85. Sayfa - Toplam 185 Sayfa var BirinciBirinci ... 3575838485868795135 ... SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 841 ile 850 ve 1843

Konu: CIA Böyle Öğretti

  1. #841
    bozok
    Guest
    Hukuk Fakültesini Bitirdiniz, Terör ürgütü ile İlgili Soru İstiyorum!


    Açık İstihbarat
    25.11.2008



    İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Cezaevi içerisindeki duruşma salonunda görülen davaya bugün devam edildi. Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Ergün Poyraz, “Bu karşı devrim itirafnamelerini okuyunca nedense aklıma rövanş gibi şeyler geliyor. İftiranameler adeta Ankara DGM’de Fethullah Gülen aleyhine açılan davanın intikamı gibi” dedi. Gülen hakkındaki iddianamede, emniyet içindeki Fethullahçı yapılanmadan söz edildiğini, şimdi de TSK içinde yapılandığı iftirası atılan sözde Ergenekon örgütü iddiasında bulunulduğunu söyleyen Poyraz, “Fethullah Gülen iddianamesi içinde yer alan polislerin devam ettiği‘ışık evleri’ burada teğmenlerin gittiği ileri sürülen İşçi Partisi'nin ‘Karargah Evleri’ne bırakmış. 1400 yıllık şeriat nizamı daha eski olan 600 bin yıllık Agarta ile yer değiştirmiş” diye konuştu. İddianamelerin benzemediği üç noktanın olduğunu ifade eden Poyraz şöyle devam etti:

    “ Bu dosyada sanıklar yüce Türk adaletinden kaçmadılar. Fethullah’ın örgütü hakkında dava açılmadı. Burada örgüt iftirası atıldı. Bu dosyanın görünürde bir numarası yok. Ancak okur yazar olan herkes adeta Mustafa Kemal Atatürk’ün kast edildiğini bilir.”

    Poyraz, Fethullah Gülen’in üst düzey emniyetçiye cinler hakkında uzun uzadıya bilgiler verdiğini, cinlerin emniyet teşkilatının da işine yarayabileceğini söylediğini iddia etti.


    Erdoğan intikam aldı

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan “bu davanın çakma savcısı” diye söz eden Poyraz, bu soruşturmanın özünün yalan ve iftira olduğunu savundu. “12 Haziran 2007’de düğmeye basılarak Erdoğan ve çetesinin bombaları sahneye konuldu” diyen Poyraz, soruşturma başlamadan önce, devletin üst kademelerindeki açıklamaları anımsatarak, “O bombalar tabi ki kendilerinindir” yorumunda bulundu. Recep Tayyip Erdoğan hakkında ümraniye’de yaptığı, Atatürk aleyhine konuşmaları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki yolsuzluklarla ilgili bilgi ve belgeleri Ankara DGM savcısına verdiği için soruşturma başlatıldığını ileri sürerek, “Bu dava Erdoğan hakkındaki soruşturmanın rövanşını Ergenekon iftiranameleri ile alma gayretleridir” dedi. Erdoğan’ın dava konusu konuşmayı ümraniye’de yaptığını, el bombalarının da ümraniye’de ele geçirildiğini söyleyen Poyraz, “Bütün senaryolar ümraniye üzerine yazıldı. Onların haberi olmadan ümraniye’ye bırakın bombayı oyuncak bomba bile sokulmaz. 12 Haziran’da ele geçirilen bombaların bir gün sonra telaş içinde imha edilmesinin nedeni de bomba tezgahının ortaya çıkma korkusudur” diye konuştu.

    Danıştay saldırısının, AKP ve laik düzen karşıtlarının çabalarıyla laik düzenin savunucularının üzerine atılmak istendiğini ileri sürerek, Savcı Zekeriya üz’ün İstanbul’dan başka bir yere gidecekken bu soruşturma için tayininin durdurulduğunu iddia etti.



    Cumhuriyet’e atılan bombalar

    Poyraz, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Adalet Bakanı Mehmet Ali şahin, din tüccarı besleme basın, ikinci Cumhuriyeçiler ve PKK’lılar, dinci ve Fethullahçı yapılanmaların cinayetlerini, Atatürkçülere yıkmak için beraberce çırpınıyorlar” dedi. Hilafetçi ve şeriatçı Vakit Gazetesi'nin, Ahmet Emin Yalman’ın öldürülmesi olayını, Yalman’ın gazetesi Vatan’a “reklam amaçlı" diyerek yıkmaya çalıştıklarını ifade eden Poyraz, “Bugün de Cumhuriyet Gazetesi’nin kendi kendini bombaladığını hiç utanmadan iddia etmiyorlar mı?” dedi.



    İhsan Güven’in mektupları

    üldürülen Dost tarikatı lideri binbaşı İhsan Güven’e ait belge ve bilgilerin bilgisayarında olduğunu kabul eden Poyraz, “İddianamede o belgelerin içeriği gizlenmiştir. Oysa belge dedikleri İhsan Güven’in sağlığında Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar ve diğer devlet görevlilerine yazdığı mektuplardır. Bu mektuplar petrol Türkiye’deki irticai faaliyetler hakkındaydı. ülümünden sonra yakınında bulunan kişiler tarafından bana getirildi. Kaynağımı açıklayamam. Kitabımda yazdım” diye konuştu.



    üok kazanan yazarım

    Kitap yazmak için tutuklu sanık Türk Ortodoks Kilisesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol’dan talimat alığı yönündeki iddiaları reddeden Poyraz, “Ben 16 kitabı olan bir yazarım. 2007’de Türkiye’de Orhan Pamuk ve Turgut üzakman’ın ardından en çok kazanan 3’üncü yazarım” dedi.



    Can güvenliğim tehlikede

    Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmadan önce Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün önünü açan şaibeli trafik kazalarını araştırdığını söyleyen Poyraz, 1971’den bu yana Recep Tayyip Erdoğan’a karşı olan herkesin ya bir cinayete, ya bir trafik kazasına uğradığını ya da hapishaneye gönderildiğini ileri sürdü. Mahkeme başkanı, savcılık tarafından alınan ek ifadesinde, “Papa’nın Türkiye’ye geldiği gün Emine Erdoğan’ın Kürşat Tüzmen’in evinde bir kişiyle görüştüğünü, bu kişinin kim olduğunu mahkemede açıklayacağını” söylediğini anımsatarak, ”Burası mahkeme buyrun söyleyin” dedi. Poyraz, “Can güvenliğime dair endişelerim devam ettiği içi açıklamayacağım” diye konuştu. Lobi belgesini www.aloihbar.org adlı siteden alıp Sevgi Erenerol’a verdiğini, Erenerol’un ise bu belge nedeniyle üst düzey yönetici olarak yargılandığını söyleyen Poyraz, savunmasını “çete ancak var olduğu yerde aranmalıdır” diye bitirdi.



    Sorumlusu mahkeme olmasın

    Poyraz'ın avukatı Hüseyin Buzoğlu, soruşturmanın, “Fethullahçı olduğu” resmi silicinde yazan emniyetçiler tarafından yönlendirildiğine dair şüphelerin olduğunu söyledi. Yargılamanın başında derhal tahliye kararı verilmemiş olmasının da kovuşturmaya siyasi bir gölge düşürdüğünü ifade eden Buzoğlu, soruşturmanın ucu açık bırakılarak korku imparatorluğu oluşturulduğunu belirtti. Buzoğlu, şöyle devam etti:
    “Mahkeme yargılama üzerinde siyasi gölgenin olmadığını düşünüyorsa tüm sanıkları derhal tahliye etmelidir. Aksi takdirde, emniyet istihbarat daire başkanlığının arkasında bulunan odaklarca ulusalcı olduğu bilinen insanlara karşı yeni dalgalar getirilecektir. Tutukluluğa devam ederseniz maalesef yeni gelen dalgaların bir müsebbibi de siz olacaksanız. Soruşturmayı asıl yönlendirenlere prim vermiş olacaksınız.”



    Mahkemeye itham

    Soruşturma savcısı Zekeriya üz ile ilgili Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na yapılan birçok suç duyurusuna karşın soruşturma izni verilmediğini ancak yazar Zihni üakır’ı hapse mahkum eden şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi yargıcı Hakkı Yalçınkaya hakkında, basında çıkan haberler üzerine, bir gün içinde soruşturma açıldığını belirtti. Buzoğlu, “Tutuklamaya son verirsek bizim hakkımızda da soruşturma başlatılır diye düşündüğünüze inanmak istemiyorum” dedi. Başkan Köksal şengün de “Bu ifadenizi zul kabul ederim. Açıklamanız en doğal hakkınız. Ancak bu mahkemede o fikirlerinizi doğrulayacak hiçbir şey göremeyeceksiniz” diye konuşunca, Buzoğlu’da “Ancak tutukluluğun devamı bunu gösteriyor” dedi.



    “Sanıkların Okkır’dan farkı kalmadı”

    Mahkeme heyetine, Kuddusi Okkır’ın bir gazetede yayımlanan ve hastanede çekilen son fotoğrafını gösteren Buzoğlu, “Okkır’ın bakışlarına dikkat edin. Okkır’ın tahliye talebini reddeden savcı ve hakimler bu bakışlara hiç baktı mı? Okkır, ölüme, mezara tahliye edildi. Bugün gelinen noktada huzurdaki tüm sanıkların Okkır’dan bir farkı kalmamıştır” dedi. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Hikmet üetinkaya’nın bir yazısından alıntı yapan Buzoğlu, “Bu nitelendirme üetinkaya’ya ait. Türk toplumu korku tünelinden geçirilmektedir. Anayasa Mahkemesi başkan vekilinin eşinin bile telefonları dinlenmektedir” dedi.


    'ücalan iddianamesi 139, Ergenekon iddianamesi 2455 sayfa'
    Anka Ajansı'nın haberine göre, Buzoğlu, binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu olan Abdullah ücalan hakkında yazılan iddianamenin 139 sayfa olduğuna dikkat çekerek, “Bu davanın iddianamesi 2455 sayfa. Soruşturmanın ucunu açık bırakıp yargılamayı kilitlemek için bu kadar uzun” diye konuştu. Buzoğlu, Fazilet Partisi, Refah Partisi ve AKP hakkında açılan kapatma davalarında Ergün Poyraz’ın yazdığı kitapların delil olarak gösterildiğini belirtti.


    'Butonla seçildiniz'

    Buzoğlu, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin butonla seçildiğini belirterek, “UYAP olmasaydı belki başka bir heyet bakacaktı. Siz iradi olarak burada bulunmuyorsunuz. Savcılar ve bizler kendi irademizle burada bulunuyoruz” dedi. Maddi kaygılarla hiçbir meslektaşının bu davada bulunduğunu düşünmediğini söyleyen Buzoğlu, “Siz şu anda Türk halkının beynini tutuklamış bulunuyorsunuz. Tutukluluk hallerinin devamını karar vererek aydınların çalışmalarını engelliyorsunuz” dedi.



    Emine Erdoğan biriyle görüştü iddiası

    Ergenekon tutuklu sanıklarından Ergün Poyraz’ın sözlü savunmasının ardından yapılan çapraz sorgusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ile ilgili sorulan bir soru kafaları karıştırdı. Tutuklu sanıklardan Serhan Bolluk, Poyraz’a “Kürşat Tüzmen’in evinde kiminle görüştünüz. Emine Erdoğan’la mı?” sorusunu yöneltti.

    Poyraz bu soruya şu yanıtı verdi:

    “Orada 'Emine Erdoğan ile görüştüm' demedim. Emine Erdoğan’ın o evde biriyle görüştüğünü söyledim. Emine Erdoğan da oradaydı. Can güvenliğim nedeniyle kiminle görüştüğünü açıklayamıyorum. Can güvenliğim sağlanamadığı için.” Poyraz, peşpeşe sorulan sorulardan birine yine kafaları karıştıran bir yanıt verdi. Poyraz, yanıtında şunları söyledi: “Tayyip Erdoğan sara krizi nedeniyle hastanede olduğunda eşi, 6 saat hastaneye gitmeyip Tüzmen’in evinde görüştüğü kişi odur.”



    Amaç çalışmalarını sansürlemek

    Poyraz’ın avukatı Hüseyin Buzoğlu, müvekkilinin hakkında koruma kararı bulunan araştırmacı yazar olduğunu, Fethullah Gülen ve Nurcular hakkında 1999 yılında Ankara DGM’ye şikayet dilekçesi verdiğini belirtti. Poyraz’ın kitapları nedeniyle irticai örgütler tarafından tehdit edildiğini dile getirerek, bu soruşturmaya dahil edilmesinin amacınını ‘çalışmalarını sansürlemek’ olduğunu ileri sürdü. Cezeavinde yazdığı kitabının yayınlanmadan sansürlendiğini anlatan Buzoğlu, Poyraz’ın kitaplarının, Anayasa Mahkemesi’nce siyasi parti kapatma davalarında kanıt olarak kabul edildiğini anlattı.


    şemdinli iddianamesini sahiplenenler

    Poyraz hakkında siyasi iktidarın aktardığı bir soruşturmanın yürütüldüğünü savunan Buzoğlu, “Bir iddianamede bir sava yer veriliyor ise, bunların somut olarak ortaya konulması ve hayali değerlendirmelerle bireylerin özgürlüklerinin yok edilmemesi gerekir. Bunun benzer bir örneği kamuoyunda şemdinli iddianamesi olarak bilinen süreçte de yaşanmıştı” dedi. İddianamenin 179. sayfasında, şemdinli İddianamesine sahip çıkıldığını ifade eden Buzoğlu, “Karşıt gösteriye katılınması örgüt faaliyeti olarak ileri sürülmüştür. Zira, davaya konu iddianameyi hazırlayanlar ile şemdinli iddianamesinin hazırlanmasına katkı sağlayanların aynı çevreler olduğu sabittir” diye konuştu. Savcıların soruşturma aşamasında tanık olarak ifadelerine başvurduğu emniyet, ve MİT’ten emekli olan veya resmi görevdeki yetkililerin hepsinini 28 şubat mağdurları olduğunu söyleyen Buzoğlu, “O dönemde ya tutuklanmışlar ya da görevden alınmışlardır ve bu bağlamda anılan dönemin intikamını aldıkları sabittir” dedi. Poyraz, ayrıca, Fethullah Gülen’in vaiz okulunda girdiği sınavdan 50 üzerinden 33 aldığını belirterek, “Bu notları alan birinin 66 kitabı yazması mümkün değil” diyerek, Gülen’in kitaplarının başkaları tarafından yazıldığını ima etti.


    Sorguda tartışma

    Daha sonra Ergün Poyraz’ın çapraz sorgusuna geçildi. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Poyraz’a devam eden Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Kemal Aydın, Neriman Aydın, Ercüment Ovalı ve Dursun Ali üzoğlu’nu tanıyıp tanımadığın sordu. Poyraz, Kemal Aydın ile bir kez görüştüğünü diğer şahısları tanmadığını söyledi. Savcı Pekgüzel ise, Neriman Aydın’dan 3 Mart 2006 tarihinde kendisiyle birlikte Sevgi Erenerol, Ercüment Ovalı’nın buluştukları ve 17.30 kadar sohbet edildiğine ilişkin bilgi edinildiğini belirtti. Bunun üzerine Poyraz’ın vekilleri Hüseyin Buzoğlu ve Hasan Gürbüz, söz konusu ifadenin iddianamede bulunmadığına dikkat çekerek soruya itiraz ettiler. Savcı Pekgüzel’in “Göreceksiniz, önünüze gelerek” şeklindeki açıklaması üzerine diğer sanık avukatlarından da itiraz sesleri yükseldi. Pekgüzel “bağlantılı” diye ısrar ederken sanık Poyraz’ın vekilleri sürmekte olan ve iddianamesi hazırlanmamış soruşturmada alınmış ifadeye ilişkin soru sorulamayacağı konusunda ısrar etti. Bu sırada savcılara en yakın masada oturan İşçi Partisi avukatlarından Hüseyin Gökçeaslan da savcıları eleştiren sözler söyledi. Başkan şengün “anlaşıldı” diyerek soruya izin vermezken, Gökçeaslan’ı “avukat bey lütfen” diye uyardı. Savcı Pekgüzel, sorusunun Poyraz’a ilişkin iddialarla ilgili olduğunu söyleyerek sorusunda ısrar etmesine karşın, başkan şengün soruya izin vermedi ve başka soruya geçilmesini söyledi. Savcı Pekgüzel ise “Tamam soru sormuyorum” şeklinde yanıt verdi.


    Okul mu fakülte mi tartışması

    Savcı Nihat Taşkın’ın eğitim durumunu sorduğu Poyraz, Yıldız üniversitesi İnşaat Bölümü'nden 2. sınıfta, Açık üğretim üniversitesi'nden 3. sınıfta ayrıldığını söyledi. Taşkın’ın “bölüm mü fakülte mi” sorusunu Poyraz “Y. ü İnşaat Fakültesi ve İktisat Fakültesi” olarak açıkladı. Taşkın'ın tam olarak anlayamaması üzerine Başkan şengün, konuya açıklık getirdi. Poyraz soru üzerine Kıbrıs'ta Girne'de depo çavuşu olarak yaptığını söyledi.
    Savcı Taşkın, İşçi Partisi'ne ilişkin yapılan aramalarda Poyraz'ın JİTEM'den ödeme yapıldığına ilişkin makbuzlar bulunduğunu ancak “Jandarma Teşkilatı'na çalışmanın” suç olmadığının altını çizdi. Taşkın yine İşçi Partisi'nde bulunan belgelerde kendisinin yanı sıra ümer Faruk Eminağaoğlu ve Levent Ersöz'ün de katılacağı bir yemekten söz edildiğini anlatarak bu konuda ne diyeceğini sordu. Poyraz'ın avukatlarının “böyle soru sorulamaz” şeklindeki itirazlarını Başkan şengün “Yorum, tamam bitti” diyerek kabul etti.




    Arşiviniz mi var?

    Savcı Taşkın'ın Atilla Uğur, Levent Ersöz'ü tanıyıp tanımadığı sorusu üzerine Poyraz Türk Silahlı Kuvvetleri'nin şerefi, namuslu subayları olduğun, subay-gazeteci ilişkisi içinde oldukların anlattı.
    Savcı Taşkın'ın savunmasında ret etmesine karşın “Aksi ispat edilmediği sürece iddiaların geçerli” olduğunu söyleyerek “Gizli askeri bilgileri nasıl elde ettiği” sorusu da tepki çekerken Poyraz “Kesinlikle gizli askeri belge” bulundurmadığını ifade etti. Savcı Taşkın, Poyraz'a savunmasında Hikmet üiçek ve Oktay Yıldırım'ın kendisine yazacakları kitap hakkında danıştığını anlattığını anımsatarak “üok mu geniş arşiviniz var” diye sordu. Poyraz, okurlarına olan saygısı nedeniyle kitap yazacağı konuda daha önce yazan herkesle görüştüğünü, araştırmalar yaptığını ve kendisine danışanlara da yardımcı olduğunu söyledi.



