Nuh Tufaný ve Sümerlerin Kökeni

Feyzullah Budak
Ahmet Yesevi üniversitesi Mütevelli Heyet üyesi

Yukarýdaki baþlýk, henüz matbaada baský aþamasýnda olup, 2002 yýlýnýn son günlerine doðru okuyucuya ulaþacak olan bir kitabýn adýdýr. Onu, yazarý Prof. Dr. Mümin KüKSOYðun özel ricasý üzerine (bazý konularý birlikte yeniden gözden geçirmek, özellikle dili ve doðru anlaþýlýrlýðý konusunda kontrol etmek amacýyla) baskýdan önce okumak gibi bir þansým oldu. Bu þansýn yarattýðý faydayý deðerli okuyucularýmla da paylaþarak çoðaltmak için, daha piyasaya çýkmadan sizleri bu kitaptan ve yazarýn çarpýcý iddialarýndan haberdar etmek istedim.

Prof. Dr. Mümin Köksoyðu dört yýldan beri tanýyorum. Bir Fen Bilimci olmasýna raðmen Sosyal Bilimlerðe yakýn ilgisi ve Sosyal Bilimcilerle sýcak iliþkisi hemen dikkatimi çekmiþti. Sosyal Bilimlere Fen Bilimci gözüyle yaklaþýyor, olaylarý ve konularý o gözle eleþtiriyor ve daha önce hiç düþünülmemiþ bir sentezle olaylara yeni yorumlar getiriyordu. Tamamýný büyük bir dikkatle ve zevkle okuduðum ðYerbilimlerinin Katkýsýyla, NUH TUFANI VE SüMERLERÝN KüKENÝð Sayýn Köksoyðun iþte bu anlayýþla yazdýðý bir kitap. Kitapta; felsefeyi, teolojiyi, mitolojiyi, arkeolojiyi, Sümerolojiyi ve tarihi ilgilendiren pek çok konular bir fen bilimci ve özellikle bir yerbilimci gözüyle derinlemesine inceleniyor.

Geniþ bir literatür desteðiyle çok yeni görüþler açýk bir þekilde ortaya konuluyor. Herkesçe kabul görmüþ ve klasikleþmiþ görüþlerin yerine yepyeni farklý bir sentezin ortaya konuþu, pek çok kimse üzerinde adeta bir þok etkisi yapacak nitelikte. Ancak duygularý bir tarafa býrakýp yeni yorumlarý bilim objektifliðiyle incelemeðe kalktýðýnýzda itiraz edilecek, eleþtirilecek noktalarý yakalamakta da güçlük çekmektesiniz. Mesela; Yahudi ve Hýristiyan inanç sistemlerinde binlerce yýldan beri tartýþýlmasýna raðmen net bir çözüme baðlanamayan; ðbiri yaratýlan ilk insan olan Adem, diðeri Sümerlerðin ilk Peygamberleri Adem olmak üzere iki Ademðin var oluþuð ilk defa bu eserde dile getirilmektedir. Yine ilk defa bu eserde Hz. Nuhðun da Sümer halkýna gönderilmiþ bir Peygamber olduðu açýkça ifade ediliyor.

Diðer konularý bir kenara býrakýrsak, bu çalýþmada beni en fazla etkileyen ve ilgilendiren konu Prof. Köksoyðun Sümerlerðin ve ilk Türklerin kökenleri ile ilgili görüþleri oldu. Prof. Köksoy bu görüþlerini ortaya koyarken Jeolojiyi ve Paleocoðrafyaðyý adeta bir teleskop gibi kullanmýþ. Bunu yapabilmek için 15-20 bin yýl önceki son buzul çaðýnýn sona ermesinden yola çýkarak günümüze doðru Orta - Asyaðnýn Paleocoðrafik evrimini özetlemiþ. Bölgenin deðiþen þartlarýna paralel olarak ortaya çýkan yaþam þartlarýnýn bölge insanlarý üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri ve bunlara karþý bölge insanlarýnýn muhtemel karþý davranýþlarýný adým adým senaryolaþtýrarak tarih öncesindeki M.ü. 4000-5000ðlere dayanan arkeolojik verilere baðlamýþ. M.ü. 3000-2500ðlü yýllara doðru yazýnýn icat edilmesiyle arkeolojik verileri yazýlý belgelerle destekleme imkaný doðmuþtur. Bu sebeple daha sonraki tarihi dönemlerden günümüze kadar akýp gelen medeniyet tarihi daha kesin bilgiler ve belgelerle tarihçiler tarafýndan kaleme alýnmýþtýr.

Prof. Köksoy, yerli ve yabancý literatürde ve ansiklopedilerde parça parça yer alan bu verileri cesur bir þekilde analiz ederek ðSümer ve Ýndüs medeniyetlerini kuranlarýn kardeþ topluluklar olduklarýnýð belirtmekte ve bu topluluklarýn atalarýný Orta Asyaðnýn TURAN ovasýnda M.ü. 5000-4000 yýllarýnda yaþamýþ olan ðÝlk Türklerðe (Proto Türkler) baðlamaktadýr.

Kendisinin geliþtirdiði ve ðjeo-arkeolojik teleskopð diye adlandýrdýðý yeni bir yöntemle de Ýlk Türkleri M.ü.15.000-6.000 yýllarýnda Orta Asyaðda yaþamýþ olan ðilk Ural Altaylýlarða (Proto- Ural- Altaylýlar) baðlamaktadýr. Prof. Köksoy bu eserinde; Nuh Tufanýðnýn gerçek bir tarihi-jeolojik olay olduðunu, ancak kutsal kitaplarýn yanlýþ yorum ve tercümeleri sebebiyle bu olayýn efsaneleþtirilerek gerçek dýþýna doðru itildiðini iddia ediyor. Nuh Tufaný ile ilgili olarak, gerçek olmasýný mümkün görmediði bazý söylemleri ise þöyle tespit ediyor:

ð Nuh Tufaný M.ü. 2900ðlü yýllarda Aþaðý Mezopotamyaðda meydana gelmiþ doðal ve yerel bir sel baskýnýdýr. Sularýn bütün dünyayý ve karalarý kapsamýþ olmasý mümkün deðildir, doðru deðildir.
ð Geminin Aðrý Daðýðnýn veya Cudi Daðýðnýn tepesine konmuþ olmasý mümkün deðildir. Geminin ya Basra Körfezðinde bir kum tepeciðine takýlýp kalmýþ veya ðDaðlýk Yöreð (Cudi=Ararat) diye anýlan Yukarý Mezopotamyaðda, Dicle Nehri kenarýnda kýyýya baðlanmýþ olmasý daha çok muhtemeldir.
ð Geminin Aðrý Daðýðnda aranmasý, Hýristiyanlarýn, özellikle Ermenilerin dini, siyasi, etnik ve ideolojik propagandasýnýn bir aracýdýr. Aðrý Daðýðnda bulunduðu iddia edilen gemiye benzer görüntüler bölgeye özgü jeomorfolojik yeryüzü þekilleridir
ð Gemiye her türden birer çift canlýnýn alýnmýþ olmasý; diðerlerinin Tufandan boðulup yok oluþlarý; daha sonraki bütün canlýlarýn ve insanlarýn gemidekilerden türemiþ olmasý doðru deðildir. üünkü, en azýndan Aþaðý Mezopotamyaðdan baþka coðrafyalarda hayat kesintisiz devam etmekteydi.

Prof. Dr. Mümin Köksoyð un eserinde jeoloji biliminin verileriyle desteklediði bu görüþleri elbette eleþtirilmeye ve geliþtirilmeye açýktýr. Ancak ortaya konulan bu görüþlerin ve geliþtirilen yöntemlerin özellikle Türk Tarihi ve Arkeolojisi araþtýrmacýlarý için yeni ufuklar açacaðýna inanýyor, deðerli ilim adamýmýzý bu önemli çalýþmasý sebebiyle yürekten kutluyorum. Kitabýn nereden ve nasýl temin edileceðine gelince; Kitap, Yeni Avrasya Yayýnlarýðndan çýkýyor. Daðýtýmýný ise Yeni Avrasya Yayýn Grubu yapýyor.