Nasreddin Hoca’nın tarihi kimliği aydınlanıyor
Prof. Dr. Mikail Bayram, “Ahi Evren’in “Letaif” isimli eserinde, halen Nasreddin Hoca fıkrası olarak anlatılan 10’dan fazla hikayenin varlığını tespit ettiğini söyledi.

5 Temmuz 2003 — Esprileri ile Türk mizah tarihinde efsaneleşen Nasreddin Hoca’nın Türk esnaf kültürünün mimarı Ahi Evren’le aynı kişi olduğu, farklı toplum kesimleri tarafından farklı özellikleriyle tanındığı için iki ayrı kişilik olarak bilindiği iddia edildi.
Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mikail Bayram, Anadolu Selçuklular döneminde Moğol saldırılarıyla Anadolu’nun sarsıldığı günlerde yaşayan Ahi Evren’in, Türk milletinin hafızasında farklı konularda, farklı izler bırakan çok yönlü bir kişilik olduğunu söyledi.
Asıl adı Mahmut Nasreddin olan Ahi Evren’in, yılanlardan panzehir çıkarma özelliği nedeniyle “yılan Ahi” anlamına gelen “Ahi Evren “ ismini aldığını ifade eden Bayram, Kayseri’de 32 sanat erbabını biraraya getiren ünlü düşünürün, esnaf teşkilatının ve kooperatifinin kurucusu olduğunu kaydetti. Bayram, yıllar süren araştırmaları sırasında ünü Türkiye sınırlarını aşan mizahçı Nasreddin Hoca ile Ahi Evren arasında büyük benzerlikler tespit ettiğini vurguladı.

AHİ EVREN’İN KİTABINDA HOCA’NIN FIKRALARI VAR
Prof. Dr. Bayram, Ahi Evren’in bugün üç nüshası İngiltere’deki “British Museum”da yer alan mantık ve felsefi konular üzerine mizahi hikayelerinin yer aldığı “Letaif” isimli eserinde, halen Nasreddin Hoca fıkrası olarak anlatılan 10’dan fazla hikayenin varlığını tespit ettiğini söyledi.
Ahi Evren’in kendisine tutku ile bağlı Anadolu Türkmenleri tarafından “Hace Nasreddin” ismiyle anıldığını belirten Bayram, öte yandan gerçek isminin Mahmut Nasreddin olduğunun bilindiğini kaydetti. 13. Yüzyıl Anadolusu’nda Kırşehir, Kayseri ve Konya’da yaşayan Ahi Evren’in Moğollar’a karşı verdiği mücadele ile tanındığını da ifade eden Prof. Dr. Bayram, şöyle devam etti: “Gerçek Nasreddin Hoca yani Ahi Evren, 4 Nisan 1261 yılında Moğollar tarafından şehit edildi. Bu saldırıdan kurtulan talebeleri ise uç bölgeler olan Akşehir, Ilgın ve Afyon yöresine kaçarak, yerleştiler. Öğrencileri Akşehir’de Hoca Nasreddin’e bir makam kurdular. O da bugünkü Nasreddin Hoca türbesidir. Bu Anadolu’da çok rastlanan bir olaydır. Yunus Emre’nin 10 ayrı mezarının olması bunun en güzel örneğidir. Akşehir’de Türkmen öğrenciler Ahi Evren lakaplı Mahmut Nasreddin’in bugün bilinen esprili hikayelerini yaydılar ve düşüncelerini Hace Nasreddin ismi ile yaşattılar.”
Bu türbenin Osmanlılar Akşehir’i fethettiğinde bulunmadığını ifade eden Bayram, “Birçok kaynaktan, Timur’un Akşehir’de iken bu türbeyi yaptırdığı ve askerlerinin Hoca’nın hikayelerini çok sevdikleri için Orta Asya’ya taşıdıkları sanılıyor. Bugün Türk Cumhuriyetleri’nde ve Horasan’da bu nedenle Nasreddin Hoca’nın fıkralarını bilmeyen yoktur” dedi.
Hoca’nın, esnaf ve sanatkarlar arasında mesleki ismi olan Ahi Evren, Türkmenler arasında ise felsefi ismi olan “Hace Nasreddin” ile bilindiğini anlatan Bayram, Hoca’nın esprili fıkralarının birçoğunun mantık ve felsefe temeline dayandığını kaydetti.

EŞEĞE TERS BİNME FİLOZOF GELENEĞİNİN ÖZGÜN YORUMU
Bayram, Hoca’nın eşeğe ters binme alışkanlığının eski Yunan filozofları Aristo ve Sokrates’in yürüyerek ders anlatma geleneğinden geldiğini belirterek, “Mahmut Nasreddin’de bu geleneği eşeğe ters binerek arkadan gelen talebelere ders anlatmaya yöntemine dönüşmüştür ve böyle yorumlamıştır “ dedi.
Bayram bir nüshası da İstanbul’daki Esat Efendi Kütüphanesi’nde bulunan Ahi Evren’in Letaif isimli eserinde geçen fıkralardan bazılarını şöyle anlattı: “Çok cimri bir kişi suya düşüyor. Onu kurtarmak isteyenler ellerini uzaratarak, (elini ver, elini ver) diyor ancak adam boğulmak üzere olduğu halde elini vermiyor. O sırada bunu gören Hoca, (O bugüne kadar kimseye bir şey vermemiştir. Ona (elimizi tut) deyin diyor. Nasreddin Hoca pazarda bir papağanın 100 dinara satıldığını görüyor ve ertesi gün besili hindisini pazara getirerek, 100 dinara satmak istiyor. Onu tanıyanlar, (Hocam hiç bir hindi bu kadar para eder mi?) diye soruyor. Hoca, (dün küçük bir papağan aynı fiyata satılıyordu) diye cevap veriyor. Arkadaşları (İyi ama o kuş konuşuyor) deyince, Hoca da (O konuşursa, bu da düşünür) diye cevap veriyor. Hoca eve 3 kilo et getiriyor. Akşam, eti pişirmesini istediğinde karısı (kedi eti yedi) diye cevap veriyor. Buna inanmayan Hoca, kediyi yakalayarak, terazide tarttığında 3 kilo geldiğini görüyor ve (Eğer kedi buysa et nerde? Eğer et bu ise kedi nerde?) diye o tarihi soruyu soruyor.”
Felsefede düşünmek ile konuşmanın aynı şey olarak kabul edildiğini vurgulayan Bayram, düşünen hindi fıkrasının temelinde bu klasik felsefi anlayışın yattığını kaydetti. Göle yoğurt çalma esprisinin kaynağında da mantık anlayışının yattığını anlatan Bayram, “Bu Hoca’nın ihtimaliyet mantığına dahil olduğunu gösteriyor. Aristo’dan bu yana bilimde küçük de olsa ihtimallerin gözardı edilemeyeceği düşüncesi vardır ve Hoca da bunu düşünerek gölün yoğurt tutabileceğini söylüyor” dedi.
O dönemde esnaf Türkler’in ünlü düşünürü Ahi Evren, Türkmenler’in ise Hoca Nasreddin olarak bilmesinin sebebinin, iki ayrı yaşam tarzı olan grubun aynı kişiyi farklı yönleri ile tanıması olduğunu belirten Bayram, bu gerçekleri “Tarihin Işığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren” isimli kitabında ayrıntıları ile açıkladığını sözlerine ekledi.