MATURÝDÝ MEZHEBÝ

Ýslam akaidinde imam Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud el-Matüridiyye nisbet edilen mezhep. Ýmam Ebu Mansur el-Maturidinin akaiddeki mezhebine mensub olanlarýn meydana getirdiði topluluða Matüridiyye denilir.

Alemü'l-Huda, Ýmamü'l-Huda ve el-Mütekellim lakablarýyla da anýlan Matüridi takriben 238/852'de Maveraünnehir'de (Ýç Türkistan) bulunan Semerkand'ýn Matürid köyünde doðmuþtur. 333/944'te Semerkand'da vefat etmiþtir. O, Ýslama çok deðerli hizmetler vermiþ öncü Ýslam alimlerinin baþýnda gelir. Maveraünnehir'de Ehli Sünnet'e nisbet edilen Kelam ekolünün kurucusu ve mümessilidir. Ehli Sünnet kelamýnýn Irak'taki mümessili ise Ebul Hasen el-Eþ'ari'dir (v. 324/936). Maturidinin yaþadýðý çaðda, ilim ve edebiyata hizmet etmiþ olan Samanoðullarý devleti (844-999) hüküm sürmekteydi. Bize kadar gelen Te'vilatu'l-Kur'an ve Kitabü't-Tevhid gibi eserlerinden anlýyoruz ki, Matüridi, Kelam, Tefsir, Mezhebler Tarihi, Fýkýh ve Fýkýh usulünde derin bilgi sahibiydi. Maturidinin hocalarý, ilimleri Ýmam A'zam Ebu Hanife'ye uzanan Ebu'n-Nasr el-Ýyazi, Ebu Bekr Ahmed el-Cürcani ve Muhammed b. Mukatil er-Razi'dir. Bunlarýn hocasý ise Ýmam Ebu Yusuf ve Ýmam Muhammed'den okumuþ olan Ebu Süleyman b. Musa el-Cürcani'dir. Ýmameyn lakabýyla tanýnan Ýmam Ebu Yusuf ve Ýmam Muhammed, Ýmam A'zam'ýn en seçkin talebeleriydi. Matüridi, hocalarýndan Ýmam A'zam'ýn akaide dair el-Fýkhü'l-Ekber, er-Risale, el-Vasiyye, el-Fýkhü'l-Ebsat, el-ülim ve'l-Müteallim isimli risalelerini de okuyup rivayet etmiþtir. Matüridi, imam ismini almaya layýk Hakim es-Semerkandi (340/951), Ebul-Hasen er-Rustuðfeni (v. 345/956), Ebu'l-Leys el-Buhari, Ebu Muhammed Abdülkerim b. Musa el-Pezdevi (v. 390/999) gibi büyük afimler de yetiþtirmiþtir. Ýmamlarý Matüridiyye büyük bir sevgi ve saygý ile baðlý olan bu alimler, Maveraünnehir'de Matüridiyye mezhebini delilleri ile kuvvetlendirerek açýklýyorlar ve yaymaya çalýþýyorlardý.

Eþ'ariyye Kelam mektebinin doðup geliþtiði yer olan Irak, pek çok bid'at mezhebinin çýktýðý bir bölgeydi. Ýmam Eþ'ari, Revafýz, Karamita ve özellikle Mu'tezile ile çok þiddetli ve gürültülü cedel ve münakaþalarda bulunmuþtu. Matüridi'nin yetiþtiði Maveraünnehir ise Irak'tan uzak olduðu için az da olsa bid'at akýmlarýndan uzak kalmýþtý. Fakat sonunda bu akýmlardan bir kýsmý Maveraünnehir'e sýzmýþ, Mu'tezile'nin sesi buralara kadar aksetmiþti. Nisbi de olsa, bid'at mezheblerinin mensublarý buralarda da bulunuyordu. Ýmam Matüridi, Maveraünnehir'e kadar gelen Mu'tezile'den baþka, Dehriye, Seneviyye ve Karamita'ya karþý mantýklý ve istikrarlý mücadeleler vermiþti. Onun Kitabü't Tevhid'i bunlar gibi sapýk fikir ve bid'at cereyanlarýný içine alan ve bunlarý gereði gibi çürütmeye çalýþan en deðerli ve en eski vesika mahiyetini taþýmaktadýr.

Metodu:

Gerek Eþ'ari gerekse Matüridi, Mu'tezile ve diðer bid'at mezheblerine galebe çalabilmek için, hasýmlarýnýn metodlarýnýn akl-ý selime uygun taraflarýný almýþlar ve Ehli Sünnet Kelamý'nýn kurucusu olmuþlardýr. Fakat, Ehl-i Sünnet'in Kelam metodunu daha ziyade doðru ve ilmi bir þekilde baþlatan, akla ve nakle de layýk olduklarý deðeri vererek bu iki asla baðlý kalan ve bu þekilde Ýslam akaidini açýklamaya çalýþan, imam Matüridi olmuþtur. üünkü, dinde akla uymayan bir þey yoktur. Allah'ýn varlýðý, hayat, ilim, kudret, irade gibi sýfatlarý ve Hz. Muhammed (s.a.s)'in peygamberliði akýlla isbat edilir. Yine naklin bildirdiði ahiret ve ahvali gibi gayb haberlerinin imkaný akýl ile gösterilir ve Resulün haber verdiði þekilde bunlara iman edilir. Kelam metodunda iman edilecek esas ve konularýn hepsi haber-i sadýk (sahih bir þekilde bize kadar gelen haber-i Resul ile) tesbit edilir. Bunlarý isbat etmeye yarayacak delillere gelince... Bunlardan duyulur aleme ait olanlar için duyular ve bunun ötesinde kalanlar için akýl kullanýlýr. Bu þekilde bilgilerimizin üç temel kaynaðý ve bunlarýn deðerleri hakkýnda gerekli açýklamayý yapan, Ýmam Matüridi olmuþtur. O, bilgilerimizin sebepleri ve deðeri hakkýnda söz edilen ilk Ýslam alim ve mütekellimi olduðu için bu konularda kendisinden sonra gelen kelamcýlara çýðýr açmýþtýr. Ondan sonra gelen kelamcýlar da yazdýklarý eserlerin mukaddimelerinde bilgilerimizin kaynaðý ve deðeri hakkýndaki görüþlerini yazmýþlardýr.

Matüridi, Kitabü't-Tevhidinde, insaný ilme ulaþtýran yollarýn iz'an (saðlam duyu organlarý ve bunlarla yapýlan deney ve gözlem), haberler ve akli istidlal olduðunu ve bilgiye ulaþabilmek için bu yollarýn hiç birisinden müstaðni olunamayacaðýný söylüyor. Ona göre bunlardan her birinin sahasýna giren bilgiler grubu vardýr. Her bilgi alanýna ancak kendisine götüren yolla gidilir. Duyularla elde edilen bilgiyi inkar eden, inatçý ve kendisini beðenmiþtir (Kitabü't-Tevhid Beyrut, 1970 s. 7-8).

Matüridi iki çeþit haber olduðunu söyler: 1- Mütevatir haber. Bunun doðru olduðunu tesbit etmek için konuyu araþtýrýp tetkik etmek lazýmdýr. 2- Peygamberlerin haberleri. Yanlarýnda doðruluklarýný gösteren ayetler (mûcizeler) bulunduðu için, onlarýn verdikleri haberlerden daha doðru bir haber yoktur. üünkü doðruluklarýnýn açýklýk ve seçikliði bakýmýndan kalbin ýsýnýp yatýþacaðý sözler peygamberlerin haberleridir.

Matüridi akýl hakkýnda þöyle der:

Aklýn istidlaline gelince; bunun ilmin sebebi olduðunu kabul etmek gerekir. üünkü duyular vasýtasý ile elde edilen bilgileri düþünüp tertipleyerek hüküm veren odur. Duyulardan uzak olan ve bunlarýn dýþýnda kalan þeyleri anlayan, haberlerle bilinen þeyler de yanlýþlýk olup olmadýðý ihtimali üzerinde duran, sonra peygamberlerin mucizeleri ile sihirbazlarýn aldatmacalarýný ayýrdeden ve baþka þeylerin doðruluðunu veya yanlýþlýðýný anlayan akýldýr. Aklýn tefekkürü ile mahlukattaki hikmeti ve yaratýcý olan Allah'ýn varlýðýna delalet eden delilleri anlarýz.

Nitekim akýl ile, Kadim olan Allah'ý bilir ve onu hadis olan mahlukattan ayýrdederiz (Kitabü'l-Tevhid,s. 78). Matüridi, Tevilatü'l-Kur'an ve Kitabü't-Tevhid isimli eserlerinde akli tefekkür ve istidlali müdafaa eder; vahyin akli delil getirmesini mutlaka gerekli görür. Akýl þaþar veya doðruyu bulamaz korkusuyla, sadece nakle dayanmayý gerekli gören fukaha ve hadisçilere karþý çýkar ve þöyle der:

"Ýnsana aklýný kullanmaktan vazgeçmeyi telkin eden, þeytani vesveseden baþka bir þey deðildir. üünkü þeytan, kiþiyi aklýnýn semeresinden alýkoyar, iyi fýrsatlara nail olmak ve istediðini elde etmek için güvencelerini sarsar. Aklý kullanarak eþyayý düþünmek, onun prensip ve sonuçlarýndan gizli olanlarý bilmek içindir. Sonra bunlarda, eþyanýn hadis olduðuna ve bunlarý yaratanýn varlýðýna, nefislerini þehvetlerine uymaktan alýkoyanlar için deliller vardýr. Bilinsin ki, aklý kullanmaya engel olan, þeytanýn vesvesesi ve iþidir" (Kitabu't-Tevhid s. 136).

Yine Matüridi'ye göre aklý hata ve sürçmelerden korumak için ihtiyatlý davranmak, makûlün yanýnda nakle de dayanmak gerekir. O bu konuda þöyle der: "Kim nakle dayanarak aklý kullanmada dikkatli ve ihtiyatlý bulunmayý inkar eder ve akýldan gizli kalan þeylerin mahiyet ve künhünü anlamak ister ve Hz. Peygamber'den bir iþaret olmaksýzýn nakýs ve sýnýrlý aklýyla Allah'ýn hikmetlerinin tamamýný ihata etmeye çalýþýrsa, aklýna zulmeder ve ona kaldýramayacaðý þeyleri yüklemiþ olur" (M. Ebu Zehra Tarihul-Mezahibil-Ýslamiyye fi's-Siyaset-i Vel-Akaid, s. 212-213).

Matüridi'nin elinde hocalarýndan okuyup rivayet ettiði Ýmam A'zam'ýn risaleleri, Akaid'den, Ýlm-i kelama dönüþtü. Bu risaleler inanýlmasý lazým gelen Ehli Sünnet akidesini açýklayan bilgiler idiler. Matüridi bunlarda beyan edilen akaidi baþka nakli delillerle takviye etti ve aklý kesin delillerle destekledi. Akaid'in teferruatýný bürhanlarla kesinleþtirip kuvvetlendirdi. O Maveraünnehir ülkesi ve diðer Ýslam bölgelerinde Ebu Hanife ekolünün kelamcýsý Ehl-i Sünnet Vel-Cemaatýn reisi oldu. Bu sebeple akaidte Hanefi mezhebi, Matüridi'ye nisbet edildi. Böylece, az bir kýsmý hariç, Hanefi mezhebinde bulunan kelamcýlara Matüridiyye denildi. Ebu Hanife'nin ismi ancak Hanefi fýkýhçýlarýna nisbet edilmekle yetinildi. Bir çok kelamcý ve araþtýrýcýlar, Matüridiyye diye anýlan bu Ehli Sünnet mezhebinin asýl kurucusunun Ýmam Matüridi deðil, Ýmam A'zam Ebu Hanife olduðunu, Matüridi'nin ise onun yazdýðý akaid esaslarýný akli ve nakli delillerle destekleyerek açýkladýðýný ifade ederler. Bazýlarýnýn iddia ettiði gibi Matüridi, Ýmam Eþ'ari'ye baðlý bir kimse deðil, Ýmam A'zam ve arkadaþlarýnýn esaslarýný tedvin ettiði Ehli Sünnet mezhebini açýklayan ve destekleyerek devam ettirenlerdendir.

Ýmam Ebul-Hasen el-Eþ'ari ile Ýmam Ebu Mansur el-Matüridi, Ehli Sünnet akidesini yayma gayesinde ve pek çok izahlarýnýn neticelerinde birleþiyorlarsa da; her ikisinin Kelam metodlarý birbirlerininkinden az çok farklýdýr. þüphesiz her iki kelamcý da Kur'an'ýn ihtiva ettiði akaidi, akýl ve mantýðý bürhanlarla isbat etmeye çalýþýyorlardý. üünkü selim akýl ile sahih nakil asla çatýþmazdý. Fakat Matüridi, Eþ'ari'nin verdiði önemden daha fazla akla deðer veriyordu. Ona göre aklýn daha çok deðeri olduðuna þu örnekler delalet etmektedir:

1- Her iki mezhebe göre; Allah'ýn varlýðýný akli delil getirerek bilmek farzdýr. Matüridiyye'ye göre peygamber gönderilmezse bile Allah'ý aklen bilmek gereklidir. Allah'ý bilmenin vücubunu idrak eden akýldýr. Akýl tek baþýna Allah'ýn varlýðýný ve bunun vacib oluþunu bilebilirse de, peygamber gönderilmeden, Allah tarafýndan yapýlmasý teklif edilen hükümleri tek baþýna bilemez. Allah'ý akýlla bilmenin aklen vacib olduðu görüþü, Matüridilere Ýmam A'zam Ebu Hanife'den geçmiþtir. Beyazi'nin (1098/1687) açýklamasýna göre, Ebu Hanife "Akýl yaratýklara bakarak Büyük Yaratýcýyý bilmenin aleti olduðu için Allah'ý bilmemekte kimsenin mazereti olamaz" demiþtir (Ebu Hanife'nin bu görüþleri için bk. Kemaleddin el-Beyazi, Ýþaratü'l-Meram, Mýsýr 1949/1368, s. 78).

Eþ'ariler ise; akýl, Allah'ýn varlýðýný ve birliðini bilmede alet olduðu halde, ona bu bilmenin vücubunu emreden akýl deðil, Allah'týr. Allah'ýn emri de vahiy ve þeriatla bilinir, diyorlar.

Matüridiler de; Allah'ý bilmenin vücubunu emreden Allah ise de, akýl, Allah'ýn koyup emrettiði bu vücubu bilebilir, diyorlar. Fakat, "akýllý bir kimsenin mazeretsiz olarak Allah'ýn varlýðýna ve birliðine dair akli delil getirmeyi terketmesi haramdýr. Akli delili bir özrü olmadan terkeden günahkar olur. Akýl tek baþýna Allah'ý bilebilir. Fakat teklifi hükümleri (insanlarýn Allah tarafýndan mükellef tutulduklarý hükümleri) bilemez" düþüncesinde her iki mezheb de birleþiyorlar.

2- Matüridi, yine, hüsün ve kubuh meselesinde der ki: "Allah bir iþi haddi zatýnda ve aslýnda güzel olduðu için veya faydasý zararýndan daha çok olduðu için emreder. (Hüsün emrin medluldür) Allah'ýn bir iþi emretmesi, o iþin aslýnda güzelliðine delalet eder. Bir þey mahiyeti itibarýyla çirkin olduðu için Allah o þeyden nehyeder. Allah'ýn bir þeyi nehyetmesi, o þeyin aslýnda çirkinliðine veya zararýnýn faydasýndan daha çok olduðuna delalet eder." Matüridi'ye göre hüsün ve kubuh açýsýndan eþya ve iþler üç kýsýmdýr: a) Ýnsan aklýnýn tek baþýna güzelliðini anladýðý þeyler, b) Tek baþýna aklýn çirkinliðini idrak ettiði þeyler, c) Tek baþýna insan aklýnýn ne güzelliðini ne de çirkinliðini anlayamadýðý þeyler, ki, bunlarýn da güzelliði ve çirkinliði ancak Allah'ýn emretmesiyle anlaþýlýr. þu kadar var ki; aklýn güzelliðini bildiði þeyleri bile Allah emreder, çirkinliðini bildiði þeylerden de Allah nehy eder. Aklýn tek baþýna mükellef kýlma ve sorumlu tutma hakký yoktur. Dini sorumluluklarda sorumlu tutma hakký yalnýz Allah'ýndýr. Yegane hüküm veren ve insanlarý mükellef tutan O'dur.

Eþ'ariler ise; "eþyanýn aslýnda ve fiillerin mahiyetinde güzellik ve çirkinlik yoktur. Allah emrettiði için bir þey güzeldir, nehyettiði için de çirkindir", derler. Aklýn, fiillerin aslýnda güzellik ve çirkinliði idrak ettiðini kabul etmezler.

Mutezileye göre ise; aklýn güzelliðini idrak ettiði þeyler, yine aklýn mükellef kýlmasýyla vacib olur. üirkinliði anlaþýlan iþten de kaçýnmak aklýn teklifiyle vacib olur.

3- Eþ'ari; "Allah Teala, bir sebeb ve maksattan dolayý fiillerini iþlemez (Allah'ýn fiilleri, maksat, gaye ve illetlerle muallel deðildir). Yani, Cenab-ý Hak bir þeyi sebeb, maslahat ve gayesiz olarak iþler de; bir sebebe müstenid ve bir maslahata mebni iþlemez. üünkü o iþlediðinden sorumlu tutulmaz. Ayetlerde geçen Allah'ýn hikmetini de ilim ve iradesine irca eder.

Matüridi'ye göre, Allah kendisine hakim (hikmet sahibi) diyor. O halde O'nun hikmet sýfatý da vardýr. Allah boþ ve abes iþlerden münezzehtir. Her iþinde hikmet vardýr. Yüce Allah, gerek teklifi hükümlerinde, gerekse yarattýðý iþlerinde bir zorlayan ve vacip kýlan olmaksýzýn bu hikmeti murat etmiþ ve kasdetmiþtir. üünkü O muhtar, serbestçe dileyen ve dilediðini iþleyendir. Mutezile'nin dediði gibi, kullarýnýn mesalihine riayet etmesi O'na vacip olmaz. üünkü, vücub ve gerekli olma, iradeye aykýrý olur ve baþkasýnýn O'nda hakkýnýn olduðunu hatýrlatýr ve O'nun yaptýðý þeylerden sorumlu olmasýný gerektirir. Allah yaptýðýndan sorumlu deðildir.

4- Matüridiler, Allah'ýn tekvin (halk) sýfatýný, kudret sýfatýndan baþka ezeli ve hakiki sýfat kabul ederler. üünkü Allah, Kur'an'da kendisini halýk (yaratýcý) olarak vasýflandýrmýþtýr. Allah eþyayý kudret sýfatýyla deðil, tekvin sýfatýyla yaratýr, derler.

Eþ'ariler ise, tekvin sýfatýný, Allah'ýn kudret sýfatýnýn yaratacaðý þeylere hadis olan bir taallûku olarak kabul ederler.

Görülüyor ki Matüridi'ler nakle baðlý kalmýþlar ve bu baþlýlýktan taviz vermeksizin, nasslarýn özüne uygun akli açýklamalarda bulunmuþlardýr. Ýzmirli Ýsmail Hakký'nýn "Yeni ilm-i Kelam" isimli eserinde Eþ'ariyye ile Matüridiyye arasýndaki farklarý belirtirken; "Eþ'ariyye indinde, tevbe-i ye's (bir kimsenin ölüm esnasýnda ilahi azabý görürken tövbekar olup iman etmesi) makbul deðildir; Matüridiyye'ye göre ise makbuldür" (Yeni Ýlm-i Kelam, I, 115) demesi tamamen yanlýþtýr. üünkü Matüridilere göre de tevbe-i ye's asla makbul deðildir.

Matüridi, Te'vilatýnda; Ebul-Mu'in en-Nesefi, et-Tabsira' adlý eserin de tevbe-i ye'sin makbul olmayýþýnýn sebeplerini açýklarlar: "üünkü bu iman korku ve azabý gidermek için inanmadýr; çalýþma ile eriþilen iman deðildir ki onun (ölenin) inanmasý ictihad (emek ve gayret ile husule gelen iman olsun..." (Te'vilat li-Ebi Mansur el-Matüridi, Kayseri Raþid Ef. Kütüphanesi No: 47 vr. 1829).

"Bir kimsenin ye's halinde veya ahirette azabý görürken iman etmesi geçersiz ve faydasýz olur... (Tabsýratül-Edille, Raþid Ef. Küt. No: 496, vr. 86).

Tevbe-i ye'sin makbul olmayacaðý hakkýnda Kötülükleri iþleyip dururken ölüm bunlardan birine geldiði zaman þimdi tevbe ettim, diyenlerin tevbesi yoktur... " (en-Nisa, 4/18) Azabýmýzý gördükleri vakit iman etmeleri kendilerine fayda verecek deðildir" (el-Mü'min, 40/85) gibi ayetler vardýr. Matüridiler ayetlerin zahirine aykýrý düþecek görüþlerde bulunmazlar.

Ýslam tarihinde akaidi açýklayan itikadi mezhebler baþlýca dörttür. Bunlar, Resulullah'ýn ve Ashab-ý kiramýn akaidine ve üzerinde bulunduklarý yola yakýnlýklarý itibarýyla þöyle sýralanýrlar:

a) Ehl-i Sünneti hassa denilen Selefiyye: Bunlar nasslarýn zahirine baðlýlýðý ve teslimiyeti prensip edinmiþlerdir. Kur'an'da bildirilen iman esaslarýný akýlla fazla irdeleyip kurcalamadan iman ederler.

b) Eþ'ariyye: Nasslarý esas olarak alýp akli delillerle bunlarý desteklerler.

c) Matüridiyye: Bunlar da Eþ'ariyye gibi kelam metodunu kabul ederler. Kur'an ve sahih sünnette bildirilen akaidi daha fazla akli ve kuvvetli delillerle desteklerler.

d) Mutezile: Bunlar aklý esas alýp nakil ile bunu desteklemeye çalýþýrlardý. Bazý araþtýrýcýlar, akla bu kadar önem verdiði için Matüridiyye, Selefiyye'den daha çok Mutezile'ye yakýndýr demiþlerdir. Dikdörtgen þeklinde bir alanýn ucunda Selefiyye yani Ehl-i hadis; öteki ucunda Mutezile bulunur. Alanýn Mutezileye bitiþik 1/4'ünde Matüridiyye; Muhaddislerin yanýnda Eþ'ariyye mevcuttur, demiþlerdir.

Matüridi, nasslarýn yardýmýyla akli istidlalin gerekli oluþu prensibini tefsirinde de uygulamýþtýr. O "Tevilatü'l-Kur'an"isimli eserinde müteþabihleri muhkem ayetlere hamletmektedir. Yol bulabildiði vakitte Kur'an'ý Kur'an ile tefsir etmektedir. üünkü Kur'an'ýn bir kýsmý diðer bir kýsmýyla çeliþmez. Eðer o (Kur'an) Allah'tan baþkasý tarafýndan olsaydý, elbette içinde birbirini tutmayan bir çok þeyler bulurlardý" (en-Nisa, 4/82). Matüridi, müteþabih ayeti, dayanacaðý bir muhkem ayet veya kat'i bir delil bulamazsa te'vil etmekten kaçar. Müteþabih ayetleri te'vil hususunda takib edilen bu metodu Eþ'ari de kullanmýþtýr. Ancak Eþ'ariyye ve Matüridiyye kelamcýlarýnýn müteahhirini, halk yanlýþ yorumlayarak teþbihe düþmesinler diye müteþabih ayetleri te'vil etmiþlerdir. Bu te'villerinde bu ayetlerin kesin anlamý olmadýðýný, ihtimal dairesi içinde olduðunu belirtmiþlerdir.

Matüridiyye Mezhebini Geliþtirenler:

Matüridi'nin akaid ve kelam metodu bizzat bu ekole baðlý olan müelliflerin eserlerinden öðrenilmektedir. Matüridi pek çok eser telif etmiþtir. Ancak bunlardan pek çoðu kaybolmuþ, günümüze kadar ancak iki tanesi gelebilmiþtir:

Bunlardan birisi "Tevilatü'l-Kuran "diðeri adý "Te'vilatü Ehli's-Sünne"dir. Dünya kütüphanelerinde elli tane kadar nüshasý olduðu sanýlmaktadýr. Hemen hemen Ýstanbul'un her kütüphanesinde bir nüshasý mevcuttur. Dirayet usulünü takip eden çok kýymetli bir Kur'an tefsiridir. Müellif münasebet düþtükçe akaid konularýna çok yer ayýrýr ve bid'at mezheblerinin görüþlerini reddeder. Bu bakýmdan Matüridiyye akaidine ait kýymetli bir kaynak sayýlýr. Bu eser, Ebu Bekir Muhammed b. Ahmed es-Semerkandi (v. 533/1158) tarafýndan þerh edilmiþtir. Bir nüshasý þehid Ali Paþa kütüphanesinde No: 283 mevcuttur. Matüridi'nin diðer eseri Kitabü't-Tevhid olup, dünyadaki tek nüshasý Cambridge üniversitesi kütüphanesinde 3651 numarada kayýtlýdýr. Dr. Fetullah Huleyf tarafýndan tahkik edilerek 1970 de Beyrut'ta bastýrýlmýþtýr.

Matüridiyye mezhebini geliþtiren ve zirvesine çýkaran alim Ebul-Mu'in Meymun b. Muhammed en-Nesefi'dir (417-508/1024-1115). Matûridiyye'nin yetiþtirdiði en büyük kelamcýdýr. Nesefi, Ýmam Matüridi'nin görüþlerine (Mukallidin imaný hakkýndaki görüþü hariç) baðlý kalmýþtýr. Eþ'ari kelamýnda Ebu Bekir el-Bakýllani (v. 403/1013) ve Gazzali (505/1111)'nin deðeri ne ise Matüridi kelamýnda da, Nesefi'nin deðeri aynýdýr. Matüridi'nin kitablarýnýn özellikle Kitabü't Tevhidinin iyi anlaþýlmasý için Nesefi'nin Tabsiratül-Edille, isimli kitabý bir anahtar mesanesindedir.

Nesefi'nin diðer bir kitabýnýn ismi "et-Temhid li-Kavaidi't-Tevhid"tir. Bu kitabýn Ýstanbul Kütüphanelerinde bir kaç nüshasý vardýr. Mesela Beyazýd Küt. No: 3078,158. (vr.) Nesefi'nin Bahrul-Kelam fi Akaidi Ehli'l Ýslam isimli kitabý ise Konya'dan Ali Ramazan Hadimi tarafýndan 1327-1329/1911 de bastýrýlmýþtýr. Bu kitap yine ayný yýlda Kahire'de de basýlmýþtýr.

Matüridiyye kelamýna hizmet eden baþka Nesefiler de yetiþmiþtir. Nesefi Semerkant ile Ceyhun nehri arasýnda bulunan bir þehirdir. Ortaçaðda bu þehirde Ýslami ilimlerin her dalýnda eser telif etmiþ pek çok alim yetiþmiþtir. Ebu Hafs Necmeddin ümer en-Nesefi (v. 537/1142) Burhanuddin en-Nesefi (687/1289) Ebul-Berekat en-Nesefi, Matüridiyye mezhebine hizmet eden büyük alimlerdendir. Bu sonuncusunun "Medariku't-Tenzil ve Hakaiku't Te'vil" isimli tefsiri. pek meþhurdur. Tefsirin muhtelif yerlerinde Matüridi kelamýna ait görüþler yer alýr.

Ýmam Ebu Mansur Matüridi, bir müminin inancýný akli delile dayanmadan körü körüne taklid eden kimsenin (mukallidin) imanýnýn, kuvvetli bir temele dayanmadýðý için, makbul olmadýðýný söylemiþtir. Matüridinin bu konudaki görüþleri, Nesefi'nin Tabsiratül-Edille'sinde þöyle dile getirilir: "Delilsiz olduðu için mukallidin tasdiki faydalý olmaz. üünkü sevap kulun çektiði meþakkat karþýlýðýnda verilir. Mukallidin, imanýn aslýný kazanmasýnda sýkýntýsý yoktur. Bilakis, imana ulaþmada delil getirme ve þüphe ile kesin delilleri ayýrdetmede düþünmenin kaidelerini gözetip nazar ve teemmüle alýþarak karþýlaþýlan kuþkularý gidermek için sýkýntý çekilir... Kiþi emek ve gayretini sadece peþin lezzetleri elde etmek için harcar, yalnýz kendisini geçici dünya ile faydalanmaya terkeder, sonra hiç bir sýkýntýya göðüs germeksizin külfet ve meþakkate katlanmaksýzýn iman ederse, sevap elde edemez ve bu imanýnýn faydasýný görmez. Nitekim önceden istidlali olmadýðýndan dolayý, azabý görürken inananýn bu imaný kendisine fayda vermez" (Tabsýratü'l-Edille, Raþid Ef. Küt. No: 496, vr. 86; Fatih Küt. No: 2907, vr. 96-10). Matüridi'nin bu görüþüne baþta Nesefi olmak üzere hiç bir Matüridiyye kelamcýsý katýlmamýþtýr. üünkü iman Allah'ý ve Resulünün Allah tarafýndan getirdiklerini tasdik etmektir. Kalbte þüphesiz kesin tasdik bulunup bunun zýddý tekzib gelmediði müddetçe iman makbuldur. Gücü yettiði halde Allah'ýn varlýðýna deliller getirmeyi terkeden mümin, günahkar olur.

Muhiddin BAÐüECÝ