3. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var BirinciBirinci 1234 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 21 ile 30 ve 39

Konu: GUR (T) BOYLARI.. : KÜRT BOYLARI, GURT: KÜRT, GURANİ ve TURANİ, Anadolu'nun Türklüğü

  1. #21
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    CELALEDDİN HARZEMŞAH VE ZAZALAR

    Kürtler ile ilgili temelsiz iddialara devam ediyoruz.
    Cemşid Bender Kürtlerin bir kısmının HORASAN'dan (TÜRK diyarından) geldiğini kabul eder,.. Kürtler'in HORASAN'da da ZAZACA konuştuklarını söyler!.. Hicri 700 yılını verir...(Teori, sayı 10)

    Bu tarih tam olarak miladi 1300 yılına denk gelir. Yani Osmanlı Devleti'nin kuruluş tarihi demektir.

    Aslında yarım yamalak anlatmak istediği, 1220'lerde Cengiz Han'ın HARZEMŞAHLAR Devleti'ni yıkması sonucu, CELALEDDİN HARZEMŞAH'ın bölge Türkleri ile Anadolu'ya sığınmasıdır!..

    Bender bu kişilere "Horasan Kürtleri" der ama, "Kardu Kürtleri'nin Zağros Dağlarında Milad'dan önce kaybolup, 2000 yıl sonra Horasan yaylalarında nasıl ortaya çıktığı"nı bir türlü açıklamaz!...

    Hemen ekliyelim: Harzemşahlar Devleti, BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU'nun doğu parçası üzerine yöre valisi ADSIZ tarafından kurulmuş bir devlettir.

    Ondan önce bölgede KARAHITAYLAR, SAMANLILAR, ALPTEKİNLER, SEVÜKTEKİNLER gibi hep Türk devletleri vardı.

    Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş, Mevlana da hep Harzemşah ülkesinde yaşıyorlardı... Harzemşahlar ADSIZ, ANUŞTEKİN, TEKEŞ gibi adlar taşıyan hükümdarları ile, katıksız bir Türk devleti idi!..

    1221'de Cengiz'in Harzem ülkesini istila etmesi sonucu, bu kişilerin torunu ve Terken Hatun'un oğlu olan Celaleddin Harzemşah tahta geçemedi. Önce Hindistan'a kaçtı. Cengiz'in ölümü üzerine de İran'a geçerek etrafına Türkler'i ve İranlıları topladı.

    Cengiz oğullarının takibine maruz kaldığı için Anadolu'ya geldi. Binbir maceradan sonra Tunceli(Dersim) dağlarında bir Kürt köylüsü tarafından öldürüldü. (1231)

    Ancak Celaleddin ile gelmiş olan Horasanlı Türkler ve İranlılar bölgeye yerleştiler ve şimdinin ZAZA halkını oluşturdular.

    Bu kişiler de kendilerini Kürt saymaz!..

    Celaleddin Harzemşah adlı bu Türk hükümdarının mezarı ise, hem Dersim Alevileri hem de Zazalar arasında yatır muamelesi gören SULTAN BABA TÜRBESİ oldu!
    (Rıza Nur, Türk Tarihi, cilt 2)

    Cemşid Bender'in ve tüm Kürt ayırımcıların gözlerden sakladığı gerçek şudur ki, Herat ile Gazne arasındaki diyara GUR ülkesi denir. Firdevsi'ye Şehname'yi yazdıracak kadar hoşgörülü Türk hakanı Gazneli Mahmud'un valisi Muhammed, burada GURLULAR devletini kurmuş; MUHAMMED GUR HAN adını almıştı. (1187)

    1300'lere kadar varlığını sürdüren bu GUR halkının bir kısmı, Celaleddin Harzemşah ile birlikte Anadolu'ya gelmişti.

    İşte Cemşid Bender'in "Horasan Kürtleri" ile kastettiği bu HORASAN GURLARI'dır!...

    Yine tekrarlıyoruz: UR-GUR-TUR-GUZ-OĞUZ-UZ farkı olmadığı gibi, bunların incelmişi ve çoğulu olan KÜR-T ile TÜR-K arasında da fark yoktur!..

    Bu yüzdendir ki, Güneydoğu'daki Kürtler'e ek olarak Orta Asya'da bir Kürt boyu, Macarlar arasında da bir Kürt oymağı vardır.

    Bunların hepsi birbiri ile akrabadır. HORASAN GURLARI, halis OĞUZ TÜRKLERİ'ndendir. .

    email: ttrkkan@excite.com

  2. #22
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    KÜRT AYIRIMCILIĞINDAN DİN AYIRIMCILIĞINA

    Cemşit Bender, diğer çoğu ayırımcılar gibi, Kürtlerin zorla müslüman yapıldığını öne sürenlerdendir.
    Bu sebeple Zerdüştlük ve Yezidiliğe medhiyeler düzer!... Zaman zaman da ehven-i şer saydığı Alevilikten bahseder.

    Bir defa, Türkler geniş tarihleri boyunca Şamanizm'den Budizm'e kadar 8 büyük dine bağlanmışlardır. İslamiyet'ten önceki kendi öz dinleri ise tek tanrılı GÖK DİNİ idi.

    PARTLAR ve bazı TÜRK boyları gibi Kürt aşiretlerinden de bir kısmı, bir dönem Zerdüşt dinine bağlanmışlardır.

    Ama MED kökenli olan bu dini, Kürt özelliği gibi göstermek; devrini tamamlamış, İran'da bile taraftarı tükenmiş Zerdüştlüğün reklamını yapmak, çaresizlikten başka bir şey değildir.

    Öte yandan Cemşid Bender gibileri Yezidiliği çok eski bir din zannederler, veya halkı buna inandırmaya çalışırlar.

    Hatta Musa Anter adlı Kürt ayırımcı, bir yazısında "Yezidiliğin Yezdanilikten geldiğini" öne sürerek olmayan bir din yaratır!.. (Özgür Gündem Gazetesi, Temmuz 1992)

    Yezdan kelimesi, Farsça ALLAH demektir, Mehter Marşı'na bile girmiş bir ifadedir.
    (KUR'AN'da zafer vaad ediyor HAZRET-İ YEZDAN!)... Ancak bu adda bir mezhep yok!..

    Türkiye'de 5.000-10.000 kişi, bölgedeki diğer ülkelerde 200.000 kadar olduğu tahmin edilen Yezidiler'in hemen tümünün cahil kişiler olduğu, ve kendi dinleri hakkında bile fazla bir şey bilmedikleri, çeşitli gazetelerde yayınlanan ropörtajlarda açıkça görülmektedir...

    Mezhepler ve Din Ansiklopedileri ise YEZİDİLİK hakkında şu bilgileri vermektedir:

    Yezidiliğin kurucusu ŞEYH ADİY BİN MUSAFİR'dir. 1160 yılında vefat etmiştir, yani Alparslan'ın Malazgirt zaferinden 90 yıl sonra!..

    Şeyh Adiy, Mervan'ın soyundandır, yani Emevidir!..

    Bu gerçeği Cemşid Bender de kabul eder, ama arkasını getirmez.

    Şeyh Adiy koyu bir SÜNNİ idi!.. Şiilere çatar, "Muaviye ve Yezid'in öyle kötü insanlar olmadıkları"nı savunurdu. Bu fikirlerini yaymak için Hakkâri civarında bir dergâh açmıştı.

    Yani Yezidi adı aslında Hz. Hüseyin'i şehit ettiren Yezid'den gelir!..

    Peki, bu kadar koyu sünni bir mezhep nasıl oldu da, Yezid'e sempati duymaktan Melek-i Tavus dedikleri şeytana tapma noktasına geldi?..

    Bunu hiç bir Kürt ayırımcı, hatta hiç bir Yezidi bilmez!...

    Şeyh Adiy'in ölümünden sonra oğlu Hasan'a bağlananlar, SÜNNİ anlayıştan iyice uzaklaşıp aşırıya gittiler.

    Öyle ki, Yezid'i savunmak bir yana; ona insanüstü özellikler isnat ettiler. Bu yüzden de toplum tarafından gittikçe dışlandılar.

    Öte yandan aynı tarihlerde Hasan Sabbah'ın Haşhaşiler'i, yani afyon çekip sahte cennet vaatleri ile kandırılmış aşırı Şii fedailer, ortalığı kasıp kavuruyordu.

    Bunlar Selçuklu Sultanı Melikşah'ın değerli veziri Nizam-ül Mülk'ü bile şehit edecek siyasi suikastlere katılmışlardı. (1092)

    Aynı Şii-İsmaili Haşhaşiler bir süre sonra Haçlılar ile anlaşarak Kudüs Fatihi Selahaddin-i Eyyübi'nin çadırına kadar sokuldular ve ona da suikast yaptılar ama öldürmeyi başaramadılar. (1202)

    Ömer Rıza Doğrul'un "Cennet Fedaileri" adlı kitabında anlattığına göre, bu saldırıyı planlamış olan Haşhaşiler'in reisi Şeyh-ül Cebel Sinan, Masyaf kalesinde Selahaddin Eyyübi'nin kumandanlarından Haldun tarafından kıstırıldı.

    Durumun kötüye gittiğini gören Sinan'ın baş daisi Melek Tavus, Sinan'ı öldürerek Şeyh-ül Cebel oldu.

    Ama muhasaradan kurtulmak için yapacak bir şey kalmamıştı...

    Bunun üzerine Melek Tavus kaledeki kadınları, çocukları, fedailerini topladı. Hepsine, cennette buluşacakları vaadiyle, kalenin burçlarından atlamalarını emretti!...

    Afyon çekmekten başı dönmüş müritleri tereddütsüz atladılar. En son da kendi atladı...veya atlamış göründü. Belki de kalenin gizli bir yerine saklanıp sonra melanetine başka yerde devam etti.

    Selahaddin'in ordusu hiç bir mukavemetle karşılaşmadan kaleye girdi...(1204)

    Ne var ki, Haşhaşiler'in kökünü kazımak, son barınakları Alamut kalesini fetheden Cengiz'in torunu Hülagu'ya nasip oldu. (1256)

    İşte bu süre zarfında, sağa sola dağılıp yeraltında saklanmak zorunda olan Haşhaşiler, Melek Tavus'u ilahlaştırdılar. Bu kişiler nasıl olduğunu tam bilemediğimiz bir şekilde, kendileri gibi dışlanmış ve saklanmak durumunda olan Yezidiler ile irtibata girdiler ve iki sapık inanç, bir bütün haline geldi.

    Yezidiler'in tapındıkları, kudretinden korktukları ve bir Mehdi gibi dirilip ortaya çıkmasını bekledikleri, Şeytan'ı temsil eden Melek-i Tavus; işte bu Haşhaşiler'in son Şeyh-ül Cebel'i Melek Tavus'tur!..

    Kendisi gerçekten şeytana pabucu ters giydirecek tiynette bir adamdı!..

    Yezidiler'in yegane dini kitapları olan KİTAB-ÜL CİLVE ve MÜSHAF-I REŞ'in Şeyh Adiy ile alakası yoktur!..

    Bunlar çok sonradan kaleme alınmış tamamen uydurma, tutarsız yazılardan müteşekkil kitaplardır.

    Şeyh Adiy'in elde bulunan tek eseri İTİKAD-Ü EHL-İ SÜNNE VEL CEMHA'dır. Üslubu diğerlerinden tamamen farklı, değerli bir kitaptır.

    Görüldüğü gibi Yezidilik, müslümanlıktan kopma bir sünni, bir de şii iki mezhebin karışması ile meydana gelmiş, 700 yıllık, taraftarı az bir dindir. Bölgedeki diğer inançlardan da etkilenmiştir. Kürtler'e has bir din olmadığı gibi; savunulacak bir inanç sistemi de değildir!..

    Ama Dr.(!) Bender, Türkler ile Kürtler'i birbirinden kopartmak için Yezidiliği bile çok makbul bir şeymiş gibi göstermekten kaçınmaz!. (Teori, sayı 9)

    email: ttrkkan@excite.com

  3. #23
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    KÜRTLER İLE İLGİLİ TEMELSİZ İDDİALAR

    Yabancı sözde bilim adamları yetmezmiş gibi, Dr. Cemşid Bender adlı biri bir süredir Teori dergisinde ve kitaplar halinde Kürtler hakkında yazıp çiziyor... Yazdıklarının pek çoğunu da General İhsan Nuri adlı kişinin "Kürtlerin Kökeni" adlı kitabına dayandırıyor.
    Halbuki yerli yabancı pek çok tarihçi tarafından Mezopotamya tarihi üzerine kaleme alınmış YÜZLERCE eser var. Bunlar ne generalliği (!) kendinden menkul Nuri'yi, ne de doktorluğu(!) kendinden menkul Bender'i doğruluyor.

    Cemşid Bender'e göre "Kürtler Anadolu'nun en eski halkı... Uygarlıkta önemli buluşları ile insanlığı ayağa kaldıran, yürüten halk." (Kürt Tarihi ve Uygarlığı sf.9) Bender efendi öyle buyuruyor ama, niye ortalıkta bir tek Kürt medeniyetine ait eser olmadığını açıklamıyor!

    Lagaş Kralı Adadnan M.Ö.2400'lerde Kurda halkından,
    Ur Kralı Kmil Sin Kurde halkından,
    Hitit kralı Şubbilliluma M.Ö.1370 yıllarında Gurde halkından,
    Asur kitabeleri Kardaka bölgesinden ve Kurtiy topluluğundan söz etmiş-miş...... Asur kralı Tugulti İnor, Gutilere Kurti diyormuş... (Gen. ihsan Nuri Kürtlerin Kökeni sf.33)
    ( Cemşid Bender, aynı kitap, sf.11)

    M.Ö. 1280-1281'de Asur Kralı olan 1. Salmanasar ile ilgili kitabede şu yazı varmış:

    - "Bir yıldız gibi parlıyan Guti halkı yalnız çokluğuyla değil; azim, şiddet, dehşet ve yıkıcılıklarıyla da tanınmışlardır..."

    Yine aynı kral yaptığı savaşlardan sonra yazdırdığı kitabede:

    - "Ararat sınırından TUR abidine kadar bu ülke içinde su gibi Guti kanı aktı."

    diyormuş... Bender bunu delil gösterip bölgeyi "kürt ülkesi" ilan ediyor. Bölgede yaşıyan en eski halk Kürtlermiş!..

    Peki, aynı kitabede geçen TUR ne oluyor?.. Çoğulu TURAN olan bu kelime TÜRKLER'e işaret etmiyor mu?.. Bir yere ad vermeleri, onların orada çok eskiden bulunduklarını göstermez mi?..

    Yine Cemşid Bender, bilinen ilk Guti kralının adının Emnatum olduğunu M.Ö. 3100 yıllarında yaşadığını, böylece Kürt tarihinin çok eskilere dayandığını öne sürüyor...
    (Kürt Tarihi ve Uygarlığı sf. 11)

    Ama aynı sayfanın altında bir notu var: EMNATUM ismi SÜMERLER'ce de kullanılmıştır!.. Nasıl olup ta SÜMERLER ile GUTİLER'in aynı adı kullandığını söylemiyor!..

    Bilindiği gibi SÜMERLER en eski devlet kuran millet, ve SÜMERLER'in TÜRKLER'in atası olduğu DİL benzerliği ile ortaya konmuştur. Aynı adı taşıdıklarına göre Gutiler de Sümerler ile akrabadır... Şu halde Gutiler Kürtlerin atası olsalar dahi, bizim akrabamızdır... Bu tesbitler ayrılığı değil, aynı kökten olduğumuzu gösterir.

    GUTİ-GUTİUM krallığına, CYRTİE diye geçen halka pek sarılmış olan Dr. Bender, bu halkın GUR TÜRKLERİ olduğu, kral adlarının da şimdiki Türkçe'ye bile yakın olan isimlerden oluştuğunu dile getirmiyor. (Teori Dergisi, Sayı 4, 1990)

    Bu gerçeğin ta 1937 yılında, hem de bir yabancı profesörün tesbitleriyle ortaya çıkarılmış olduğundan hiç söz etmiyor!.. (Bak: DİĞER PROTO TÜRKLER)

    ÜNLÜ Sümerolog Landsberger, "Ön Asya kadim Tarihi'nin Esas Meseleleri" adlı eserinde:

    - "GUTLAR veya GUTİLER M.Ö.2150-1950 yılları arasında tarih sahnesinde görülmüşlerdir. TÜRKLER'le en yakın surette münasebettar olan, hatta belki de AYNİYET GÖSTEREN kabile GUTLAR'dır," der. (Kimmerler, Taner Tarhan, 1984 TTK)

    Bender, ARARATİ, KHALDİ ve SUBARİ gibi devletleri de Kürt gösteriyor. (Teori, aynı sayı) Kaynak olarak Rus yazarlarını veriyor... Hani şu, bölge halkını KÜRT adı altında toplayıp, TÜRKLER'e karşı ayaklandırmak için sun'i eserler veren Rus yazarları var ya, onlara dayanıyor.

    Ama Edip Yavuz'un kelimelerden giderek SUBARTU, URARTU, KARDU gibi devletlerin Türk kökenlerini çok daha bilimsel şekilde açıkladığından hiç bahsetmiyor!.. (Bakınız: BÖLGE HARİTASI

    Bender, "Profesör Speizer'in Gutiler ile Kürtlerin aynı soydan olduğunu açıkladığını" belirtiyor.

    Biz de zaten bu fikirdeyiz. Her ikisi de GUR Türklerinden gelmektedir... ancak aralarında zaman farkı vardır. GUR-GUZ-OĞUZ-UZ birbirinden farklı değildir.

    Dr. Bender bunu biliyor, ama dile getirmiyor.

    Bender, "Dr. Kontinov'un GUTİ ve KASSİT halkının Ari olduğunu söylediğini" belirtiyor... ama delillerini ortaya koymuyor.

    Halbuki Edip Yavuz, H.Zübeyr Koşay ve pek çok batılı yazar, dillerinden giderek bu halkların Ari değil, TURANİ olduğunu ispat etmiş bulunuyor.

    Bir topluluğun hangi ırka mensup olduğu ya tipinden, ya dilinden, ya da kültüründen anlaşılır. Son ikisi daha önemlidir. Çünkü çekik gözlü TÜRKLER olduğu gibi, sarışın Avrupa tipli TÜRKLER de vardır.

    Şimdi insaf ile söyleyin, KÜRTLER tip itibariyle Avrupalı'ya mı, Arab'a mı, Fars'a mı, yoksa biz TÜRKLER'e mi benzemektedir?..

    KÜRTÇE telaffuz, kelime ve gramer açısından Arapça'ya mı, Farsça'ya mı, Almanca'ya mı, yoksa TÜRKÇE'ye mi yakındır?..

    Yine göçebe KÜRT kültürü İngilizler'e mi, Araplar'a mı, Hintliler'e mi yoksa TÜRKMENLER'e mi benzer?.. Zaten Nikitine ile Marr dahi bunu kabul ediyor.

    Hiç bir gerçekçi araştırma, bu sorulara TÜRK'ten başka cevap bulamaz!..

    Onun içindir ki, Bender'in Kürt ayırımcılığına temel tuttuğu İslam Ansiklopedisi'ndeki KARDAKA bahsini de, en iyi Edip Yavuz açıklamıştır.

    Bender'in bir kaynağı da HOYBUN teşkilatının yayınıdır ki, bu cemiyet maskeli bir Kürt-Ermeni örgütüdür, ASALA veya TAŞNAK'tan farkı yoktur, üstelik iddialarına hiç bir delil getirmez.

    Bender, sonra GUTİ kralı TİRİKAN'dan (Diri Kan), Kasit kralları KARAİNDAŞ'tan, KADAŞMAN'dan bahsediyor. (Teori, aynı sayı)

    Ama bu adların TÜRKÇE olarak kabul edildiğini bilmezden geliyor, saklıyor!..

    Atı ilk kez Kürtlerin binek hayvanı olarak kullandığını iddia ediyor, ama dünyaya en çok yayılmış milletin neden TÜRKLER olduğu sorusuna açıklama getirmiyor!..

    Dr. Bender, TÜRK düşmanı olan, ama Şehname adlı eserini bir TÜRK hakanının teşviki ve hoşgörüsü ile yazmış bulunan Firdevsi'ye dayanarak KASSİT devletinin Cemşid devleti olduğunu, ve Kürt olduğunu öne sürüyor. (Teori, aynı sayı) Ama Şehname'de Kürtler hakkında ne dendiğini yazmıyor!..

    Firdevsi elbette önüne geleni Fars gösterme çabasına girecekti. Cemşid ise genelde bir Fars efsane kahramanı olarak bilinir.

    Ama o tarihlerde Farslar bölgede değildi ki!.. Öte yandan Kürtler Fars olmayı kabul etmezler.

    Ama o bölgede hem Ari olup, hem Fars olmamak mümkün değildir... Velhasıl o da işi çözmüyor.

    Kaldı ki, Firdevsi'nin bahsettiği Cemşid ve Feridun meselesini biz ilerde ele alacak ve gerçek yönünü açıklıyacağız. (Bakınız: TAHİR TÜRKKAN'IN TARİH NOTLARI - 3. BÖLÜM: DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLER'İN PAYI)

    Bu arada Kürtleri savunmaya soyunan aslı TÜRK yazarlardan İsmail Beşikçi "Kirveliğin TÜRKLER'e ait bir âdet olduğunu belirttikten sonra, bir çok TÜRKMEN boyunda kirveliğin bulunduğunu, ancak ALİKAN aşiretinde olmadığını, bir tek ALİKANLAR'da rastlanmadığını" söyler. Bu durumun bir istisna olduğunu ima eder.

    Aynı yazar Alikanlar hakkındaki ikinci eserinde, "Doğuda Bir Kürt Aşireti" diyerek fikir değiştirir, TÜRKMEN dediğini Kürt yapar!..

    Öte yandan pek çok ayırımcı Kürtçü yazar "kirveliğin sadece Kürtlere mahsus bir gelenek olduğu"nda ısrar ederler!.. Kürt iddiaları hep böyle çelişkiler ile doludur.
    (Bakınız Cemşid Bender, Kürt Tarihi ve Uygarlığı)

    Anadolu'daki Kürtlerin büyük çoğunluğu, bariz özelliği dağınık konar-göçerlik olan, bu yüzden de devlet ve medeniyet kuramamış TÜRK aşiretleridir. Bir kısmı Arap (Urfa-Mardin civarı) ve Ermeni asıllı (Erzincan civarı) Kürtler de vardır. Onlar da dağınık ve karmaşık özellikler taşırlar.

    Bu ayıp değildir... biz gene onları kendimizden sayarız. Tabii bölücülük ve ayırımcılık yapmadıkça!..

    Ama Cemşid Bender ayırımcılık uğruna M.Ö. 3000'lerden M.Ö. 500'lere kadar Kürtler'e Guti, Kurti, Kassit, Subari, Mitani, Khaldi, Muşki, Nayri, Kardu, Med gibi devletler kurduruyor...
    Ve Kürt dönemini Pers kralı Sirus'un Anadolu'yu işgali ile bitiriyor.

    Sirus'un Kürt dili ve edebiyatını çalarak İran halkına malettiğini öne sürüyor!..

    Ancak ilk 2500 yıl içinde bu kadar aktif, bu kadar medeni ve bu kadar güçlü olan Kürtlerin, NEDEN o tarihten zamanımıza kadar geçen 2500 yıl içinde, bir tek devlet bile kuramadıklarına hiç değinmiyor!..

    Öte yandan TÜRKLER'in NUH Peygamber'den bugüne hiç devletsiz kalmadıkları gerçeğinden söz bile etmiyor!..

    Sadece bu husus dahi bütün Kürt ayırımcı teorilerini çürütmeye yeter!..

    Cemşid Bender ve Kürt ayırımcılar, "Kürt serdarı" dedikleri Selahaddin-i Eyyübi'ye de sahip çıkarlar... Kendisi, Selçuklu TÜRK Hakanına bağlı bir bey idi. Öz-be-öz TÜRK'tü!... Ağabeyinin adı TURANŞAH, kardeşlerinin adı TÜĞTEKİN ve BÖRİ idi!.. Dayısının adı Şahabeddin Mahmud bin TÜKÜŞ idi!.. Annesinin TÜRK olduğu TÜKÜŞ adından anlaşılır!.. Eşlerinden biri Unar Bey'in kızı Amine TÜRK'tü... İki eniştesi de Türk'tü!.. Biri Unaroğlu Sadeddin Mesut, diğeri Muzafferüddin GÖKBÖRÜ idi!... Acem diyarında yaşamalarına, İslam etkisinde olmalarına rağmen, adları TÜRK damgası taşırdı!..
    (S. Ahmet Arvasi, Doğu Anadolu Gerçeği, TÜRK Kültürü Araştırma Enstitüsü, 1983... Bu kitabın yazarı da, ayırımcılara göre Kürttür. Bizce ülkemizdeki herkes gibi TÜRK'tür.)

    Kürt Teavün Cemiyeti'nin kurucusu ve Kürtçülüğün baş savunucularından Dr. M. Şükrü Sekban, 1933'de Paris'te yayınladığı "La Question Kurde" adlı kitabında, bu adı verdiği toplulukların TURANÎ yani TÜRK kökenli olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.
    (M. Şükrü Sekban, Kürt Meselesi, 1979 sf.17)

    Sosyalist görüşün temel dayanaklarından biri olan "ilk toplumların anaerkil olduğu" teorisine de el atan Bender, Kürtler'in ne kadar anaerkil olduğunu anlatmaya çalışıyor. (Teori, sayı 10)

    Ama devlet kurduğu öne sürülen Kürtler'de kadın liderler için tek bir kelime bile bulunmaz iken, TÜRK devletlerinde HAKAN'ın yanında HATUN'un yer aldığını, ECE'nin PRENSES demek olduğunu unutmuş görünüyor!..

    Eski Yunan edebiyatını bile etkilemiş olan Amasya yöresinde yaşamış AMAZON savaşçılarının TÜRK kökeninden ise, haberi bile yoktur!..
    (Adile Ayda, Türklerin İlk Ataları; Edip Yavuz, aynı eser)

    email: ttrkkan@excite.com

  4. #24
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    SOY MU BÜYÜK, BOY MU?.. ULUS MU BÜYÜK, URUK MU?

    TÜRK kavramı ile Kürt kelimesi terazinin iki kefesine konamaz!...

    TÜRK kelimesi SLAV, LATİN, GERMEN, ARAP kelimeleri gibi, bir milletler ve devletler topluluğunu ifade etmek için kullanılır.
    Nasıl ki; İtalyan, İspanyol, Portekizli, hatta kıtalar ötesinde Meksikalı, Uruguaylı, Brezilyalı "Latin" ise;

    Nasıl ki; Mısırlı, Suriyeli, Ürdünlü, Iraklı, Yemenli, hatta Siyahi Afrika'dan Sudan ve Somali halkı "Arap" sayılıyorsa;

    İnsanlığın başlangıcından beri pek çok soy ve boy TÜRK sayılmıştır. Ayrıca tarih boyunca 200'den fazla devlet TÜRK addedilmiştir... Ve şimdi 15'den fazla devlet ve 100 kadar etnik grup bizim hiç bir dahlimiz, baskımız olmadan kendini TÜRK saymaktadır!..

    Aslında TÜRK kavramı daha da geneldir. Bir IRK'ı ifade eder!.. Bir soylar, boylar, uluslar, uruklar, aşiretler, oymaklar, obalar hiyerarşisinin en üst noktasıdır. Sibirya'nın en ücra köşesindeki Tuvalar ile 1000 yıldır bizden din, dil ve devlet bakımından ayrı olan Macarlar dahi bu başlık altında yer aldıklarını söylerler. TÜRK soyundan geldiğini öne süren Amerika kızılderili kabileleri vardır.

    Ama KÜRT kelimesi bir uruk adı olmaktan öteye geçmemiştir. O da Elegeş yazıtlarında diğer TÜRK urukları arasında anıldığı içindir.... Bugünkü Kürtler o seviyeye dahi çıkamamışlardır. 1.500.000 nüfuslu Çeçenler'in hatta 250.000 nüfuslu TUVALAR'ın düzeyinde bile değillerdir. Çok dağınık, birbirinden kopuk aşiret ve oymaklardan oluşurlar. Ayırımcıların "Kürt" saydığı pek çok grup ta bu başlık altına girmek istemez. Çünkü onlar için oba ve aşiret adı Kürt adından daha önemlidir.

    Kavram olarak ta Kürt kelimesi, milleti veya devleti değil, dağlı göçebeyi ifade eder.

    Öyleyse TÜRK adı ile Kürt lâkabı kıyaslanamaz!... "TÜRKLER ve Kürtler" denilemez!.. Kürt denilen topluluk ANADOLU'daki Yürük, Avşar, Afgan, Tatar, Boşnak, Pomak, Tahtacı, Kıbrıslı, Çerkez, Laz grupları ile kıyaslanabilir ama; Kürtler de dahil bunların hepsini kapsıyan TÜRK adı'nın muhatabı olamaz!..

    Daha önce detaylı olarak anlattığımız gibi, Kürtlerin kendilerini bağlayabilecekleri TÜRKLER'den başka hiç bir ırk, hiç bir soy, hiç bir millet yoktur. İlmi tabirle Kürtler YAFETİK'tir, URAL-ALTAY grubundandır, TURANÎ'dir... TÜRK ırkının OĞUZ soyunun çeşitli boylarından gelen oymaklar kendi içlerinde ve başka milletlerden kopmuş gruplarla karışımıdır. BU tarih ve sosyoloji açısından böyledir.

    TÜRKİYE'deki bir kürd'ün ben "TÜRK değilim" demesi halinde hangi boydan, hangi soydan, hangi ırktan olduğunu söyliyebilmesi gerekir. TURANİ değilse, FARİSİ midir, ARAP mıdır? HİNTLİ midir?.. ÇİNLİ midir?..

    Asya'da AVRUPA ırkı olmadığına göre, Ermeniler dahi Avrupalı sayılmadığına göre, ARİ ise ya HİNTLİ, ya FARİSİ olması gerekir ki, bunu Kürtler bile kabul etmez!

    "Yok, ben hepsinden ayrı, kendime has bir soyum, ırkım" diyorsa, bu soy, bu ırk ne zaman ortaya çıkmıştır?.. YOK BÖYLE BİR SOY, BÖYLE BİR IRK!.. Kürt ayırımcıların kendilerini bağlamaya çalıştıkları kadim millet ve devletlerin TÜRK olduğunu daha evvel gösterdik... Başkası varsa, söylesinler!

    İşte bu yüzdendir ki, TÜRKLER ile Kürtler bir terazinin karşılıklı iki kefesine konamaz. Kürtler diye mütecanis bir topluluk yoktur, dağınık gruplar vardır ve bunların çoğu TÜRK boyların alt kademelerinde oymak ve aşiret olarak yer alır. Almayanlar da ya ERMENİ KÜRDÜ'dür, ya YAHUDİ KÜRDÜ, ya da ARAP KÜRDÜ!..

    Bu anlattığımızı anlamakta zorlanan Kürt kökenli vatandaşlarımıza şu örneği verelim: Bir Suriyeli ile bir Iraklı muhatap olabilir ama, Suriyeli'nin "Sen Arapsın, ama ben Suriyelim," demesi, Araplardan ayrı olduğunu iddia etmesi gülünç olur. Aynı şekilde bir Lübnanlı, bir Libyalı, bir Mısırlı, bir Ürdünlü yek diğeri ile kıyaslanabilir. Ama hiç birisi çıkıp "ben ARAP değilim," demez!..

    Bir de dillerden düşmeyen "Kürt kimliği" meselesi var...Bu sözden ne kastedildiğini kimse açıklamıyor... Ama bir de herkesin kabul ettiği anlamı var.

    Kimlik kartı kişiyi tanıtan, hangi ülke vatandaşı olduğunu gösteren belgedir. Bundan başka anlam için de kullanılmaz.

    Kimlik TABİYET demektir!.. Hiç bir ülkeye tâbi olmayanın ne izafî bir kimliği vardır, ne de belge olarak kimliği vardır!.. Böyle bir kişi vatansızdır....

    Öyleyse KİMLİK açısından bakınca da TÜRK ile Kürt kıyaslanamaz... Çünkü TÜRKİYE'de yaşayıp Türkiye CUMHURİYETİ nüfus kâğıdı taşıyan herkes hangi boydan, hangi kökenden gelirse gelsin, TÜRK'tür. Bunlardan birisinin çıkıp "Sen TÜRK'sün, ben Kürd'üm," demesi mümkün değildir. Bunu diyebilmek için önce kendisini TÜRKİYE vatandaşı ve TÜRK yapan nüfus kâğıdını bırakması gerekir... Amerika'da yaşıyan bir İtalyan'ın bir başkasına, "Sen Amerikalısın, ber İtalyan'ım" demesi düşünülemez bile!

    Ancak "İkimiz de Amerikalıyız, ama ben İtalyan asıllıyım," der... Suriyeli de "İkimiz de Arabız, ama sen Suriyeliyim" diyebilir... Öyleyse Türkiye'de yaşıyan bir Kürd'ün ancak "İkimiz de TÜRK'üz ama, sen Çerkes asıllısın, ben Kürt asıllıyım" deme hakkı vardır.

    Eğer Kürtler "Türkiye'nin Boşnaklar, veya Lazlar tarafından idare edildiğini, kendilerin fazla hak tananmadığı"nı öne sürselerdi; belki bir tartışma zemini oluşabilirdi... Ama TÜRKİYE'deki herkes TÜRK sayıldığı için, ki buna kendileri de dahildirler, en az diğer gruplar kadar her kademede boy göstermektedirler. TÜRKLER'e cephe almaları aslında kendinden başka bu ülkede yaşıyan herkese cephe almalarıdır ki, anlamsızlığı ortadadır.

    Bir boy ve soyun ön plana çıkması, medeniyet, eğitim, güç mali imkân ve birbirine bağlılık açısından kendini göstermesiyle olur. Asya Oğuzları bu özellikleri ile Anadolu'da peşpeşe devlet kurmuşlardır. Asya'daki TÜRK devletleri de farklı boyların bu özelliği ortaya çıkarmasındandır.

    Yoksa hiç bir dağınık boy veya aşiret, sırf adından dolayı, devlet ve toprak talep edemez. Tarihin hiç bir döneminde de buna imkân verilmemiştir. Yeryüzünde 3000 dil ve 5000 etnik grup olmasına rağmen dünyada sadece 200 kadar devlet olmasının sebebi de budur. Bu devletlerin pek çoğu da, sömürüyü kolaylaştırmak amacıyla Batılılar tarafından kurulmuştur. 150'den fazlası "sun'i" devlettir.

    Dilin bir milleti ve devleti belirliyen bir faktör olmadığı bir vakıadır. Dünyada 3000 kadar ayrı dil varken, devlet sayısı 140 civarındadır. ABD'de 42 ayrı toplum, eyalet kavramıyla hiçbir ilişkisi olmadan bir arada yaşamaktadır. Mevcut 51 Eyalet, bu topluluklara tahsis edilmiş bölgeler değildir. Çin, Hindistan, Nijerya yüzden fazla etnik grupla oluşmuş devletlerdir ki, bunların herbirinin diğeriyle olan farkı, TÜRK ve Kürt farkından çok daha büyüktür.

    18. yüzyılda Fransa'da bile Fransızca, Brotanca, Okşitanca ve Baskça konuşulurken, bugün hepsi tek dile inmiştir. Basklar'ın direnmesi, Fransız Laurusse Ansiklopedisi'nin de kabul ettiği gibi bu halkın Germen-Frank değil, tamamen KAFKAS-TURAN kökenli olmasıdır.

    TÜRKLER'in Anadolu'ya yerleşmeleri çok eskilere dayanır ama, M.Ö. 1700-1800'lerde göç hareketleri ile hız kazanmıştır. Dönem Hz. İbrahim dönemidir. İlkin Kimmerler, sonra Sakalar ortaya çıkar. Daha sonra Avar, Bulgar, Uz, Koman, Peçenek, Agaçeri boyları gayrı nizami olarak gelirler. 1000'li yıllarda ise, müslümanlığı kabul ederek TÜRKMEN adını alan OĞUZLAR Anadolu'yu bir daha terketmemek üzere ele geçirmişlerdir.

    Nasıl Ruslar ASYA TÜRKLERİ'ni bölerek ayrı milletler oluşturma gayretine girmiş, sonra bu topluluklara ayrı diller icat etmiş, ve ortak kelimeleri "arılaştırma" adı altında ayıklıyarak yerlerine Rusça kelimeler sokmuş ve Türkleri Özbek, Tatar, Kırgız, Kazak, Azeri, Çeçen, Mesket, Uygur, Tacik diye birbirinden uzaklaştırmışsa; aynı sinsi oyun TÜRKİYE'de de uygulanmıştır. İnönü döneminden başlıyarak "Arı Türkçe" sevdasına düşülmüş, bizi ASYA TÜRKLERİ ve diğer İSLAM ülkeleri ile yakınlaştıracak bütün kelimeler ayıklanmış, yerlerine ya Batı kökenli, ya da uydurma kelimeler konularak; bırakın DIŞ TÜRKLERİ, nesiller birbirine yabancılaşmış, ANADOLU TÜRKLERİ geçmişinden kopmuş, köksüz, ruhsuz bir hal almıştır.

    Üstelik bu ihanet, Atatürkçülük, ilericilik diye yutturulmak istenmiş, doğruyu dile getirenler aydınlar arasında adeta afaroz edilmiştir. ATATÜRK'ün bu tip arılaştırmaya olan ilgisi 1935 yılında sona ermiş, o tarihten ölünceye kadar da suni hiç bir değişikliğe izin vermemiştir. "Arılaştırma" ancak onun ölümünden sonra, ve onun adı istismar edilerek, dış mihrakların desteği ile, "büyük" saydığımız insanlar tarafından yürütümüştür.

    Macar dili Slav etkisinde kalarak TÜRKÇE'den çok uzaklaşmış olmasına rağmen, Macar halkı TÜRK kökenli olduğunu kabul eder. Hatta neredeyse 100 yıldır can düşmanımız gibi hareket eden Bulgarlar bile TÜRKLÜK'le olan bağlılıklarını inkâr etmezler. Yalnız "Biz TÜRKLER'den geldik," demezler de, "TÜRKLER bizden geldi" iddiasında bulunurlar... Bütün bunlar ortada iken, hiç bir düşmanlık göstermeden 1000 yıldır bir arada yaşıyan kişilerin, sadece dil ayrılığını bahane ederek, Kürtlerin TÜRK olmadığını öne sürmeleri komiktir.

    Şavar aşireti kendini TÜRK saymasına rağmen Zazaca konuşur. Adıyaman'ın Kızılin, Sağören, ve Ören köylüleri Acar aşiretine ve BARAK kolu TÜRKMENLERİ'ne bağlı olmalarına rağmen, bazıları kendini Kırmanç veya Kürt sayar. OSMANLI ile aynı KAYI boyundan olan KARAKEÇİLİ aşiretinin Urfa kolu tamamen Kırmançça konuşmakta, habuki Sögüt-Balıkesir kolları TÜRKÇE konuşmaktadır.

    Kırmanç kabul edilen bir çok aşiret, OĞUZ beylerinin adıyla anılmaktadır. Çünkü Kırmanççadaki aile adları TÜRKÇE'dir.

    Tuncer Gülensoy'un "Doğu Anadolu Osmanlıcası Etimolojik Sözlük Denemesi" adlı kitabında, aşiretlerde kullanılan dilin Divan-ı Lugat-ıt Türk'te yer alan kelimeler ile standart TÜRKÇE olduğu görülmüştür. Gur-Guran diye geçen kişilerin (TUR-TURAN) olduğu İbn Haldun'da dahi yer almaktadır. Münecimbaşı ise Sahayifül Ahbar adlı eserinde (C2.sf.600) ve Tarih-i Gaffari (sf.91) onların HATA(HITAY) TÜRKLERİ olduğunu belirtir.

    75 yıl Kürtçülük akımına teorisyenlik yapmış olan Ş. Sekban "Tarihin en eski devirlerinde bile TÜRKLER'in bugünkü Orta Anadolu'da mevcudiyeti de, Kürtlerin TURANİ olduklarını doğrulamaktadır," der. (Güneydoğu sf.138)

    Yani Kürtleri TÜRK saymıyan eski-yeni araştırmacı, yazar sayısı yok denecek kadar azdır. Kabul etmiyenler de güvenilirlikleri düşük kişilerdir.

    Aynı şekilde Sor-Soran ve Lur grubu Kürtler de TÜRK kökenlidir. Asya'da SOR adıyla bilinen bir TÜRK grubu vardır.

    Doğu'da "azınlık dini cemaat" olarak Keldaniler, Yezidiler, Nasturiler ve Süryaniler vardır. Bunlar kültürlerini bugüne kadar muhafaza etmişlerdir. Ancak kendilerini Kürt saymazlar. Ayrıca Ermeni, Arap, Yahudi kökenli olanlar da vardır. Bunlar da Kürtler ile birlikte hareket etmezler.

    Ayırımcıların "Kürdistan" dedikleri bölge, yurdumuzun yüzölçümü açısından %20'sini, nüfus olarak ta %13'ünü teşkil eder. Ancak bu bölgenin yarısından fazlası kendini zaten Türk sayan insanlardan oluşur. Geriye kalan %6'nda da yaşıyanlardan; aşiret, oba bağları ön plana çıkmış olmasına rağmen, "Ben Kürdüm" diyenleri azınlıkta kalır. Kendini Kürt sayanların büyük çoğunluğu da TÜRKİYE Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan başka bir şey düşünmezler. Böylece en sona "Kürdüm" diyenlerin ancak %10'u sayılabilecek bir kesim kalır ki, bunların pek azı ayrı bir devlet, ayrı bir Kürdistan hayali peşinde koşarlar.

    PKK'nın örtülü partisi HADEP'in 1999 seçimlerinde aldığı oy oranı %4.5'tur. Bu oyların yarısı Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlere aittir ki, bir Kürdistan kursanız, herhalde oralarda olmıyacaktır. Oradakiler de doğuya hiç bir zaman gitmeyi düşünmezler. Doğu'da HADEP'in %50'nin üzerinde oy aldığı il sayısı sadece 3'tür!.. O da belediye seçimlerinde.. yani kişilerin ön plana çıktığı, partinin önemini kaybettiği tercihi gösterir. HADEP'e oy verenlerin hepsini "Kürt" saysanız, gene bir "Kürdistan" kurulamaz, çünkü bu üç il birbirinden kopuktur. Oy verenlerin büyük çoğunluğu da kandırılmış, okumamış, her bakımdan cahil, fakir ve zavallı insanlardır. Zaten Kürtlük fakirlik, cahillik ve göçebelik anlamına gelir. Bunlardan birinden kurtuldu mu, kişi kendini kürt saymaz!

    Bu zavallılar, azı sütü bozuk, kansız politikacıların oy peşinde koşmasından, Kürtler'e imtiyaz tanıyarak, iş vererek ayırımcılık yapmasından bu sevdaya kapılmışlardır. Bölgede "kürt olmak" bu cibilliyetsiz politikacılar yüzünden TÜRK olmaktan makbul hale getirilmiştir! Eğer bu davranışlardan kaçınılsa, HADEP gibi bölücü partilerin aldığı oylar derhal düşer!

    Ayırımcılar diğer ülkelerdeki Kürtlerin durumunu, çektikleri sıkıntıları, dış baskıları, emperyalizmin böyle yeni devletlere nasıl musallat olduğunu düşünemiyen, onların peşinden gidenler de daha çok romantik ve duygusal bir yaklaşımla ayrı devlet isteyen insanlardır. Hain tabiatlı, satılmış ve kendinden başkasını düşünmeyen lider takımı bu saf kişileri kullanmaktadır. Yoksa büyük şehre yerleşmiş, işini kurmuş hiç bir "Kürt" sözünü etse bile, işini gücünü bırakıp böyle "bağımsız" bir "Kürdistan"a gidip yerleşme hevesi taşımaz. Bu kişilerin kendilerini Kürt diye ayırmaları sadece kültürel bir özellik göstermektedir.

    Yani Kürtlük düğünde, dernekte, yemek çeşitlerinde, halk oyunlarında, belki de türkülerde yaşıyabilir. Diğer TÜRK boyları için de bu böyledir. Laz'ın horonu, kemençesi; Tatar'ın böreği; Boşnağın keşkeği; Yürüğün yoğurdu hep meşhur olacaktır. Ama nasıl Silifkeli Yürüğün devlet kurma isteği, veya hakkının yendiği gibi iddiası yoksa, Kürtler'in de olamaz. Olaya başka türlü bakmak, son derece yanlıştır.

    l975-95 döneminde bölgede Ağrı, Bitlis, Dilyarbakır, Hakkari, Muş, Siirt ve Van'da nüfus artışları ülke genelinden yüksek olmuştur. Son yıllarda bunlara Şırnak ve Batman da eklenmiş olabilir.

    Bölge illerine yatırım payı sürekli artmaktadır. 1981'de %10.2 iken, 1983'de 11.2, 1986'da 15.4, 1989'da 16.3 olmuştur. Bu da 1986'dan beri bölgenin nüfusa oranla diğer kesimlerden daha fazla aldığını gösterir.

    21. Asır'da TÜRK DÜNYASI, dünya siyasi konjüktüründen düşmeyeceğe benzemektedir. 21. Asrın TÜRK ASRI olacağı görüşü vardır. Buna karşılık geçmişte OSMANLI'ya uygulanan "Şark Meselesi" taktikleri, yani TÜRKİYE'yi parçalama, küçük lokmalara ayırıp yutma planı, 1984'den beri yeniden yürürlüğe konmuştur.

    1984 yılı önemlidir, çünkü pek çok araştırmacı ta o tarihte Rusya'daki TÜRKLER'in bir atılım içinde olduklarını yazmışlar, ve bunun etkisinin 2000'li yıllarda dünya üzerinde görüleceğini söylemişlerdi. (Bilhassa Benningsen)

    İşte bu oyunlara kapılan ayırımcıların öne sürdükleri bütün iddialar, dil, ırk, nüfus yoğunluğu, kimlik farklılığı, ne olursa olsun, her bakımdan tutarsızdır!.. Üstelik bu saçmalıklar peşinde koşanların yarattığı terör TÜRK'ten çok Kürd'ün ölmesine sebep olmaktadır.

    *****
    email: ttrkkan@excite.com

  5. #25
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ ELEGE ANITI

    BİR KÜRT BOYU YOK MU?

    Şimdiye kadar Kürt olduğu iddia edilen devlet ve milletlerin TÜRK olduğunu belirtmeye çalıştık.
    Bunların Kürtler ile, ancak TÜRK adı ile bağlantı kurulursa, bir akrabalık bağı olabileceğini göstermek istedik.

    Kürtlerin tamamen TÜRKLER'den kopuk olarak bir millet olarak ANADOLU'da İran'da ve Mezopotamya'da varlık göstermelerinin söz konusu olamıyacağını ortaya koyduk.

    Kassitler, Mitanilerin adlarını zorlıyarak bunları "kürt" adına bağlamaya çalışarak tarih içinde Anadolu civarında "kürt" devleti yaratmak mümkün değildir.

    Peki, geçmişte bir KÜRT boyu yok mu?..

    VAR!..

    Ama ANADOLU'da değil!... ALTAYLAR'ın ötesinde!... TÜRK DİYARINDA!.. Hem de günümüzden 1300 yıl önce!..

    Yenisey'de Elegeş Suyu'nun sol kıyısındaki bir anıt mezarda şu kitabe vardır:


    "Kürt El-Kan Alp Urungu, altunlug keşigün bantım belde, Elim dokuz kırk yaşım."
    3.20 m. boyundaki taşın üzerindeki bu satırların anlamı


    "Kürt halkının hanı Alp Urungu'yum.... Altınlı okluğumu belime bağladım, devletim oldu... 39 yaşında öldüm."
    şeklindedir.... Elegeş Türkleri ve Macarlar arasında bir Kürt oymağı olması, Kürtlerin TURANİ olduğunun en büyük delilidir.

    Biz KÜRT diye bir TÜRK boyunun olduğunu asla inkâr etmiyoruz!.. Bunun ORTAASYA tarihindeki önemli yerini de kürt ayırımcılardan daha çok savunuruz.

    Bizim itirazımız, ANADOLU'daki çeşitli aşiret ve boylardan bir grup insanımızın "kürt" adı altında biz TÜRKLER'den koparılmak istenmesinedir... Bunu asla kabul etmeyiz!..

    Yalnız hemen belirtelim ki, Elegeş Kitabesi'ndeki KÜRT boyu ile bugün ANADOLU'da yaşıyan "kürtler" aynı değildir. Kelime de aynı anlama gelmez.

    Kürt kelimesinin açıklaması, en azgın Kürtçüler tarafından dahi yapılamamaktadır.... Çünkü Kırmanç, Zaza, Lur, ve Kalhur ağızlarında böyle bir terim yoktur!..

    Halbuki TÜRKÇE'de KER, KÜR kelimelerinin çeşitli anlamları vardır, ve bu anlamlar KÜRTLER'e uymaktadır. GÜÇLÜ, KUVVETLİ, DAYANIKLI anlamlarına gelir. ORTAASYA'da bu anlamda kullanılmıştır.

    Kelimenin türevleri KAR'la ilgilidir. KALIN KAR TABAKASI anlamı da AANADOLU'nun DAĞLIK ve KARLI bölgelerinde yaşıyan bu sert mizaçlı TÜRKLER'e çok uymuştur. (Bak: KÜRTÇE BİR DİL Mİ?)

    900'lü yıllardan itibaren ANADOLU'da TÜRKLER ve ARAPLAR arasında "kürt" kelimesi ORTAASYA'ki BOY ADI olarak değil; önce bu yukarda verdiğimiz anlamlarda, sonra da DAĞ GÖÇEBELERİ anlamında kullanılmıştır... Ve sadece Türkler için değil, Farsların, Arapların hatta Ermenilerin, Yahudilerin oraya buraya dağılmış grupları için kullanılmıştır. Bu yüzden uzun yıllar hitap edilenlerce bir ad olarak benimsenmemiştir.

    Son yıllara kadar da bu insanlar kendileri için bu tabiri kullanmazlardı... Kullananlara da için için kızarlardı. Çünkü "Kürt" lakabı, onlara başkalarının taktığı, anlamında bir derece küçümseme ve hor görme ifadesi gizli ad idi... Onlar kendilerine Kırmanç, Zaza, Dersimli demeyi veya aşiret adlarını kullanmayı tercih etmişlerdir.

    Peki, o takdirde ORHUN kitabelerindeki KÜRT adı, ve MACAR boyları arasındaki KÜRT oymağı neye işaret etmektedir?..

    Türkler ur, uruk, ulus, soy, boy, oymak, oba kelimelerini değişik büyüklükteki grupları ifade etmek için kullanırlar. URUK, ULUS'tan küçük; BOY'dan büyüktür. Prof. Mehmet Eröz şöyle der:

    "KÜRT uruğu'nun; Batı Hunları, Göktürkler, Çiğil Türkleri, Kuman Türkleri ve Oğuz Türkleri ile aynı boylar arasında zikredilmesi mühim bir noktadır."

    Yani ORTAASYA'daki Kürt uruğu oldukça büyüktür. Ancak bu uruk bölücülerin sahip çıkmaya çalıştığı KARDUKLAR değildir!. KARDUKLAR, M.Ö.7. Asırda Issıggöl çevresinden kalkıp batıya göç eden SAKA (İSKİT) TÜRKLERİ'nin bir koludur.

    SAKALAR doğudan ve karadeniz'in üzerinden dolaşıp batıdan ANADOLU'ya girmişler, bir kol da Hazar Denizi civarına yerleşmişti.

    Daha iyi bir ifade ile, o dönemde Karadeniz ve Hazar birer TÜRK gölü olmuştu.

    Kimsenin üzerinde durmadığı bir husus vardır... Herkes HERODOT'un (M.Ö.490-425) ANADOLU'da görülen İSKİTLER'den ve İSKİT-PERS savaşlarından bahsettiğini bilir.... Ondan 50 yıl sonra yaşamış olan KSENEFON ise, ONBİNLERİN RİCATİ adlı eserinde KARDUKLAR'ı anlatır!..

    Titiz bir araştırmacı olan Herodot'un KARDUKLAR'dan söz etmemesinin bir tek sebebi vardır: O tarihte KARDUKLAR yoktu!...

    Çünkü o tarihte bölgeye yerleşenler İSKİT diye biliniyorlardı!.. Sonradan yaşadıkları bölgeye izafeten KARDUK adını almışlardır.

    F. Kırzıoğlu'na göre SAKALAR yerleştikleri bölgelerde şu boylara ayrılmışlardı:

    - ALBANLAR : Darbent, Bakü ve Şirvan dolaylarında (şimdiki Arnavutlar'ın atalarıdır,
    sonradan Balkanlar'a göç etmişlerdir.)

    - SAKASINLAR : Karabağ, Gence dolaylarında

    - GAGARLAR : Borçalı, Şamsol, Ahılkelek, Ahıska, Ardahan, Göle dolaylarında

    - TAVLAR : Olur, Oltu, Narman, Tortum, Yusufeli dolaylarında

    - HESPERİTLER: İspir dolaylarında

    - PASİANLAR : Bingöller, Arpaçay, Kars, Kağızman, Pasinler dolaylarında

    - PAKTUKLAR : Van Gölü'nün güneyi, Dicle'nin doğusu dolaylarında

    - KARDUKLAR : Hakkâri, Zap Suyu dolaylarında

    M.Ö.400'lere ait bu ikinci KARDUKLAR, M.Ö. 2000'lerde Sümer eşiktaşında geçen KARDAKA (KARDU)'dan farklı bir TÜRK boyudur.

    Bir topluluğun nasıl bu kadar kısa bir sürede ad alabildiği hususu akla gelirse, önümüzde tesbiti son derece kolay bir tarihi hakikat olan ÖZBEK misali vardır.

    ÖZBEKLER, sadece 500 yıllık bir millettir. TİMUR İMPARATORLUĞU'nun dağılmasıyla (1400'ler) oluşan ALTUNORDU Devleti emirlerinden Emir ÖZBEK'e bağlı olan halk, sonradan ÖZBEK diye bilinmiştir. Bu ad SELÇUKLU ve OSMANLI'dan farklı değildir. 1290'de "SELÇUKLU" sayılan Sögüt halkı, 1300'lerde OSMANLI diye bilinir olmuş; 1400'de bütün dünya ANADOLU devletini bu adla tanımıştı.

    Öte yandan GÖKTÜRK diye bilinen TÜRK Devleti'nin temelini ON-OK yani ON BOY diye bilinen TÜRKLER teşkil ederdi. M.S. 630'da GÖKTÜRKLER Çinliler'e mağlup olunca, TÜRKLER başsız kaldı. Bir süre sonra doğudaki 5 boy SARI TÜRGEŞ Devleti'ni kurdu. Batıdaki 5 boy ise KARA TÜRGEŞ Devletini oluşturdu.

    Ancak ilki 716'da, ikincisi 756 yılında yıkıldı. Böylece bu ON-OK'a mensup TÜRKLER kimi batıya, kimi güneye göçe koyuldu. UZLAR(OĞUZ) ve PEÇENEKLER böylece ortaya çıktı. ERGENEKON DESTANI, OĞUZ HAN EFSANESİ bu dönemle ilgili sayıldı.

    Bizce her iki olay da çok daha eskidir. OĞUZ HAN, M.Ö. 600 yıllarında aranmalıdır. Ancak 24 boya ayrılan ve bütün bölgeye yayılan OĞUZ soyu ve adı, BİLHASSA GÖKTÜRKLER'den sonra duyulmuştur.

    Macar âlimleri eski MACAR kabilelerinden KÜRT-GYAR-MAT kabilesinin adını, ELEGEŞ Kitâbesi'ndeki KÜRT kabile adıyla birleştirirler, Zaten bugünkü Macaristan'da 30 kadar «Kürt» köyü mevcuttur

    Yine MACAR Türkolog Rasonyi, KUMAN TÜRKLERİ arasında KURMAN isimli bir kabilenin bulunduğunu söyler ki, KURMANÇ adının buradan gelmiş olması çok mümkündür.

    Bugün Urfa bölgesinde «Badıllı» adıyla anılan ve Türkçe, Farsça, Arapça karışığı bir dil konuşan, kendilerine «Kürt» diye bir kavmiyet izafe eden aşiretler, Kanunî devrinde Oğuz boylarına mensuptular ve 40 oymaklık BEYDİLİ aşiretini teşkil ediyorlardı. Bu kırk oymaktan biri, 204 nüfuslu «Kürtler» oymağı idi.

    Öyleyse, artık ANADOLU'da 7. asırdan itibaren görülen KÜRT grupların menşeini tesbit edebiliriz.

    ANADOLU'DAKİ BÜTÜN GERÇEK KÜRTLER BOKHT(AN) ile BECENE diye bilinen OĞUZLAR'ın ÜÇ-OK kolundan, GÖKHAN ve DENİZHAN adlı İKİ KARDEŞ'ten türemişlerdir!..

    OĞUZ BOYU listesinde BOKHT, BOĞD-UZ veya BÜGDÜZ olarak geçer. BEÇENE (BEÇEN-BEÇENEVİ ) de yukarda sözünü ettiğimiz PEÇENEK TÜRKLERİ'nden başkası değildir!.. GÜNEYDOĞU ANADOLU'daki yer ve aşiret adlarında bu özelliği görmek mümkündür.

    BOHTAN suyu ve bölgesi de adını Kürtçe'den değil, BOKHT(AN) OĞUZ BOYU'ndan almıştır.

    OĞUZLAR'ın, İslam dinini araştırmak üzere Hz. MUHAMMED'e gönderdikleri elçinin adı BOĞDUZ-AMAN idi. (610-632 arasında) Bu kişi OĞUZLAR'ın ÜÇ-OK kolundan DENGİZ-KHAN'ın 4 oğlundan BOĞD-UZ'un İLBEYİ olduğu KURMANÇLAR'ın AMANUAN sülalesi temsilcisi idi!.. KÜRT adının İSLAM belgelerinde 7. asırdan sonra görülmesi bu yüzdendir. (M.F. Kırzıoğlu, Her Bakımdan TÜRK olan KÜRTLER, l. Bölüm, sf. 60)

    KURMANÇLAR ise AVRUPA'ya da yayılmış olan KUMAN TÜRKLERİ soyundandır.

    Ancak şunu kabul etmeli ki, ORHUN kitabelerinde adı geçen KÜRT URUĞU'nun ANADOLU'ya intikal eden bir kısmı var ise, ancak BOY, belki de OYMAK denecek kadar küçük bir kısmı idi. 9. Asırdan sonra kafileler halinde gelen TÜRKMENLER ile kıyaslanamıyacak kadar az sayıda idiler. Diğer aşiretler arasında eriyip gitmişlerdir.

    BOĞDÜZ, BEÇENE ve KUMAN kolundan gelen aslı hıristiyan UZ, PEÇENEK ve KUMAN TÜRKLERİ olan gruplar ise, yaşadıkları DAĞLIK ve KARLI bölgeler dolayısıyla TÜRKÇE bir kelime olan "KÜRT" adıyla anılmaya başlamışlardır.

    Bu gruplar 700'lerden 1500'lere kadar hiç önemsenmedikleri gibi, 1520'de de sayıları ve siyasi etkileri ile değil; sadece dağlık coğrafyanın yarattığı engel ile Yavuz Sultan Selim'den bazı haklar elde etmişlerdir... Bunlara sonra BAYAT, KARAKEÇİLİ, AKKEÇİLİ gibi diğer OĞUZ soyundan TÜRKMENLER katılmış, daha sonra bunlar Fars ve Arap etkisiyle birbirinden kopuk bugünkü Kürt aşiretleri haline gelmiştir.

    Bunların içinde en enteresanı KOÇGİRİ aşiretidir!.. Kürt olarak bilinen bu aşiretin adı, aslında KOÇLU demektir, ORTAASYA'daki TÜRKLER, bizim KOÇ dediğimiz hayvana KOÇGIR derler!. KOÇGIRÎ de tıpkı AKKOYUNLU, KARAKOYUNLU gibi KOÇLU aşireti olur!.. Koca bir TÜRKMEN aşireti zamanla "kürt" olup çıkmıştır!..

    Yani Anadolu'daki ŞİMDİNİN KÜRTLERİ İLE GEÇMİŞİN KÜRT BOYU AYNI DEĞİLDİR!..

    Aynı şekilde Asya'da kalan ve Macarlar ile birlikte Avrupa'ya göçen KÜRT boyları da ana kütle içinde pek bir varlık gösteremişler, BOY hatta OYMAK düzeyine inmişlerdir.

    ZAZALAR diye bilinen grup, tamamen ayrı bir TÜRK boyu'ndan gelmektedir... İlerde ZAZALAR'dan söz edeceğiz.

    Ayrıca bilhassa Yavuz Sultan Selim zamanında, yani 1500'lerde Batı Anadolu'dan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya göç ettirilip yerleştirilen TÜRKMEN aşiretler vardır ki, bunlar DAĞLAR'da GÖÇEBELİK ettiği için zamanla KÜRT diye anılır olmuştur.

    Hepsi zaman içinde Araplar, Farslar, Ermeniler, Süryaniler ve diğer Türk boyları ile karışarak, ve yüzlerce yıl hepsinin birbirinin üstüne yığılmasıyla oluşmuş, gayrımütecanis bir güruhtur.

    KÜRT adı artık bir TÜRK BOYU'nun adı olarak değil; sadece GÖÇEBELİK ifadesi olarak kullanılmaktadır. Hem de sadece DOĞU ANADOLU DAĞ GÖÇEBELERİ'ne has bir tabirdir.

    ANADOLU OVA GÖÇEBESİ ise TÜRKMEN'dir,.. GÜNEY VE BATI ANADOLU GÖÇEBESİ ise YÜRÜK'tür.

    Netice itibariyle, M.Ö 2000'lerin KARDULAR'ı TÜRK kökenlidir ama Kürt değildir....M.Ö. 500'lerin İSKİT kökenli KARDUKLAR'ı TÜRK kökenlidir ama Kürt değildir... ORTAASYA'da M.S. 700'lerde bir KÜRT uruğu vardır ama, Anadolu'daki Kürtler o uruktan değildir...

    Ancak ister ZAZA olsun, ister BEÇENE, BOĞDÜZ, KURMANÇ olsun, isterse sonradan KÜRT sayılmış diğer bir TÜRKMEN aşireti olsun, şimdinin çoğu KÜRTLER'inin aslı TÜRK'tür!.. Başka hiç bir soyla ve ırkla alâkaları yoktur!..

    Haa, sonradan kürtleşen başka milletlerden gruplar yok mu?.. Elbette var!.. ERMENİ KÜRDÜ, ARAP KÜRDÜ, FARS KÜRDÜ ve hatta YAHUDİ KÜRDÜ de var!..

    Biz bu ülkede yaşayan herkesi bağrımıza basmışızdır!.. Ne yazık ki, bu karışık Kürtlerden bölücüler, ayırımcılar çıkmış, üstelik TÜRK kökenli Kürt aşiretlerini de kışkırtmaya kalkmışlardır.

    Yine de her zaman NE MUTLU TÜRK'ÜM diyen herkesi kendimizden sayarız... Ama Kürtçülük güdene hiç müsamahamız yok!.

    ELEGEŞ ANITI

  6. #26
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    PARTLAR

    PARTHİA, sonradan HORASAN diye bilinen TÜRK DİYARI'dır. Güney Türkmenistan-Kuzeydoğu İran-Kuzeybatı Afganistan'ı kapsar. PARTLAR bu bölgeden gelmiş olsa gerekir.
    İskender'le birlikte 8l yıl MAKEDON idaresinde kalan İran, PARTLAR'ın ortaya çıkışı ile yeni bir döneme girdi. PARTLAR M.Ö.249-M.S.228 yılları arasında hüküm sürdüler. İlk PART hükümdarı ARŞAK (Yunancası Arsakes), bir TÜRK Beyi olan (Yunancası ) FRİAPİTES'in oğludur.

    8. hükümdar 2.FIRAT ise (Farsçası FERHAD, Yunancası PHRAATES) Irak'ı aldı.

    3. FIRAT ise iki kızını Ermenistan kralı Tigran ile oğluna verdi.

    5. FIRAT'ın veliahdi VORONES'in tahta çıkamamış olan kardeşinin oğlu TİRİNATES, M.S.51-63 yılları arasında Ermenistan kralı oldu.

    Yine Part kralı 2. Vonones'in oğlu Tradotes M.S. 66 yılında Ermenistan tahtına oturdu.

    Böylece TÜRKLER'in ta o dönemden Doğu Anadolu'nun sahibi olmasının yanısıra, bir beylikten büyük olmayan Ermeni krallığında da söz hakkı doğdu.

    MANİ dininin kurucusu olan kişi, M.S.216-276 yılları arasında yaşamış olan bir PART prensi idi. TÜRKLER bu dine de bir süre bağlanmışlardır.

    ARSAKİLER olarak da bilinen PARTLAR, kendilerine bağlı Fars eyaletinin kralı 1. Erdeşir tarafından yıkılmışlardır.

    Böylece İran'da 2. kez Ari bir imparatorluk kurulmuş ve Erdeşir'in atalarından ilk Fars kralı Babek'in babası Sasan'ın adını almıştır.

    Sasaniler'den sonra bölgeye İslamiyet ve yine Türkler hakim olacaktır.

    Haa, Kürtler mi?.. Ortada hiç te bölücülerin iddia ettiği gibi bir "Kürt Milleti" yoktur!.

  7. #27
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    MEDLER
    Medlerin adına ilk defa Asur Kralı Salmanazar'ın, NAMRİ yöresi KASSİT Beyi YANGU'yu yenmesinin anlatıldığı metinde rastlanır... NAMRİ şimdi Kuzey Irak'tadır.

    MED ve PART uluslarının Ari FARSLAR'dan farklı olduğu, çeşitli Batılı tarih yazarları tarafından belirtilmelidir. Dr. Rıza Nur da MEDLER ve PARTLAR'ı TÜRK sayar.
    Aslında hepsi HERODOT TARİHİ'ne girmiş olan İSKİT hükümdarı GOG'un iki oğluna bağlanır. HERODOT'un MEDİES dediği oğul MEDLER'in, PROTHİES dediği oğul da PARTLAR'ın atasıdır. Yukarda belirttiğimiz gibi İSKİT TÜRKÜ bu iki oğul, ASUR kaynaklarında MARATİ ve PARATİ diye geçmektedir.

    Batılı tarihçilerde HİTİTLER'den sonra MEDLER'i de Ari gösterme çabaları vardır. Böylece SÜMER, ELAM, Mısır, Babil, Asur gibi TURANİ ve Sami imparatorluklarla yarışabilmek için Ari devletler çıkartmaya çalışırlar.

    M.Ö.708-550 tarihleri arasında hüküm süren MEDLER; Asurlar, Babilliler ve Lidyalılar ile yakın ilişki kurdular.

    Daha önce (M.Ö.1100) Asur kralı Tiglatpileser de Medler ile savaşmıştır... Ünlü Semiramis'in eşi 3. Adat-Nirari, Medlere karşı bir çok seferler yapmıştır. Fakat asıl Tiglatpileser M.Ö.744 de çeşitli aşiretlerin anlaşmazlığından yararlanarak Medlere saldırmış ve 60.000 tutsak almış, çok ganimet elde etmiştir.

    M.Ö.729'da 2. Sargon Samera'yı zaptederek bütün Yahudileri Habur Irmağı kıyılarına sürdü. Bu dönemde Medler küçük derebeylikler halinde ve Asurlulara bağlı olarak yaşamışlardır... Bu çağdan kalan heykel ve kabartmalar müzeleri doldurur. Dunak dolaylarında Kemtai yazıtları da önemli izler taşır.

    Fakat çok geçmeden Medler Asur hakimiyetinden kurtulmuşlardır. Mannarlı Dayaukku adlı becerikli bir komutanın etrafında toplanmışlar ve Asurları yenmişlerdir. Dayaukku Hamedan'ı merkez yapmış ve kendine yabancı askerlerden bir hassa alayı kurmuştur.

    Daha sonra kral Phaortes ve Kyaksares zamanında Medler güçlendi. Ordu düzene girdi. Her askere bir kılıç, ok ve yay verildi. Savaş stratejisi değişti. Buna göre birlikler kaçarmış gibi geri çekilip, sonra birden dönerek düşmanı ok yağmuruna tutuyorlardı.

    Roma tarihçisi Marcellin "Bu tür savaş sistemi karşı tarafta panik yaratıyordu. Neft yağına bulanmış oklar saplandığı her şeyi yakıyordu. Bunlar üstüne su döküldüğünde büsbütün yanıyordu".

    MED mülkü üç büyük eyalete ayrılmıştı. 1.si Büyük Medya (Irak), 2.si Artropatan Medyası (Azerbeycan), 3.sü Rages (Tahran yöresi) idi. Bu OĞUZ HAN'ın ülkesini üç oğlu arasında pay etmesini andırıyor... Aynı taksimi Şehname İran hükümdarı Feridun'a yaptırır. Feridun'un bir oğlunun adı da TUC'tur.(sonradan TÜRK olur)

    Kyaksar(Sirus) Babil kralı Nabupalassar ile birleşerek Ninova'ya saldırdı ve Asur krallığını iyice zayıflattı. (M.Ö.612) Bu sırada büyük bir İSKİT ordusu Kyaksar'ı arkadan kuşattı ve geri püskürtü. Kyaksar yenilmesine rağmen İSKİT kralı MADYES ile komutanlarını bir ziyafete davet edip hepsini öldürttü.

    Kyaksar, M.Ö. 626'da Asurbanibal ölünce bir kere daha Ninova'ya saldırıp Asur krallığını ortadan kaldırdı.

    Fanatik Kürt ayırımcılar bu tarihi Kawa efsanesi ile birleştirip, Kürt takviminin ilk yılı sayarlar!... Demirci Kawa'ya işte bu olayda büyük rol verirler. Hatta MED hanedanını onunla başlatan tarihçilere(!) rastlanır.

    Halbuki Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar adlı eserinde MED hükümdarlarını şu isimlerle verir:


    - DAYAUKKU (Yunancası Desoces, Phraortes'in oğlu)
    - AŞAŞRİTA (Yunancası Phraortes, Dayaukku'nun oğlu)

    - UWAHŞATRA (Yunancası Cyxares, Aşaşrita'nın oğlu)

    - İŞTUMEGON (Yunancası Astyages, Aşaşrita'nın oğlu)

    Görüldüğü gibi Herodot'un ve efsanenin belirtiğinden tek farklı husus, MEDLER'in MEDİES'ten değil de İranlıların Ferhad dedikleri (Herodot'ta PHROTHİES diye geçer) Phraortes'in soyundan görünmeleridir.

    Bu konuda yeni araştırmalar yapılması çok yararlı olacaktır. Ne var ki, PHROTHİES'in soyundan da olsalar; yine GOG'a, yani TÜRKLER'e bağlıdırlar.

    Bunlardan İŞTUMEGON, LİDYA kralı KROİSOS'un kızkardeşi prenses ARYENİS ile evlendi. Ancak oğlu 2. KYAKSAR genç yaşta ölünce, MED hanedanı son buldu. Tahta kendine bağlı Anzan kralı ile evlendirdiği kızının oğlu BÜYÜK KİROS geçti. Böylece PERS hanedanı başladı.

    Batılıların yüzünü güldüren bu sözde Ari imparatorluk, ne var ki ana tarafından TÜRK kanı taşıyordu!.. Zaten İran'ın kaderi ELAMLAR döneminden ŞAH İSMAİL'e, hatta 1925 yılına kadar hep TÜRKLER tarafından yönetilmek olmuştur... Persler, Sasaniler ve şimdikiler istisna addedilmelidir.

    Yılmaz Öztuna MEDLER'i Ari sayar... Ama ona göre TÜRKLER de Aridir!..

    Böylece MEDLER yine bir TÜRK boyu olur.

    MEDLER de İSKİTLER gibi göçebe bir uygarlığa sahiptiler. (İSKİTLER için bakınız: BATI ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ)

    Pers kralları MEDLER'e bağlı Anzan dönemi ile başlatılır. İlk kral Hahamaniş'tir ki, Yunancası Archemenes diye geçer. Farslar ise bu kralı CEMŞİD diye bilirler ki, efsaneye göre şarabı ilk bulan o imiş... CAM-I CEM tabiri CEMŞİD'İN KADEHİ anlamındadır, tasavvufta çok geçer.

    Bu krallık damatlık yolu ile KİROS (Sirus) tarafından PERS İmparatorluğu'na dönüştürülmüştür.

    O tarihe kadar görülmüş en büyük imparatorluğu kuran Persler, bugünkü TÜRKMENİSTAN'a yönelince, TÜRK Hakanı ALP ER TUNGA ve halefleri ile bitmez tükenmez mücadelelere girdiler.... Farslar'ın EFRASYAB dedikleri bu efsanevi hakan ve İRAN-TURAN çekişmesi, Zerdüştler'in kutsal kitabı AVESTA'ya bile yansımıştır.

    Pers imparatorları Arşa ve Darius'un damadı olan MAKEDONYALI İSKENDER M.Ö. 330 yılında ülkeyi ele geçirerek Pers hanedanına son verdi... Görüldüğü gibi bu dönemde de Kürt sayılabilecek bur halk yoktur.

    email: ttrkkan@excite.com

  8. #28
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    KARDULAR ÜZERİNE

    KÜRT adı Güneydoğu Anadolu'da ancak 7. asırdaki Arap istilasından sonra, hatta 9. asrın başlarında işitilmeye başlamıştır.
    İlk başlarda KALIN KAR TABAKALI BÖLGE'de yaşıyanları kastederek kullanılmışsa da, sonradan DAĞ GÖÇEBELİĞİ anlamına gelmeye başlamıştır.

    Daha önceleri BOHTAN SUYU, ve DİCLE nehri ile VAN gölü arasındaki küçük sahada KARDUK, KORDİK, GORDUNE, KORÇEK, KARDAKA gibi adlara rastlanmıştır. Ancak bunların Ari İranlılar ile değil, TÜRKLER ile bağlantısı vardır.

    M.Ö.2000 senelerine dayanan iki SÜMER eşik taşında KAR-DA-KA ismine rastlanmıştır. Bu memleket, VAN GÖLÜ'nün güneyinde SU TAİFESİ yanında bulunuyordu.

    KAR-DA-KA kelimesinin aslı KAR-DU-K'tur. Bu kelime pek çok yerde KARDUK, KARDUKH, KARDUENE, KARDUÇİ olarak geçmektedir.

    O dönemin komşu ülkelerinin adları SUBARTU, URARTU, ZİGURTU, İMARTU, MAHALTU idi. Bunlardan kolayca görüleceği gibi DU, TU, U ekleri YURT anlamı vermektedir. O ülkelerde yaşıyan halk ise SUBAR, URAR, KAR, İMAR, ZİGUR, MAHAL adlarını taşıyordu.(25)

    Buna göre Urartular demek doğru değildir. URAR-TU ülkenin adıdır, (TÜRK-İSTAN gibi) URAR YURDU anlamına gelir. URARLAR demek gerekir.

    Dr. A. VON GABAİN, "TU eki halis MOĞOL son ekidir," der... Zaten YURT kelimesi de hem TÜRKÇE, hem MOĞOLCA'da vardır. Moğolca'da Yurt ÇADIR demektir ki, Türklerin neden vatanlarına YURT dediklerini çok iyi açıklar.

    Ayrıca MOG-OL kelimesinin MOG ve MOGAR ile bağlantısı, GOG-MOG ilişkisine, dolayısiyle TÜRK ve MOGOL'un aynı kökten olduğuna işarettir.

    Öte yandan "K" eki eski TÜRKÇE'de çoğul eki idi. Halen de mekân anlamında kullanılır. Konak, tünek, oyuk, kayık mekânları; kon-tüne-oy-kay fiillerinden türetilmiştir. "İK" eki ise ORTA ASYA TÜRKÇESİ'nde, aynı kökenli MACARCA'da, ve eski İran dillerinde çoğul ekidir. Hatta TÜR-K kelimesi TURLAR anlamında çoğul ifade eder. AVESTA'da bu çoğul haliyle diğer kavim adları arasında yer aldığı görülmüştür.

    Öyleyse KAR-DU, KAR YURDU demektir, KAR-DU-K da KAR YURTLULAR demektir, KARLAR, HİNDUKUŞ dağları çevresinde GURŞİSTAN'ın PAKTİKA bölgesinde yaşayan bir TÜRK oymağıdır. O yöreye KARDU-EL yani KAR YURDU HALKI (DİYARI) denir.(26)

    Yani KAR boyuna hem GÜNEY ANADOLU'da, hem de ORTA ASYA'da rastlanır. Her iki yerde de KARDU diye bilinen bölgeler vardır.

    V. MİNORSKY, "KÜRTLERİN İRANİ SAYILMASI, IRKİ OLMAKTAN ZİYADE; DİL VE TARİH MUTALAALARINA DAYANMAKTADIR. Kürtlerin merkezi sahaya yerleşmeden evvel, oralarda isimleri kendilerininkine benziyen, fakat başka menşeli KARDU adlı bir kavim yaşamış olduğu ve bunların SONRADAN İran menşelilerle KARIŞMIŞ olduğunu ileri sürmek mümkündür," der.

    Bu ifade dahi KARDULAR'ın KÜRT olmadığını, KÜRTLER'İN DE İranlı, yani ARİ OLMADIĞINI göstermektedir.

    Ayırımcıların iddialarının aksine; Kürt ve Karduk kelimesi arasında bir ilişki olmadığı Nöldeke, Hartmann, Weissbach gibi şarkiyatçılar tarafından ortaya konmuştur.

    Olsa da farketmez... Biz KARDULAR'ın TÜRK olduğunu daha önce gösterdik... Ama bilim adamları da ayırımcılara destek vermiyor. Yani KARDULAR TÜRK, ama şimdiki "kürt" diye bizden koparılmak istenenler ile ilişkisi yok!..

    SU TAİFESİ sözü karışık gelebilir. AKATÇA'da SU hem su, hem nehir anlamındadır. TÜRKÇE'nin çeşitli dillerinde SU, suy-suv-sub-suf kelimelerinin kısaltılmış halidir.

    Türkçe'de AR, ER, İR, UR ekleri uruk-millet-boy gösterir. SÜMER, KİMER, MİŞER, İBER, SUBAR, SİTER, BULGAR, BALKAR, KAŞGAR, MACAR, TATAR, HAZAR, AVAR, KAÇAR, AFŞAR, TOKHAR, URAR, HUNGAR adları hep bu urukların ve boyların TÜRK kökenlerine işarettir.

    Daha çok devlet kuran TÜRK boyları, adlarında böyle bir değişiklik yapmışlardır. Mesela AFŞİN (AVŞİN, AVŞEN) adlı küçük bir oymak olduğu gibi, AVŞAR diye büyük bir uruk da vardır. HUN-GUR'lar devlet kurunca HUN-GAR, BEL-GUR'lar devlet kurunca BULGAR, SUP'lar SUBAR, SUV'lar SUVAR olmuşlardır.

    Şu halde SÜMER Eşik Taşı'nda geçen SU TAİFESİ, yani SU HALKI, SUBARLAR'dan başkası değildir!.. SUB-AR-TU da ülkenin adıdır.

    SUBARLAR, görüldüğü gibi bir TÜRK boyudur. İlerde SABİR adı ile ortaya çıkacak ve hemen bütün KUZEY ASYA'ya SİBİRYA (İngilizce telaffuzu aslına daha uygun: Sayberya) yani SABİR YURDU adını vereceklerdir.

    (25)- Yavuz, Edip; Tarih Boyunca Türk Kavimleri
    (26)- Yavuz, Edip; aynı eser.

    email: ttrkkan@excite.com

  9. #29
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ ............
    "KÜRTÇE" KELİMELER, TÜRKÇE'DEN BOZMADIR!..

    "KÜRTÇE" KELİMELER, TÜRKÇE'DEN BOZMADIR!..

    Günümüzde KURMANÇ AĞZI ve ZAZA AĞZI'nın meydana gelişleri, "Dil tabakalanması" gerçeği ile izah edilebilir:
    1-İlk Tabaka : (Asıl Unsur) Bu tabakanın içinde ALTAY dilleri ile ortak, MOĞOLCA, ÇUKAYCA, KÖKTÜRK ve UYGUR TÜRKÇE'sinden kelimeler vardır... Bu ilk tabakanın dili TÜRKÇE olduğu için grameri de pek tabii ki TÜRKÇE�nin temel grameri doğrultusundadır.

    MOĞOLCA .... BORO, TÜRKÇE .... BOZ, KÜRTÇE .... BOR/BORO
    LOĞOYCA .... KAL, TÜRKÇE .... İHTİYAR, ATA, DEDE KÜRTÇE ... KAL
    VİTİK: BİTİK
    HAMA/ HEMAY (UMAY)

    ve benzeri birçok kelimenin yanında DLT ile birleşik 1000�i aşkın kelimenin varlığını da belirtmek gerekir. Yukarıda örneği verilen benzer kelimeler, TÜRKİYE TÜRKÇESİ'nde kullanılmadığı halde, KURMANÇ ve ZAZA ağızlarında kullanılmaktadır.

    İkinci Tabaka : Ermeni, Rum; Süryani... vb. gibi küçük yerli diller... Bu diller birlikte yaşadıklarından dolayı bu dillerden alınmış kelimeler :

    Ermenice: AHÇİK,
    Rumca: DEMET (demation),

    Süryanice: ADAR.

    3-Üçüncü Tabaka : Arapça, Farsça gibi kültür dilleri... SELÇUKLU döneminde Farsça�nın resmi dil olmasından ve SELÇUKLULAR'ın bölgedeki uzun hakimiyetinden dolayı Farsça daha da etkili olmuştur. Arapça ve Farsça�dan çok sayıda kelime bölge ağızlarına girmiştir. Bu dönemde Farsça, gramer özellikleri bakımından da aslında TÜRKÇE olan bölge ağızlarını etkisi altına almıştır.

    Arapça ve Farsça�dan toplam 2500-3000 dolayında kelime bölge ağızlarında yer almaktadır.... Bu kelimelerin % 80�i OSMANLI TÜRKÇESİ, %40-50�si de bugünkü TÜRKİYE TÜRKÇESİ ile ortaktır... Bu kelimeler için bakınız Ahmet Buran: Doğu Anadolu Ağızlarının kelime hazinesi BTTD.)

    4-Dördüncü Tabaka : ANADOLU içindeki iç göçler ve mecburi iskan neticesinde bölgeye yerleşmiş TÜRK boylarının bölge ağızlarına kattığı özellikler...KARAKEÇİLİ, BEĞDİLİ, TÜRKAN, KAÇAR, KARAMANLI...vb.)
    5-Beşinci Tabaka : Bölgedeki kültür dilleri tesiriyle ve özellikle OSMANLI TÜRKÇESİ aracılığıyla bölge ağızlarına girmiş olan, İtalyanca, Yunanca, Fransızca, Rusça, İngilizce�ye ait kelimeler...

    Bu kelimelerin de tamamına yakını TÜRKİYE TÜRKÇESİ ve OSMANLI TÜRKÇESİ ile ortaktır.

    İtalyanca, Yunanca, Fransızca ve Rusça ile ortak kelimeler :

    FIRTONEK (Fırtına), FENEV, CENDERME (Jandarma), KAFTAN...vb.

    Bu konularda fazla bilgi için aşağıdaki kaynaklara bakınız :

    1- Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, "Doğu Anadolu Osmanlıcası, Etimolojik Sözlük Denemesi", Ankara 1986 ;

    2- Tuncer Gülensoy, "Kurmanç ve Zaza Türkçesi ÜZerine Bir Araştırma!, Ankara 1983 ;

    3- Ahmer Buran, "Doğu Anadolu Ağızlarının Kelime Hazinesi" Belgeler, Türk Tarihi, S. 44

    ANADOLU�da TÜRK dil ve kültürünün izlerini SÜMERLER'e kadar götüren çalışmalar vardır.

    SÜMERCE ve TÜRKÇE arasındaki benzerlikler, diller için tesadüfi benzerliğin çok ötesindedir..O halde ilk tabakanın içine SÜMERCE�yi de dahil etmek mümkündür.

    Burada asıl belirtilecek husus, tarih sahnesinde aralarında en az 1500 yıllık bir mesafe olmasına rağmen bu iki dil arasında cümle yapısı bakımından olan benzerliktir. (Bakınız Prof. Dr. Emin Bilgiç, Atatürk�ün Yüzüncü Yılına Armağan adlı kitapta bulunan "Sümerlerin Tarihleri, Dilleri ve Kültürleri" adlı makale)

    SÜMER dilinin Sami diller grubuna dahil olmadığı, bütün bilim adamları tarafından tasdik edilmektedir.. Hinks, Langdon, Hein gibi bilim adamları, SÜMERCE�nin Hint-Avrupai diller grubunda olduğunu öne sürmüşlerse de, delil gösterememişlerdir. Hatta Langdon "Sumerian Grammar, Paris, 1911" adlı eserinde fikrini değiştirmiştir.

    Ravlingson, Oppert, Delizsch, Hommel gibi bilim adamları ise SÜMERCE�nin İSKİT ya da TURAN dilleri topluluğuna ait olduğunu belirtirler.

    H. Z. Koşay ise hiç birinin gerçekleştiremediğini yapmış ve SÜMERCE ile TÜRKÇE arasındaki benzerliği gösteren bir liste yayımlamıştır. (Bakınız: SÜMERLER)

    H. Z. Koşay'ın ayrıca ELAMCA üzerine yaptığı çalışma da önemlidir. (bakınız: ELAMLAR)

    TÜRKİYE TÜRKÇESİ ile KURMANÇ ağızları arasında birlik vardır...Aslında bu şaşırtıcı değildir. Çünkü bu dilleri konuşanlar aslında aynı soydan ama ayrı boylardan gelen TÜRKLER'dir.

    KAYNAKLAR:

    - T. Gülensoy, "Kurmanç ve Zaza Türkçeleri Üzerine Notlar", Ankara 1985 S. 1-7;

    - Tuncer Gülensoy "Doğu Anadolu Ağızları ve Divan-u Lügati�t Türk", V. Uluslararası Türkoloji Kongresi 23-28 Eylül 1985, Tebliğler 1. Cilt Türk Dili, Cilt-1. İstanbul 1985 S. 107-115;

    - Tuncer Gülensoy "Doğu Anadolu Ağızları Üzerine"; Türk Dili (Eylül 1985), sf. 144-149

    ***
    Kürmanç ve Zaza ağızlarında tesbit edilen bazı ünlü değişmeleri :

    Kelime içinde yan yana bulunan iki ünsüzün yer değiştirmesi (göçüşme/metathese):

    BAZI MORFOLOJİK ÖZELLİKLER

    Dilin genel grameri gibi, kelime yapısı da bir terkip halindedir.... Arapça kelimelere Farsça ek ve yardımcı fiiller, TÜRKÇE kelimelere Farsça ekler vb. gibi yardımcı fiiller veya bunların tersi bir yol takip edilerek bir "Esperonto" yaratılmıştır... Asıl tabaka ile birleşen kelimelerde, TÜRKÇE kelimelere TÜRKÇE ekler getirilmektedir.
    1-TÜRKÇE kökenli kelimelere TÜRKÇE eklerin getirilmesi :


    KURMANÇ AĞZI ............... TÜRKÇE
    çavirme .............. çev-ir-me
    vergu ................. ver-gi
    koçer .............. göç-er
    eriş ............... er-iş
    zobaşı ............... su-baş-ı

    2- TÜRKÇE kökenli kelimelere Farsça eklerin getirilmesi :
    emdan .............. yem-dan
    sahbun ............ sağ-bun (budan)
    sağtırın ............ sağ-kırın (kerden)
    yazmişkır .............. yaz-mış-kır (kerdan)

    3-Farsça Kökenli kelimelere Farsça eklerin getirilmesi :
    havani .............. kar+an-i
    koremar ................ kör+mar
    korbun ................ kör+buden
    gırankırın ................ giran+kerden

    4-Arapça kökenli kelimelere Arapça eklerin getirilmesi :
    himet .................. himmet
    dayire ................. daire
    hukumat .................. hükümet

    5-Arapça kökenli kelimelere Farsça eklerin getirilmesi :
    haberbezin ................. haber+bezin
    hefbun ............... hef(hafi)+buden
    garbdost ................ garib+dust

    SENTAKS İFADESİYLE UMUMİ KÜRTÇE
    Kürt ağızları sentaks olarak da Farsça ile aynı değildir.... Cümle yapısı ve özellikle gramer mantığının temelinde TÜRK mantığı vardır... Fakat Farsça�nın tesiriyle OSMANLI TÜRKÇESİ�nde olduğu gibi, bazı tamlamalar TÜRKÇE'nin yapısına uygun değildir. Aşağıdaki cümle sentaks itibarı ile TÜRKÇE ve Farsça ile karşılaştırılmıştır.... İki tamlama dışında TÜRKÇE�nin gramerine uyan ve kullanılan kelimeler, TÜRKÇE, Farsça ve Arapça�dan bozma kelimelerdir.


    Wi lı ser reki ne aw heye ne çamor
    (o) (üstünde bir yolun) (ne) (su - ab) (var) (ne) (çamur)

    We erde hışkda korpiyek çekiriye

    (o) (yerde kuru) (bir köprü) (yapmış)

    Bu sentaksta, ÖZNE+ TÜMLEÇ+YÜKLEM sırası korunmuştur.

    Her ülkenin bünyesindeki sosyal konular, milli akademiler�nce incelenip çözüme kavuşturulurken, maalesef biz gereken önemi vermediğimizden, bize ait bu alanlarda yabancılar uzman yetiştirmektedir.

    Bir çok millette görülebilecek bölge ağızlarının ve bazı ölü dillerinin, siyasi maksatlar için diriltilmesinde çıkar uman çevrelerin çalışmalarını da ilim adına onaylamak mümkün değildir.

    Türkiye�de dünya kültürünü zenginleştirecek ve yurttaşlarımızın gelişmesine hizmet edecek bir Kürtçe olsaydı, bunun gelişimini desteklemek Türk aydınının seciyesinin bir gereği olurdu. Ancak, dil olma şahsiyetine ulaşmamış, "patois" seviyesindeki mahalle ağızlarını, Türk milletinin bölünmesine yol açacak şekilde suni bir millet dili yapma çabalarına asla müsaade etmeyiz.

    TÜRK fikir ve sanat adamı, dil taassubu içinde de değildir... Nitekim TÜRKLER, geçmişte ve günümüzde ilmin ve edebi sanatların çeşitli dallarında çok farklı dillerden eserler vermişlerdir.

    Bütün büyük dillerde olduğu gibi, TÜRKÇE�de de tarihin gelişimi içerisinde farklı lehçeler ile de eserler verilmiştir. KARAHANLI TÜRKÇESİ ile yazılmış "Divan ü Lügati�t TÜRK" bizim olduğu gibi, UYGUR TÜRKÇESİ ile yazılmış "Altun Yaruk" da bizimdir. Bu cümleden olmak üzere Arapçası ve Farsçası bol Doğu Anadolu Osmanlıcası ile üretilmiş fikri, dini ve edebi metinler de bizimdir ve o derece de millidirler.

    Kürt boyunun lehçeleri olduğu ileri sürülen parçalar üzerinde araştırma yapanlar, onun problemleri üzerinde de sürekli olarak çalışmaktadırlar. Temel amacı Türkiye�yi zaafa düşürmek olan Kürt dil bilimcilerinin, Kürtçe genel başlığı altında toplanan Doğu�daki aşiret dillerinin, Kürtçe�nin lehçeleri olduğu yolunda çeşitli çalışmalar yaptıklarını belirtmiştik.

    Dil bölücüleri tarafından Kürtçe dil çatısı altında toplanmaya çalışılan Zazaca�nın gramer yapısı ve kelime haznesinin çok farklı olması, Kürt dil birliğini sağlanmasındaki en büyük engeli oluşturmaktadır.

    Zira bu Kürtçü dil çalışmaları sırasında Zazalar, Zaza-Kurmanç dil farklılığını bilmelerinin yanı sıra Kurmanç olmadıklarının da bilmekte ve Kurmançça ile, Kürtçe genel başlığı altında birleşmeyi istememektedirler.

    Yani Kürt ayırımcıların dil çalışmaları, kendi aralarında da bölünmelere yol açmaktadır.

    TÜRKÇE�nin İstanbul ağzındaki kelimelerinin ZAZA ve KURMANÇÇA ağızlarında bulunan karşılıklarına örnekler:

    Diğer bazı tablolar:

    ***
    DIMILLI AĞZI

    Bütün TÜRK lehçeleri gibi DIMILLI da, OSMANLI TÜRKÇESİ�nin bozulmasından, okumamış, dağlı, şehir medeniyetine ulaşamamış basit yaşayışlı kişilerin ağzında kelimelerin basitleştirilmesinden meydana gelmiştir.
    Meselâ :

    Tembel --------------Temel
    Tembih -------- Tembe ,Teme
    Şembe ------------------------------- Şeme (Cumartesi)

    XIX. Asırda yazılmış bir Farsça belgede "Dunbeli, Kızılbaş taifesinden sayılan bir Kürt kabilesidir. Hepsi TÜRKÇE konuşurlar," denilmektedir. (Deng Dergisi s. 22, 1992) Aslında burada belirtilmek istenen, Dunbeli (Dımıllı) halkının Alevi, dağlı, göçebe bir TÜRK aşireti olduğudur... DIMILLI dil yapısı, Hint-Avrupai değil, URAL-ALTAY�dır. Yani fiil sondadır.

    Meselâ :

    Mi say de lafeld. ----------------- Dımıllı ağzı
    Min sev de lewik. -------------- Kurmanç ağzı

    Ben oğlana elme verdim. ---- TÜRKÇE

    I gave an apple to the boy. -- İngilizce

    Kemâli ra vafe. -------------------- Dımıllı ağzı

    Jı Kemâl re befe ----------------- Kurmanç ağzı

    Kemâl�e söyle --------------------- TÜRKÇE

    Tell Kemâl -------------------------- İngilizce

    Burada, tamamen TÜRKÇE'nin özelliği olan ^B-V değişimini", Kurmanç-Dımıllı ağızlarında görüyoruz.

    Meselâa :

    Ehmedi nan ward. ----------------Dımıllı ağzı
    Ehmed nan hwar.----------------- Kurmanç ağzı

    Ahmet ekmek yedi. -------------- TÜRKÇE

    Ahmet ate bread. ----------------- İngilizce

    Türkiye bu konunun kültürel önemini kavramış olmalı, ve her türlü tedbiri almalıdır. Dil araştırmalarının ortaya koyduğu gerçek budur.

    Netice-i kelâm; Kürtler, Ortadoğu�daki komşu kültürlerin etkisiyle asıllarından dil itibarıyla başkalaşıma uğramış TÜRK toplumlarıdır. Anadolu Kürt boylarına TÜRKÇE�yi yeniden öğretmek, onları dil itibarıyla da asıllarına döndürmek demek olacaktır.

    Dünyadaki sayısız örnekleriyle de görüldüğü gibi, sadece dil faktörünün bir toplumu ayrı bir millet ve ayrı bir devlet oluşturmaya yetmeyeceği tarihi ve bilimsel bir gerçektir.

    Dil başlı başına bir devlet kurmaya yeterli değilken, bünyesinde farklı dilleri barındıran toplumların bir millet oluşturabileceğini de görmekteyiz... Çin, A.B.D. ve Hindistan bunun en iyi örneğidir.

    TÜRK dilinin genel problemleri çözümlendiği, TÜRKÇE dünya dilleri ailesinde hak ettiği yeri alabildiği oranda, Anadolu dil birliği ile ilgili problemler de çözüme kavuşturulmuş olacaktır. TÜRK lehçe ve şivelerinin karşılıklı lügatlarının hazırlanması, TÜRKÇE�nin genel gramer kurallarını içeren eserlerin yapılması, zamana ve coğrafi dağılıma göre TÜRK dil özelliklerinin gösterdiği gelişme seyrinin belirlenmesi; TÜRK dil birliğini sağlarken, ANADOLU TÜRKÇESİ'nin de kendi içerisinde bütünleşmesini sağlayacaktır.

  10. #30
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    KÜRTÇE BİR DİL Mİ?

    KÜRTÇE DİYE BİR DİL YOKTUR!... Evliya Çelebi 15 AYRI LEHÇE saymıştır. V.MİNORKSKY de FARSÇA'dan FARKLI özellikler gösteren BİR ÇOK LEHÇE'den söz eder. (23)
    Sen Petersburg Akademisi'nin yayınladığı Kürtçe-Rusça-Almanca Lugat'taki 8308 kelimeden 3080'i eski Türkmen, 1200 Zent, 370 Pehlevi, 1030 yeni Fars, 2000 Arap, 60 Çerkez, 220 Ermeni, 108 Kaldani, 20 eski Gürcü, ve 300 asıl Kürt kelimesi vardır. Bunlardan Arapça ve Farsça olanların da, artık bu diller ile ilgilerini kesmiş, Türkler tarafından benimsenmiş kelimeler olduğu tesbit edilmiştir. Yeni yayınlanan ve 20.000 kelimelik olduğu söylenen sözlük de, ilkinden farklı değildir.

    Kürt ayırımcılar buna karşılık TDK Sözlüğünü ele alarak Türkçe sayılan pek çok kelimenin de Arap-Fars-Latin kaynaklı olduğunu gösterirler. Ama önemli olan kelimeler değil, dil yapısıdır. TÜRKÇE yabancı kelimeleri dahi kendi dil yapısı içinde kullanır. Yani "nev'i şahsına münhasır" bir dil yapısı vardır!..

    Kürtçe öyle mi?.. Hayır. Pek çok lehçenin birbirini tutan bir grameri yoktur. Kaldı ki, Kürtlerin çoğu, o Kürtçe olduğu iddia edilen 20.000 kelimenin büyük kısmını hayatlarında bir kere bile duymamışlardır, hiç kullanmazlar!.. Öte yandan bu kişilerin konuşma tarzı, vurguları, kelimeleri telaffuz edişleri hep ORTA ASYA TÜRKLERİ'ne, özellikle ÖZBEKLER'e ve TACİKLER'e benzer. Kürt ayırımcılar hele bir o diyarlara uzansalar, kendilerini hiç te yabancı bulmıyacaklardır!..

    KÜRTÇE aslında "DİLLER KARIŞIMI BİLE OLMAYIP, KELİMELER KARIŞIMI BİR AĞIZ"dır!... Bu kelimeler tamamen TÜRK yapısı üzerine kurulmuştur. KÜRTÇE ASLINDA, ESKİ TÜRK LEHÇELERİNDE KAYBOLMUŞ KELİMELERİ ÇIKARMAK İÇİN BULUNMAZ BİR HAZİNEDİR!.

    Mesela, Pülümür'de kış mevsimine doğru açan bir çiçeğe, yöre halkı KARBELİK der. Bu sözü Kürtçe sayar. Halbuki KAR'ın yağacağını BELLİ eden bu çiçeğe, bundan uygun TÜRKÇE bir ad olabilir mi?.. (24)

    Bazı Kürt oymaklarının öz-be-öz TÜRKÇE adları da müslümanlığı kabul etmelerinden sonra değişmiştir. HALDİ-HALİDİ, CAFARLI-CAFERİ,(ABAZA) ABHAS-ABBAS, KURİS-KUREYŞİ, HASARENLİ-HASENANLI gibi...

    V. MİNORSKY, "KÜRTLERİN İRANÎ SAYILMASI, IRKÎ OLMAKTAN ZİYADE; DİL VE TARİH MUTALAALARINA DAYANMAKTADIR. Kürtlerin merkezi sahaya yerleşmeden evvel, oralarda isimleri kendilerininkine benziyen, fakat başka menşeli KARDU adlı bir kavİm yaşamış olduğu ve bunların SONRADAN İran menşelilerle KARIŞMIŞ olduğunu ileri sürmek mümkündür," der.

    Bu ifade dahi Kürt bölücülerin sahiplenmeye çalıştığı KARDULAR'ın KÜRT olmadığını, KÜRTLER'İN DE İranlı, yani ARİ OLMADIĞINI göstermektedir.

    Ayırımcılar "kürtçe"yi ayrı bir dil gibi yutturmak isterler. Halbuki TEK bir "kürtçe" olmadığı gibi, hiç bir "kürtçe" ağız da yazıya geçmiş değildir!.. (Bakınız: GOİCHİ KUJİMA)

    Kürtçe denilen ağızların pek çoğunda gramer TÜRKÇE'yi andırır...

    Mesela cümlede öğelerin sıralanması çoğu zaman TÜRKÇE gibi


    ÖZNE + TÜMLEÇ + YÜKLEM
    şeklindedir. Hint-Avrupai dillerdeki gibi


    ÖZNE + YÜKLEM + TÜMLEÇ
    şeklinde değildir.... Bu da bizim uydurmamız değil, bilakis Kürtçülerin yayınlarında yer alan hususlardır.

    Örnekler:

    Ez it we re dibejim .... Min jı wi re da ... Kürtçe

    Ben ona söylüyorum ... Ben ona verdim ... TÜRKÇE

    I am telling him ... I gave it to him ... İngilizce

    Min sev heye ... Ez dewlemend bum ... Kürtçe

    Benim elmam var ... Ben zengin idim .... TÜRKÇE

    I have an apple ... I was rich ... İngilizce

    Wi lı ser reki ne aw heye ne çamor .... Kürtçe

    O yolun üstüne ne su var ne çamur .... Türkçe

    There is neither water nor mud on that road ....İngilizce

    Ez Kırmanç ım ... Ez civan ım .... Kürtçe

    Ben Kırmanç'ım ... Ben civanım (gencim) ... TÜRKÇE

    I am Kırmanç ... I am young .... İngilizce

    Zu vare, kalemiha hılda, hikatamın binvise... Kürtçe

    Çabuk gel, kalemini al, hikayemi yaz .... TÜRKÇE

    Come quickly, take your pencil, write my story... İngilizce

    Ez dıbıjim, Kırmançi TURANİ'ye, ew dibiye na... Kürtçe

    Ben diyorum ki, Kırmanç TÜRK'tür, o diyor ki, hayır... TÜRKÇE

    I say that Kırmanç is Turk, he says no... İngilizce

    Vare, çay veho... Kürtçe

    Gel, çay iç... TÜRKÇE

    Come, have tea.... İngilizce

    Bu örnekler Hint-Avrupai olduğu iddia edilen "kürtçe" cümlelerin nasıl TURANİ bir gramer yapısına sahip olduğunu göstermektedir.

    Kürtçe denilen şahıs zamirlerinden ilki EZ, Farsça gibi görünür ama aslı ÖZ'dür. ORTAASYA'da TÜRKLER "ÖZÜM KIRGIZ" der... Bu ifadenin EZ KIRMANÇ IM ile yakınlığına dikkatinizi çekeriz.

    İkincisi MİN'dir ki, ANADOLU TÜRKÇESİ'nde BEN, Azeri lehçesinde MEN şeklindedir. ORTAASYA'da kullanılır. Birinci şahıs takısı yukarda görüldüğü gibi değişmemiştir bile!...

    Azeri'nin MEN TÜRKEM demesi ile, ayırımcının MIN KIRD IM demesi arasında ancak ağız farkı vardır!.. Denizli ağzında MUSTEFALİ(Mustafa Ali) bile daha fazla farklılık gösterir!..

    Öte yandan ORTAASYA'da Kürt kelimesi KURT veya KIRT olarak kullanılır. Bir TÜRK boyu olan BAŞKIRTLAR gibi!...

    ikinci şahıs TU veya TE'dir ki, SEN'den bozma olduğu ortadadır... Üçüncü şahıs EW'dir. "W" harfinin V'den farkı; birincinin ağzı "O" der gibi yuvarlattıktan sonra telaffuz edilmesidir ki, TÜRKÇE'de TAVUK derken çıkar... Böylece EW'in aslında EO olduğu ve "O" kelimesinden bozma olduğu görülür!...

    Şu halde sıralarsak MİN-TE-EW, BEN-SEN-O'dan başka bir şey değildir!... (Bak: Kürtçe Gramer, yazarı Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Deng Yayınları, 1991... Bu sözde Kürtçü ayırımcı yazarın adı bile Türk'tür. Han ünvanını Türklerden başkası kullanmaz!)

    "Kürtçe" ağızların İran'la olan bağlantısına gelince Pers, Sasani dillerinde, diğer Ari dillerde de Kürt kelimesi yoktur. Med dilinde de yoktur... Arapça'ya ise sonradan girmiş olup, Etrak(TÜRKLER) gibi çoğul haliyle Ekrad olarak alınmıştır. En eski devirlerden beri göçebe-konargöçer anlamında kullanılmıştır.

    Yani Kürtler İranlılardan etkilenmişlerdir, bazı Fars kökenli Kürt aşiretleri vardır ama; köken olarak tümüyle onlara bağlı değillerdir.

    451 yılında Kafkasya üzerinden Mugan'ın güneyinde yerleşmiş olan Akhun TÜRK topluluklarından, 12. yüzyılda Harzemşahlar döneminde MUGAN TÜRKMENLERİ olarak bahsedilmektedir.. Bu TÜRKMENLER Arap kaynaklarında Ekrad-ı bi-iskan, yani yerleşik olmayan Kürtler olarak geçer.

    Açıkça görülmektedir ki, Arap kaynakları henüz yerleşik hayata geçmemiş ve belki de müslüman olmamış TÜRK boylarını ayırt etmek için Ekrad ifadesini kullanmaktadırlar... Çünkü göçebe de olsa müslüman Türkler'e TÜRKMEN adı verilmesi de bu dönemdedir.

    Böylece GURTİ-KARDU gibi yakıştırmaları bir kenara bırakırsak; ilk olarak Kürt adına ORHUN kitabelerinde rastlıyoruz... Bu uruğun GÖKTÜRK diye bilinen devletin içinde ve diğer TÜRK boyları arasında yaşadığı ve liderinin adının ALP URUNGU olduğu tartışma götürmez.(Bakınız: ELEGEŞ ANITI, ORHUN KİTABELERİ )

    Herat'tan üç fersah yukarıda Ulenknişin yaylasının batısında Kürtnişin adında bir köy vardır... Anadolu Kürtleri o diyara bir sefer yapmadıklarına göre, bu adın yöre Türkleri tarafından verildiği ortadadır.

    Aslında bunda şaşacak bir şey yoktur!.. Çünkü Kürt kelimesi TÜRKÇE'dir ve zengin mânâlar taşır:

    KÜRT : Kar yığını, çığ, bir çeşit kayın ağacı, ayva ağacı

    KÜRÜD: Merih gezeğeni (Ayrıca Beyşehir kenarında eskiden göçebe olan Türkmenlerin
    oturduğu Kürtler köyünde ise "süpürge otu" anlamına gelir.)

    KÜRT : kalın kar yığını (Kazak lehçesi)

    KÜRTİK: yeni yağmış kar (Kazak ve Tarançi lehçesi) çığ (Sor Lehçesi)

    KÖRT : Kar yığını (Kazan Tatar lehçesi) Karların dağlarda teşkil ettiği saçak,
    kar yığıntısı (Çuvaş lehçesi)

    KÖRTÜK: kar denizi veya kar çölü (Uygur lehçesi)
    kar yığını (Teleüt, Soyon ve Karakırgız lehçesi)

    KÜRTKÜ: kar yığını (Karakırgız lehçesi)

    KÜRTÇÜK: kar yığını (Yakut ve Çeremis lehçesi)

    Daha da enteresanı, geçenlerde (2001, Mart) STV televizyonunda konuşan ve ülkesini tanıtan Afganistan Büyükelçisi gösterilen filimdeki bir halıyı "KÜRDÎ" diye adlandırdı... Kendisine, "Niye bu halının adı KÜRDÎ?" diye sorulunca, ne cevap verdi, biliyor musunuz?..

    - "Çünkü bu tür halılar Afganistan'daki DAĞLI BİR KABİLE tarafından dokunur,"

    dedi!.. Bu da bizim "Kürt" ifadesinin dağlı göçebeler için kullanıldığı tesbitimizi desteklemektedir.


    (Kürt Meselesi, M. Şükrü Sekban, 1979, sf.18-19)
    Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu asla bir "^Kürt Bölgesi" değildir!.. Bölgede 11. asırdan itibaren devlet kuran Artukoğulları, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Saltukoğuları, Mengücükoğulları hep OĞUZ boyundandır. Aralarında hiç Kürt devleti yoktur!... Çünkü devlet kuran yerleşik hayata geçer, yerleşik olanın da Kürtlüğü sona erer!.. Çünkü KÜRTLÜK, DAĞ GÖÇEBELİĞİ DEMEKTİR!

    Dil farklılığın sebebi, yörenin sarp dağlık olması ve Arap-Acem etkisinin hissedilmesidir...

    Van Milletvekili İbrahim Aras dönemin GERDİ aşireti reisi OĞUZ Bey'e sorar:

    - "Bu ad TÜRK adıdır, (Sen Kürt'sen) sana nasıl gelmiş?"

    - "Bendeniz 21. OĞUZ'um... Bizde baba evladına kendi babasının adını verir, bu böylece devam eder, gider," cevabını alır.

    Ama maalesef öz-be-öz TÜRK olan bu aşiret reisi, TÜRKÇE bilmiyor, yörenin karmaşık ağzını kullanıyordu!...

    Amcası KILIÇ Bey de!.. Adı TÜRK, KOÇBEYİ aşireti reisi Mehmet Emin Bey de!...
    (Doğu Anadolu Gerçeği sf. 31)

    Kürtçe denilen ağızlarda cümleler Farsça-Arapça kelimelerden oluşsa da cümle yapısı, yani grameri genelde TÜRKÇE'dir!..

    Ve bilindiği gibi bir dilin aslını tesbite yarıyan kıstas ta gramerdir!..

    Öte yandan, biliyorsunuz, artniyetli Avrupa Birliği'nin baskısı ile bir "kürtçe" yayın furyası başladı. Bu son derece komik ve amaçsız bir faaliyet...çünkü Kurmançça ve Zazaca yapılan bu yayınları dinleyenler Kurmanç ve Zaza grubundan dahi olsalar anlayamıyorlar. Mesela Mahsun Kırmızıgül annesinin Zaza olmasına rağmen, yayını anlayamadığını açıkladı!... Çünkü BİR JAPON DİL UZMANININ DEDİĞİ GİBİ 30'a yakın ağız var. İki komşu köyün "kürtleri" bile zaman geliyor, birbirini anlamıyor!...

    Sırada "kürtçe" eğitim var!... Avrupa Birliği'nin istediği ve onların bu ülkedeki uşaklarının "başüstüne" deyip hemen yerine getirmeye çalıştığı her "emir" gibi bu hususu da yakında gerçekleştirmek için kolları sıvayacaklardır.

    Ama bakın "kürtler"in ateşli savunucusu "türk" aydını Yalçın Küçük ne diyor:

    - "Paris Üniversitesi'nde, belki de dünyanın en iyi Doğu Dilleri üniversitesinde, Farisî, Soranî, Kırmançi tahsil ettim."

    - "Paris'te pek çok Kürt vardı, (ama) sınıflarımda hiç Kürt yoktu!.."

    - "Bbir Türk (ben), sevimli bir Japon, Türk Harp Akademisi'ne gelecek bir Fransız yarbay, Paris polis departmanından bir komiser, dedesi Sevyet komünizminin kuruluşuna katılmış, adı oradan Tanya bir İsveçli hanım, üç yıl sınıf arkadaşı olmuştuk."

    - "Enstitü'de Kürt öğrenci yok muydu?.. (el Cevap Çoktu!.. Ve bunlar TÜRKOLOJİ okuyorlardı!.."

    Fransa'da Kürtler'e baskı mı var?.. Yok!.. Üstelik yağız bir Kürt delikanlısının azad kabul etmez kölesi ve de metresi Bayan Mitterand başta olmak üzere, tüm Fransa'nın kürtçülüğü, kürt bölücülüğü desteklediği düşünülürse, Yalçın Küçük'ün bu tesbiti ibret vericidir. (Tekelistan, 2004)

    (23)- Yavuz, Edip; aynı eser.

    "Kürt" tarihçi Celile Celil bunu destekler mahiyette şöyle diyor:

    "Zazaki ve Kuzey Sorani GÜNEY Kürtçesidir. Benim konuştuğum KUZEY Kürtçesidir. Bundan başka Gorani var, Lori var, Mukri var... Kurmançi Arap dilinin etkisi altındaydı... Sorani ise Fars edebiyatı(nın)..."
    (Yeni Ülke Gazetesi, 1992 sayı 28)

    (24)- Yavuz, Edip; aynı eser.

    Bir başka örnek te Kürt ayırımcılar tarafından verilmektedir. Bu kişiler bölgeye sahip çıkabilmek için Nemrut Dağı'ndaki heykellerin ait olduğu KOMMAGENE Krallığı'na bir kulp bulmuşlardır. Sözüm ona bu ad Kürtçe "KONE GİYA = herkesin çadırı" ifadesinde gelmekteymiş!..

    KON gerçekten Kürtçe'de çadır demektir. Ama bu kelime öz-be-öz TÜRKÇE'dir!.. Bir yere "konmak"tan gelir. Türk göçebe kültürünün temel kavramlarından birini teşkil eder. O kadar ki, KONAK kelimesi şehir kültürüne bile yansımıştır. konaklamak, konuk bir yana; şimdinin göçebeleri GECE-KONDU'larda dur-durak bulur!..

    Yani Kürt ayırımcılar, dil tahlilleri ile bize çok yardımcı olmaktadırlar!.. (Kafaoğlu, A.Başer-Yücel, Müslim; "Kurtarıcı mı, Masal mı?" Özgür Gündem Gazetesi, 27.7.1992 günlü sayısı)

3. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var BirinciBirinci 1234 SonuncuSonuncu

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi