Sonuçlar:

Katilimci sayisi
0. Sizin bu Ankette oy kullanma yetkiniz bulunmuyor
  • 0 0%
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 4 ve 4

Konu: Kirk Asirlik TÖrk Yurdu

  1. #1
    anau
    Guest

    Kirk Asirlik TÇrk Yurdu

    KIRK ASIRLIK TüRK YURDU (1)

    10 þubat 1947 tarihinde ðEgeðde bulunan On Ýki Adalar konusunda Ýtalya ile sulh görüþmeleri resmen baþladý. Toplantýya üin, Fransa, Ýngiltere, Somali, Ýrlanda, Sovyetler Birliði, Avustralya, Belçika, Yeni Zelanda, Brezilya, Habeþistan, Yunanistan, Hindistan, Kanada, Polonya ve Türkiye ðTARAF üLKEð olarak davet edildi. Fakat Türkiye, hukuken ve tarihi haklarý itibarýyla taraf ülke olduðu ve katýlma hakký bulunduðu halde Ýnönü ve Recep Peker hükümetinin aldýðý bir kararla; Görüþmelere ve muahedeye katýlmak istemediðinden bütün haklarýndan feragat etmiþ oldu.

    Hal böyle olunca, antlaþmanýn 14. maddesi uyarýnca ðflebisitð yapýlmasýna gerek görülmedi ve bütün adalar (Türkiyeðnin taraf olmamasý ve talepte bulunmamasý nedeniyle) yegane istekli Yunanistanða verildi.

    Tarihi bir fýrsat, bilerek ve isteyerek kaçýrýldý.

    Peki, bu sýra (ayný gün) Ýnönü ð Peker hükümeti ile TBMM ne iþ yapýyordu ?

    ðABD ile 06 Aralýk 1946 günü (Abraham Lincolnðün Minnesotaðda Kýzýlderili/Türk katliam ve soykýrýmý konusunda kesin emir verdiði tarihte) yapýlan (Türkiye aleyhine vaki çok vahim, alçaltýcý ve milli menfaatlere en aykýr&#305 ikili anlaþmayý, 5002 Sayýlý Kanunla uygun görüp, onaylamak suretiyle ðçok ivedi kaydýylað ayný gün yürürlüðe koymakla meþguldü. Zira bu anlaþma, 12 adalardan vazgeçmenin anlamýný en açýk biçimde ortaya koymakta ve atide ANADOLUð dan feragatin yollarýný resmen açmakta idi. Anlaþma gereði: ABDðnin Türkiye topraklarýnda ihtiyacý olan ve olacak bütün (askeri üs, alan, depo, antrepo, okul, mesken v.d..) arsa, arazi, alan ve gayri menkullerin edinim, ABDðye tevzii ve teslimi hususunda bizzat Türk hükümetlerini resen yükümlü kýlan, tedarik, temin ve satýn almada kural olarak cari ðÝHALE YASASINIð ise yok sayan, devre dýþý býrakan ve reðsen hareket etme serbestliði tanýyan tam bir müstemleke yasasý idi.

    12 Adalardan feragat ve ABDðnin Anadoluðya yerleþmesini saðlayacak olan ve ricðat ve hicret anlamýna gelen bu iki büyük olay hangi tarihi günde yapýldý dersiniz ? ðHicri Yýlbaþýð gününde. Ýþte batý, bu kadar ölçülü, sabýrlý ve hesaplý hareket eder ve Türk Milletiðni Anadoluðdan hicret ettirmek için böyle sinsi, menfur ve alçakça tuzaklar kurar.

    OYSA: Lozan Antlaþmasýndan dokuz yýl sonra 1933ðde General Mac Arthurða ðAllah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük, Kýbrýs ve 12 Adalarý geri alacaðým. Selanikðte dahil olmak üzere, Batý Trakyaðyý TüRKÝYE hudutlarý içine katacaðýmð diyordu, Mustafa Kemal ATATüRK...

    O, Misak-ý Milli sýnýrlarýný tamamlama, bütünleme ve geleceðe sýnýrlarla ilgili bir sorun býrakmama konusundaki azimli ve kararlý idi. Hatay meselesi olgunlaþtýktan sonra 12 Adalar, Kýbrýs ve Batý Trakya ve diðer Türk Yurtlarý konusunda fýrsat kollamaða baþlamýþtý.

    ümrü vefa etmedi. (Allah rahmet eylesin nur ve huzur içinde yatsýn)

    Buna raðmen, 12 Adalardan feragat eden, en yakýn silah arkadaþý, CHP Genel Baþkaný ve (fiilen gerçekleþen duruma göre) siyasi varisi Cumhurbaþkaný Ýsmet Ýnönü idi. Ne kadar acý, üzücü ve ðhicabý mucipð bir gerçek deðil mi ?

    Musul-Kerkük konusunda da zuhur eden hiçbir fýrsat deðerlendirilmedi.

    Batý Trakya ve Selanik konusunda ðniyetler bileð dile getirilmedi.

    Lozan Antlaþmasýna raðmen Londra, Zürich ve Garanti antlaþmalarý ile tekrar ðMilli Davað haline dönen ve anavatana katýlma umudu beliren Kýbrýs konusu, 1974ðde yarým býrakýldý. Gümrük Birliði Antlaþmasý ile alenen peþkeþ çekildi.

    þimdi, baþta Kýbrýs olmak üzere Musul-Kerkük ve Batý Trakya tasallut altýnda.

    Tecrit edilmiþ. Abluka altýna alýnmýþ. Ýzole edilmiþ...

    Zulüm ve iþkence sürüp gitmekte.

    Buna mukabil, düþmanýn gözü ANADOLUð ya dikilmiþ.

    1963ðde þekil deðiþtirerek; Ekonomik bir iþbirliðinden (AET) siyasal entegrasyon ve emperyalist iþgal yoluna giren (AB) sürecinde Anadolu elden gidiyor. Sinsi ve Sistematik bir iþgal, bölme-parçalama planý, asli unsur Türklere karþý ahlaken çökertme, siyaseten yozlaþtýrma ve tedrici olarak (adým-adým) Anadoluðyu ðmüstakbel yaþam alanýð olarak iþgal edip, sömürme çabalarý son evresine doðru yaklaþýyor.

    1938ðden bu yana, sinsice baþlayan ve giderek yükselen bir sesle ðAnadolu Türk yurdu deðildir !, siz buraya 1071 yýlýnda geldiniz. Ýþgalcisiniz, yerli deðilsinizð deniliyor.

    ACABA üYLE MÝ ?

    Klasik tarih anlayýþýnýn alýþýlmýþ bir ifadesi olarak Namýk Kemal, Hürriyet Kasidesið nde: Yeni Türkiye Cumhuriyet için ðCihangirane bir devlet çýkardýk bir aþirettenð diyordu.

    Atatürk ise, ðbir aþiretten asla cihangirane bir devletðin çýkmasýnýn mümkün olmadýðýnýð, böyle bir devleti kurmayý baþaran Türk Milletinin tarihin ðbüyük-yüksek, medeni vasfý unutulmuþ bir büyük milletið olduðunu düþünüyor ve her vesile ile bu tespit, fikir ve düþüncesini açýkça ðbütün dünyayað ilan ediyordu.

    Cumhuriyetle birlikte bu gerçeði milletine ýsrarla açýklayan Atatürk, yeni Türk tarih tezi üzerinde tekrar düþünülmesi gerektiðini, Osmanlýðdan sonra ilk defa, kendini asil-soylu milletine, Türk kimlik ve kiþiliðine (harsýna) adamýþ, ciddi-ilmi bir birikim, araþtýrma ve çalýþma ile ortaya koymuþ ve tarihimizin derinliklerine doðru yaptýðý incelemelerle günümüzü aydýnlatan ve geleceðe ýþýk tutan çalýþmalar yapmýþ, yaptýrmýþ ve bu yolda inançla yürünmesi gerektiðini iþaret/vasiyet etmiþtir.

    Bu, çok deðerli çalýþma ve araþtýrmalar (emperyalizmin yeniden Türkiye üzerindeki tarihi emellerini hayata geçirdiði bir süreçte) kimi zaman art-kötü niyetli, kimi zaman da yetersiz ve dar bakýþ açýlý, cahil, maksatlý, günümüz (sözde resmi) tarihçiliðinin temellerini sarsmaya baþlamýþtýr.

    üzellikle AB sürecinde yoðunlaþan Atatürk (Kemalizm) ve Türk karþýtý cereyanlar ile Ana Yurt Anadoluðdan Türklerin çýkartýlmasý (kovulmasý veya asimile edilmesi) giriþimleri karþýsýnda; Gerçek-samimi Türk münevverleri, Alperenleri ve Kanaat ünderleri tarafýndan ðTürk Tarih Sentezið tekrar gündeme taþýnmýþ, bu yolda dünyanýn dört bir yanýndan yaðan somut bilgi belge ve kanýtlarla ðgerçek ANADOLU ve yaklaþýk on bin yýllarý aþan bir Türk tarihi ortaya çýkarýlmýþ, bilenler tarafýndan sinsice gizlenmeye ve yok edilmeye çalýþýlan bilmeyenlerce ise ya gaflet ve hýyanet nedeniyle reddedilen veya cehalet nedeniyle bihaber olunan ve ðçok dar bir kesite sýðdýrýlmaya çalýþýlanð bambaþka bir tarih öznesi ortaya konulmaya kalkýþýlmýþtýr.

    Oysa gerçek, bu dahili bedhahlarýn öne sürüm ve iddialarýnýn aksinedir.

    Ortada, týpký ðGizlenen Rejim Kemalizmð gibi,bir de ðGizlenen Tarihð, daha açýk bir ifade ile ðGizli Bir Tarihð vardýr.

    Bu, Anadoluðnun ve Türkðlerin hakiki tarihidir.

    üok daha açýkçasý: Tarihi gerçekler ve Atatürkðün Türk tarih tezidir.

    üzellikle, 16 Mart 1923, 27 Haziran 1933 ve en son 19 Kasým 1937 tarihlerinde Atatürk, Adanaðda yaptýðý konuþmalarda; ünce, Anadoluðnun 4000 yýllýk Türk yurdu olduðunu söylemiþ, ikinci gidiþinde 7000 yýldýr Türklerin burada meskün olduðunu beyan ederek; Son Adana konuþmasýnda ise, Fransýz iþgali altýndaki Hatayðýn durumuna atfen, ðKýrk asýrlýk Türk Yurdu asla düþmana terk edilemezð demiþtir.

    Atatürk tarafýndan yapýlan bu konuþmalar çok derin çalýþmalar ve araþtýrmalarýn ürünüdür. Asla tesadüfi deðildir.

    Türk Tarih Kurumuðnun kuruluþ nedeni de budur.

    þöyle ki:

    Atatürkðün tarih araþtýrmalarýna büyük önem vermesi ve Türk Tarih Kurumuðnu kurdurmasý iki esas-ana gayeye yöneliktir:

    1-Türk milletinin baþlangýçtan itibaren milli, medeni, bilimsel ve kültürel varlýðý araþtýrýlarak, insanlýk tarihine katkýlarý ve evrensel deðeri ortaya konacaktýr.

    Böylece, Osmanlýðnýn son 100-150 yýllýk döneminde husule gelen milli, manevi ve kültürel kopukluk ve erozyon tamir ve telafi edilecek; Hem de, Türklerin þerefli tarihi bütün dünya tarafýndan görülecek, bilinecek, yeni nesil olarak yetiþen Türk çocuklarý atalarýnýn büyüklüðünü öðrenecek, onlarla öðünecek ve sistematik bir biçimde içine sürüklendikleri aþaðýlýk duygusundan kurtulacaklardýr.

    Diðer taraftan milli tarih þuuru milli bilinci kuvvetlendirecek ve muasýr medeniyet seviyesine ulaþmada büyük ilham kaynaðý, kuvvet kaynaðý olacak; Türk, Türklüðünden asla utanmayacak, aksine bilinçli bir þekilde atalarý ve tarihi ile gurur duyacak. Ýftihar edecek.

    Tarih çalýþmalarýnýn asýl gayesi, beklenen ve hedeflenen sonucu budur.

    2-Türklere daima, az geliþmiþ barbarlar gözüyle bakan, her fýrsatta karalayan ve yüzyýllar boyu mesnetsiz iddia, itham ve iftiralar atarak (þimdi Papanýn yaptýðý gibi) ýsrarlý gayretlerle (Türkleri) Anadoluðdan atmaya çalýþan Avrupalýlara cevap vermek.

    Zira o sýralarda Haçlý ruhunun bir iþareti olan ðTürkler Anadoluðya sonradan gelen bir millettir, geldikleri yere dönmelidirlerð fikri (bu gün olduðu gibi) oldukça yaygýndý.(01)

    Bu nedenle, Türk milletinin eski, büyük, medeni ve güçlü, kuvvetli ve kudretli bir millet (ve devletçilikte en büyük geleneðin sahibi) olduðuna adeta iman etmiþ olan Atatürk, bu inancýnýn saðlam belgelerle ortaya konulmasýný istiyordu.

    Ancak bu yapýlabildiði takdirde ki, ðTürklüðün unutulmuþ medeni vasfýð ortaya çýkacak, ve Avrupalýlarýn iddialarý kökünden çürütülecekti. Böylece Türklük dünya milletleri arasýndaki þerefli (mutlak surette layýk olduðu) yerini alacak, Türk gençleri, Avrupaðnýn üstünlüðü karþýsýnda aþaðýlýk duygusuna kapýlmaktan kurtulacaklardý.

    Atatürkðün bu fikirleri þu cümlelerde ifadesini bulmuþtur:

    ðBüyük devletler kuran ecdadýmýz büyük ve þumullü medeniyetlere de sahip olmuþtur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüðe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuðu ecdadýný tanýdýkça daha büyük iþler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktýr.ð

    Gerçekten, tarih milletlerin hafýzasý ve ilham kaynaðýdýr. Milli þuuru uyandýrmanýn yolu dil ve tarih þuurunu uyandýrmaktýr. üünkü ðmilletler ancak tarihlerini bilmek suretiyle, milli þuura sahip olurlar. Bir millete mensup olmak onu bilmek demek deðildir. Milli þuur adý üstünde ðþuurð demektir. þuur ise, bilmek, farkýna varmak manasýna gelir. Milletinin tarihini bilmeyen, kelimenin gerçek manasý ile ðmilli þuurða sahip olamaz.

    Mensup olduklarý milletlerinin tarihini bilmeyen nesiller, içlerinde milletlerine karþý canlý bir ilgi, saygý ve sorumluluk duygusu da hissetmezler. Böylelerinin yabancý akým ve menfi tesirlere kapýlmasý ve yabancýlara köle olmasý çok kolaydýr.(02)

    Atatürk, ðMÝLLÝ DEVLETð fikrine sahip, hakiki ve samimi bir Türk milliyetçisi olarak kendisinin sahip olduðu ðmilli þuurð un bütün millete mal olmasý için, büyük bir azim, irade ve kararlýlýkla çalýþýyordu.

    O, bütün ömrünü bu ideale adamýþtý.

    üünkü ona göre:

    ðTürk kabiliyet ve kudretinin tarihteki baþarýlarý meydana çýktýkça, bütün Türk çocuklarý kendileri için lazým gelen hamle (atýlým) kaynaðýný o tarihte bulabilecektir. Bu tarihten Türk çocuklarý istiklal fikrini kazanacaklar, o büyük baþarýlarý düþünecekler, harikalar yaratan adamlarý (atalarýn&#305 öðrenecekler, kendilerinin ayný kandan olduklarýný düþünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eðmeyeceklerdir.ð (03)

    Afet Ýnan, onun tarih ve tarihçilerden ne beklediðini, neler düþündüðünü ve neler yapmalarý gerektiðini þöyle anlatýyor:

    ðBilhassa eski çaðlara kadar gidebilen yeni tarih ufuklarýnýn bizim kavmimiz için de açýlmýþ olmasý lazýmdýr. Tarihi devirlerde çeþitli coðrafý bölgelerde bir varlýk göstermiþ olan Türk kavimlerinin daha eski devirlere giden köklerinin olmamasý imkansýz görülüyor. Bugün millet mefhumu altýnda teþekkül etmiþ bir Türk varlýðýnýn, kavim olarak yaþadýðý devirler elbette olmuþtur. Ýþte, Atatürk, bu devirlerdeki Türk kavminin tarihi çaðlarda olduðu gibi, ana yurttan yayýlma izlerini belgelere dayanarak tarihçilerin incelemesini istedi. (04) Yine Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) kurulduðu zaman onun baþýna getirilen ünlü Türkçülerden Yusuf Akçura da 1. Türk Tarih Kongresiðnde yaptýðý konuþmada þunlarý söylüyor:

    ðTürk Tarihi Tetkik Cemiyetiðnin önüne konmuþ büyük problem, umumi tarihe Avrupalýlarýn rüyet zaviyelerinden bakmayýp, onu sýrf hakikat nokta-i nazarýndan görmek ve -bu görüþ sayesinde Türk kavminin tarihte hakiki mevkiini tayin etmek, yani Türklerin beþer tarihinde oynadýklarý ve fakat hasýmlarýnýn gizlemeye çalýþtýklarý büyük rolü meydana çýkarmak ve bu suretle Türk kavimlerine tarihi hakkýný vermektir.ð (05)

    Eski (son dönem Osmanl&#305 tarih anlayýþýnýn bir ifadesi olarak Namýk Kemal, Hürriyet Kasidesiðnde: ðCihangirane bir devlet çýkardýk bir aþirettenð diyordu. Atatürk ise, ðbir aþiretten cihangirane bir devletðin çýkmasýnýn mümkün olmadýðýný, böyle bir devleti kurmayý baþaran Türk Milletinin tarihin derinliklerinden gelen ve muhteþem bir mazisi olan ðbüyük ve medeni vasfý unutulmuþ bir milletð olduðunu düþünüyordu.

    Ve, elbette bu tezinde doðru ve haklý idi.

    Bu fikrini belgelerle doðrulamayý da tarih ilmine ve tarihçilere býrakýyordu: ðTürkler bir aþiret olarak Anadoluðda imparatorluk kuramaz. Bunun baþka türlü bir izahý olmak lazýmdýr. Tarih ilmi bunu meydana çýkarmalýdýr.(06)

    M Nevruz SINACI


    01. Doç. Dr. Mehmet SARAY, Atatürk ve Türk Tarihi, Türk Kültürü Dergisi, Sayý: 249,Ocak 1984. Tahsin ünal, Cumhuriyetin 50. Yýlýnda Tarih Anlayýþýmýz. Türk Kültürü Araþtýrmalarý, Ankara. 1973 (Türk Kültürünü Araþtýrma Enstitüsü Yayýnlar&#305

    02. Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Türk Milletinin Kültür Deðerleri, Ýstanbul.1977 s.31-32

    03. Atatürkçülük-Atatürkðün Görüþ ve Direktifleri, 1. kitap ð Genel Kurmay Baþkanlýðý Neþriyatý, Ankara-1982

    04. Prof. Dr. Afet Ýnan, Kemal Atatürkðten Yazdýklarým, 1000 Temel Eser Serisi, s. 110

    05. Yusuf Akçora, Birinci Tarih Kongresi Zabýtlarý, s.595

    06. Ord. Prof. Enver Ziya Karal, Atatürkðten düþünceler, Ýstanbul-1981, s.89
    Yazarýn Diðer YazýlarýKIRK ASIRLIK TüRK YURDU : ANADOLU (6) Son40 ASIRLIK TüRK YURDU ANADOLU (5)40 ASIRLIK TüRK YURDU - ANADOLU (4)40 ASIRLIK TüRK YURDU - ANADOLU (3)40 ASIRLIK TüRK YURDU : ANADOLU (2)Kýbrýs için ðacilen ve derhalð laheyðe


    40 ASIRLIK TüRK YURDU : ANADOLU (2)

    Atatürkðün tarih çalýþmalarýnýn esas gaye ve ana hedefinin, Türk tarihinin bütün devirlerinin aydýnlatýlmasýna yönelik olduðunu; Ýkinci amaç ve hedefin ise: üzellikle, Avrupalýlarýn haksýz ve asýlsýz iddialarýna karþý bilimsel veriler ve belgelerle cevap vermek maksadýna matuf bulunduðunu (dayandýðýn&#305 daha önce ifade etmiþ ve açýklamýþtýk.

    Ancak, Atatürk, bu ikinci derecedeki gaye için bir tarih tezi geliþtirmeyi düþündü. Düþündüðü bu teze göre: ðTürk ýrký Anadoluðda ilk devlet kuran bir millettir. Bu ýrkýn kültür yurdu, ilk zamanlarda iklimi müsait Orta Asya idi. Ýklimi daha sonra deðiþti. Yüksek bir ziraat hayatýna geçen, madenlerin kullanýlmasýný bulan bir topluluk göç etmek zorunda kaldý; Orta Asyaðdan doðuya, güneye, batýda Hazar Denizinin kuzey ve güneyinde olmak üzere yayýldý; gittikleri yerlere yerleþerek bildiklerini oralara yaydýlar ve geliþtirdiler; bazý yerlerde yerli halk ile karýþtýlar. Irak, Anadolu, Mýsýr ve Ege medeniyetlerinin ilk kurucularý Orta Asyalý brakisefal ýrkýn temsilcileridir. Biz bugünkü Türkler de onlarýn çocuklarýyýz.ð (07)

    Cumhuriyetin ilk yýllarýnda yeni geliþtirilen bu tezi, Afet Ýnan da þöyle özetliyor: ðDünyada yüksek kültürün ilk beþiði Orta Asyaðdaki Türk anayurtlarýdýr. O kültürü kuranlar ve bütün dünyaya yayanlar da Türklerdir. (08)

    Anadolu, kültür ve medeniyetin bütün dünyaya yayýldýðý yerdir. Bütün dünya bu konuda hemfikirdir. Art niyetli batýlýlar tarafýndan ýsrarla ihtilaf konusu yapýlan mesele ise; Bütün medeniyetlere beþiklik, ve hatta ðANALIKð etmiþ olan ve adýný bu vasýftan alan, yer yüzünün tek (en deðerli) toprak parçasý ðAnadoluð medeniyetinin; Türklerle deðil, baþkaca ýrk, soy ve milletlerle baþladýðý iddiasýdýr.

    Bu iddialar en az ðbülbül daðýð masalý kadar yalan ve uydurmadýr. (*)
    Buraya kadar yapýlan izahlardan da anlaþýlacaðý üzere, Atatürk, Orta Asyaðdan Anadoluð ya uzanan Türk tarihini bir bütün olarak düþünmüþ, dolaylý olarak da Anadoluðnun eski tarihi ile ilgilendirip irtibatlamýþtýr. Onun tarih çalýþmalarýnýn gayesi, Anadoluðnun Türk vataný oluþundan önceki tarihini araþtýrmak deðil, Türk tarihini bütün veçheleriyle araþtýrýp ortaya koymak; Buna baðlý olarak da son müstakil Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyetiðni üzerinde kurduðu Anadoluðda bulunmamýzý haklý gösterecek delilleri bulmaktýr.
    Baþta Sümerler, Hitit-Etiler, Aka ve Akatlar olmak üzere Anadoluðda kurulan eski kültür ve medeniyetlere, yani Avrasya-Anadoluðnun gerçek sahip ve tarihi sakinlerine ðTürklereð karþý; Daha erken-yakýn dönem batýlý göçmen ve iþgalcileri Rum-Romalý, Pontus, adalý ve Makedonlara dayanarak, mesnetsiz hak iddia edenlere karþý manevi bir savunma silahý hazýrlamasý bunun içindir.

    DAHASI: Tekrarlamakta yarar var.Lozan Antlaþmasýndan dokuz yýl sonra 1933ðde General Mac Arthurða ðAllah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük, Kýbrýs ve 12 Adalarý geri alacaðým. Selanikðte dahil olmak üzere, Batý Trakyaðyý TüRKÝYE hudutlarý içine katacaðýmð (09) demesi, ðMisak-ý Milli sýnýrlarýný tamamlama, bütünleme ve geleceðe sýnýrlarla ilgili bir sorun býrakmamað konusundaki azim, irade ve kararlýlýðýndan dolayýdýr.

    Bu kararlýlýk, ayný zamanda gelecek nesillere bir vasiyet, ifa ve icrasý zorunlu bir kutsal vazife, güvenlik stratejisi, kýsa-yakýn dönem ideali, Anadolu Türk ülküsü ve ðOrdular ilk hedefiniz Akdenizðdir. Ýleri..ð ve/veya ðMuasýr medeniyet seviyesini aþmakð gibi, alýnmasý ve varýlmasý zorunlu bir ðHEDEFð tir.
    Bazýlarýnýn zannettiði ve art niyetle-kasýtla iddia ettiði gibi Atatürk, Orta Asya Türk tarihine (BüYüK ATA YURDUNA) göz yumarak, Türklüðün tarihini Anadoluðnun eski kavimlerine (Sümerler, Hititler, Etiler vs. gibi) bilinçsiz ve dayanaksýz teorilerle baðlamaya çalýþmamýþtýr. Aksine, objektif ve gerçekçi bir yaklaþýmla Anadoluðnun eski medeniyetleri ile Türk tarihini birleþtirme esasýna dayanan yeni, doðru ve gerçekçi ðorijinal tarih tezinið de; Bütün Türk bilim adamlarý ve kanaat önderlerinin üzerinde mutabýk kaldýðý ðorijinal bir sentezð olarak Orta Asya Türklüðüne, Ata Yurda baðlamýþtýr.

    Bilindiði gibi onun dil ýrkçýlarýna karþý geliþtirdiði ðGüneþ Dil Teorisið de Orta Asya kaynaðýna dayanmakta idi.

    Atatürkðün Dil ve Tarih tezleri, sentezleri hep ayný anlayýþýn eseridir.
    Ancak ve maalesef, 1938 tarihli ðkarþýdevrimð ve Kemalizmðin ðgizlenen rejimð haline getirilmesi nedeniyle ikisi de tarihi birer ðsakýncalý hatýrað olarak kalmýþtýr.
    Yani, her þeyin açýk seçik, net anlaþýlýr biçimde ortada, görünür-bilinir olmasýna raðmen, aklýn, ilmin ve sað duyunun; ðMilli Tarih þuurununð hakim olamadýðý Türkiyeðde pek çok konu gibi, Atatürkð ün tarih, dil ve din (laiklik) kuramlarý ve anlayýþý da gayesinden saptýrýlmaya çalýþýlmýþtýr. üstelik adý, hayatýnýn muhtelif evreleri, sonradan uydurulmuþ sözde hatýralarý ve ðbir bütünün içinden cýmbýzla seçilip ayrýlan ve özel bir maharetle amaca uydurulanð vecizeleri kullanýlmak ve menfur amaçlara alet edilmek sureti ile...
    þöyle ki;

    Büyük Ata, Türk Ýnkýlabýnýn önderi ve Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkðün aramýzdan ayrýlarak ebedi istirahatgahýna çekildiði günün hemen ertesinde ðkarþýdevrimð baþlatarak, ezeli Türk düþmanlarý Lord Kingros ve Lloyd Georgeðun yoluna giren kadrocular, aydýnlýkçýlar, dahili-harici bedhahlar, sabetay, dönme, devþirme, ateist ve paganlar (batý uþaklarý, Türk ve Ýslam düþmanlar&#305 tarafýndan; 11.Kasým.1938ðden itibaren, Türk Milletine þanlý geçmiþini unutturmak, milli þuur ve köklü medeniyetinden koparmak; üzellikle ve bilhassa ATATüRKð ü ebediyen hafýzalardan silmek için uygulanan menfur, sinsi emperyalist psiko-harp planýna göre: TüRK ün Anadoluð ya geliþi inatla-ýsrarla; 26.Aðustos 1071 Malazgirt Zaferine dayandýrýlmaya çalýþýlmýþtýr.

    Bu bir Grek (Yunan-Rum), Sanskrit ve Latin tezidir. Maksatlý ve yalandýr.
    Ancak, Gaflet ve dalaletle, ýsrarla devam ettirilen AB sürecinde bu ve benzeri beyin yýkama, bölme-parçalama taktikleri sistematik bir bütün olarak devam ettirilmektedir.
    Baþta Milli Eðitim Bakanlýðý müfredatýnda yer alan bütün (resmi) ders kitaplarý olmak üzere, piyasada satýlan ve özellikle 1938-1950, 1960-2005 arasýnda basýlan kitaplarýn tamamýnda bu bilgi böyle verilmekte, yalan söylenmekte, tarih tahrif edilmekte ve körpe beyinler ðbilinçleð yýkanmaktadýr.

    Ýlgili, yetkili ve sorumlular gaflet ve dalalet içindedir.
    Komþu Yunan Anadoluðya Ýyonya derken ve Anadolu halkýnýn kahir ekseriyetið nin Türkleþtirilmiþ ve Ýslamlaþtýrýlmýþ Rum-Yunanlý olduðunu iddia ederken; Bu aymazlýk, utanmazlýk, ilgisizlik ve kayýtsýzlýk hicap vericidir. üstelik, Ýngiliz, Fransýz, Amerikan ve Alman kayýt ve kaynaklarý da bu saçma sapan, asýlsýz ve mesnetsiz iddialarý tasdik eder ve doðrular nitelikte olup, bu muharref, sahte, uydurma, hayal mahsulü belge ve bilgiler pekala Yunan-Rum ve Ermeni soykýrýmý gibi, daha büyük ve alçakça bir yalanýn, iftiranýn sözde ispatý için kullanýlmaya kalkýþýlmaktadýr.

    Bütün bu milletlerin ders kitaplarýnda koyu bir Türk düþmanlýðý iþlenmektedir.
    Buna mukabil, bizim ders kitaplarýmýzda Ermeni mezalimi, Rum-Yunan, Ýngiliz, Fransýz, Alman ve Amerikan zulmüne iliþkin tek bir satýr bile yoktur.

    Oysa, bu milletler 312 yýlýndan bu yana Anadoluðda asimilasyon, soykýrým, haçlý seferi, gasp, irtikap, katliam ve soykýrým yapmakla; Misyoner okullarý açmakla ve Anadolu Türk medeniyetini yok etmeye teþebbüsle malul ve mahkum milletlerdir.
    üoðu tarih kitabý yazarýnýn Ermeni, Rum, dönme ve devþirme orijinli olduðu göz ardý edilerek, onlarýn kitaplarýna itibar edilmekte, ilgili ülkelerin ders programlarýnda yer alan aleni ðTüRK DüþMANLIÐIð na raðmen Türk çocuklarý adeta ðDüþmanlarýmýza Dostð bir ruh hali (psikoloji) içinde yetiþtirilmeye çalýþýlmaktadýr.

    Dünyada eþi benzeri görülmemiþ bir þey de, ðMÝLLÝð vasfýný haiz iki bakanlýktan biri ve, katði surette yabancýlarýn görev almamasý gereken bir yerde ðMilli Eðitim Bakanlýðýð nda yabancý uzmanlarýn çalýþtýrýlmasý ve hem de söylendiðine göre: Talim Terbiye Kurulunð nda görev yapmalarýna müsaade olunmasýdýr.

    Böyle bir vakýa gerçekse; Türk milletinin yapýsýnda, çatýsýnda, kimlik ve kiþiliðinde meydana gelen yozlaþma, çürüme, ahlaki ve milli erozyonun suçlusu ve sorumlusu, bizzat, bu hale rýza göstererek görev yapan Milli Eðitim Bakanlarýdýr. Bu bakanlarý atayan kabineler adýna Baþbakanlar ve onay mercii olan Cumhurbaþkanlarýdýr.

    Daha sonra tekrar deðinmek üzere, þimdi devam edelim:

    Yukarda açýklanan menfur süreçte:
    ðAnadoluðda kurulmuþ bütün eski medeniyetlerde Türklüðün hakký vardýr. üünkü bütün yüksek kültürler, medeniyetler Orta Asyaðdan çýkmýþtýr. Orta Asyaðnýn yerli kavmi de Türklerdirð anlayýþý, fikir-tez ve gerçeði tersine çevrilerek çok garip, fanatik batýcý ve Türk düþmanlýðý ile malul bir mantýkla adeta:

    ðTürklerin atalarý eski Anadolu kavimleridir; Orta Asya ile bir ilgileri yoktur. Varsa bile Anadoluðya geldikten sonra, melez (karma-karýþýk, orijini kaybolmu&#351 bir millet ortaya çýkmýþtýr. Biz onlarýn devamýyýzð gibi, hiçbir bilimsel yaný ve dayanaðý olmayan ve sadece Türk düþmanlarýnýn ekmeðine yað süren ðbilim ve gerçek dýþý bir iddiað þekline getirilmiþtir.
    Maalesef itibar edilen de budur.

    Bu görüþü ýsrarla savunanlardan birisi olan Melih Cevdet Anday, bir yazýsýnda þöyle diyor: ðBugün bilimsel tarihin kaynaklarý çok daha gerilere götürülmüþ ve yorumlar çok deðiþik biçimler almaya baþlamýþtýr.(...) Bugün bile çocuklarýmýzýn ilkokul kitaplarýnda Orta Asyaðdan -anayurdumuz- diye söz edilmektedir. Buna üzülmek azdýr. üýldýrmalýyýz. Bizim ana yurdumuz Orta Asya ise, Anadolu nemiz oluyor? Bu soruya karþýlýk bir Yunanlý çýkýp da ðo da bizim ana yurdumuzð derse hoþlanacaðýmýzý pek sanmýyorum. Oysa biz Atatürkðle birlikte bu topraðýn uygarlýklarýný benimseme yolunu tutmuþuzdur.ð(10)
    Böyle saçma bir yorum ve anlayýþla, Atatürkçülüðü ve onun tarih anlayýþý ile tarihi gerçekleri baðdaþtýrmak mümkün deðildir.

    Zira Türklüðün anayurdunun Orta Asya olduðu tarihi belgelerle sabittir.
    Ayrýca Atatürk devrinde ve onun emirleri ile iki defa yayýnlanan ðTürk Tarihinin Ana Hatlarýð adlý kitabýn ilk cümlesi ðTürklerin ana yurdu Orta Asyaðdýrð þeklindedir. (10)
    Atatürk, Türklüðü ve Türk tarihini mutlak bir bütün olarak düþünmüþ ve haklý olarak öyle deðerlendirmiþtir. Doðru olan da budur.

    Ona göre Türklük ve Türk tarihinin kaynaðý Orta Asyaðdýr.
    Bütün Türkler, Orta Asyaðdan dünyanýn diðer bölgelerine yayýlmýþlardýr.
    Bu konudaki fikirlerini þöyle ifade etmiþtir:

    ðBizim Türk milletimiz eski ve þerefli bir millettir. Zaten Orta Asyaðnýn Altay yaylasýnda yetiþtiði için kartalýn meziyetlerini daha gençliðinde kazanmýþtýr. Ta uzaklarý görüþü ve hýzlý bir uçuþu vardýr. Ve bu ruhu barýndýracak kadar kuvvetli bir beden sahibidir. Zaten maddi olsun, dimaði (akli) olsun hiçbir sýkýcý kudret içinde durmaz. Bu yaratýlýþta olduðundan yüksek ana yurdunun dünyadan uzak vaziyetine karþý isyan etmiþtir. Ýþte o zaman bu ilk Türkler baþlarýný alarak, dünyanýn hem doðusuna hem batýsýna yayýldýlar.ð(12)
    Atatürkðün Türklüðün kaynaðýný Orta Asyaðya baðlayan ve bugün ilmi bir gerçek olan Türk tarihi anlayýþýný bir tarafa býrakýp, Türkiye Türklüðüne baþka atalar aramak Türk tarihini saptýrmaya çalýþmaktýr.

    Atatürk, bilim ve gerçek dýþý bir þekilde, Anadolu Türklüðünün kaynaðýný eski Anadolu kavimlerine baðlamaya veya onlarla karýþarak yeni bir melez millet meydana getirdiði fikrini yaymaya asla çalýþmamýþtýr. Ancak, silahla müdafaa ettiði Anadoluðyu tarih ve kültür yoluyla da müdafaa etmek için çalýþmýþtýr. Bugün ðmilli þuurð sahibi olamamýþ bazý okumuþlarýmýz, Orta Asyaðdan devam edip gelen Türk tarihi anlayýþý yerine durmadan ðAnadolu Medeniyetið, ðAnadolu Uygarlýklarýð, ðAnadolu halklarýð, ðAnadolu insanýð v.s. gibi gariplikler icat etmektedirler. Anadoluðnun, bugünkü insanlarý da bütün halký da Türkðtür. Türk milletinin en az 4000 yýllýk yurdu ve mutlak bir parçasýdýr Anadolu. ðAnadolu halkýð nýn, ðAnadolu insanýð nýn kültürü, gelenekleri, medeniyeti diye bir þey yok; Türk milletinin medeniyeti, kültürü, gelenekleri v.s. vardýr.

    Ýþte bu nokta-i nazardan hareketle Büyük ünder ATATüRK, yeni nesillere þöyle bir vasiyet, emanet ve ðUYARIDAð bulunmuþtur:

    ATATüRKðten UYARI (Gazi Mustafa K. ATATüRK; Yersiz, gereksiz, sebepsiz ve anlamsýz deðil bir söz, tek bir sözcük bile söylememiþtir. Peki, aþaðýdaki sözleriyle Atatürk kimlere karþý Türk milletini uyarmak istemiþtir? Düþünün ve konuyla ilgisini kurun bakalým!)
    ðTarihimizi inceleyiniz. Türkðün çektiði bütün felaketler, karþýlaþtýðý tehlikeler ve kötülükler hep kendi öz benliðini, milli varlýðýný ihmal ederek, nereden geldiklerini ve ne olduklarý, hangi nesle ait bulunduklarý belirsiz birtakým kimseleri kendilerine yönetici tanýyarak onlarýn bilinçsiz bir aracý olmak durumuna düþmüþ olmasýdýr.ð Mustafa K. Atatürk
    þimdi söyleyin bakalým:

    Atatürkðün bu uyarýsý, günümüz için de geçerli midir?
    Fakat, elbette, Türk milleti Anadoluðyu yurt-vatan edinmeden önce burada bazý kavimler, milletler ve medeniyetler bulunmuþ olabilir. Fakat bunlarla Türklüðün ve Türk Medeniyetinin ayný topraklar üzerinde bulunmaktan baþka bir baðý yoktur.(13)
    Bunu kimse iddia edemez.

    Anýlan topluluklar, olsa olsa, Türk milletinin yüksek medeniyeti, temel bir deðer olan insan sevgisi, adaletle himaye ve engin hoþgörüsüne dayanan ðdevlet geleneðið dahilinde varlýklarýný sürdürmüþ gruplar biçiminde düþünülebilir.

    07 Prof. Dr. Cengiz Orhonlu, Atatürk ve Tarih Görüþü, Türk Kültürü Dergisi, C: 6, Sayý: 61, Yýl: 1967
    08 Ýkinci Tarih Kongresi Zabýtlarý, 1937, s.85
    (*) Hamdi Yýlmaz, Anayurt Gazetesi, (Neval Kavcar) 01-02/Eylül/2006 - Ankara
    09 Türk Silahlý Kuvvetleri Dergisi, Temmuz-1992, s.333, Sayfa: 26
    10 Melih Cevdet Anday, Urla Yarýmadasýnda Bir Gezinti, Milliyet Gazetesi, 27.7.1972, s.5
    11 Türk Tarihinin Ana Hatlarý, 1930.s.1
    12 Prof. Dr. Orhan Türkdoðan, Türk Tarihinin Sosyolojisi, Birinci Kitap, s.49 Milli Eðitim Kültür Dergisi, C: 2; Sayý: 8, Türk Devleti Meselesi, Tercüman: 11.6.1984
    13 Prof. Dr. Ýbrahim Kafesoðlu, Ankaraðda ki Anýt ve 16 Türk Devleti Meselesi, Tercüman Gazetesi, 11.6.1984

    40 ASIRLIK TüRK YURDU - ANADOLU (3)

    Anadoluðda yaþamýþ eski kavimlere ait medeniyet kalýntýlarýný, devletimizin sýnýrlarý içinde kaldýðý için insanlýk adýna korumak, onlardan turizm aracý olarak istifade etmek baþka þey; onlarla hissi, milli bað kurmaya çalýþmak baþka þeydir. Bu iki ayrý konuyu birbirine karýþtýrmamak lazýmdýr. Kaldý ki ðeski Anadolu medeniyetleri, kültür ve inanç bakýmýndan bize çok uzaktýr. Sanat eserleri vasýtasýyla bile onlarla hissi bir baðlantý kurabilmek bir hayli güçtür. Bunun sebebi, bizim bin yýldan beri onlardan çok farklý bir kültür iklimi içinde yaþamamýzdýr.ð(14)

    Oysa, tarihi eserlere karþý Atatürk ve Türk Milletiðnin gösterdiði himaye, sahiplik, saygý ve koruma, baþta Batý medeniyetleri (!) olmak üzere hiçbir devlet ve millet tarafýndan düþünülmemekte, tam aksine Osmanlý, Türk ve Ýslam eserleri tam bir haset, kýskançlýk ve amansýz bir kindarlýk ve nefretle yok edilmektedir. Ýslam medeniyetini, özgün eserleri, bilim ve kültüre derin katkýlarý, yüksek deðerleri ve insani yaþam biçimi bakýmýndan baþta Endülüs örneði olmak üzere bütün Avrupa da kazýyan papalýk, Portekiz ve Ýspanyadýr. Osmanlý-Müslüman-Türk eserleri yönünden ise Batýda Po ovasýndan (Ýtalya) tutun, eski Yugoslavya, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Macaristan ve Romanya en kötü örnekler durumundadýr. üstelik vahþi batý bu tahribatý örgütlü ve planlý bir biçimde yapmaktadýr.

    Bu amaçla Sýrp-üetnik, Schwaba (Alman-Fransýz-Ýtalyan) aðýrlýklý olarak (1364) kurulan, ürna Ruka diye anýlan ve Osmanlýðya çok büyük hasar, maddi-manevi zarar veren ve büyük tahribatlarýn mesulü olan ðkara elð çetesi bu devletler tarafýndan sevk, idare ve organize edilmiþ olup; Kara Elð in birinci vazifesi Türk ve Müslümanlarý, ikinci vazifesi ise: Türk ve Müslüman eserlerini yok etmek, Türk ve Müslümanlarýn Musevi, Ýsevi ve diðer dünya halklarýna vaki himmet ve hizmetlerini unutturarak tarihten silmek, üçüncü ve son (muhtelif namlar altýnda güncel) vazifesi de: Türk, Osmanlý ve Ýslam kaynaklarýný tahrif ederek, günümüz AB stratejilerinin gerçekleþmesine zemin hazýrlamaktýr.

    Hariçte daima ve her fýrsatta bu yýkým, tarumar, tahribat, tarihten ve tabiattan silme eylemini sürdüren bu menfur örgüt (CR/daha sonra CFR) vasýtasýyla 16 Eylül 1863ðde Amerikalý misyoner Christopher Robert, dönemin en yüksek dereceli mason, misyoner casus ve Yahudilerinden, Ýstanbulð da yerleþik, tebaadan bir tüccar Cyrus Hamlin ile papalýk ve patrikhane tarafýndan kurulan Robert Kolej; Osmanlýnýn parçalanmasý ile Türkðlerin üz Yurdu Anadoluðnun maddi ve manevi tahribatýný üstlenecek ve fiilen yürütecek kadrolarýn oluþturulmasý görevini üstlenmiþ ve yürütmüþtür.

    1900ðlerden itibaren her derece ve düzeyde devlette yerleþik (kadrolaþmýþ hale gelen) resmen görev, yetki ve sorumluluk alan Robert Kolej mezunlarý; Harici bedhahlara büyük destek saðlamýþ ve dahili bedhahlar sýfatýyla yetiþtirildikleri ve kirli amaca uyum saðladýklarý için en büyük ihanetlerini Osmanlýðya karþý tezgahlayarak, art arda ihanet ve bizzat hazýrlanan felaketlerle koskoca devleti bitirmiþlerdir. Daha bitmedi...

    Bu sistemli ajitasyon, cebri iþgal, faþist yönetim, jenosit-soykýrým, þer ve þeytani zihniyet tarafýndan 12 Adalar, Girit ve Rodosðta tek bir Türk eseri kalmamýþ; þimdilerde Güney Kýbrýs çete devleti dahi Türk-Ýslam eserlerini mezarlýk ve tarihi evler, türbe, han ve hamamlar dahil yer yüzünden silmeye ve yok etmeye koyulmuþtur. Ýþte ðbatý medeniyetið dediðimiz kefere bu kadar cahil, cani ve ruh dengesi bozuk bir katiller güruhudur.

    Bulgaristanðdan öte, Romanyaðdan itibaren Azerbaycanða kadar olan coðrafyada da ayný eser-tarih katliamýný görmek mümkündür. Osmanlý-Türk, Ýslam eserlerine karþý en büyük katliamý ise Ýslam düþmaný ve din tüccarý Vahhabi Suud ailesi yapmýþtýr ve halada yapmaktadýr. Aslen Beni Kaynuka soyundan asaleten Yahudi (dönme) olan Suudðlar ve Faysalðlar; Kafadan ABD, gönülden Ýsrail ve mideden Ýngiltere ve Fransaðya baðlý, lakin dünyanýn bir numaralý Atatürk ve Türk düþmanýdýrlar. Nihai vukuatlarý ise, Mekkeðde kalan son Osmanlý kalesini de yerle bir etmek ve yýkýlan kalenin yerine bir otel yapmak olmuþtur. Hatýrlayýnýz. Dahildeki Robert Kolej orijinli yöneticiler ile El Ezher çýkýþlý din tüccarlarý Arapða çanak tutmuþ ve muhtemelen bazý kirli çýkarlar ve esasen taptýklarý para uðruna kutsal þehir Mekke-i Mükerreme de kalan son ecdat eserine sahip çýkamamýþlardýr.

    Bu ðtek tanrýlarý PARA olanð fakat yaný sýra Ýsrail-AB-ABDðye de tapan Robert Kolej, þam veya El Ezher orijinli Anadolu düþmanlarý, dönme, devþirme ve sabetaylar; TC dýþýnda yer alan nadir Türk ve Ýslam eserlerinin tahribine (mahsus) seyirci kaldýklarýndan baþka, 1963 yýlýndan itibaren AB destekli projeler ihdas ederek; Sözde ðDinler Arasý Diyalogð, ðHaç Turizmini Teþvikð, ðAnadolu Kültür ve Medeniyetlerini Yaþatmað adý altýnda ðAnadolu Türk (Sümer, Eti/Hitit, Selçuklu, Osmanlý ve diðer) eserlerini yok etme ve tamamý putperestlere ait sapýk tapýnak, meyhane, Pazar, panayýr ve tiyatrolardan ibaret ðeski Romað eserlerini, tarihi dekor, adet, gelenek ve görenekleri dahil ihya etme kalkýþmalarýna çanak tutmaktadýrlar.

    Oysa, bütün bu eserler Türkðün iyi niyetli korumasý, sahiplenmesi, engin hoþgörü ve müsamahasý sayesinde bu günlere ulaþabilmiþ deðil midir? Bütün bu kin, nefret, cürüm iþlemek için insanlarý, devlet ve milletleri tahrik, örgütlü güçleri teþvik ve yegane eðilim, amaç ve varlýk sebebi Türk milletini Anadoluð dan tahliye olan papa (BABA)ðnýn son mesajý:

    ðüLKENÝZÝ (Anadoluðyu) VE DÝNÝZÝ (Ýslamð&#305 BIRAKINð deðil mi!(*)

    Fazla uzatmayalým.

    Ýþte, bu ve benzer binlerce nedenle, dünyanýn en medeni milleti Türklerdir.

    Geri kalmýþlýk sadece ekonomi ve teknoloji alanýndadýr.

    Oð da ðMadde ve Manada Bütünlükð konulu makalemizde (15) bütün safhalarýyla arz ve izah ettiðimiz þekilde; Gaflet ve dalalete düþen son Osmanlýlar, Ýttihat ve Terakki partisi mensuplarý ile bunlarýn himayesinden yararlanarak vataný tahrip eden dahili ve harici bedhahlarýn ABD ve AB ülkeleriyle müþterek marifetidir.

    Ancak, hangi maksatla olursa olsun, Türkiye tarihini Türk tarihinden kopararak ðAnadolu tarihið ve ðAnadolu medeniyetlerið içinde mütalaa etmek isteyenlerin artýk gaflet ve dalalet-ihanet uykusundan uyanmalarý gerekir. üünkü böyle bir anlayýþ Türklüðü bölmekten, Türkiye Türklüðünü dünya Türklerinden koparmaktan baþka bir iþe yaramaz.

    Bu istikamette faaliyet gösteren gafil ve hainler hakkýnda Atatürk; ðTürk birliðið ne inanýyorum, çünkü onu görüyorumð diyerek iþaret etmiþ, Türk Birliðini nihai hedef olarak göstermiþ ve katði irþadýný bu þekilde bildirmiþtir. (16)

    Ulu önder Atatürkðün bu istikametteki kararlýlýðýnýn bir baþka delili de;

    ðBugün Sovyetler Birliði dostumuzdur. Komþumuzdur. Müttefikimizdir. Bu dostluða ihtiyacýmýz vardýr. Fakat, yarýn ne olacaðýný kimse bu günden kestiremez. Týpký Osmanlý gibi, týpký Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir. Ufalanabilir. Bugün elinde sýmsýký tuttuðu milletler avuçlarýndan kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaþabilir. Ýþte o zaman Türkiye ne yapacaðýný bilmelidir. Bizim bir dostumuzun idaresinde; Dili bir, inancý bir, özü bir kardeþlerimiz vardýr. Onlara sahip çýkmaya hazýr olmalýyýz. Hazýr olmak, yalnýzca o günü susup beklemek deðildir. Hazýrlanmak lazýmdýr. Millet buna nasýl hazýrlanýr ? Manevi köprüleri saðlam tutarak.. Dil bir köprüdür. Ýnanç bir köprüdür. Milletimize inmeli ve olaylarý böldüðü tarihimiz içinde bütünleþmeliyiz. Onlarýn, (Türkiye dýþýndaki Türklerin) bize yaklaþmasýný bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaþmamýz gerekli.ð (17)

    Burada verilmek istenen çok açýk bir masaj var. Oð da, ðünce ve mutlaka Misak-ý Milli sýnýrlarýný korumak, tahkim etmek ve tamamlamak gerekir. Tamamlamak nedir ? Milli yeminin icabý olan Kýbrýs, 12 Adalar, Selanik dahil Batý Trakya, Musul-Kerkük ve Nahçivanðý geri alarak ülkemiz sýnýrlarýna katmak, Azerbaycan sýnýrlarýna dayanmak suretiyle Türk Birliðiðne giden yolu açmaktýr.ð Alýnmasý gereken mesaj ve anlaþýlmasý-yapýlmasý gereken budur. Bu da, önce ANADOLUð da saðlamlaþmak ve ebedileþmek ile mümkündür.

    ünce, Anadolu üzerindeki kara bulutlar daðýtýlmak ve Avrasya saðlama alýnmak, milli hakimiyet, hürriyet-baðýmsýzlýk ve hükümranlýk garanti altýna alýnmak zorundadýr.

    Büyük nutkunda Gazi Mustafa Kemal þöyle diyordu: ðDünyanýn bize saygý göstermesini istiyorsak, önce bizim kendi benliðimize ve milliyetimize bu saygýyý hissi, fikri ve fiili olarak bütün davranýþ ve hareketlerimizle gösterelim. Bilelim ki, milli benliðini bulamayan milletler baþka milletlerin avý olurlar. Milli varlýðýmýza düþman olanlarla dost olmayalým. Böylelerine karþý bir Türk þairinin dediði gibi;

    ðTürküm ve düþmaným sana, kalsam da bir kiþið diyelim.

    Düþmanlarýmýza bu gerçeði anlattýðýmýz gün, fikrimize, idealimize, geleceðimize yan bakan her kiþiyi düþman kabul ettiðimiz gün, milli benliðe uzanacak her eli þiddetle kýrdýðýmýz, milletin önüne dikilecek her engeli derhal devirdiðimiz gün, gerçek kurtuluþa ulaþacaðýz. Ve, sizler gibi aydýn, azimli, imanlý gençler sayesinde bu kurtuluþa ulaþacaðýmýza emin olabilirsiniz..ð (18)

    Ayrýca; ðTürk milleti kurtuluþ savaþýndan beri, hatta bu savaþa atýlýrken bile, mahkûm milletlerin hürriyet ve baðýmsýzlýk davalarýyla ilgilenmeyi, o davalara yardým etmeyi benimsemiþtir. Böyle olunca, kendi soydaþlarýnýn hürriyet ve baðýmsýzlýklarýna ilgisiz davranýlmasý elbette uygun görülemez. Fakat, milliyet davasý þuursuz ve ölçüsüz bir dava þeklinde düþünülmemeli ve savunulmalýdýr. Milliyet davasý siyasi bir mücadele konusu olmadan önce þuurlu bir ideal meselesidir. þuurlu bir ideal demek pozitif bilimlere ve bilimsel yöntemlere dayandýrýlmýþ bir hedef ve gaye demektir. O halde, propagandalarda denenmiþ yöntemlere müracaat etmek þarttýr.

    Türkiye dýþýnda kalmýþ olan Türkler, önce kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz, Türklük davasýný böyle uygun bir ölçüde ele almýþ bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarýna, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türkleriðnin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.ð (19)

    Dahasý; ðTürk eli büyüktür ve yeryüzünde yalnýz o büyüktür. Her yeri dolduran Türkðtür ve her yaný aydýnlatan Türkðün yüzüdür. Diyarbakýrlý, Vanlý, Erzurumlu, Trabzonlu, Ýstanbullu, Trakyalý ve Makedonyalý hep bir ýrkýn evlatlarý, hep ayný cevherin damarlarýdýr. Bizim yeni iþimiz budur. Bu damarlar birbirini tanýsýn. Bu dediðim þey olduðu zaman, baþka bir alem görülecek ve alem dünyaya hayret verecektir. Türkðün varlýðý bu köhne aleme yeni ufuklar açacak güneþ ne demek, o zaman görülecek. Bu karmaþýk iþlerin içinden yükselebilmek için bize dirilik gerekir. Birlik onunla beraber yürür. Diri yalnýz Türk milletidir. Birliði ortaya koyan da Türktür, dilediðine ne olduðunu anlatan da Türkðtür, çalýþalýmð(20)

    Bu ayrýntýlarý, bilhassa 1938ðden itibaren yürürlüðe konulan içine kapanma, Türk dünyasýndan uzaklaþma ve Batýnýn tefessüh etmiþ kültürüne entegre olma eðilimlerinin, baþta Atatürk olmak üzere ðkurucu unsurunð kahir ekseriyeti tarafýndan tasvip edilmediðini açýklamak ve ispatlamak maksadý ile konuya eklemiþ bulunuyorum.

    þimdi tekrar ayrýntýlara daldýðýmýz yere dönelim:

    Yine dilimizi ðüzleþtirmeð adý arkasýnda da ayný oyunlarýn oynandýðý düþünülürse, izah etmeye çalýþtýðýmýz ðAnadolucu tarih ve siyaset anlayýþýnýnð, ðAnadolu medeniyetlerið sevdalýlarýnýn eliyle dünya Türklüðünün merkezi ve öncüsü olmaya çalýþan Türkiye Türklüðü üzerinde oynanan. oyunlarý kolayca anlaþýlýr.

    Hele bunlarý Atatürkçülük adýna yapmak büyük bir Türk milliyetçisi, Türklüðün 20.yüzyýldaki büyük öncüsü Atatürkðe karþý gaflet içinde deðil ihanet içinde olmak demektir.

    ðTarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Eðer yazan, yapana sadýk kalmaz ise, deðiþmiþ olan hakikat þüpheli bir þekil alýr ki, beþeriyetin yolunu deðiþtirir. Biz daima hakikati arayan ve onu buldukça ve bulduðumuza kani oldukça söylemeye cesaret gösteren insanlar olmalýyýz. Tarih bir milletin kanýný, hakkýný, varlýðýný, hiçbir zaman inkar etmez, edemez.ð (21)

    Anadolu (AVRASYA) ile bu coðrafyayý bütünleyip tamamlayan Suriye, Lübnan ve Kudüs interlandý, yýllar önce batýnýn ðmüstakbel yaþam alanýð olarak seçilmiþ ve belirlenmiþ, dünyanýn en önemli, deðerli, iklimi ideal ve zengin topraklarýdýr.

    Oldum olasý batýnýn gözü buradadýr.

    Bu batý için bir idealdir. Sevdadýr.

    Bu sevdadan kolay kolayda vazgeçmeleri mümkün deðildir.

    Bu nedenle, büyük önder Atatürkðün yukarda açýklanan ve ðezel-ebed düþman batýnýnð menfur emellerine dikkat çeken söz, nasihat ve vasiyetleri, bütün Anadolu, dünya ve uzay Türklüðü tarafýndan bilinmeli, çok dikkatli, tedbirli ve akýllý olunmalýdýr.

    Aslýnda bu, 1500 yýldýr inatla, ýsrarla sürdürülen menfur bir deðzinformasyon ve psikolojik harpð in ürünüdür. Bu taktikle Selçuklu öncesi Anadolu kana bulanmýþ, Selçuklu parçalanmýþ, Anadolu Beyliklerine ihanet ve fesat tohumlarý saçýlmýþ ve Osmanlýðnýn yeni bir Türk Devleti olarak kurulmasýný önlemek için her türlü gayret sarf edilmiþtir. Osmanlý kurulduktan sonra ise, Ýsevi din adamlarý, Yahudiler, Hahamlar, Kilise, PAPA ve Papazlar kullanýlarak çok sinsi ve alçakça bir faaliyetle 1923ðe kadar bu menfur faaliyetlerini ýsrarla sürdürmüþlerdir.

    üyle ki, Osmanlýðyý yýkan ve parçalayan, ýrkçýlýðý körükleyen ve bölücülük yapan bütün din ve devlet adamlarý (çete baþlar&#305 milli sýnýrlar içinde faaliyet gösteren misyoner okullarý ve yabancý misyon kolejlerinden mezundur.

    Bu hain, menfur planýn ikinci aþama, son evresi olan ve Osmanlý Coðrafyasýný taksim etmek, parçalamak ve bölmek amacýný matuf Birinci Dünya Savaþýðnýn Anadoluðda vaki hareket ve faaliyetlerini þöyle bir gözden geçirelim bakalým:

    Týpký bugün olduðu gibi o zaman da yabancýlar toprak alýyorlardý. Baþta Ege, Akdeniz, Hatay, Van ve civarý ile Kars, Rize (Potamya-Güneysu) dolaylarýnda bu arazi ve emlak alýmlarý yoðunlaþmýþtý. üzellikle, Merzifon'da, Amerikalý misyonerler bazý arazi ve tarlalarý satýn almýþlardý. Merzifon, Pontus faaliyetinin bölgedeki önemli merkezlerinden biri olmuþtu. "1884 tarihinde Amerikan misyonerlerinin teþebbüsüyle þehrin kuzeyinde bir kýsým arazi ve tarlalar satýn alýnmýþtý. Buralarda inþaata baþlanarak kýsa zamanda ev, okul, aþhane, kütüphane, marangozhane, eczane, hastane gibi birçok müesseseler meydana getirilmiþti. üksüzler ve dilsizler mektebi de bulunduðu gibi, o zamanlara göre ilk, orta, lise derecesinde tahsil gösterilen her derece ve düzeyde okul ve Kolejlerde lisan olarak Ýngilizce, Fransýzca, Rumca ve Ermenice okutuluyor ve konuþuluyordu. Kýsmen Arapça, Farsça, Türkçe dersleri de vardý."

    Atatürk bir yandan Milli Mücadeleyi örgütlüyor, bir yandan da yabancýlarýn dört bir yanda yürüttüðü ihanet faaliyetlerini tespit etmeye, izlemeye ve önlemeye çalýþýyordu. Zira, bütün Misyoner okullarý Kurtuluþ Savasý'na karsý emperyalist iþgalci güç ve ülkelerin savaþ aygýtý konumunda ve durumunda idiler. Asi ve iþgalci düþmanla, casusluk, tahkim, iaþe, ibade ve insan gücü temin-takviye dahil tam bir iþbirliði içinde hareket etmekte ve faaliyet göstermekte idiler. Atatürk ve arkadaþlarý tarafýndan yürütülen milli mücadeleye karþý çok hain ve mukavim bir güç durumuna gelmiþlerdi.

    Bu yolda Amerikalýlarýn yardýmý ve yönetiminde, Merzifon Amerikan Koleji'ne Amerikan malý silahlar getirilmiþ, Rum gençleri örgütlenmiþ, okulda ayrýlýkçý kulüpler kurulmuþtu. Büyük Millet Meclisi hükümetinin kararýyla büyük bir soruþturma baþlatýldý ve okul kapatýldý. Bunu diðer il ve bölgelerdeki misyoner okullarýnýn kapatýlmasý takip etti. Atatürk'ün masonlar ve misyonerliðe karþý nefreti büyük ve tavrý net idi. ürneðin, aðýr iþgal koþullarýnda, Amerikanýn Yakýndoðu Heyeti'nin yetimhane, çiftlik ve okul açmak için izin istemesine karþý aldýðý tutum son derece sertti. ( devam edecek )


    M Nevruz Sýnacý

    14 Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Anadolu Medeniyetleri ve Biz Türk Edebiyatý Dergisi, Eylül-1983

    (*) Prof. Dr. üzcan YENÝüERÝ, Barem-Ekim: 2006, s. 66-67

    15 Belde Gazetesi, Sýra Dýþý, 9.10,11 ve 12 Eylül 2006 ð Ankara

    16 Dr. Oðuz DOÐAN, Türk Dünyasý Edebiyatý

    17 Atatürk, 29.Ekim.1933 ð Türk Dünyasý, üaðrý Kürþat Yüce, Tutibay Yayýnlarý, Ankara-2001

    18 1923-Atatürkðün Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, 1952, Türk Ýnkýlap Tarihi Ens. Yay.

    19 Türk Kültürü Dergisi, Sayý: 13, Abdülkadir Ýnan ð 1963/332

    20 tatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu-Atatürk Araþtýrma Merkezi Yayýnlarý, Atatürkçü Düþünce, S: 540 ð 1992 / 359 Mustafa Kemal ATATüRK, Nutuk ð c: III,

    Yazarýn Diðer YazýlarýKIRK ASIRLIK TüRK YURDU : ANADOLU (6) Son40 ASIRLIK TüRK YURDU ANADOLU (5)40 ASIRLIK TüRK YURDU - ANADOLU (4)40 ASIRLIK TüRK YURDU : ANADOLU (2)KIRK ASIRLIK TüRK YURDU (1)Kýbrýs için ðacilen ve derhalð laheyðe

    40 ASIRLIK TüRK YURDU - ANADOLU (4)

    Atatürk, 3 Ocak 1921'de Ýçiþleri Bakanlýðýna gönderdiði müstacel (acil ve zaruri) bir yazýda: "Amerikalýlar tarafýndan numune çiftliði ve sair benzeri müesseseler husule getirilip buralarda kendi tebaamýzdan olan binlerce çocuðun Türk hükümeti ve milletine karsý dostane ve sadýkane olmayan hissiyatla donanmýþ olarak yetiþmelerine asla müsaade ve müsamaha edemeyiz" denmekte ve hükümetleri vatan topraklarýný yabancýlara satmaktan men etmektedir. Ýktisadi, sýnai (endüstriyel) amaçlar ile bu amaçlarýn tahakkuku ile mukayyet muvakkat satýþa izin veren ve fakat bunun haricindeki satýþlara kesinlikle ve asla izin vermeyen ðKöy Kanunundaki düzenlemelerð Atatürk tarafýndan yapýlmýþtýr.

    Köy Kanununda yer alan ðYabancýlara gayrimenkul satýþýna iliþkinð yasaklarý kaldýrarak, yasada amir usul ve esaslarý deðiþtiren hükümetlerin ne denli Türk, ATATüRK ve ANADOLU düþmaný olduklarýný varýn siz taktir edin. üstelik, mütekabiliyet ilkesinin tabii bir gereði olan ðmilli deðerlemeð norm, ilke ve kriterlerinin satýþ þarlarýna dahil edilmemiþ olmasý, mezkür eylemin (1974 yýlý itibarýyla yargý ve Anayasa Mahkemesi kararlarý mucibi) tam bir ðvatana ihanetð suçunu oluþturduðu ayan beyan malûmdur.

    Oysa, ANADOLU, tefessüh etmiþ Avrupaðnýn gelecekteki ðen ideal yaþam alanýð olarak seçtiði ve asýrlardýr ele geçirmeyi hayal ettiði ðefsanevið bir coðrafya, mucizevi bir toprak parçasý ve yer yüzünün en mükemmel iklim ve yaþam koþullarýna sahip alanýdýr. Yer yüzünde ANADOLU kadar deðerli baþkaca bir toprak parçasý yoktur. Merhum, adý Anadolu ile müsemma ve müstesna büyük ATA bakýnýz Anadoluðyu nasýl algýlýyor, ne kadar veciz, edebi, duygusal ve eþsiz, harikulade bir lisan ile anlatýyor:

    ANADOLU ve VATAN SEVGÝSÝ

    Bu bölüm içinde Atatürkðün, (muhtemelen) yýllardýr gizlenen ve gün ýþýðýna çýkartýlmayan ðANADOLU ve VATAN SEVGÝSÝð üzerine çok veciz bir söylemini, belki de ilk defa olmak üzere sizlerle paylaþmak istiyorum:

    "Aziz ülke, Büyüklüðün ve iyiliðin ezeli perestijkarý (sevdalýs&#305 olan Anadolu evlatlarý, Son hayat ve istiklal cenginde, beþeriyetin yaratamayacaðý varlýklarý imanlý kalplerinden taþan bir kuvvetle vücuda getirirlerken, onun içinde bulunmayanlar, o mukaddes heyecaný yaþamayanlar, kim bilir, o büyük kuvvetin ilhamýný milletimizin hangi membadan aldýðýný tasavvur ve tahayyül ederler; Ve kim bilir bu büyük iþi ne yanlýþ bir muhakeme ile tahlil ve tetkik ederler.

    Anadolu'yu dýþýndan ve içinden sezmeyenler, yeþil, sýk ormanlarýnýn dallarýný yararak, bereketli ve sonsuz ovalarýna inmeyenler; tufanlarýn yardýðý keskin kayalarýyla semayý delen daðlarýn demir ve bakýr sinesinden aþarak büyük ovalar içinden gürültüler, kýyametler koparýp çaðlayan ýrmaklarýn soðuk sularýndan içmeyenler; Ve yanýk sesleriyle hasret türküsü çaðýran memleket kýzlarýný, dertli kavalýna uzun ve eski hatýralarý üfleyen engin ruhlu Anadolu çobanlarýný karþýsýna alýp dertleþmeyenler, o kudret ve kuvveti bir türlü anlayamazlar.

    Anadolu...

    Ey gönülleri hicran ve hasret dolu analarýn evlatlarýný göðsünde barýndýran sevimli ve tarihi yurt!...

    Ey büyük kahramanlarýn her bucaðýnda at oynattýðý aziz ülke...

    Sen o kadar esrarlý ve týlsýmlý güzelliklerin, yüksekliklerin içtimagahýsýn ki: Fýrtýnalardan ilham alan þairlerin kalemi ancak senin bir aðacýnýn dalý ve tabiatýnýn güzelliðinden levha yaratan ressamlarýn eseri, senin güzelliðin yanýnda nihayet bin bir renk ve manzaranýn bir parçasýdýr. Anadolu'da sönmeye mahkûm aþklar, bülbüllerin candan gelen ve cana tesir eden sesiyle, sönmek üzere bulunan hayatlar taze çam aðaçlarýnýn keskin ve zevk-aver kokularýyla, hasretten eriyen gönüllerde saz þairlerinin ruhtan ruha ateþli bir sel halinde süzülen feryatlarla verilir. Korkunç ölüm, bu diyarýn üzerinden korkarak geçer. ülmeyecek milletin bu ebedi mekaný üzerinde baykuþ feryadýný bülbül sesi boðar, hasta, alil ihtiyarlarýn son iniltilerini cenk havasý içinde bir kasýrga gürültüsü koparan genç Anadolu çocuklarý dindirir.

    Burada her dermansýz; kahramanlar karargahýna kurþðun ve gülle taþýmak için yerinden kýmýldanýr ve gökten inen bir ses, bütün ruhlara hayat ve hareketi emrettiði zaman, Anadolu'da boþ duran bir tek Türk'e rast gelmiþ bir çift göz bulunamaz. Ýstiklal ve zafer uðrunda dökülen kanlarla sinesini süsleyen Anadolu'da renksiz ve soluk bir manzara yok gibidir. Orada her þey ateþli rengiyle gözleri yakar. Bu diyarda yaþayanlar dünden bugüne ve bugünden yarýna kahramanlýk, þeref ve fedakarlýk taþýmaya memur edilmiþ, ümit ve iman telkinine gönderilmiþ manevi birer heyet gibidir. Her evin içinde dünün þerefini yaþatmak için bugününü feda edenlerin isimleri, her mübarek günde en derin hürmetlerle anýlýr.

    Ekseri çocuklarýn gözlerinde daima iki damla yaþ ve göz bebeklerinde titreyen solgun bir hayal görürsünüz. Bu çocuklar meçhul kahramanlarýn yadigarlarýdýr. Yurdun her bucaðýndan esip gelen rüzgarlarý, büyük þehidlerin kahramanlýk hislerini küçüklerin kalbine býrakýr. Onun içindir ki her evde yaþayan küçük kalplerin içinde büyükler vardýr ve her Anadolu evi kimsesizlere kapýsýný þefkat ve hürmetle açan birer yuvadýr. Anadolu'yu gezenler, gördükleri þekle bakarak hükümlerini vermeye kalkarlarsa aldanýrlar. Tabaka tabaka onu saran tarihi yapraklarý birer birer çevirmedikten tetkik etmedikten sonra, Anadolu için rey vermek doðru olamaz. Anadolu'da saf ruhlarýn baðlý kaldýðý ölümsüz hatýralar vardýr. Mübarek günlerde ziyaret edilmesi, miras gibi, ecdattan intikal etmiþ öyle mezarlar vardýr ki, bunlarda çok uzak zamanlara ait gazalarýn kahramanlarý yatar.

    Anadolu köylüsü bu ziyareti ifada kusur etmeyi en büyük günah bilir ve bu ziyaret her gün; ölen ve yaþayan kahramanlarýn gurur veren destanlarýný yad ve tekrar ile eda edilir. Anadolu yavrusunun süzgün ve kayýtsýz gibi görünen bakýþlarýnýn altýndaki vefakar ve asil nurunu görmek ve anlamak için ruhunu bilmek lazýmdýr. Anadolu evladý, bulutlar içindeki yýldýzlara benzer: Küçük bir heyette gizlenmiþ koca bir alem. Yabancýlara açýlmayan kalbinin ifadesini yalnýz gözleri ifþa eder.

    Onlar büyük tahammüllerin timsalidirler.

    Ýhtiyar tarih, hiçbir vakit bu kadar sabur (sabýrl&#305 bir millete tesadüf etmemiþtir. Anadolu evladý, bugüne kadar gözü kapalý girdiði muharebelerden bin bir zaferle dönmüþtür. Bugün ise gözleri açýk olarak atýldýðý mücadeleden, mutlaka istiklaline sahip bir devlet vücuda getirerek çýkacaktýr.

    üünkü Anadolu evladýnýn mukadderi bu!...

    Bizim yolumuzu çizen, içinde yaþadýðýmýz yurt, baðrýndan çýktýðýmýz Türk Milleti ve özümüzden aldýðýmýz güç ve güvendir." Gazi Mustafa Kemal ATATüRK (*)

    þimdi tekrar günümüze dönelim. ABD-Papa destekli AB kisve ve maskesi ardýnda uygulanan menfur projenin son aþamasýna bakalým:

    Yukardan itibaren anýlan ve açýklanan bu, kapitalist-emperyalist psikolojik harp planýna göre 1071 tarihinin (bazý gafil iç unsurlar ve hatta çok milliyetçi geçinen kesimler dahil olmak üzere) inatla tekrarlanýp durulmasýnýn altýnda; üzellikle ve bilhassa vahþi, hýrsýz, yolsuz ve emperyalist batýnýn ezeli ðþark meselesið, Vatikanðýn ðhilali-salipð çatýþmasý, dinler arasý (!) diyalog konsepti;

    Büyük Britanya Ýmparatorluðuðnun (Ýngiltereðnin) 21 Temmuz 1923ðde Lord CURZON önderliðindeki Ýngiliz delegasyonu ile genç Türkiye Cumhuriyetiðnin Lozan heyeti adýna Ýsmet ÝNüNü tarafýndan (Türkiye ile Ýngiltere arasýnda) imzalanan ðTürkiye Cumhuriyeti Devletiðnin üZERK ancak, sonuç olarak Ýngiliz Milletler Topluluðu üyesi olduðunu kabul eden anlaþmað;

    Ve dahi, 1939 ile 1950 arasýnda Türkiye ile baþta ABD olmak üzere Yunanistan, Ýngiltere, Almanya ve diðer ülkeler arasýnda (Türkiye ve Türk-Ýslam halký aleyhine) akitli ðGÝZLÝ ANLAþMALARð kullanýlarak Anadoluðya el koyma niyetleri ile bu amaç ve istikamette 1945ðli yýllarda ABDðnin planladýðý "Yeþil Kuþak projesið ürünü: ðgünümüz söylem biçimið ile bir nevi ðýlýmlý Ýslamð tarzýnda tanýmlanan ðtarihi anlam, önem, dini deðer ve içeriðinden soyutlanmýþ, içi boþaltýlmýþð Türk-Ýslam sentezið yatmaktadýr.

    Yani, emperyalizme karþý verilen efsanevi bir red, direniþ ve baþkaldýrý sonucu Mustafa Kemal ATATüRK ve arkadaþlarý tarafýndan kurulan milli-laik, özgür, hakim ve hükümran, tam baðýmsýz ve baðlantýsýz Türkiye Cumhuriyeti yerine; 1750ð1900 ðBir Ýmparatorluðun Yaðmasýð yýllarýný yaþayan ðBatýya kul-köle, dinini, diyanetini, milliyetini, milli, ilmi ve kültürel deðerlerini unutmuþ, AB ve ABDðye açýk Pazar olmuþ, yüksek deðer ve tarihi devlet geleneðinden arýnmýþ "Ilýmlý Ýslam" veya ðdejenere bir yeni Osmanlýð (!) sistemi... Yahut da, evanjelist sahte peygamberlerin insani yönden mutasyona uðramýþ din tüccarlarý için yazýp hazýrladýklarý ðgerçek furkanð ve buna dayalý olarak BOP ve BÝP,

    Hiçbir dini, ilmi ve Ýslamð i hükmü (deðer ve gerekliliði) haiz olmayan halifeliðin ihyasý v.s.. Bu ne enteresan ve ham bir hayaldir. Lakin, son Osmanlý halifesi dahil, pek çok Osmanlý din adamý (!) ile vükelasýnýn mason, misyoner, dönme, devþirme yahut sabetay olmasýndan cesaret alýnarak geliþtirilmiþ bir ðmenfurð plan. Yani ütopya...