    İyi bir derneğe üye oldum

    Poyraz'ın daha sonra “Hukuk Fakültesi mezunusunuz. Bu sorular nedir? Terör örgütü üyesi olmakla suçlarınıyorum, bununla ilgili soru sorun” diye tepkisini dile getirdi. Savcı Taşkın, Poyraz'a üyesi olduğu Ayasofya Derneği'nin Sevgi Erenerol, Muammer Karabulut, Kemal Kerinçsiz ile bu dernekte ne gibi faaliyetlere katıldığını sordu. Poyraz “Ayasofya Müzesi'nin cami olmasını istediği için derneğe üye olduğu ve üye olduğu tek dernek olduğunu” anlattı. Poyraz “Allah rızası için bir tane terör örgütü üyeliğine ilişkin soru sorun” demesi üzerine Savcı Taşkın “Mahkemeye hitaben sorun” şeklinde uyarıda bulundu. Poyraz'ın avukatlarından Hasan Gürbüz de vekili Ergün Poyraz'a emniyette bulunduğu sırada “Sen Genelkurmay istihbaratı mı, JİTEM mi yoksa MİT'in adamı mısın” diye sorulduğunu vekilinin ise “Mustafa Kemal'in askeriyim” şeklinde yanıt verdiğini anlattı. Avukat Gürbüz, İstanbul Emniyeti'nde Poyraz'a “Paşa ismi ver seni buradan davul zurna ile uğurlayalım” şeklinde teklifte bulunulduğunu öne sürdü. Bunun üzerine Başkanı şengün “avukatın yanında değil miydi” diye sordu. Poyraz “Avukat gelmeden, özel olarak oda oda gezdirip mülakat diye bir şey yapıyorlar. O mülakatta” diye cevap verdi.



    Emine Erdoğan sorusu

    İşçi Partili Serhan Bolluk Ergün Poyraz'a, Emine Erdoğan'ın görüştüğü kişinin adını güvenlik gerekçesiyle söylemediğini konuyu biraz açmasını istedi. Poyraz, İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosu Roger Short'unErdoğan'ı desteklediğini fakat El Kaide'nin saldırısında öldürülmesinden sonra Erdoğan'ın zor durumda kaldığı anlattı. Poyraz Cumhurbaşkanlığı yarışında şanslı iken “zor geçen 16 ekim 2006 gecesinin” ardından yarışı Gül'ün kazandığını söyledi. Poyraz daha sonra sara krizi geçiren Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın hastaneye gitmediğini ifade ederek “6..5 saat nerede durduysa bakan Kürşad Tüzmen'in evinde de aynı kişiyle görüştü”



    Ergenekon brifingi verildi mi?

    Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz, Ergenekon soruşturması başlamadan önce Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde görev yapan ağır ceza mahkemesi başkanları, üye yargıçlar ve İstanbul'daki emniyet müdürlerine, 21. yüzyıl terör örgütleri ve Ergenekon örgütü hakkında herhangi bir brifing verilip verilmediğinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan sorulmasını istedi. Kerinçsiz, böyle bir brifingten Adalet Bakanlığı'nın haberinin olup olmadığının ve hangi mevzuat gereği yapıldığının da sorulmasını da talep etti. Mahkeme başkanı Köksal şengün de kendi mahkemelerinin böyle bir brifing almadığını belirterek, “Böyle şeyleri asla kabul etmeyiz. Böyle şeylere ihtiyacımız olmaz” dedi.



    NATO'ya suikast iddiasının cd'leri...

    Ulusal Kanal temsilcisi tutuklu sanık Hayati üzcan'ın avukatı Hüseyin Gökçearslan, soruşturma savcısı Zekeriya üz'ün Genel Kurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği'ne yazı yazarak, “Hayati üzcan isimli şüphelide ele geçen cd içerisinde, İzmir NATO üssüne ilişkin krokiler ve resimlerin olduğu, incelemede askeri bilgiler ve sabotaj planları olduğu düşünülen notların bulunduğunu” belirttiğini kaydetti. Adli Müşavirliğin, konunun, MİT tarafından 21 Haziran 2007'de Genel Kurmay Başkanlığı'na ulaştırıldığını bildirdiğini kaydeden Gökçearslan, MİT'e ve Genelkurmay'a bu konuyla ilgili araştırma yapılıp yapılmadığının sorulmasını talep etti. Mahkeme, Genel Kurmay'dan bu cd'lerle ilgili olarak İşçi Partisi hakkında ve başka herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığının sorulmasına karar verdi. MİTden de bu cd'leri Genel Kurmay'dan başka bir kuruma gönderip göndermediğini ve herhangi bir işlem yapıp yapmadığını sorulmasını istedi.


    Güney'in mülakat kaseti istendi

    Davayı 27 Kasım Perşembe gününe erteleyen mahkeme heyeti Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazı yazılarak Tuncay Güney'in mülakatlarının kayıtlı olduğu kasetlerin dijital ortamda bir örneğinini çıkarılmasını, mühürlü zarf içinde gönderilmesini istedi.Mahkeme, Halil Behiç Gürcihan'ın talepleri doğrultusunda, Gürcihan'ın herhangi bir resmi kurumda çalışıp çalışmadığının, MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü, Genelkurmay Başkanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı'na sorulmasına da karar verildi.



    Kaynak: Açık İstihbarat

  2. #842
    bozok
    Guest
    O Basın şimdi Nerede?


    Ali İhsan Gürcihan
    Açık İstihbarat
    26.11.2008



    Ergenekon Davası ile ilgili soruşturma ve iddianame safhasında,bir kısım basın mensubu ve basın organı gerçekle ilgisi olmayan haber ve zorlama yakıştırmalarla insan hak ve özgürlükleri ile tüm insani değerleri ayaklar altına almıştı.

    Hele insanların düzeltme ve tekzip hakkına yer vermemeleri,hatta birkaçı hariç insanları muhatap dahi kabul etmemeleri basın ahlakı ve ilkeleri açısından da düşündürücü ve güven sarsıcı idi.

    Aynı basının, şu an geldiğimiz savunma aşamasında,takındığı tutumu yakinen izlemeye ve soruşturma safhasındaki geçmiş tutumları ile karşılaştırmaya çalışıyorum.Bu anlamda geçmişte yazdıkları sadece birkaç önemli haber ile ilgili düşünce ve değerlendirmelerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

    Behiç Gürcihan gözaltı safhasında iken, Hürriyet gazetesinde adeta onu infaz edercesine yazılanları düşünüyorum da;
    Ne tesadüftür ki,önceden kararlaştırılmış gibi savcı ile eşzamanlı bir şekilde ve tutuklamayı ilan edercesine ” Ulusalcı Sitede Kavga “ diye 8 sütuna manşet bir başlık kullanmıştı. Biz de “nasıl denk geldi” diye şaşırmıştık.

    Bir başka haberinde,Behiç’in yazdığı bir kitabı ve film senaryosunu,”Yeni Darbe Günlükleri” diye haber yapmış, sözlü ve yazılı taleplerimize rağmen tekzip hakkımız bile kullandırılmamıştı.

    Sözümona Basın’ımızın ‘Amiral Gemisi’ denilen gazete! Bir vatandaş olarak soruyorum size ;

    Yazdığınız haksız suçlamalarla ilgili, basına açık devam eden duruşmalar sırasında Behiç Gürcihan’ın savunmasında verdiği cevapları ve ortaya koyduğu gerçekleri şimdi neden yazmıyor- sunuz ?

    Savunmayı dinleyince, “yahu bizim darbe planı dediğimiz şey,gerçekten kitap ve senaryo imiş” diyerek ya da “kendisi öyle iddia ediyor” diyerek neden haber yapmıyorsunuz?

    Bu aşamada dahi, savunmasını haber yapmak yerine neden hala aylardır bilinen iddianamedeki suçları haber yaparak,insanların kendini savunma hakkına saygısızlık ediyor ve haklı da yanıltıyorsunuz?

    Bu mu sizin gazetecilik anlayışınız? Kamuoyunu bilgilendirmeden öte sizin arka plandaki gerçek amacınız, hesabınız, çıkarınız ve kastınız nedir,açıklayabilir misiniz?

    Yeni şafak denen gazetenin yazdığı birçok haber içerisinden sadece bir tanesini sizinle paylaşmak istiyorum

    Hırant Dink saldırısı sonrası konu ile ilgili yazı yazmak için basında geçen haberlere ve duyduklarına göre Behiç’in günlük defterine tuttuğu notları, “cinayet öncesi tutulan notlar” gibi saptırarak iftira bir haber yapmıştı. Aslında konu ile ilgili yayımlamış olduğu yazı okunduğunda, notları tutma amacı işin başından beri belli olmasına ve Yeni şafak’ta verilen haberin de yalan olduğu açıkça ortada olmasına rağmen,düzeltme talebi ile ilgili tüm temaslarımız sonuçsuz kalmıştı.


    Yeni şafak denen gazeteye sesleniyorum;

    Eğer gerçekten gazete iseniz,şimdi savunmasında yaptığı açıklama ile doğruyu bir defa daha ortaya koyduktan sonra, neden konu ile ilgili haber olarak tek bir satır bir şey yazmıyorsunuz?

    üamur attığınız insanların savunması sizi hiç ilgilendirmiyor mu ? Sizin için bu iş bu kadar basit mi ?

    Sözümona, doğru haber ve gerçekler peşinde olduğunu iddia eden Taraf denen gazete gözümün önüne geliyor ;

    Tamamen bilgilendirme amaçlı teknik bir konu hakkında, hassasiyeti nedeni ile yapılan basit bir şifreleme işini, gerçekle ilgisi olmayan bir şekilde “Ergenekon şifreleri” diye haber yapmıştı.

    “İnsan hak ve özgürlükleri ile kamuoyunu doğru bilgilendirme adına çalıştığını” iddia eden bu gazeteye soruyorum;

    Savunmada ortaya konan açıklamaları dikkate alarak, yanlış haberiniz yüzünden çiğnediğiniz gazetecilik ilkelerini ne zaman tamir edip,dürüst ve samimi olduğunuzu göstereceksiniz ?

    Ne gezer. Siz halen yapılan bir bilgilendirme işlemini, “silah satma” olarak saptıracak kadar maksatlı haber yapmaya devam ediyorsunuz.Bu saptırma haberlerinizle ve yakışıksız yaklaşımlarınızla sizin insan hak ve özgürlükleri ile en ufak bir ilginiz olduğuna da inanmıyorum.

    Gerçekle ilgisi olmayan ve bazen de bizzat hedef gösterme maksadı ile hakkımızda birçok asılsız haber yapan Zaman ve Vakit gazetelerinin ise, kul hakkı yedikleri için bir gün mutlaka Allah’ın gazabına uğrayacaklarına inanıyoruz.Sözde inançlı olduğunu iddia eden bu gazetelerin eğer hak ve adalet anlayışları gerçekten var ise, onları savunmanın tamamını yayınlayarak gerçeklerin ve mağduriyetlerin ortaya çıkarılmasına yardımcı olmaya davet ediyoruz.
    Soruşturma ve iddianame safhasında,Ergenekon konusunda yorumları ile otorite kesilenlerden biri olan Cengiz üandar ise, bir televizyon kanalında bize söz hakkı verilmesi üzerine hiç gecikmeden köşesinde, bize konuşma hakkı verilerek davanın sulandırılmaya çalışıldığını yazmış ve proğramı yapan kişiyi de kınamıştı.

    üok önem verdiği bu davanın savunma safhasında, şimdi neden bir şey yazmıyor acaba? Onun hukuk anlayışına göre,savcının iddiası önemli de,kişilerin savunması önemsiz mi ?

    Cengiz üandar ve benzerlerine de tek kelime ile diyorum ki,bu ülkede ifade ve savunma özgürlüğü sadece sizlere verilen bir hak mı ? Sizin bu bakış açınızın,demokrasiyi değil tam anlamı ile sadece” Ben varım ve her şey benim için.”diyen faşist bir anlayışı çağrıştırdığını düşünüyorum.

    Kısacası, bu ülkede basınımız, demokrasiye gerçekten inanıyorsa, insan hak ve özgürlüklerine gerçekten saygı duyuyorsa ve de tarafsız ise ;

    Soruşturma safhasında dahi sözümona yasaklara rağmen hiç çekinmeden yaptıkları ve birçok insanı haksız yere suçladıkları haberlerini ,şimdi suçlananların yaptığı savunmalar ile karşılaştırarak işin aslı konusunda aynı cesaretle haber yapmalarını ve kamuoyunu da gerçekler konusunda doğru bilgilendirmelerini bekliyoruz.

    Tutuklu denilen ve dört duvar arasında aylardır sessiz kalmak zorunda bırakılan insanların artık bu safhada seslerinin duyurulmasının onlar için bir hak ve basın için de bir kamu görevi olduğunu düşünüyoruz.
    Bekleyeceğiz ve basının da gerçek yüzünü göreceğiz.




    Kaynak: Ali İhsan Gürcihan-Açık İstihbarat

  3. #843
    bozok
    Guest
    “Uçuruma üok Bakarsan, Uçurum da Sana Bakmaya Başlar”


    Fatma Sibel Yüksek
    Açık İstihbarat
    27.11.2008



    Bu söz Alman düşünür Nietzsche’ye ait.

    Ergenekon sanığı Behiç Gürcihan, savunmasının bir bölümünde savcılara dönerek üstüne basa basa bu sözü hatırlattı:


    “Uçuruma çok bakarsanız, uçurum da size bakmaya başlar”

    Ve uçurum savcılara, özellikle Zekeriya üz’e çok fena bakmaya başladı.


    Güya “uçurum”a savaş açan “Cesur Savcı”, kendisine yüklenen iddialı misyonların büyüsüne kapılarak çok önemli hatalar yapmaya başladı.

    Hangisinden başlayalım…

    Mesela “Tuncay Güney MİT’in elemanıydı” haberini Sabah’tan Abdurrahman şimşek’e yazdırmak gibi…

    İnsan böyle bir haberi, kendisi ile hiçbir bağlantı kurulamayacak birine yaptırır ki karda iz arayanların kafası karışsın.


    Sabah kimin gazetesi?


    Başbakan’ın “Rafineri ihalesini bizim üalık’a vereceğiz” dediği Ahmet üalık ve kendisinden alacaklı durumda olan Kuveyt sermayesinin…

    Abdurrahman şimşek kimin muhabiri?


    Zekeriya üz’ün…

    Bunu nereden mi biliyoruz?

    Hatırlayın, Ergenekon iddianamesinin ana hatları, henüz Başsavcının bile önüne gitmeden bu imzayla Sabah gazetesinde yayınlanmış, kendisini “figüran” gibi hisseden Başsavcı Aykut Cengiz Engin de o “kırılmışlıkla” haberi yalanlamak zorunda kalmıştı. Oysa haber doğruydu, nitekim birkaç hafta sonra açıklanan iddianame Abdurrahman şimşek’in yazdığı haberin hiç de yalan olmadığını ortaya koydu.

    Hem doğru olacaktı tabii; yazdıran kim?

    Sözümona “derin devleti” kovalarken iktidar odaklarının, yabancı istihbarat örgütlerinin semtine bile uğrayamayıp da Kuvva-i milliye derneklerinin gariban çaycısını, şoförünü gece yarısı operasyonlarıyla tutuklatan “Cesur Savcı”!

    Zekeriya üz, kendisine karanlık eller tarafından giydirilmiş olan “olağanüstü yetkilerle donatılmış savcı” postunu gözünde o kadar büyüttü ki, kendisini bütün milli (sadece adı “milli” olsa da) kurum ve makamların üzerinde görmeye başladı.

    üyle ya, dedem yaşındaki generalleri sabahın köründe pijamalarıyla evlerinden almışsın, onlar da tıpış tıpış önüne düşüp gitmişler de Genelkurmay’ın gık’ı bile çıkmamış. Ancak aylar sonra Cemil üiçek’e “Aman Ergenekon’dan gidersin ha!” şeklinde (Allah muhabbetlerini arttırsın) soğuk espriler yaparak mesaj vermekle iktifa etmişler…

    İnsan kendisini tabii ki bütün kurum ve makamların üzerinde hisseder..


    Zekeriya Bey’in haddini bildirmesi gereken kurumlar arasında MİT’e ne zaman sıra gelecek diye hararetle bekliyorduk ki, sağolsunlar bizi daha fazla merakta bırakmadılar.

    Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi, özellikle sanıklar ve sanık avukatlarının talebi üzerine MİT’e çok soru sormaya başladı. ürneğin, davanın tutuklu sanıklarından İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, haftalardır şu meşhur- altmış küsur ismin gizli tutulduğu- Ergenekon şeması’nın peşinde.. Sonunda meramına erdi ve bu belgeyi MİT’ten mahkeme vasıtasıyla getirtmeyi başardı. (Mahkeme şemanın gizli bölümlerini sanık avukatlarına verme konusunda henüz bir karar almadı)


    Ergenekon davasının göz dolduran avukatlarından Vural Ergül de Tuncay Güney’in izini çok fena sürmekte. İddianamenin yüz bin sayfalık delil çöplüğünden” Güney’in nüfus kaydını çıkarmayı başaran Avukat Ergül, Haham’ın aynı zamanda “İpek” diye bir soyisim kullandığını tespit etti ve tam 17 gün önce mahkemeden Tuncay’ın MİT ile bağlantısının sorgulanmasını istedi. Bir önemli bulguya daha dikkat çekti Ergül; 36 yaşındaki Güney, Emekli Sandığı’ndan emekli olmuş görünüyordu. Bu yaşta insan Emekli Sandığı’ndan alsa alsa “yetim aylığı” alabilirdi. Acaba Tuncay Güney’i herhangi bir devlet kurumundan emekli ettirenler, kendisine on yıllık ABD vizesini verdirenlerle aynı kişi ve odaklar olmasındı?


    Bu vize meselesine Silivri’deki duruşmalarda yine Doğu Perinçek önemli bir açılım getirdi. Mahkeme Başkanı Köksal şengün’e “Sayın Hakim, siz kariyerinin en tepe noktalarındaki bir Türk yargıcı olarak bugün başvursanız ABD size 1 aydan fazla vize vermez. İşsiz güçsüz Haham’a nasıl on yıllık vermişler?” diye sordu.

    Ergenekon davasının başarılı avukatları ile külyutmaz sanıkları MİT-Haham bağlantısını çok fena kaşımaya başladılar ki işte bu durum Savcı Bey’in hiç hoşuna gitmemiş olacak..

    Nasıl gitsin ki?

    MİT bu sorulara cevap vermeye başladıkça, sizin üstünü örtmeye çalıştığınız bir takım ilişkiler de saçılmaya başlayacak…

    Yani, “uçurum da size bakmaya başlayacak”

    En iyisi MİT’in “ayağını denk alması”…öyle mahkemeye gönderdiği resmi yazılarla Ergenekon sanıklarına çanak tutmaması..


    Hem kendisine Taraf gazetesi, şamil Tayyar ve Ergun Poyraz’ın deyimiyle “üakma Savcı” Tayyip Erdoğan’dan başka dayanak bulamayan Ergenekon iddianamesinin aslında “MİT’in uzun yıllar süren ciddi çalışmalarıyla” hazırlandığını “ortaya koymak” hiç de fena olmaz…

    İddia makamı, mahkeme salonunda çok zor durumlara düşmeye başladı çünkü…

    Daha MİT Avukat Vural’ın mahkemeye sordurduğu soruyu yanıtlamadan

    üağır Abdurrahman’ı…

    “Yaz oğlum, Tuncay Güney MİT’in Ergenekon içine sızdırdığı elemandı, işte de belgesi!”

    (Hep aynı isme yazdırmak biraz amatörceydi ama insan böyle işlerde herkeslere güvenemiyor demek ki)

    Abdurrahman yazdı, MİT yalanladı.


    Yalanlamakla kalmadı,

    Tuncay Güney’in ipini oynatanları da ifşa etti:

    “Kuruluş ve işleyişi tartışmalı olan ve sorumluları ile birlikte 1997 yılında kuruluş şemasından çıkarılan Kontr Terör Merkezi…”

    “üakma istihbaratçı” da izlerin kendisi üzerinden “CİA bağlantılarına” uzandığını görmenin telaşından olsa gerek, yıllardır kepenk indirmiş olan atin.org adlı internet sitesinden “Güney Ergenekon’a ve Jitem’e sızdı, zokayı yediniz” diye yaygara yapmaya başladı.

    “Ergenekon’u” ispatladınız da, ‘sızanları’ bulmak eksik kaldı!

    Paçalardan akıyor paçalardan…

    Bu tabloya bakıp da “Ergenekon içinde ilk çatlak” diye yorum yapanların aklına şaşayım…

    Sakın “Gladyo içinde ilk çatlak” olmasın?





    Kaynak: Fatma Sibel Yüksek-Açık İstihbarat

  4. #844
    bozok
    Guest
    Tasfiye edilen Kontr Terör Merkezi hangi zarara yol açtı?


    Arslan BULUT
    yenicaggazetesi.com.tr
    Yazı Tarihi: 30/11/2008



    24 mart 2006 tarihinde “MİT müsteşarına ve Cumhuriyet savcılarına uyarı” başlığı altında bugünkü tartışmalara bir çözüm getirecek önerilerimiz olmuştu.üzetle hatırlatmamız gerekiyor:

    “Milliyetçi yükselişi saptırmak ve milliyetçiliğe veya soldaki ulusalcılığa bir damga vurabilmek için istihbarat güdümlü gruplar kurulmuştur. Bu gruplar, çoğunlukla bizim söylemlerimizi kullanmakla birlikte bize de ağır hakaretlerle hatta tehditlerle saldırmakta ve Türkçülüğü temsil yeteneğine ulaşmak istemektedir.

    ABD ve AB’nin Ermeni soykırımı iddialarıyla Türkiye’nin temellerini dünya kamuoyunda tartışmaya açmak istediği bir sırada, iç çatışma ortamı hazırlamak herhalde yine aynı güç odaklarının işi olsa gerek.

    Türkiye’de bir etnik çatışma ortamı çıkarmak kimin işine yarar? Amerika, İngiltere ve İsrail’in değil mi? üatışma çıkacak ki Türkiye’ye müdahale edebilsinler!

    Bölücü yayınlardan dolayı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı kendiliğinden harekete geçmeliydi. Haklarında hiçbir takipte bulunulmaması, dava açılmaması, devlet içinde bir birim tarafından korunduklarını gösteriyor! Bir ülkede alenen suç işleniyor da savcılar veya polis harekete geçmiyorsa, bu işten kimi sorumlu tutacağız? Bu birim kime hizmet ediyor? Türk devletine mi, yoksa Türk devletini soykırım iddiaları ile yok etmeye çalışan ABD ve AB’ye mi?

    MİT Müsteşarını bu meseleyi aydınlığa kavuşturmaya davet ediyorum!

    Bu adamları yabancı istihbarat servisleri kullanıyorsa gerekeni yapın! Yok, yerli bir birime bağlı iseler bunu da açıklayın!

    Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı olmak üzere, bütün devlet yetkililerini, bu operasyonu durdurmaya davet ediyorum!

    20’nci yüzyıl ulus devletler çağıydı. Bir Türk dahisi, gidişatı iyi görerek, ulus devlet modelini emperyalistlere karşı kullandı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. şimdi emperyalizm, imparatorlukları parçalamak için geliştirdiği ulus devlet modelini yıkmaya çalışıyor. üünkü kendisinin aleyhine sonuç verdi. Mustafa Kemal modeli, mazlum milletlere örnek oldu!

    Küreselleşme modeli de emperyalizmin aleyhine dönecektir.

    Bunun adı şimdilik küresel direniştir. Mücadelede kimin kazanacağını Türkler tayin edecektir!”

    ***

    Son MİT açıklamasında “Kuruluş ve işleyişi tartışmalı olan Kontr Terör Merkezi, sorumluları ile birlikte 1997 yılında kuruluş şemasından çıkarılmıştır” deniliyor.

    Demek ki bugünkü MİT yönetimi, 1997’de tasfiye edilen Kontr Terör Merkezi’nin Türkiye’ye zarar verdiğini kabul ediyor.

    Peki hangi zararları verdi acaba? Mesela, üiller üzel ürgütü şemasını kim çizdi? şemanın içinde Mehmet üzbay adıyla Abdullah üatlı da vardı. Bu şemanın yayınlanmasından sonra Susurluk olayı meydana geldi. Susurluk olayı açıklığa kavuşturulamadığı için de devlet içinde birbiriyle rekabet halindeki grupların çatışması bugüne kadar devem etti.

    Anladığım kadarıyla bu olaylar Hiram Abas’ın öldürülmesi ile başladı. Tarık ümit ve ümer Lütfi Topal’ın öldürülmesinden sonra Susurluk olayı ile zirveye çıktı. Orada bir intikam alınmak istendi. Peki kavganın sebebi neydi? Sakın, CIA organizasyonu ile sürdürülen dünya uyuşturucu ticaretinin bölgesel payını kimin paylaşacağı meselesi olmasın?



    ...

  5. #845
    bozok
    Guest
    MİT Bilgiyi Doğruladı !



    MİT “mektup” ve “konuşmadaki” bilgiyi doğruladı!

    Son günlerin tartışmalı konusu Tuncay Güney “mit ELEMANI MI?” İddia günlük bir gazeteye ait!

    Cevap ise MİT’e…

    Bildiğiniz gibi MİT’ten de bu konuda bir açıklama geldi ve “Tuncay Güney bizim elemanızmız değil” ifadesi çok daha ilginç bir detayla devam etti”… Kuruluşu ve çalışmaları tartışmalı kontr terör birimi 1997 yılında teşkilatımız şemasından çıkartılmıştır…”

    Buraya kadar olanlar son iki günde yaşananlar ve ortaya çıkanlar…

    şimdi dönelim bu köşede sizlere aylar önce aktardığım bir “mektup” ve “bir konuşmaya”…

    Aylar önce “Bu mektup doğru mu?” diye sormuş ve şunları yazmıştım:

    “…Türkiye bugün ‘derin yapılanmaları’ konuşuyor. Ama lütfen dikkat edin 12 yıl önce zamanın Cumhurbaşkanı. Ana muhalefet partisi lideri Yılmaz’ın sözleri ile bu mektubu Erbekan’a yazıyor…

    İşte o mektuptan bazı bölümler:

    “…12 Kasım 1996 tarihinde ziyaretime gelen Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz, bana özetle aşağıdaki hususları intikal ettirmiştir: Aldığımız duyumlara göre bu dairenin bazı elemanları “uyuşturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürülmesi” gibi işlere karışmaktadır… Son olay bunun vehim olmadığını, hatta sanıldığından da kötü olduğunu göstermiştir… ümer Lütfü Topal’ı öldürenlerin iftiraları fevkalade enteresandır…

    Bu kişiler suçu itiraf ettikleri halde Ankara’ya celbedilmişler, halen serbest gezmektedirler… İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde her türlü doküman hazırdır… Aşiret reisi, devleti kullanmaktadır… Suça karışan asgari 100-120 kişi vardır… Bunlar, devlet emrinde çalışan katillerdir. Bu işin devlet çapında soruşturulması lazımdır… Buna seyirci kalınırsa, demokrasinin işleyeceğinden şüphe ederim… Bunların meydana çıkarılması halinde devletin zarar göreceğinden de endişe ederim. Normal devlet mekanizmasına güvenim yoktur… Devlet Denetleme Kurulu böyle bir şeyi üstlenebilir”… Bu sözlerin üzerine ben kendisine ben kendisine ‘Devlet Denetleme Kurulu’nun bu çeşit iddiaları araştıracak bir yapıya ve kadroya sahip olmadığını, bunları hükümete intikal ettireceğimi, bir ülkede birden fazla hükümet varmış gibi bir durum olmaması icap ettiğini, benim devlet anlayışımın gereğinin bu olduğunu, -varsa- birtakım kötülüklerin ortaya çıkması gerekeceğini, bunun devlete zarar vermeyeceğini, aksine devleti güçlendireceğini’ söyledim… Bunların tetkik ve tahkik ettirilerek gereğinin ifrasını rica ederim…”

    Sevgili dostlar, bu mektuptan hemen sonra Mesut Yılmaz’ın Anavatan Partisi Başkanlık Divanı’nda yaptığı bir konuşma elime geçmiş ve onu da şu satırlar eşliğinde aktarmıştım:

    “Tarih: 1996… Yer: Anavatan Partisi Binası… Konuşan: Mesut Yılmaz… Dinleyenler: Anavatan Partisi Başkanlık Divanı üyeleri… Peki ne diyor Yılmaz? Aynen aktarıyorum “Devlet 8 yıl önce MİT’e alternatif emniyet içinde bir oluşum yarattı… Ama bunlar son bir yılda siyasilere hizmet etmeye başladı… Hükümet olayı örtmesin diye ben elimdeki belgeleri muhafaza ediyorum… Bunlar çok büyük örgüt ama ben korkmuyorum…Sevgili dostlar, MİT’in “Tuncay Güney elemanı mı?” sorusunda iki gün önce verdiği cevabı bir daha hatırlayalım “…Kuruluşu ve çalışmaları tartışmalı kontr terör birimi 1997 yılında teşkilatımız şemasından çıkartılmıştır…” Yazılan mektubun tarihi ve MİT’in cevabını yan yana koyarak bir daha soralım MİT’e alternatif olan ve dönemin Başbakanlarını, Cumhurbaşkanlarını telaşa düşüren örgüt tasfiye edildi mi? O dönemde neler oldu, halen neler oluyor? Bu örgütün “Susurluk” ile ilişkisi ne? Güney bu örgütün elemanı mı? İddia edildiği gibi sorun sadece Mehmet Eymür odaklı mıydı yoksa daha mı derin!

    Daha sorabilirim ama kalanını “kamuoyuna” ve “yetkililere” bırakıyorum!

    Bütün bilgileri bir araya koyması bizden, yorumlaması sizden!


    Yiğit Bulut
    ybulut@gazetevatan.com


    30.11.2008

  6. #846
    bozok
    Guest
    "Eymür, Abdullah üatlı'yı Kıskanırdı"



    Susurluk olayının kilit ismi Abdullah üatlı’nın kızı Gökçen üatlı, babası adına bir internet sitesi kurdu.

    Sitede üatlı’nın bebeklik fotoğraflarının yanı sıra, MİT mensubu, polis ve asker olduğunu iddia eden kişilerin mesajları da var. Sitede üatlı’nın bebeklik resimleri de yer alıyor. Sitede üatlı’nın kaçak olarak yaşadığı Fransa’daki günleri ve cezaevinde çekilmiş fotoğrafları da bulunuyor.

    ‘’Babam üatlı’’ adlı bir kitap da yazan Gökçen üatlı babası için ‘’ 21. Yüzyıl Türk dünyasının milliyetçi lideri’’ sıfatını kullandı. Babasının ASALA’ya karşı operasyonlar düzenlediğini ve PKK ile mücadele ettiğini öne süren Gökçen üatlı bu faaliyetlerinden dolayı hiçbir rant sağlamadığını da savundu. Gökçen üatlı sitesinde kendi özgeçmişi ve ‘’Alevi-Sünni ilişkileri konulu lisans tezine de yer verdi. Yeditepe üniversitesi Sosyal Antropoloji bölümünü bitiren Gökçen üatlı halen doktora yapıyor.

    İnternet sitesine mesaj gönderenler arasında bulunan ve kendisini ‘’MİT’ elemanı’’ olarak tanıtan bir kişi ‘’ Onun cennette olduğuna inanıyorum. üatlı’nın MİT ile arasının açılmasının sebebi Mehmet Eymür’dür. üatlı’yı kıskanırdı.’’ diye yazdı. İl Jandarma Alay komutanlı görevlisi olduğunu öne süren bir başkası da ‘’ Benim kahramanın üatlı’dır. Vatan uğruna şahadet şarabı içti’’ dedi.


    gazeteport

    30.11.2008

  7. #847
    bozok
    Guest
    "Vedat Yenerer’i Tanımıyorum"



    Yedi yıl önceki ifadesiyle 2007’de başlatılan Ergenekon operasyonuna yön veren Tuncay Güney'den şok açıklamalar.

    Yedi yıl önceki ifadesiyle 2007’de başlatılan Ergenekon operasyonuna yön veren Tuncay Güney Vatan Gazetesi'nin sorularını yanıtladı...

    Verdiğiniz ifade Ergenekon’a temel oldu, ordan başlayalım.

    Oto kaçakçılığı gerekçesiyle gözaltına alındım. Organize Suçlar’da tuvaletin arkasında küçük bir odada işkenceyle başladılar. Burada bizzat Adil Serdar Saçan, alkollü bir vaziyette işkence yaptı. Savcılığa giden kamera görüntüleri ve ifadeyi 7-8 günlük bir işkencenin ardından verdim. O işkenceden sonra önüme hangi metin konsa imzalardım. ünüme konulan Parlament sigarasını içtim ve ifade verdim.

    Ergenekon’u deşifre eden ifadeyi işkence altında mı imzaladınız?

    O ifadeyi 2001 yılında verdim ve Ergenekon 7 yıl sonra patladı. Benim Ergenekon ile bir sorunum yok, ilgilendirmiyor da beni. Ben şu an sadece bana yapılan saldırılara yanıt veriyorum. Ergenekon ile ilgili farkındaysanız açıklamalarda bulunmuyorum. O araç kaçakçılığı dosyasını açsalar eski emniyet istihbarat şube müdürü ümit Bağbek çıkacaktır. Gaffar Okkan ile en son ümit Bağbek görüşmemiş mi?

    Böyle bir örgüt var mı, kökleri 600 yıllık bir geçmişe dayanan?

    Ben Kıbrıs Savaşı’ndan sonra böyle bir örgütün olduğunu düşünüyorum. Ancak şu an at izi, it izine karışmış durumda ve bu konuda mahkeme heyetinin vereceği kararı bekliyorum.

    şayet böyle bir örgüt sizce var ise bunun bir numarası kimdir?

    Bir numaranın kim olduğunu bilmiyorum.

    Ergenekon davasından yargılanan 86 ismin de bu örgütün üyesi olduğunu düşünüyor musunuz?

    Açıkçası benim tanımadığım insanlar da yargılanıyor. Mesela Vedat Yenerer’i ben tanımıyordum ve Ergenekon şeması olarak ifade edilen 69 kişilik listede adının olmadığını hatırlıyorum. Böyle başka isimler de olabilir.

    Kullanıldığınızı düşünüyor musunuz?

    Beni Ergenekon’da kullanmış olsalardı 7 yıldır kullanırlardı. Bunu düşünmüyorum. Gördüğüm işkencenin ardından kimi kime şikayet edeceksin diye düşünerek yurtdışına çıktım. Veli Küçük’e de Balmumcu Lojmanları’nda “Ben gidiyorum, siz bu kafayla beş yıl dayanamazsınız” dedim.

    Abdullah üatlı’nın üzerinden çıkan pasaportta Mehmet üzbay ismi vardı. Aynı Mehmet üzbay ile Amerika’da yemek yemeniz raslantı mı?

    Mehmet üzbay, ketum bir insandır ama gerçekten Amerika’ya ilk gittiğim dönemde misafirperverliğini gösterip beni ağırlamıştır. Benim için de CIA diyorlar, ama her söylenilen doğru olmuyor.

    MİT’ten maaş aldığınızın belgesi çıktı, bu da mı gerçek değil?

    Benim MİT ile bir bağım yok, bunu ilk olarak 7 Ağustos’ta Hürriyet daha sonra ise Sabah gazeteleri haber yaptı ancak MİT ile bir ilişkim olmadı.

    MİT, “kayıtlı elemanımız değildir” dedi ve mahkeme MİT’ten bunu sordu, nasıl bir cevap umuyorsunuz?

    Ben bir şey ummuyorum, devletin resmi bütün kurumlarına da saygı duyuyorum.

    Türk-Musevi cemaati sizin haham olmadığınızı iddia etti, buna rağmen haham olduğunuzu söylüyorsunuz?

    Diyanet, nasıl Türkiye’de bütün İslami oluşumların temsilcisi değilse, Türkiye’deki cemaat de reformist ve ılımlıdır. Musevilikte birçok tarikat vardır ve kendilerinin böyle bir söz hakkı yoktur. Ben tanrının ajanıyım ve Tanrı’nın İsrail’ine inanıyorum.

    Perinçek kendine karşı çıkanlara CIA’cı der

    Ben hiçbir istihbaratta çalışmadım. Ancak öyle şeyler yazılıyor ki James Bond benim yanımda gölgede kalır. Bu suçların hiçbirini kabul etmiyorum. Siz, Perinçek’e saldırsanız size de emin olun “Bu CIA’cı” der. ücalan bile benden sözederken saygı sınırlarını aşmıyor ancak Perinçek bu nezaketi göstermiyor.

    Ben Mehmet Eymür’ün hiçbir şekilde ekibinde değilim. Kendisini de tanımıyorum, bir gazeteci olarak siz ne kadar tanıyorsanız benim de tanışıklığım o kadardır. Bunlar bilinçli olarak gündeme getiriliyor.

    CIA Toronto’da evimi basmadı

    CIA’in Toronto’da kapınızı çalıp, MOSSAD adına çalıştığınızı söylediği kitap oldu?..

    Kanada ve Amerika çok ciddi ülkeler. Bunu Faruk Arslan isminde bir gazeteci Karakutu isimli kitabında yazdı, siz de haberini yaptınız. Böyle bir şey olmadı, olsaydı da MOSSAD’ın yetkilileriyle birlikte gelip bunu söylemeleri gerekirdi.


    30.11.2008 / İNTERNETAJANS

  8. #848
    bozok
    Guest
    Hukuk böyle ihlal görmedi


    “Yargıtay’dan döner”
    Ankara üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde yapılan panelde konuşan Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, “Dava yargılama hatalarıyla başladı. Bu delillerle insanların mahkûm olması mümkün değil. Bu sebeple dava sonuçlandıktan sonra Yargıtay’dan dönecektir” değerlendirmesinde bulundu.


    “Siyasi şantaj aracı”
    CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay ise ümraniye davasını siyasi bir sipariş ve bir şantaj aracı olarak niteledi. Okay, “Soruşturma sürecinde bazı medya kuruluşlarına yalan ve yanlış haber servisi yapıldı. Gelinen nokta çok iyi değerlendirilmeli. Bu, utanılacak bir tablo. Her şeye rağmen yargıya güveniyorum” dedi.


    Bu delillerle kimse mahkum edilemez
    ümraniye davasının yargılama hatalarıyla başladığını savunan Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, “Hukuk, hiç bu kadar ihlal edilmedi” dedi


    Haber: Fatih ERBOZ

    Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, ümraniye davasının bazı yargılama hataları ile başladığını savunarak, bu hatalar sebebiyle, sonuçlandıktan sonra davanın Yargıtay tarafından bozulacağını ileri sürdü. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) düzenlediği “Demokrasi Hukuk ve Ergenekon” isimli panel, Ankara üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde yapıldı. Panele CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, ADD Genel Sekreteri Suay Karaman, İP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Fevzi Gültekin, Prof. Dr. Sina Akşin, Emekli Tümgeneral Osman üzbek katıldı.

    Yargıtay bozar
    Panelde konuşan Vural Savaş, bugüne kadar hiçbir duruşmada hukukun bu kadar ihlal edilmediğini iddia ederek “Bu delillerle insanların mahkum olması mümkün değil” dedi. Davanın bazı yargılama hataları ile başladığını savunan Vural Savaş, “Sonuçlandıktan sonra dava Yargıtay tarafından bozulur” diye konuştu. Savaş, emekli orgeneraller şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un dava kapsamında cezaevinde tutulmasını da eleştirerek şöyle dedi: “Gerçek Atatürkçü, vatansever insanlara sahip çıkmasını bilelim. Korkmayalım, dik duralım”
    diye konuştu.

    üzbek Paşa’nın tepkisi
    Emekli Tümgeneral Osman üzbek de, insansız hava aracı alınması gereken bir dönemde çok sayıda dinleme aracı alındığını ve Başbakanlığın muhalifleri dinlettiğini iddia etti. Ergenekon soruşturması çerçevesinde tutuklanan Emekli Orgenerallar şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un Genelkurmay Başkanlığı’nın talimatı ile bir korgeneral tarafından ziyaret edilmesinin eleştirilmesine tepki gösteren üzbek “Yolsuzluk yaptığı iddiasıyla görevden alınan ve hastanede yatan şaban Dişli’yi başbakan ve eşi ziyaret ediyor. İçerde paşaları bir korgeneral ziyaret edince olay çıkıyor” diye konuştu.


    22. duruşma bugün
    ümraniye davasının davasının 22’nci duruşması bugün yapılacak. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’ndeki salonda görülen davanın duruşması, saat 09.30’dabaşlayacak. Duruşmada, sanıkların ifadelerinin alınmasına devam edilecek



    Okay: Siyasi sipariş ve şantaj aracı
    CHP Grup Başkanvekili, ümraniye davasının Türk hukuku açısından utanılacak bir tablo olduğunu söyledi

    CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay ise ümraniye davasının siyasi bir sipariş ve bir şantaj aracı olduğunu belirterek “Ergenekon aynı zamanda bir safsatadır” dedi. Okay, dava sürecinin ve gelinen noktanın çok ciddi olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. İddianamenin davayla ilgili ilgisiz pek çok şeyi içerdiğini savunan Okay, davanın açılma sürecinde bazı medya kuruluşlarına yalan ve yanlış haber servisi yapıldığını, bunun Türk hukuku açısından utanılacak bir tablo olduğunu iddia etti.

    Dışarıdan yönlendiriliyor
    Okay, her şeye rağmen Türkiye’de yargıya güvendiğini kaydetti. İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin ise, Türkiye’de herkesin kendisine göre bir demokrasisi ve hukuku olduğunu belirterek, iddianamede hukukun keyfi uygulandığını öne sürdü. İddianamenin yurt dışından yönlendirildiğini savunan Gültekin, iddianamede tutarsız pek çok şeyin bulunduğunu
    iddia etti.



    01/12/2008 / YENİüAğ GZT.

  9. #849
    bozok
    Guest
    Tuncay MİT’çi mi?!


    01.12.2008
    BEHİü KILIü
    tercuman.com.tr



    --------------------------------------------------------------------------------

    Benim bildiğim Tuncay, biz tanıdığımız zaman MİT'çi falan değildi... Ne idi?..

    O'nun o günkü durumun "simitçi" diye tanımlayabiliriz!.. Cep delik, cepken delik, simite talim eden "meraklı+bilgli" bir istihbarat elemanı...

    İstihbaratı kaynağı tamamdı da, bu işten bir gelir sağlayamadığı da ortadaydı... Bize getirdiği "haber-bilgi" karşılığı aldığı mütevazı teliflerle vaziyeti idare ediyordu...

    Maşaallah durumu düzeltmiş, bereketi yakalamış, Kanada'da bakım limuzinlerle dolaşıp küçük bir prensliğe naip olduğu bilgilerini alıyoruz!..
    Biz tanıdığımızda MİT'çi değil, simitçi idi ama adam olacak çocuktu, hacetinden belliydi!.. Bizden sonra, el üstünde taşınmış öyle anlaşılıyor... Bu işlerin karşılığı önemli hizmetlerdir hiç kuşkusuz... Kimlere ne hizmetlerde bulunmuştur acaba, soru budur?..

    Bütün memleket kendisine akıl sır erdirmeye çalışıyor ya; değerli okurlarımızdan ümer Faruk Gürz, şöyle bir değerlendirmesini bize iletmiş bulunuyor, bakınız ne diyor;

    "Bazı konuları siz değerli dostlarımla paylaşmayı Devletim ve Ulusum adına bir yurttaşlık görevi olarak kabul ediyorum.

    Bu günkü gazete haberlerine göre (!!!) Tuncay Güney... MİT elemanı olduğunu teşkilat da kabul etmiş!

    Pekiii!

    Tuncay Güney kimin döneminde teşkilata alınmış?

    şenkal Atasagun.

    şenkal Atasagun'un Devletimizin bel kemiği olan Jandarma teşkilatı ile ne alıp veremediği vardı ki, teşkilatının içerisine ajan yerleştirme ihtiyacı duydu?

    Atasagun'a Jandarma'ya sızması yönünde talimatı kim vermiş olabilir?

    ..... şenkal Atasagun'u MİT'e Müşteşar olarak atayan kim?

    Mesut Yılmaz...

    Gelin bu isim üzerinde biraz duralım!!!

    Mesut Yılmaz'ın Jandarma teşkilatına karşı kin ve nefretinin nedeni sizce ne olabilir?

    Dönemin İçişleri bakanı Sayın TANTAN'ın yapmış olduğu Beyaz Enerji ve diğer operasyonlarla alakası olmasın?

    Ya, tam gaz devam etmekte olan akaryakıt kaçakcılığına ne demeli?
    şu, ..... dili olsa da konuşsa!...

    Kaldı ki!

    Mesut Yılmaz'ın iktidarda olduğu yıllarda kamu ve özel bankalar aracığıyla Milletimizin 80 milyar dolar parası hortumlanıp dışarı çıkarılırken, Dursun Karataş (cenazesi Türkiye'ye getirildi.), Fehriye Erdal ve yanındaki çakallar Belçika, Fransa sınırında fink atarken, bebek katili Apo denen çakal şam'da, bir yandan ... kebabı yapıp, diğer tarafdan da milyarlarca dolarlık uyuşturucu trafiğini yönetirken, İstanbul'un göbeğinde kısa aralıklarla El Kaide'nin gerçekleştirdiği 4 intihar saldırısı sonrası onlarca vatandaşımız hayatlarını kaybederken, MİT müsteşarı Atasagun uzayda mı yaşıyordu?

    Kimse bana "APO yu Atasagun getirtti" martavalı okumasın..."

    Sayın Gürz'ün altını çizdiği ismler çok ilginç... Tuncay Güney'den yola çıkarak "Mesut-şenkal" çağrışımına yaklaşmak!!.

    İşin ilgilisi, insicamı kurabiliyor... Bizim de bildiklerimiz var tabii...

    Tuncay Güney'i sorgulayan, dönemin Organize suçlar şube Müdür Yardımcısı Ahmet İhtiyar'ın öyle bir teşhisi var ki, üzerinde çokça durulması gerekiyor... Bu usta polis müdürü şöyle diyor;

    "Sanki birileri bize bazı şeyler anlatması için göndermiş gibiydi. Hem bu kadar evrak bulunduran hem de kolay anlatan adam bana uygun gelmedi"

    üok ilginç!..

    Tuncay Güney'in sorguya alınışı "ya da oraya yönlendirilişi!" 2001 Mart ayı... Hemen öncesi, şubat 2001'i hatırlayınız... Mali kriz patlamış ve de toplumun kremasını oluşturan patronlar birkaç gecede milli hazineyi milyarlarca dolar dolandırmışlardı!.. Bu pisliğin kokusu ortalığa yayılmaya başlıyordu!..

    Tuncay sorguya alınıyor ve "Ergenekon" başlığı ile bir çarpıcı dosya hazırlığı başlıyor, topluma sunulacak... O günkü şartlar da buna uygun, gündemde taze bir "Susurluk" konusu var ve Mesut Yılmaz siyasetini, büyük patronlar ticaretini bu başlığın üzerinde yürütüyorlar, ellerindeki en büyük koz!..

    Patlayacak bir "Ergenekon dosyası" üzerinden pis kokular yükselen bütün yolsuzluk söylentilerini ezip geçecekti hesap buydu!..

    Hesap şaştı!.. Her ne ise ama olan şu... Tuncay Güney'in ABD'ye paketlenmesinide.dönemin MİT Müsteşarı Atasagun'un gayretleri basına yansıyor!..

    Bu arada tavsiye ederim, konu ile ilgili Mesut Yılmaz'ın, bugünlerde söylediklerini iyice okuyun... O dönemin tepişmelerine ait ip uçları vardır... Bu ipuçlarında Tuncay'ın nasıl kullanıldığının bilgileri de...




    ...

  10. #850
    bozok
    Guest
    Nikaragua'dan Ergenekon'a


    şükran Soner
    cumhuriyet.com.tr
    21.10.2008



    “Ne alaka, kel alaka?” demeyin sakın. Olup bitene “Toplumu yönlendirebilme, siyasal, toplumsal sonuç alabilme sanatının uygulanması dersleri, teknikleri” penceresinden bakarsak; “çok alaka”...

    Ergenekon iddianamesinin hazırlanışı, içeriği, dili, analizleri, suç ilişkilendirmeleri bütününe bakarak ortaya çıkan sonucu, medyatik yansımaları ile birlikte değerlendirirken.. ABD’de profesyonel bir medya şirketinin kamuoyunu yönlendirme sanatına ilişkin verdiği derste kullanılan Nikaragua örneği, tekniklerinden ne kadar da çok yararlanılmış olduğunu düşünmeden edemiyorum. Ne de olsa medya çağında yaşıyoruz. Kamuoyu yönlendirme sanatı, tekniklerinin de elbette bilimsel kuralları olmalı değil mi?

    Bize verilen derste, seçim kazanmış Reagan’ın, Nikaragua’da istemediği Ortega iktidarını devirmek, karşı gerillaları örgütlemek üzere meclisten istediği parayı koparmada kullandığı yöntem anlatılmıştı. O tarihlerde henüz ayakta olan Sovyet bandıralı bir geminin Nikaragua limanına yük boşaltan görüntüsü tek kanıt obje olarak kullanılmıştı; Regan söz konusu görüntünün eşliğinde mecliste yaptığı konuşmada, “Sovyet bandıralı geminin Nikaragua limanına boşalttığı bu yük, MİG’ler mi” sorusunu yöneltmişti. Arkasından Küba, Nikaragua haritaları, Kastro, Ortega’nın askeri giysili görüntüleri eşliğinde, “ABD Nikaragua’nın ikinci bir Küba olmasına izin vermeyecek..” demişti.. Hepsi bu...

    Kamuoyu yönlendirme şirketi, ertesi gün tüm Amerika’da en entelektüelinden doğru dürüst İngilizce bilmeyenine yönelik düzenlediği ankette, kamuoyunun Nikaragua’nın Sovyetler Birliği tarafından MİG’lerle silahlandırıldığına inandırıldıkları sonucuna ulaşmıştı. Oysa aradan bir yıl geçtikten sonra bize verilen derste aslında Sovyet bandıralı geminin yükünün ne olduğunun hala bilinmediği, sandıklarda gerçekten MİG olabileceği gibi, yiyecek de olabileceği belirtiliyordu. ünemli olan Regan’ın yalan dahi söylemeden, sadece bir “mi” sorusu ekleyerek konuşmasının bütünü içinde, görüntüler eşliğinde halkın istenilene, aslı olup olmadığı bilinmeyene inandırılabilmiş olmasıydı. Nikaragua’da sonra olup bitenler malum..

    üzetle.. ABD’nin istediği karşı darbe gerçekleştirildi. üok fazla kan döküldü. Nikaragua halkı çok fazla şey kaybetti, yoksullaştı, yoksunlaştı..Yıllar sonra kimi gerçekler öğrenildi, Ortega yeniden seçildi. Ancak köprülerin altından çok sular akmış, ABD’nin dönem çıkarları kollanmıştı..

    ***

    Uzatmadan bu çarpıcı medyatik, kamuoyu yönlendirme dersinin bütününde, o tarihlere dönük olarak, kendi ülkem için hemen paralel dersler çıkarmış, bize profesyonel şirket olarak medya yönlendirme sanatını anlatan şirket yöneticilerine, “Yoksa 12 Eylül yönetimine, üzal’a da siz mi ders verdiniz” sorusunu yöneltmiştim. Neleri kastetmiş olabileceğimden güvenli, “Bizim şirketten değil ama, başka şirketlerden ders aldıklarına hiç kuşkunuz olmasın” yanıtını yapıştırmışlardı.

    İsterseniz yaşınız tutuyorsa, belleğiniz güçlüyse, yıllarla televizyonlarda yayımlanan “12 Eylül’e geliş, anarşi-terör” dizisini bir anımsayın.. Anarşi ve terörü durdurmak gerekçesi ile yapılmış 12 Eylül darbesinden; gerçek sonuçları ile Türkiye’nin insan hakları, sendikal haklar, demokratik örgütlenmesinde önünü açmış demokratik anayasa ve yasaları katletmiş, emperyalizmin küresel çıkarlarında Türkiye’ye biçilen dona karşı duramayacak bir toplum yapılanması, düzeninden söz ediyoruz; solu silindir gibi ezmiş, onbinleri cezaevlerinden geçirmiş, yoksullaşma, yoksunlaşmayı dayatmış..12 Eylül düzeninin bizi teslim alma, üzal, yeni emperyalizmin kucağına atma, medyatik yönlendirme gösterisinden yani... 12 Eylül öncesinin tüm sendikal, demokratik hak arayış eylemleri, 1 Mayıslar, yasal grevler, yerlerde kitaplar, terör eylemleri, suç silahları.. birlikte, iç içe görüntülerde.. Yaratılan ortak suçlama, kavram karmaşasında, yüreklerde estirilen korku, terör havasında, ne kadar çok ailenin evlerindeki kitapları yaktığı hakkında hiç fikriniz var mıdır? Ne kadar çok ailenin koruma güdüsü ile, çocuklarının toplum sorunlarına ilgi duymaması, siyasal parti, demokratik örgütlenme, sendikalarda görev almamaları için çırpındıklarını... Anarşi-terör, ölüm-cezaevleri, en masum demokratik hak arama, olup bitenleri sorgulayabilme eylemleri ile özdeşleştirilmemiş miydi?

    şimdi aynı mantıkla Ergenekon davası, iddianamesinin bütünlüğünde yaratılan kavramlara bir bakmaya çalışın; derin devlet içindeki çeteleşme, terör suç örgütlenmeleri.. Tabii iddianamede öne sürüldüğü gibi kanıtları ile ortadaysa bile.. şeiratçı suç örgütlerini, PKK’yi, Cumhuriyet mitinglerini de... AKP iktidarı, emperyalizmin, ABD’nin BOP projelerinin önünde duran ne varsa.. bütün örgütlenmeleri, eylemlerini yönetiyorlar. Tabii komik sayıda suç silahı, yapılan işlerin boyutuna göre para ve insanla. Nasıl olabiliri, davanın sonuçlanması, suçların kanıtlanması.. hiç önemli değil. ünemli olanı kamuoyunun bugün için istenen kıvamda yönlendirilmesi değil mi?


    ...

85. Sayfa - Toplam 185 Sayfa var BirinciBirinci ... 3575838485868795135 ... SonuncuSonuncu

Benzer Konular

  1. CIA Böyle Öğretti (2)
    By bozok in forum Gündem
    Cevaplar: 2075
    Son Mesaj: 10-17-2011, 10:20 PM
  2. Var mı böyle bir terbiyesizlik?
    By bozok in forum Gündem
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11-09-2010, 04:08 PM
  3. Sürüleşmek böyle bir şey
    By bozok in forum Kültür
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11-14-2009, 11:18 AM
  4. Yok böyle bir kurtarış!..
    By bozok in forum Spor
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08-18-2009, 05:05 PM
  5. Yıkanmayı, Türkler öğretti
    By anau in forum Kültür
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03-29-2008, 04:47 AM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi