Yaklaşık 70 yıldır Rus emperyalizmi tarafından sömürülen Azerbaycan’ın bağımsızlığını elde etmesi beraberinde siyasi ve ekonomik sorunları da getirdi. SSCB’nin sistemli asimilasyon politikası karşısında Türk-İslam kimliğini muhafaza etmeyi başaran Azeri soydaşlarımızın Türk dünyasının lider ülkesi Türkiye’den büyük beklentileri bulunuyor.

Asya kıtasının batısında Kafkasya Dağlarının Güneydoğu yamaçlarında yer alan Azerbaycan Cumuriyeti stratejik açıdan Kafkaslar’ın ve Orta Asya’nın en önemli bölgesinde yer alır. 86.000 km2 yüzölçümü, 8 milyon nüfusu ve zengin doğal kaynakları ile güçlü bir devlet olma yoluna ilerleyen Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye arasında siyasi ve ekonomik alandaki ilişkilerde belirgin gelişmeler görülüyor.


Ekonomik Yapı

SSCB döneminde ekonomik açıdan 70 yıl boyunca sömürülen Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanması beraberinde birçok sorunu da getirdi.

Azerbaycan’ın ekonomisi sanayi, hayvancılık, doğal kaynaklar ve tarıma dayanıyor. Sanayi ürünlerinin başında petrol rafineri ürünleri, petro-kimya ürünleri, pamuklu ve yünlü dokuma, tarım ürünlerine dayalı sanayi malları geliyor.

Azerbaycan’ın en önemli yeraltı kaynağı petrol ve doğalgazdır. Yıllık petrol rezervi 8 milyar varil olarak belirlenmiştir. Rusya’nın bölgedeki hakimiyetinin sona erdirilmesi için bazı Batılı petrol şirketlerinin Azerbaycan’da rafineri kurmasına izin verilmektedir. Azerbaycan’ın milli petrol şirketi SOCAR Batılı petrol şirketleriyle 1994 yılında bir anlaşma imzalamış ve bu anlaşma ile Azerbaycan petrollerinin yaklaşık %40’ı ABD’li petrol şirketlerinin eline geçmiştir. Türkiye’den ise TPAO şirketi bu rezervin sadece %6,7’sini işleyebilmektedir. Azerbaycan, petrol kaynaklarının dışa açılımı konusunda bugüne kadar Bakü–Supsa ve Bakü–Novorossisk petrol boru hatlarını devreye soktu. Bakü–Tiflis–Ceyhan petrol boru hattı projesinin mühendislik çalışmalarına başlandı. Şahdeniz gazının Türkiye'ye sevki için de imzalar atıldı.

Ayrıca Azerbaycan’da 450 milyar m3 doğalgaz rezervinin olduğu da tahmin edilmektedir. Bugüne kadar 28 doğalgaz yatağı işletmeye açılmıştır. Doğalgaz üretimi ise yıllık 114 milyon m3’tür.

Petrol ve doğalgaz rezervinin yanısıra Azerbaycan topraklarında işletilmekte olan 450 milyon ton demir ve 150 milyon ton alüminyum rezervi bulunmaktadır.

Tarım ürünleri bakımında büyük bir potonsiyele sahip olan Azerbaycan Birleşik devletler Topluluğu (BDT) içerisinde pamuk üretiminin %71’ini, tütünün %21’ini ve toplam tarım ürününün %10’unu üretmektedir. Ancak son yıllarda Azerbaycan’ın tarım ürünlerinde önemli bir düşüş gözlemlenmektedir.

Azerbaycan’da hayvancılık ülke ihtiyacını karşılayacak düzeydedir. Bağımsızlık sonrası yapılan araştırmaya göre 1,8 milyon baş sığır, 5.1 milyon baş koyun bulunmaktadır.


Eğitim ve Kültür

Kültür ve eğitim seviyesi olarak çok gelişmiş olan Azerbaycan’da okuma yazma oranı %100’e yakındır. Ülkede 5000’den fazla ilköğretim okulu, 17 adet yükseköğretim kurumu vardır. Bu okullarda 2 milyona yakın öğrenci öğrenim görmektedir. Azerbaycan’ın 25 yaşın üzerindeki nüfusunun %10’dan fazlası yüksekokul mezunudur. %58’i ise ortaöğrenim mezunudur.

Azerbaycan’da 4600 kütüphane, 3680 kültür evi, 125 müze, 125 müzik okulu, 20 tiyatro vardır.


Demografik Yapı

Azerbaycan nüfusunun %82’sini Türkler oluşturur. Türklerin dışında Azerbaycan’da %5 Rus ve %7 Ermeni nüfus yaşamaktadır. Rus ve Ermeni nüfus oranı son yıllarda düşüş göstermektedir. Türk nüfusun tamamına yakını Türk’tür. Azerbaycan’da nüfus artış hızı yıllık %2.2’dir. Nüfusunun %62’si 30 yaşın altında olan Azerbaycan, bölgenin genç nüfusa sahip ülkelerindendir. (Türk Dünyası, Çağrı Kürşat Yüce, s. 57)


Azerbaycan’ın Bağımsızlık Mücadelesi

Azerbaycan'ın adı konusunda değişik görüşler bulunmaktadır. Burayı (M.Ö. 323) yöneten komutanlarından Atropates'ten geldiği söylendiği gibi, "Od" anlamındaki Azer sözcüklerinden geldiği de belirtilmektedir. Ancak, bu yer adının etimolojisi yapılırken, bu bölgede egemenlik Süren Kasar (Hazar) Türklerinin ismi de göz önüne alınmalıdır ve kaynaklara göre gerçek payı da büyüktür.

Türklerin Azerbaycan'a gelişlerinin tahmini M.Ö. Saka-İskit döneminde başladığı savunulmaktadır. M.S. 395'te Hun Türkleri Balkanlar'a inerken bir kısmının Kafkaslar yoluyla Anadolu'ya ve Azerbaycan'a sarktıkları da bilinmektedir.

Selçuklu Türklerinin Azerbaycan'da görülmeleri ise 1015-1021 yılları arasındadır. Sultan Alpaslan zamanında Azerbaycan'da Türkmenler sayesinde Azerbaycan'ın Türkleşmesi kolay gerçekleşmistir. Azerbaycan daha sonra İlhanilerin egemenliğine girmiş ve bir süre "Altın Ordu" devletinin hakimiyetinde kalmış, Akkoyunlu ve Kara Koyunlular döneminde Türk nüfusu bakımından en yoğun dönemini yaşamıştır. Daha sonra Azerbaycan'da Safeviler, Afşar ve Kaçarlar hüküm sürmüşlerdi.

Bundan sonra, sırasıyla Şeki, Gence, Bakü, Derbent, Kuba, Nahcivan, Revan, Tebriz, Urmiye, Erdil Hanlıkları dönemi başlamıştır.

Azerbaycan toprakları Rusların egemenliğine girdikten sonra Revan'a ve Karabağ'a Ermeniler yetiştirilmeye başlanılmıştır.

Azerbaycan Türkleri 1918-1920'de Kafkasya kurultayını toplamış ve 28 Mayıs 1918'de de ulusal Azerbaycan devletini kurmuşlardır. Ancak 1920 de Kafkasya ötesi Sosyalist Sovyet Cumhuriyetlerine katılmak zorunda kalmış, 30 Eylül 1991 de SSCB çöküşüyle bağımsızlığını yeniden ilan etmiştir.

Azeriler Kafkasya bölgesinin en büyük Türk bölümünü oluşturmaktadır. Asya'da ve Kafkasya'daki Türk halklarının en okumuş ve kültürlüleridir. Bugüne kadar Kafkaslarda ulusal ve ırksal uyanışın merkezi hep Bakü olmuştur.


Bağımsızlığın Sonrasında Azarbeycan

1992 baharında Azeri-Ermenistan savaşındaki askeri başarısızlıklarının ardından Ayaz Muttalibov başkanlıktan istifasını verdi. Daha sonra Muttalibov demokratik seçimleri önlemek ve yeniden başkanlığa geri dönmek için bir takım entrikalar düzenlerken Azeri Ordusu Milli Halk Cephesi desteğinde Azeri Parlamentosu'na girdi. Ve Haziran 1992'de yapılan demokratik seçimlerde Ebulfez Elçibey Milli Halk Cephesi Başkanı olarak oyların %59'unu aldı. Türkiye ve Batı İttifakı yanlısı olan Elçibey, Azerbaycan'ı Rusya'dan uzaklaştıran bir politika izledi. Ancak genç bir ordu komutanı olan Surat Hüseyinov, Gence sehrinden çıkarak bir ihtilal gerçekleçtirdi ve Haydar Aliyev'i Nahçevan'dan Bakü'ye getirerek başkan ilan etti. Böylelikle Azerbaycan Cumhuriyeti'nin başkanlığına "Yüksek Sovyet" üyesi eski başkan Haydar Aliyev geri dönmüş oldu.


Karabağ Sorunu

Çarlık Rusyası Generali Sisyanov 1805 tarihinde, Çar'a gönderdiği raporda "Karabağ, coğrafi yeri bakımından Anadolu'nun, İran'ın ve Azerbaycan'ın kapısı sayılır" demek suretiyle, bölgenin stratejik önemini belirtmiş ve burada dengeyi kendi yararlarına çevirebilmek için Müslümanların arasına Hıristiyan unsurların (burada amaçlanan Ermenilerdir) yerleştirilmesini önermiştir. Bunun üzerine 1825-1826 yılları Gacar Yönetimi ile Çarlık Rusyası arasındaki savaş sırasında, Güneyden 18.000 Ermeni getirilerek Dağlık Karabağ'a iskan edilmiştir. Azerbaycan'ın ikiye bölünmesi sonucunu yaratan 1828 Türkmençay Antlaşmasından sonra ise, 8249 Ermeni ailesi tekrar Karabağ'a getirilmiştir. Ayrıca bu tür uygulamaların gittikçe hızını artırması üzerine, Osmanlı idaresinde bulunan bölgelerden getirilen Ermeniler, Karabağ'ın yanı sıra Kafkasya'nın değişik yerlerine de gönderilerek, bugünkü "huzursuzluk" için ortam yaratılmıştır. Rusların, yaklaşık iki yüzyıl önce uygulamaya koydukları "Ermenileri yerleştirme ve yayma" politikası, pratiğe dönüşmüş ve komşumuz da bu "enstrümanı" dilediği zaman ve şekilde kullanabilmektedir. Böylece bu durum, uzun vadeli politika üretmenin ne denli önemli olduğunu göstermesi açısından, dikkate değer niteliktedir. Ermenilerin zorlaması ve Rusların desteğiyle, Azerbaycan'ın doğal ve yasal sınırları içinde bulunan Nahçıvan'a Muhtar Cumhuriyet, Dağlık Karabağ'a da Muhtar Vilayet statüsü tanınmıştır. Bu suretle Ermeniler, zoraki oluşturulan, Muhtar Vilayet statüsünün arkasına sığınarak, burasının Ermeni toprağı olduğunu ve dolayısıyla Ermenistan'a bağlanması gerektiğini söyleyecek kadar ileri gitmişler ve özellikle Kızıl Ordu artıklarının da yardımıyla Azerbaycan topraklarını işgal etmeye başlamışlardır. Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve bu arada özellikle Hocalı Kasabası'nı tümden yakmalarına rağmen, Birleşmiş Milletler ve Batılı büyük devletler ciddi bir tepki göstermemişlerdir. İnsanlık ayıbı olan zulüm karşısında evini, toprağını geride bırakarak canını kurtaran bir milyonu aşkın insan yıllardan beri göçebe konumundadır ve ağır koşullar altında yaşamını sürdürmektedir.