    Aslýnda Proje, Batýlý Hýristiyanlar tarafýndan, yaklaþýk 2000 yýl önce Anadoluðya gelerek yerleþmiþ Türklere karþý bir tedbir olarak ilk kez 19 Haziran 325 tarihli Ýznik Konsüller toplantýsýnda ele alýnmýþ ve yürürlüðe konulmuþtur. 625 yýlýnda tekrarlanan toplantýda; Bu menfur projenin pekiþtirilmesi yanýnda, 2533 Ýncil arasýndan 4ðü seçilip, Barnaba Ýncili aforoz edilmek suretiyle ðkapitalizm ve emperyalizmð Ýncilðle bütünleþtirildi.

    Engizisyon mahkemelerinin kurulmasýna karar verildi.

    Hýzla ilerleyen ve genellikle Hun, Ak Hun, Avar, Bulgar, üuvaþ ve Peçeneklerin itibar ettikleri Bogomile mezhebine karþý en vahþi önlemlerin alýnmasýnda mutabýk kalýndý. Mevcut Ýnciller her türlü Ýslamð i mesaj, ima-imaj, Kurðan la uyuþan ve örtüþen söz, söylem ve son peygamberin adý ile Müslümanlarýn yaþam biçimlerini anýmsatan kelime ve kavramlarýndan ayýklandý. Barnaba Ýncilði ise ðMuhammet veya Ahmet isminde bir peygamberin ðson peygamberð olarak geleceðini ve bütün Ýsevilerin Muhammedðe intisap etmesi gerektiðini müteakip yerlerinde ðaçýk birer ayet olarakð ihtiva ettiði (Kurðan da yazýlý olduðu biçimde haber verdiði) ve çoðu yerinde Müslümanlarýn kitabý ile uyuþup örtüþtüðü için dýþlandý. Bütün dünyada toplatýldý, Yakýldý ve yok edildi.

    Bu kararlar doðrultusunda, 1071 öncesi asýrlardý Anadoluðda mukim ve fakat Müslüman Türkleri asimile etmek ve sonrasýnda ardý arkasý kesilmeyen Türk ilerleyiþini durdurmak, Kudüs ve Hýristiyanlarýn diðer kutsal saydýklarý yerleri geri almak için 1096-1270 yýllarý arasýnda toplam sekiz Haçlý Seferi ve bir dizi küçük sefer düzenlendi. Netice alýnamadýðý görülünce bu defa Papalar, Haçlý Seferleri boyunca ve sonrasýnda "Anadolu ve Rumeli'yi istila etmekte (kurtarmakta) olan Türklere karsý Avrupa milletlerini ayaklandýrmak için bütün teþkilatlarýyla harekete geçtiler" ve buna raðmen Haçlý Seferlerinin sonuç vermediði görülünce 1208 yýlýnda fiilen misyonerliðe (içten bölme hareketine) baþladýlar. 1312 yýlýnda yeniden Ýznik Konsüllerini topladýlar. Bu defa özellikle Anadolu Türklüðüne karþý 19 Haziran 1312ðde çok kapsamlý ve ayrýntýlý bazý kararlar aldýlar. Bu tarih, Türk-Müslümanlara karþý verilen fiili, fikri (psikolojik) ve sosyal-kültürel savaþta derin bir taktik ve strateji deðiþikliðini ifade eder. Bu toplantýda:

    ðOsmanlý Devletiðnin büyümeden, geliþmeden ve her ne pahasýna olursa olsun Anadoluð da tekrar Türk birliði saðlanmadan yýkýlýp yok edilerek; Yeni bir Türk devletinin mutlaka ve behemahal önüne geçilmesi. 1299ðda baþlayan devlet olma ve devlet kurma eðiliminin yok olmasý ve temelli çökertilmesi için bilumum fiili tedbir ve tedhiþe ek olarak; Baþta Türk ve Müslümanlarýn aile yapýsý olmak üzere, askeri düzen dahil ðitaat, sadakat ve inançð sistemlerinin zamanla bertaraf olmasýný (iþlemez hale gelmesini) saðlayacak strateji ve metot (deðjenerasyon) psikolojik harp kararlarý alýndý.

    Ayrýca, Müslüman Türklerin (Arap, Acem, Suriyeli ve diðer Türk asýllý olmayan halklar üzerinde bu tarih itibarýyla planlanan bozulum-yozlaþma saðlanmýþ ve beklenir dejenerasyon tezahür ederek sonuçlarýný vermiþ idi) genel ve güncel yaþamlarý ile iktisadi, siyasi, dini, ilmi, sosyal ve kültürel hayatlarýnýn (yaþam boyutundaki) uygulama yönünden zayýf (geri) taraflarý tespit edilerek, casus ve misyonerler için bir dizi strateji, propaganda ve çalýþma programlarý hazýrlandý.ð

    Dahasý, Haclý seferleri sýrasýnda Cluny papazý Peter, birçok kaynakta adý Robert Keton olarak geçen "Ketton'lu Robert'ten Kurðan-ý Kerimi Latince'ye çevirmesini istedi. "Ketton'lunun tercümesinde Kur'an-ý Kerim 'Zýndýklýðýn (dinsizliðin) kaynaðý, Hýristiyan (Ýsevi) kilisesinin varlýðýný tehdit eden yýkýcý hareketlerin sebebi' olarak gösteriliyor, cihat bir saldýrý ve vahþet unsuru olarak ile sürülüyor ve 'Eðer Kur'an'ýn verdiði zararlar dirayetli bir karþý mücadele ile bertaraf edilmek isteniyorsa, onu mutlaka öðrenmek gerekir'" deniliyordu. 1311'de Papa' nýn emriyle "þark Dilleri Kürsüsü" kuruldu. 1312'de Viyana Konsulü' nde, Avrupa'nýn Oksford, Paris, Roma gibi ünlü üniversitelerinde Arapçaðnýn da okutulmasý kararlaþtýrýldý. Bütün papaz okullarýnda ise Kurðan eðitimine geçildi.

    Anadolu'da 1208ðden sonra "en teçhizatlý misyonerlerin" faaliyeti esas olarak bu karar, tedbir ve teþebbüslerden itibaren baþlar. ünce Katolikler, daha sonra Protestan (Amerikalý, Ýngiliz, Fransýz ve Alman) misyonerler Osmanlý Ýmparatorluðu'ndaki etnik unsur ve gayrimüslimleri kullanarak, kýþkýrtarak, milli bilinç çalýþmalarý yaparak ve bölerek merkezi otoriteye karþý çýkmaya yönelttiler. Ýsyan edenleri teþvik ve himaye ettiler. Onlara ýrk, din, ahlak, dil ve tarih konusunda ayrýlýkçý-bölücü bir misyon ve motivasyon aþýladýlar. Okullarla, yurtlarla, yuvalarla, kilise ve havralarla tahkim ve en ileri, modern silahlarla teçhiz ettiler.

    Bu tarihten itibaren Yahudi ýrký (Musevi) ve Ýsevi millet, mensup (mansýp) ve mezheplerine ait ne kadar Kilise, Havra ve dini kurum görüntüsü altýnda faaliyet gösteren bina, tesis ve mütemmim cüzü varsa tamamý adeta bir askeri üs, ihanet þebekeleri (hain) eðitim merkezi, silah-mühimmat sevk, intikal, destek ve tahkim (istihkam) merkezi olarak faaliyet gösterdi. (*)

    Devlet yönetiminde en ileri ve etkin, güçlü ve muktedir; Dini, ilmi ve askeri müesseselerde ise; Ayýrýcý, bölücü, tefrika yaratan, örgütlü fesat unsurlarý haline getirip, elçilik, ataþelik ve konsolosluklarý marifetiyle (açýk-gizli) himaye ettiler.

    (*) F.A., 25 Nisan 2005'te Yeþim Seliz ve B.Aslan

    (*) Son 4 yýlda Anadoluðda 40 bin adet kilise açýlmýþ bulunmaktadýr. (basýn)

    Yazarýn Diðer YazýlarýKIRK ASIRLIK TüRK YURDU : ANADOLU (6) Son40 ASIRLIK TüRK YURDU ANADOLU (5)40 ASIRLIK TüRK YURDU - ANADOLU (3)40 ASIRLIK TüRK YURDU : ANADOLU (2)KIRK ASIRLIK TüRK YURDU (1)Kýbrýs için ðacilen ve derhalð laheyðe

    40 ASIRLIK TüRK YURDU ANADOLU (5)

    Osmanlý'nýn, 1535'te, gücünün ve özgüveninin zirvesinde iken Kanuni Sultan Süleyman Han zamanýnda Fransýzlara tanýdýðý kapitülasyonlar sayesindedir ki, ilk kez bir Hýristiyan kral, Osmanlý Devleti nazarýnda padiþahla ðeþit tarafð muamelesi gördü. 1583, Sultan üçüncü Murad döneminde ise; Fransýz elçisi ve Papa' nýn temsilcisinin isteði kabul edilerek, egemenlik haklarýný ortadan kaldýran bir karar daha alýndý: Böylece, kendi halkýnýn bir baþka devletin göndereceði öðretmenler tarafýndan eðitilmesi kabul edilmiþ oldu. Ýþte, bu (dönem itibarýyla son derece masum, makul, iyi niyetli ve insani amaçlarla vaki iliþki ve anlaþmalarýn yapýldýð&#305 tarihten itibaren Osmanlý coðrafyasýnda yüzlerce misyoner okulu, kilisesi, yetimhane vb. merkez açýldý. Güçlü ve hakim devlet dönemi için bunlar bir tehlike olarak görülmedi. Verilen haklar bir lütuf, inayet ve iyi niyet göstergesi olarak kabul edilmekte idi. Ama, gelecekte nelerin olabileceði (ve muhatap tarafýn bu anlaþmalarý kötü niyetler, menfur-sinsi amaçlarla kullanabileceði ve olabildiðince istismar ve suistimal edeceði) hiç kimsenin aklýna bile gelmedi. Umuru devlet tarafýndan hesap edilemedi. Sonradan gelenler de maalesef gereken beka ve basireti göstererek tedbir alamadý, veya batýnýn etkisi altýnda kalarak alýnamadý.

    Kapitülasyonlar ve müteakip anlaþmalar ile devam eden süreci bakýn, Ermeni araþtýrmacý Levon Panos Dabagyan, misyonerlerin verdiði zararý nasýl izah ve ifade ediyor: ðErmenilerin Milli Kilisesi ile birlikte, milli bütünlüðü bölünmüþ ve böylece Türkiye Ermenileri, kapitalist-Emperyalist Devletlerin adeta oyuncaðý durumuna düþerek çok büyük kayýplara uðramýþlardýr".

    TARÝHÝ GERüEK

    Gerçekte Türkler, kutsal kitaplar ve baþta ðDedem Korkutð olmak üzere pek çok efsanede açýklandýðý, anlatýldýðý ve Kurðan-ý Kerim ile Ýslamð i kaynaklarda kayýtlý olduðu üzere; Hazreti Nuhðun oðlu Yasef (YUSUF)ðin soyundan gelmektedirler. Hazreti Nuh zamanýnda yýllarca ikamet ettikleri yurtlarý Mezopotamya (Sümerler), doðu ve güneydoðu Anadolu havalisi (dahil) olduðu halde, tufandan sonraki ilk yerleþim yerleri Aðrý Daðý ve Anadoluðnun doðu ve yine güneydoðu çevresidir. (22) Bu tarihi gerçekten hareketle, batý kaynaklarýnda Orta Asya dahil Anadolu Trakya hariç bütün bölümleri ðTüRKÝYEð olarak adlandýrýlýr ve eski haritalarda böylece gösterilir.

    Ancak, Hazreti Nuh belirli bir aradan sonra Yasef/Yusuf ailesi ve ahvadýný Orta Asya taraflarýna göndermiþ, (M.ü. 4500 yýllarýnda) gidenler de, bu günkü Tanrý Daðlarý ile Amuderya ve Siri Derya nehirlerini içine alan iklimi müsait ve çok verimli bir coðrafyada yerleþmiþlerdir. Orta Asyaðda, Atamýz Yusufðun sülalesi geniþleyip büyüdükçe etrafýna sýðmaz olmuþ, bir bölümü orada kalmaya devam ederken, sülaleden bir kýsým Türkler, tekrar Ana Vatan Anadolu taraflarýna göç ederek Hazreti Nuhðdan sonra ilk defa M.ü. 3500 yýllarýnda, yani bu günden 5500 yýl önce gelip Anadoluðya yerleþmiþlerdir. (23)

    Dahasý, ayný dönemlerde Hazar Denizi (adýný Hazar Türklerinden almýþtýr) Volga, Dinyeper ve Dinyesterði geçerek bu günkü Romanya steplerini aþan Türklerin büyük bir bölümü Balkanlar ve Anadoluðya yerleþmiþlerdir. Ýleriki yýllarda oluþan Bogomile (Bojnak) Mezhebi tarihi incelendiðinde bazý gerçekler çok daha açýk ve net bir biçimde ortaya çýkmaktadýr. O dönemde Kýtða Avrupaðsýnda yaþayan kavimlerin ne kadar zalim, adi, alçak, insanlýk düþmaný, hain, ilkel ve vahþi olduklarýný anlamak bakýmýnda da bu kesitin incelenmesinde fayda ve zaruret vardýr.

    TüRKLER, ÝSLüMÝYET VE þAMANLIK

    Kur-anðý kerimde açýkça sabit ve inancýn (Amentü) temel ilkesi olmasý nedeniyle kabul etmek gerekir ki; Hazreti Nuh (bütün peygamberler gibi) Müslümanðdý. Dolayýsýyla Türklerin atasý Yasef/Yusufð da sadýk, samimi ve muttaki, iyi bir Müslüman idi ve Ýslamðýn döneme raci akaidine-ilkelerine sadýk kaldýðý ve Hazreti Nuhðun þeriatýný özenle yaþattýðý anlaþýlmak gerekir. Oðuz Kaðan Destanýna göre, Oðuz Hanðda Müslüman olarak doðmuþ, üç gün süreyle annesinin memesini aðzýna almamýþ, Annesi büyük bir endiþe ve üzüntüyle yalvarýnca ise üç günlük çocuk ðAnne, ben Müslümanðým, sen deðilsin. Eðer Müslüman olmazsan sütünü içememð demiþtir. Hazreti Ýbrahimðin de baba tarafýndan Türk olduðu ve Peygamberimiz Efendimizin de bu cihetle Türk soyuna dayandýðý söylenir.

    Türklerin tarih boyunca sergilediði yüksek medeni vasýf, insan odaklý kültür, saygý, sevgi, hoþgörü ve yüksek toleransýn temelinde ola ki bu manevi gerçek vardýr. Bu nedenle, sonraki bin yýllar içinde oldukça deðiþen ve (zaman zaman, yer yer) þamanlýða dönüþen inanç ve ibadet biçiminin temelinde Ýslam inancý (Müslümanlýk) vardýr. Diðer bir anlamda, bütün milletler gibi Türkler de, Müslüman olarak hayata baþlamýþ ve fakat, diðer milletlerden (kavimlerden) farklý olarak inançlarýnýn özünü-esasýný muhafaza ederek tarih sahnesinde yürümüþlerdir.

    Türklerin MS 760 ð 800 yýllarýndan itibaren geniþ kitleler halinde Ýslamðý kabul etmelerinin ana sebeplerinde biri: þamanlýk ile Ýslamiyet arasýnda, bin yýllar boyunca deðiþen çok az unsur hariç büyük bir örtüþme ve benzeþme olmasýdýr. Nitekim, bu anlamda Türkler akýn akýn Ýslamða katýldýktan sonradýr ki, daha büyük devletler ve yüksek medeniyetler kurmuþlar ve dönem itibarýyla bilimin, kültürün ve bilincin geliþmesine çok büyük katkýlarda bulunmuþlardýr.

    Tam yeri gelmiþken burada, Büyük Ýslam Peygamberiðnin Türkler hakkýnda ne buyurduðunu bilhassa hatýrlatmak isterim. O Yüce Peygamberimiz, bize bahþedilen ðTürkð ismi için: ðBEN ALLAHIðIN YARATICI AþKIYLA CÝLüLANMIþ TERTEMÝZ, SAF BÝR AYNAð YIM. BU YüZDENDÝR KÝ; BANA BAKANLAR, BU MüCELLü AYNADA KENDÝ YüZLERÝNÝ VE YüREKLERÝNÝ TEMAþü EDERLER. TüRK GÝBÝ GüZEL VE AYDINLIK OLANLAR, BU NURðDAN IþIKTAN OLAN AYNADA, KENDÝ GüZELLÝKLERÝNÝ GüRüRLERð buyurmuþlardýr. Ýþte TüRK budur. Bu, (böyle) olmak durumunda ve zorundadýr. (24)

    Peki, bu muhteþem, istisnai övgüye ve muazzam mazhariyete sebep ne ? Cevabý bizzat Kurðan-ý Kerim vermektedir. Okuyunuz: "Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah onlarýn yerine öyle bir kavim getirir ki, Allah onlarý sever, onlar da Allah'ý sever. Onlar müminlere karþý alçakgönüllü, kafirlere karþý izzet sahibidirler. Allah yolunda cihad ederler ve dil uzatanlarýn kýnamasýndan da korkmazlar" (Maide: 54)

    Size çok önemli bir Hadisi þerif daha nakledeyim: "Fitne, fesat çoðaldýðýnda ve kan gövdeyi götürdüðünde Allah bu ümmete mevaliden (Efendiler. Mevleviyyet payesine ulaþmýþ sarýklý alimlerden) bir ordu gönderecektir (TüRKLER); Onlar ata binmede Araplardan çok daha üstün ve silah kullanmada onlardan daha çok mahirdirler. Ýþte Allah (c.c.) bu dini onlarla yeniden bir kere daha güçlendirecektir." Hz. Muhammed (s.a.v.)

    Ayný Nûrð un devamý olan gönüller sultaný Hz. Mevlanað mýz ise; ðþU SONSUZ DERYüDA AKIP GÝDEN GEMÝNÝN MANüSINA-KAPTANINA TüRK DENÝLÝR, TüRK ! ELBETTEKÝ SüRETA YAþAYANLARA DENÝLEMEZ. O, YüCE MANüNIN GERüEÐÝNÝ ÝDRAK EDEREK YAþAYANLARA SADECE TüRK DENÝLÝR !ð (25) diyerek; Türkðün gerçek anlamda olgunluðun, kemalatýn ifadesi olduðunu belirtmiþtir. Bu kemalat, yüce daðlarýn, göklerin ziynetleri olan yýldýzlarýn, ayýn, güneþin anlamlarýna kadar ululanmýþtýr.

    Son olarak, Yunus Emre Hazretleri de þöyle der:

    "BÝLMEYEN NE BÝLSÝN BÝZÝ, BÝLENLERE SELAM OLSUN"

    Yer, yer (dünya) olalý hiçbir kavim/millet/halk/topluluk bu kadar övülmemiþ ve yüceltilmemiþtir. Bütün Türk alemi bu hakikatleri bilmeli ve ona göre motive olmalýdýr...

    MESELE DÝNðSE EÐER...

    Ve insanlýk adýna batý, ABD ve diðerleri; Sözde insan haklarý, demokrasi, adalet gibi (samimi olmayan) iddia ve kavramlar ileri sürerek; 11 Eylül (ikiz kuleler) gibi oyun, iftira ve senaryolar düzerek, Türk-Ýslam alemini tehdit ve Anadoluðyu tasallut-tarumar edip, aslýnda ðyüceltmek-kutsamak, mümin ve muteber kullar olmak içinð tanrýyý (Allahð&#305 arýyorlarsa eðer; ünce Türk tarihine bakmalýdýrlar. Tanrý (Allah) orada. Gerçek Ýslam oradadýr. Gerçek kültür, medeniyet, saf, temiz, berrak, namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu, sevgili, saygýlý, hoþgörülü ve deðerli ðÝNSANð, insanca yaþam biçimi orada. Makro ve mikro bazda kozmik, sosyolojik, sosyometrik, epistomolojik bakýmdan ðelektikð(gerçek insan formu) ontolojik ve tarihi diyalektik sýrlar ile kainat/evren, Türk aleminin, on bin yýllýk ðgizlenen tarihininð ve Ýslamiyet sonrasý tasavvuf güncesinin tertemiz, pýrýl-pýrýl sinesinde gizlidir. Okusun okumasýný bilenler ve araþtýrsýnlar.

    MEDENÝYETLER BEþÝÐÝ ANADOLU

    Hiç düþündünüz mü ? Niçin medeniyetler beþiði Anadoluðdur ? ve 5700 yýllýk Yahudi inancýna göre ðher milenyumda (bin yýlda bir) Anadoluðdan büyük bir medeniyet zuhur eder (çýkar) ? üünkü, Anadolu barýþsever atalarýmýzýn insan sevgisi, barýþ, anlayýþ, adaletle yönetim, eþitlikle himaye, tolerans ve hoþgörüsü nedeniyle; Yunanlý Ýskender, Haçlý taarruzlarý, Aksak Timur (!) ve yine vahþi batýnýn tahriki sonucu vuku bulan din savaþlarý ve kardeþ kavgalarý dýþýnda ciddi bir tahribat ve yýkýma maruz kalmamýþ, bu sayede, baþta Türk kültür ve medeniyeti olmak üzere, çok farklý kültür ve medeniyetler burada geliþme imkaný bulmuþlardýr. Dünyanýn hiçbir coðrafyasýnda, ülke veya devletinde bu himaye, sahiplenme ve hoþgörü yoktur. ürneðin IX asýdan XI. asrýn sonlarýna kadar Sicilya Ýslam Devletiðnden günümüze intikal bir eser var mýdýr ? Ya, Amerikaðda Kristof Kolombðdan 25 yýl önce Osmanlý himayesinde kurulduðu yenilerde açýklanan ve varlýðý ileri sürülen devletten !.. Tekrarlamakta fayda var. Endülüs medeniyetine ne oldu. Ya, Hun, Avar, Türk-Bulgar ve Peçenek eserlerine ne oldu. Tarihi ve kültürel eserler bir yana; Neden Avrupa 1760 yýllarýnda baþlattýðý Avrupað nýn Müslüman ve Türk soykýrýmlarý ile Türklerin tam bir vahþetle tahliyesinden (tarihin en büyük tehcirinden) bahsetmez !..

    Aslýnda, Türk tarihinin derinliklerinde, gün yüzüne kasýtlý olarak çýkarýlmayan, Cumhuriyet hükümetlerinin de yeterince sahip çýkmadýðý gerçekler, bu günün sorularýnýn hepsine cevap verecek derecede, kapsam ve nitelikte büyük bilgiler içermektedir. Týpký, bütünüyle yalan ve iftiradan ibaret Ermeni soykýrým iddialarý gibi, mevcut ve muhtemel pek çok iddia ve iftiranýn yolu böylece kesilebilir. Günümüzde tefessüh etmiþ sözde Avrupa medeniyeti geçmiþinden korkmakta utanç ve hicap duymaktadýr. Bu nedenle tarihi karartmakta kendince haklýdýr. Ama bizim korkacak neyimiz var ?

    Türkler bilgeliklerini Ýslamðla kazanmadýlar, bilakis Ýslamðla ivme kazandýlar. Ama ne zaman ki, arý-duru, saf ve gerçek Ýslamðý sulandýrmaya kalktýlar, iþte o zaman kaybettiler. Bu sözüm yanlýþ anlaþýlmasýn. Ýslamðýn içindeki bilgelik ve kemal derecesi / olgunluk saklý sýrlar yine Türklerin bilgeliðiyle insanlýk alemine çok farklý ufuklar açmýþtýr. Daha sonralarý hurafelerle yozlaþtýrýlan, din tüccarlýðýna ve siyaset simsarlýðýna alet edilen ve baþkalaþtýrýlan Ýslam yüzeysel ve taklidi hale gelince yani, iktidarý yobazlar ele geçirince Türkistan'da doðan bilgelik de þimdilerde yeraltýna indi. Hala o yobazlarýn çeliþkili ilmihalleriyle insanýmýz, bu bilgelikten, olgunluktan ve safiyetten mahrum kaldý. þimdilerde kadýnlarýn saçalarýyla, baþlarýyla, yazma ve baþ örtüleriyle uðrasan bizler o zamanlar evrenin sýrlarýyla ilgileniyorduk. Ne oldu da Ýslam bugün ki haline geldi? Neden bazý adetlerimiz, gelenek ve törelerimiz batýl inanç olarak bir kenara itildi, atýldý ve þamanizmden gelen derin kültür ve bilgelik birikimimiz Ýslamðý doðru yorumlarken birden necis (pis) Araplarýn; Týpký Museviler ve Ýseviler gibi tahrif ve tahrip ettikleri suni ve sapýk (sözde) dine inanmaya baþladýk ? (sapýk din derken asla gerçek Ýslamðý kastetmiyorum) Ýste çözülmesi ve çözümlenmesi, aþýlmasý gereken soru ve sorun bu..

    TEKRAR HATIRLATALIM

    Orta Asyaðdan göç edip gelen Türklerin Ýlk yerleþtikleri yerler Güney Doðu Anadoluðda bu günkü Diyarbakýr, Cizre, Mardin, Musul, Kerkük ve Zagoros Daðlarýðnýn batý etekleri olup; Yaklaþýk 500 sene buralarda hüküm sürdükten sonra bir bölümü Orta Asyaðya tekrar geri dönmüþ, kalanlarý ise Anadolu içlerine doðru ilerlemiþ, buralarda uygarlýklar kurarak, çoðalýp çeþitli kabileler, boy ve soylara bölünerek muhtelif devletler kura gelmiþlerdir. Nuh Tufaný efsanelerinde bu hususta çeþitli bilgilere rastlanmaktadýr.

    ünemine binaen tekrarlamakta fayda var. Ýslamiyet gelmeden çok önceleri de TüRK vardý. Dahasý, zaten Türkler evvelinde de Müslüman idi. Yukarda da deðindiðimiz üzere, þamanlýk, orijini NUH þeriatý olan; Hazreti Muhammedi (SAV) in vesile olduðu ðEKMEL DÝNð in belki de sadece bir alt versiyonu idi. þamanizmi incelediðimizde bunu açýkça anlamak, taktir etmek ve görmek mümkündür. Ahmet Yeseviðden intikal ve Yahudi asýllý bozguncu Abdullah Bin Sebe (sebailik) ile hiçbir ilgi ve alakasý olmayan, bütünüyle ðnev-i þahsýna münhasýrð þii-Batýni karakterinde uzak, saf Ýslam ve ðehli Sünnet veðl Cemaatð esasýný baz alan Hacý Bektaþ-ý Veli Aleviliðini incelediðimiz taktirde de ayný izlere ulaþýrýz. Zira, þamanizm ile Ýslam arasýnda kayda deðer ciddi çeliþkiler yumaðý yoktur. Bu tarihi süreçte ðorijinal Ýslam, adeta bir Türk Ýslamðýð biçiminde þekillenmiþtir.

    þüphesiz ATATüRKð de bunu anlamýþ ve görmüþtür. (26)

    Bütün bu tarihi ve tabii-doðal gerçekleri inkar eder ve yaklaþýk 4000 yýldýr bu topraklarýn TüRK olduðunu görmezden gelirsek, o zamanda düþman/batý derki sana "mademki Anadoluðya yeni geldiðini kabul ediyorsun, o halde çek git" buradan. Ya terk et Anadoluðyu, ya da benim dayattýklarýmý kabul et. 1500 yýldýr özellikle Türklere, 1400 yýldýr da bütün insanlýk ve Ýslam alemine Papalýkça oynanan oyun bu deðil mi ?

    Ak-at Kralý Naram-þinðin (M.ü 2200) Anadolu seferlerini anlatan "þartamhari" beyannamesinin (kil tabletler) 15. maddesinde þöyle yazýlýdýr. ðTürki kralý Ýlsu-Nailð Yine Ak-at tabletlerinde; Mardin merkez olmak üzere, güney Anadolu ve Musul,Kerkük dolaylarýnda yerleþik Hurriler de Türk kavmidir. Hurri dilinin filolojik kökeni ve özelliði Türkçeð dir. Hurrilerðin torunlarý Urartular da Hurri dili özelliði taþýyan dile sahiptir. Hurriler proto-Türk kavimleridir. Týpký Sümerler gibi. Anadolu Türk ün ikinci Vataný deðil, Orta Asya ile birlikte en eski Yurtlarýndan biridir. Anadolu ya (Mü 700) Kafkaslardan gelen Ýskitler (Sakalar) Türk kavmidir. Urartularða devamlý saldýran Asurlarý tarih sahnesinden silen Ýskitlerdir. Urartu baþkenti Tuþpa (Van) da þamran suyu diye bilinen su kanallarý Urartu mühendisliðinin þaheseridir. Bugün Orta Asya da (Doðu Türkistan, Sincan) þamran suyundan çok daha ileri teknikte 4500 yýllýk (yer üstü ve yer alt&#305 Karýz ve Jinhan kanallarý vardýr. Karýz ve Jinhan kanallarý, bu gün üin sýnýrlarý dahilinde yer alan üç mimarý harikadan biri olarak kabul edilmektedir.

    Büyük göçe neden olan bölgesel kuraklýk sýrasýnda Tanrý Daðlarýndaki suyu buharlaþmamasý için 60 kilometre mesafeye taþýyan Karýz kanallarýnýn toplam uzunluðu 5100 kilometreyi bulmaktadýr. Uzunluklarý 4 ile 60 km. arasýnda deðiþen Karýzlarýn sayýsý 1800 civarýndadýr.

    Bu muazzam kanallar ve su yollarý, en az Mýsýr piramitleri veya Aztek / Ýnka tapýnaklarý kadar, hatta onlardan çok daha önemli, gerekli, deðerli ve insani amaçlarla inþa edilmiþ olup; Ayný dönemde demir ve bakýrý iþleyen ve modern tarým yöntemlerini büyük bir baþarýyla uygulayan (27) Atalarýmýzýn eseridirler. Bu eserler ve benzerleri, bu günkü Tanrý Daðý ve civarýndan, Mezopotamya ve Anadolu dahil çok geniþ bir coðrafyada net bir biçimde görülür.

    Dikkat edilirse, atalarýmýzýn tarih boyunca inþa ettiði bütün eserler insanlýk yararýna, üretim ve hizmete yöneliktir. Hepsinde ðkamu yararýð baz alýnmýþtýr. üok önemli bir kültürel deðer ve eser olan ve Türk tarihine ýþýk tutan ðOrhun Kitabelerið ise, son derece mütevazi boyutlarda inþa edilmiþtir. Bunda ibret alýnacak dersler vardýr.

    Evet, þimdi Nuh Tufanýný ve Sümerleri baz alýrsak bu topraklar, gerçekten de Atatürkðün dediði gibi yaklaþýk 7000 yýllýk; (*) Orta Asyaðdan ilk göç dikkate alýndýðýnda ise, en azýndan kýrk asýrlýk (4000 yýllýk) Türk Yurdudur. Doðu Roma tarihi ayrýntýlý bir biçimde incelenirse eðer, günümüz için sürpriz sayýlacak çok enteresan bilgilere de ulaþmak mümkün görülmektedir. Dýþ düþmanlar ve iç iþbirlikçileri, bunun içindir ki; TüRKð e tekrar "yüksek, asil ýrkýný, nadir harsýný-kimliðini, kiþiliðini, nadir kültür ve medeniyetini öðretenð ATATüRK e düþmandýrlar.

    Burada Atatürk tarafýndan ortaya atýlan ðGüneþ Dilð teorisini de çok iyi anlamak ve bu baðlamda inceleyip-irdelemek gerekir. Ancak, bu tez-teori Atatürk zamanýnda her nedense fazla iþlenmemiþ, bir þekilde göz ardý edilmiþ ve 1938ðden itibaren tarihi bir sýr gibi saklanmasý cihetine gidilmiþtir. 1960ðdan sonra ise kamusal ve kurumsal alandan bütünüyle çýkartýlmýþ bir teoridir. Ne yazýk ki, hiçbir üniversite konuyla ilgilenmemektedir !..

    Mezkür çarpýk zihniyetin fanatik ve dýþ baðlantýlý, iþbirlikçi taraftarlarý iþte 1938ð den bu yana, bazen açýkça çoðunlukla da gizlice-sinsice ATATüRK Ýlke ve inkýlaplarýný, yani ðKEMALÝZMÝð menfur bir ðgrek orijinlið karþýdevrimle yok ederek, planlý bir þekilde rejimi ne olduðu belirsiz (dejenere) ve ABD tarafýndan tam bir haçlý zihniyeti ile yazýlan GERüEK FURKAN doðrultusunda "ýlýmlý Ýslam" modeline çevirmek için var güçleriyle çalýþtýlar, çalýþýyorlar, çalýþmaktalar.

    Atatürkðün cumhuriyetin geleceðini emanet ettiði saf ve masum Türk gençleri ve çocuklarýna, emperyalist iþbirliðiyle hazýrlanan Atatürk sonrasý Tarih kitaplarýna inatla "sen Anadoluðya 1071 de geldin, medeni deðilsin, vahþisin, göçebesin, 1071 öncesinde Anadoluðda sen yoktunð anlamýna gelen ifade ve ilhamlarla, hatta açýkça-alenen yazýp, çizerek, niteliði henüz netleþmemiþ ve orijini tanýmlanmamýþ ðTürk-Ýslam sentezið adý altýnda, namazsýz, niyazsýz, imansýz, þuursuz, takva dýþý uyduruk bir ðtakiyyeð (din, inanç tüccarlýð&#305 aþýlamak için ellerinden geleni yaptýlar. Yapmaktalar. Bu günde: "Türk sen azýnlýksýn Anadolu zaten mozaiktir, sen geleli 1000 yýl bile olmadý, senden önce burada halklar vardý" tezini iþliyorlar. Alt kimlik, üst kimlik gibi, milli devletle örtüþmeyen saçma sapan görüþler ileri sürüyorlar. Her biri asli-esas kurucu unsurlar konum ve durumunda bulunan ve aralarýnda insani, medeni ve yasal (vatanda&#351 haklarý bakýmýndan en küçük bir ayrýlýk-gayrýlýk olmayan insanlar arasýna fitne-fesat ve tefrika tohumlarý ekmeye çalýþýyorlar. Atatürkðün Anayasasýðndan (1928) bu nedenle ve bu art niyetle, bilinçli olarak ðMÝLLÝð sözcüðü kaldýrýlmýþ (1961) ve parçalardan biri veya ðbir kümenin elemaný/birimð anlamýna gelen ve bu anlama yol açarak ðýrkçýlýðý çaðrýþtýran, ayrýmcýlýðý teþvik ve tahrik edenð milliyetçilik deyimleri konulmuþtur. Bu nedenle: ðCumhuriyetin en büyük ihanet ve kýrýlma hareketið 27 Mayýs 1960 baþkaldýrýsý (ihanet hareketi) dir.

    22. Kaynak: Pitman, Walter; Ryan, William, "Noah's Flood:The New Scientific Discoveries About The Event That Changed History," Simon Schuster, 1998, ISBN 0-684-81052-2

    23. Direnen Türkler, Müslüm Ulusoy, Taný Yayýn-Ankara, 2006

    24. üZKAYNAK, 2006-49 ð Aylýk Dergi, s. 3, Ankara

    25. üZKAYNAK, 2006-49 ð Aylýk Dergi, s. 3, Ankara

    26. Atatürkðün Kurðan Kültürü, Yard. Doç. Dr. Abdurrahman Kasapoðlu ð Ýlgi Yayýnlarý, 2006-Ýstanbul ve Seni Anlasaydýk Bu Hale Gelmezdik, Ýbrahim Candan ð Akasya Yayýnlarý, 2005-Ankara.

    27. Belde Gazetesi, 12 Eylül 2006 ð Ankara

    KIRK ASIRLIK TüRK YURDU : ANADOLU (6) Son

    þimdi tam yeridir. Kývamý, zamanýdýr. Tekrar Mustafa Kemalðe kulak verelim. Bakýnýz ne diyor büyük önder: ðBu memleket, (ANADOLU) dünyanýn beklemediði, asla ümid etmediði bir müstesna mevcudiyetin ðYüksek tecellisineð sahne oldu. Bu sahne en aþaðý yedi bin senelik öz Türk yurdu ve Türk beþiðidir. Beþik tabiatýn rüzgarlarýyla sallandý; Beþiðin içindeki çocuk tabiatýn yaðmurlarýyla yýkandý, O çocuk tabiatýn þimþeklerinden, yýldýrýmlarýndan, kasýrgalarýndan evvela korkar gibi oldu; Sonra onlara alýþtý; Onlarý tabiatýn babasý tanýdý onlarýn oðlu oldu. Bir gün o tabiat çocuðun tabiatý oldu; þimþek, yýldýrým, güneþ oldu, Türk oldu. Türk budur. Yýldýrýmdýr, kasýrgadýr, Türk; Dünyayý aydýnlatan güneþtir.ð Devamla:

    ðTürkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkýna ðTürk Milletið denir. Dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha namuslu, dürüst, temiz ve onurlu bir millet yoktur ve bütün insanlýk tarihinde görülmemiþtir.ð (Mustafa Kemal ATATüRK) Ýþte Anadolu ve Anadolu Türkðü budur !...

    Bilindiði üzere Atatürk, büyük bölümü tarihi konulara ait olmak kaydý þartýyla yaklaþýk 5000 kitap okumuþtur. Günümüz okuma özürlü insanlarýmýz ve kahir ekseriyeti gaflet-dalalet uykusunda olan sözde yönetici kadrolarýmýz (idareci kitleler) yönünden bu muazzam bir rekordur. Bu rekoru nefsinde yaþayan ve geleceði ilmiyle-deneyimi, basiret, feraset ve bekasý ile aydýnlatan ðkurucu liderð bu konuyu nasýl bütünleyip, tamamlýyor !..

    ðBEN HER þEYDEN üNCE BÝR TüRK MÝLLÝYETüÝSÝYÝM. BüYLE DOÐDUM. BüYLE üLECEÐÝM. ðTüRK BÝRLÝÐÝNÝNð BÝR GüN (mutlaka) HAKÝKAT OLACAÐINA ÝNANCIM VARDIR. BEN GüRMESEM BÝLE, GüZLERÝMÝ DüNYAYA ONUN RüYALARI ÝüÝNDE KAPAYACAÐIM. TüRK BÝRLÝÐÝNE ÝNANIYORUM, ONU GüRüYORUM. YARININ TARÝHÝ, YENÝ FASILLARINI TüRK BÝRLÝÐÝYLE AüACAKTIR. DüNYA SüKüNUNU BU FASILLAR ÝüÝNDE BULACAKTIR. TüRKüN VARLIÐI BU KüHNE üLEME YENÝ UFUKLAR AüACAK, GüNEþ NE DEMEK, UFUK NE DEMEK, O ZAMAN GüRüLECEK."

    ðBüyük Türk milleti asildir. Asaletinden doðan ve vicdanlarý dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet ve kudret sahibidir. "YüKSEL TüRK! SENÝN ÝüÝN YüKSEKLÝÐÝN SINIRI YOKTUR." Ýþte, parola budur. (M. K. ATATüRK)

    Yani Atatürk, Türk milletinin ðANA/üZ YURDUðnunð Anadolu olduðunu bilmiþ, anlamýþ, öðrenmiþ ve bu gerçeði yaþadýðý sürece Türk milleti ve gençliðine öðretmiþtir. (11.Kasým.1938ðde Ýsmet Ýnönü ve yandaþlarý ile Atatürk düþmaný kadrocular ve siyasete dönen bazý yüzellilikler tarafýndan baþlatýlan karþý devrim sürecinde, ne yazýk ki bu ve benzer dersler, Kurð an-ý Kerim öðretimi dahil olmak üzere peyderpey müfredatlardan kaldýrýlmýþtýr.) Oðna (büyük önder Atatürkðe) göre: Türk milletinin Kabesi, esas kalesi ve tarihi/tabii/doðal karargahý ðKALBÝð Anadoluð dur. Yeni ve büyük Türk Medeniyeti Anadoluðdan yükselecek, beklenen, özlenen-müstakbel ðTüRK BÝRLÝÐÝð Anadolu da yoðrulup güçlenecek ve þekillenecektir. þu kadar ki; Milli þair Mehmet Akif ERSOYð un Ýstiklal Marþý ile iþaret ve ilan ederek ruhlandýrdýðý hakikat ðHakkýdýr Hakka (ALLAHða) Tapan Milletimin Ýstiklalð mýsraý hayat bulmak, manasý madde olmak ve Anadolu insaný ile birleþmek-bütünleþmek (yaþanýr olmak) zorundadýr.

    Zira tarihi verilere göre; Türk insaný ve milleti 7000 yýldýr deðil, yaklaþýk 10 bin yýldýr Anadolu dadýr. Hatta bu tarihin M.ü. 14.000 yýllarýna kadar dahi uzanmasý çok mümkündür. Ancak, bunu zaman gösterecektir. Gerçek þu ki: Anadolu, öz be öz Türk yurdu ve topraðýdýr. Bunun aksini hiç kimse iddia ve ispat edemez. Muhtemel hainlere karþý Atatürk þöyle demektedir:

    ðTürk ulusunun tarihini ve (milli) toplum düzenini bozmaða yönelik didinmeler boðulmaya mahkumdur. Türk ulusu, kendinin ve ülkesinin yüksek (milli) çýkarlarýna karþý çalýþmak isteyen fesatçý, alçak, soysuz, aðzý kalabalýk kiþilerin saçma sapan sözlerindeki gizli ve kirli (menfur) emelleri anlamayacak ve onlara hoþgörü ile bakacak bir toplum deðildir. O, þimdiye deðin olduðu gibi ðdoðru yoluð görür. Oð nu (Türk Milletini) yolundan saptýrmak isteyenler, daima ezilmeðe ve tepelenmeðe mahkumdurlar.ð

    Bu toprak, sonradan olma deðil; Anadan doðma Türkðtür. Burada ANAð dan maksat: Onur ve iffeti, erdemi yüksek, namuslu-dürüst, ilkeli ve sorumlu, (adi, sünepe, miskin, tembel, onursuz ve ahlaksýz, haymatlos yapýlý dalkavuklar deðil) kahramanlar doðuran ve Türk medeniyetini cihana þamil kýlan yiðitler yetiþtiren, Atatürk çaðý ve zihniyetini geleceðe taþýyan kadýnlarýn, ðATATüRK ANAð larýn yurdudur. Tarihte cihan kahramanlarý yetiþtiren bu toprakta, en az ANAð lar kadar Türk erkekleri de namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu, þahsiyetli ve haysiyetlidir. Bu baðlamda bir örnek verecek olursak: Kadýnýn bekareti ne denli önemli, hayati deðeri haiz ve kutsal ise; Erkeðin bekareti de en az o kadar önemli, hayati deðeri haiz ve kutsaldýr. þaný yüce Türk için bu zorunludur...

    Gerçek þu ki : Anadolu temizliðin, dürüstlüðün, adaletin, hikmetin ve hakikatin yurdudur. Türk hakka (Allahða) tapar. Türk, samimi, onurlu ve hakiki Müslümanðdýr. Türk budur. Gelin þu tarihe son kez bir daha bakalým. Medeniyet neymiþ ? insanlýk neymiþ ? adalet ve hakikat-hikmet neymiþ bir kez daha görelim:

    Hani, Ýskit kralý Ýdandir, Pers kralý Darius a; özbe öz TüRK karakteri taþýyan þu metni göndermiþti. ðAma siz ille de savaþmak istiyorsanýz, bizim atalarýmýzýn orada (Anadoluðda) mezarlarý var. Onlarý bulun, onlara el kaldýrýn, o zaman görürsünüz. Mezarlarýmýz için savaþýyor muyuz, yoksa savaþmýyor muyuz. Ama daha önce keyfimiz istemediði sürece sizinle savaþmayacaðýz".

    Sen, Ata mezarlarý için savaþan ceddini TüRKð e öðretme. Ama, Türkiyeðye gelen Suudi Kralý "geleneklerimizde mezar ve mezar ziyareti yoktur" diyerek TüRK ün ATAð sýnýn mezarý ANITKABÝR e gitmeme saygýsýzlýðýn görmezlikten gel. Ondan sonrada TüRK çocuðuna inatla "sen 1071 de Anadoluð ya geldin" de. Yalan söyle. Ýftira et. Kandýr. Vehhabi Kral, kendi aðzýyla "benim Ata mezarým yoktur" diyor. Ama sen iþbirlikçiliðine inadýna devam et. Oysa;

    üngre'den
    Mustafa Kemal bu meþhur sözü çatalhöyük kazýlarýndan sonra 1936 yýlýnda söylemiþtir. Ortaya çýkan gerçek 1960larda c14 ile en az 6500 yýllýk olduðu.Evet son 2 yýllýk bir kazýda söz edeyim Erzurum Pasinler ovasýnda yapýlan kazýya göre yaklaçýk 8550 yýl önce gelmiþiz bu topraklara.Yine Erzurum karayazý ilçesi salyamaç köyü cunni maðrasýnda kazým mirþan hocamýzýn okuduðu ve hiyeroglife menþe olan ýsub ög yazýtlarý ise yaklaþýk 7000 yýllýk.Evet M. Kemal benim en büyük hayran olduðum 2 tarihçden biri (diðeri Kazým Mirþan) ve kesinlikle bir vatansever. Dediði gibi Cumhuriyeti biz kurduk Onyu yükseltecek ve yaþatacak sizlersiniz.

    Anketin altýn lütfen yazý yazmayýn

  2. #2
    merkad
    Guest
    tebrik ederim
    gerçekten çok ii toplamýþþsýn konuyu...

    ben sayýn kazým mirþanýn iki kitabýný bulup okuyabildim..
    haluk tarcan için ise keza ayný..

    senden bi ricam olacak...

    islam öncesi islamdýr dedin Türk dini için..
    Türk'lerin nasýl islam dinini kabul ettiklerini de araþtýrýrmýsýn..
    anadoludaki ve orta asyadaki türk dinini kýyaslarmýsýn..

    yazýlarýný bekliorm..
    saygýlar..

  3. #3
    idris
    Guest

    Cevap: Kirk Asirlik TÇrk Yurdu

    bende teþekküre katýlýyorum ...
    ve Kazým Mirþan ile birkaç yýldýr ilgileniyorum .
    ve tabiki Haluk tarcan beyefendi ilede .
    hatta geçen gün '' evrensel uygarlýklarýn köken kültürü üN- TüRK UYGARLIðI 1B '' kitabýndaki çalýþmalarý için tel ile görüþtüm .secgi ve teþekkürlerimi sundum ...
    bize öðretilen tarih gerçekten batýnýn amacý doðrultusunda iþlenmiþ .yapýlan tüm kazý ve bulunan tüm yazýtlardan anlaþýlacaðý üzere Dünya Tarihinin her safhasýnda Türkler var.
    beni en çok sevindiren gençlerimizin Tarih ve anadilimiz üzerine düþmeleri .burada Atatürk'ün çok önemli bir uyarý sözünü sizlerle paylaþayým .
    ''Türk çocuðu ecdadýný tanýdýkça daha büyük iþler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktýr.''
    sevgimle kalasýnýz .

  4. #4
    SÜMERLER…

    Kasým 6, 2011

    Güneþ dil teorisi‘ne göre Türk-turani olan ve tarihin baþlangýcý kabul edilen Mezopotamya kavmi.

    Sümerler, M.Ö. 3500 – M.Ö. 2000 yýllarý arasýnda mezopotamya‘da yaþamýþlardýr. Bir çok medeniyetin karanlýk kurucularý olduklarý gibi bir çok ýrkýn soyunun dayandýðýný iddia etmeye çabaladýðý topluluktur sümerler…
    Bugün Sümer medeniyetini Almanlardan ingilizlere, Farslardan Araplara kadar bir çok millet sahiplenmekte ve atalarýnýn Sümerliler olduðunu ileri sürmektedirler.
    Bunun nedeni þüphesiz medeniyetin, tarihin, hukukun, bilimin, edebiyatýn, tarým ve ekonominin Sümerlerle baþlamasý, daha doðrusu yazýnýn mucidinin sümerliler olmasýndan kaynaklanan “ilk medeniyetin kurucularýnýn sümerliler olduðu” sanrýsýdýr.

    yabancý sümerologlar, Türk Dili ile Sümer Dili‘nin akraba olduðunu baþka bir baðýntýlarý olmalarýný ileri sürmekte ve sümerlerin Türklüðünü kasten saklamaktadýrlar.
    lakin ulu önder atatürk tarafýndan bizzat yaptýrýlan türk tarih tezi çalýþmalarýnýn bir ürünü olan güneþ dil teorisi kasten yapýlan tüm bu görmezlikleri birer birer çürütmüþ, sümerler ile türklerin dil akrabalýðýndan çok öte, kan akrabalýðýna dayanan bir yakýnlýkta olan iki toplum olduðunu ortaya çýkartmýþtýr…
    alýntý
    insanlýk Tarihinin insanlýðýn inanç edinmesiyle geçmiþi M.Ö 13000 yýllarda sona eren buz çaðý ve Altay inançlarý ile baþlar.
    Daha sonra M.Ö 9000 yýllarýnda Altay daðlarýndan inen Sümerler güneye daha sýcak coðrafyaya yerleþmiþlerdir. Türkmenistan’ýn Aþkabat kenti yakýnlarýnda Gök tanrý ANU adýna ANAV kentini kurmuþlardýr.
    ilk olarak insanlýðýn tarým yaptýðý yer burasýdýr. M.Ö 4500 yýllarda ANAV kentini býrakýp Mezopotomyanýn verimli topraklarýna göçmüþtür.
    alýntý
    bu noktada bir parantez açalým ve orta asya anav-andornovo ve karasuk kültürleri kazý alanlarýnda rastlanan bulgularýn sovyetler birliði ve ardýlý rusya tarafýndan insanlýk ve tarih bilimi ile paylaþýlmadýðýný, burada elde edilen bulgularýn bilerek ve istenerek gizlendiðini de belirtmek gerek…
    alýntý
    Sümerlerin Altaylarda buz çaðýnýn eski karanlýðýn gecelerin bezginliði ile güneþin ýþýðýný Tanrýnýn tezahürü kabul ve Tanrýnýn gökte var olduðuna inanarak bir inanç geliþtirdiler. Buna Giganu(Göktanrý) adýný verdiler. Daha sonra geceleri güneþin ýþýklarýný yansýtan ayý 2. Tanrý olarak gördüler ve diþi inanç kavramý olarak Toprak Ana ile özdeþleþtirdiler. iþte tüm dil ve dillerin çýkmasýnýn kaynaðý güneþ olmuþtur. Daha sonra Hz. ibrahim(er-baim) Tanrýnýn ne güneþ, ne ay ne de baþka bir cisim olmadýða inanarak Semavi Dinlerin doðmasýna sebep olmuþtur.
    Bunu iyi bilen Atatürk devrin en büyük projesi olan “Güneþ Dil Teorisini” hazýrlatmýþ, desteklemiþ ve inanmýþtýr. Güneþ Dil Teorisi Tüm dillerin Türkçeden geldiðini ispatlayan bilimsel çalýþmadýr.
    alýntý
    Sümerlerde 8 yýldýz inancý olmasý Türklüðünün diðer bir kanýtýdýr.
    8 yýldýz ( Göktanrý, Oðuz kaðan, ve 6 oðlunu simgeler) 8 yýldýz inancý sadece Sümerlerde deðil Hititlerde, Asurlarda, Akadlarda ve Maya ve Aztek uygarlýklarýnda da görülmektedir.
    Ayrýca hükümdarýn Tanrý tarafýndan tahta çýkarýlmasý inancý (kut anlayýþý) Sümerlerde de olmasý bir tesadüf deðildir.
    (bkz: kayý/@protest sanayici)
    Sümerlerle türklerin bir benzerliðimizde Edebiyat alanýndadýr.
    Sümerlerin Gýlgamýþ Destaný ile Dede Korkut destanlarý birbirine benzemektedirler.
    alýntý
    iki destanda 12 parçadan meydana gelmekte, kahramanlarýn baþýna ne gelirde uykudan gelmesi, Sümerlerde Guti kralý inkuþi ile Dede Korkut’taki Enkuþ’un isim benzerliði bir tesadüf deðildir.
    alýntý
    Zaten Orhun abidelerindeki Edebi Dil Türk Dilinin çok eskiye dayandýðýný göstermektedir.
    Sümer Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasýndaki benzerlikler:
    Gadun ———— Hatun
    Assinu ———– Asena
    Gig-Anu ———- Göktanrý (Gök ana)
    Tammuzi ——— Temmuz
    Domuzi ———- Domýz
    Ginç ——— Genç
    Auþk ——– — Aþk
    Tar- kus-u ——– Talih kuþu
    Ungar ———- Uygar
    Altun ———– Altýn
    Anu ———- Ana
    Tengiz———- Deniz
    Gozam-Ozam —— Ozan
    En-gur-ra ——— Ankara
    Tamga ——— Damga
    Me-en ———- Men-Ben
    Agýl ———– Akýl
    Bar ———– Var
    Er-Eþ ———— Erkek-Kadýn
    Rakibu ——- Rakip
    Aga ————— Aða
    Balag-ba ——– Balaban
    Kes-da ———— Kesmek
    Bira ————- Bira
    Tagga ———— Takke
    Ge —————– Gel
    ilig ———- ilik
    Et —————– Et
    Mum ————- Mum
    Huma-kus-a ———– huma Kuþu
    Sin ————- Sin(e)
    Karra ———— Kara
    Batu ———– Batý
    Sar ———— Sar(ý)
    Heak———- Hak
    Mesu ———- Meþe
    Engin ———– Engin
    L-elvan-ý ————- Elvan
    Nun ———— Un
    Apa ———— Apa(aðabey)
    Ambar———– Ambar
    Gaazi ————- Gazi
    Gid-de ———— Git-gide
    Amelu ———— Amele
    Zindan ————- Zindan
    isum ———— Iþýk
    iþ-ti ———— iþitmek
    Uri ———— Arý
    Kaskadu ———– Kaskatý
    Arpu ———– Arpa
    U-ru ——— Uyruk
    U-ku ——— Uyku
    Murad ——– Murat
    Nusa ——– Neþe
    Yukarýda görüldüðü gibi 6000 sene geçmesine raðmen bir çok Sümer Türkçesi günümüze kadar çok az deðiþiklikle ulaþmýþtýr. Bazý kelimeler kesinlikle Arapça olmayýp Sümer Türkçesinden Arapça’ya geçmiþtir.
    Sümerler ve bazý devletlerin Türk olduðu saklanarak Türklerin 1071 Malazgirt savaþýyla Anadolu’ya geldiði ve istilacý olduðunu, hiçbir kültürü olmayan barbarlar olduðunu insanlarýn kafalarýna empoze etmeye çalýþmýþlar. tarihin baþlangýcý olan türk kültürünü bilerek yok saymaya çalýþmýþlardýr.
    Atatürk bu tip dezenformasyonlarý engellemek için Tarih kitaplarýna Sümer Türklerini koydurmuþ fakat ölümümden sonra inönü ve Menderes gibi devlet adamlarý Sümerleri sadece mezopotomyada kurulan baþka bir medeniyetmiþ gibi tarih kitaplarýnda yerini aldýrmýþlardýr.
    Ziya Gökalp Türk Felsefesi( Tanrýnýn Türkleri) adlý eseri oluþturmaya çalýþýrken buna dikkat çekmiþ fakat ömrü yetmemiþtir. Yine Türkçülüðün Fikir adamý, Ruh Adamý, Dava Adamý hüseyin nihal Atsýz da Sümerlerin Tarih kitaplarýndan çýkarýlmasýna karþý gelmiþ ve inönü ile ters düþmüþtür.
    Daha eskiye gidersek Kaþgarlý Mahmut Divan-ý Lugat-ý Türk’te Türkçe’nin Arapça’dan üstün olduðunu belirtirken Sümer Türkçesinden faydalanmýþtýr ve Arapçanýn Türkçeden ibaret olduðunu savunmuþtur.
    Sümer efsaneleri ve Türkler;
    ORTA ASYA TÜRK EFSANELERiNDE SÜMER EFSANELERiNDEN iZLER:
    alýntý
    ilk olarak Promete’nin insanlara yazýyý, matematiði, astronomiyi, týbbý, hayvanlarý evcilleþtirmeyi, gemi yapmayý, kâhinliði öðrettiði efsanesi nedeniyle, batý dünyasýnda, bütün kültürlerin Yunanlýlardan kaynaklandýðý inancý yüzyýllar boyu süregelmiþtir.
    Diðer taraftan, Tevrat da bir kýsmý tanrý tarafýndan yazdýrýlmýþ, bir kýsmý israilliler tarafýndan yaratýlmýþ ilk dinsel ve edebî kitap olarak kabul edilmiþti. Geçen yüzyýl içinde, Mezopotamya’da yapýlan kazýlardaki buluntular, çýkan binlerce yazýlý belgenin çözülüp okunmasý ile her iki inanç da kökünden sarsýldý.
    Çünkü Promete’den an az 2000 yýl önce Sumerliler bunlarýn hepsini bulmuþlar, yapmýþlar ve kullanmýþlardý. Diðer taraftan Tevrat’taki birçok konularýn Sumerlilerden kaynaklandýðý, metinler okundukça meydana çýkmýþ ve çýkmaktadýr.
    alýntý
    Bilindiði gibi Sumerlilerin en önemli bulgularýndan biri, dillerine göre bir yazý icat etmeleri, onu geliþtirmeleri ve kil üzerine yazarak zamanýmýza kadar ulaþmasýný saðlamalarý olmuþtur.
    Bulunan belgeler arasýnda büyük deðeri olanlar edebî yazýtlardýr. Bunlar daha çok Sumerlilerin tanrýlarý ve dinleri ile ilgili konularý kapsamaktadýr.
    Sumerlilerin dinleri ve edebî yapýtlarý gerek kendileri zamanýnda yaþayan, gerek daha sonra gelen Ortadoðu milletlerini etkisi altýna alarak izleri, bir taraftan Yunanlýlar yoluyla Batý dünyasýna, diðer taraftan Tevrat ve Kuran’a kadar ulaþmýþtýr.
    Sumerlilerden Tevrat’a geçen konular üzerinde Batýda bazý yayýnlar yapýlmýþsa da bu hususta ülkemizde bir yayýn yoktur. ayný þekilde kuran’ýn sümerlerden etkilendiði yönünde de çok az yayýn vardýr. bu gerek insanlarýn dini sorgulamaktan çekinmesine, gerekse politik kaygýlara baðlanabilir…
    oysa biz alenen yazýyoruz ki, tüm semavi dinlerin alýntý yaptýðý, aþýrýmlar yaptýðý din sümer dini, sümer dini’nin etkilendiði din ise orta asya gök tengri inancýdýr.
    (bkz: varaka bin nevfel/@protest sanayici)
    Sumerlilerin dillerinin Türkçeye benzediði ve daðlýk yerden göç ettikleri kanýsý gittikçe yaygýnlaþmaktadýr.
    Bahaattin Ögel, Türk Mitolojisi temelinin uzay ve dünya ile ilgili inanýþ ve anlayýþ olduðunu yazmýþ. Sumer mitolojisinde de bu durum böyledir.
    Sumerliler yaradýlýþ ve evrenle ilgili düþüncelerini toplu bir halde yazmamýþlar. Ancak bunlar, destanlarýn baþ kýsýmlarýnda veya ortalarýnda kýsým kýsým anlatýlmýþ. Ayný geleneði Türk destanlarýnda da buluyoruz.
    Sumer yaradýlýþ efsanesine göre,
    alýntý
    önce her taraf derin ve geniþ bir su ile kaplýydý. Bunun adý Tanrýça Nammu. Bu tanrýça sudan bir dað çýkarýyor. Oðlu Hava Tanrýsý Enlil onu ikiye ayýrýyor, üstü gök, altý yer oluyor. Göðü, Gök Tanrýsý An, yeri de Yer Tanrýçasý Ninki ile Hava Tanrýsý Enlil alýyor.
    Buna göre önce evreni meydana getiren suda olan Ana Tanrýça ile Hava Tanrýsý’dýr. Gök ve Yer birer tanrý deðil onlarýn sahibidirler.
    alýntý
    Türk efsanelerinde çok çeþitli yaradýlýþ motifi vardýr.
    Buna raðmen ana motif birbirlerine benziyor.
    ilk olarak evren büyük bir sudan oluþuyor. Tanrý Ülgen, bazýsýnda insan olan kiþi, bazýsýnda þeytan olan Erlik ile bu sularýn üzerinde uçuyor. Birinde denizden bir taþ çýkarak Ülgen’e konacak bir yer oluyor. Baþka birinde Erlik, diðerinde kiþi, bir diðerinde ise yaban ördeði suyun içinden topraðý çýkararak yeri meydana getiriyor.
    Bir baþka anlatýma göre ise
    alýntý
    su içindeki Tanrýça Akana veya Ak-ene, Ülgen’e yeri ve göðü nasýl yaratacaðýný söylüyor. Ülgen de yere ve göðe “ol” diyor, onlar da oluyorlar (bahaettin Ogel).
    alýntý
    Ülgen’in yer ve göðe “olun” demesi ve evreni 6 günde yaratarak yedinci gün dinlenmesi Tevrat ve Kuran’daki Allahýn “ol” diyerek yeri göðü 6 günde yaratmasý ve yedinci günü dinlenmesi motifi ile paraleldir.
    Sumer’de insanýn yaradýlýþý:
    alýntý
    Sumer’de tanrýlar çoðalmaya baþlayýnca kendi iþlerini yapýp yetiþtiremediklerinden yakýnýyor ve bütün tanrýlarýn yaratýcýsý Tanrýça Nammu’ya gelerek iþlerini yapacak kimseler yaratmasý için yalvarýyorlar. O da oðlu Bilgelik Tanrýsý Enki’yi derin uykusundan uyandýrarak tanrýlarýn iþlerini görecekleri yaratmasýný söylüyor. Enki de annesine derin sudan çamur almasýný, ona tanrýlarýn görüntüsünde þekil vermesini, ona bu iþte yer tanrýçasý ile doðum tanrýsýnýn yardým edece*ðini söylüyor. Enki, “Ey anneciðim! Yeni doðanýn kaderini söyle”, diyor, sonunda o bir insan oluyor.
    alýntý
    Türk efsanelerinde insanýn yaradýlýþý:
    alýntý
    Bunlarýn birinde tanrý Ülgen deniz yüzünde toprak parçasý görüyor. Bu topraða “insan olsun” diyor, o insan oluyor. Adý Erlik. Bu tanrý ile kendini bir tutmaya kalkýnca, tanrý etleri çamurdan, kemikleri kamýþtan 7 insan daha yaratýyor. Türk Memlük efsanesinde, bir maðaraya dolan çamurlardan, yaðmur ve sýcak etkisiyle 9 ay sonra ilk erkek meydana geliyor. Buna “Ay Atam” demiþler, tekrar maðaraya dolan çamurlarla 9 ay sonra da bir kadýn dünyaya gelmiþ. Buna da “Ayva-akyüzlü” demiþler.
    alýntý
    Baþka bir efsanede tanrý insan þeklinde 7 erkek ve 4 kadýn yapmýþ. Diðer bir Altay efsanesine göre tanrý Ülgen insanýn etlerini topraktan, kemiklerini taþtan yapýyor. Kadýný da erkeðin kaburgasýndan. Kadýnýn, Tevrat’a göre Adem’in kaburgasýndan yaratýlmasý, Adem ile Havva’nýn cennetten kovulmasý motifi hakkýnda bahaettin Ögel kitabýnýn 475. sahifesinde bazý yorumlar yapmýþsa da yine bu hikâyenin kaynaðý Sumerlilere dayanmaktadýr.
    alýntý
    Sumerler’de Dilmun adýnda saf temiz tanrýlarýn yaþadýðý bir ülke var. Hastalýk, ölüm bilinmeyen yaþam ülkesi. Fakat orada su yok. Su Tanrýsý, Güneþ Tanrýsýna, yerden su çýkararak orasýný tatlý su ile doldurmasýný söylüyor. Güneþ Tanrýsý istenileni yapýyor. Böylece Dilmun meyva bahçeleri, tarlalarý ve çayýrlarý ile tanrýlarýn cennet bahçesi oluþuyor. Bu bahçede Yer Tanrýçasý 8 þifa bitkisi yetiþtiriyor. Bunlar meyvelenince Bilgelik Tanrýsý Enki hepsinden tadýyor. Yenmesi yasak olan bu meyveleri yiyen Tanrýya, Tanrýça çok kýzýyor ve onu ölümle lânetleyerek ortadan yok oluyor. Diðer tanrýlar büyük güçlüklerle Yer tanrýçasýný bularak tanrýyý iyi etmesi için yakarýyorlar. Tanrýça, Tanrýnýn 8 bitkiye karþý hasta olan 8 organý için birer þifa tanrýsý yaratýyor. Bunlardan 5 tanesi Tanrýça. Hasta olan organlardan biri kaburga. Onu iyi eden tanrýçanýn adý, “Kaburganýn Hanýmý” anlamýna gelen Nin.ti’dir. Bu kelimede Nin haným, -ti kaburgadýr. -ti’nin diðer anlamý “yaþam” dýr. Bu hikâye Tevrat’a geçerken kaburgadan bir kadýn yaratýlmýþ ve -ti kelimesinin ikinci anlamý alýnarak “kaburganýn Hanýmý” yerine ibranicede “Hayat Veren Haným” anlamýna gelen “Havva” adý verilmiþtir.
    alýntý
    Özbeklere göre insanýn ilk atasý “Kil Han” imiþ. bahaettin Ögel, bunun iran’da ki “Kil Þah’ýn” bir devamý olduðunu söylüyor. Tevrat’taki “Adam”ýn anlamýnýn da kýrmýzý toprak olmasý çok ilginç…
    kil—->adam—>kýrmýzý toprak…
    Görüldüðü üzre gerek tek tanrýlý dinlerde, gerek Türk efsanelerinde, Sumer’de olduðu gibi, evren sudan, insan topraktan meydana gelmiþtir.
    Türklerin Yeraltý Dünyasý hakkýndaki inanýþlarý da Sumerlilerin inanýþýna benzemektedir.
    Sumerlilere göre Yeraltý Dünyasýnda ölüler nehir yoluyla götürülüyor. Nehrin sonunda Yeraltý Tanrýçasý Ereþkigal’ýn 7 kapýdan geçilen sarayý bulunuyor. Oraya gitmek isteyenler için bazý yasaklar var. Ayný motif Türk efsanesinde de bulunuyor. bahaettin Ögel Kuran’daki Cennetin Irmaðý(þol cennetin ýrmaklarý akar allah deyu deyu) olarak yorumlamak istemiþse de bunun Sumer’deki Yeraltý Nehri olduðu kuþkusuz. Ayný nehir Tevrat’ta, Þeol, Yunan’da Hades olarak bulunmaktadýr.
    alýntý
    Sumer metinlerinde gök gürültüsü bulutlarýný simgeleyen “imdugud” adlý kutsal bir kuþ var. Bu kuþ kaderleri veriyor, sözüne karþý gelinmiyor ve yardýmlar yapýyor. O’nun kanatlarý açýlýnca bütün göðü kaplýyor.Bu kuþ Akadlýlarda “Anzu” adýný alarak birinci yüzyýla kadar çiviyazýlý metinlerde varlýðýný korumuþtur. Bazen kartal olarak da algýlanan bu kuþ ve yýlanla ilgi bazý hikâyeler var Sumer metinlerinde.
    alýntý

    Bunlardan birinde Aþk Tanýçasý inanna, Tanrýlar Bahçesinde dalsýz budaksýz bir aðaç yetiþtiriyor. Aðacýn tepesine Imdugud Kuþu, ortasýnda “Lilit” (bkz: lilith) isimli bir cin ve köküne de bir yýlan yuva yapmýþ. Bu yüzden tahtasýndan yapmak istediðini yaptýrmak için aðacý kestiremiyor. Gýlgameþ imdadýna yetiþip onlarý kaçýrýyor ve aðacý keserek Tanrýça’ya veriyor.
    ikinci hikâyede ise; Kral Etana’nýn çocuðu olmuyor. Çocuk yaptýran bitki gökte yer alýyor ama göðe çýkma imkâný bulunmuyor. bunun üzerine O, bir gün bir çukura düþmüþ kartal yavrularýný bir yýlanýn yemesinden kurtarýyor. Kuþ buna çok seviniyor. Buna karþýlýk olarak, kralýn otu alabilmesi için kanatlarýnýn üzerine bindirerek göðe çýkarmaya baþlýyor. Kuþ her yükseliþte aþaðýda ne gördüðünü sormasý üzerine kral evvelâ geniþ bir alan olduðunu, gittikçe onun küçüldüðünü, en sonunda da birþey göremediðini, korktuðu için hemen indirmesini söylüyor.
    Üçüncü hikâyede ise; Kahraman Lugalbanda, Zabu ülkesinden kendi þehri olan Uruk’a dönmesi için, imdugud kuþunun dostluðunu kazanmak istiyor. Kuþ yuvasýnda bulunmadýðý zaman yavrularýna yað, bal, ekmek veriyor ve onlara bakýyor. Kuþ yavrularýna böyle güzel bakana candan dost olmaya, ona yardým etmeye karar veriyor ve Lugalbanda’nýn þehrine rahatlýkla dönmesini saðlýyor.
    Bu üç hikâyedeki kuþ ve yýlan motifi orta Asya efsanelerinde çeþitli þekilde bulmaktadýr. örneðin, Telüt Türkleri arasýnda Merküt soyundan bir boya göre sað kanadýný güneþ, sol kanadýný ay kaplayan kutsal bir gök kuþu vardýr. Sibirya ve Orta Asya þamanlarý kartalý tanrý elçisi olarak görmüþler, Altaylýlarýn Kögütey destanýnda kahraman Karabatur, atlarýný çalan “Kaankerede” adýndaki kuþu ararken onun iki yavrusunu ejderden kurtarýyor. Kuþ da Karabutura atlarýný geri veriyor. Yolda düþmanlarý tarafýndan öldürülen kahramaný, kuþ hayat suyu vererek canlandýrýyor.
    görüldüðü üzre bu altay hikayesi, sümer hikayesiyle neredeyse birebir ayný…bu anlatýmý kýrgýz’larýn ertöþük destanýnda ve uygur türkleri’nin bilge buka anlatýmýnda da görmek mümkün.
    Zend Avesta‘dan gelmiþ olabileceði söylenen bu masalsý kuþa iranlýlar simurg, Araplar da Zümrüd-ü Anka demektedir. Türklerdeki Hüma kuþu, peygamberin hadislerinde Cennet Kuþu olarak bildirilen kuþtur.
    cennette yer alan bu kuþ, zaman zaman 7 kat göðe çýkýp tanrýya gidip gelmekte ve dolayýsýyla tarih öncesi destanlara ve hikayelere konu olmaktadýr…
    Çeþitli adlar almýþ ve efsanelere karýþmýþ bu tanrýsal kuþ hikâyesinin i.Ö. en az 3000 yýllarýnda Sumerlilerde baþlamýþtýr.
    Hüma kuþunun da ayný kaynaktan geldiði kuþkusuzdur…

    Görüldüðü gibi, Sumerlilerin imdugud kuþu, Akatlýlarda Anzu, Araplarda Anka, Zümrüd-ü Anka, iran’da Simurg, Hindlilerde Garuda, Türklerde Hüma, adlarý altýnda çeþitli efsanelere konu olarak sürmüþtür. Amerika yerlileri arasýna kadar uzanan bu kuþ motifi de Sumerlere ve hatta sümerler’den çok daha önceki öntürk kültürlerine dayandýðý þüphesizdir…
    sümer kültürü ile türk kültürü arasýndaki bir baþka benzerlik ise kahramanlarýdýr…Sumerlerde kahramanlar tanrýlarla baðlantýlý, insanüstü güçlere sahip kiþiler olup ilk kahramanlýklarý genelde ülkeye zararlý olan büyük güçteki hayvaný öldürmektir. Ayný motifi Türk kahramanlarýnda da görmekteyiz…
    Sumerler’de “7” temel sayý olarak görülüyor. 7 dað aþmak, 7 kapý geçmek, 7 kat gök, 7 tanrýsal ýþýk, 7 aðaç, gibi. Türklerde temel sayý “9” olmasýna karþýn 7 sayýsý da bulunuyor. 7 iklim, 7 yýl, 7 gün, 7 gök kýsraðý gibi…
    yine ayný þekilde, Türk Kaganý, tanrý tarafýndan çeþitli güçler verilerek insanlarý idare etmek üzere tahta oturtulmuþtur. Sumerler’de tanrýlar þehir beylerini kendileri seçerek ve güçler vererek kendileri yerine ülkeyi idare ettirmektedir…
    Türklerde daðlar tanrýya yakýn sayýldýðýndan kutsal olmuþlar. Sumerlerde de daðlar tanrýlarla insanlar arasýnda baðlantý kurduklarý düþüncesiyle kutsal sayýlmýþ. Onun için dað olmayan Mezopotamya’da Sumerliler tanrý evlerini yapay tepeler üzerine yapmýþlar ve yüksek binalarla devasa yapýlar bina etmiþlerdir.(ziggurat)

    Sumerliler kendilerini “Karabaþlý” olarak adlandýrýrdý… Divan-ý Lûgat-it Türk, cilt III, s. 222’de, Türkler arasýnda erkek ve kadýn kölelere “Karabaþ” deyimi kullanýldýðý yazýlýdýr. Manas destanýnda ise Manas ziyafete yalnýz çaðrýldýðýnda yalnýz baþýna bir yiðitiz anlamýda, “Karabaþlý Kiþiyiz” demiþtir.
    görüldüðü gibi sümer kültürü ile türk-öntürk kültürü ve mitleri arasýnda neredeyse birebir benzerlikler bulunmaktadýr. tüm bu benzerliklere dil benzerliðini ve dil ailesinin ayný olmasýný da eklediðimizde ve sümerler’in öntürklerin yaþadýðý topraklardan mezopotamya’ya geldiðinin kabul gördüðünü eklediðimizde sümerler’in türk soylu bir kavim olduðu gün gibi aþikardýr.

Benzer Konular

  1. Türk'ü Türk yapan toplamýn içinde Kürt vardýr!
    By bozok in forum Ya TURAN, Ya ÖLÜM
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12-05-2008, 09:47 AM
  2. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03-01-2008, 08:06 AM
  3. 11007 Yillik Turk Yurdu
    By anau in forum Bir Oy Bil, At Oy Bil
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 01-17-2007, 12:27 AM
  4. Türk albayý Türk ordusunu
    By türükbil in forum Türkiye'de Siyasi Partiler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01-05-2006, 09:20 PM
  5. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08-26-2005, 12:28 AM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi