4. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var BirinciBirinci ... 234
Gösterilen sonuçlar: 31 ile 39 ve 39

Konu: GUR (T) BOYLARI.. : KÜRT BOYLARI, GURT: KÜRT, GURANİ ve TURANİ, Anadolu'nun Türklüğü

  1. #31
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    BABİL KASSİT HÜKÜMDÂRLARI KUDAŞMAN TURGO VE KUDAŞMAN TURYAŞ
    BABİL�e hükmeden hükümdârlardan bazılarının adlarının sonunda TAŞ-DAŞ ekleri vardır. KUŞLU hükümdârlarında ise bu ek YAŞ şeklindedir. KOMUKLAR�da ise DAŞI şeklinde görülmektedir. Bu ekin ETİLER�in (HATİLER) şimşek çaktıran Tanrısı TEŞUP�tan geldiği, ve GÜÇ SAHİBİ anlamı verdiği aşikârdır. Bizdeki YURT-TAŞ kelimesi YURDUNDAN GÜÇ ALAN, YANİ TÜRK OLMAKTAN GÜÇ ALAN anlamına gelir. ARKA-DAŞ ise ARKAMDA BULUNMASINDAN GÜÇ ALDIĞIM KİŞİ demektir. KARIN-DAŞ (KARDEŞ ) ise aynı ANNEDEN DOĞMANIN VERDİĞİ GÜÇ� e işarettir.

    Yalnız BABİL hükümdârlarından KUDAŞMAN TURYAŞ�da hem DAŞ, hem de YAŞ ekleri vardır. Bundan da zaman içinde kelimeye bir de BERABERLİK anlamı eklendiği görülür. Yani KUDAŞMAN�da İLÂHî GÜÇ, TURYAŞ�da da TUR�LA BERABER anlamı vardır. TUR kelimesinin TÜRK olduğunu da ekliyelim. Bu mânâ eki ile KARIN-DAŞ hem aynı KARINDA BERABER, hem de bundan GÜÇ BULAN demektir.

    BABİL hükümdârlarından KUDAŞMAN TURGO�nun adı da enteresandır. KUT-DAŞ-MAN TUR-GO diye hecelendirirsek,

    KUT: Hâlâ kullandığımız KUTLU-KUTSAL kelimelerinin köküdür. DEVLET, BAHT, SAADET, MUTLULUK, TALİH anlamlarına gelir.

    DAŞ: GÜÇ SAHİBİ, GÜÇ ALAN, KUDRETLİ; aynı zamanda BERABER , BİR OLAN demektir.

    MAN: MEN-MAN şeklinde hâlâ kullanılan BÜYÜKLÜK, AZAMET, MAKBUL anlamı veren takıdır. KOCA-MAN (daha da büyük, iri) TÜRK-MEN ( TÜRK�ÜN BÜYÜĞÜ, MAKBULÜ) KODA-MAN (KUT-MAN�dan, DEVLETLİ, KUDRETLİ KİŞİ ) kelimelerinde olduğu gibi�

    Öyleyse KUT-DAŞ-MAN kelimesi DEVLET BİRLİĞİNİN BÜYÜĞÜ, KUTSAL BİRLİĞİN BÜYÜĞÜ anlamına gelir ki, bir HÜKÜMDAR ÜNVÂNI olduğu kolayca görülür. Tıpkı bizim OSMANLI padâşahlarına verilen SULTAN-I RUM, HALİFE-Yİ RUY-I ZEMİN ünvanları gibi!..

    TUR-GO ve TUR-YAŞ kelimelerinin ilk kısmı TÜRK demektir. Zâten TÜR-K kelimesi K çoğul ekiyle oluşmuştur. Bütün eski YAFETİK dillerde, MACARCA�da, FİN-OGUR dillerinde K çoğul ekidir. TURLAR yerine TURK denmiş, sonra bu kelime TÜRK olarak ve tekil anlamında kullanılır olmuştur. FARSLAR biz TÜRKLER�e TUR-AN der ki, o da TUR kelimesinin Farsça çoğul eki AN ile kullanılmasından ibarettir.

    Şimdi de olduğu gibi o zaman da BOY adları, kişi adı olarak ta kullanılıyordu. Meselâ OĞUZ kelimesi hem OĞUZ boyunu gösterir, hem o boyun ATA�sını, hem de zamanımızda kişi adı olarak kullanılır.

    Şu halde TUR-GO veya K-G değişimi ile TUR-KO, ve de TUR-YAŞ hükümdarın esas adıdır. Hem kendisinin, hem de teb�asının önemli bir kısmının TÜRK olduğunu gösterir.

  2. #32
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    GOG - MAGOG TABİRİ NEREDEN GELİYOR?

    Bazı Avrupalılar ve Araplar, TÜRKLER için GOG-MAGOG tabirini kullanırlar. Bu ifadenin nereden kaynaklandığını, dayandığı gerçekçi bir nokta olup olmadığını araştırmak gerekir.

    Önce hemen belirtelim ki, GQG-MAGOG ifadesi Tevrat'ta ve İncil'de geçer. (Örnek olarak bakınız: Tekvin 12/2, Hezekiel 38/1-6) Yahudiler, Hıristiyanlar, Araplar bu iki tabirden TÜRKLER'i çıkarırlar. Yorumlarda "kafkasya'da yaşıyan insanların, İskitler'in kastedildiği" söylenir.

    M.Ö. 2. binlerde Hint-Avrupai kavimler iki grup halinde Avrasya steplerinden göç etmeye başladılar. BU GÖÇÜN SEBEBİ TÜRK URUKLARININ BASKISI İDİ. Bu gruplardan birincisi Balkanlar-Karadeniz'in kuzeyi-Anadolu hattını takip ettiler. Avrupa'nın Hint-Avrupai, veya Ari temelini bu göçler oluşturdu. Avrupalılar dillerinin M.Ö.2000-1000 yılları arasında ANADOLU'da oluştuğunu artık kabul etmek zorunda kalmışlardır. (John Noble-John King, USSR, 1991, Avustralya)

    İKİNCİ GRUP ise daha ziyade Hint-İran kökenli idi, Kafkaslar-Fırat bölgesi hattını takip etti ve HURRİLER İLE KARŞILAŞARAK ASİMİLE OLDU.

    HURRİLER M.Ö.1450 de medeniyetlerinin zirvesine çıktılar. Kendilerinden sonra gelen HİTİTLER'in Hint-Avrupai sayılması, bu göç ve asimilasyonun bıraktığı izlerden dolayıdır. Yoksa HİTİTLER (ETİLER) Anadolu'ya dışardan gelmiş saf bir Ari kavim değildir.

    Bu ikinci gruptan bazı kabileler Hindistan'a kadar uzanıp oralara yerleştiler. Böylece Hindistan Hint-Avrupai özelliğini kazanmaya başladı.

    Kısacası, "Iranian" kelimesinden bozma olan ARYAN tabiri ile kastedilen Hint-Avrupai kavimlerın İran, Hindistan ve Avrupa'da ortaya çıkması, BERTHOLD'un tesbit ettiği gibi Avrasya steplerindeki hareketlenmeden sonradır. Aryan diye bir millet ve devlet daha önce var olmadığı gibi, bu gruptaki kavimler gene BERTHOLD'un söylediği gibi, medeniyeti başkalarından, TÜRK ve SAMİ kavimlerden öğrenmişlerdir.

    Öte yandan TÜRK özelliği taşıyan KİMMERLER ve İSKİTLER de Kafkaslar-Fırat yolunu takip ederek geldiler ve M.Ö. 8. asırda ORTA DOĞU bölgesine yerleştiler.

    ASUR kaynaklarına göre SAKALAR, Kimmerler'i kovalıyarak KAFKASLAR'a geldiklerinde, SAKA (İSKİT) hükümdarı GOG'un PARATİ ve MARATİ adında iki oğlu vardı. M.Ö. 662 yılında ASUR ülkesine saldırdılar ve yenilerek esir düştüler.... PARATİ'nin (Herodot Tarihi'nde Prothies diye geçer) oğlu MADUVA (Herodot'ta Madies diye geçer) derlenip toparlanarak Anadolu, Suriye ve Filistin'i ele geçirdi.

    M.S.628 yazılmış olan Süryanice İSKENDER romanında geçen GOG isminin yanında geçen MAGOG ismi de Türk kavimlerinin başbuğlarının adları ile anıldıklarını hatırlatmaktadır. SELÇUKLU, OSMANLI gibi...GOG-MOG, GOG-MAGOG olmuştur. Urfa Piskaposu EFRAYM sözünü ettiğimiz eserde şöyle yazar: "Onlar GOG ve MAGOG süvarileridir. Küheylanlarının üstünde fırtına gibi uçarlar. Karşılarında durabilecek hiç kimse yoktur."

    GOGARLAR, Gog kavminden; MOGARLAR da Mog uruğundan gelir. (15) MOG diyarı, VAN ve HAKKARİ çevresidir. Her ikisi de İSKİT boyudur.

    MACAR milli efsanelerinde MAGOR, MAGAR, ve MOGAR kelimeleri arasında fark yoktur. MAGAR sözü, MACAR adına Magyar veya Megyer'den daha yakındır. Yani MOGLAR, bir TÜRK boyu olan MACARLAR'ın atalarıdır. MACARLAR'ın ilk yurdu da GÜNEY ANADOLU'dur!

    Milattan önce 2. asırda bu bölgede Arsaklılar vardı ve MOG eyaleti'nin batısındaki BOHTAN suyu dolaylarında ise GURTU sancağı bulunmaktaydı.

    ***
    MACARCA .......... TÜRKÇE
    ------------------ ---------------------
    öker ........... öküz
    tiro ........... dana
    bika ........... boğa
    buryu ............ buzağı
    tyük .............. tavuk
    kos .............. koç
    kecske ............ keçi
    tarlo ........... tarla
    tekno .......... tekne
    karo ............. kazık
    arok ........... arık
    buza .......... buğday
    arpo ............. arpa
    borso ........... burçak
    alma ........... elma(alma)
    ezölo ........... üzüm
    sereg ............ çeri(ordu)
    tanı ........... tanık(taşıt)
    belyeg ............ belge
    cıdem ............ erdem
    egy .............. kutsal (ege)
    bun ............ günah (bun)
    bölcs .......... bilge
    kek ............. gök, mavi
    sargo ................ sarı
    szam ........... say
    beli ............. bitig

    _____________________________

    (15)Gog-Mog kelimelerinin TÜRKLER ile bağlantısı burada da bitmez. MOG-OL kavminin Kuzey-Batı Asya'da görülmesi, onların medeniyetin merkezi Mezopotamya ile ilişkisini kesemez. Nasıl ki, Güney Amerika kızılderilileri Orta Asya'ya bağlanıyorsa; Mogolların ataları da Macarlarınkiyle aynıdır. Eski Türkler Hazar'ın kuzey ve güneyinden Asya'ya yayılmışlardır.

    Bu durum, çok eski akraba olup 2500 yıl kadar önce birbirlerinden kopan, ancak HUNLAR ve Cengiz Han zamanından itibaren de ilişkileri tekrar sıklaşan OĞUZ (Gog) ve MOĞOL (Mog) boylarının TÜRK olduğunu gösterir.

    Zaten Batılı yazarların hemen hepsi ikisini aynı sayar. Bizde ise Yılmaz Öztuna gibi bir kaç yazar, herhalde tarafsız görünmek için, SÜMER, ELAM, URAR, HURRİ gibi kavimleri Ari kabul eder. Moğolları ise Türklerden tamamen ayrı görür. Bu davranışın Türk Tarihi'ne de, Tarih ilmine de ne kazandırdığı meçhuldür...

