ihanet Aşısı!

[bozok]

İHANET AşISI!

Uyutma taktiği

AB fonluyor, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile Avrupa Birliği Yerel Bilgi Bürosu, Türk çocuklarına "Avrupayı sevdirme" kampanyası yapıyor. Kırsal kesim ve köyler başta olmak üzere binlerce kitap ilköğretim öğrencilerine bedava dağıtılıyor.

Hedefleri Türklük

Mİllİ Eğitim Bakanlığı?nın teşvikiyle yapılan çalışmada "Avrupa'dan Masallar", "Lokum'la Avrupa'ya" ve "12 Derste Avrupa" adlı kitaplarla minik beyinlere AB teslimiyetçiliği şırınga ediliyor. üocukların Türklük bilincinden yoksun yetişmeleri amaçlanıyor.


Rezaleti durdurun

Kimliksizleştirme projesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün fikirlerini "emperyalist emelleri" için engel olarak gören AB'nin yaptığı "ihanet aşısı", vatansever ailelerin tepkisine neden oldu.

TüRK üĞRENCİYE HAüLI BAYRAĞI

İşte, öğretmenlerin Türk çocuğunun eline tutuşturduğu sözde masal kitabı! üzerinde Ay-Yıldızlı Türk bayrağı yerine Haçlı zihniyetini temsil eden AB bayrağı var... Onlara AB konusunda konferans da veriliyor!!!

Körpe beyinlere AB zehiri

Teslimiyet projesi AB'yi sevdirme operasyonları devam ediyor. Mersin'de çocuklara "Avrupa?dan masallar", "12 Derste Avrupa" adlı kitaplardan 10 bin tane dağıtılıyor

Türk milletinin Avrupa Birliği'ne desteğinin sıfır noktasında olduğu bir dönemde, "ağaç yaşken eğilir" düşüncesiyle hareket eden AB'ciler, Mersin'de düğmeye bastı. Ticaret ve Sanayi Odası, Avrupa Birliği Yerel Bilgi Bürosu tarafından AB fonlarıyla başlatılan "Avrupa'yı sevdirme projesi" kapsamında, kırsal kesim ve köyler başta olmak üzere ilköğretim öğrencilerine birliği anlatan kitaplar dağıtılıyor. "Avrupa'dan Masallar", "Lokum?la Avrupa'ya" ve "12 Derste Avrupa" adlı kitaplardan 10 bin adet dağıtacak ekip, aynı zamanda sunum yaparak öğrencileri bilgilendiriyor(!) Mersin Ticaret ve Sanayi Odası AB Yerel Bilgi Bürosu Koordinatörü Benin Koylan, yaptığı açıklamada, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu tarafından, 1996 yılında kurulan birimleri aracılığıyla, AB Türkiye ilişkileri çerçevesinde ekonomik, sosyal ve kültürel alandaki her türlü bilgi talebini karşılamaya çalıştıklarını savundu.

Bilgiyi artırma!

Bu kapsamda Mersin'de, "Avrupa?dan Masallar", "Lokum'la Avrupa'ya" ve "12 Derste Avrupa" adlı kitaplardan okullara 10 bin adet dağıtma kararı aldıklarını anlatan Koylan, resim ve bulmacaların yer aldığı kitaplarla AB'nin anlatıldığını ifade etti. Birim olarak halkın tüm kesimlerine AB'yi anlatmayı amaçladıklarını dile getiren Koylan, şöyle devam etti: "Biz halkın kararlarını değiştirme iddiasında değiliz. Ancak herkesin AB'yi öğrendikten sonra isteyip-istememe kararını vermesinin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. İlköğretim öğrencilerine dağıttığımız kitaplarla AB'yi anlatarak, onların bilgi birikimi artırmaya çalışıyoruz. "Koylan, çocukların AB ile ilgili sunumları dikkatle dinlediklerini" ifade etti..

üocuklardan ilginç cevaplar

Sunumun hemen ardından çocuklara "AB nedir?" diye sorduklarını, "AB bahçeli evlerdir", "Yüksek binalardır", "Avrupa Yakası dizisini yapmıştır" gibi cevaplar aldıklarını söyleyen Koylan, "Bir bakıma, çocukların verdiği bu cevaplar, AB?nin çocuklarda zenginlik ve çeşitlilik hissi uyandırdığını da gösteriyor" dedi.







29/12/2007 / YENİüAĞ GAZETESİ

[pome]

Y.Tarihi. 11-07-2007 üarşamba
AB Tuzaklarına Dikkat!..
(1)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti?nin onu tanıyan, onu kutsayan halkından başkaca dostu yoktur.Bunu unutmayalım!..Uluslararası ilişkilerimize bu yöndeki bilincimizin berraklığını muhafaza ederek dikkat edelim.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin yarınlarını yönetmeye talip olan vekil adaylarımız A partisi,B partisi, C partisi meclise hangi partiden girerseniz giriniz, girdiğinizde önünüze hangi meseleyle ilgili bir sözleşme metni veya yasalaştırılması gereken tartışılacak bir konu getirilirse getirilsin, oluşturacağınız ortak akılla ülke menfaatine aykırı gelecek hususlara hayır demesini bilin! Ve geçmişe bir göz atarak bakın! İnsanımızın çıkar paydasını geçmişin yırtık süzgecinden geçirip, sizler de, zaten satılan satıldığı kadar satılmış, ben bugünden sonra neyi kurtaracağım ki demeyin!
İpin ucunu gevşeteli dört yüz yıl olmuş, neyse ki bir büyük insan çıkmış, (M.K.Atatürk) yeter demiş, ama yirmi yıl bile sürmemiş, birileri yine vermeye devam demiş ve günümüzde ipin ucunu halen gevşek tutmayı sürdürüyoruz, bu gevşeklik 2001 yılında topraklarımızı yeniden satma noktasına getirdiğimiz bir gevşekliğe ulaştırıldığını görüyoruz. Dört yüzyıl önce insanımızın çıkarlarını bir avuç saltanat mensubu adına muhatap aldığımız devletlere dağıtmaya başlamışız, Osmanlıların 16.yüzyılda verdiği kapitülasyonlar,azınlıkları koruma metinleri değil, ?yabancılar?a ve onların bağlı olduğu devletlere ayrıcalık tanıyan belgeler di.
Osmanlı Devletinin azınlıklar konusunda taraf olduğu ilk bağıt, 1606.Citvatorok anlaşması idi. Buna göre katolikler Osmanlı ülkesinde dinsel özgürlüğe kavuşacaktı. 1699. Karlofça antlaşması daha ileri gidiyor ve Polonya elçisinin, Katoliklerin sorunları dolayısıyla padişah nezdinde girişimde bulunabilmesine olanak tanıyordu. Yabancı devletlerin azınlıklar lehine Osmanlı devletinin iç işlerine karışması döneminin 1718. Pasarofça ve 1739 Belgrad Antlaşmalarından sonra, 1774.Küçük Kaynarca
Antlaşması ile doruğuna ulaştı.
Fransa ile İngiltere ve Rusya?nın çekişmesi sonucunda çıkan Kırım savaşı ertesinde imzalanan Paris Antlaşması (1816) azınlıkları koruma uygulamasında uluslar arası düzeyde yeni bir döneme geçişi simgeliyordu. Osmanlılar, artık tek bir devlete değil, Paris Antlaşmasının imzacılarına karşı yükümlü olacaktı. Gülhane Hattı hümayunu?nda (1839) ilan edilen eşitlik ilkelerini, bu kez azınlıklara ve yabancılara uzun atıflar yaparak yineleyen Islahat Fermanı?nı (1856) Paris görüşmelerinde Avrupalılara sunmuş olan Osmanlılar, 1878 Berlin Antlaşmasından sonra bu konferansta saptanan yeni düzeni kabul etmek zorunda kaldılar.
Türk, İngiliz Ticaret Antlaşmasının imzalandığı 1838.yılında Osmanlı İmparatorluğunun dış borcu yoktu. 1839 Anlaşmalarıyla, dışa karşı herhangi bir koruma önlemi alınmadan, iç ticaretteki tüm kayıtlar ortadan kaldırıldı ve Osmanlı İmparatorluğu Avrupa?nın açık pazarı haline getirildi, sarsılmakta olan ekonomik işleyiş tam olarak çözüldü ve yabancı rekabete hazır olmayan yerli üretim tümüyle yok oldu. Anlaşma içeriğinden 3.maddede Kapitülasyonlar devam edecek, anlaşma ile tanınan yeni imtiyazlar eskilerine eklenecektir. 6. madde Osmanlı tebası?na tanınmış olan tekel hakları tümüyle iptal edilecektir.
Son zamanlarda ele geçen bir belgeye göre, Osmanlılar 1840. yılında hazine tahvili çıkarmışlar, bunları Londra?da bir bankaya satarak ilk kez borçlanmışlardır. ?Dette Publique Ottomane, Constantinople, 1912? (Osmanlı Kamu Borçları, İstanbul,1912) adlı belge,önce II. Mahmut?un mali bunalımından söz etmektedir.
Islahat Fermanı?nın uygulanması devlet ve toplum yapısı üzerinde kalıcı bozulmalar yaratacaktı.Bu,görülmesi zor olmayan açık bir gerçekti. Ancak Osmanlı İmparatorluğu, o dönemde ne yazık ki bu gerçeği görecek ve gereğini yapacak bir devlet yönetimine sahip değildi.
Doğrudan ve zorunlu olarak Batı gereksinimlerine dayanan bu istekler yenilikçilik, Batılılaşma ya da modernlik adıyla proboganda edildi ve teslimiyetçi politikalara dönüştürelerek yaygın bir biçimde uygulandı.
Balta Limanı Anlaşmaları, Gülhane Hattı Humayun?u,Islahat Fermanı?nında somut ifadesini bulan Tanzimatçı anlayış,Osmanlı imparatorluğunu kesin ve mutlak bir biçimde yıkılışa götürdü. (DEVAM EDECEK)
Demir Ali POME

[pome]

Y.Tarihi 13-07-2007 Cuma

AB Tuzaklarına dikkat!
-2-
Kişinin hangi siyasi partinin amblemi altında meclise girmiş olduğu çok önemli değildir. ünemli olan üstlendiği ulusal sorumluluğun bilincinde olma duyarlılığını gösterebilmesidir. üünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti?nin Onu tanıyan, onu kutsayan halkından başkaca dostu yoktur, demiştik. (Dünkü yazımıza başlarken.)

Balta Limanı Anlaşmaları, Gülhane Hattı Hümayunu, Islahat Fermanıyla, günümüzdeki AB ve
IMF ilişkileri, bu ilişkilerin doğal sonuçları Gümrük Birliği Protokolü, Katılım ortaklığı belgesi, Ulusal Program, Niyet Mektupları arasında niteliksel bir uyuşma vardır. Bu uyuşmayı görmek için, Islahat Fermanı?nın kimi maddelerine bakmak yeterli olacaktır.
Islahat Fermanı?yla Batılılara verilen sözler, üstlenilen yükümlülükler ve gerçekleştirilen uygulamalar şunlardır;

Madde 1- ?İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya ve İrlanda Osmanlı Devletinin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterecekler ve bu saygının devam ettirilmesi için birbirine kefil olacaklardır.?
İngiltere Dışişleri Bakanı ?Palmerston,? lordlar kamarası?nda yaptığı konuşmada bu maddeyle ilgili olarak şunları söyleyecektir: ?Paris Anlaşması ve Islahat Fermanı, Osmanlı İmparatorluğunu büyük devletlerin teminatı altına sokmuştur. Bu anlaşmadan sonra Osmanlı Devletinin işlerine karışma, onu istediğimiz gibi uyarma (yönlendirme) alışkanlığını kazanmış olacağız.?

Madde 4- Yabancı uyruklara Osmanlı ülkesinde mülk edinme ve arazi satın alma hakları tanınacak, bu hak kutsal yerler (Hicaz) dışında ülkenin her yerinde geçerli olacaktır.
Islahat Fermanında yer alan ?Yabancılara? toprak satın alma hakkının verilmesi, 1867 yılında çıkarılan ?uyum yasası? ile gerçekleştirildi. Bu yasayla Osmanlı devletinin temelini oluşturan toprak üzerinde değişiklik yapılıyor ve 300 yıllık Fatih?in,?Cenevizli toprağa el sürmeyecek? şeklindeki geleneği bozuluyordu.

?Teba-i Ecnebiyenin Emlake Mutassarıf Olmaları Hakkında kanun? adıyla yürürlüğe konulan yasada şunlar söyleniyordu. ?Yabancı devletlerin uyrukları Osmanlı ülkesinin (Hicaz) bölgesi dışında kalan her yerinde, devletin uyrukları gibi ve başka bir şarta bağlı olmaksızın, şehir ve kasabaların içinde ya da dışındaki yerlerde toprak satın alma ve mülk edinme hakkına sahip olacaktır.?
Cumhuriyet?le birlikte yasaklanan yabancıların Türkiye?de toprak satın almaları, 2001 yılında IMF??e verilen ?Niyet Mektubunun? gereği olarak çıkarılan bir yasayla yeniden serbest hale getirilmiştir.
Yabancılara mülk edinme hakkının verilmesi konusunda, Londra?da yayınlanan TIMES gazetesi, 12 şubat 1856 günlü nüshasında şunları yazıyordu: ?Osmanlı topraklarında yabancıların toprak satın almaları ve bu yöndeki tüm engellerin ortadan kaldırılması, büyük sonuçlar doğuracak diplomatik bir başarıdır. ünümüzde işlenmemiş ve zengin bir toprak durmaktadır. Batı sanayisi bu toprağa nüfus etmeli ve sahip olmalıdır.?
5-Madde?de, Vilayetleri yeniden düzenleme yasası ile Osmanlı İmparatorluğunun geleneksel merkezi yapısından ciddi ödünler verilerek, ?Adem-i Merkeziyetçilik (Merkezden kopma) alanında batılı büyük devletlerin gösterdiği ?övülmeye ? değer çabaların hepsi, ?mükafatını? görmüştür: Yapılan değişiklik sonucunda, Müslüman, Hıristiyan ve Musevi eşraf, eşit koşullarla el ele vermiş ırk ve din farkı gözetmeksizin köylülerin tümünü sömürmüşlerdir.
İdari yapı üzerinde sağlanan etkinin ve ?köylüleri el ele sömürmenin? işleyişinde inisiyatif giderek artan bir biçimde Müslüman olmayan teba?nın eline geçmiştir. ( Devam edecek)

Demir Ali POME

[pome]

Y.Tarihi 15-07-2007 Pazar

AB Tuzaklarına Dikkat!
-3-
13-07-2007. Cuma günkü yazımızdan devamla, tarihin derinliklerinden okuyucularımıza ayna tutarak ülkemizin vesayet altına alınmasının ihanetlerini, bize ayrılan köşemizden sizlere sunmayı bir yurttaşlık görevi olarak kabul ediyoruz.

Temelleri Islahat Fermanı?yla atılan yönetim işleyişini yerelleştirme çabaları, Cumhuriyet?in ilk dönemleri dışında bugüne dek sürmüştür. Bugün AB isteklerinde yer alan ve uygulama hazırlıkları yapılan, ?yerel yönetimcilik,? ?yerinden yönetim,? ?Belediyelere yetki devri,? ?Federasyonculuk,? gibi tartışmalar, Tanzimat uygulamalarıyla büyük bir benzerlik içindedir.

Islahat Fermanı, İmparatorluğu değil, azınlık milliyetleri kendi içinde birleştirmiştir. Osmanlı Hıristiyanları, her geçen gün güçlenip ayrıcalıklı duruma gelirken, Türk halkı ezilmişliğin ağır baskısı altındaydı. Hıristiyan ya da Museviler varlık içinde yüzerken Müslümanlar yoksulluk içinde kıvranıyordu. Yoksulluğun yol açtığı açlık ve kıtlıktan Anadolu?da on binlerce insan öldü. 1874 kıtlığında Ankara ve civarında her gün 1500-2000 kişi ölüyordu. Aynı yıl Kırşehir?de halk, ağaç kabuklarını, otları ve hayvan leşlerini yiyordu. 1875 yılında Keskin?de yaşayan 52 000 kişiden 20 bin kişisi, bir başka yerde 17 000 kişiden 5000 kişi açlıktan ölmüştü. üaresizlik içinde kabuğuna çekilen Anadolu halkının sığınacağı tek şey, elinden alınamayan inançları ve din?i oluyordu. (özünden uzaklaştırılarak, ne yazık ki bu gün o temel değerlerinden de uzaklaştırıldı.)

Batıyla ilişkiler bugün Tanzimat dönemiyle atılan ?bağlanma,? ?korunma? ya da ?sığınma?anlayışı üzerine kuruludur. Ulusal bağımsızlığı yatsıyan bu anlayışın somut karşılığın, 19 yüzyılda Islahat, işgal, döneminde manda, bugün ise Avrupa Birliği?dir. Bu artık herkesin gördüğü ve açıkça dile getirilen somut bir gerçekliktir.
Tanzimat bilinmeden AB kavranamaz. Sömürgecilik, Emperyalizm ve bunlara zemin oluşturan kapitalist üretim ilişkileri kavranmadan; liberalizasyon ?serbest ticaret? ?ortak Pazar? ve ?küresel entegrasyon? söylemlerinin ne anlama geldiği yerli yerine oturtulamaz.
Tanzimat Fermanını oluşturan İngiliz istekleriyle, günümüzdeki AB istekleri arasında niteliksel bir farkın olup olmadığını görmek için üretim ilişkilerini temel alan bu incelemenin yapılması gerekir. Balta Limanı Anlaşması, Gülhane Hattı Hümayun?u ve Islahat Fermanı?nın madde ve uygulamalarıyla 2000 yılındaki, AB Katılım Ortaklığı belgesi ve düzenleme raporunun madde ve uygulamaları bu anlayışla ele alınıp karşılaştırıldığında, güvenilir sonucu somut verilere dayanan bu kıyaslama ortaya koyacaktır; bu yargılar,istek ve yoruma dayanan özel yargılar değildir.
1959 yılında üyelik için AET? ye başvurduğunda, Türkiye Atatürk?ün 1938 de bıraktığı Türkiye?den çok farklı bir yerdeydi. Tam bağımsızlıktan ödün vermeyen, Emperyalist bloklarla ittifak yapmayan, kendi gücüne dayanarak kalkınan ve dünyanın hiçbir ülkesine en küçük bir bağılılığı olmayan,borçsuz ve bağlantısız Türkiye?nin yerinde; iç ve dış siyasette özgürce karar üretemeyen, açık bütçeli, sanayileşemeyen ve sürekli borçlanan bir Türkiye vardı. ülkeyi yönetenler Batıya bağlanmaktan başka bir yolun olmadığını söylüyor, söylemleri yönünde uygulamalar yapıyor, üstelik bu uygulamaları Atatürkçülük adına yaptıklarını söylüyorlardı.
Atatürk?ün ölümüyle başlayan ve 1963 yılında AB ile imzalanan Ankara Anlaşmasına dek geçen 25 yıllık geri dönüş süreci içinde yapılan uygulamalar ve bu uygulamaların Türkiye?ye getirdiği durum şuydu: Türkiye, imzaladığı çok sayıda uluslar arası ve ikili anlaşmayla yönetim inisiyatiflerini önemli oranda yitirdi ve egemenlik haklarını dışarıyla paylaşır duruma geldi. Atatürk?ün yaşamsal düzeyde önem verdiği tam bağımsızlık işleyişinden vazgeçildi ve Tanzimat Batıcılığı yeniden yerleşik devlet politikası haline geldi.
Türkiye AB ile ve hala yürürlükte olan GB Protokolü, Atatürkçü düşünce sisteminin kabul edebileceği bir anlaşma değil di. Anlayışını 19 yüzyıl sömürgeciliğinden alan GB Protokolüyle Türkiye ekonomik, siyasal ve hukuksal hükümranlık haklarını üye olmadığı bir güce devretmeyi kabul ediyor ve kendisini AB?nin bir yarı-sömürgesi haline getiriyordu. GB Protokolü tam ve tartışmasız bir biçimde ağır bir kapitülasyon anlaşmasıydı.
Türkiye?nin AB ile ilişkisi bir ?yarı-sömürge? ilişkisidir. GB?nin 6 mart anlaşması, ?Tarafsız,ön yargısız ve konuyu bilen uzmanlar? tarafından incelendiğinde, Türkiye?nin ?yarı-sömürge? konumuna nasıl sokulduğu çok açık bir şekilde görülür.
Demir Ali POME