Türk Subayý Kimdir?.............ümit üzdað

Bir süreden buyana Türk ordusuna yönelik yoðun bir psikolojik operasyon gerçekleþtiriliyor. Türk milletinin silahlý özü olan ve milletin güveninin kristalleþtiði yer olan Türk ordusuna yönelik stratejik nitelikli psikolojik operasyonun güçlü bir dýþ kaynaktan yönlendirildiði þüphe götürmez bir gerçek. Ancak içeride yapýlan kurumsal ve kiþisel yanlýþlarda gerçekleþtirilen psikolojik operasyonun hedeflerine ulaþmasýný saðlýyor. Türk Silahlý Kuvvetleri''ni 2005 yýlý itibarý ile deðerlendirirken, her þeyden önce onun "savaþan bir ordu" olduðu gerçeðini göz önünde tutulmalýdýr. 1984''den bu yana geçen 21 sene içinde binlerce asker, yüzlerce subay ve astsubay terörle mücadele sürecinde hayatýný kaybetmiþtir.
Savaþan ordularýn halk desteði büyük olur. Ancak savaþ uzadýkça hele terörle mücadele sürecinde olduðu gibi yýpratma mücadelesi eksenli geliþmeye baþlayýnca halklar yorulur ve ordularýna desteklerini azaltýrlar.Türk halký 24 seneden buyana ordusunun arkasýndaki manevi ve maddi desteði en zor koþullarda dahi kaldýrmayan tek halktýr. Türk ordusu bu gerçeði göz önüne alarak, ordu-halk bütünleþmesini besleyecek süreçleri geliþtirmek zorundadýr.
Oysa Türk Silahlý Kuvvetleri 28 þubat sürecinden bu yana Türk halkýnýn geniþ kesimlerinin aklýnda olmasa dahi duygularýnda yýpranmaya baþlamýþtýr. Dinimizi siyaset için sömüren malum çevrelerin oyununa büyük ölçüde düþülmüþtür. Bugün AKP iktidarýnýn önünü açan unsurlarýn içinde 28 þubat''ýn en önemli yeri tuttuðu göz önünde tutulmalýdýr. 28 þubat bugün ki siyasal iktidarýn kadrolarýnýn Erbakan hükümetinde yýpranmasýný engellemiþtir.
28 þubat sürecinin dýþýnda, yolsuzluklarýn orduya da sýçramýþ olmasý, yargýlanan generaller, baþlarýna çuval geçirilen subaylar,depremden zengin olan subaylar ordunun sarsýlmamasý gereken itibarýný ciddi bir yýpranmaya itebilir. üzetle Türkiye''nin Cumhuriyet tarihinin en kritik dönemine girdiði bu günlerde Türk milleti Silahlý Kuvvetleri''ni her zaman olduðu gibi gözü gibi sakýnmalý, Silahlý Kuvvetlerde Türk milletinin taleplerini dikkate almalýdýr. Böyle bir süreçten geçerken, milletin ve ordunun Mustafa Kemal Atatürk''ün þu tespitlerini hatýrlamasýnda fayda vardýr:


" ''Efendiler! Eski silah arkadaþlarýmla böyle yakýndan ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdani zevk hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbýhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yok. Bu sebeple hissiyatýmý birkaç cümle ile mülahaza etmekle yetineceðim.
Arkadaþlar! Ýngilizler ve yardýmcýlarý, milletimizin baðýmsýzlýðýný imhaya karar vermiþlerdir. Milletler baðýmsýzlýklarýný hiç kimsenin lütuf ve atýfetine borçlu deðildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diðer millete, hürriyet ve baðýmsýzlýk vermez. Milletlerin tabiatýnda en yaratýlýþtan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvet ile, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolayýsýyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir.Böyle bir milletin baðýmsýzlýðý gasp olunur.
Dünyada hayat için, insanca yaþamak için, baðýmsýzlýk lazýmdýr. Baðýmsýzlýk sahibi olmak için, kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur. Ordunun hayat ve saadet kaynaðý, baðýmsýzlýðý takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdani imanýdýr.
Ýngilizler, milletimizi baðýmsýzlýktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriþtiler. Mütareke þartlarýnýn tatbikatý ile silahlarýmýzý, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasýtalarýmýzý elimizden almaya çalýþtýlar. Sonra
kumandanlarýmýza ve subaylarýmýza tecavüz ve taarruza baþladýlar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen laðvederek, milleti, baðýmsýzlýðýný muhafaza için muhtaç olduðu dayanak noktasýndan mahrum etmeye teþebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasýz, ordusuz býraktýklarýný zannettikleri milletin de, izzetinefsine, her türlü
haklarýna ve mukaddesatýna taarruzla, milleti alçaklýða, boyun eðmeye alýþtýrmak planýný takip
ettiler ve ediyorlar. Her halde ordu, düþmanlarýmýzýn birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subaylarý mahvetmek, aþaðýlamak lazýmdýr. Buna da teþebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boðazlamakta, engeller ve müþkülat kalmaz.
Bu hakikat karsýsýnda ve içinde bulunduðumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düþen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kýymeti kendiliðinden meydana çýkar. Milletimiz hür ve baðýmsýz yaþamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuþ ve buna kati azim ile karar
vermiþtir. Zaman zaman, þurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüþ olmasý, hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imanýna sekte vurmamýþtýr ve vurmayacaktýr. Dolayýsýyla kuvvetin, ordunun vücudu için lazým olduðunu söylediðim kaynak ki, milletin vicdaný-imanýdýr, mevcuttur. Ordu ise, arkadaþlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut
bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; "ordunun ruhu subaylardadýr." O halde subaylarýmýz, düþmanlarýmýz tarafýndan yýkýlmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canlandýracak, ordu ve milletimizin baðýmsýzlýðýný muhafaza edecektir.
Millet, baðýmsýzlýðýnýn muhafazasýndan ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teþkil eden subaylardan bekler. Ýþte subaylarýn yüce olan vazifesi budur. Allah göstermesin milletin baðýmsýzlýðý ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait
olacaktýr. Subaylar, izah ettiðim yüce, mukaddes ve bütün açýlardan üzerlerine düþen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle, giriþtiðimiz baðýmsýzlýk mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakar olmak mecburiyetindedirler. þahsi hayatlarý
itibariyle de subaylar, fedakarlar sýnýfýnýn en önünde bulunmak mecburiyetindedirler üünkü düþmanlarýmýz herkesten evvel onlarý öldürür. Onlarý aþaðýlar ve hor görürler. Hayatýnda bir an olsa bile subaylýk yapmýþ, subaylýk izzetinefsini, þerefini duymuþ, ölümü
küçümsemiþ bir insan, hayatta iken, düþmanýn tasarladýðý ve reva gördüðü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaþamak için bir çaresi vardýr. þerefini korumak! Halbuki düþmanlarýmýzýn da kastettiði, o þerefi ayaklar altýna atmaktýr. Dolayýsýyla subay için "Ya istiklal, Ya ölüm" vardýr. Fakat arkadaþlar ölmeyeceðiz, baðýmsýzlýðýmýzý muhafaza ederek yasayacaðýz ve milletimizi daima baðýmsýz görmekle bahtiyar olacaðýz!''
Kaynak:
*Afyon''da çýkan Ýkaz Gazetesi''nden aktaran:
Anadolu''da Yenigün Gazetesi, 10 Aðustos 1920.
* Atatürk''ün Bütün Eserleri, c.9, Kaynak Yayýnlan,
Ýstanbul. Ekim 2002, s. 112-113."

Türk Subayý Kimdir-2


Hakan Evrensel emekli bir subaydýr. Güneydoðu Anadolu''da terörle mücadele etmiþtir. Evrensel daha sonra istifa ederek, Güneydoðu üyküleri-1,2,3 adlý üç kitap yayýnlamýþtýr. Bu kitapta subay, doktor, hakim, savcý, er Güneydoðu Anadolu''da emperyalizmin iþbirlikçisi PKK''ya karþý mücadele edenlerin mücadele anýlarý anlatýlýr. üç kitapta defalarca basýlmýþtýr. þimdi üç cilt bir arada "Güneydoðu üyküleri" adý ile yayýnlandý. Oðullarýnýn yiðitliðini anlamak isteyen bir milletin okumasý gereken bir kitaptýr Evrensel'' in kitabý. Bütün kitapçýlarda bulmak mümkün.
Bugün size bu kitaptan bir hakimin anýlarýný aktarmak istiyorum. Güneydoðu''nun küçük bir ilçesinde görev yapan hakim ilçe dýþýndaki lojmanýndan görünen karakolun bir gecesini þöyle anlatýr:
"Lojmanýmýzýn balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaþýk bir aydýr her istihbarat kaynaðýndan karakolun basýlacaðý haberi geliyordu. üstelik baskýnýn þimdiye kadar yapýlanlardan çok daha büyük olacaðý söyleniyordu. Yakýn birliklerden timler getirildi, karakolun etrafýna mayýnlar döþendi, aðýr silahlarla takviyeler yapýldý ve baskýn beklenmeye baþlandý. En son gelen istihbaratta baskýnýn saati ve baskýna katýlacak terörist sayýsý bile veriliyordu. 22.10, beþ yüz terörist.
Karakol o gün basýlmadý. Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem baþladý. Balkonumuzdan izlediðim dehþet dolu manzarada, daire haline gelmiþ teröristlerin, dairenin ortasýna, gecenin karanlýðýnda ateþleri parýldayan silahlarý ateþlediklerini görüyordum. Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladýðý yerde olduðunu biliyorduk. Tam anlamýyla çember içine almýþlardý. Lojmandan ayrýlýp doðruca jandarmanýn binasýna gittik. Karakolun merkezi, telsizle, sürekli timlerden durumlarýný bildirmelerini istiyor; dýþ emniyette bulunan timler de bu çaðrýlara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateþi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardý.
Bir süre sonra telsiz konuþmalarý, timlerden birinin üzerine yoðunlaþtý. Timden bir türlü cevap alýnamýyordu. üst üste, defalarca çaðrý yapýlýyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konuþmalarý takip eden askerler timden ümitlerini kesmiþlerdi. Ama bir yandan da çaðrýlar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu: "Yaralýlarým var, yaralýlarýmý alýn." Tüylerimiz diken diken olmuþtu. Hemen cevap verildi. "Tamam Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çýkacak." Ýlk yaralý haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmiþti. Tim komutaný konuþurken arkadan silah sesleri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapýyordu. Telsizin baþýndaki tim komutanlarýndan biri, bu timde þehit olduðundan emindi. Merkezden tekrar çaðrý yapýldý. "Suat 3 , irtibatý kesme. Sakin olun!" Cevapta bir deðiþiklik olmadý : "Yaralýlarým var. Kan kaybediyorlar. Yaralýlarýmý alýn!"
Ve tam bir buçuk saat, beþer dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü : "Yaralýlarýmý alýn" , "Sakin olun, geliyoruz." Hepimiz o time kimsenin yardýma gidemeyeceðini çok iyi biliyorduk. Karakola düþen mermi sayýsýnda azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskýnýn þiddetini gittikçe artýrýyorlardý. Kimsenin, deðil karakolun dýþýna çýkmak, mevzi deðiþtirebilecek fýrsatý dahi olmadýðý apaçýktý.
Bir süre sonra, Suat 3''ün telsizinden hýrs dolu kelimelerini iþittik: "Hemen gelip yaralýlarýmý almazsanýz, karakola dönüp bölüðü tarayacaðým." Hepimiz þok olmuþtuk. Hemen tabur komutaný devreye girdi. Hemen hemen ayný sözcüklerle tim komutanýna sakin olma çaðrýsý yaptý. Ama iþe yaramýyordu. Tim komutaný "Yaralýlarýmý alýn!" dýþýnda baþka bir þey demiyordu. Tabur komutanýnýn da telsizi býrakmasýyla, bir saat kadar daha tim komutanýndan ses çýkmadý. Birer dakika arayla yapýlan yoðun çaðrýlara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanýnýn da þehit olduðunu düþünüyorduk. Ýçim burkuluyor, baþým dönüyor, tanýk olduðum bu anlardan nefret ediyordum. Telsizin baþýna tim komutanýnýn okuldan devre arkadaþý geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alýp, cevap beklemeden, telsizin kodlarýný da kullanmadan, konuþmaya baþladý : "Devrem ben Hüseyin. Geçmiþ olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çýktý. Sana doðru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?" Telsizin mandalýný býrakýp beklemeye baþladý. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazýnýn hoparlör kýsmýna gözlerimizi dikmiþ bekliyorduk. Ve konuþtu : "Devrem, bölük komutaný nerde?" Hepimiz derin bir "Oh!" çektik. Telsizden, "Ýzinde devrem" yanýtý verildi. Suat 3 , artýk tükenen bir sesle konuþmayý sürdürdü : "Ne olur yaralýlarýmý alýn. Bende yaralýyým."
O ana kadar kendisinin de yaralý olduðunu söylememiþti. Hepimiz donup kalmýþtýk. Telsizin baþýndaki devre arkadaþý da bu sözü üzerine mikrofonu fýrlattý ve odadan çýktý. Ben kapýnýn hemen eþiðinde ayakta duruyor, duyduklarým ve gördüklerimle bir tarihe tanýklýk ettiðimi düþünüyordum. "Ben de yaralýyým" dan sonra yine ses kesildi. Sabaha kadar hiç konuþmadý Yüzlerce kez yapýlan çaðrýlara cevap vermedi. Artýk onun þehit olduðuna ben de inanmýþtým.
Gün aðarýrken hepimiz yorgun düþmüþ, telsizden yapýlan "Suat 3, Konuþan Suat , Cevap ver!" çaðrýsýndan býkmýþ halde bir köþede yýðýlmýþken, birden telsizin mandalýna basýldýðýný fark ettik. Telsizden silah sesleri geliyordu. Ve on on beþ saniye sonra hayatým boyunca unutamayacaðým bir Ýstiklal Marþý dinlemeye baþladým. Mandala sürekli basýldýðý için bütün telsizlerin konuþma imkaný durmuþtu.
üatýþmanýn altýnda yaralý bir tim komutanýnýn, makamýyla söylediði Ýstiklal Marþý''ný dinliyordum. Gözlerim dolmuþtu. O ana kadar duyduðum en güzel Ýstiklal Marþý''ydý. Birinci dörtlüðü bitirdi. Ýkinci dörtlükte sesi çatallaþtý. Kelimeler uzadý. Ama marþý söylemeyi býrakmadý. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marþý bitirdiðinde, ben de bitmiþtim. Hemen orayý terk ettim.
Bir daha onun sesini hiç duymadým. Toplam 22 þehidin verildiði o baskýn gecesinde, vücuduna saplanmýþ 7 merminin acýsýyla söylediði Ýstiklal Marþý''ný ruhuma iþleten tim komutanýnýn ölmediðine ise hala inanamýyorum."
Hakimin anýlarý burada sona eriyor. Ýþte benim Türk subayýndan anladýðým budur. Vücudunda yedi mermi olduðu halde makamý ile Ýstiklal Marþý söyleyen adamdýr. Ýstiklal Harbi''ni kazanan, Kocatepe''den Mustafa Kemal ile Ýzmir''e akan ruh bu ruhtur. Bu ruh, alp eren akýncý ruhudur. Bu ruh Kürþad ile üin Sarayý basar. Alp arslan ile Anadolu''yu yurt eder. Mohaç''ta bir devleti birkaç saat içinde yüzlerce sene için yok eder. Gazi Osman Paþa ile Tuna''yý durdurur. Gazi Mustafa Kemal ile emperyalizmi Anadolu''da boðar. Ve onlar göðüslerinde Kocatepe''de Atatürk''ü taþýrlar. Nihayet Genelkurmay Baþkanlýðý Kara Kuvvetleri Komutanlýðý''nýn armasýný deðiþtirmekle yaptýðý hatayý anlayarak, Atatürk''e dokunmama kararý almýþtýr. Bu doðru karardýr ve milletin isteðidir.