    Ama şunu da eklemek gerekir ki, Yılmaz Öztuna diğer yandan Türkler'in de Ari olduğunu öne sürer. Yani Türkler yine Sümer, Elam, Urar, Hurri, hatta Hititler ile akraba çıkar!..

    Yavuz, Edip; Tarih Boyunca Türk Kavimleri, sf.169
    Times Dünya Tarihi sf. 55
    Öztuna, Yılmaz; Devletler ve Hanedanlar, Kültür Bakanlığı, Ankara,1990

    email: ttrkkan@excite.com

  3. #33
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    ELAMLAR

    "TÜRK adının ilk GÖKTÜRKLER ile sahneye çıktığı" iddiası da, Türklerden daima çekinmiş ve onun için tarihi gerçekleri dahi çarpıtmaktan kaçınmamış bazı Batılı "bilim adamları"nın safsatasından öte geçmez!.
    Taklitçi yerli tarihçilerin de onların peşine takılması, güneşi balçıkla sıvamaya yetmez!.

    "Kürt Milliyetçiliği" peşinde olanların bir kısmı, bu insanları Ari kökenli gösterip İran dili ve halkına bağlamak isterler... Bölgede halen Ari olan tek ülke İran'dır. İran'da keşfedilen en eski medeniyet ise, ELAMLAR'a aittir. (M.Ö. 3000) Çek bilim adamı B.HROZNY, ELAMLAR'ın ORTA ASYA ile ilişkisi olduğunu öne sürer. (Histoire del'Asie Anterieure de l'Inde et de le Crete, 1947)

    Aslında ELAMLAR'ın Hint-Avrupai olmadığını, URAL-ALTAY yani TÜRK kökenli olduğunu anlatmak ister.

    ELAMLAR'ın Ari veya Sami olmadığı kesindir. Arkeolojik kayıtlarda ASYALI veya HAZAR kökenli olarak geçer. TÜRKLER ile bağlantısını ise, H.Z. KOŞAY'ın kısa bir dil çalışması bile göstermeye yeter.

    ELAM bölgesi Zagros dağlarından Babil'in kuzeyine kadar uzanan yerlerdir. AKAD dilinde "ELAMTU" yüksek yayla demektir. Zaten ELAM diyarı da deniz seviyesiden 1500 metre yüksektir. ELAM-TU aynı zamanda ELAM ÜLKESİ anlamına da gelir.

    Daha sonra ortaya çıkan Akadlar ise, Sami kökenli olarak kabul edilir. Akad kralı Naram Sin (M.Ö. 2320-2284) zamanında ELAMTU, Avan bölgesinde bir vasal ülke durumunda idi. Ancak kuzeyde Naram Sin'e karşı ittifaka giren 17 hükümdar arasında TOURKİ kralı da vardı.(9) Nihayet PUZUK SUŞİNAK liderliğinde bağımsızlıklarını ilan ettiler (M.Ö.2288). İşte TÜRK ADININ İLK KULLANILIŞI, BU TARİHE DAYANIR!.

    ELAMCA-TÜRKÇE MUKAYESESİ:

    NOT: Türkçe karşılıkların çoğu Eski Türkçe�dir. Kaynaklar ise aşağıdadır. (H.Z. Koşay, Makaleler ve İncelemeler, 1974)
    - F. H. Weissbach
    - G. Hüsing Olz
    - W. Tohmsen, Inscriptions de l�Orkhon
    - Rudlof I-II
    - Kaşgari
    - Bulagof, Kırgız
    - F. Borck, Elamische Studien, 1933
    - Tarama Dergisi
    - H. Z. Koşay-İshak Refet, Anadilden Derlemeler
    - Jensen, ZDMG, 1908
    - Çağatayca Büyük Türk Lügati
    _______________________________
    (9) "Fransız arkeolog Louis Delaporte'nin HİTİT adlı eserinde geçer" Bayram, Sadi: aynı eser

  4. #34
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    DEMİRDEN DAĞ NEREDE?

    Bölücülerin yaratmaya çalıştığı "Kürt milliyetçiliği" Kawa efsanesine dayandırılır... Halbuki efsane bir değil ki!.. Biz de TUFAN EFSANESİ ile ERGENEKON EFSANESİ'nden bahsedelim.
    TUFAN'dan sonra NUH'un gemisinin CUDİ dağına oturduğu, ve Türklerin Nuh'un oğlu YAFES'ten geldiği efsaneleri birleştirildiğinde; TÜRKLERİN TUFAN'dan sonraki İLK YURDU'nun GÜNEYDOĞU ANADOLU olduğu ortaya çıkar!..(5)

    Bu efsaneleri doğrular biçimde CUDİ dağı eteklerinde Hz. NUH makamı, URFA'da Hz. İBRAHİM makamı, ERGANİ'de ZÜLKARNEYN makamı vardır.

    Ayrıca Hz. İDRİS, Hz. ŞİT, Hz. ELYASA da DİYARBAKIR-ŞAM arasındaki bölgelerde yaşamışlardır. Hz. YUNUS NİNOVA'da, Hz. DANYAL ile Hz.

    LOKMAN ÇUKUROVA bölgesinde yaşamışlardır. Diğer peygamberler ise MEZOPOTAMYA bölgesinden aşağıya ARABİSTAN'a inmişler; MEKKE, MEDİNE, KUDÜS civarlarında yaşamışlardır.

    Hz. İBRAHİM'in babasının adının AZER olması, onun sonradan HAZAR Türkleri diye bilinen boydan geldiğinin ve HAZAR DENİZİ civarında, yani TÜRK DİYARI'nda yaşıyan biri olduğunun delilidir. Hz. LOKMAN ile ölümsüzlük peşinde koşan SÜMER efsane kahramanı GILGAMIŞ arasındaki paralellik ise gözardı edilemez. (6)

    Hz. ZÜLKARNEYN'in demir kütükleri eritme kıssası, Türklerin ERGENEKON'dan çıkmaları efsanesine son derece benzemektedir. Demirden dağın bulunduğu yer olan ERGENEKON ile ERGANİ kelimesi arasındaki benzerlik sadece bir tesadüf müdür?.. Yoksa eritilip te yol açılan bu "yekpare maden" dağ, demir ve bakırın son derece bol olduğu Güneydoğu Anadolu'daki MADEN DAĞI mıdır?..

    İlk demir cevherinin ANADOLU'da işlenmiş olduğu, TUNÇ ÇAĞI'nın da ANADOLU'da başladığı unutulmamalıdır. Şu halde ERGENEKON DESTANI'nı alıp götürüp ALTAY Dağlarında bilinmeye bir yere atmak doğru olur mu?..

    Nasıl ki çok daha yeni olan KÖROĞLU destanı, BOLU BEYİ-ÇAMLIBEL ile başlayıp kendini ta ORTA ASYA'nın derinliklerinde bulur ve her gittiği yerde teferruatı değişirse; ERGENEKON destanının da esası aynı kalıp teferruatı değişmiş, TÜRKLER'in düşmanı ÇİNLİ olup çıkmıştır.

    Elbette ki, ORTAASYA da bizim vatanımızdır... BİZİM, AT SIRTINDA DÜNYAYA YAYILDIĞIMIZ İLK MERKEZ'dir.. Belki ERGENEKON destanı'nın bir benzeri de oralarda yaşanmıştır.. Ama ANADOLU TUFAN'dan önce de, sonra da, MİLAD'dan önce de sonra da yerleştiğimiz vatan edindiğimiz diyardır!..

    Dünyadaki bütün bilim adamlarının ve aklı başında herkesin kabul ettiği bir gerçek vardır: Hiç bir millet attan TÜRKLER kadar yararlanmamış, hiç bir millet AT sırtında TÜRKLER kadar uzak diyarlara ulaşmamıştır.

    Ulaşsaydı; Estonya'dan Japonya'ya, Kuzey kutbu Eskimolarından Amerika kızılderililerine kadar o milletin etkisi görülürdü!.. (7)

    Öyleyse Ortaasya'da, Anadolu'da, Kafkasya'da, ve tabii Mezopotamya bölgesinde yaşayıp da, Berthold'un dediği gibi, "Ari Avrupalılara medeniyeti öğreten"in kimler olduğunu tesbit etmek, artık zor değildir!.

    Batılılara göre en eski medeniyet MEZOPOTAMYA'dadır... O bölgede Arilerden başka geriye Samiler ile Turaniler kaldığına göre, Arilere de medeniyeti onlardan biri öğrettiğine göre, Mezopotamya'daki halkların hangisi Sami, hangisi Turani imiş, onu tesbit etmek yeterli olacaktır.


    ____________________________________________
    (5) Bayram, Sadi; Mukaddes Kitaplara Göre Hz. Nuh'un Gemisi, Bildiri, Türkoloji Kongresi, 1988


    Demirci Kawa'nın halkı ayaklandırması efsanesi, Kürt ayırımcıları tarafından Milat'tan öncelere götürülür... Aslında biri Isfahanlı, iki ayrı demirci ile ilgili iki ayrı olay birbiriyle karıştırılmıştır.
    Demirci Kabi'nin kralla görüşmesi ve oğlunu kurtarması Milat'tan öncedir. Öteki 1400'lü yıllardadır.


    Demirci Kabi, krala oğlunu bağışlaması için yalvarmaktan başka bir şey yapmamıştır... Bu olayı bilmeyen ayırımcılar, "Demirci Kawa'nın isyanda zalim Dehhak'ın sarayını yaktığını, Nevruz ateşinin de oradan kaynaklandığını" iddia ederler.

    İsyan olayı ise, çok yenidir. 1387 yılında Isfahan'da Timur'a karşı ayaklanan bir demirci, sonradan efsaneleşmiştir. Tıpkı 1600'lerde Bolu Beyi'ne karşı ayaklanan Köroğlu gibi...

    Bu demircinin etrafında toplanan halk Timur'un 3000 askerini öldürünce, Timur çok sinirlendi, 70.000 kişiyi idam ettirdi ve Isfahan'ı yaktı!..
    İşte Kürt bölücüler bu ikinci olayı birinciye yamayarak bir "Kawa Efsanesi" uydurmuşlardır!. Aslında iki demirci de Kürt değildir, şehirlidir.


    Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, MEB, Ankara, 1991, cilt 1, sf. 238)

    Cemşid Bender adlı sözde tarihçi, bir başka Kürt ayırımcısı Gürdal Aksoy adlı kişiyi "Demirci Kawa'yı Pers kralı Sirus yaptı" diye azarlar!.. SİRUS'un Anadolu'yu fethi M.Ö.534'de olduğu için bu yakıştırmayı yetersiz bulur.

    Bender'in savunduğu efsaneye göre, o tarihten 100 yıl daha önce MEZOPOTAMYA'da ASUR kralı DEHHAK'ın omuzunda iki yara çıkar. Doktor kılığına giren ŞEYTAN, DEHHAK'a her gün iki KÜRT gencinin beynini çıkartıp yaralara sürmesini söyler!.. Bunun üzerine bütün gençler DAĞLAR'a kaçar!..Sıra Ninovalı Demirci Kawa oğullarına gelince, Kawa kapar balyozu, çıkar DEHHAK'ın huzuruna, beynini dağıtır. Halk ta isyan edip DEHHAK'ın sarayını yakar, KÜRTLER özgürlüğe kavuşur!.. Nevruz ateşi de o günden kalır!..

    Tarih tutuyor... Gerçekten de ASURLULAR'ın M.Ö.2480-609 tarihleri arasında sürmüş olan MEZOPOTAMYA hakimiyeti o günlerde son buluyor.

    Ama NİNOVA'daki son kral ASURBANİPAL'in oğlu SİN-ŞAR-İŞKUN 612'de ölüyor... İsim tutmuyor. Ondan sonra yine ASURBANİPAL'in oğlu 2. AŞUR-UBALLİT HARRAN'a çekiliyor, 3 yıl hüküm sürüyor. ASUR krallığını Demirci Kawa değil; MEDLER yıkıyor. Medler de Kawa gibi Ninova'da yaşıyan halk değil; dışardan gelip şehri istila eden bir kavim...

    Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, Cilt 3

    MEDLER, daha sonraki PARTLAR gibi TÜRK kökenlidir... Biz bütün bu efsaneleri en eski kaynaklara giderek ilerde ele alacağız. Cemşid Bender'in dayandığı kaynak olan Şehname'den Firdevsi'nin Kürtler hakkında ne dediğini nakledeceğiz.

    (6) Hz. İbrahim devri M.Ö.4000 yılları olarak kabul edilir. Bu tarihte Hazar, İran ve Zağros dağları çevresinde ELAMLAR bulunuyordu.
    Elamlar akrabamızdır. Başkentleri Susa idi. Halen Azerbeycan-Karabağ'da Suşa adlı bir şehir bulunmaktadır.

    (Koşay, H.Zübeyir; "Elam and Central Asian Relations" Makaleler ve İncelemeler, Ayyıldız Matbaası AŞ, Ankara, 1974, sf.211)

    Pek çok hadiste Türkler'den KANTURA OĞULLARI diye söz edilmektedir.

    Bir rivayete göre Kantura, Hz. İbrahim'in Hacer ve Sara'dan sonraki üçüncü eşidir. Bilindiği gibi Hacer Peygamberimizin dedesi Hz. İsmail'in; Sara İsraillilerin atası Hz. İshak'ın anasıdır. Kantura'nın da altı oğlu olmuştur.

    8. Asırda Abbasi döneminde ilk müslüman Türkler kendilerini "Babamız İbrahim, amcamız İsmail" diye tanıtırlardı.

    Bir rivayet te Kantura kelimesinin Han-ı Turan kelimesinden geldiğidir. Hz. Muhammed'in zamanı Göktürk İmparatorluğu devrine denk gelmektedir.

    Emevi halifesi 2. Yezid'in annesi de bir Türk hakanının kızı idi.

    (Kitapçı, Zekeriya; Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1986 sf.96, 16)

    (7) Bakınız (1) ve (4) no.lu notlarımızdaki açıklamalar

  5. #35
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    ATIN HİKMETİ

    Şimdi Batılı ve Rus yazarların iddialarını ele alarak inceliyecek, DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU'nun tamamen TÜRK toprağı olduğunu, orada yaşıyan, bizden farklı gösterilip, "kürt" adı altında toplanarak bizden koparılmak istenen halkın aslında bizden olduğunu ortaya koyacağız.
    Farklılık ne demektir?.. Irk farkı, dil farkı, din farkı, kültür farkı... başkası var mı? Yok!. Öyleyse bunları birer birer ele alalım.

    Batılı dil uzmanları AVRUPA dillerinin, eski İRAN dili ZENT ile HİNT dili SANSKRİT'ten geldiğini kabul ederler. "Bu dili kullanan en eski halkın ARYA'lar olduğunu"; ve "ASYA'da SLAV, BALTIK, ARNAVUT, ERMENİ ve KÜRT dilinin; AVRUPA'da ise ALAN, SAKSON, YUNAN, İTALİK ve GERMEN dillerinin anası olduğunu" söylerler.

    Andre BERTHOLD ise 1930'larda yazdığı kitapta "TEK bir kaynaktan bu kadar uzaklara yayılmanın ancak AT İle mümkün olabileceğinden" hareketle; atın anayurdunu aramış ve bunu HİNDUKUŞ Dağları olarak kabul etmiştir.(1)

    Buna göre AVRUPALILAR'ın kökü ORTA ASYA'ya dayanır!.. Yazar ayrıca "Avrupalıların hiç bir konuda öncülük gösteremediklerini, ancak daha evvel medenileşmiş kavimlerin talebesi olduklarını" da ekler.

    BERTHOLD, TÜRKLER'in anayurdunu da TANRI DAĞLARI'nın ötesine atar!.. Sonradan bu bölge ALTAY DAĞLARI olmuştur...

    Bu iki teori birleştirilirse; Avrupalılar medeniyeti, atı kullanan ALTAYLI TÜRKLER'den öğrenmişlerdir!...(2)

    Ancak 1990'ların başında, iki Sovyet bilim adamı, Avrupalıların ve Hint-Avrupai dillerin anayurdu olarak ANADOLU'yu göstermiştir.

    Bu görüş pek çok bilim adamı tarafından da desteklenmiştir.

    Şu halde artık Batılı tarihçilerin bile kabul ettiği, ve bizim taklitçi tarihçilerimizin de farketmesi gerektiği gibi, MEDENİYETİN BEŞİĞİ ORTAASYA'dır... ANADOLU'dur, MEZOPOTAMYA'dır... MISIR'dır... HİNDİSTAN'dır, ÇİN'dir... Ama asla AVRUPA DEĞİLDİR!..

    Bu saydığımız bölgeler ortak bir özellik taşır.

    Anadolu ve Mezopotamya'da DİCLE ve FIRAT, Mısır'da NİL, Hindistan'da İNDUS, Çin'de HUANG-HO (Sarı Irmak) nehirleri medeniyetin yeşermesine imkân tanımışlardır.(3) ORTAASYA'da ise sonradan kuruyan büyük bir iç deniz vardı.

    TÜRKLER'in ve AT'ın bu medeniyetin yayılmasındaki rolü büyüktür. TÜRKLER hep devre dışı bırakılırken, BERTHOLD iki önemli gerçeği dile getirerek büyük bir katkıda bulunmuştur:

    1) AT olmadan bu ORTAASYA medeniyeti dünyaya yayılamazdı!..

    2)Avrupalılar hep kendilerinden öncekilerin medeniyetine konmuştur. Onun söylemediği

    3) "AT'ı en çok kullanan millet TÜRKLER�dir.

    AT ise önce AMERİKA kıtasında görülmüş, evriminin son döneminde BERİNG boğazından ASYA kıtasına geçmiş, BOZKIR halkı tarafından ehlileştirilmiş, MEZOPOTAMYA'da savaş arabalarında kullanılmış, sonra da çeşitli TÜRK boylarının dünyanın dört bir tarafına yayılmasına imkân sağlamıştır. (4)

    Hemen hatırlatalım: Dünyanın dört bir yanına yayılanlar TÜRKLER'dir, Kürtlerin kendilerini bağlamaya çalıştıkları Ariler değil!.


    ________________________
    (1) Yavuz, Edip; Tarih Boyunca Türk Kavimleri, Kurtuluş Matbaası, Ankara, 1968 sf.V


    Berthold, Andre; 1. Türk Tarih Kongresi sf.33

    (2) Yavuz, Edip; aynı eser.

    (3) Güneydoğu Anadolu'da ve Mezopotamya'da şehirleşme M.Ö.9000, Konya-Çatalhöyük'te M.Ö.8000, Mısır'da M.Ö.7000, Hindistan'da M.Ö.5000, Çin'de M.Ö.4000 yıllarındadır. Ege bölgemizde M.Ö.3000'dir. Yunanistan'da, İtalya'da M.Ö.2000'den önceye gitmez.
    Bütün Batı dillerinin kökünün M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu'da ortaya çıktığı son araştırmalarda tesbit edilmiştir. Aryan kelimesine (Iranian) temel teşkil eden İran medeniyeti de Pers İmparatorluğu ile ancak M.Ö. 500 yıllarına uzanır.

    Barraclough, Geoffrey; Times Dünya Tarihi Atlası, Karacan Yayınları, İstanbul, 1980

    Times Dünya Tarihi Belgeseli, TRT-TV (1986 gösterimi)

    (4) Atlar Belgeseli, TRT-TV (1987 gösterimi)
    Halbuki ORTAASYA'da 15.000 öncesine ait toplu yaşama merkezleri bulunmuştur. KÂZIM MİRŞAN'ın bu konudaki çalışmaları tarihe ışık tutacak niteliktedir.

    "Türklerin yerleşme tarihine dair onomotoloji tahlillerinde büyük mesafelerin önemi yoktur. Sonsuz steplerde sayısız devletler kurmuş olan Türkler'e ait yer isimlerini saklayan Erdel'den Pamir'e, Huang-Ho'dan Tondra'ya kadar uzanan saha, bir bütündür."

    Rasonyi l., 2. Türk Tarih Kongresi sf. 584
    Yavuz, Edip; yukardaki eser, sf.VII


    Peters, Richard; Neenmals, Ural-Altaische Sprachen in Amerika, (makale), New York

  6. #36
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    KÜRT MESELESİ Mİ, ŞARK MESELESİ Mİ?...
    ANADOLU'da ROMA-BİZANS döneminde bir "kürt sorunu" olmamıştır.

    SELÇUKLULAR zamanında pek çok TÜRKMEN isyanı olmasına rağmen bir "kürt sorunu" yoktur! OSMANLILAR döneminde de Kürtlerden kaynaklanan bir "kürt sorunu" olmamıştır!.. Ta Tanzimat'a kadar!.. Tanzimat'la birlikte OSMANLI topraklarında yaşayan herkes eşit sayılıp, o tarihe kadar askere alınmayan Kürtler askere çağrılınca, isyanlar başlamıştır. O dönemde Türkiye'de uzman olarak görev yapan Mareşal Moltke, "mektuplar"ında bu hususu çok açık bir şekilde belirtir.

    Kürt meselesi 19. asrın ortalarından itibaren DOĞU ve GÜNEY ANADOLU, ARABİSTAN üzerinde gözü olan milletlerin ortaya bir ŞARK MESELESİ atmasıyla yoğunlaşmıştır.

    ŞARK MESELESİ, Avrupalı ülkelerin ve Rusya'nın gittikçe zayıflamakta olan OSMANLI DEVLETİ'ni yıkmak ve mirasını paylaşma sorunudur. Bu amaçla Sırp, Yunan, Arap, Ermeni ve Kürt milliyetçiliği, bölücülüğü kışkırtılmış, neticede pek çok TÜRK nüfusla birlikte Avrupa, Kafkaslar, Arabistan ve Afrika'da geniş TÜRK toprakları elden çıkmıştır.

    Bu tarz bir milliyetçilik güden İngiliz, Fransız Alman, Rus, hatta Amerikalı bilim adamlarının(!), kendi idareleri altında sömürge hayatı yaşıyan Türkler, Afrikalılar, Hintliler, Çinliler, Kızılderililer üzerinde neden benzer çalışmalar yapmadıkları anlaşılır gibi değildir.

    Kürtler ve Kürt meselesi üzerine olan tezlerin kökeni, 1850-1920'ler arasında oluşan Alman, İngiliz, Fransız ve Rus ekolüne dayanmaktadır. Bunların da amacı belli idi.

    Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması!...

    Batı'nın da beslediği Minorsky, Marr ve Nikitine adlı üçlü, bu teorileri geliştiren ekiptir.

    1960'lardan sonra Kürt ve Ermeni literatüründe izlenen yeniden doğuş hareketinde görev alan araştırmacılar, bu ekolün yapıtlarını kaynak olarak almaktadır... En önemlisi Besile Nikitine'nin "Les Kurdes Etude Sociologue et Historique" adlı eseridir.

    Nikitine kitabının dokümantasyonunu 1915-1918 yılları arasında Urmiyah'da Çarlık Rusyası'nın konsolosu olarak bulunduğu sürede yapmıştır... Eseri 1956'da yayınlanmıştır. 1973'de Associaton Kurdistan tarafından 2. baskısı yapılmıştır.

    Bunların eserlerinde pek çok tutarsız iddia vardır.

    Tarihi açıdan bakınca, Herodot'a göre, M.Ö. 5. asırda Ahemenit İmparatorluğu'nun 13. eyaleti PATTUKUİ adını taşır.... Bu kelime bugünkü BOHTAN ifadesini hatırlatabilir... Bu eyaletin doğusunda KARDUKOY bulunmaktaydı. Paktukui Dicle'nin sol kıyısında idi.

    Ksenophon "Onbinlerin Ricatı" adlı askeri raporunda M.Ö.400 tarihinde PAKTUKUİ geçidinde baskına uğradıklarını, MED ve Perslerden oluşan askerlerin kendilerini gerilemeye zorladığını yazar.

    Ayrıca KARDULAR'ın Kral Artaxerces'in hakimiyetini kabul etmedikleri gibi, diğer derebeylerin buyruğuna da girmediklerini belirtir....

    Bu yöreye Yunan yazarları "Gordiyen", Amariler "Bel-Kardu" derlerdi... Ayırımcılar bu KARDULAR'ı Kürtler'in atası sayarken, Lehman Haupt onları Gürcülerin atası kabul eder.

    İsim benzerliği her zaman bağlantı kurmak için yeterli olmaz... Mesela Fransız kelimesi Frank adını taşıyan Germen asıllı kavimden gelmiştir. Halbuki Fransızlar dil itibarile Latin grubuna bağlıdırlar... Çünkü Fransa'nın kuzeyi Franklar ve Rumlar, Ermeniler, Yahudilerin bulunduğu levantenlerden oluşurken; Güney halkı Jül Sezar'ın Latin kökenli lejyonlarından gelir.

    Öne sürülen bir diğer bir tez ise bu KARDU halkının Medlerden geldiğidir... Bunun için Revanduz civarında Şanedar mağarasında Paleoletik çağdan kalma bir insan iskeleti bulunduğu ve tipinin "Aryen" olduğu iddia edilir...

    Akad Kralı Naram-Sin, Paris Louvres Müzesi'ndeki zafer abidesinde Luluların kralı Satunu'yi nasıl yendiğini anlatır...

    Zagros dağlarının ilk sakini bu LULULAR (veya Lullubiler) ile, Diyala Irmağı civarında oturan GUTİLER'in Kürtlerin atası olduğu öne sürülür.

    M.Ö.17. asırda KASSİTLER önce emekçi olarak, sonra toplu halde savaşmadan Luristan denilen bölgeye yerleşmişlerdi. Babil'de 600 yıl hüküm sürdüler... Atı bölgeye onlar getirdiler... KASSİTLER de Kürtlerin ataları sayılmaktadır. Çünkü KASSİTLER, MED asıllı idiler. Kürt bölücüler de MEDLER'e sahip çıkarlar.

    Ermeni araştırıcı Arşak Sarfasyan, Med diye bir toplumun yaşamadığını, Bu adın Herodot Tarihi'nin yanlış yorumlanmasından ortaya çıktığını, Ermenilerin Kürtlerin atası olduğunu ve her ikisinin de Hint-Avrupai kökenli olduğunu öne sürmüştür....

    Ermeniler ile Kürt ayırımcılar aynı bölgede aynı toprakları talep ederler!.. 1915 yılındaki tehcir sırasında Ermeni konvoylarına saldıranlar da Kürt çeteleri idi... Sarfasyan, bu toprakları elde edinceye kadar Kürtleri kendi safına çekmeyi amaçlamıştır.

    Dil açısından da Batılı kürdologlara göre Kürtler Pers asıllı bir toplumdur... Minorsky de böyle söyler. Ari ırktandırlar. M.Ö. 3. asırda Urmiyah dolaylarından Bohtan çevresine göç etmişlerdir.

    Halbuki Louvres Müzesinde bulunan kabartmalarda İran krallarının ve tanrıların etrafında TURANÎ tipli bu askerlere rastlanmaktadır. Bunlar çekik gözlü, elmacık kemikleri çıkık, iradeli bakışlı kişilerdir.

    Zaten Minorsky, bu iddiası ile M.Ö. 3. asırdan evvelki devlet ve milletleri kürt ilan etmekten vazgeçmiş olur.

    Marr'a göre ise Kürtler, Ermeniler ve Gürcüler ASYATİK ve YAFETİK'tirler, yani TURANİ'dirler. Biz de bu inançtayız. Bunlar bulundukları yöreye özgü otoktan kavimlerdir.

    Bazıları da Kürtlerin kökünü Kırtoylar'da (Cirtien) arar. Bunlar Azerbeycan'da yaşıyan göçebelerdi. İlk defa Polybe (M.Ö.200) onlardan "MED ordusunda karışıklık çıkaran askerler" diye söz etmiştir. Selekos Kralı 3. Antiochus Kirtoylar'ı yenmiş, egemenliği altına almıştır. Sonra Ermeni kralı Dikran (M.Ö. 89-36) bunlardan 35.000 kişiyi esir etmiş, inşaat işlerinde çalıştırmıştır.

    Minorsky ve Marr, MED toplumunun Kürt tarihinde önemli yeri olduğunu belirtirler. Bunlara göre Kırmanç kelimesinin Med-Matai-Mada-Manniensler ile ilgisi vardır. "Manda" veya "Umman Manda", Med ordusundaki paralı askerlere verilen ad idi. Asurlular da SÜMERLER ve İSKİTLER'e bu adı verirlerdi.

    O takdirde Kırmançlar SÜMER ve İSKİTLER'e bağlanmış olur ki, bu da onları TÜRK yapar.

    Herodot, Stabon ve Ptoleme, "Mantien, Martien veya Margien" diye bir toplumdan bahsederler... Strabon'a göre onbinler Bohtan'ı geçtikten sonra Persler ve Mandlardan oluşan birliklerin hucumuna uğramışlardır... Mandlar Kirtoyların komşusu idi.

    Buna dayanarak Minorsky, "Kürtlerin Mardoi ve Kirtoyi adındaki iki soydan geldiği"ni savunur... Ona göre bunlar batıya göç ederken aralarına yabancı unsurlar da karışmıştır.

    Aries-Kappers 1931'de "Kürtlerin ayrı bir ırk oluşturduğunu, fakat yöredeki diğer toplumlarla (Semit, Asyanik ve Türkmenlerle) karışmış olduğu"nu öne sürmüştür!..

    1897'de Türkiye'de Kürtleri incelemiş Chantre ise,

    "Kuzey Kürdü uzun boylu zayıftır, burnu ince, hafif kemerlidir. Ağzı küçük, yüzü oval ve uzundur. Erkeklerin uzun bıyıkları olup sakalsızdırlar. Bakışları sert ve kararlıdır. Bir çoğu sarışın ve mavi gözlüdür. Beyaz tenlidir. Bu tipte bir Kürt çocuğu bir İngiliz'den farksızdır. Doğuda ise çehre geniş yayvan, vücut daha dolgundur,"

    der.

    l912'de İngiliz ordusunda binbaşı olan Saona, "Belirli bir Kürt tipi olmadığını, dağlı, ovalı, göçer, yerleşik olmalarına göre Kürt tiplerinin değişik olduğu"nu söyler.

    1952'de antropolojik incelemeler yapan Henry Field'e göre "Kürt adı ile tanımlanan kişi orta boylu (1.68m), uzun gövdeli, kısa bacaklı, geniş alınlı, brekisefaldir."

    İncelenen tiplerden dörtte biri Oriprozop, diğerleri eşit miktarda Mezoprozop ve Leptoprozoptur. Burun kemerlidir. Araplara oranla Kürt daha kıllı, saçları hafif kıvırcık, gözleri kahverengi ve siyahtır... Türkiye kürtlerinden sarı saçlı ve mavi gözlülere rastlanır. Cildi Arab'ınkinden daha açıktır...

    Bu tiplemeler pek çok Türkmen aşiretinde görülen özelliklerdir ve Kürtleri TÜRKLER'den ayırmaktan ziyade yakınlaştırır.

    M.S.387 tarihinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Persler ve Bizanslılar arasında paylaşılıp sınır tesbiti yapılmıştır. Bizans sınırı Erzurum ve Muş'a kadar dayanıyordu. 591'de Bizans ile Persler arasında yeniden bir sınır ayarlaması yapılmış ve hudut Tiflis ve Dara arasında bir Duin-Muki-Urmiya-Mokh'a kadar ilerlemiştir. Pers İmparatorluğu yıkıldığında Bizanslılar 687'de Hazar Denizi'ne dahi ulaşmışlardı.

    Öte yandan İmparator Constantin Parphyrogenete PEÇENEK akınlarının kendisinin tahta çıkmasından 50 yıl önce başladığı yazar. Bu 9. asrın sonu demektir... Peçenekler Oğuz boyundandır. Bizanslılar PATZİNAKİTAY derler.

    10. asırda da SELÇUKLU OĞUZLAR'ının akını başlar. Zaman zaman TÜRK boyları kendi aralarında da savaşırlar. Bizanslılar HAZAR, PEÇENEK, KUMAN ve UZ TÜRKLER'ini doğu ve batı sınırlarına yerleştirerek düşmanlarına karşı kullanmışlardır. (M. Aktok Kaşgarlı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Uygarlığına Giriş, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1984)

    İşte bugünkü Kürtler o tarihlerde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya yerleştirilen UZ, KUMAN ve PEÇENEK TÜRKLERİ'nin devamıdır... KUMAN ile KURMANÇ benzerliği dikkat çekicidir. Öte yandan dünyanın hiç bir yerinde, tarihin hiç bir döneminde "Kürtçe" bir abideye, bir dikilitaşa rastlanmamıştır.

    İmparator Maurice "Ermeniler Doğu yörelerinde bırakılırsa, bizim için rahat yoktur," diyerek Ermeni derebeylerini aileleri ile birlikte batıya nakleder.

    Ermenilere bir kaç kere yer değiştirten Bizanslılar bu davranışları ile Anadolu'nnun çeşitli yerlerine "Ermenistan" denmesine yol açmışlardır.

    Buna göre:

    l. Ermenistan : Sivas, Malatya, Kayseri

    2. Ermenistan : Kayseri, Sivas, Erzincan

    3. Ermenistan : Malatya, Muş, Van

    4. Ermenistan : Mukri bölgesi

    Ancak bu yörelerden hiç biri Ermenilerin yurdu değildir.

    Aslında Doğu Anadolu'daki bölgenin kadim adı Armenistan DAĞLIK BÖLGE anlamına gelir. Ermeni adı o bölgeye oturanlara sonradan verilmiştir.

    Görüldüğü gibi bu listeye dayanan Ermeni fanatikler ile Kürt ayırımcılar, aynı bölgelerin kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar.

    Son zamanlarda ortaya atılan bir iddia ise, Kürtler ile Ermenilerin aynı yörede yaşıyan, aynı ırktan gelen Hint-Avrupai toplumlar olduğudur.

    Kürtler ile Ermeniler�in aynı ırktan geldiği doğrudur. Ancak her ikisi de ARİ(HİNT-AVRUPAİ) değil; YAFETİK(TURANÎ) gruba ait Kafkasyalı bir topluluktur... Yani TÜRKLER ile akrabadır. Bunu Levon Dabağyan adlı bir Ermeni vatandaşımız T.B.M.M. komisyonunda dile getirmiştir. "Biz Türk asıllıyız" demiştir. (Mayıs 2005)

    Ermeniler Hıristiyanlığı 302 tarihinde kabul etmişlerdir. Konuştukları dil Hint-Avrupa özellikler göstermez... Özellikle Batı Ermenice denilen ağzı TÜRKÇE kelimelerle dolu olup, soyadları TÜRKÇE kökler taşır. Papazyan, Pastırmacıyan gibilerinin yanısıra, Dökmeciyan adında bir Ermeni ABD'de eyalet valisi dahi olmuştur.

    Sadece Batılı tarihçiler değil, dil uzmanları da politikayı bilime âlet etmekten kaçınmazlar. Dillerin kökeni tablolarında Ermenice Hint-Avrupai grubun ayrı ve önemli bir dalı olarak yer alır.

    Baskça'nın da dahil edildiği bir "Kafkas Dil Grubu" oluşturulur. Böylece hem Kafkas dillerinin hem de Baskça'nın URAL-ALTAY TÜRKÇE dil grubuyla bağlantısı kesilmek istenir... Bununla ilgili şemaları ilerde vereceğiz.

    M.S. 640 tarihini taşıyan bir haritada bölgede ne Kürt, ne de Ermenilerin adı geçer. Persler ve Bizanslılar vardır. Bizans; HAZAR, HARZEM TÜRKLERİ ve diğer TÜRK imparatorlukları ile çevrilidir... Haritayı ilerde vereceğiz.

    Nemeth "Bu dönemde Anadolu'ya yerleşen ilk TÜRKLER'in SELÇUKLULAR olmadığını, Abbasi halifeleri döneminde bölgeye pek çok TÜRK'ün yerleştirildiğini" söyler. (M.A Kaşgarlı, aynı eser sf. 21)

    990 tarihinde Güney Anadolu'da kurulan Mervani Beyliği'ni, Batı literatürü Kürt beyliği olarak gösterir... Ancak 1903'de British Museum'da bulunup yayınlanan İbn-al Azrak al Fariki'nin Mayarfariki kenti üzerine yazdığı metin, bu beyliğin İslam halifesine bağlı diğer beyliklerden farklı olmadığını gösterir.

    Ayrıca beyliği kuran Abu Ali bin Mercan bin DUSTAK'ın adı uzerinde durmak gerekir... ORTAASYA TÜRKLERİ'nde hâlâ Dustak-Durak-Tutak gibi isimler hâlâ yaşamaktadır.

    Nikitine bunu farketmiş olacak ki, eserinin 182. sayfasında "Mervan Beyliği'nde Kürt niteliği aramak beyhudedir," der!..

    SELÇUKLULAR'ın Kürt beyliklerini ortadan kaldırdıkları iddiası, tamamen asılsızdır!.. Daha önce de belirttiğimiz gibi o dönemde bölgede bir Kürt beyliği olmadığı gibi, çok önceden gelip yerleşmiş olan UZ ve PEÇENEK TÜRKLERİ vardı. Anti-TÜRK Nikitine dahi "savaşçı Kürt beylerinin Arap uygarlığında yerlerinin büyük olduğu"nu öne sürmesine rağmen, "Halk tabakası Kürt değil TÜRK'tür. Çünkü Kürtlere en yakın etnik toplum TÜRKLER'di," der!.. (sf.163)

    Marr ise "Kürtler ile TÜRKLER çok karışmışlardır," demekten kendini alamaz...

    1987 yılında yayınlanmış olan Etnoloji ve Sosyolojik Etütler dergisinde "Karadeniz Etrafında 50 Yıllık Etnik Gelişim" başlıklı makaleyi yazan Dr. Alexandre Basmakof, "antropolojik bakımdan Kürtlerin TÜRKLER'den fark edilemedikleri"ni yazar!..

    Basmakof "Ermenilerde de YAFETİK(TURANÎ) özelliklerin Arî niteliklerden çok daha fazla olduğunu, Yezidilerin de Kürtçe konuşmakla beraber yöre halkından (TÜRKLER'den) ayrı bir dünyanın insanları olmadığı"nı belirtir!..

    Velhasıl binlerce yıllık TÜRK YURDU olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu, Musul-kerkük, Halep, Urumiye, Azerbeycan, İran Azerbeycanı bölgelerini TÜRKLER'den koparıp kukla Ermeni ve Kürt devletleri kurmak için olmadık işler yapılır. Arkeoloji, Paleontoloji, Tarih, Dil Bilimi, hatta din ve sosyoloji çarpıtılır.

    Ne yapsalar boş!.. Bu topraklar bizim!.. Şimdi ne kadar karışmış olurlarsa olsunlar, Kürtler'in aslı nesli Orta Asya'dandır. Kürtler bir TÜRK boyudur. ORHUN ABİDELERİ'ne çok yakın olan Türkçe ELEGEŞ ANITI bir Kürt Beyi'nin mezar taşıdır!... Ve bütün diğer iddiaları çürütecek güçtedir!.

  7. #37
    TAHİR TÜRKKAN'IN TARİH NOTLARI .......
    YABANCI MENEL HARTALAR LSTES

    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ
    GİRİŞ

    Yüzyıldır sinsice süren bir faaliyet var... Batılılar DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU'yu TÜRKİYE'den koparıp yeni bir Ermenistan kurmak istiyorlar. Bunun için sürekli TÜRKİYE'yi suçluyorlar. Peşpeşe "Ermeni Soykırımı"nı kınama kararları alıyorlar.
    NAHCIVAN'ı, KARABAĞ'ı tümden işgal edip Ermenistan'ı ta Adana'ya kadar indirecekler!

    İş bu kadarla da bitmiyor!.. 1991 ve 2003 yıllarında zalim ve emperyalist A.B.D. ile İngiltere'nin Irak'a saldırması sonucu, ortaya bir de bu ülkenin kuzey bölgesinin "İsrailleşmesi" durum ortaya çıktı!..

    Bunun için de Kürtler'i âlet ediyorlar!.. Bir o yandan, bir bu yandan saldırıyorlar!... Önce Irak'ın kuzeyini Kürtleştirmeye, yahudileştirmeye uğraşıyorlar. Arkasından Türkiye'de Güney ve Doğu Anadolu'daki Kürtlere kültürel haklar, arkasından özerklik, sonra bağımsızlık vermemiz için bastırıyorlar. Kürtler'i Türkler'den ayrı ırk, ayrı bir halk, ayrı bir millet gibi göstermeye çalışıyorlar!

    Hemen belirtelim ki, "kürt" diye bir millet yoktur!.. Ama "Kürt" diye bilinen aşiretler vardır...

    Bu aşiretler çeşitli milletlerin dışlanmış, veya bir şekilde esas millet toplumundan kopmuş insanlardan meydana gelmiştir. İbrahim Tatlıses gibi Arap asıllı kürtler, Abdullah Öcalan gibi Ermeni asıllı kürtler, Mesut Barzani gibi Yahudi asıllı kürtler, Fars asıllı kürtler, ve tabii Türk asıllı kürtler vardır.

    Bu sebepledir ki, "Kürt Dili" diye bir dil yoktur!.. Ama bu aşiretlerin konuştuğu ağızlar vardır! Bu ağızlar hangi bölgeye yakınsa ona göre Türkçe, Arapça, Farsça'dan etkilenmiş ama hiç bir zaman bir gramer oluşturamamıştır.

    Tarihin hiç bir devrinde bir "Kürt Devleti" var olmamıştır!.. Kürtlerin nüfusu 50 milyon falan değildir... Bu ve benzer iddiaların hepsi boş lâftan ibarettir!..

    Biz, bütün bu hususlara rağmen ülkemizde yaşıyan ve "Sen Kürt'sün" denilerek bizden koparılmaya çalışılan bütün bu insanları bağrımıza basmaya hazırız. Yeter ki, onlar hiç bir şekilde ayırımcılığa, bölücülüğe ve Batı emperyalizmine âlet olmasınlar!. Teröre bulaşmasınlar!

    Yerli-yabancı bütün ayırımcıların "Kürt" adı altında toplamaya çalıştıkları halk, sadece "4 ülkeye yayılmış" değil; 4 ana grup altında pek çok aşirete bölünmüştür. Hiçbiri bir diğerini kendinden kabul etmez!..

    Aslında KÜRT kelimesi bile uydurmadır!.. Çünkü yakın zamana kadar bu insanlar kendilerine KÜRT demezler, "KURMANÇ" derlerdi, "ZAZA" derlerdi!.. Kürt adı onlara GÖÇEBE yaşadıkları DAĞLIK ve KARLI bölgenin özelliklerinden dolayı BAŞKALARININ TAKDIĞI AD idi.

    Uydurma bir "sözlüğü" yayınlanmış olan "Kürt Dili" de, Evliya Çelebi zamanında bile 15 AYRI lehçe idi! Gene 4 ana grup altında toplanan bu lehçelerin sayısı, şu anda 50 civarındadır. Hiç biri bir diğerini anlamaz!..

    Çeşitli adlar altında M.Ö.3000'lerden bu yana "Kürt Devleti" gibi gösterilmek istenen devletler, hiç bir yönü ile "Kürt" değildir. Kürt ayırımcılar kendini "Ârî Irk"tan sayarken, bu devletler Ârî bile değildir! Eski tarihli ecnebi yapımı HARİTALAR'ın hiç birinde "Kürdistan" diye bir bölge, bir ülke, bir devlet görülmez. Uyduruk "Kürdistan" haritaları 19. asırda gündeme gelen "Şark Meselesi" ile ortaya çıkar! Şark Meselesi, Türkler'in elinde bulunan toprakların Batılılar tarafından sömürgeleştirilmesi meselesidir.

    1990'da 20 milyon, 1991 Körfez savaşı sırasında 25 milyon olduğu öne sürülen "Kürt" topluluğunun, bugünlerde 50 milyona çıktığını öğreniyoruz! Tabii son bir değişiklikle 75 milyon olmadılarsa!... Çin'in nüfusu bile bu kadar sür'atle artmaz...

    Gerçek şu ki, elmalarla armutlar toplanmaz. Ayrıca 4 ana grup ve yüzlerce aşiret halinde yaşıyan, birbirine yabancı bu insanların, son yıllarda yapılmış hiç bir nüfus sayımı yoktur. Sadece bir gerçek vardır: Kuzey Irak'ta Batılıların kışkırtması ile "Kürdistan" denilen bölgede, yardımla yaşamak zorunda bırakılanların sayısı Birleşmiş Milletler raporlarına göre, TÜRKMEN'i, Kürd'ü, muhalif Arab'ı, Süryani'si dahil, 761.474 kişi idi!.. (1993)

    Yani iddia edildiği gibi, Irak Kürtlerinin 4 milyon olması şöyle dursun; MUSUL-KERKÜK bölgesinde yaşıyan TÜRKMENLER'in yarısı kadar bile değildir!..

    Ayrıca 1990 Türkiye Nüfus Sayımı sonuçları elimizdedir, ondan sonra da doğru-dürüst bir sayım yapılmamıştır... Bu rakamlar bize pek çok konuda ışık tutmaktadır. "Kürdistan" diye sahiplenen, ve bir lise öğrencisinin Aralık 1991'de dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü'yle görüşürken, "25 milyon Kürdün yaşadığını" iddia ettiği bölgedeki 21 ilin TÜM nüfusu, 10 milyon kadardı!..



    Hem de TÜRK'ü, Kürt-Zaza-Dersimli-Süryani-Arap asıllıları dahil!.. Üstelik bunların yarıdan fazlası da kendisine TÜRK olmaktan başka bir sıfat yakıştırmaz!.. Ülkesinin nüfusundan habersiz Erdal Efendi'nin bu tıfıl çocuğa cevap verememesi; "Kürt" meselesinin neden hallolamadığının da açıklamasıdır... O tarihten bu yana maalesef Devlet'in başına geçenler aynı cahilliği sürdürmekte, olur olmaz zamanlar da "Kürt kimliğini tanıyoruz," (Süleyman Demirel - 1991), "Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer," (Mesut Yılmaz - 2002), veya "Kürt sorunu benim sorunum," (Tayyip Erdoğan -2005) diyebilmektedirler!..
    Halbuki emparyalist zalim Batılılar'ın 150 yıldır ısıtıp ısıtıp önümüze çıkardıkları "Kürt Meselesi"nin altında, başka emeller yatmaktadır!..

    Tarih bilgisi kıt olanlar ile artniyetli Batılılar, Anadolu'nun Türkleşmesini 1071 Malazgirt Savaşı'yla başlatırlar.

    Eğer bu iddia kabul edilirse; TÜRKLER'in Anadolu üzerindeki söz hakkı kendini Greklere dayandıran Yunanlardan, Romalılara dayandıran İtalyanlardan daha az olur!...

    Nitekim 1. Dünya Savaşı sonrasında Anadolu hemen bütün Batılı ülkelerin işgaline uğramıştı. Yine bu iddiaya dayanarak Ermeniler Doğu Anadolu'yu; Suriye Güney Anadolu'yu; Yunanistan Kıbrıs, Ege ve Trakya'yı istemektedirler. Kürt ayırımcılar ise kendilerine Guti, Kaldi, Subari, Urartu, Mitani gibi devletler bulup; Güney Doğu'nun TÜRKLER'le ilişkisi olmadığını söyliyebilmektedirler!..

    Halbuki TÜRKLER, dünyada bir merkezden çıkıp ta 4 kıtaya yayılan, hem de HER GİTTİĞİ YERDE DEVLET kuran TEK MİLLET'tir!.. Aynı zamanda dünyada EN ÇOK DEVLET KURAN millettir!. Şu anda da dünyada EN ÇOK BAĞIMSIZ VE OTONOM DEVLETİ OLAN MİLLET'tir!.

    TüRKLER doğuda PASİFİK OKYANUSU'ndan batıda BALTIK DENİZİ'ne, kuzeyde ARKTİK OKYANUS'tan güneyde HİNT OKYANUSU'na her bölgede varlık göstermişlerdir. Bazı araştırmalara göre de BERİNG BOĞAZI'ndan AMERİKA kıtalarına geçmişlerdir.

    SÜMERCE'den KIZILDERİLİ dillerine kadar pek çok dilin TÜRKÇE ile akraba olması bir yana; halen 20'si YAZI DİLİ olmak üzere 24 TÜRK LEHÇESİ Asya ve Avrupa'da konuşulmaktadır!.. TÜRKLER, SÜMER ÇİVİ YAZISI'ndan LÂTİN ALFABESİ'ne kadar 10'dan fazla yazı çeşidi kullanmışlardır. GÖK DİNİ'nden İSLAMİYET'e kadar 8 büyük dine bağlanmışlardır. Çekik gözlü-sarı benizlisinden sarışın-yeşil gözlüsüne kadar, zenci hariç, her ten ve her tonda TÜRK vardır!

    Fransız Profesör Jean Paul Reux işin içinden çıkamadığı için tesbitlerini şu sözler ile ifade etmek zorunda kalmıştır:

    - "TÜRKLER anlaşılan mânâda bir IRK değil, çünkü pek çok tipleme var. Anlaşılan mânâda bir MİLLET değil, çünkü TEK mekânı paylaşmıyor, çok geniş bir çoğrafyaya yayılıyor. Özellikle geçmişte DİN birliği de yok. Müslüman, Budist, Yahudi, Hıristiyan ve elbette Şamanist TÜRKLER var...TÜRKLER'in bütünlüğünü belirleyici iki öğe var: DİL ve MANTIK YAPISI!.."

    Kürtler ise, ayrı bir MİLLET olmadığı gibi; tarih boyunca da hiç bir zaman DEVLET kurmamışlardır. Ama daima TÜRK devletlerinin içinde, TÜRKLER ile birlikte yer almışlardır. Çünkü TÜRKLER ile pek çok Kürt aşiretinin akraba olması bir yana, Arap, Fars, Yahudi, Ermeni kökenliler bile 100 yıldır kaderlerini Türk Devletleri'ne bağlamışlardır. Türkler yüceldikçe onlar rahat etmiş, Türkler sıkıştırıldıkça onlar da ızdırap çekmişlerdir.

    Bir zamanlar (1993) Meclis kürsüsünden hiç bir şeyden haberi olmadan "Sizler Orta Asya'dan geldiğinizde, biz binlerce yıldır burada oturuyorduk," diyen Kürt bölücü milletvekili Nurettin Yılmaz'ın "siz" dediği TÜRKLER ile "biz" dediği "Kürtler" hakkında öğrenmesi gereken pek çok şey vardır!..

    Sadece o değil; kendini tarihçi sanan Cemşid Bender, Şerif Vanlı, Musa Anter gibileri ile; Kürt ayırımcılara yaranmaktan medet uman İsmail Beşikçi gibi Türk aydınları da gerçekleri değiştiremiyeceklerini bilmelidirler. Ne bu kişilerin; ne de kurtaracağını söylediği halkı öldürmekten zevk alan Abdullah Öcalan (asıl adı Artin Agopyan - Ermeni Kürdü) gibilerinin, bu insanlara hayrı yoktur!

    İşte bu çalışma, "Kürt" adı altında bizden koparılmaya çalışılan bu insanları, en az kendimiz kadar sevdiğimiz için; bilerek veya bilmeyerek bu emellere âlet olanların gözünü açmak için; ve bilim adamı kisvesi altında tarihi istedikleri gibi çarpıtanların iddialarına cevap vermek için hazırlanmıştır.

    TAHİR TÜRKKAN

  8. #38
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    SONUÇ

    Batılılar ve bölücüler doğuda Kürtler'e toprak vermemizi, onların devlet kurmasını istiyorlar!..

    Bu devletin topraklarını kuzeyde Kars'a, Erzurum'a; güneyde Adana'ya kadar uzatıyorlar!... İran, Suriye ve Irak'tan alacakları topraklar ile neredeyse Türkiye'den büyük bir Kürdistan hayal ediyorlar!..

    Bu Kürdistan denize açılmış, Musul ve Kerkük petrollerine sahip Fırat ve Dicle'nin hakimi bir Kürdistan!.. Ve tabii Batı Avrupa'nın, Amerika'nın kuklası!..

    Böyle bir şeye asla izin verilemez!..

    Ama şöyle bir durup düşünelim... Eğer verseydik, sonuçları ne olurdu!...

    Eğer doğu ve güneydoğu Anadolu'daki illeri (ALLAH korusun!) verip te böyle bir Kürt devleti kurdursak; Doğu'da yaşıyan halkın çoğunluğunun böyle bir uygulamadan yarar görmiyeceği aşikardır!

    Önümüzde Kuzey Irak örneği vardır... Millet değil aşiret devri yaşıyan Kürtler, orada hâlâ birbirlerini boğazlamakla meşguller!... 1996'da bile durum böyleydi.

    Eğitimsiz ve devlet idaresinde tecrübesiz insanların, petrol kuyularından bile yararlanamadıkları bir ortamda, Kürtler'e ayrı devlet, halkın sefaletiyle sonuçlanacaktır!

    Kaldı ki, "Kürdistan" dedikleri Irak ve TÜRKİYE'deki bölgelerde yaşıyanların çoğu gene TÜRK'tür!.. Orayı "kürdistan" yapmak, onlara haksızlık olacaktır!..

    Üstelik böyle bir durumda, bugüne kadar kimsenin ses çıkartmadığı Güneydoğu Anadolu'dan batıya göç, artık ayrı bir devletleri olduğu için mümkün olmayacaktır.

    Yani bugün bölücülerin tabiri ile "kürdistan"da yaşıyanların bulunduğu ülkeye İstanbul, İzmir, Denizli, Antalya, Mersin, Adana, Trabzon, Samsun, Marmaris, Bodrum dahil!.. Oralara rahatça gidip gezebiliyorlar.

    Halbuki bir Kürdistan kurulursa bu ancak Hakkari, Batman, Şırnak, Bitlis ile sınırlı kalacak... Urfa, Gaziantep, Van, Diyarbakır'ı alabileceklerini sanıyorlarsa, aldanıyorlar!

    Üstelik böyle bir devlet kurabilmek için önce Türkiye'deki Kürtler'in gerçek sayısını, nerede yaşadıklarını ve gerçekten "kürdistan" isteyip istemediklerini tesbit etmek gerekir... Yani Türkiye'deki bütün Kürtler, İstanbul-İzmir-Adana-Ankara gibi yerlerde yaşıyanlar da dahil, belirlenecektir...

    Sonra da onlara "İstemiyor muydunuz?.. Alın size bir Kürt devleti kurduk... Hadi bakalım,şimdi hepiniz oraya!" denilecektir!

    Yani "kürdistan" ancak "batıya yerleşmiş Kürtler'in doğuya geri gönderilmesi"yle gerçekleşebilir ki, bunu da en başta Kürtler'in istemiyeceği muhakkaktır. Yeni bir devlet tartışması; Kürt olmayı, bu vatandaşlarımız için bir sıkıntı haline getirecektir.

    Yani, böyle bir gelişmeyi TÜRKLER'in kanları pahasına önlemeleri bir yana, Kürtlerin büyük çoğunluğu da karşı çıkacaklardır!..

    Nitekim 1991 seçimleri'nde, Erdal İnönü'nün DEP'le ittifak yapmasına ve bütün propogandaya rağmen bölge halkının %70'i "AYIRIMCILIĞA HAYIR" demişti!.. Ondan sonraki hiç bir seçimde de durum farklı olmadı!... Hatta bölücü oylar düştü!.. %4 seviyesine indi!
    Ne zamanki Avrupa Birliği Türkiye'nin tek amacı gibi gösterilmeye başladı, ne zamanki Mesut Yılmaz gibileri "Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" dedi, ve ondan Hıristiyan Batılı misyonerlere, ajanlara adeta Güneydoğu'da mesken sağladı, HEP-DEP-DEHAP bölücü partisinin oyları 5-7 civarına çıktı. Ama yine de %10 barajını aşamadı!.


    Bu sonuç şaşırtıcı gelmemelidir... Çünkü Güneydoğu Anadolu'nun nüfusunun büyük kısmı TÜRK'tür!.. Bölünmeye asla izin vermiyecektir!
    Artık herkesce bilinmeli ki, 500 yıldır "KÜRT" KAVRAMI BİR MİLLETİ DEĞİL; DAĞINIK (DAĞLI) GÖÇEBELİK ÖZELLİĞİNİ GÖSTERİR.

    DAĞINIK GÖÇEBELİĞİN, yani KONAR-GÖÇERLİĞİN İSE DEVLETİ DE, EDEBİYATI DA OLMAZ!.. Tıpkı Yürüklerin olmadığı gibi...

    Eğer GÖÇEBE TÜRKMENLERİN DEVLETİ, EDEBİYATI ve KÜLTÜRÜ var ise; bu, toplu ova göçebesi olmalarından, yerleşik düzene geçmelerinden, on kadar büyük devlet kurmalarından dolayıdır ki; bunlar arasında SELÇUKLU, OSMANLI, AKKOYUNLU, KARAKOYUNLU ve SAFEVİ devletleri vardır. (28)

    Bugün Kürt diye anılan kimseleri ayrı bir millet olarak düşünmek çok yanlıştır. Zira KÜRTLER, BİR ÇOK TÜRK OYMAĞININ BİNLERCE YILDAN BERİ BİRBİRİ ÜZERİNE YIĞILARAK KAYNAŞMASINDAN ORTAYA GELMİŞ BİR TOPLULUKTUR.

    KÜRTLER ARASINDA TÜRKLERİN HER BOYUNDAN, HER OYMAĞINDAN BİR PARÇA BULMAK MÜMKÜNDÜR!..

    URARTU döneminden sonra, AKKOYUNLULAR ve KARAKOYUNLULAR dönemine kadar bu bölgede bağımsız ayrı bir devlet kurulmamıştır. Bölgede yaşıyan insanların çok sarp ve dağlık bir arazide, birbirinden kopuk olarak yaşamaları ve yeni gelenlere karşı varlıklarını korumaya çalışmaları yüzlerce küçük oba meydana getirmiş, zamanla bunlar arasında dil ve din açısından da farklılıklar doğmuştur.

    Ancak inkâr edilemez bir gerçek vardır. Bu küçük gruplar daima SELÇUKLU, AKKOYUNLU, KARAKOYUNLU, OSMANLI, ve SAFEVİ gibi TÜRK devletlerinin bünyesinde ve huzur içinde yaşamışlardır.

    Kürt ayırımcıların iddialarının aksine, bu aşiretlerin ortak bir devlet-millet-edebiyat-tarih geçmişleri olmadığı için; "milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı"ndan söz eden Lenin, yüzbinlik topluluklara bile özerk bölgeler tanırken; Kürtlere bu hakkı vermemiştir.

    " Nasıl edeyim de Türkleri bin parçaya böleyim?" diye düşünen Stalin bile, böyle bir yaklaşıma girmemiştir.

    Kürt asıllı vatandaşlarımız, dağlık bölgelerde yaşıyan diğer topluluklar gibi sert mizaçlı, kendi içinde çok bölünmüş, birbirleriyle dahi sürtüşen; ama başka milletlerden daha çok, bize benziyen insanlardır.

    Kendilerine has özellikleri ise, bütün dağlık bölgelerde yaşıyan halklarda görüyoruz. 3 milyon nüfuslu Arnavutluk birbirine hasım 16 aşiretten meydana gelir. Bazen kendilerinden daha çok, biz Türkler'e yakındırlar. Kafkasya'da ise 10 kadar ayrı grup görülmektedir. Dağıstanlı, Çeçen, Çerkez, Abaza, Gürcü, Azeri, Mesket (Ahıska) ve daha niceleri hep dağlık çoğrafyanın ürünüdür.

    Bu insanları birleştiren tek isim de Türk'tür.

    SAMİ olmadığını bildiğimiz Kürtler'i, ayırımcılar hem ARİ ilan etmekte, hem de FARS olmadıklarını söylemektedirler!..(29)

    Milattan 500 yıl öncesine kadar Mezopotamya bölgesinde SAMİ ve TURANİ kavimlerden başkasının olmadığını gördük. M.Ö. 2000'lerde gelen Arilerin, Kafkaslar'dan Anadolu'ya girip Hurriler içinde eridiklerini biliyoruz.

    İran'daki ilk yerleşen ELAMLAR'ın TÜRK kökenli olduğunu belirttik. Bölgede tek ARİ kavim, sonradan ortaya çıkan FARSLAR'dır. Rıza Pehlevi 2500 yıllık İran Farisi İmparatorluğu'nun tacını giymiş, kısa bir süre sonra da ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştı. Unuttuğu husus, bu devrenin büyük bir kısmının TÜRK devletlerine ait olduğu idi, ama davranışı İran (Aryan-Ari) tarihinin ancak milattan 500 yıl önceye gidebildiğini itiraf ediyordu.

    Kürtler haklı olarak "Biz FARS değiliz," diyorlar... Biz de o kanaattayız. Belki İran'da bir kaç Fars kökenli aşiret vardır, ama o kadar.

    Ancak bunu derken, ARİ olmadıklarını da kabullendiklerinin farkında değiller!.. Çünkü bölgede FARS'tan başka ARİ kavim yok!..

    Eğer ayırımcılar, "Biz başka daldan ARİ bir kavmiz," derlerse; bu, gerçekçi olmaz.

    Çünkü MEZOPOTAMYA gibi medeniyetin beşiği bir bölgede hem (kendi iddialarına göre) 5000 yıldır var olacaksın; hem de doğru dürüst bir dilin, bir medeniyetin, bir edebiyatın, en önemlisi bir devletin olmayacak... Bu mümkün değildir!..

    "Bizden" dediğin devletlerden de sana yansıyan bir kültür yoksa, o devlet nasıl senin olur ki?..

    Bugün TEORİ, YENİ ÜLKE, ÖZGÜR GÜNDEM, 2000'E DOĞRU, GERÇEK gibi pek çok ayırımcı dergi bir KÜRT EDEBİYAT TARİHİ yaratmak için tefrikalar yayınlıyor... Biliyorlar ki, edebiyatı olmayan bu halka Lenin bile "milletlerin kendi kaderini tayin hakkı"ndan yararlanma imkanı vermedi.

    Bu olay, Kürt ayırımcılar için bir yüzkarası teşkil ettiğinden, kendilerine bir edebiyat yaratma çabasına girdiler.

    Ama bir hususun unutulmaması gerekir. Son 1000 yıldır, 1993 yılı da dahil olmak üzere, Kürt şair ve edebiyatçıları tarafından yazılmış olanlar, bir KEMAL TAHİR KÜLLİYATI'ndan azdır!..

    Aynı şekilde AZİZ NESİN, ÖMER SEYFETTİN, PEYAMİ SAFA KÜLLİYATI tek başlarına tüm KÜRT EDEBİYATI'na bedeldir!..

    Yani Lenin haklı idi!.. Bir Kürt Edebiyatı yoktur!..

    Denilebilir ki, "Kürtler TÜRK boylarından ise, nasıl olmuş ta, dilleri böyle ayrı düşmüş?" ...

    Bu sorunun cevabı açıktır. Bizim Girit ve Kıbrıs'taki soydaşlarımız sadece 100-150 yıl bizden ayrı ve Yunanlar ile birlikte olunca dilleri ne derece bozulmuş, görüyoruz. Dilimizi konuşamıyan Kürt vatandaşlarımız dağlık bölgenin ve İran'a, Irak'a yakın olmanın etkisiyle 1520'den bu yana Anadolu Türkçesi'den uzaklaşmışlardır.

    Ama, bu onların Türk kökenli olmadığını göstermez.

    Kürt asıllı vatandaşlarımızın kullandığı dil, bizden çok Orta Asya Türkçesi'ne yakındır. Vurgusuyla, telaffuzuyla, kelimeleri, takılarıyla mesela Özbek şivesini çok andırır. "Özümüz Türki, dilimiz Farisi" diyen Tacikler'in diline çok benzer.

    Fırsat buldukça kendilerini Avrupa'ya atan ayırımcı Kürtler, bir de Orta Asya'ya uzansalar, kendilerini aravatanlarında hissedecekler, belki de iddialarından vazgeçeceklerdir.

    Öte yandan 1520 yılı önemlidir... Çünkü İran Şiiliğini kontrol altında tutmak istiyen Yavuz Sultan Selim, Ege, Akdeniz ve Orta Anadolu bölgesinden pek çok Türkmen aşiretini getirip Doğu Anadolu'ya yerleştirmiş, ancak bu kişiler Kanuni Sultan Süleyman dönemiyle başlıyan ekonomik bunalım sebebiyle ihmal edilmişler; hem medeniyetten hem de dillerinden uzaklaşmışlardır.

    Yani aslında yüzyıllardır ihmal edilen Kürtler değil; nice ümitler ile o bölgeye yerleştirilen Türklerdir!..

    Bu kişiler ihmal sonucu bugünün Kürtlerini meydana getirmişlerdir.

    Bunu ayırımcılar bile kabul eder.

    Öyleyse yapılacak iş, beyhude yere binbir aşireti, binbir lehçeyi KÜRT adı etrafında toplamaya çalışmak yerine; binlerce yıl olduğu gibi TÜRKLER ile birlikte, ayırım yapmadan yaşamaya devam etmektir.

    Nasıl ki şimdinin Türkleri; Yürük, Osmanlı, Selçuklu kavramlarına dönmeye çalışırlarsa, kaybederler. Hem Asya'daki, hem Avrupa'daki kardeşleri ile bütünleşemezler...

    Aynı şekilde Güneydoğu'daki insanlarımız da geçmişte kalmış olan KÜRT kavramına sarılırlarsa, ilerliyemezler.

    İlerliyenlerin ayakları altında ezilirler!..

    Kürt kelimesini MİLLET ADI olarak ortaya atanlar, artniyetli batılılardır, bunun da tarihi 100 yıl bile değildir!..

    Çünkü KÜRT adı ta Abbasiler zamanından beri GÖÇEBE DAĞLI KABİLELER'e verilmiş ortak lakabdır... Osmanlı Döneminde yaygınlaşmış, tamamen o anlamda kullanılmıştır.

    Firdevsi'nin Kürtler'e nasıl bir tanım yaptığını ilerde vereceğiz. (Bakınız:TAHİR TÜRKKAN'IN TARİH NOTLARI- 3. BÖLÜM: DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI)

    Kürt kelimesi, biraz küçümseme taşıyan bir kelime olduğu için de, halk tarafından asla benimsenmemiştir... Halk kendine "Gurmanç, Zaza, Dersimli" der.

    Kürtlük, göçebeliğe bağlı olduğu için, tıpkı Yürüklük gibi kaybolmaya mahkumdur. Bundan da üzüntü değil, sevinç duymak gerekir.

    Kürtlüğün kaybolacağına delil mi istersiniz?..

    Dağlardan inip tek kelime Türkçe bilmeden İstanbul'a, İzmir'e, Ankara'ya göçüp yerleşenler; daha ikinci nesilde Kürtlükten sıyrılmaktadırlar!..

    Bugün "bütün Kürtlerin oraya taşınması şartıyla" Doğu'da bağımsız bir Kürt Devleti kuracağınızı söyleseniz, hiç biri gitmez!...

    Eğer zorlarsanız, hiç biri Kürt olduğunu kabul etmez!.

    Çünkü onlar artık gerçekten Kürt değildir. O özellik, şehre yerleşmesi ile kaybolmuştur.

    Yerleşik şehir hayatı benimsiyenler için Kürtlük ancak yemeklerde, düğünlerde, türkülerde, yani folklörde yaşayabilir!..

    Yalnız burada üzerinde durulması gereken bir husus var!...

    Büyük şehirlere göçedenler, gecekondularda kendi hemşehrileri ile birlikte, yani Kürtler'in arasında bir klan hayatı yaşamakta; herhangi bir olayda sopayı kapıp grup halinde karşılarına çıkanlara saldırmaktadırlar.

    Artık buna izin verilmeyeceği Malkara, Urla, İzmir, Aydın gibi yerlerde cereyan eden olaylarla ortaya çıkmıştır. (1993) Ayrıca bazı Kürtler'in de yeraltı dünyası ile ilişkiye girmeleri, nakliyecilik, pazarcılık, kapıcılık, özellikle sendikacılık gibi meslek dallarına el atıp; zorbalıkla, haraçla iş görmeleri tepki uyandırmaktadır.

    Hem büyük şehirde olup, "Ben Kürdüm" diye halka kafa tutmak, hem de onlardan iş, ev ve anlayış beklemek mümkün değildir!..

    Bu ülke hepimizindir ama, insanca yaşamak ve ayırım yapmamak kaydıyla!..

    Gecekondudan ve yeraltı dünyasından kurtulan Kürtler, bunun farkında olduklarından; ve "Kürt" kavramı artık büyük şehirlerde bu uygunsuzlukları temsil ettiğinden; Kürtlükten sıyrılmak için büyük çaba içindedirler. Bu olay Güneydoğu'da dahi böyledir. 1992 baharında bir ayaklanmaya girişen ayırımcıları en çok şaşırtan şey, "Başkent" dedikleri Diyarbakır'da hiç bir olay çıkmamasıydı!..(30)

    Gaziantep, Urfa, hatta Hakkari'de bile sokağa dökülen olmadı.

    Esas olaylar, aslında "bir kasaba niteliğine bile ulaşamamış" Şırnak ilinde idi... Şehirleşen kişinin Devlet'le alıp veremediği yoktu.

    İşte bu Nevruz Ayaklanması bile bizi doğrulamaktadır.

    Irak'ta 1992 Kürt seçimlerinde binbir hile ile eşit sonuç çıkartılması; bir tarafın daha çok oy alması halinde, çıkacak çatışmalardan korktukları içindi.

    Seçim yapıldı, sözde bir hükümet kuruldu ama, hiç bir şey değişmedi... Köroğlu bile, dağlarda bu Kürt hükümetinden daha düzenli bir hayat tarzı sağlamıştı!..

    Daha önce de dedik, göçebenin aşiret düzeni olur, devleti olmaz!..

    Patikası olur, yolu olmaz!..

    Eşeği olur; treni, uçağı olmaz!..

    Şeyhi, şıhı olur; okulu, üniversitesi olmaz!..

    Kaçakçısı olur, ihracatcısı olmaz. Saracı olur, sanayicisi olmaz!..

    Eşkiyası olur, ordusu olmaz!...

    Onun içindir ki, Iraklı Kürtler, Amerika'nın, hatta bütün Batı Avrupa'nın desteğine rağmen hâlâ düzenli ordu kuramadılar!... Üstelik sık sık aşiretler birbirinin gırtlağına sarılıyorlar!..

    Çünkü Barzani'nin kürtleri ile Talabani'nin kürtleri birbirinden farklıdır!... Bir araya gelmeleri Türkler ile bir araya gelmelerinden daha zordur! Übtelik Barzani'nin aşiretinin Yahudi kökenli olduğu bilinmektedir. Ayrıca sadece Irak'ta 30 ayrı Kürt aşireti vardır. Barzani ve Talabani'yi A.B.D., Batı Avrupa, İsrail desteklemese, Özal gibi kendini bilmez Türk politikacılar onları adam yerine koymasa adları bile duyulmazdı!..

    Bölücü Kürtlerin kaderi Rumlara benzer. Hayatları boyunca Batılı emperyalistlere uşak olmaya mahkûmdurlar. Yunanistan gibi bir devlet kursalar bile!..

    Bütün bunlardan ders alıp şehirli toplum düzenine ayak uyduran "Kürt" vatandaşlarımızın, bir eziklik duymasına sebep olmadığı gibi; bu kişilerden bizim de korkumuz yoktur!.

    Yeter ki, bir "devlet kurma" iddiasıyla silaha sarılanları desteklemesinler!... Gazi olayları (1996) gibi ayaklanmalara katılmasınlar!.. Yabancı ülkelerin onları daha kolay yutmalarını sağlıyacak bir bölünmeye hizmet etmesinler!.. Gafil politikacılar yüzünden bölgeyi sarmış olan misyonerlere, ayjanlara kanmasınlar!

    Ve bilsinler ki, bizim "Kürt" vatandaşlarımızı öldürenler TÜRK değil, "onları kurtaracağını" öne süren yabancı maşası KÜRT AYIRIMCILAR'dır!..

    Aslında hasmımız müşterektir ve onlardır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, terörle bu ülkenin insanını birbirinden koparamıyacaklardır!..

  9. #39
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    SONUÇ (DEVAM)


    BU TERÖR MUTLAKA ÖNLENECEKTİR!..

    Şemdin Sakık'ın, Abdullah Öcalan'ın yakalanması, bunun en büyük göstergesidir!

    Bir defa unutulmamalıdır ki, ister İran'da 2. Dünya Savaşı sırasında kurulmuş olan kukla Mahabat Cumhuriyeti olsum, ister ABD-İran destekli Molla Barzani ayaklanması olsun; yabancı uşaklığı ile "bağımsızlık" sevdası olmıyacağını tarih göstermiştir.

    Bunların her ikisi de arkalarındaki destek çekilince kağıttan kule gibi yıkılıvermişlerdir. Bugün tek süper güç olan A.B.D.'nin Kuzey Irak'ta kurmaya çalıştığı devletin akıbeti de budur!.. Ama yine de kurdurmamak için her türlü çaba gösterilmelidir!.. Çünkü ezeli düşmanımız A.B.D.'nin esas amacı Türkiye'nin doğusunu da bölüp orada büyük kukla bir kürt devleti oluşturmak, buna mukabil Türkiye'yi küçültüp zararsız hale getirmektir.

    Yıllardır Türkiye'nin atılımlarını önlemek için PKK'nın sırtını sıvazlıyan, esrarını alıp kendi halkını zehirliyen, sonra da karşılığında silah veren Batılılar, sıkıyı görünce Öcalan'ı da, onun etrafındakileri de kirli mendil gibi bir kenara atıvermişlerdir.

    Artık hangi aklı kıt inanır ki, kurduğu 200-300 kişilik çeteler ile, 8-10 roketatar, 3-5 havantopu ile; 700.000 mevcutlu F-16'lı, Kobra'lı, bilgisayarlarla donatılmış tankları, topları olan TÜRK ordusunu alt edebilirler?.. Dağdan inenler, bağdakini kovabilir mi?..

    8 yıl İran'la savaşmış, ABD tarafından 2. Dünya Harbi'nde atılandan daha fazla bomba ile yıpratılmış Irak, Batılıların kışkırttığı Kürtler'i işgal ettikleri şehirlerden bir haftada çıkardı, ta sınıra kadar da kovaladı. Üstelik güneyde Şii isyancılarla uğraşırken!..

    TÜRK ordusu elbette ki çok daha iyisini yapmaya muktedirdir.

    Karşısındaki çete de artık bırakın şehir işgal etmeyi, korucu köyü basacak güçte bile değil!..

    Zaten eskiden de nerede savunmasız ev var, karakol var onu basıyor; otobüs, kamyon yolu kesiyordu.

    Yıllardır "ordulaşma"dan, "50.000'lik militan güç"ten söz edenler, hiç bir seferde aynı yere 200 silahlı kişi bile toplıyamadılar!.. Toplıyamazlar da!.

    Bütün saldırılar 20-50, taş çatlasa 150 kişilik gruplar ile yapılabilmekteydi!...

    Buna rağmen bizim sözde yetkililerimiz hep 10.000-15.000'e varan rakamlar vererek milletimizin moralini bozdular... Hiç öyle olsa PKK'lılar 14 yıldır kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başlarında dolaşırlar mıydı?

    Hiç bir zaman şöyle muntazam birbirlikle çarpışma cesaretini gösteremediler.

    Şimdi ise kolları, kanatları kırılmış, perişan durumu düşmüşlerdir.

    Kaldı ki, bir tek TÜRK köyü ezkaza elden çıksa, düşmanın eline geçse; bütün ANADOLU TÜRKÜ kadını-erkeği, genci-ihtiyarı nacak, orak, satır, balta ne bulursa kapar, o köyü kurtarmaya koşardı!..

    Başımızdaki beceriksiz politikacıların, cibilliyetsiz aydınların, ve para için vatanını bile satmaya hazır işadamlarının bilmediği işte buydu!..

    Zaman zaman aralarından "Canım, hiç Hakkari'ye gittiğimiz mi var?.. Verelim, gitsin!.. Şu terör de bitsin!" diyenler çıktı!... Tıpkı Kıbrıs'a yaptıkları gibi!:

    Bu kansızların farkında olmadığı husus, böyle vermekle kurtulmanın mümkün olmadığı idi!...

    Biz 300 yıldır hep toprak vermişiz!.. Hiç yakamızı bırakmamışlar!... "Şimdi Kıbrıs'ı ve Güneydoğu'yu istiyorlar" derken... bir de gördük ki, Fener Rum Patriği çıkmış İstanbul'un göbeğinde Vatikan tarzı bir bağımsız Rum Ortodoks devleti istiyor!

    O da yetmedi, İstanbul ile birlikte Trakya ve Marmara bölgesini içine alan bir özerk eyalet isteniyor... Rahmi Koç ta bunun başını çekiyor!..

    O da yetmedi, gene Rum papazlar Trabzon'a baskın verip orada Rum Pontus devleti ilan etmeye kalktılar!.. A, bir de baktık ki, gene başlarında Rum Patrik ile Rahmi Koç var!..

    Sonra Tokat , Amasya taraflarında DHKP-C militanlarının faaliyeti ortaya çıktı. Amaç ülkeyi Ordu'dan Adana'ya inen bir hatla ikiye bölmek!... Yani Türkleri sadece İç Anadolu kalacak1..

    Aslında bu hainlerin hepsini Abdullah Öcalan ile birlikte aynı hücreye koymak, sonra da aynı sehpada sallandırmak gerek!..

    Ama biz esas tehlikeye dikkat çekelim.

    Şimdi Avrupa ve A.B.D. "Size APO'yu verdik.. Artık siz de Kürtler'e bağımsızlık verin, Ermeni soykırımını, Patrik bozuntusunun ekümenliğini tanıyın, sizi Avrupa Birliği'ne alalım," diye karşımıza çıkacak, ve bizi hem diplomatik yoldan, hem de ekonomik yönden sıkıştıracaklardır!..

    KİMSEYE BİR TEK VİRANE KÖY BİLE BAĞIŞLANMAZ! DEĞİL KÖY, ÇAKIL TAŞI BİLE BAĞIŞLANMAZ!.. BAĞIŞLAMAYA KALKANIN LEŞİNİ YERLERDE SÜRÜKLERİZ!

    BU BÖYLE BİLİNE!..

    ____________________

    (28)- Hatırlanacağı üzre İRAN Hükümdarı ŞAH İSMAİL öz-be-öz Türk'tü! Türkçe yazardı, HATAYİ mahlasını kullanırdı:


    Hatayi hal çağında
    HAK gönül alçağında
    Bin KABE'den yeğrektir
    Bir gönül al, çağında
    Hatayi işin düşer
    Gelip gidişin düşer
    Dişleme çiğ lokmayı
    Yerine dişin düşer!
    tarzındaki şiirleri hâlâ Anadolu'da gönülleri titretir...

    Zaten İran Perslerden, Sasanilerden sonra; Şah Rıza Pehlevi'nin babası Rıza Şah'a kadar hep TÜRKLER tarafından idare edilmişti.

    (29)- Dr. Kasımlo'nun "İran Kürdistanı Demokrat Partisi Tarihinden Kısa Bir Özet" adlı yazısında Şah Rıza Pehlevi'nin Reşit Yasemi adlı kişiye "Kürtlerin Fars olduğu"na dair kitap yazdırdığını alaylı bir dille belirtmektedir. (Deng Dergisi, Sayı 16, 1991)

    (30)-Kürt ayırımcılardan biri, 1992 Nevruz ayaklanmasının diğer illere yayılmamasına şöyle hayıflanıyor:

    "Şimdi Botan'da (Türkler tarafından) katliam yapılıyor!.."

    "Kuzey Kürdistan'ın diğer illerindeki tepkiler yetersiz!... Diyarbakır, Gaziantep, Elazığ suskun!.." (Newroz Dergisi, sayı 6, 1992, sf. 16)

    Tabii suskun!.. Biz ne dedik?.. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun Çoğu Türktür... Kürt olan da bölünmek, ayrılmak istemez!..


    TAHİR TÜRKKAN...

4. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var BirinciBirinci ... 234

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi