cingene.jpg

« Bizanslılar 1000 yıl önce benim insanlarıma athinganoi adını verdiler. Bu, dokunulmaz demekti.. Bundan sonra her gittiğimiz ülkede insanlar bizi böyle çağırdı. Zigeuner, cigani veya çingene… Bizlere dokunulmaz dediler… Korktular bizden. Farklıydık. Daha yoksulduk. Daha özgürdük. Ama insandık. Tıpkı onlar gibi. Onlar bunun farkında değildi. Bizimle çalışmak, bizimle yaşamak, bizimle konuşmak istemediler. Atalarım, bu haksızlıklardan kurtulmak için her yolu denediler… Haykırarak baktılar insanların gözlerine; “biz çingene değiliz insanız.” Çingenelerin konuştuğu dillerden birinde insan Rom demekti. Onlarda insanlara biz romanız dediler yani sizden bir farkımız yok. Bizi kabul edin. Lütfen! Bugüne kadar kimse onları dinlemedi. Ben atalarım gibi umutsuzca yalvarmayacağım. Biliyorum ki gerçekten de biz farklıyız! Özgür, hırçın, dayanıklı, güçlü, insancıl, ve yaratıcıyız. Tarihin en barışçı insanlarıyız. Bu yüzden utanmam gerekmiyor. Ben olduğum şeyle gurur duyuyorum. Herkes bilsin!» [1]

Çingeneler (Rom, Romani, Romanlar, Gypsy, Gipsy)

Çingeneler, Hindistan’ın hayat şartlarının zor olduğu Kuzeybatısındaki yüksek dağlarda yaşarken, bu hayattan vazgeçmiş, İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılmış Hint-Avrupa kökenli halkın adıdır. [2] Gerçek yurtları belli olmayan, esmer tenli göçebe topluluklardır. İlk olarak 1505’te İrlanda’da, 1514’te de İngiltere’de nüfus kayıtlarına resmen girmişlerdir. Aynı dönemde, Avrupa’nın birçok ülkesinde gezgin çalgıcı ve falcılardan oluşan kimi göçebe toplulukların kayıtlarına rastlanır. Günümüzde dünyanın dört bir yanına yayılmış olan Çingeneler’in büyük bölümü, Avrupa’nın güney kesiminde toplanmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru Kuzey Amerika’ya da göç eden Çingeneler, yaşadıkları her ülkede değişik adlarla anılırlar.[3] Vatanlarını neden terk etmek zorunda kaldıkları hala kesin olarak bilinmemektedir.[2]

Bazı Çingeneler, kendilerine “Rom” derler, “Rom”, Çingenece’de (Romani dili) “erkek” ya da “koca” ile ilişkili olup Sanskritçe “Rama”, “Ramana” ve “Ramona”, aynı anlama gelir. [4] Eski bir Hint dili olan Sanskritçe’yle ilişkisi bulunduğu düşünülen bu dilin sözcük dağarcığında Yunanca, Türkçe ve Farsça sözcükler de vardır. Buna bağlı olarak, Çingeneler’in anayurtlarının Hindistan olduğu sanılmaktadır. Ama kökenleri hâlâ tartışma konusudur. Çingeneler’in de kendi tarihleri ile ilgili hiçbir kayıtları yoktur. Çoğu yaşadıkları ülkenin dilini konuşur, diğerleri ise Çingenece ile yaşadıkları yörede konuşulan dilin karışımı olan bir lehçe kullanırlar. Örneğin, Fransa’dakilerin bir bö*lümü ve Almanya’daki Çingeneler Romani ve Almanca karışımı bir dil konuşurlar. İngiltere ve Fransa’dakilerin başka bir bölümünün ise İspanyolca ile karışık bir lehçesi vardır.[3]

Roman sözcüğü yerleşik düzeni olmayan göçebe insanları çağrıştırır. Roman adı onlara, Avrupa’da büyücülükle itham edip; eziyet edenlere kendi dillerinde: “Biz de romuz ( insan), neden bizi dışlıyorsunuz, eziyet ediyorsunuz?” demeleri üzerine, Avrupalılar tarafından konulmuş bir isimdir.[2]

Çingene sözcüğü yerleşik düzeni olmayan göçebe insanları çağrıştırır. Oysa günümüzde Çingeneler’in çok azı göçebe bir yaşam sürer. Bazıları, kendi istekleriyle göçebeliği bırakmış, oturdukları ülkenin yaşam biçimini tümüyle özümsemiş, hatta çingene olmayan insanlarla evlenmişlerdir. Bazıları ise yerleşik bir yaşama geçmeye zorlanmışlardır.

Çingeneler’in büyük bir bölümü gelenek, görenek ve topluluklarının yönetim biçimlerini korumuştur. İlk olarak 19. yüzyılda Avrupa’da, sayıları 10-100 aile arasında değişen Çingene toplulukları, şefler seçmeye başladı.

Çingeneler’in kendilerine özgü yasaları vardır. Genellikle yaşadıkları toplumun dinsel inançlarını benimserler. Ne var ki, kutsama, düğün ve ölü gömme törenlerinde kendi gelenek ve törelerini sürdürürler.[3]

Çingeneler insanlık ailesinin ayrılmaz bir parçasını oluştururlar. Çingeneler göçebe zanaatçı ataların çocuklarıdır. Tarihin en eski zamanlarından beri kimi insan grupları; tarım veya hayvancılıkla geçinmişlerdir. Çingeneler ise çeşitli nedenlerden dolayı göçebe zanaatçılıkla yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Çingenelerin ataları; sepet, elek, metal eşya, kalay vs gibi ürün ve hizmetleri meydana getirerek bunları tarım ve hayvancılıkla geçinen diğer toplumlara satmışlardır.[2] Önsezilerinin güçlü olduğuna inanıldığı için kadınlar falcılık yapar, dilenir ya da dans ederdi. Erkekler ise çalgı çalar, kap-kacak lehimciliği, hayvan ticâreti, hayvan eğiticiliği gibi işlerle uğraşır, bir işten öbürüne kolaylıkla geçebilirlerdi. Göçleri sırasında, artık atlarla çekilen arabalar yerine kamyon ya da karavanlar kullanmaya başladılar. Eski uğraşlarının yerini meyve toplama, asfalt dökme, kullanılmış araba ticareti, sirklerde hayvan bakıcılığı ya da eğiticiliği, hurda maden ve antika eşya alım satımı gibi işler aldı. Birçok Çingene müzik ve dans sanatını zenginleştirecek katkılarda bulundu. Bazı ünlü İspanyol gitaristleri ve flamenko dansçıları Çingene ya da yarı Çingene’dir. Çingeneler sepetçilik, porselen ya da bakır işçiliği gibi el sanatlarında da çok ustadırlar.[3]

Avrupa Ülkeleri Çingeneleri, metal işlerinde başarılı oldukları için, sanayi devrimlerinde kullanmışlardır. Bu günkü Avrupa sanayisinin temelinde Çingenelerin kanı ve teri mevcuttur, özellikle de Çingene çocukların, yaşanmamış çocuklukları. Eğer Çingeneler olmasaydı: Avrupa bugün bu medeniyet seviyesinde olmazdı.

Çingeneler, dünyanın en renkli göçebe topluluklarından biridir. Onları göçmen kuşlara benzetebiliriz, ancak kanadı kırılırsa ya da yaralanırsa göçemez. Öz yurtlarından çağırdıkları Çingeneleri, aileleri ile birlikte Romanya’ya yerleştirmişler, zaman, zaman işlerine yarayanı getirtip, çalıştırmışlardır. Romanya adı oradan gelmektedir. Bu gün en fazla Çingene nüfusu Romanya’da yaşamaktadır. Türkiye’de yoğun olarak yaşadıkları yerlerin başında, Çanakkale, Edirne, Düzce, Tekirdağ, İzmir, Adana ve İstanbul gelir.[2]

Çingeneler’in göçebe yaşamları yerleşik toplumlarınkinden çok farklı olduğu için, yerel halk tarafından sık sık hırsızlık, büyücülük, çocuk kaçırma gibi eylemlerle suçlanmışlar; hatta cezalandırılmışlardır. 1554’te İngiltere’de Çingene olduğu söylenen herhangi bir kişinin asılması işten bile değildi. Ne var ki, birçok ülkeden sürülmelerine karşın. Çingeneler bir süre sonra bu ülkelere geri dönmeyi başarırlardı. Hemen hiçbir yerde istenmeyen bu insanlar, II. Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından büyük bir kıyıma uğratıldılar. Yaklaşık 500 bin Çingene, aşağı ırktan oldukları gerekçesiyle Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya’daki Nazi kamplarında yok edildi.

Yarı göçebe, yarı yerleşik bir topluluğun nüfus sayımının doğru bir biçimde yapılması oldukça güçtür. Yapılan tahminlere göre bugün dünyadaki Çingeneler’in sayısı 23 milyon dolayındadır.[3]

Karakter özelliklerinden dolayı çok çabuk canları sıkılır ve aynı işi devamlı yapamazlar. Zamanında Fatih Erkoç Konservatuara girip mezun olan tek Çingene sanatçımızdır. Diğerleri kulakları ve müzik yetenekleri çok iyi olduğu halde yıllarca aynı okula devam etmeye dayanamamış, okulu terk etmişlerdir.[2]

Müzik ve dansa büyük katkıları olmasına karşın, Çingenece’nin yazılı bir dil olmayışı yüzünden edebiyat yapıtları yoktur.[3]

Tarihçe

Roman halkının vatanlarını neden terk etmek zorunda kaldıkları bugün bile yanıtsız kalmaktaysa da tarihçiler üç teori ortaya sürmektedir:

Gazneli Mahmut’un Sindh ve Penjap’ı işgali sırasında 500.000 Hintliyi esir aldığı bilinmekte olup, Hindistan’ı fetheden Müslümanların, Romanları köle olarak alıp ülkelerine götürülmesi en yaygın teoridir.
En düşük kast olduğu sanılan Romanların, Müslüman fatihlere karşı paralı asker olarak olarak kullanılmış olabilirler ki, yenilginin ardından göç etmek zorunda kalmış olabilirler.
Firdevsi’nin Şehnamesi’ne göre MS 420 yılında vatanlarını (Hindistan, Karaçi) terk edip dünyaya yayılan 12.000 kişilik Luri halkı eğer Romanlarsa dünyaya yayılmalarının Hindistan’ın işgali ile ilişkisi olamaz.
İlk kez 1505’te İrlanda’da, 1514’te de İngiltere’de nüfus kayıtlarına geçirildiler. Aynı tarihlerde, Avrupa’nın birçok ülkesinde gezgin çalgıcı ve falcılardan oluşan bazı göçebe toplulukların kayıtlarına rastlanır. Günümüzde Romanlar dünyanın dört bir yanına dağılmış olarak yaşarlar. Büyük bölümü Avrupa’nın güney kesiminde toplanmıştır. 19. yy.ın sonlarına doğru Kuzey Amerika’ya da göç etmişlerdir. Romanlar yaşadıkları her ülkede değişik adlarla anılırlar.

Romanlar, dünyanın en renkli göçebe topluluklarından biridir. Türkiye’de yoğun olarak yaşadıkları yerlerin başında Trakya’da, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Düzce ve İstanbul gelir.

Romanlar insanlık ailesinin ayrılmaz bir parçasını oluştururlar. En gerçek ve doğru manasıyla Romanlar göçebe zanaatçı ataların çocuklarıdır. Tarihin en eski zamanlarından beri kimi insan grupları; tarım veya hayvancılıkla geçinmişlerdir. Romanlar ise çeşitli nedenlerden dolayı göçebe zanaatçılıkla yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Romanların ataları; sepet, elek, metal eşya, kalay vs gibi ürün ve hizmetleri meydana getirerek bunları tarım ve hayvancılıkla geçinen diğer toplumlara satmışlardır. Bu sebeple diğer toplumlar gibi hayvan sürülerine ve geniş topraklara sahip olmadığından göçebe zanaatçılıktan başka bir geçim imkânı bulamamışlardır. Aslında Romanlar ile Roman olmayanları birbirinden ayıran yegane fark budur.

Sanıldığı gibi romanları diğer insanlardan ten rengi, ırksal özellikler ya da dil ayırmaz. Esmer romanlar kadar beyaz tenli ya da sarışın Romanlar da vardır. Farklı ırklara mensup Roman grupları da vardır. Farklı diller konuşan Roman grupları da vardır. Ama tüm Romanların ortak özelliği atalarının binlerce yıl boyunca göçebe zanaatçılıkla geçinmiş olmalarıdır. Bugün birey olarak bir Roman hangi mesleği yapıyor olursa olsun, insanlığın ilk zamanlarında atalarının göçebe zanaatçı olması onun da Roman toplumuna ait olduğunu gösterir.

Romanlar’ın büyük bölümü gelenek, göreneklerini ve topluluklarının yönetim biçimlerini korumuştur. İlk olarak 19. yy.da Avrupa’da, sayıları 10-100 aile arasında değişen Çingene toplulukları şefler seçmeye başladı.

Roman sözcüğü yerleşik düzeni olmayan göçebe insanları çağrıştırır. Oysa Romanlar’ın çok azı günümüzde göçebedir. Bazıları kendi istekleriyle göçebeliği bırakmış, yaşadıkları ülkenin yaşam biçimini benimsemişlerdir. Roman olmayanlarla evlenen Romanlar da vardır.Bazı ülkelerde de yerleşik yaşama zorlanmışlardır.Soykırıma uğramışlardır.

Yarı göçebe, yarı yerleşik bir topluluğun sayımının yapılması güç olduğu için Romanlar’ın kesin nüfusu bilinmemektedir. Bununla birlikte bugün dünyada 3-4 milyon dolayında Roman olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de ise 750.000 dolayında Roman olduğu tahmin edilmektedir.

Nisan 1971’de, Romanlar’ın sorunlarını tartışmak üzere Londra yakınlarında ilk Uluslararası Roman Kongresi toplanmış olup bu kongreye atfen, 1990’dan itibaren 8 nisan Dünya Romanlar Günü olarak kutlanmaktadır. [4]

Çingene Sancağı

Çingene sancağı, Osmanlı Devletin’ de Rumeli topraklarında yaşayan Romanlar’ ın yönetsel, mali ve askeri işlerini düzenlemek amacıyla Rumeli eyaletine bağlı sancak. 16. yüzyıla kadar Çingeneler yalnızca cizye ve ispenç vergisi ödemişlerdi. Ancak toprakların genişlemesiyle birlikte Çingeneler bir sancak sayıldı. Kanuni devrinde Cingâne Livasını ve bütün çingeneleri ilgilendiren ilk hukuki düzenleme, tahminen 937/1531 tarihinde yapıldı. “Kanunnâmei Kıbtıyânı Vilâyeti Rumeli” yani “Rumeli Eyaleti Çingeneleri Kanunnamesi” adını taşıyan bu yasa çeşitli düzenlemeler getirdi.

Çingenler, Müslüman ve gayri müslim olarak vergilendirildi. Müslümanlar 22 akçe, gayri müslimler de 25 akçe vermekle yükümlüydü. Diğer vergileri – arusiye, cürüm ve cinayet akçesi – diğer reaya ile aynıydı. Çingenelerin bazıları müsellemdi ve bu müsellemler askerlikte eksik işleri tamamlama ve haberleşme gibi görevlerde bulunurdu. Müslüman ve gayri müslim çingeneler arasında kız alıp verme, birlikte iş yapma ve birlikte göçmeleri yasaktı. Çingene sancağını “Çingene beyi” ya da “mir-i Kıptiyan” adı verilen yöneticiler yönetirdi. Bu sancak beyleri, vergi toplar, güvenliği sağlar, müsellemleri toplayıp orduya teslim ederdi. [5]

Kimler Çingenedir? Çingenelerin Sınıflandırılması

(Sınıflandırma bizzat Çingeneler tarafından yapılmış ve uzmanlar tarafından da kabul edilmiştir.)

Çingene kanı taşıdığını iddia eden üç ana grup bulunmaktadır: Kaldera, Gitano ve Manuşlar.

1. Kaldera Çingeneleri

Yalnız kendilerinin gerçek Çingeneler olduğunu iddia ederler. Adlarından da anlaşıldığı üzere, çoğu kazancılıkla uğraşmaktadır. Rumence’de kazanın adı caldera’dır. Önce Balkan Yarımadası’ndan çıkmışlar, sonra Orta Avrupa’dan Fransa’ya geçip beş kola ayrılmışlardır.

a. Lovariler : Macaristan’da uzun süre yaşadıklarından dolayı, Fransa’da Macar adıyla çağrılırlar.
b. Boybalar : Transilvanya’dan gelmişlerdir ve savaştan önce, evcilleştirilmiş hayvanlarla gösteri yapan Çingeneler’in çoğunluğunu oluşturmaktaydılar.
c. Luri ya da Luliler : Bugün de Firdevsî’nin anmış olduğu Hint kavminin adını taşırlar.
d. Çurariler : Diğer Kaldera Çingeneleri’nden ayrı olarak yaşarlar. Vaktiyle at alıp satan Çurariler, bugün kullanılmış araba alım satımıyla uğraşmaktadır.
e. Turko-Amerikalılar : Avrupa’ya gelmeden önce, Türkiye’den Amerika Birleşik devletleri’ne göç etmiş oldukları için kendilerine bu isim verilmektedir.

2. Gitanolar

Kendilerine yalnızca İspanya, Portekiz, Kuzey Afrika ve Güney Fransa’da rastlamak mümkündür. Dış görünüşleri, lehçeleri ve gelenekleriyle Kalderalılar’dan ayrılırlar. Kendi içlerinde İspanyol ya da Endülüslüler ve Katalonyalılar diye ayrılırlar.

3. Manuşlar

Orta Avrupa’daki Çingeneler’dir. Muhtemelen İndus kıyılarından geldikleri için, kendilerine Sinti de denmektedir. Üç alt gruba ayrılırlar.

3.a. Valsikanlar ya da Fransız Sintileri: Pazarcılık yapar ve sirklerde çalışırlar.
3.b. Gaygikanlar ya da Alman, Alsalsı Sintiler : Bunlar çoğu kez, Çingene olmayan, ancak aynı gelenek ve göreneklere göre yaşayan Avrupalı göçebelerle karıştırılmaktadır.
3.c. Piemontesliler ya da İtalyan Sintileri : Örneğin İtalya’nın tanınmış ailelerinden Buglioneler bu gruba girmektedir.

Bu üç grubun dışında İngiltere, İrlanda ve İskoçya’da yaşayan Gypsieler, Kaldera, Manuş ve Tinkerler’e benzerler. Bunlar gezginci kazancılardır ve Çingene asıllı olup olmadıkları kesin değildir.

Bütün bu ayrımlar elbette keyfidir. Bu gruplardan her biri yalnız kendilerinin gerçek Çingene olduğunu iddia eder ve diğer grupları kendilerinden aşağı görür. Her grubun kendi lehçesi, kendi yasaları ve gelenekleri bulunmaktadır. Ancak, Çingene kavimleri konusunda her bir grubun kendine özgü bir sınıflandırma tasarımına sahip olması çok daha önemlidir.

Kendi kavimlerinin mensupları dışındaki insanları nitelendirmek için, genellikle onların meslekleri belirtilir. İşte böylece Ursariler, yani ayı oynatıcılarından söz edilir. Örnek olarak, Romanya’daki değişik Çingene gruplarının bir listesi verilmektedir. Bu isimler, oldukça farklı bir lonca oluşturan Laieşi ve Ursari Çingenelerince kullanılmaktadır:

Blidariler, ahşap mutfak araç gereci yapıp satar.
Chivutseler, bunların karıları badanacıdır ve dolayısıyla oturdukları evlerin dış cephelerini her yıl yeniden boyamakla görevlidirler.
Ciobatoriler, ayakkabı yapımı ve onarımıyla uğraşırlar.
Costorariler, kalaycıdır.
Ghilabariler, çalgıcıdırlar.
Lautariler, çalgıcı ve lüt yapımcısıdırlar.
Ligurariler, ahşap ve araç gereçler yapıp satarlar.
Meshteri Lacatuşiler, çilingirdirler.
Rudariler, ahşap araç ve gereç yaparlar.
Salaboriler, duvarcıdırlar.
Vatraşiler, çiftçi ve bahçıvandırlar.
Zlatariler, ırmak kıyılarında altın ararlar.

Bu liste henüz tam değildir. Popp Serboianu, on dört ayrı Rumen Çingene grubundan söz etmektedir. Ancak bunlar da yine listenin tamamı değildir.[6]

Çingenelerin Türkiye’deki Yerel İsimleri

Romen (İzmir), çingene (Bergama), mutruf (Ardahan), cingan (Ilgın, Konya), bala (Ilgın, Konya), poşa (Posof, Ardahan), elekci (Ilgın, Konya), cingen (Konya), cingan (Espiye, Eynesil), cingan (Sürmene), çingan (Maçka), çincane (İkizdere), çingân (Akçaabat), göçebe zanaatçı, Gurbet (Tunceli yöresinde), Kareçi (ayrıca Diyarbakır ve civarinda Kareçi, belki de Pakistan Karaçili anlamında), çingit “göçebe, çingene” (Amasya, Samsun), cingane “yaramaz, haşarı”, cıngan (Şalpazarı, Giresun), cingen, cingit (Samsun-Bafra), Poşa, Boşa (Artvin), abdal (Dörtyol , Hatay – K. Maraş), cingan, (Şereflikoçhisar-Ankara), esmer vatandaş, kara kuvvetleri (Edirne), dom ( Van,Hakkari), roman (çingeneler), RUMLI “cıngeneler”, cono (Adana)

Dünya Dillerinde Çingenelere Verilen İsimler:

Adsincani (Gürcistan), Athingani, Atzinganoi (Yunanistan), Cadegipti, Cingali, Cinguli, Zingari, Zingaro (İtalya), Cascarots (Baskça), Cigani (Slovenya), Cigány, Ciganyok, Pharaones “Firavun’un halkı” (Macaristan), Cikan (Çek), Cyganie (Polonya), Garaçı (Azerbaycan), Giofog (Galce, İrlanda), Gipcyan, Gipson, Gypsy (İngiltere), Gitan, Manouches, Tzigane, Saracens “Araplar” (Fransa), Gitano (İspanya), Luri, Luli (İran), Mırtıp,(Kürtçe), Elikci (Zazaca), Nuri (Mısır, Suriye, Filistin), Rom/Roma/Rroma (birçok dilde), Tatarre “Tatarlar”, Ţsigani (Romanya), Ţsıgan /цыган/ (Rusya), Zegynen (İsviçre), Zigenare (İsveç), Zigeuner, Sinti (Almanya), Zingarelle, (İtalya).[2]

Çingene Dili

Romani Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İran kolundan olup Sanskritçeyle benzerlikler göstermektedir. Romanlar kendilerine Rom derler. Çingeneler (Rom, Romani, Romanlar, Gypsy, Gipsy)”>Rom, Çingenece’de (Romani dili) erkek ya da koca anlamına gelir. Bu dilin, eski ve artık ölü bir Hint dili olan Sanskritçeden (diğer Hint dilleri gibi) türediğinden sanılmaktadır. Bununla birlikte sözcük dağarcığında Yunanca, Türkçe ve Farsça sözcükler de vardır. Anayurtlarının Hindistan olduğu sanılmakla birlikte, Romanların kökeni hâlâ tartışma konusudur. Tarihleri ile ilgili kayıt yoktur. Çoğu, yaşadıkları ülkenin dilini konuşur. Romanca ile yaşadıkları yörede konuşulan dilin karışımı bir lehçe konuşanlar da vardır. Örneğin, Fransa’dakilerin bir bölümü ve Almanya’daki Romanlar Romani ve Almanca karışımı bir dil konuşurlar. İngiltere ve Fransa’dakilerin başka bir bölümünün ise İspanyolca ile karışık bir lehçesi vardır. Bundan dolayı Roman Dili konuşulduğu yerlere göre farklılıklar gösterir. yerleşik bölgelerde dili o yöreye göre meğil vermiştir.[4]

Sinemada Çingeneler

1. Çingeneler Zamanı

Çingeneler Zamanı (Sırpça: Дом за вешање, Dom za vešanje), yönetmenliğini Emir Kusturica’nın yaptığı 1988 yapımı Yugoslav filmi. Kusturica’nın en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen yapıt, aynı zamanda tamamı Çingenece çekilen ilk sinema filmidir.

Film, telekinezik güçlere de sahip olan Perhan adında bir Çingene’nin, genç yaşta Yugoslavya’nın küçük bir köyünden çıkıp Milano’da bir suç şebekesine dahil oluşunu, Azra ile yaşadığı aşk ve kızkardeşi Danira’ya uzun süre sonra tekrar kavuşmak için gösterdiği çabalar etrafında anlatır.

Filmin müziklerini Goran Bregoviç bestelemiştir.

Oyuncular: Davor Dujmović – Perhan, Bora Todorović – Ahmed, Ljubica Adzovic – Khaditza (Büyük anne), Husnija Hasimovic – Merdzan (Amca), Sinolicka Trpkova – Azra (Kız arkadaş), Zabit Memedov – Zabit (Komşu), Elvira Sali – Danira (Kardeş), Suada Karisik – Dzamila, Sedrije Halim – Ruza, Azra’nın annesi.[6]

Dansöz

Savaş Ay’ın ilk film denemesi olan uygulaması. Yönetmenliğini yine kendisinin yaptığı Savaş Ay bir Çingene Masalını konu olarak seçmiş: Dansöz Kobra (Çolpan İlhan) ile darbukacı Necmi’nin (Savaş Ay) hikayesi..

Bir gece sırtından vurularak tekerlekli sandalyeye mahkum olan Kobra ve aynı olayda bacağından yaralanan Necmi’nin yolları ayrılır. Kobra bir Mısır prensiyle evlenir. Bu evliliğin acısıyla her şeyini kaybeden Necmi ise bir çingene mahallesine sığınır. Aradan yirmi yıl geçmiştir fakat bir çocuk annesi Kobra ile genç bir çengiyle evlenen Necmi’nin yolları tekrar kesişecektir.

Yönetmen : Savaş Ay
Senaryo : Savaş Ay
Oyuncular : Çolpan İlhan, Kerem Alışık, Savaş Ay, İlknur Soydaş, Fikret Kuşkan
Filmin Türü : Erotik, Drama
Orijinal Adı : Dansöz
Yapımcı Firma : Saat Film
Yapım Yılı : 2001
Yapım Ülkesi : Türkiye
Orijinal Dili : Türkçe
Dağıtıcı Firma : Özen Film
Vizyon Tarihi : 06.04.2001 [7]

İlgili Yayınlar ve Tezler

İsmail Altınöz, “Osmanlı İmparatorluğunda Çingeneler”
Selin Ceyhan, “Edirne’de Çingene Roman Kimliği’nin Oluşumu Üzerine Bir Çalışma”
Nevzat Coşkun, “Romanlar ve Antalya Zeytinköy Romanlarının Toplumsal Bütünleşmeleri”
Erdoğan Önder, “Sivas’ta Poşa Topluluğunun Aile Yapısı”
Erdoğan Önder, “Kayseri’de Mandacı Romanları ya da Haymatloslar”
Abdullah Korkmaz, “Poşaların Sosyal ve Kültürel Yapısı”
Tavsiye Linkler

www.cingeneyiz.org
Gypsy (English)

The term gypsy (or gipsy) has several overlapping meanings.[8] Initially the word was used to refer to the Romani people, who first appeared in England at about the beginning of the 16th century. Although in certain contexts it is still used to describe the Romani, it also describes those in English speaking countries who live a lifestyle similar to that of the Romani, or as a translation of equivalent words in other languages.[9]

Etymology

Main article: Names of the Romani people. The Oxford English Dictionary (OED) states that a gypsy is a “member of a wandering race (by themselves called Romany), of Hindu origin, which first appeared in England about the beginning of the 16th c. and was then believed to have come from Egypt”.

The OED records the first usage of the word in English as 1514, with several more in the same century, and that both Edmund Spenser and William Shakespeare used the word.[8]

The word derives from the word for “Egyptian” in Latin, the same as the Spanish Gitano or the French Gitan. It emerged in Europe, in the 15th century, after their migration into the land of the Romani people (or Roma) in that continent.[10] They received this name from the local people either because they spread in Europe from an area named Little Egypt, in Southern Balkans or because they fitted the European image of dark-skinned Egyptians skilled in witchcraft. During the sixteenth and seventeenth centuries it was written in various ways: Egipcian, Egypcian, ‘gipcian, ‘gypcian.[11] As the time elapsed, the notion of Gypsy evolved including other stereotypes, like nomadism, exoticism.[12] John Matthews in The World Atlas of Divination refer to gypsies as “Wise Women.” [13]

Emglish Law

Gypsy has several different and overlapping meanings under English Law. Under the Caravan Sites and Control of Development Act 1960 Gypsies are defined as “persons of nomadic habit of life, whatever their race or origin, but does not include members of an organised group of travelling showmen, or persons engaged in travelling circuses, travelling together as such.”, [14] this definition includes such groups as New Age Travellers, as well as Irish Travellers and Romany.[15][16]

Gypsies of Romany origins have been a recognised ethnic group for the purposes of Race Relations Act 1976 since CRE V Dutton 1998 and Irish Travellers in England and Wales since O’Leary v Allied Domecq 2000 (having already gained recognition in Northern Ireland in 1997).[15][16][17]

Other Groups Sometimes Called Gypsies

A number of groups are commonly included under gypsy even though they are not part of the Romani people proper. This is notably the case with the Dom people and the Lom people of the Middle East and Central Asia. These are known as Kowli (کولی) in Iran and Iraq. The Arabic terms Ghajar (غجر),Salab (صلب) and Nawar (نور) distinguish occupations: the Ghajar or Salab are entertainers, while the Nawar are traders; Nawar is also used as a pejorative term to mean vulgar, or low in North Levantine Arabic, and are used as insults (see also Garachi, Lyuli, Zott)

“Travellers” is a wider term for groups of people with a nomadic lifestyle, traditionally including but not restricted to the Romani. The Irish Travellers and Scottish Travellers are often included under the term “gypsies”. In Central and Western Europe, the Yeniche are known as gypsies (or Zigeuner and other local equivalents of the term) although they are not considered part of the Romani people.

Similarly, the Indigenous Norwegian Travellers are unrelated to the Romani, not to be confused with the Romani Norwegian and Swedish Travellers.

In India, the Banjara are sometimes dubbed gypsies. Various ethnic groups in South-East Asia are known as “Sea Gypsies”. Colloquially, gypsy names also any person perceived as fitting the Gypsy stereotypes (compare Bohemianism).[18]

Gypsy Populations

There is no official figure for the number of Travelling People in the United Kingdom. The Council of Europe overall estimate (in 1987) was between 80,000 – 110,000. Government statistics on ‘Gypsy’ caravan counts in England can be found on the UK government’s website. Such counts do not include ‘new’ Travellers, Gypsies living in houses (whether temporarily or not) other Travelling People not considered to be ‘Gypsies’, or Travelling People elsewhere in England. Separate figures collected by local Traveller Education Services (TESs) show many more families and children than do the official counts. Based upon this evidence an OFSTED Report on The Education of Travelling Children (1996) estimated that the number of Travelling children in England was in the region of 50,000.

In 1999 there were 329 public Gypsy sites in England with a total of 5,387 pitches. Whilst there is no official record of the number of private Gypsy sites in the UK, it is estimated that there are approximately 1,200 (lawful and unlawful) in England. The twice yearly Gypsy counts reveal that approximately one third live on sites which lack planning permission and are referred to as ‘unauthorised’. Of these about 70% are described as settled (i.e. likely to have been on the site for some time and wishing to stay) and 30% as ‘transit’ i.e. relatively mobile.

The Welsh Office ceased to undertake the biannual count of caravans in 1997, but a … piece of research on Traveller Children and Educational Need in Wales (1998) – published by the School of Education at Cardiff University – identified twice as many Travelling children in Wales than did the last governmental counts, at approximately 2,000; and suggests that many more Travelling children (i.e. those currently in housing) are also not included. There are currently around 20 public sites in Wales.

The number of Travellers in Northern Ireland is estimated to be between 1200 and 1300 (or 0.07% of the total population in the area). As with other counts, these figures are assumed to an underestimation due to the mobility of Travellers, the understandable reluctance of some to give full information, and a failure to count many Travellers living in standard housing. At the time of the 1993 census in Northern Ireland, 68% of Travellers were on authorised sites, 30% on unauthorised and 2% on private sites.

According to a survey undertaken by the Traveller Section of the Save the Children Fund (SCF) in Scotland in 1996, there were 35 local authority sites in Scotland provided exclusively for Travelling People with the support of a 100% Scottish Office grant, containing 503 pitches; SCF estimated that there were a further 30 to 40 private sites. SCF also estimate that there are currently between 10 and 15 thousand Travelling People living in Scotland. Estimations as to how many are living in what form of accommodation are in a 2001 Scottish Executive report.

With regard to the demography of Travelling People as collated by various government departments, there have been various criticisms of the count from official agencies and Gypsy representative groups. In particular, there is doubt as to whether the count provides adequate measures of the need for, and provision of sites and concern about the accuracy of the data. Information about Gypsies is also needed for other purposes, not only in the housing field but also for the provision of education and health services.[9]

Kaynaklar / Sources

[1] www.cingeneyiz.org/eskisite/benbircingeneyim.htm
[2] Ayla Congar, “Çingeneler”, aylacongar.com.tr/haber_detay.php?id=4049
[3] Temel Britannica, “Çingeneler” maddesi, C. IV, s.308-309.
[4] Wikipedia, “Romanlar” maddesi, tr.wikipedia.org/wiki/Romanlar
[5] Ana Britannicca.
[6] tr.wikipedia.org/wiki/Çingeneler_Zamanı
[7] www.intersinema.com/dansoz-filmi/
[8] Oxford English Dictionary 2nd Edition 1989. “Gipsy, gypsy, n.”
[9] en.wikipedia.org/wiki/Gypsy
[10] Ian Hancock, “Romanies”. http://www.radoc.net/radoc.php?doc=a...&articles=true
[11] Ian Hancock, “We are the Romani people”, Univ. Hartfordshire Press, 2002
[12] Ian Hancock, “The ‘Gypsy’ stereotype and the sexualization of Romani women”, http://www.radoc.net/radoc.php?doc=a...&articles=true
[13] Marian Green (1994). “9”. in John Matthews (in English). The World Atlas of Divination. London: Headline Book Publishing. pp. 81.
[14] Caravan Sites and Control of Development Act 1960 (c.62) The UK Statute Law Database
[15] Ravi Low-Beer Challenging Gypsy planning policies occasional discussion paper number 1, Traveller Law Research Unit, Cardiff Law School, P O Box 427, Cardiff CF1 1XD, Retrieved 2008-10-09
[16] Thomas Acton. Human Rights as a Perspective on Entitlements: The Debate over ‘Gypsy Fairs’ in England, Essex Human Rights Review Vol. 1 No. 1. July 2004, pp. 18-28, ISSN 1756-1957. See footnote 5 page 19 (page 2 of the PDF document)
[17] Staff, Travelling People in the UK: Answers to Frequently Asked Questions, Traveller Law Research Unit, Cardiff University, (From March 1995 to December 2002). Retrieved 2008-10-09
[18] Hancock, Ian. “P E R S P E C T I V E S The Struggle for the Control of Identity” (in English). Roma Participation Program. 1-8. http://www.osi.hu/rpp/perspectives1a.htm. Retrieved on 2009-05-11.