniyet vardýr. Muhataplarýmýza duyurulur...