KüRTLERİN TüRKLüĞü-1
Kategori: toplumsal
KüRTLERİN TüRKLüĞü
Tarih, Dil, Antropoloji, Etnografya, Etnoloji, Milli Destanlar, Gelenekler ve Folklor bakımından incelemeler
Prof Dr. Fahrettin Kırzıoğlu
1995 İstanbul
GİRİş
Muhterem misafirler, aziz Arkadaşlar, sevgili üğrenciler!
Burada sizlere, 2700 yıllık Türk tarihinin, yazık ki az bilinen bir yönünü açıklayacağım. Doğuda 100. boylam da denilen Tul dairesinden, yani Moğolistan kuzeyindeki Baykal Gölü batısından; batıda Viyana doğrusuna kadar ki 17. Tul dairesi arasında ve kuzeyde, 55. paralel de denilen arz dairesinden, güneyde Afganistan ve Basra Körfezinin bulunduğu 30. arz dairesi aralarındaki beş ayrı bölgede, tarih boyunca görülen Kürt adlı Türk uruklarını, tarih ve dil bakımından tanıtmaya çalışacağım. Bendeniz bu konuyu , Mayıs1946ğda İstanbulğda ğTasvirğ gazetesinde üç makale halinde yazdığım ğKürmanç Kürtlerinin Aslığ adlı yazımdan beri 22 yıldır makale, konferans, risale ve kitaplarım ile işlemekteyim. Ankarağda toplanan ğVI. Türk Tarih Kongresi Bildirilerğ kitabında çıkmış ve ayrı basımı da yapılmıştır.
Hepsi bugünkü gibi, serbest münakaşalı olmak üzere, 1951ğden beri Kürtler üzerine 9 defa konferans verdim. Bunların tarihini ve yerlerini saymamda, fayda vardır: Diyarbakır Lisesiğnde Tarih üğretmeni iken 1951 Mayısında, önce üğretmen Okulu Salonuğnda, sonrada Diyarbakır üğretmenler Lokalinde, ğKürtlerin Menşeiğ adlı konferansımı verdim. Erganiğdeki Dicle Köy Enstitüsü Müdürü (şimdi Kayseri Senatörü) Sayın Hüsnü Dikeçligilğin daveti üzerine, 1952 Mayısında Dicle Köy Enstitüsünde; Türk Milliyetçiler Derneği İstanbul şubesi adına, 1952 Temmuzunda İstanbul-Eminönü Halk evinde; 1960 ara tatilindeki bir folklor seyahatim sırasında, Muş Valisi Erzurumlu Sayın Mehmet Belekğin isteği üzerine, şubatta Muşğta Sümer Sineması Salonunda; Erzurum Lisesinden Hocam, Türk Ocakları başkanı Sayın Prof. Necati Akderğin isteğiyle, 1960 Ağustosunda Kars ve Erzurum halk Eğitim Merkezi Salonlarında ve 1962 Kasımında, yine Ankara Türk Ocağında, aynı adla bu konferanslarımı tekrarlamıştım.
şimdi de Atatürk üniversitesinde ğTarih üğretim Görevlisiğ bulunuşumun ikinci ayında, Erzurumğda ilk konferansım olarak, Atatürk üniversitesi Ziraat Fakültesi Talebe Derneğiğnin isteği üzerine, ğTarih ve Dil Bakımlarından Kürtlerğ adıyla bu konuyu, yüksek huzurlarınızda anlatmak, benim için büyük bir mutluluk olacaktır. Bugün bu arada, milli ve ilmi bir konu olan, yeryüzünde Türklerin yayıldığı beş ayrı bölgede, tarih boyunca tanınan Kürt adlı Türk uruklarığnı, birkaç saatinizi alacak olan bir uzunca konferansla anlatmaya çalışacağım. Bendenize bu mutlu fırsatı hazırlayan, Atatürk üniversitesi Ziraat Fakültesi Talebe Derneğiğne ve bendenizi dinlemek lütfunda bulunarak burayı teşriflerinizden dolayı, siz sayın dinleyicilere çok teşekkür ederim.
Asıl konumuza girmeden, tarih boyunca Asya, Avrupa ve Afrikağya hakim olarak yayılan Türklerin, umumi ve ülke-bölge tarihindeki birçok meseleler gibi, Kürt adıyla tanınan kalabalık ve güçlü bir uruk yani kavmının: Neden şimdiye kadar incelenerek, derli toplu bir kitapla tanıtılamadığını, haklı olarak düşünenler olacaktır. Bu haklı düşünce sahiplerine, kısaca şöyle cevap verebiliriz: Rahmetli Ziya Gökalp, Birinci Cihan Savaşı içinde 1916ğda ders yılı başında, şimdiki İstanbul üniversitesi demek olan, Darülfülünğu ıslah ederken, burada ilk defa bir ğTarih Kürsüsüğnü kurmuştu. Bu tarihten önce, koca Türk-Osmanlı İmparatorluğunda, Liselerin üstünde ancak Harbiyeğlerde harp tarihleri ve Mülkiye Mektebinde de, çoğu tercüme olan siyasi ve idari tarih okutulurdu. Fakat, 1916-1933 arasında İstanbul Darülfülünu Edebiyat Fakültesi ğTarih Kürsüsüğnde ğMüderrisğ (Profesör) unvanı ile ders okutan rahmetli Necib Asım, Ahmet Refik, şemseddin Günaltay, Fuad Köprülü gibi zatların hiçbiri, ğTarih Enstitüsüğnde okumamış ve doktora yapmamış kimseler olup, lisan bilen ve kendi kendini yetiştirmiş Harbiye, Hukuk veya Mülkiye mezunu idiler. Bu yüzden, eski Türkleri tanıtan kaynakların yazdığı üince, Hintçe, Eski İranğca, Asurca, Yunanca ve Latince gibi dilleri bilmiyorlardı. Mezopotamya, Mısır ve Hitit yazılarını okuyan, tek bir Türk yoktu. Tarih ilmi ğusulğü bakımından da kendileri donanmış ol-madığından, 1916-1933 yılları arasındaki İstanbul Edebiyat Fakültesi ğTarih Mezuniyet Tezleriğde, çok zayıf olup, ğTezğ vasfını taşıyanların sayısı, bir elin parmağını geçmezdi.
Ancak, rahmetli Atatürkğün emriyle 1933ğte ğDarülfünunğ adı da kaldırılarak ıslahat yapılıp ğüniversiteğ adı verilerek, yabancı uzman ve Profesörler İstanbulğa getirildikten sonra, Türk Tarih ilmide gelişmeye başladı. Yine rahmetli Atatürkğün isteği ile, başkent Ankarağda, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesiğnin 1935ğte açılması ve gelişmesiyle, demin arz edilen Umumi Türk Tarihi kaynaklarının yazdığı dilleri, doğrudan doğruya okuyup değerlendirebilen Türk gençleri yetişmeye başladı; ve Ankarağda Macar dili ile tarihini öğreten Hungaroloji Enstitüsüğnün gayretli Macar Profesörleri , Türk Tarih araştırmalarına geniş ufuklar açtılar ve çok değerli gençlerimizi yetiştirdiler 1938ğde yeniden İstanbul üniversitesiğne dönen Sayın Hocam Prof. A.Zeki Velidi Toganğda, burada ğUmumi Türk Tarihi Kürsü Profesörüğ olarak, bugüne kadar çalışmakta ve değerli, müdekkik gençler yetiştirmektedir.
Artık İstanbulğda Edebiyat fakültesi ve Ankarağda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gittikçe gelişerek, milletler arası ilim kongrelerinde, ğUmumi Türk Tarihiğnin ana meselelerini kavramış olarak, yetki ile konuşan ve hatırı sayılan Türk uzmanlarını yetiştirmektedir. Bu yüzden, milli ve umumi tarihimizin birçok meseleleri de çözülüp, aydınlığa kavuşmaktadır. Fakat, hiçbir milletin eski tarihi, Türklerinki gibi çok geniş ve dünyayı saran bir ululuk göstermemektedir ; yani, doğuda Japon Deniziğnden, batıda Atlas Okyanusuğna ve Kuzey Sibir ile Kazan bölgelerinden güney Hinde, Yemenğe, Habeşistanğa kadar, asırlarca hakim olup, medeniyetler geliştirerek, ğüç-Kıtağya yayılan Türk ırkının, Yakınçağa kadar gerçekten ğdünyanın efendisiğ sayılan ve en büyük teşkilatçısı olan şanlı atalarımızın tarihini, bütün ayrıntıları ile 30-35 yılda aydınlığa kavuşturmak, kolay değildir.
İşte, kısaca arz ettiğim bu gibi sebepler yüzünden, yani Türkiyeğde tarih araştırma ve öğretimin üniversitede çok geç başlamasından dolayı, daha Umumi Türk Tarihi içindeki birçok meselelerin bile çözülüp su yüzüne çıkmayışı gibi, Kürt diye anılan Asya ve Avrupağdaki Türk urukları da, tüm olarak bir arada araştırılmaya, yeni başlanmıştır. Edebiyat Fakültesi ğTarih Dalığ mezunu olarak bu işe, ilk defa bendeniz başladığımdan, mutluyumdur. 1944ğte ikinci askerlikten terhisim üzerine İstanbulğa dönüp, ğKars Tarihiğ adlı kitabımı hazırlarken, ğDede Korkut Oğuz Nameleriğ ile, 1597ğde Bitlisğte Farsça olarak yazılan ğKürtler Tarihiğ üzerine iki eser olan ğşeref Nameğde, bir ğKürt-Oğuz Namesiğnin bulunmasından ilham alarak, 1945 Ocak ayında Kürtlerin menşei meselesini çözdüm. Ertesi 1946 yılı Mayıs-Haziran ayında ğTasvirğ adlı uzun uzun üç makale neşrettim. Ondan sonra da, konuşmamın başında arz ettiğim gibi :
1) 100. doğu boylamında Moğalistan kuzey batısındaki Sayan Dağları ve Yenisey Irmağı Başlarında,
2) Batı Türkistan (Horasan ile Afganistan) da,
3) Dağıstan ile Romanya-Macaristan üekoslovakya gibi Tuna Boylarında,
4) Kuzey Azerbaycanğda Kür-Aras Irmakları boylarında,
5) Dicle boylarından yayılmış olarak, Türkiye, İran, Irak ve Kuzey Suriyeğdekiler olmak üzere.
Asya ve Avrupağdaki başlıca beş ayrı coğrafya bölgesinde yaşamış ve hatıralar bırakmış olan ğKürtğ adlı, güçlü ve kalabalık Türk uruklarını tespit ettim. Bunların tarih boyunca varlıklarını ve dillerini öğrenip tanıtma merakı da, bendenizi sarmış oldu.
1946ğdan beri yaptığım yayınlar, gerçek kaynaklar ve sağlam delillere dayandığından, arz ettiğim ilk dört bölgedeki Kürtler gibi, bir Türk ve Oğuz uruğu olan ve umumiyetle ğKürmançğ denilen Dicle Kürtleriğnin de gerçek mahiyeti ve kökleri, artık aydınlığa kavuşmuştur. Kurucularından olduğum ğDiyarbakırğı Tanıtma Derneğiğnin 1963ğte Ankarağda 32 sahife halinde bastırdığı ğKürtlerin Kökü I.Bölümğ; ve 1964ğte bendenizin Ankarağda neşrettiğim iki haritalı, ğHer Bakımdan Türk Olan Kürtler I.ğ Adlı 130 sahifelik kitabım ile, ğVI. Türk Tarih Kongresiğndeki tebliğim, artık ğTarihğ bakımından Kürtlerin kökünü, ilmi olarak ortaya koymuştur. Burada sizlere, Kürtleri, tarih yönünden başka,, son derece ilgi çekici olan, dil bakımından da tanıtmaya çalışarak, Türklüklerini ispat edeceğim. Vaktimiz kalırsa ve sabrınızı tüketmezsem, biraz da, antropoloji, etnografya/etnoloji ve folklor bakımlarından da, Kürmanç ve Zaza uruklarına ayrılan Dicle Kürtlerinin, asla İranlı/Aryani olmayıp, Türklüklerini belirteceğim.
Asıl konuya başlarken,şunu da arz edeyim ki, yurdumuzun doğusundaki aziz Atatürkğün adını taşıyan bu en büyük ilim ocağı üniversitemizde ğEdebiyat Fakültesiğ yakında gelişip, ğEnstitüğleri ikmal edildikçe, buradan yetişecek Türk gençleri, bölgemiz tarihi ile birlikte ğyabancı yayın ve ajanlarının propaganda ve yemleme telkinlerinden kendilerini sıyırarak- ilmin ışığı ve aklın ölçüleriyle, yalnız Kürtleri değil , yurdumuzdaki yerleşik veya göçebe : Türkmenler, Yörükler, Tahtacılar, Manavlar, Mavalılar, Terekemeler, Karapapaklar ve başkaca adlarla anılan halkımızı da inceleyip, mazilerini aydınlatacaklardır. Bu uğurda, milletler arası ilim değeri taşıyacak eserleri ortaya getireceklerdir. Bu gerçeği unutmayalım ki, 1945ğte ğKars,Ardahan,Artvinğ başta olmak üzere , doğu Karadeniz illerimizi, Gürcistan ğtarih haklarığ adına; ve bütün Doğu Anadoluğyu da, Amerikağda toplattıran ğDünya Ermeniler Kongresiğ ve ğRevan Komünist Partisi Kararlarığ adına, Ermenistan için Türkiyeğden, bu kutlu ve mutlu Son-Ana yurdumuzdan koparmak isteyen emperyalist ve korkunç derecede Türk düşmanı Moskoflar, ğTiflis-Gürcü üniversitesiğ ile ğRevan-Ermeni üniversitesiğ gibi ocaklarda, Karsğtan çıkan Kür ve Erzurumğdan doğan Aras Irmakları boylarında, ğilmi siyasete alet ederekğ, geceli-gündüzlü çalışmaktadırlar! On yıl önce Erzurumğda açılan ğAtatürk üniversitesiğ,bu kutlu irfan ocağımız, her şeyden önce, ğDoğuda Türklüğün bir manevi kalesiğ olarak kurulmuştur.
Unutmayalım ki, eskiden üinliler ile Bizanslıların güttüğü ğparçala, hükm-etğ düsturunu, 1552 yılından beri genişleyip yayılmakta olan Moskoflar, maharetle tatbik etmektedirler. Bu sayede Ruslar : Kazan Hanlığını,Astakan ülkesini, Sibiri ve İstiklal Vadi ile Kırım Yurdunu, Kabartay-İlini, Gürcistanğı, Dağıstan ile Kuzey Azerbaycanğı, Batı Türkistanğı, sıra ile istila etmiş; para ve türlü yollarla, Türkğü ve Müslümanğı biri birine düşürerek kırdırmış ve I.Petroğdan beri de, Osmanlı-Türk İmparatorluğunun, amansız düşmanı olarak, çöküşünü hızlandırmıştır. Bu yüzden pis Moskof ayakları, 1829 ile 1878ğde ve 1916ğda üç defa, kahraman Erzurumğu da çiğneyip kirletmiş; ve yüz binlerce Anadolu-Türkünün ocağını söndürmüş, yuvasını yıkmıştır. şimdi de, Moskovağdaki kurmaylar ve korkunç istila plancıları, Boğazlar ile Akdenizğe çıkmak, Dicle petrollerine de konmak için, Türkiyeğyi yıkacak usullere başvurmakta: Ansiklopedileri, üniversite yayınları, aşırı solcu akımları ve yüz milyonlarca lira sarfiye yurdumuzu, yurttaşımızı parçalamaya çalışmakta; bu arada ğkanı bizden,dini bizden donu (giyimi) bizdenğ diye söylenen halk deyimimizdeki gibi, her şeyi ile bir ve bizden olan milletimizi : Türk-Kürt ayrımı, Sünni-Alevi düşmanlığı, Sağcı-Solcu çatışması ve daha türlü türlü çökertici mikrop aşıları ile bölmeye, milli birlik ve bütünlüğümüzü bozmaya çalışmaktadır.
Tanrıdan korkan, insanlık ve ilim hassasiyeti olan, gerçekten milletini ve yurdunu seven Aydınlar, bu gibi düşman tesirlerinden kendilerini kurtarıp; gerçeği ve doğruyu seçebiliyor. Burada, engin Türk varlığının güçlü ve yaygın uruklarından birisini, yani kanımızdan ve canımızdan olan Kürtlerin: tarih, dil, antropoloji, etnoloji/etnografya ve folklor bakımlarından gerçek köklerini, mahiyetlerini, bir konferansta sizlere arz ederken, gerekli gördüğüm bu Girişi uzattığım için, bağışlamanızı dilerim.*
KüRT ADININ MANASI
Asıl konumuza girerken, hiçbir İran veya Aryanı toplulukta görülmeyip, yalnız Türk ve Oğuzlar kolundan gelen urukların adı olan ğKürtğ deyiminin, anlamından işe başlayalım. Başta Macar dilcileri olmak üzere, Türkologlar, doğru olarak ğKürtğ adının, Türkçe ğyatkın kar , sertleşmiş kar, yazın dağ başlarında bulunan ve geç eriyen karğ anlamına geldiğini belirtmişlerdir. Türkistan, Kırım ve Kafkas İllerinde bugünde, ğkarğ anlamına kullanılan ğKürtğ sözü, Azerbaycan ile Anadoluğda , kışın insanı, hayvanı ve kızağı batırmaz derecede, tahta gibi sert kar yığını demek olan ğkurtukğ (Ah ıska, Artvin, üorum, Kırşehir), ğkürtükğ (Kars, Erzurum, Erzincan, Sivas, Amasya, Malatya, Diyarbakır, Bitlis, Hakkari) ve ğkürtünğ (Kastamonu,Bolu, Edirne, Konya, Isparta*) deyimlerinde yaşamaktadır, ki bu sonuncular, dağların kuzey ve kuytu yerlerinde yaz ortalarına kadar kalan kar anlamına gelmektedir. Tipi veya boranın çukur yerlere doldurduğu ve sertleşerek uzun zaman kalan ğkar yığınığ anlamına da gelen ğkurtuk-kürtükğ ile, Orta Asya (Doğu) ve Kuzey Türk dillerindeki ğkarğ demek olan ğKürtğ sözü, yatkın ve sertleşmiş karın üzerinde yürünürken çıkan, ğKürt-Kürtğ gibi sesten kalmadır.
Bundan 900 yıl önceleri yazılmış olan Kaş garlığ nın ğDivanü Lügatği Türkğ adlı büyük sözlüğünde, ğKürtğ deyimi iki anlamda geçmektedir. :
1-ğAt arpanı (arpayı) Kürt Kürt yediğ cümlesi misal veriliyor ve insanın ğhıyarğ (salatalık) gibi sert nesneleri yerken çıkarılan sese de ğKürt-Kürtğ (şimdiki İstanbul ağzımızla ğkütür-kütürğ) deniyor ;
2-ğYay, kamçı ve değnek gibi (sert, dayanıklı) nesneler yapılan kayın ağacına da , ğKürtğ dendiği belirtiliyor.
Azerbaycan, Dağıstan ve Doğu Anadoluğda üoban Hesabı (Takvimi) içinde ğgücükğ (şubat) ayı sonunda ki ğüçüncü cemreğ de ğKürdoğluğ veya ğKürdoğlu Kayada Kaldığı Geceğ denilen sayılı bir gün vardır. İnanışa göre, bu sırada ğKürdoğlu, yarı geceye kadar soğuktan titreyip, diş dişe vururken, yarı geceden sonra, çağ (mevsim) dönüp, yer nefes aldığından, kışın dondurucu soğuğu sona erer ; yazın (İlk baharın) ilk saatlerinde başlar.ğ Bu yüzden üıldır Gölü gibi, kışın kızaklar ve hayvan sürüleri geçen üzeri buzlanmış sulardan, artık hiç geçilmez. Bu ğüoban Hesabığ ndaki ğKürdoğluğ deyimi, halk inanışına göre, ğKar Adamığnın oğlu, Kar Oğluğ dur ve artık ondan sonra, ğİnsanoğluğ nun bulunduğu bölgelerden uzaklaşıp, gözden yitermiş!
Biraz sonra göreceğimiz gibi, Kürklerin ğKürtğ adlı uruğu, yazın tepesinde ve kuzeyde kar bulunan yüksek yaylaklarda yaşadıklarından, böyle anılmışlardır. Biz, bu adın eş anlamını, ğKarlukğ diye tanınan Oğuzlarda da görmekteyiz. XIII. Yüzyıldan kalma Uygurca yazılı ğOğuz Kağan Destanığ nda, Orta Asyağdaki yüce Tanrı Dağlar bölgesinde yaşayan ğKarlukğ (kar-lık) Türkleriğne bu adın, ğkar içindeğ yaşadıkları için Oğuz Kağan tarafından verildiği belirtilmektedir. Türkistanğın güney kesiminde Afganistanğa değin yayılan Karluklar, 751 Talas Savaşı sırasında İslam Arapların tarafını tutarak, üinlilerin yenilmesini sağlamışlardı. Bu Karluk Türkleriğnin güneyde devlet kuran bir koluna verilen ğAbdalğ adının, kuzey-Hint dilince, ğkarlıkğ (karlı yerde yaşayan) anlamına geldiği tespit edilmiştir. üin kaynaklarında bunlara ğYe-ta/ Hu-tağ, 568ğdeki Bizans kroniklerinde ğHeptalitğ (=Haptalğlar) ve İslam Arap eserlerinde ğHa batılağ(Habtallar) denilmekte idi. Hintçe kaynaklar bunların, ğHunağ (Hun Türkleri) soyundan geldiğini belirtir. 563-567 yılları arasındaki savaşlar ile Göktürkler ve müttefiki Sasanlı İranlılar, Tanrı Dağların doğu ve batısına yayılarak geniş bir imparatorluk halinde yaşayan bu Heptalit/haptallar/Abdallar Devletini yıkarak, aralarında paylaşmışlardı. İşte bu Karluk/Abdal Türkleri kolundan bugün Türkiyeğde Bingölğden Silifkeğye ve Adapazarığna kadar yer yer yayılmış olarak ğAbdallarğ veya ğAbdalanğ (=Abdallar) adıyla Kürtler, Zazalar, Türkmenler ve Yörükler topluluğu içinde, çoğu göçebe ve çalgıcı,oyuncu olarak tanınan oymaklar vardır. Köy adlarında da hatıraları yaşayan ve ana dilleri kür maçça, zazaca veya Türkçe olan Anadoluğdaki bu Abdalan/Abdalların adının, ğKarlukğ (=karlı dağ bölgesinde yaşayan) anlamından geldiği ve hepsinin Afganistan ile doğusundaki eski Haptallarğdan oldukları anlaşılmıştır.
Kısacası, hiçbir İran veya Hint-Avrupalı/Aryani topluluğunda bulunmayan ğKürtğ veya buna benzer bir etnik topluluk, yalnız Moğolistan kuzey batısındaki Sayan Dağlarığndan Viyanağya ve Sibirğden Basra Körfezine kadar ki yerlerde yaşayan Türkler arasında, güçlü ve kalabalık bir uruk (kavim) olarak görülmektedir. Bunların adı da , tarihçi ve Türkologların belirttiği üzere, Türkçeğde ğKürt, Kürtlük, kürtünğ deyimlerindeki gibi ğsertleşmiş veya yaza da kalan kar yığınığ anlamına gelmektedir. Azerbaycan ile Türkiyeğde köylülerin : ğKürdün bir yanı dağ olmazsa yaşayamazğ biçimindeki atasözü ve Kars, Erzurum Halay türkülerinden birinde : ğAllah Kürdü yaratmış, Dağlar khali (boş) kalmıyağ mısraları da koyuncu ve çoban Kürtlerin, karlı yaylaklar bölgesini severek, böyle yerlerde yaşamalarının hatırasından kalmadır. Oğuzların bir kolu Tanrı Dağlar bölgesi ve çevresinde ğkarlukğ ve kuzey Hintlilerce ğAbdal/Haptalğ diye tanındığı gibi, Asyağnın kuzey ve batısında da, aynı anlamda ğKürtğ (Karduk/Kortuk/Kortik ve Batı Sibirğde Kürdak varyantları ile) diye anılan Türk/Oğuz kolu tarih boyunca tanınmıştır.
I. BüLüM : Tarih Bakımından Kürtlerin Türklüğü
Bizim araştırmalarımıza göre, M.ü. VIII. Yüzyılda Orta Asyağnın doğusuna hakim Hunlar (Hiyung-nu) kolundan gelip, Tanrı Dağlar bölgesine yerleşerek burada ğkarlukğ ve ğAbdal/Haptal (Heptalit)ğ adıyla tanınan Oğuzlara karşılık ; Saka (İskit) birliği içindeki Oğuzların karlı dağ/yaylak bölgelerinde yaşayanlarına, ğKürtğ ve bunun benzeri adlar verilmiştir. Yani, ğKarluk/Abdalğ urukları, Hunlar kolundan olup ; ğKürtlerğ ise , sakalar (İskitler) topluluğundaki yüce dağlar bölgesinde yaşayan Oğuzlardandır. Biz, tarih boyunca Sakaların ülkesinde başlıca beş ülke ve bölgede ğKürtğ adıyla tanınan göçebe toplulukları görmekteyiz. Bunları, doğudan batıya ve kuzeyden güneye yayılış yönlerine göre, sırasıyla gözden geçirelim.
Yenisey Kürtleri :
Türklerin Sibir ve Avrupalıların Sibirya/Siberya dedikleri, Asyağnın bütün kuzeyini kaplayan geniş ülkelerin ortasından geçen ulu ırmağın adı, Türkçe Yeniseyğdir. Bu Yenisey Irmağı başlarında, Göktürklerin ğKögmenğ dediği Sayan Dağları (En yükseği 3490 m.) arasında, küçük dağ gölleriyle donanmış çok güzel ve bol otlaklı yeşil yaylaklar vardır. Moğolistanğın kuzeybatısı ile Baykal Gölüğnün batısında bulunan Yenisey başlarındaki bu toprakların doğu kesiminde, bugün Sovyet Rusyağya tabi Tannu-Tuva adlı bir ğMuhtar Türk Cumhuriyetiğ vardır. Yüzölçümü 200 bin Km. tutan bu ülkede, ikinci Göktürk Kağanlığığndan (681 yılından) önce yaşayıp, ğAltı Oğuzlarğağ komşu bulunan ve sürüler ile yılkılar besleyip geçinen ğKürtğ adlı göçebeye bir Türk uruğu vardır. Bu Yenisey Kürtleri, 650 yıllarından öce, daha doğrusu, Doğu Göktürkleriğnin 630-681 yılları arasında üin İmparatorluğuna tabi bulunduğu sırada, güçlü bir ğel-kanğlık (il-han)ğ kurmuştu. Sayan Atay Dağları çevresinde ve Yenisey başlarında yaşayan Türkler, Orkun Irmağı bölgesindeki Doğu Göktürkleriğnden kalma anıtlardaki yazıdan daha eski olup, ğYenisey Yazısığ denilen 39 harfli en eski Türk alfabesini kullanıyorlardı.
Göktürk veya Orkun yazısının eski biçimi sayılan yenisey Yazısı ile yazılı 32mezar taşı bulunarak okunmuştur ; bunların hepsi Türkçeğdir. ğYenisey Yazıtları (Kitabeleri)ğ denilen bu anıt mezar taşlarının en uzun yazılanı, 12 satırlı olup, 650 yıllarından önce ölen ğKürt Elkanğlığı hükümdarı ğAlp Uranguğya aittir ve ölünün ağzından Türkçe bir ağıt gibi yazılmıştır. Yenisey Irmağığnın baş kollarından Elegeş Suyu boyunda bulunduğundan, ğElegeş Yazıtığ da denilen bu anıt, çok büyük bir bitevi taş yontularak üzerine yazılmış olup; yere gömülü bulunan bu taşın topraktan yukarısı, 320 santim boyunda ve en geniş yeri 60 santim enindedir. Bu koca taşı, Yenisey Kürtleri uruğu, kendi padişahları için mezar anıtı olarak dikmiştir. ğElegeş Yazıtığnın 8. satırında, bizi ilgilendiren şu sözler yazılıdır:
ğ(Men) Kürt El-Kan Alp-Urangu, altunlug keşigim bantım belde; Elğim, tokuz-kırk yaşım.ğ 14. yüzyıllık bu Türkçe cümleleri, bugünkü dilimize şöylece aktarabiliriz : ğ(Ben) Kürt İl-hani (Padişahı) Alp-Urunguğyum, altından yapılmış okluğumu bağladım belime ; Elğim (Devletim ve Milletim) ben 39 yaşımda öldüm.ğ
100.Doğu boylamı bölgesinde Yenisey Kürtleriğnden ve 1300 yıldan önce kalan ğElkan Alp-Uranguğnun yazılı mezar taşında, zengin hayvan sürülerinden de bahsediliyor ve buradaki ğKürtğ adı güçlü uruğun, Türk soyundan olup, Türkçe konuşup yazdığını gösteriyor. Asyağnın bu kadar doğu ve kuzey kesimine, eskiden hiçbir İranlı ve Aryani kavim gelmemiştir. Yenisey başları, Türklerin Anayurdunun doğu kuzey kesimidir. Böyle iken, henüz mektep kitaplarımızda, bu Yenisey Kürtleriğnden hiç bahsedilmediği gibi, eski bir Rus diplomatı olan ve üarlığın son yıllarında başkent Petersburg/Petrograd (şimdi:Leningrad) daki ğ Kürtler Masası şefiğ sıfatı ile, Rusların 1914-1917 arasında, Karsğtan İskenderunğa ve Tebrizğden Basra Körfeziğne ilerleyen ordularına, yol üzerindeki ğKürtlerğden nasıl istifade edilebileceğini, gizli ve numaralanmış olarak basılan bir kitabında anlatan V. Minorskyğnin 1927ğde İslam Ansiklopedisiğnin Avrupa dillerindeki nüshalarında yazdığı ğKürtlerğ maddesinde de, asla bu hususa dokunulmamıştır. Ne yazık ki, bu korkunç Türk düşmanı ve Rusların Kürtleri bizden ayırıcı faaliyetlerinin akıl hocası olan Prof.V. Minorskyğnin ğKürtlerğ makalesi, 1955ğte çıkan Türkçe ğİslam Ansiklopedisiğnde, olduğu gibi tercüme edilerek, basılmıştır!...
Umarız ki, İ.ü.Edebiyat Fakültesi Profesörleri, ğTürk Ansiklopedisiğnin zeyil Cildinde, ğKürtlerğ üzerine doğru ve ilmi bilgileri vererek, bu açık ve korkunç hatayı düzeltsinler.
Beş Kürtlük bölgesinden en doğudaki olan bu Yenisey Kürtleri, sonradan doğudan gelen yeni göçlerin baskısı ile, batıya göçmüşler ve İrtiş Irmağı ile Tobol Suyu boylarına yerleşmişlerdir. Bu yeni yurtlarındayken, batıdan don Kazakları Hatamanı Yermakğın 1581-1582ğde İrtiş boylarını top ve tüfekli birlikleriyle, Ruslar hesabına istilası ve Ortodoksluğu zorla yaymak istemesi üzerine, Türk Mollaları bunları XVI.Yüzyıl sonlarında, İslam dinine kazandırmış ve Kam (şaman) dinini bıraktırmışlardır. Son 400 yıldan beri bu eski Yenisey Kürtleriğnin Batı Sibirğde torunlarına, ğKürdakğ denildiği biliniyor. üarlık çağında Ruslar bunlara resmen, ğTara-Tatarlarığ ğTobol Tatarlarığ ve yurtlarına da, ğKurdak- Heskaya Vosoltğ derlerdi.Dilleri Türkçeğdir.*
Yenisey Kürtleriğnin,M.ü. VII.Yüzyılda doğuda Tanrı Dağlar ile üin sınırına dayanan ve batıda Karpat Dağları ile Tuna Boylarına uzanan,güneyde Filistin ve Mısır kapılarına varan koca Saka/İskit İmparatorluğuğnun,kuzeydoğu ucundaki Türkleri teşkil ettikleri, anlaşılıyor.
Batı Türkistan veya Horasan-Afgan Kürtleri :
Ortaçağ başlarında, İranğı kuzeydoğu kesimi ile bugünkü Türkmenistan ve Afganistan bölgelerine ğDoğu ülkesiğ anlamında Farsça ğKhorasanğ ve (Topkapı Sarayı-Oğuz Namesiğndeki gibi) Türkçe ğGün doğusu-Genkyerğ denirdi. Horasanğın Doğu İran ile Bakı Afgan kesimlerine, burada yerleşen Saka Türkleriğne göre İlk ve Ortaçağlarda ğSecistan/Seistanğ denilmiştir. İran destanlarında eşsiz bir pehlivan,yiğit olarak anılan Zalğoğlu Rüstemğde, işte bu Secistanlı Sakalar soyundandır. İstanbul üniversitesinde ğUmumi Türk Tarihi Kürsü Profesörüğ olup, bu uğurda dünyaca tanınmış bir otorite sayılan Sayın Hocam Ahmet Zeki Velidi TOGAN, yazılı kaynaklardaki Horasan Sakaları dilinden kalma yer ve kişi adlarındaki Türkçe sözleri ayıklayıp ortaya çıkarmıştır.
IV.-V. Yüzyıllarda Sasanlılar, Horasandaki Merv ile Bavurd şehirleri çevresinde, (24 Oğuzlardan iki boyu teşkil eden) ğKhalaçğ adlı Türklerin göçebe olarak yaşadığını bildirirler. 591 yılında Batı Göktürklerinin yardımı ile İran Devletine hakim olup, Bağdat yanındaki başkent Ktezifonğda tahtı ele geçiren Horasan Sakalarığnın Arşaklılar kolundan Behram üopin kardeşine,mensup bulunduğu uruna göre, ğKürdiğ ve kız kardeşine ğKürdiyyeğ denildiğini, 915ğte eserini bitiren ünlü İslam tarihçisi Taberi, İran kaynaklarından alarak bildirmektedir. İranlılığın koyu olarak yaşadığı Taberistanğdan yetişen bu müellifin, Arapçağya göre yazıldığı bu ğKürdiğ ve bunun müennes (feminen) biçimdeki ğKürdiyyeğ gibi nispet bildiren sıfatlarla anılan kardeş ve kız kardeşin adları, İran tahtını zorla ele geçiren ve Sasanlı düşmanı olan Behram üopin (üüpin)ğin de, Kürtlerden olduğunu gösterir. Bu yüzdendir ki, Bitlis Sancakbeyi şeref Hanğda ğİran şahlarığndan ğBehram üübinğin, Kürtler Taifesiğndenğ olduğuna işaret etmiştir.