Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Mehmet Emin Yurdakul

  1. #1

    Mehmet Emin Yurdakul

    Türkçülüðü ve Türk Milliyetçiliðini Bayraklaþtýran Adam

    Ocak ayý, Türk edebiyatýnda pek çok büyük adamýn doðumunun ve ölümünün bulunduðu bir aydýr. Edebiyatýmýzda Türkçülüðü ve Türk milliyetçiliðini has manasýyla ilk defa kullanan, bayraklaþtýran ve milli ülkülerimizi odak noktasý yapan odur. Onun ''Türkçe þiirler'' eseri yayýnlandýðýnda edebiyat tarihçileri ''Türklerin bin yýldýr beklediði þair'' nitelemesini kullanmýþlardýr. Mehmed Emin''den evvel Türk adýný, onun kadar azizleþtiren ve millete mal eden, onun kadar büyük bir idealist þairimiz gelmemiþtir. 14 Ocak 1944''te vefat ettiði gün, Türkiye için ayný zamanda sayýlý büyük bir matem günü olmuþtur. Onun hakkýnda Türk edebiyatý tarihleri, büyük sayfalar ayýrmýþtýr. Yine hakkýnda yazýlmýþ pek çok eser vardýr. Ancak onu en iyi anlatan, büyük edebiyat tarihçimiz Nihad Sami Banarlý olmuþtur. Türk Edebiyatý Tarihinde der ki:
    ''19.yüzyýlýn son yýllarýnda milliyetçilik imanýný þiir sahasýna naklederek, Türk edebiyatýnda açýk bir Türkçülüðü, ilk defa bir sanat ideali haline getiren Türk þairi Mehmed Emin Yurdakul''dur.
    Sanatýnýn büyük ve deðiþmez özelliði dolayýsýyla ''Türk þairi'' diye anýlan Mehmed Emin, 1869 yýlý Mayýs ayýnda, Ýstanbul''da, Beþiktaþ''ta doðmuþtur. Atalarý, Terkos Gölü çevresindeki Zekeriya Köyü halkýndandýr. Babasý bir ýðrýp (yedi çifteli balýkçý kayýðý) sahibi olan Salih Reis''tir. Annesi, Trakya''nýn Uzuncaova Hasköy''ünden, Körükçü Mehmed Aðanýn kýzý Emine Hatun''dur. Tam bir halk çocuðu olan Mehmet Emin, babasý tarafýndan hevesle okutularak, ilk tahsilini ''Saray Mektebi''nde, orta tahsilini ''Beþiktaþ Askeri Rüþdiyesi''nde yapmýþtýr. Daha sonra biraz idadi tahsili görmüþ ve bir müddet de ''Mülkiye Mektebi''nde okumuþtur. Onsekiz yaþýnda iken Babýali sadaret dairesi evrak kalemine maaþsýz katip olarak girmiþ, iki yýl sonra da hukuk mektebine devama baþlamýþtýr. Hukuktan Amerika''ya gitmek emeliyle ayrýlmýþ, fakat bu teþebbüsü netice vermemiþtir.
    Ýlk eseri olan ''Fazilet ve Asalet'' isimli küçük kitabý, Cevad Paþa tarafýndan takdir edilmiþ ve Mehmed Emin, Rüsûmat dairesi tahrirat kalemine, Cevad Paþa''nýn tavsiyesiyle girerek bir müddet sonra bu dairenin evrak müdürlüðüne getirilmiþtir. Bu sýrada þeyh Cemaleddin Afgaani ile tanýþan sanatkar, bu vecidli ve imanlý þeyhin tesiri altýnda kalarak benliðindeki halkçý ve milliyetçi duygularý geniþletmiþ, bu duygular onda yavaþ yavaþ büyük bir iman ve hayat ideali haline gelmiþtir.
    þair, ilk þiirini 1897 yýlýnda Selanik''te ''Asýr'' gazetesinde neþretmiþ ve bu þiir, Türkiye edebiyatýnýn Türklük heyecanýyla terennüm edilen ilk þöhretli manzumesi olmuþtur. Mehmed Emin''in bu manzumede:
    ''Ben bir Türküm; dinim cinsim uludur,
    Sinem, özüm ateþ ile doludur.''
    tarzýndaki göðüs kabartýcý, gür sesi, Türk edebiyatý tarihinde hatta bir dönüm noktasý sayýlabilecek ölçüde yüksek ve kuvvetli çýkmýþtýr. 1899''da neþrettiði ''Türkçe þiirler'' isimli ilk þiir mecmuasý, edebiyatýmýzda ciddi bir hareket yapmýþ, bu eserle Mehmed Emin, Türk edebiyatýnýn tanýnmýþlarý arasýnda hususi ve muhterem bir mevki kazanmýþtýr. Türkçe þiirlerin intiþarýndan sonra, Ýstanbul''da ''Servet-i Fünun'' mecmuasýnda, Selanik''te ''üocuk Bahçesi'' ve Ýzmir''de ''Muktebes'' mecmualarýnda yine Türkçe þiirler neþrine devam etmiþtir. Bir aralýk Abdülhamid tarafýndan Erzurum''a yarý sürgün olarak gönderilen Mehmed Emin, Meþrutiyet inkýlabý yýllarýnda Trabzon''da Gümrük Nazýrlýðý yapýyordu. Abdülhamid''in tahttan indirilmesi üzerine Ýstanbul''a çaðrýlarak bahriye müsteþarlýðýna getirildi. Fakat kýsa bir zaman sonra buradan ayrýlarak Hicaz''a vali vekili ve daha sonra Sivas valisi oldu. 1910 yýlýnda Sivas valiliðinden çekilerek Ýstanbul''da ''Türk Yurdu'' mecmuasýnýn imtiyazýný aldý. Bu sýrada Ýttihatçýlar tarafýndan partinin Ýstanbul murahhaslýðýna getirilmek istendi. Fakat o yýllarda Osmanlýlýk ideali için çalýþan Ýttihat ve Terakki Fýrkasýyla, Mehmed Emin''in ''Türk milliyetperverliði'' uyuþamadýðý için bu vazifeyi almadý. Bilakis Türkçülük için çalýþmak emeliyle Türk Ocaklarýný kuran gençler arasýna katýldý.
    Bunun üzerine daha Türk Yurdu mecmuasý neþredilmeden ve Türk Ocaklarý kurulmadan Mehmed Emin''i Erzurum valiliðine gönderdiler. Bir müddet sonra bu vazifeden tekaüt edildi, Ýstanbul''a gelerek Türkçülük uðrundaki neþriyatýna devam etti. 1921''de Ýstanbul''dan Anadolu''ya geçerek milli mücadeleye iþtirak etti ve Atatürk tarafýndan iltifatla karþýlandý. Daha evvel Osmanlý Meclis-i Mebusanýnda, Musul Mebusu olarak yer almýþ bulunan þair, Cumhuriyetin Büyük Millet Meclisinde de Karahisar, Urfa ve Ýstanbul Milletvekilliklerinde bulundu. Türk halkçýlýðý ve Türk milliyetçiliði uðrunda daha birçok kýymetli eserler verdikten sonra, 1944''te Ýstanbul''da öldü. Hayranlarýnýn baþlarý üzerinde taþýnarak Balmumcu''daki yeni mezarlýða gömüldü.
    Mehmed Emin, Türk edebiyatýnýn son asýrlarýnda yetiþen büyük ve idealist þairlerden biridir. Onun söyleyiþ bakýmýndan çok kere fazla sade ve musikisiz olan manzumelerini güzel gösteren týlsým, inanmýþ ruhunun sönmek bilmeyen Türkçülük ve halkçýlýk aþkýnda ve bu aþkýn mýsralara çarpan bir gönülden ses vermeye muvaffak olan samimiliðindendir. Bu þiirleri bilhassa onun hayatýný tanýyarak okuyanlar, manzumelerinde haykýran imana karþý, daha derin ve saygý ile karýþýk bir sevgi duyarlar. Onun adeta demokrat bir söyleyiþle, sözü tabii akýmýndan ayýrmadan terennüm ettiði þiirlerinde zaman zaman gerçek bir heyecan dalgasý hareketlenir ki bu heyecaný dile getiren mýsralar, zaman zaman sade bir nazým dizisi olmaktan kurtulmuþ ve þi''riyetin ulvi sesi ile birleþmeye muvaffak olmuþlardýr.
    Yeni Türk þiirinde sade ve tabii bir ''halk dili'' kullanmayý ülkü edinen þair, zamanýnýn Servet-i Fünun lisanýndan bilgi ile ve þuurla ayrýlmýþ bulunuyordu. Yalnýz þehir ahalisinin deðil, þehir dýþýndaki Türk halkýnýn; Anadolu ve Rumeli köylüsünün hayat ve ýzdýraplarý da münevver Türk þiirinde önce onun kalemi ile samimi bir þiir konusu olmuþtu. Mehmed Emin, Ýttihat ve Terakki büyüklerinin ýsrarlarýna raðmen, Osmanlý milliyetçiliðine dirsek çevirmiþ ve bütün ömrünce yalnýz Türk halký ve Türk milliyetçiliði için çalýþmýþtý.
    Hece veznini, eski Türk vezni olduðu için adeta mutaassýp bir ýsrarla aruza tercih etmiþ, Türk edebiyatýnda yeni bir hece vezni cereyanýnýn baþlamasýnda bu ýsrarlarýnýn ehemmiyetli tesiri olmuþtu. Bütün bu cepheleriyle Mehmed Emin, Türk edebiyatý tarihinde çýðýr açmýþ bir sanatkar sýfatýyla, önemli bir yer almýþtýr. O:
    ''Ben bir Türküm; dinim cinsim uludur,
    Sinem, özüm ateþ ile doludur.''
    dediði zaman, Türklük imanýný bu derece açýk ve ateþli bir sada ile terennüm edebilmiþ bir baþka sanatkar mevcut deðildi ve Türk edebiyatýnda ''Cenge Doðru, Anadolu''dan Bir Ses, Irkýmýn Türküsü, Ey Türk Uyan'' gibi, isimlerinde bile büyük ve deðiþik bir mana bulunan ilk þiirler onun imzasýyla yazýlmýþtý.''



    Anadolu''dan Bir Ses Yahut Cenge Giderken

    Ben bir Türk''üm dinim, cinsim uludur,
    Sinem, özüm ateþ ile doludur.
    Ýnsan olan vatanýnýn kuludur,
    Türk evladý evde durmaz; giderim!
    Yaradan''ýn kitabýný kaldýrtmam.
    Osmancýðýn bayraðýný aldýrtmam.
    Düþmanýmý vatanýma saldýrtmam.
    Tanrý evi viran olmaz; giderim!
    Bu topraklar ecdadýmýn ocaðý.
    Evim köyüm hep bu yerin bucaðý,
    Ýþte vatan! Ýþte tanrý kucaðý!
    Ata yurdun evlat bulmaz; giderim!
    Tanrým þahid, duracaðým sözümde
    Milletimin sevgileri özümde
    Vatanýmdan baþka þey yok gözümde.
    Yar yataðýn düþman almaz; giderim!
    Ak gömlekle gözyaþýmý silerim.
    Kara taþla býçaðýmý bilerim
    Vatanýmçün yücelikler dilerim
    Bu dünyada kimse kalmaz; giderim!

    Mehmet Emin Yurdakul


    Vur

    Ey Türk vur vatanýn bakirlerine
    Günahkar gömleði biçenleri vur;
    Kemikten taslarla þarap yerine
    þehiidler kanýný içenleri vur.
    Vur, güzel aþýklar cenazesinden
    Kýrmýzý meþaller yakanlarý vur;
    þehvetin raksýna yetim sesinden
    Besteler, þarkýlar yapanlarý vur.
    Vur, katlin o kýzýl sapanlarýyle
    Dünyaya ölümler ekenleri vur;
    Vur, zulmün o kalýn urganlarýyle
    Bir kavmi iplere çekenleri vur.
    Vur, etten, kemikten saraylar kuran
    O vahþi ruhlarý ezmek için vur;
    Dört büyük rüzgara küller savuran
    O mücrim elleri kesmek için vur.
    Vur, sen de mukaddes hürriyet için,
    Dünyanýn diktiði bayrak için vur;
    Her dinin sevdiði adalet için,
    Her yerde haykýran bir hak için vur.
    Vur, aþkýn ve hakkýn zaferi için;
    Vur, senden bak dünya bunu istiyor;
    Vur, yerde bak tarih senin seyircin;
    Vur, gökten bak Allah sana: ''Vur!'' diyor.
    Vur, çelik kollarýn kopana kadar,
    Olanca aþkýnla kuvvetinle vur;
    Son düþman, son gölge kalana kadar,
    Olanca kininle, þiddetinle vur!
    Vur, senin darbenden çýkacak ateþ
    Ýntikam isteyen bir milletindir;
    Alnýnda doðacak kýrmýzý güneþ,
    Bu senin ilahi hürriyetindir!..

    Mehmet Emin Yurdakul


    Býrak Beni Haykýrayým

    Ben en hakir bir insaný kardeþ duyan bir ruhum;
    Bende esir yaratmayan bir Tanrý''ya iman var;
    Paçavralar altýndaki yoksul beni yaralar.
    Mazlumlarýn intikamý olmak için doðmuþum.
    Volkan söner, lakin benim alevlerim eksilmez;
    Bora geçer, lakin benim köpüklerim kesilmez.
    Býrak beni haykýrayým susarsam sen matem et;
    Unutma ki þairleri haykýrmayan bir millet
    Sevenleri toprak olmuþ, çocuk gibidir.
    Zaman ona kan damlayan diþlerini gösterir
    Bu zavallý sürü için ne merhamet ne hukuk,
    Ya bir sert bakýþlý göz, yalnýz aðýr bir yumruk!..

    Mehmet Emin Yurdakul

  2. #2

    Mehmet Emin Yurdakul

    Türklüðü ve Türkçülüðü Bayraklaþtýran Adam (II)

    Yazýmýza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.

    Türk edebiyatýna sesini, ilk defa 1897 Yunan harbinde duyuran þair, 1899''da ''Türkçe þiirler'' isimli kitabýný yayýnladýðý zaman bu kitabýn baþýnda Abdülhak Hamid, Recai-zade Ekrem, þemseddin Sami ve Sezai gibi tanýnmýþ Tanzimat þairleri tarafýndan sitayiþli bir lisanla yazýlmýþ birçok ''takriz'' bulunuyordu. Ayrýca þemseddin Sami 1 Mart 1899 tarihli Sabah gazetesinde intiþar eden bir makalesinde Türkçe þiirlerin, müstakbel edebiyat binamýzýn ilk temel taþý olduðunu söylemek ihtiyacýný duymuþtu.

    ''Türkçe þiirler'', Türkiye''de derhal bir hareket yapmýþ, bir takým muakkipler, münekkitler ve taraftarlar bulmuþtu. Hatta eserin þöhreti kýsa bir zamanda Türkiye hudutlarýný da aþtý. Ýngiliz müsteþriki Gibb, 6 Haziran 1899''da Mehmed Emin''e bnir mektup yazarak; ''ükýbet sizin himmetinizle Türk milleti sadasýný buldu'' diyecek kadar bu yeni harekete ileri bir deðer verdi. Rus Türkiyatçýsý Minorsky, eserin Türk edebiyatýndaki yeri ve deðeri hakkýnda güzel bir etüd ilavesiyle ''Türkçe þiirler''i 1903''te Rusça''ya tercüme ve neþretti. Daha bir takým Avrupalý Türkiyatçýlar, ''Türkçe þiirler'' üzerinde alaka ile durdular.

    Bu alakanýn belki çok mühim bir sebebi, þiirlerin bu yabancýlar tarafýndan daha anlaþýlýr bir lisanla yazýlmýþ olmasýydý. üünkü müsteþrikler bu þiirlerdeki ses durgunluðunu, hatta ses aksaklýðýný fark edemiyorlardý. Mehmed Emin, ''Zavallýlar'' isimli bir þiiri, Selanik''te ''üocuk Bahçesi'' isimli gazetede þiirin kendisine ithaf edilmesi dolayýsý ile, Tevfik Fikret''in bir teþekkür mektubu ile beraber neþrolunmuþ, Rýza Tevfik''e ithaf edilen bir baþka þiiri de bu þairin uzun bir teþekkürü ile ve edebiyatýmýzda yeni bir devir açýldýðýný haber veren fikirleriyle karþýlanmýþtý.

    Böyle olduðu halde ayný þiirler Türkiye''de kýsmen haklý, kýsmen haksýz bir takým itirazlar gördü. Hatta bu yüzden ümer Naci ve Rýza Tevfik arasýnda uzun süren þiddetli bir tartýþma oldu. Birincinin Servet-i Fünun lisanýný müdafaa etmesine mukabil, Rýza Tevfik ''Türkçe þiirler''i ýsrarla müdafaa ve methetti. Bu münakaþa ''Türkçe þiirler''in daha çok tanýnmasýna yaradý.

    Mehmed Emin''in en büyük aksaklýðý halk dilini ve halk veznini kullandýðý halde, an''anevi Türk halk þiirinin sesini kavramamýþ olmasýnda idi. Gerçekten bu þair, halk edebiyatýnýn milli bir ses ve milli bir zevk mahsulü olan vezinlerini kullanmýyor, hece veznini sadece bir ''parmak hesabý'' gibi kabul etmiþ görünüyordu. Onun þiirlerinde halk edebiyatýmýzýn koþma, destan, türkü vezinlerini ve bu vezinlerin duraklarýný, ses bölümlerini ve an''anevi kafiyeleri bulmak çok güçtü. Mehmed Emin, Servet-i Fünuncularýn aruzla ve Servet-i Fünun lisaný ile yaptýklarý iþi hece vezniyle ve sade bir Türkçe ile yapmaya çalýþýyordu. Onun 4+4+4+3 tarzýnda veya 4+4+3 halinde kullandýðý hece vezni, aruzun fa''ilatün, fa''ilatün, fa''ilatün, fa''ilün vezninin veya fa''ilatün, fa''ilatün, fa''ilün kalýbýnýn parmak sayýsýna tatbikinden baþka bir þey deðildi.

    ''þu sebiller, imaretler
    Mermer kervansaraylar, yollar bizim iþlerimiz
    þu kubbeli memleketler
    Medreseler, camiler, hepsi bizim eserimiz.''
    tarzýnda söylediði müstezadlarýn da Fikret''in ve Cenab''ýn aruzla yaptýklarý serbest müstezad''dan farký yoktu.
    Mehmed Emin halk þiirine yalnýz vezin bakýmýndan deðil, þekil bakýmýndan da nüfuz edememiþti. þiirde halk sesini aksettirmek isteyen bu þair, manzumelerini milli nazým þekilleriyle deðil, üç mýsralý veya serbest alafranga manzumeler halinde yazýyordu. Mehmed Emin''in halk þiiri musikisinden uzak kalýþý o ölçüde bir gafletti ki, hemen ayný tarihlerde; halk þiirini daha yakýndan tanýdýðý ve þiirlerinde aþýk söyleyiþini taklide muvaffak olduðu için; hece ile nefesler, koþmalar, destanlar söyleyen Rýza Tevfik, bu veznin bayraktarý olan Mehmed Emin''den daha çok ''þiir söylemiþ'' oldu. Daha çok tanýndý ve daha çok sevildi.

    Bununla beraber, Mehmed Emin bir ülkü þairi idi. Ses bakýmýndan muvaffak olmasa bile, söylediði fikirler ve heyecanlar bakýmýndan birçok ses þairlerinden üstün ve faydalýydý. Nitekim onun þiirlerindeki sesi, kendi þiirlerinin orkestrasý yanýnda iptidai bir kaval sesine benzeterek, ona deðer vermeye lüzum görmeyen Servet-i Fünunculara karþý o yalnýz:

    ''Ey sevgili kardeþler, hemþeriler, evet siz
    Ýnildeyen sesime, kaval sesi dediniz.
    Yalnýz tahkir edilen hamiyetten utandým
    Göz yaþýma güldünüz, ben zavallý katlandým.
    Hakaretler lazýmsa, bunu tahkir eyleyin.''

    diyerek, ince ve nazik bir serzeniþle mukabele ediyor, her sanatýn hürmete layýk olduðunu söylüyor ve: ''Ziyaný yok, siz kuyumcu olunuz, ben demirci olayým; yeter ki hepimiz, þu vatan için bir çekice sarýlýp çalýþalým.'' demekle iktifa ediyordu.

    Gerçekten, þairin bu gibi tarizlere deðer verecek ve ''söyleyiþ'' için zaman harcayacak bir tarafý yoktu. O, Türk edebiyatýnda yeni sözler, yeni heyecanlar terennüm ediyor, edebiyatýmýzýn eksik býrakýlmýþ bir cephesini bütünlüyordu. üç mýsralý kýtalarla söylediði þiirlerde bile, ''þair''in cemiyet içindeki yüce vazifesini belirten ileri bir sanat anlayýþý; milli-içtimai, kuvvetli bir görüþ ve haykýrýþ vardý.

    Mehmed Emin:
    ''Ben en hakir bir insaný kardeþ sayan bir ruhum;
    Bende esir yaratmayan bir Tanrý''ya iman var;
    Paçavralar altýndaki yoksul beni yaralar.
    Mazlumlarýn intikamý olmak için doðmuþum.
    Volkan söner, lakin benim alevlerim eksilmez;
    Bora geçer, lakin benim köpüklerim kesilmez.
    Býrak beni haykýrayým, susarsam, sen matem et;
    Unutma ki þairleri haykýrmayan bir millet
    Sevenleri toprak olmuþ, öksüz çocuk gibidir.
    Zaman ona kan damlayan diþlerini gösterir
    Bu zavallý sürü için ne merhamet ne hukuk,
    Yalnýz bir sert bakýþlý göz, yalnýz aðýr bir yumruk!..''
    diyor; kendi devrindeki ''cemiyet için, millet için sanat'' idealinin yorulmaz bir mümessili sýfatýyla çalýþýyordu. üok sevdiði milletini, en derin mazisi ile tanýyor:

    ''Ey milletim, sen bundan tamam beþbin yýl evvel
    Altaylarda yaþarken
    Tanrým sana dedi ki: Ey Türk ýrký, bu yerden
    Güneþlere süzülen kartal gibi uç, yüksel!
    Senin, her bir kuvveti, ram edici ellerin
    Bütün maðrur baþlara yýldýrýmlar saçacak,
    Sana üin''in, Ýran''ýn, Hind''in, Mýsýr''ýn her yerin
    Er isteyen tahtlarý kollarýný açacak.''

    Ve bu milletin hayraný olduðu tarihi kahramanlýðýný durmaksýzýn övmekten büyük bir zevk alýyordu:

    ''Milletleri öldürmeyen faziletler yine bizde,
    Sözde sebat, iþte azim, sabýr, bizim kavmimizde.
    O cihangir oðuzlarý
    Fatih yapan cesaretler bizim erkek ruhumuzda,
    O kahraman Yavuzlarý
    Galip eden itaatler bizim yiðit ordumuzda.''

    Mehmed Emin''in bu sözleriyle, ayný çaðlarda ''kahramanlýk''ý bir vahþet ve cinayet derecesine indiren Tevfik Fikret''in dalaleti arasýnda ne derin bir uçurum vardý.

    þair, Türkçe þiirlerden sonra ''Yunan savaþýný takip eden yýllarda'' milli ruhu uyandýrmaya çalýþan bir enerjiyle bilhassa Birinci Dünya Harbinin, üanakkale ve Irak cepheleri savaþlarýndan aldýðý ilhamlarla daha birçok ''Türkçe þiirler'' yazdý. þiirlerinin büyük bir kýsmýný Türk ordusuna hitap ederek, onu takdis eden, ona cesaret ve iman veren duygularla terennüm etti. Bunarý sýrasýyla ''Türk Sazý, (Ey Türk Uyan (1914), Tan Sesleri (1915), Dicle ününde (1916), Turana Doðru, Ordunun Destaný, Zafer Yolunda (1918) gibi isimler taþýyan kitaplar halinde yayýnladý.

    Maksat hasýl olmuþ, zaman idealist þaire, ülküsünün tahakkuk ve tekamül yolundaki ilerleyiþini göstermiþti. Onun sade ve terkipsiz lisanla yazmak için attýðý adým, kýsa bir zaman sonra Selanik''te ''Genç Kalemler'' mecmuasý etrafýnda toplanan edipler vasýtasý ile daha geniþ bir hareket haline getirilmiþti. Aruzla söylenilen þiirler yanýnda sessiz, sadasýz, sönük bir akýþla ilerleyen Türk hece vezni zamanla, bir cereyan halini almýþ, genç Türk þairleri tarafýndan aruza tercih edilecek bir ehemmiyet kazanmýþtý. þair, Türk halkýnýn, hakkýný ve hürriyetini almak için savaþtýðýný, Türk münevverlerinin ruhunda Türkçülük aþkýnýn önüne geçilmez bir iman haline geldiðini de görmüþtü. Türk þiirinin genç nesilleri onun söyleyiþini beðenmiyor, bu söyleyiþi devam ettirmiyor, fakat onun söylediklerini daha milli ve daha musikili bir söyleyiþle birleþtirerek, heyecanla terennüm ediyordu.

    Gerçi Turancýlýk yoluna sapan müfrit Türkçülük, emeline ulaþamamýþ, Birinci Dünya Savaþýndan sonra Türkiye elim bir duruma düþmüþtü. Mehmed Emin, sevgili milletinin dünya ölçüsünde uðradýðý haksýzlýða þiddetle itiraz etti. Bu yoldaki ýzdýraplarýný ''Ýsyan ve Dua'' (1918) isimli, manzum ve ''Türkün Hukuku'' (1919) adlý mensur eserlerine iþledi. Fakat Ýstiklal Savaþý yýllarýnda yeniden canlý ve milli bir hamle yapan büyük milletinin yaþama ve yükselme haklarý uðrunda çalýþmak ve eserler vermek onun en büyük zevki oldu. Ayný zamanda heyecanlý bir hatip olan þair, yeniden þiirler, nesirler ve hitabelerle bu büyük cihada heyecanla katýldý. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da, edebi faaliyetine devam ederek Mustafa Kemal (1928), Danteye (1928) ve Ankara (1939) isimli mensur ve manzum eserlerini yazdý. Ayný ideal uðrunda ikinci derecede daha bir takým eserler, þiirler verdikten sonra, hayattan milletine ve ülküsüne karþý vazifesini yapmýþ bir insan huzuruyla ayrýldý.

  3. #3

    Mehmet Emin Yurdakul

    Türklüðü ve Türkçülüðü bayraklaþtýran adam/3.............Muhiddin NALBANTOÐLU

    Yazýmýza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz:
    ðKendi devrindeki ðcemiyet için, millet için sanatð idealinin yorulmaz bir mümessili sýfatýyla çalýþýyordu. üok sevdiði milletini, en derin mazisi ile tanýyor:
    ðEy milletim, sen bundan tamam beþbin yýl evvel
    Altaylarda yaþarken
    Tanrým sana dedi ki: Ey Türk ýrký, bu yerden
    Güneþlere süzülen kartal gibi uç, yüksel!
    Senin, her bir kuvveti, ram edici ellerin
    Bütün maðrur baþlara yýldýrýmlar saçacak,
    Sana üinðin, Ýranðýn, Hindðin, Mýsýrðýn her yerin
    Er isteyen tahtlarý kollarýný açacak.ð
    Ve bu milletin hayraný olduðu tarihi kahramanlýðýný durmaksýzýn övmekten büyük bir zevk alýyordu:
    ðMilletleri öldürmeyen faziletler yine bizde,
    Sözde sebat, iþte azim, sabýr, bizim kavmimizde.
    O cihangir oðuzlarý
    Fatih yapan cesaretler bizim erkek ruhumuzda,
    O kahraman Yavuzlarý
    Galip eden itaatler bizim yiðit ordumuzda.ð
    Mehmed Eminðin bu sözleriyle, ayný çaðlarda ðkahramanlýkðý bir vahþet ve cinayet derecesine indiren Tevfik Fikretðin dalaleti arasýnda ne derin bir uçurum vardý.

    þair, Türkçe þiirlerden sonra ðYunan savaþýný takip eden yýllardað milli ruhu uyandýrmaya çalýþan bir enerjiyle bilhassa Birinci Dünya Harbinin, üanakkale ve Irak cepheleri savaþlarýndan aldýðý ilhamlarla daha birçok ðTürkçe þiirlerð yazdý. þiirlerinin büyük bir kýsmýný Türk ordusuna hitap ederek, onu takdis eden, ona cesaret ve iman veren duygularla terennüm etti. Bunarý sýrasýyla ðTürk Sazý, (Ey Türk Uyan (1914), Tan Sesleri (1915), Dicle ününde (1916), Turana Doðru, Ordunun Destaný, Zafer Yolunda (1918) gibi isimler taþýyan kitaplar halinde yayýnladý.

    Maksat hasýl olmuþ, zaman idealist þaire, ülküsünün tahakkuk ve tekamül yolundaki ilerleyiþini göstermiþti. Onun sade ve terkipsiz lisanla yazmak için attýðý adým, kýsa bir zaman sonra Selanikðte ðGenç Kalemlerð mecmuasý etrafýnda toplanan edipler vasýtasý ile daha geniþ bir hareket haline getirilmiþti. Aruzla söylenilen þiirler yanýnda sessiz, sadasýz, sönük bir akýþla ilerleyen Türk hece vezni zamanla, bir cereyan halini almýþ, genç Türk þairleri tarafýndan aruza tercih edilecek bir ehemmiyet kazanmýþtý. þair, Türk halkýnýn, hakkýný ve hürriyetini almak için savaþtýðýný, Türk münevverlerinin ruhunda Türkçülük aþkýnýn önüne geçilmez bir iman haline geldiðini de görmüþtü. Türk þiirinin genç nesilleri onun söyleyiþini beðenmiyor, bu söyleyiþi devam ettirmiyor, fakat onun söylediklerini daha milli ve daha musikili bir söyleyiþle birleþtirerek, heyecanla terennüm ediyordu.

    Gerçi Turancýlýk yoluna sapan müfrit Türkçülük, emeline ulaþamamýþ, Birinci Dünya Savaþýndan sonra Türkiye elim bir duruma düþmüþtü. Mehmed Emin, sevgili milletinin dünya ölçüsünde uðradýðý haksýzlýða þiddetle itiraz etti. Bu yoldaki ýzdýraplarýný ðÝsyan ve Duað (1918) isimli, manzum ve ðTürkün Hukukuð (1919) adlý mensur eserlerine iþledi. Fakat Ýstiklal Savaþý yýllarýnda yeniden canlý ve milli bir hamle yapan büyük milletinin yaþama ve yükselme haklarý uðrunda çalýþmak ve eserler vermek onun en büyük zevki oldu. Ayný zamanda heyecanlý bir hatip olan þair, yeniden þiirler, nesirler ve hitabelerle bu büyük cihada heyecanla katýldý. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da, edebi faaliyetine devam ederek Mustafa Kemal (1928), Danteye (1928) ve Ankara (1939) isimli mensur ve manzum eserlerini yazdý. Ayný ideal uðrunda ikinci derecede daha bir takým eserler, þiirler verdikten sonra, hayattan milletine ve ülküsüne karþý vazifesini yapmýþ bir insan huzuruyla ayrýldý.ð

    Ezberlenecek þiirler

    Vur!

    Ey Türk vur vatanýn bakirlerine
    Günahkar gömleði biçenleri vur;
    Kemikten taslarla þarap yerine
    þehiidler kanýný içenleri vur.

    Vur, güzel aþýklar cenazesinden
    Kýrmýzý meþaller yakanlarý vur;
    þehvetin raksýna yetim sesinden
    Besteler, þarkýlar yapanlarý vur.

    Vur, katlin o kýzýl sapanlarýyle
    Dünyaya ölümler ekenleri vur;
    Vur, zulmün o kalýn urganlarýyle
    Bir kavmi iplere çekenleri vur.

    Vur, aþkýn ve hakkýn zaferi için;
    Vur, senden bak dünya bunu istiyor;
    Vur, yerde bak tarih senin seyircin;
    Vur, gökten bak Allah sana: ðVur!ð diyor.

    Vur, çelik kollarýn kopana kadar,
    Olanca aþkýnla kuvvetinle vur;
    Son düþman, son gölge kalana kadar,
    Olanca kininle, þiddetinle vur!

    Vur, senin darbenden çýkacak ateþ
    Ýntikam isteyen bir milletindir;
    Alnýnda doðacak kýrmýzý güneþ,
    Bu senin ilahi hürriyetindir!..

    Mehmet Emin Yurdakul

    Günün adamý

    Ahmet Vefik Paþa

    ðTürkçülüðünð kaynaklarýna dayanan Mehmed Emin Yurdakul eksenli yazýmýz bitti. Bu vesile ile Tanzimat devrinde Türk dili ve Türk tiyatrosu üzerinde derinlemesine çalýþmýþ, bu konular etrafýnda eserler vermiþ baþka bir Türk büyüðünü de zikretmemiz, büyük bir vefa borcu olacaktýr. Bu vesileyle Türk dilinin ve Türk milliyetçiliðinin öncülerinden olan Ahmet Vefik Paþaðyý da analým.

    Ahmet Vefik Paþa. Türk yazarý ve devlet adamý. 1823ðte doðdu, 1890ðda Ýstanbulðda öldü. Tanzimat devrinde milliyetçilik ve Türkçülük akýmlarýnýn öncüsü. Ýlk defa Türkçeðyi Osmanlýcaðdan ayrý bir dil olarak ele aldý. 1834ðte babasý Ruhiddin Efendi ile Parisðe giden Ahmet Vefik, öðrenimini orada tamamlamýþtý. Yurda döndükten sonra valilik, sadrazamlýk gibi önemli görevlerde bulundu. Hayatýnýn en kýymetli zamanlarýný edebiyata ve bilimsel çalýþmalara ayýran Paþa, Arapça, Farsça, Fransýzca ve Ýtalyancaðyý gayet iyi biliyordu. Ayrýca Ýngilizce, Rusça ve Almancaðyý da öðrenmiþti. Bursa valisi iken Tanzimat tiyatrosunu himaye etmiþ ve bu suretle ülkemizde tiyatronun geliþmesine katkýda bulunmuþtur. Türk dili üzerinde incelemeler yapan Ahmet Vefik Paþa ðLehçe-i Osmanið adlý iki bölümlük bir lûgat hazýrlamýþtýr. Bu eserin birinci bölümünde Türkçe kelimeler, ikincisinde de Osmanlýcaðda kullanýlan Arapça ve Farsça sözcükler yer alýr. Bu çok önemli sözlük yüz yýldan fazladýr Türk kültüründe büyük bir boþluðu doldurmuþ ve birkaç nesle hizmet etmiþtir. Geçtiðimiz yýllarda TDK bu sözlüðü yeni Türk harfleri ile de güzel ve titiz bir baský halinde yeniden yayýnlayarak bugünkü kuþaklarýn da faydalanmasýný saðlamýþtýr. Moliereðin bütün piyeslerini Türkçeðye adapte ederek hazýrlamýþ, hem eski harflerle ve hem de yeni harflerle dilimize kazandýran Ahmet Vefik Paþa, bizde bu konudaki ilk uyarlamayý yapan büyük edebiyat dehasýdýr.



    Günün fýkrasý

    Halim harap

    Rumeli seraskeri þiþman Ýbrahim Paþaðnýn divan efendisi bulunan þair Nigahiðye, diðer paþalardan birinin divan efendisi bir gün halinden þikayet etmiþ.
    - Paþa beni hiç gözetmez, harçlýk vermez. Açlýktan halim harap oldu.
    Nigahi, efendisinden þikayet eden bu adama kýzmýþ ve söylenmiþ:
    - Ayýp deðil mi efendi? Neden þikayet ediyorsun? Koca bir paþanýn divan efendisi, eline bir þey geçmese bile onun tersi ile doyar.
    üteki herif edepsiz bir þeymiþ. Nigahiðyi þöyle susturmuþ:
    - Efendi, bizim paþanýn zayýf bir adam olduðunu bilirsin. Onun tersi adamý doyurmaz. Nerede bulayým sizin paþa gibi karný büyük birisini ki sýðýrlar gibi yestehler ve pek çok adam doyurur.


    Kýþ gecelerinde boza içilirdi

    150 yýl önce
    Ýstanbul hayatý

    - üocukluðumda hatýrlýyorum, babam boza daveti yapar, misafirler çaðýrýr, türlü yemiþlerle boza içilir, þiirler söylenir çalgýlar çalýnýrdý...
    - Boza içmek de bir hünerdir derler. Yudumlar sayýlý olacak, dilin üstü dolacak. Bardaðýn dibindeki içilmeyecek.
    - Boza için mideyi tasfiye eder, kaný çoðaltýr derler.
    - Doðrudur, yemek üzerine içilen boza hazmý kolaylaþtýrýr, bozukluðu düzeltir. Hülasa her bakýmdan faydalýdýr.
    - Peder merhum bozaya bayýlýrdý. Birkaç yudum içince kýsa kýsa þiirler söylerdi. Bakýn, mübarek boza rahmetliyi yada vesile oldu.
    - Ben bozayý tarçýnsýz, leblebisiz daha hoþ bulurum.

Benzer Konular

  1. Açýkla Mehmet þimþek!
    By bozok in forum Vatan SATILIYOR!!!!!
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12-14-2008, 06:02 PM
  2. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 07-18-2007, 08:34 AM
  3. Emin Öölaþan, bir Haham
    By türükbil in forum Önemli Kitaplar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11-29-2005, 05:42 PM
  4. Mehmet Emin Yurdakul
    By türükbil in forum Türk Büyükleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09-05-2005, 12:16 AM
  5. Emin Öölaþan'dan Hilmi Özkök'e
    By atoybil in forum Türkiye'de Siyasi Partiler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09-01-2005, 06:35 PM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi