bogazkale.jpg

Kategori: Gizemli Medeniyetler

Hattuşaş (Boğazköy) örenleri, Çorum’un Sungurlu ilçesinin 22 kilometre güneydoğusundaki Boğazkale ilçesinin (Boğazköy) 4 kilometre doğusundadır.[1] Ankara’ya uzaklığı ise 208 kilometredir. Hitit devletinin eski çekirdek bölgesinin merkezinde bulunan Boğazköy (Hattuşaş) örenleri Budaközü Çayı vadisinin güney ucunda, ovadan 300 metre yükseklikteki sayısız kaya kütleleri ve dağ yamaçlarının bölünmesiyle çevrili olarak kuzey ve batıda derin yamaçlarla sınırlandırılmıştır. Şehir kuzeye doğru açık olup kuzey kısmı dışında diğer kısımları surla çevrilidir.[2] Şehrin adı, Hititçe’de gümüş anlamına gelen “hattus”tan gelmedir.[1] Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını almıştır.Hititlerden önce kentte İ.Ö.XIX.-XVIII. yüzyıllarda Hattilerin yaşadığı ve burada bir Assur ticaret kolonisinin (Karum) bulunduğu, kentin kuzeyindeki Büyük Tapınak çevresinde Alman heyeti tarafından yapılan kazılarda açığa çıkarılan kalıntılar ve diğer buluntulardan anlaşılmıştır.[3]

Şehir, kuzeyden güneye doğru 300 metre yükselir. Kuzeyde kalan kısma “Aşağı Şehir”, güneyde kalan kısma “Yukarı Şehir” denir.

Boğazköy kalıntıları, ilk olarak Fransız gezgin ve arkeolog Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. 1893-1894 yılında başlayan kazılardan sonra 1906’da Alman Hugo Winckler ile İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden Thedor Makridi çivi yazısıyla yazılmış büyük bir Hitit arşivi bulmuşlardır. Hattuşaş’ta M.Ö. III. binden beri yerleşim görülmektedir. Bu dönemdeki yerleşmenin Büyükkale ve çevresinde olduğu tespit edilmiştir. M.Ö. 19. ve 18. yüzyıllarda Aşağı Şehir’de Âsur Ticâret Kolonileri Çağı yerleşmeleri görülmektedir ve şehrin adına ilk kez bu çağa âit yazılı belgelerde rastlanmıştır. Hattuşaş’ın M.Ö. 18. yüzyılda Kuşşara kralı Anitta tarafından tahrip edildiği, ortaya çıkan yazıtlardan anlaşılmaktadır. Belgelere göre hemen bu tahripten sonra yaklaşık M.Ö. 1700 yıllarında yeniden yerleşime açılan Hattuşaş, 1600’lerde Hitit devletinin başkenti olmuştur; kurucusu tıpkı Anitta gibi Kuşşara kökenli olan I. Hattuşili’dir. Ülke, krallıkla yönetilir. Kral bir yere gittiğinde ise kraliçe geçici bir süre veya kral gelene kadar kralın yerini alır, kraliçeye tavananna da denir.[1]

Bu kalıntılarla Hitit devleti arasında ilk kez bir bağ kuran kişi Sayce’tır. Bu zamana kadar Hitit’lerin merkezinin Suriye olduğu sanılmaktaydı. 1882’de Carl Human, Otto Puchstein ile Boğazköy’e birlikte gelmiş ve ilk kez toplu bir plan çalışması yapmıştır. Halen Pergamon Müzesinde bulunan Yazılıkaya’nın kalıplarını da çıkarmışlardır. E. Chantre ilk test kazısını 1893-1894’te gerçekleştirmiş, 1905 yılında ise Makridi ve H. Winckler Boğazköy’ü gezmişler ve 1917 yılına kadar devam eden kazı çalışmalarını yürütmüşlerdir. 1932 yılında ise Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Kurt Bittel tarafından başlanılan sistemli kazılara II. Dünya savaşı sırasında bir süre ara verildikten sonra, yeniden başlanmış ve 1978 yılına kadar çalışmalar aralıksız sürdürülmüştür. 1978 yılından 1993 yılına kadar Dr. Peter Neve başkanlığında yürütülen kazı çalışmalarını, 1994 yılından itibaren Dr. Jurgen Seeher üstlenmiştir.[2]

Hitit Devletinin başkenti olan Hattuşaş, dönemin mîmarlık ve sanatının odak noktası olmuştur. Hattuşaş kelimesi, Hattus’tan, yâni Hatti insanlarının verdiği orijinal addan gelir. Çok geniş bir alanı kapsar. Uzun zamandan beri yapılan kazılarda beş kültür katı ortaya çıkmıştır. Bu katlarda Hatti, Âsur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunmuştur. Kalıntılar Aşağı Kent, Yukarı Kent, Büyük Kale (Kral Kalesi), Yazılıkaya’dan oluşmaktadır. Burada bulunan kalıntılar Kral Sarayı, (3500 çivi yazılı tablet içeren) iki katlı Arşiv Yapısı, Hitit Dönemi’nden kalma dört tapınak, anıtsal kapılar (Kral Kapısı, Sfenksli Kapı, Arslanlı Kapı, Poternli Kapı ve Batı Kapısı), Gök Tanrısı Teşhup’un tapınağı bulunmaktadır.
Hattuşaş kentinin yerinde günümüzde yalnızca kentteki binâların alt kısımlarını oluşturan taşlar, potern denilen kaçış tüneli, arslanlı kapı ve renkli bir sunak taşı bulunmaktadır.Resimde görülen taşlar arkeologlarca bulunup yerlerine oturtulmuş ve böylece kentin plânı ortaya çıkarılmıştır.

Hattuşaş’ın “Yukarı Şehir” olarak bilinen kesimi, 1 kilometre²den daha büyük bir yüzölçümü olan eğimli bir arâzidir. Bu alan, M.Ö. 13. yüzyılda Geç İmparatorluk Çağı’nda şehrin gelişmesine sahne olmuştur. Yukarı Şehir’in geniş bir bölümü yalnızca tapınak ve kutsal alanlardan oluşmaktadır. Yukarı Şehir, geniş bir kavis hâlinde onu güneyden çeviren bir surla donatılmış olup sur üzerinde beş kapı mevcuttur. Şehir, surunun en güney ucunda ve kentin en yüksek noktasında bastionla sfenksli kapı yer almaktadır. Diğer dört kapıdan güney surunun doğu ve batı ucunda karşılıklı Kral Kapısı ve Aslanlı Kapı yer almaktadır.

Yukarı Şehir’de görülen yapılaşma üç evrelidir. Birinci evre, ilk surların inşaatı ile çağdaştır. İkinci evre, surlarda görülen ilk tahribâttan sonraki yeniden yapım ve tapınak kentinin son biçimini almış olmasıyla belli olan evredir. Son evredeyse mevcut yapılarda görülen tâdilat ve tâmiratlar ve dinsel amaçlar dışında bir yeni yapılaşma başlamıştır. Yukarı Şehir’de “Mâbedler Mahallesi” olarak bilinen alan, sfenksli kapıdan Nişantepe ve Sarıkale’ye kadar uzanır. Bu alanda çeşitli evrelere âit birçok tapınak açığa çıkarılmıştır. Tapınak plânlarının genel karakteri, bir orta avludan girilen ve birer dar ön mekânla derin ana mekânlardan oluşan kült odaları grubunun yapıyı biçimlendirmesi şeklindedir. Tapınaklarda ele geçen malzemeler beş gruba ayrılmaktadır;

Seramikler,
Âletler,
Silâhlar,
Kült objeleri,
Yazılı belgeler.[1]
En eski Hitit yerleşimi olarak kabul edilen Aşağı Kent, kuzeybatı dış suruyla güneydoğuya doğru yamacı kaplayarak Büyükkale’nin bulunduğu plato arasında uzanıyor, güney sınırını Poternli Sur oluşturuyor. Yukarı kent ise Poternli Surun güneyinden başlayarak Yerkapı’daki en yüksek noktaya kadar olan tüm alanı kaplıyor, bu kesim Büyük İmparatorluk döneminde surlarla çevrilerek kente katılmış. Aşağı Kentin yerinde MÖ 2000’li yılların başında Hattilerin kurduğu gümüşkent anlamına gelen Hattuş adlı bir yerleşim varmış. M.Ö. 19-18. yüzyılda bu yerleşimin yanında Asurlu tüccarlarca Karum adı verilen bir pazar yeri kurulmuş. İlk Hitit Büyük Kral’ı Kuşşara’lı Anitta, Hattuş’u çok büyük hazineleri olduğunu sanarak kuşatmış, fakat bir şey bulamayınca kızarak yakıp, yıkmış. Daha sonra Anitta’nın soyundan gelen torunu 1.Hattuşili (MÖ 1665-1640) Hattuşa’yı yeniden yerleşime açarak Hitit krallığının başkenti yapmış ve kralın kendisine de Hattuşa’lı anlamına gelen “Hattuşili” adı verilmiş.[4]

Boğazköy’de bulunmuş ilk Hitit belgesine göre, tarihi daha eskilere giden yerleşim, şehir devletleri döneminin en büyük Hitit kralı olan Kussara kralı Anitta tarafından İ.Ö.XVIII. yüzyılın başlarında yıkılmış ve “Benden sonra gelecek kral Hattuşa’yı yeniden kurarsa, tanrının fırtınası ile vurulacaktır.” diye lânetlenmiştir. Ancak, kralın ölümünden kısa bir süre sonra, yaklaşık İ.Ö.1700’lerde yerleşim “Hattuşa” adıyla yeniden kurulmuş ve Kral I. Hattuşili zamanında Hititlerin başkenti olmuştur.[3]

Hattuşaş’taki ilk gelişme dönemi büyük bir yangınla sona ermiştir; bu yangının sorumlusu Kuşşara kralı Anitta olmalıdır. Belgelere göre hemen bu tahripten sonra yaklaşık M.Ö. 1700 yıllarında yeniden yerleşime açılan Hattuşaş 1600’lerde Hitit devletinin başkenti olmuştur; kurucusu tıpkı Anitta gibi Kuşşara kökenli olan I. Hattuşili’dir.[2]

Kuzey ve güney binâsı dışında önemli bir yapı da Batı Binâsı ve Saray Arşivi’dir. Büyük bir yangınla tahrip olmuş binânın yamaçta iki bodrum katı olduğu düşünülmektedir. Bu iki bodrum katında yaklaşık 3300 adet bulla ve 30 çivi yazılı tablet bulunmuştur. Bullaların 2/3’ü büyük kral mühürleri taşımakta ve kronolojik listeye göre I. Şuppiluliuma’dan Hattuşaş’ın son kralı ve onun torunu II. Şuppiluliuma’ya kadar kralları temsil etmektedir. Kral mühürleri yanında kraliçe mühürleri (tavananna) de açığa çıkarılmıştır.[1]

Hattuşaş, başkent olduktan sonra şehrin gelişmesinin en uç noktasında anıtsal bir yapılaşmayla karşılaşılmaktadır; 2 kilometre genişliğindeki şehir saray, tapınak ve mahalleleriyle M.Ö 13. yüzyıldaki haline kavuşmuştur. Hattuşaş’ın ikinci gelişme döneminde imparatorluğun son yıllarında hem içte hem de dışta üç önemli Hitit kralı etkin olmuştur. Bunlar III. Hattuşili, oğlu IV. Tudhalia ve onun oğlu II. Şuppiluliuma’dır. II. Şuppiluliuma’nın son dönemlerinde (M.Ö. 1190) ekonomik sıkıntılar ve iç karışıklıklar nedeniyle yıkılan Hitit devletinden sonra Boğazköy 4 yüzyıl boyunca terk edilmiştir. Daha sonra buraya Frigyalılar (M.Ö. 8. yy. ortaları) yerleşmiştir. Hellenistik ve Roma Döneminde (M.Ö. 3. – M.S. 3. yy.) Hattuşaş küçük surla çevrili bir beylik merkezi, Bizans Döneminde ise bir köy durumundadır.[2]

Hattuşaş ören yerinden Büyükkale’de yapılan kazılar, M.Ö. 13.-14. yüzyılda Hitit krallarının saray yapılarını ve bunları koruyan sur sisteminin özelliklerini gün ışığına çıkarmıştır. Giriş kapısı güneybatıda olan kalenin surları, sandık duvar tekniğiyle inşâ edilmiştir.

Büyükkale’de bir bütün hâlinde saray yapısı görülmez. Kazılar sonucunda ortaya çıkan farklı boyutta ve türdeki yapılar, büyük iç mekânlar, avlular ve direkli galeriler yoluyla birbirine bağlanarak kale içindeki bütünü oluştururlar. Kalede arşiv odaları, depo odaları, büyük kabul salonu, su kültüyle ilgili binâ ve kutsal mekânlar yer almaktadır. Hitit sonrasındaysa kalede Frig yapı kalıntılarına rastlanmıştır.[1]

Hitit metinlerinde sık sık Hattuşa’nın bin tanrısından söz ediliyor. Hattuşa’da bugüne kadar 31 tapınağın yeri saptanmış. Aşağı kentin ve Hattuşa’nın en büyük yapısı Büyük Tapınak. Kesikkaya olarak adlandırılan kaya kütlesinin arkasında kentin en eski suru olan Poternli (tünelli) Sur yer alır. Tüm Hitit surları gibi sandık duvar şeklinde inşa edilen bu surun altında sekiz adet tünel vardı. Poternli Surun batısında ve güneyinde yer alan Yukarı Kent Büyük İmparatorluk döneminde 3,3 km uzunluğunda bir surla çevrilmiş.

Bu yeni sur üzerindeki anıtsal kapılarının çoğu günümüze sağlam ulaşmıştır. Güneybatıda, dış yüzünde aslan heykelleri bulunan Aslanlı Kapı’yla, iç yüzünde kılıç ve balta taşıyan bir tanrı kabartmasının bulunduğu Kral Kapısı, bunların en önemlileri. Kentin en güneyinde ve en yüksek noktasında yer alan Yerkapı ise adını bugün Hattuşa’da içine girilebilen tek poternden (tünel) almış. Bu poternden geçilerek sur dışına çıkılıyor. Burada oluşturulan toprak setin üzerinden geçen kent surunun ortalarında da Sfenksli Kapı yer alıyor.

Arkeolojik olarak pek araştırılmayan Yukarı Kentte üzerinde yapı kalıntıları bulunan Sarıkale, Yenicekale ve Nişantepe ilginç kaya kütleleri. Özellikle Nişantepe’deki Luwi hiyeroglifiyle kayalara yazılmış yazıt dikkat çekici. Yukarı kentteki tonozlu bir odada da Luwi hiyeroglif yazıt kuşağı var. Yukarı Kentteki Güney Kale ise Frig dönemine tarihlenen ender yapılardan biri. Dört tarafı sarp kayalıklarla ve surlarla çevrili Büyükkale ise kentin merkeziydi. Hitit kralları ülkeyi buradan yönetiyordu. Burada yapılan kazılarla direkli galerilerle çevrili avlular, konutlar, depo binaları ve büyük bir kabul salonuyla, büyük bir saraya ait kalıntılar ortaya çıkarılmış. Büyükkale’nin asıl önemi Hitit ve Anadolu tarihi aydınlatan çiviyazılı kil tabletlerin burada bulunmuş olması. Hattuşa kazılarında bulunan otuz binden fazla çivi yazılı tablet İstanbul, Ankara ve Çorum’daki müzelerde korunuyor. Tabletlerde kanunlar, antlaşmalar ve yazışmaların yanısıra dini ve edebi metinlerde yer alıyor.[4]

Hattuşaş’ta en önemli mîmârî alanlardan birisi de Büyük Mâbet’tir. Hattuşaş’ta kuzey şehrinin merkezini oluşturan Büyük Mâbet, Hati’nin Fırtına Tanrısı ve Arinna Şehri Güneş tanrıçasının evi olarak yapılmıştır. Tapınağın çevresinde kaldırım taşlı yollar, meydanlar ve bunların arkasında bu yollara açılan dört yönde depo odaları yer almaktadır. Büyük Mâbet, Aşağı Şehir mahallelerinden bir duvarla ayrılmaktadır. Taş bir teras üzerine kurulan Büyük Mâbet’in kutsal bir merkez olduğu kadar ekonomik bir merkez olarak da kullanıldığı, magasinlerde açığa çıkarılan büyük küplerden anlaşılmıştır. Yine mâbedin doğu magasinlerinde tabletlerin bulunması, burada bir arşivin olduğunu da ortaya koymuştur.[1]

1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınan Çorum, Boğazköy’deki Hattuşa, Hitit İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez olmuştur. Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını almıştır. M.Ö.1700’lerde Kuşşara şehrinin kralı Anitta tarafından ele geçirilen kent, Anitta tarafından yıkılmıştır.

Yazılı kayıtlarda Anitta ilk Hitit kralıdır. Yaklaşık yüzyıl kadar sonra kent, I. Hattuşili tarafından tekrar kurulmuş ve 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline getirilmiştir. Coğrafi olarak içinde bulunduğu alan şehre doğal koruma sağlamaktadır.

Günümüzde görülebilen kalıntıların büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine aittir. Bu kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konuları ve surlar sayılabilir.[3]

Yazılıkaya Tapınağı, Hattuşaş
Fırtına Tanrısının Evi: Yazılıkaya Tapınağı

Hattuşaş ören yerinin 2 km. kuzeydoğusunda yer alan Yazılıkaya Tapınağı, önünde Hitit mimari özelliklerinin yansıtıldığı iki kaya odadan oluşmaktadır.[3] Yüksek kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya Açık Hava Tapınağının iki odasının duvarlarına doksandan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratık kayalara kazınmış. Hitit dini tören metinlerine göre yeni yıl ve ilkbahar törenlerinde bir araya gelen tüm tanrılar Fırtına Tanrısı’nın evinde toplanıyordu. Birinci odada sol kaya yüzeyinde ikisi dışında tanrılar, sağ tarafta da tanrıçalar görülüyor. Ana sahnede ise Fırtına Tanrısı Teşup ile eşi Güneş Tanrıçası Hebat betimlenmiş. Ana sahnenin karşısındaki duvarda daha büyük boyutlarda Kral 4.Tuthaliya işlenmiş. Buradan da bu kutsal alanın Tuthaliya tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. Diğer odadaki kabartmalar ana odadaki gibi kuşaklar halinde değil; duvarlara dört bağımsız figür yer alıyor.[4]

Yazılıkaya Tapınağı’nın kayalığa yapılmış olan bu odaları “Büyük Galeri” (A odası) ve “Küçük Galeri” (B Odası) adıyla anılmaktadır. Büyük Galeri’nin batı duvarı tanrı kabartmalarıyla, doğu duvarı ise tanrıça kabartmalarıyla bezeli olup her iki duvardaki figürler, doğu ve batı duvarlarının kuzey duvarı ile birleştiği ana sahnenin yer aldığı kısma doğru yönelmektedir.

Tanrıların genel olarak sivri bir külâhı, belden kuşaklı kısa bir elbisesi, kalkık burunlu pabuçları ile küpeleri vardır. Çoğu zaman kıvrık bir kılıç ya da topuz taşırlar. Tanrıçaların hepsi uzun bir etek giyer, başlarında silindir biçimli bir başlık vardır.

Doğu ve batı duvarının birleştiği kuzey duvarında, ana sahneyi oluşturan baş tanrılar yer almaktadır.

Burada dağ tanrıları üzerinde duran Hava tanrısı Teşup ve karısı tanrıça Hepatu ile arkasında oğulları Şarruma ve çift başlı kartal yer almaktadır.

Kral IV. Tuthalia’nın kabartması ise doğu duvarında yer almakta olup, galerinin en büyük kabartmasıdır.

Ayrı bir girişi bulunan Küçük Galeri’yi girişin iki yanında bulunan aslan başlı, insan gövdeli kanatlı cinler korumaktadır.

Küçük Galerinin batı duvarında sağa doğru sıralanan on iki tanrı, doğu duvarında ise Kılıç Tanrısı ile Tanrı Şarruma ve himayesindeki kral IV. Tuthalia yer almaktadır.

Bu kısımda iyi korunmuş kabartmalar dışında kayaya oyulmuş üç adet niş bulunmakta ve bu nişlere bir takım hediyelerin veya Hitit kral ailesinin ölü küllerinin saklandığı kapların konulduğu düşünülmektedir.[3]

Hattusas Boğazkale Sfenksi

Boğazköy (Hattuşaş) Sfenski

Kalker, M.Ö. 14-13. Yüzyıl, Yüksekliği 2.58 m, Boğazköy güney kapısının sağ yanındaki sfenks olup Bu Sfenks Berlin Müzesindedir; Osmanlı Devleti döneminde onarım için Berlin’e götürülmüştür; UNESCO ve Alman Hükümeti ile görüşmeler sürdürülmektedir. Bu Sfenks ile Almanya’ya götürülmüş bulunan ve Berlin’de kalan 7400 alçı tablet 1987 yılında Alman Demokratik Cumhuriyeti yönetimi tarafından iade olunmuştu.

Hattuşaş’taki ilk gelişme dönemi büyük bir yangınla sona ermiştir; bu yangının sorumlusu Kuşşara kralı Anitta olmalıdır. Belgelere göre hemen bu tahripten sonra yaklaşık M.Ö. 1700 yıllarında yeniden yerleşime açılan Hattuşaş 1600’lerde Hitit devletinin başkenti olmuştur; kurucusu tıpkı Anitta gibi Kuşşara kökenli olan I. Hattuşili’dir.

Hattuşaş başkent olduktan sonra şehrin gelişmesinin en uç noktasında anıtsal bir yapılaşmayla karşılaşılmaktadır; 2 km. genişliğindeki şehir saray, tapınak ve mahalleleriyle M.Ö 13. yüzyıldaki haline kavuşmuştur. Hattuşaş’ın ikinci gelişme döneminde imparatorluğun son yıllarında hem içte hem de dışta üç önemli Hitit kralı etkin olmuştur. Bunlar III. Hattuşili, oğlu IV. Tudhalia ve onun oğlu II. Şuppiluliuma’dır. II. Şuppiluliuma’nın son dönemlerinde (M.Ö. 1190) ekonomik sıkıntılar ve iç karışıklıklar nedeniyle yıkılan Hitit devletinden sonra Boğazköy 4 yüzyıl boyunca terk edilmiştir. Daha sonra buraya Frigyalılar (M.Ö. 8. yy. ortaları) yerleşmiştir. Hellenistik ve Roma Döneminde (M.Ö. 3. – M.S. 3. yy.) Hattuşaş küçük surla çevrili bir beylik merkezi, Bizans Döneminde ise bir köy durumundadır.[5]

Hattuşaş, Aslanlı Kapı, Boğazkale, Lionsgate

Hattuşaş Kazı Tarihi Kronolojisi

1834: 28 Temmuz’da Charles Texier, Hattuşaş kalıntılarını bulur. Texier şehir planının yanı sıra, bazı kalıntıların ve Yazılıkaya kabartmalarının krokisini çıkarır. Med şehri Pteria’yı bulduğunu zanneder.

1836: William J. Hamilton, bir günlüğüne Hattuşa’ya gelir ve çizimler yapar. Çizimler arasında 1 no.lu tapınağın planı da vardır. Burayı Galat/Roma şehri Tavium zanneder.

1858: Heinrich Barth ve Andreas Mordtmann da 1 no.lu Tapınağın kalıntılarını çizer ve Yazılıkaya’da küçük B Odası’nda kazarak kabartmaları ortaya çıkarırlar.

1861: Georges Perrot, Edmond Guillaume ve Jules Delbet Yazılıkaya kabartmalarının daha dakik çizimlerini yaparlar ve Yazılıkaya, Yenicekale ve Nişantaş yazıtının ilk fotoğraflarını yayınlarlar.

1864: Henry J. van Lennep Yazılıkaya’nın yeniden çizimlerini yapar.

1882: Karl Humann topoğrafik bir plan çıkarır ve Yazılıkaya’da birçok kabartmanın alçı kopyalarını yaptırır.

1893-94: Ernest Chantre Büyük Tapınak, Büyükkale ve Yazılıkaya’da sondajlar yapar. Hattuşa’nın ilk çivi yazılı tabletlerini yayınlar.

1906: Hugo Winckler ve Theodor Makridi Büyükkale’de kazılar ve diğer yerlerde sondajlar yaparlar. 2500 çiviyazılı tablet parçası bulunur ve böylece buranın Hitit başkenti Hattuşa olduğu öğrenilir.

1907: Alman Arkeoloji Enstitüsü ile Alman Şark Cemiyeti’nin ilk kazısı: Winckler ve Makridi’den başka Otto Puchstein başkanlığında bir grup çalışır. Görünürdeki kalıntılar çok sayıda plan ve fotoğraf ile ilk olarak eksiksiz bir şekilde belgelenir ve arazinin daha doğru bir topoğrafik haritası çıkartılır.

1911-12: Winckler ve Makridi’nin kısa süreli kazıları.

1915: Hattuşa/Boğazköy’de ele geçen çiviyazılı tabletler yardımıyla Bedrich Hrozny Hitit dilini çözmeyi başarır.

1931-39 ve 1952’den günümüze kadar: Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün, Alman Şark Cemiyeti’nin uzun yıllar süren katkılarıyla yürüttüğü ve başkanlığını Kurt Bittel (1977’ye kadar), Peter Neve (1993’e kadar) ve Jürgen Seeher’in yaptıkları kazılar: Büyükkale Hitit kral sarayının hemen hemen bütünüyle ortaya çıkarılması; Aşağı Şehir’deki konut alanında, Yukarı Şehir’de Tapınak Mahallesi ve çevresi ile Büyükkaya üzerinde yapılan kazılar. Ayrıca şehrin çeşitli yerlerinde ve hemen dışında, örneğin Yazılıkaya Kutsal Alanı’ndaki daha küçük çaplı kazılar.[6]

hitit, hattusas

Hattusas (English)

The historical site of Bogazkoy (Hattusas) is located at 82 km. to the southwest of Çorum and it is 208 km. from Ankara. Bogazkoy (Hattusas) site which was located at the core region of the Hittite state is at the southern end of the Budaközü River valley, at an elevation of 300 meters from the plain surrounded by numerous rock masses and the seperations of mountain sides and deep clifts to the north and west. The city is open towards the north and surrounded by city walls on all sides except the north.

The Hattusas historical site was first visited by Charles Dexter in 1834 and introduced to the world. Later Sayce made the first connection between with these ruins and the Hittite state as until that time the center of the Hittites was considered to be in Syria. In 1882, Carl Human came to Bogazkoy with Otto Puchstein and they, for the first time made a comprehensive planning study. They also made castings of Yazılıkaya which is currently at the Pergamon museum. During the years 1893-1894 E. Chantre carried out the first explorative excavations and in 1905 Makridi and H.Winckler visited Bogazkoy and carried out the excavations which continued until 1917. The systematic excavations which were started in 1932 by Kurt Bittel on behalf of the German Archaeological Instutute were stopped for a while during the IInd World War and the work was later resumed and continued under the same excavation leader until 1978. The excavations which are carried out under the leadership of Dr. Peter Neve from 1978 to 1993 is still progressing on behalf of the same institution by Dr. Jurgen Seer.

Settlements existed at the Bogazkoy (Hattusas) site since IIIrd millenium B.C. The small and fortified settlements of that period were at Büyükkale and its environs. In the 19th and 18th centuries B.C. settlements from the age of Assyrian Trade Colonies are seen at the Lower City and the name of the city was first discovered from written documents of that era.

The first period of development at Hattusas terminated with a major fire and the culprit behind this fire must be the Kushara King Anitta. According to documents, right after this destruction, around 1700 B.C. Hattusas was settled once more and became the capital of the Hittite state in 1600’s and its builder was Hattusilis I. who had a Kushara origin just like Anitta.

After Hattusas became the capital, a monumantal building development can be seen at the farthest point of the spreading settlement and the city took its 13 century B.C. form with 2 km. wide palace and temple districts. In the second development period of Hattusas three important Hittite kings played a significant role both from within and without during the last years of the Empire. They were Hattusilis III, his son Tudhaliyas IV, and his son Suppiuliumas II. When the Hittite state was destroyed due to economic hardships and internal strife during the last years of the Suppiuliumas II reign (1190 B.C.) Boğazköy was abandoned for a period of 4 centuries and the first settlements seen after this gap is Phrygian (middle of 8th century B.C.) During the Hellenistic and Roman times (3rd century B.C. – 3rd century A.D.) Hattusas is a fiefdom center surrounded by a small wall and it appears as a village during the Byzantine period.

The part of Hattusas known as the Upper City is a sloped land of more than 1 kilometer square. This area has witnessed the development of the city during the late Empire Period in 13th century B.C. A major part of the Upper City solely consisted of temples and sacred places. Upper City is surrounded at south by a city wall which draws a large arch and this wall has 5 gates. At the futhest southern point of the wall and at the highest point of the city, the gate with the Sphinxes is located with its bastion rising above anything else. Of the other four gates the two facing one another at the southern and western tips of the city walls are the royal gate and the gate with the lion.

The building development seen in the Upper City has been in three stages. The first stage coincides with the construction of the city walls. The second is the stage of rebuilding and giving the temple city its final form following the first destruction of the walls. During the last stage a new construction acitivity had started besides the repairs and renovations carried out at the existing buildings for purposes other than the religious ones. In the Upper City, the area known as the districy of the temples reaches from the gate with the Sphinxes to Nişantepe and Sarıkale. In this part many temples were revealed orignating from different stages. The general characteristics of the temple plans were defined by the cult room groups which are entered from a central court yard and consist of a narrow fore-space and a deep main space. The material obtained from the temples are divided into five groups.

Utilized ceramics,
Utilized tools,
Weapons,
Cult objects,
Written documents.
In the Upper City Post – Hittite buildings at Nişantepe and Güneykale which are right at the front of Büyükkale are significant and this is the Phrygian settlement which is dated to 6-7th centuries B.C. For the Hittite period this area is studied in three sections defined according to the tophograpy. The pass to the south of Büyükkale (Viaduct), the plateau which was previously settled which is to the north of Nişantepe on both sides of the roads leading to Upper City, and the area at the site of Güneykale.

The road network which connected to Nişantepe and the Upper City through the viaduct reaches a complex with a stone laid inner court with buildings on the north, south and east sides and a gate on the fourth.

An important building besides the northern and southern structures is the western building and the palace Archives. It is assumed that the building which was destroyed in a big fire had two basement floors on the slope. In these two basements nearly 3300 annals and 30 tablets with hieroglyph insriptions were found. 2/3 of the annals carry the Great King seals and in chronological order represent Kings from Suppiuliuma I to the last king of Hattusas , his great son Suppiuliuma II. Queen seals besides the king seals were also discovered.

The construction at Güneykale was realized by Suppiuliuma II. There is a large artificial lake and three buildings on three seperate points around it. Of the two buildings which are still standing and named Room 1 and 2; Room 2 is to the west of the northern corner of the lake. This room which has a single space has a parabolic dome which diminishes as it becomes narrower towards the inside. There were few remains found in situ in Room1. All three walls of room 2 are decorated with reliefs. The main picture on the opposite wall has a figure with a long garment which faces towards the left. There is a sundial with wings on the round head dress and the figure holds a litus in the left hand and an anch motif in the right. On the west wall facing it there is a hierographic inscription.

The excavations carried out at Büyükkale which is built on a hill of natural rock area to the south of the city proper has revealed the palace buildings of the Hittite Kings in 13 – 14th century B.C. and the characteristics of the wall systems which were for their defense. The walls of the castle whose entrance gate is at southwest are built on beds carved into rock at north and south and on a piled earth level in the south with the chest wall technique. The palace building cannot be seen as a whole from Büyükkale. Buildings of varying types and sizes which were revealed with excavations, large interior spaces connected together with courts and columned galleries form the whole within the castle . The castle has rooms for archives and storage, a large reception hall, buildings related to the water cult and sacred spaces. Remains of Phrygian buildings were found at the castle following the Hittites.

One of the most important architectural sites at Boğazköy is the Great Temple (Temple no.1). The Great Temple which formed the center of the northern city in Hattusas was built as the home of Storm God of Hatti and the Sun Goddess of the Arinna City. The temple has two aditons and there are stone paved roads and squares around it and storage rooms behind in all four directions open up to them are located behind. The Great Temple is seperated from the districts of the Lower City with a wall. The Great Temple which is built on a stone terrace obviously served as an economic center as well as a religious center as the large jugs which are revealed in situ at the shops indicate. Again the tablets found at the eastern shops of the temple shows the existence of the archives.

The Great Temple is surrounded by buildings of secondary importance. Most important one among them is the Slope House. It deserves attention with its large size, its plan and the fact that it is a multi-storey building.

Excavations at the Hattusas historical site are carried out at Büyükkaya since 1993. The discovered ceramics show that a small settlement which was first built during the Chalcolithic Age was still a settlement during the period known as the Dark Age. However the investigations have shown that there were large silos with stone paved floors during the Empire period. At Buyukkaya, which also witnessed the Phrygian period, settlements from the early Phrygian period are defined.[7]

Kaynaklar / Sources

[1] tr.wikipedia.org/wiki/Hattuşaş
[2] http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGos...04BA61D7775B83
[3] http://www.kenthaber.com/karadeniz/c...tusas-bogazkoy
[4] mitoloji.info/antik-sehirler/bin-tanrili-kent-hattusas.nedir
[5] sanattarihi.sa.funpic.de/index.php/topic,1219.0.html
[6] http://www.yorumla.net/turk-tarihi/2...onolojisi.html
[7] www.visitturkeynow.com/cities/c_hattusas.htm
http://www.gizligercekler.com/bin-ta...koy-bogazkale/