Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: Türk düşmanı bir 'rum'un Fethullah Gülen'in

  1. #1

    Unhappy Türk düşmanı bir 'rum'un Fethullah Gülen'in

    http://www.fethullahgulen.net.ms/

    Türk düşmanı bir 'rum'un, Fethullah Gülen'in gazetesi zaman'daki yazısı

    Milliyetçilik / Zaman - HERKüL MILLAS, h.millas@zaman.com.tr


    Bir hastaliktir. Bulasicidir. Bir yörede çikar; ama her yana yayilabilir. Temasla bulasir. Agizdan agza, hatta kulaktan kulaga bile geçer birinden ötekine. Insanlarin bir mikroptan mi, bir virüsten mi, yoksa psikolojik nedenlerden mi etkilendigi hala tartisilmaktadir; ama hastaligin belirtileri ve sonuçlari kesin bilinmektedir.
    ünce insanin atesi hafifçe yükselir, basi döner, dengesi bozulur. Hasta adayi kendini yoklamaya, ğbize ne oluyorğ demeye baslar. Ayni hastalik belirtilerini tasiyanlarla bir araya gelip konsültasyon yaparlar, tartisirlar. Bunu en iyi aydinlar yapar. Zaten bu hastalik en fazla aydinlarda görülür. Gittikçe artan bir biçimde ğbizğ demeye baslarlar: Bize ne olacak, biz bize kaldik, bize neden herkes ters bakiyor, biz ne yapmaliyiz biçiminde. Bu ilk belirtidir.

    Bu semptomlara bulasmayanlara kusku ile bakmalari ikinci belirtidir. Kusku duygusu gittikçe artar ve çesitli alanlara yayilir. Hastalanmayanlar kaygi ve süphe ile karsilanir. Ilk paranoya belirtileri bu asamada belirir. Sonra ğbizğ sayilmayan herkese karsi bir öfke belirir. Tansiyonlari yükselir. Etrafta hep düsman görmeye baslarlar. Yüzlerde bir gerilim sezilir. Yürek atislari artar, bakislar bir baska türlü olur, kararir, kanda adrenalin artar. Kimilerinde siir yazma/okuma egilimi görülür. Haykirisli konusmalar (nutuklar) atarlarken sesleri çok tiz çikar.

    Bir sonraki asamada hastalar halüsinasyon görmeye baslar. ğBizğ diye niteledigi birligi ayni biçimde davranan robotlar olarak görmeye baslarlar. Bu birlik içinde fertler seçilemez olur. Bunun yalniz ruhsal bir bozukluktan olmadigini, görme yetisinin de önemli derecede azaldigini söyleyen doktorlar vardir. Artik bakislar mecnun bakisi gibi sabittir; ama etrafi göremezler de: Seçmeci bir görme biçimine geçerler. Islerine geleni görürler, islerine gelmeyeni görmezler. Bu durumda gözlük kullanmak da yarar vermemistir. Gözlükle tek saglanan halüsinasyonlari daha büyükçe görmek olmustur.

    ğBizğ artik bir saplanti olmaya baslar. Ancak bu asama hastanin en mutlu oldugu süredir. Kendisinin (ve grubunun) dünyanin en üstün, en seçme, en hakli, en güçlü, en güzel, en adil, en akilli, en yaratici, en hosgörülü ve hele en alçak gönüllü, kisaca en ğenğ olduguna inanir. Bu onda öylesine bir tatmin ve mutluluk saglar ki, artik bu hastaliktan kurtulmak için en ufak bir istegi kalmaz. Bu asamada uyusturucu bagimlisi gibi davranir. Hastaligini mutluluk ve ğyararğ gibi algilar. Tedavi edilmek istemez, bu hastaliktan kurtulmasini söyleyenlere karsi da bir saldirganlik gelistirir. Anne ve babalarina, kardes ve eslerine karsi bu yüzden kin besleyenler bile görülmüstür. Bu asamada ğbizğ kategorisine hastanin yakinlari hatta en yakin akrabalari dahil edilmeyebilip, binlerce yil önce yasamis bütünüyle hayali kimseler dahil edilebilir.

    Artik hastamiz duygular aleminden maalesef eyleme geçmektedir ki, bu etrafi ve insanlik için tehlikeli olmaktadir. Bir yanda kuskulari ve güvensizligi, öte yanda kendisinin ve ğbizğ dedigi grubunun üstünlügüne ve yanilmazligina inandigi için çok sert ve acimasiz olmaktadir. Bu hastalarin haksizliklar, cinayetler, hatta soykirimlar, katliamlar, etnik arindirmalar, zorunlu sürgünler, her türlü baskilari uyguladiklari görülmüstür. Her seferinde bütün bunlar, tabii, ğbizğ adina yapilir ve onlarca mesru sayilir. Yani moral dünyalarinda da bir dengesizlik görülür.

    Ancak hastamiz (ya da hastalarimiz) bu yaptiklarini her zaman hatirlamaz. Yani hastalik bir tür bellek kaybina da neden olmaktadir. Bir tür diyoruz; çünkü baska bir alanda inanilmaz bir hafiza gücü gelismektedir: Düsman belledikleri kimselerin yaptiklari olumsuz davranislari hiç unutmazlar, hatta abartarak sürekli hatirlatirlar. Geceleri kabuslarinda bu abartili görüntüleri görürler ve sabahlari uyandiklarinda yüzleri daha da gerilimli olur. Düs ile gerçegi bütünüyle karistirdiklarindan onlarla bu alanda tutarli ve yapici bir tartisma yapmaniz olanaksizdir. Teskin edici ilaçlar bile bu kabuslari engellememektedir.

    Bu asamada en iyisi onlardan uzak durmaktir. Uzak kalamayacaksaniz, en azindan onlara satasmayin, onlarla tartismayin, özellikle tahrik etmeyin. Semboller konusunda çok hassas olurlar, hemen tahrik olurlar. ürnegin renkler ve bazi renkli sekiller onlari çok heyecanlandirir. Bazi aletler de: ürnegin gücü ve öldürmeyi simgeleyen kiliç, kalkan, örs, pala gibi aletler onlari saldirgan kilabilir. Her türlü yarismayi, basit bir futbol oyununu bile ğbizeğ karsi düsmanin baslattigi bir savas gibi algilamalari bu hastaligin tipik belirtilerindendir. Bu insanlarin çocuklari ve yakinlarinin da bir süre sonra ayni belirtileri tasidigi sik görülmüstür. Tarih içinde kisa sürede hemen hemen bütün toplumun bu hastaliga salgin biçimde tutuldugu bile olmustur. O zaman belli sarkilar söyleyerek (genellikle bunlara mars derler) ve çocuklar gibi sen, etrafa saldirirlar, önlerine çikani kirip dökerek her yana kosusmaya baslarlar. Bu davranislarindan gurur duyarlar. Bu yolda yakinlarinin hatta kendilerinin de ölmesi onlar için hiç önemli degildir. (Belli ki bu asama hastaligin had safhasidir!) Tek amaç etrafa güçlerini kabul ettirmektir. Yayilmaya güçleri yetmiyorsa, biraz kirgin ve oldukça ezik, bu mutlu anin ne zaman gelecegini heyecanla beklerler, bu günün hayaliyle yasarlar. Bu arada hinçlarini, güçleri kime yetiyorsa ondan çikarirlar. ğBizğ saymadiklari tabii ilk kurbanlaridir.

    Yani tek bela AIDS ve SARS degildir.

    22.07.2003

  2. #2

    Lightbulb Milliyetcilik aids ve sarstan tehlikeli bir hastalikmis

    Milliyetcilik aids ve sarstan tehlikeli bir hastalikmis


    Herkül Millasğın alçakça tecavüzünden sonra artık bir kez daha anlaşılmıştır ki, bizim bu köşede sık sık belasına dikkat çekmek mecburiyetinde kaldığımız Hocaefendiğye de bir yanına ermeni, öte yanına Rum Patriğiğni almadan iftar sofralarına oturmayan bu Hocaefendiğnin sinsi birer rahip gibi aramızda dolaşan Kilise Muhibbanı halifelerine de hedef olarak yalnız ve sadece Türk Milliyetçiliği gösterilmiştir!

    Evet!
    Eğer bu böyle olmasaydı, o Kilise Muhibbanı, Cenab-ı Hakkğın Türk olarak yaratmaya layık bulmadığı muhtelif yerel haşeratı Türk Milliyetçiliğiğne saldırmaları için kiralar mıydı?
    Ve Türk Milliyetçiliğiğne sövdükleri ölçüde paraya boğar mıydı onları?............

    şimdi şahsiyetlerini şekillendiren aşağılık duygusunu tatmin etmek için Türk Milliyetçiliğiğne alçakça saldıran o ermeni çocuğundan, muhtelif Balkan döküntüsü ve Kafkas süprüntüsünden sonra bir de yunanlı buldular. Adı Herkül Millas!

    Bu herif, muhtemelen Yunan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreuğnun yönlendirdiği Andreas Papandreu Vakfığnın etrafında çalışan Diyalog Gurubuğna mensup yazarlardan biri.
    Bizim "milli duygu ve milli asabiyeti aşındırıp, Türk Milletiğni ecnebi taleplerini kabul etmeye hazır hale getirmek maksadıyla tezgahlanan bir papalık ketenperesi" dediğimiz Dinlerarası Diyalog var ya, işte kasteddiğimiz diyalog, o diyalogtur!
    şu ilişkiler düğümüne bakın lütfen.
    Yunan İstihbarat ürgütüğnün elemanları arasında bulunan Herkül Millas, Hocaefendiğyi görmek için Amerikağya kadar gider.

    Türkiyeğden tüydükten sonra bir kardinal tarafından ağırlanmakta olan Hocaefendiğyle görüşür. Nasıl bir karara varırlar bilinmez ama Herkül Millas Yunanistanğa döndükten uzunca bir süre sonra Hocaefendiğnin gazetesinde "milliyetçiliğin SARS ve AIDSğden daha tehlikeli bir bela olduğunu" yazar.
    Neden?

    üünkü Türk Milletiğni vareden ve ayakta tutan kudret milliyetçiliktir de ondan!
    Benim bu Herkül Millasğla da, diğerleriyle de herhangi bir meselem yok. Fakat şu Dinlerarası Diyalog meselesinin artık anlaşılması lazım.
    Ey okuyucu! Bu Dinlerarası Diyalog, sana hıristiyanlığı kabul ettirmek için II. Vatikan Konsiliğnde kararlaştırılan bir papaz siyasetinin adıdır! Bakın Papa Jean Paul, "Kurtarıcı Misyon" adlı genelgesinde bu durumu nasıl açıklıyor:

    "- Dinlerarası Diyalog, kilisenin bütün insanları kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Karşılıklı bilgilenme ve anlayışı zenginleştirme vasıtası ve metodu olarak diyalog, misyona zıt değildir. Esasen misyon ve misyonun şekilleriyle diyalog arasında özel bir bağ vardır.
    Bu misyon aslında Mesihği ve İncilği bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir."

    Papalığa bağlı Dinlerarası Diyalog Sekretaryasığnın Başkanı olan Pietro Rossana, dinlerarası diyalogtan maksadın ne olduğunu şöyle ifade etmektedir:
    ğ- Diyalogtan söz ettiğimizde açıktır ki, bu faaliyeti kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncilği öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz.
    Kilisenin bütün faaliyetleri üzerinde taşıdığı şeyleri, yani Mesihğin sevgisini ve Mesihğin sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, kilisenin İncilği yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yeralır.ğ
    üyleyse bu tabloda Hocaefendiğnin ve gazetesinin yerini tayin etmek herhalde güç olmayacaktır!
    Ve öyleyse bu Diyalog Gurubu, SARSğtan da, AİDSğten de daha tehlikeli bir beladır!

    Necdet Sevinç
    ---------------------------------
    ZAMAN'DA ZAMANSIZ üTEN HOROZ !

    Bugün at izinin, it izine karıştığı ülkemizde 'milli şuur ve iman' noktasında sağlam bir fikri temele ve şuura sahip olmayanlar, kolaylıkla yollarını kaybederler. üünkü kimin neyi, niçin, ne adına savunduğunun ayırdımına varmak şuursuz, teşkilatsız, sıradan insanlar için artık pek mümkün değildir.

    Günümüzde suret-i haktan görünenlerin Türklüğe verdiği zararı, apaçık düşmanlığını deklare edenler verememektedir. Meseleye bu açıdan baktığımızda, ülkü Ocaklarının işlevi daha iyi, daha net bir şekilde anlaşılıyor.

    Bu kısa girişten sonra, şimdi lütfen aşağıdaki bir makaleden yapılmış alıntıları dikkatlice okuyun ve 'ibret vesikası' olarak, -günü geldiğinde çıkarıp, bazı suratlara çarpmak üzere- belleklerinizde saklayınğ

    " ğDenktaş'ı kendi ürettiği demagojik yaklaşımların perdelemesine mahkûm olarak değil, o demagojinin içinden tanımakta yarar varğ

    ğAyrıca Denktaş, plan kabul edildiğinde Rumlar "evlerinize gelip yerleşecekler" demekte; ama tabii ki bunların kimin evleri olduğunu söylememekteydi. üünkü o da çok iyi bilmekte ki, bu evler bizim değil ve hiçbir zaman da bizim olmadılarğ

    ğDenktaş'ın savunduğu tek kelimeyle hukuksuzluktur: Bugün iş öyle bir noktaya gelmiş halde ki, Denktaş ideolojisi ancak hukuksuzluk üreterek ayakta kalabilmekte ve o hukuksuzluktan beslenerek siyasi güç olmaktağ

    ğDenktaş çevresi AB üyeliğine bu nedenle karşı çıkarken, milliyetçi hamasete ve toprak fetişizmine dayandıkları ölçüde de Türkiye'den destek bulmaktalar. Denktaş, Zaman'daki yazısında açıkça belirttiği üzere, AB yolunun Rumların ürettiği bir tuzak olduğunu öne sürmekte. Sanki kendisi herhangi bir müşterek çözümün peşindeymiş gibiğ

    ğDenktaş ve benzerleriğ hamaset, demagoji, tehdit ve şantajla karışık bir siyasi söylemi hem Kıbrıslılara hem de Türkiyelilere bastırmaktalarğ"

    Yukardaki yazılar, Yunanistan'daki Ta Nea veya To Vima ya da Apoyevmatini vb. adlı gazetelerde çıkan bir makaleden pasajlar içerseydi, ilk okuduğumuzda belki biraz kızar ama daha sonra, her satırı 'Türk düşmanlığı' kokmasına rağmen tabii karşılardık.

    üünkü Yunanistan, tarih boyunca, - özellikle de 1453'de Fatih Sultan Mehmet'in Bizans imparatorluğunu yıkıp, İstanbul'u Türklere kazandırmasından sonra,- Türklerle olan münasebetlerini 'barış ve dostluk' değil, 'kin ve düşmanlık' temeline oturtmuş, bunu 'devlet politikası' haline getirmiştir.

    Yunanlıların milli ülküsü 'Megali İdea' bile, tamamen bugünkü Türkiye topraklarını hedefleyen bir idealdir. Konuyu daha fazla dağıtmamak için, bu kadar hatırlatmanın yeterli olacağını düşünüyorum.

    Sadede gelecek olursak, yukardaki buram buram Türk düşmanlığı kokan ve Rum milliyetçiliğine en büyük hizmeti yapabilecek kıvamdaki bu yazı ne Yunanistan'da, ne de Yunan gazetesinde çıktı.

    Maalesef bu yazı Türkiye'de yayınlanan bir Türk gazetesinde, hem de kamuoyunda 'İslami hassasiyetlere sahip olduğu' izlenimini bırakmış bir gazete olan Zaman'da yayınlandı. Yazıyı kaleme alan ise, Etyen Mahçupyan isimli bir Ermeniğ

    Bu vatandaş, 14 - Aralık'ta yapılan Kıbrıs seçimlerinden önce, Denktaş aleyhine aralıksız tam 6 (altı ) yazı yazarak adeta bir misyonu yerine getirmiştir. Yukardaki pasajlar da son yazısı olan 'Denktaş'ı daha da tanıyalım' başlıklı olanından alınmıştır.

    ülkücüler olarak bizim, Türkiye'de yaşayan azınlıklara karşı, devletimizi, vatanımızı, milletimizi ve değer yargılarımızı yok etmeye yönelik faaliyetlerde bulunmadıkları sürece, hiçbir önyargımız, düşmanlığımız yoktur, zaten fıtratımız ve inancımız gereği, olamazdağ

    Ancak, özellikle "ğDenktaş, plan kabul edildiğinde (Annan planını kastediyor.) Rumlar 'evlerinize gelip yerleşecekler' demekte; ama tabii ki bunların kimin evi olduğunu söylememekteydi. üünkü o da çok iyi bilmekte ki, bu evler bizim değil ve hiçbir zaman da bizim olmadılarğ" diye yazma cüreti gösteren bir Ermeni'ye müsamaha göstermemizi de kimse ama kimse bizden beklememelidir. Buna ' dinlerarası diyalog ve hoşgörü' adı altında Hıristiyanlarla 'al takke, ver külah - canciğer kuzu sarması' olup, ülkemizde yapılacak misyonerlik faaliyetlerine kapı aralayanlar da dahildir. üünkü biz bu ve bunun gibi milletimizi derinden ilgilendiren konuları değerlendirirken, ölçütümüz , bazı insanların 'salya, sümük' ağlaması değil, Kur'an-ı Kerim'deki ' Fe veylün lil müsallin - ellezine hüm an salatihim sahun - ellezine hüm yüraun ( Fakat yazıklar olsun o namaz kılanlara ki; namazlarında yanılmaktadırlar. Onlar ki, gösteriş yaparlar)*' ayetleridir. Bunu da konuya açıklık getirmesi için anti-parantez belirtmekte yarar görüyor ve diyoruz ki;

    Evet Etyen efendi, o evler sizin değil ve hiçbir zaman da sizin olmadı. üünkü o evler, Türklerindir. Hem de nasıl ki Türklerin güneydeki evleri, bugün Rumların olduysa, işte aynen öyle Türklerindir. Değerlerimizi içselleştirememiş 'Türkiyeli azınlıklar', düşmanlıktan ve kıskançlıktan çatlasa da bu durum değişmeyecektir.
    Ha ! Bu arada;

    - 'Bizim milli ve dini değerlerimize apaçık düşmanlık gösteren bir kişi, nasıl oluyor da İslami hassasiyetlere sahip olduğu iddiasındaki bir gazete olan Zaman'da yazıyor' diye soracak olursanız;

    - 'Ona Rufailer karışır' derim.

    Yoksa doğrusu 'ona Fethullahçılar karışır' mı olmalıydı ?

    Neyse, sürç -ü lisan ettikse affolağ

    Allah'a emanet olunuzğ

    *= Maun suresi/ 4-5-6.ayet

Benzer Konular

  1. Fethullah Gülen'in yeni bir Öniversitesi oldu
    By bozok in forum Misyonerlik Faliyetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05-30-2010, 07:38 AM
  2. Fethullah Gülen'in Büyük İhtirası
    By bozok in forum Misyonerlik Faliyetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04-03-2009, 09:19 PM
  3. Fethullah Gülen'in korkusu
    By maturidi in forum Misyonerlik Faliyetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05-26-2006, 08:06 PM
  4. Fethullah Gülen'in Bir
    By türükbil in forum Misyonerlik Faliyetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12-13-2005, 03:53 PM
  5. ''Fethullah Gülen'in fala
    By türükbil in forum Misyonerlik Faliyetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11-25-2005, 09:48 PM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi