1. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var 123 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 24

Konu: Haçlı seferine AKP vizesi

  1. #1
    bozok
    Guest

    Haçlı seferine AKP vizesi

    Haçlı seferine AKP vizesi






    Devlet Bakan Hayati Yazıcı'dan şok itiraf: Vakfın dini amacı varsa, amacı doğrultusunda elbette çalışacaktır...

    Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde basın toplantısı yapan Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, bir gazetecinin, "Cemaat vakıfları misyonerlik faaliyetleri yaparlarsa ne olacak?" şeklindeki soruya, "Vakfın dini amacı varsa, amacı doğrultusunda elbette çalışacak" cevabını verdi.

    Milli güvenlik meselesi
    Yazıcı'ya tepki gösteren Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ümer Vehbi Hatipoğlu, misyonerliğin milli güvenlik problemi olduğunu hatırlattı. Hatipoğlu, "Misyonerlik konusunda AB baskısı devam ediyor. Hükümet bu yüzden sıkıntılı" diye konuştu.



    Haçlıya yol verdiler
    Hayati Yazıcı: Misyonerliğe ilişkin bir bilgi bize ulaşmadı. Vakfın dini amacı varsa, amacı doğrultusunda elbette çalışacak


    TBMM Genel Kurulu'nda önümüzdeki günlerde görüşülmesi beklenen Vakıflar Yasa Tasarısı ile Mülhak, cemaat ve yeni vakıflara pekçok kolaylık sağlanıyor. Vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Vakıflar Yasa Tasarı ile ilgili bilgilendirme amacıyla önceki gün düzenlediği basın toplantısında 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 9 maddesini veto ettiği yasa tasarısında değişiklik yapmadan yeniden TBMM Genel Kurulu'na sevk ettiklerini belirtmiş ve düzenlemenin yasalaşması halinde getireceği yenilikleri şu şekilde açıklamıştı.


    İzin almaya gerek yok
    * üağdaş kamu denetimi egemen kılınacak.


    * Vakıf kurucularında aranan şartlar basitleştirilecek.


    * Vakıf yönetiminde yer almak kolaylaştırılacak.


    * Yabancılara vakıflarda görev alma hakkı getirilecek.


    * Vakfı küçük zararlara uğratanların azli yerine daha basit cezalara çarptırılmaları sağlanacak.


    * Vakıflara boşalan organları tamamlama hakkı getirilecek.


    * Yeni kurulan vakıflar yurtdışında faaliyet gösterip, teşebbüslerde bulunabilecek, ayni ve nakdi yardımlar kabul edebilecek.


    * Vakıflar bağımsız denetim organları tarafından denetlenebilecek.


    * Vakıflar, denetim amacıyla gelirlerinin yüzde 5'ini vakıflar Genel Müdürlüğü'ne vermek zorunda kalmayacak.


    * Vakıf meclisi üye sayısı 5'den 15'e çıkartılacak..


    * Vakıflar izin almadan mal edinebilecek.


    * Vakıflara ait hayrat ve taşınmazlar haczedilemeyecek.


    * Yurtdışında bulunan vakıf eserleri onarılamıyor ve yok olup gidiyordu. Yeni kanunla yurtdışında yer alan abide ve tarihi eserlerin tadilatı ve onarımı için bütçeden kaynak aktarılacak.


    * Vakıf eserlerini sponsor olarak onaranlara vergi muafiyeti getirilecek.


    * Vakıf eserlerinde yap-işlet-devret modelini uygulayanlara verilen 29 yıllık işletme hakkı 49 yıla çıkartılacak.

    Tabi ki çalışacaklar

    Bakan Yazıcı, Vakıflar Yasa Tasarı ile cemaat vakıflarına tanınan yeni haklara dikkat çeken bir gazetecinin, "Cemaat vakıfları alacakları yardımlarla misyonerlik faaliyetleri yaparlarsa ne olacak?" şeklindeki soruya ise "Cemaat vakıflarının misyonerlik faaliyetlerine ilişkin bir bilgi bize ulaşmadı. Vakfın dini amacı varsa, amacı doğrultusunda elbette çalışacak" cevabını vermişti.

    Basın toplantısında Yazıcı, Vakıfların denetim amacıyla gelirlerinin yüzde 5'ini Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne vermek zorunda kalmaması nedeniyle Vakıflar Genel Müdürlüğü?nün yıllık ortalama 15 trilyonluk bir gelirden de vazgeçtiğini de belirtirken "Batı Trakya da yaşayan Türklerin kurdukları vakıflar adına yaptırdıkları camilere Yunanistan'ın izin vermediği ve Vakıflar Kanunu?nda yapılan değişiklik sonrası batı ülkelerinden de karşılık görüp göremeyeceğimiz" şeklindeki soruya da şu karşılığı verdi: "Biz onlara referans olmalıyız. Bizim halkımıza hak verilmiyor diye biz de onlara hak veremeyiz diyemeyiz"



    Misyonerliğin önünü açan AKP'ye büyük tepki
    Orhan üzkaya, iktidar sayesinde misyonerlerin Anadolu toprağında cirit attığını söylerken Nuri Gürgür, "AKP, Lozan'ı ortadan kaldırmayı amaçlıyor" dedi


    SP'li Hatipoğlu konunun bir güvenlik meselesi olduğuna dikkat çekerken, yazar Bayzan da, "Azınlık vakıfları misyonerliğin lojistik merkezidir" dedi


    Tehlikeli bir politika
    Devlet Bakanı Hayati Yazıcı'nın "Vakıfların misyonerlik faaliyetine ilişkin bize her hangi bir belge ulaşmadı. Vakfın dini amacı varsa, bu amacı doğrultusunda çalışma yapacaktır" açıklaması tepki çekti. Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür, yapılanların Lozan'ı ortadan kaldırma amaçlı olduğunun altını çizdi ve tehlikeli bir politikadır dedi.


    Milli güvenlik sorunu

    Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ümer Vehbi Hatipoğlu, misyonerliğin bir milli güvenlik problemi olduğunu hatırlatarak şunlara vurgu yaptı: "Misyonerlik Türkiye'de yasalar çerçevesinde yasak kapsamında. AKP önümüzdeki dönemde AB baskısıyla misyonerliği serbest bırakan düzenlemeleri hayata geçirebilir."

    Asıl amaçları belli
    Tapu ve Kadastro eski Genel Müdür Yardımcısı ve Araştırmacı-Yazar Orhan üzkaya da yasanın zaten misyonerlik faaliyetlerinin önünü açtığını dile getirerek şunları kaydetti: "Misyonerler Anadolu topraklarında insanları Hıristiyan yapıyorlar zaten. Anadolu?da cirit atıyorlar. Yasada açıkça yasaklanırken asıl amaçları da ortadadır"


    Kamu düzenine aykırı
    Araştırmacı-Yazar Ali Rıza Bayzan ise şunları kaydetti:
    "Hükümetin misyonerliğe bakış açısı sorunu çözemez.Vakıfları, sonuç olarak lojistik kurumlar olarak niteleyebiliriz. Zaten vakıfların kendi çalışma yapılarında, dini faaliyet önemli bir yer tutar. Bu çerçevede de misyonerlere lojistik anlamda büyük destek verirler. Kamu düzenine aykırı"




    Haber: Fatih ERBOZ







    31/01/2008 / YENİüAĞ GAZETESİ

  2. #2
    bozok
    Guest
    Verelim gitsin korosu ne kadar muhafazakar?


    Ahmet GüRSOY
    yenicag@yenicaggazetesi.com.tr
    Yazı Tarihi: 02/02/2008


    "Tarihin en kritik dönemecinde burası ihanet yuvası haline getirilmişti. Milletin en zor zamanlarında varlığını sürdürdüğü toplumu ve o toplumun siyasal iradesi olan devleti içeriden vurmuştu. Dolayısı ile kapattık" diyor kurucu akıl.

    Batının hiçbir ülkesinden Türkiye menfaatine en küçük bir taviz bile almamış hükümetimiz, patrikhane karşısında geri adım atmayı "kazanmak" olarak takdim ettikten sonra hayırsız evlat rolüne devam ediyor.

    Patrikhane bu hale boşuna gelmedi diyecek oluyoruz. Tarihten bin türlü belge ve örnek sunuyoruz.

    Faydasız.

    Seninki "olmaz" deyip Yunan Başbakanı Karamanlis ile omuz omuza gülücükler dağıtarak "ekümeniklik kilisenin problemi" dedikten sonra ruhban okulunun açılması için YüK ve Milli Eğitim Bakanlığınca araştırma başlatıyor.

    İlla kapıyı aralayacak.

    Gücü elinde tutmak, uluslararası masada verili taahhütleri kolayca harcamamak gibi bir düşünce ülkeyi yönetenlerin aklına gelmiyor.

    "Vakıflar Yasası, Türkiye'nin Lozan'da İngilizler başta olmak üzere Avrupa'dan masa başında elde ettiği önemli kazanımlardır" diyoruz. Dindar ve Müslüman geçinen yazar çizer takımı hükümetle el ele verip "bunlar paranoya" diyerek kendi kalesine gol atabilmek için takım arkadaşlarına saldırmakta bir sakınca görmüyor.

    Bu durumda benim gibiler ciddi anlamda ülkenin geleceğine ilişkin endişe duyarak soracak oluyor:

    "-Affedersiniz siz Lozan kazanımları tasfiye hükümeti ve bağlı yazar çizer takımı mısınız? "

    Bir başkası çıkıyor: "Biz el alemin ülkesinde cami açıyoruz onlar da bizim ülkemizde kilise açmayacak mı" demez mi?

    Gel de çatlama.

    Arkadaş sen el alemin ülkesinde Müslüman cemaatin ihtiyacı kadar cami açıyorsun. Eğer orada hiç Müslüman olmasaydı yine de gidip o bölgede bir cami açabilir miydin? Kaldı ki açtığın camilerin minaresi yok, ezan sesi çıkmıyor. Bu anlamda Türkiye?de kiliseler zaten açık. Hiç kapanmadılar ki. Binlerce yıldır kendi cemaatlerine hizmetten hiç geri bırakılmadılar.

    Lakin senin Misyonerlik dediğin başka bir şey.

    Bizim sözde "Müslüman aydına" ve politikacıya bunu anlatamıyorsun.

    İslamcı aydın "Müslüman'ım" deyip sarıp sarmalanarak bedenini her şeyden sakınıyor, lakin sıra ülkenin mahremlerine gelince olabildiğinde çıplaklığı tercih ediyor.

    Verelim canım n'olacak?

    Bırakın diledikleri gibi yapsınlar.

    Kendimize güveniyorsak niye korkalım.

    Bu boş verme ve önemsizleştirme mantığını haremlik-selamlık uygulamasında görmüyoruz.

    Neden?

    İffetinizden korkunuz yoksa sizi engelleyen ne?

    Uzatabiliriz.

    Burada toplumsallık ile bireysellik arasında bir çelişki var. Asıl vurgulamak istediğim bu.

    Acaba aşırı kapanmanın bireysel dışavurumu, ülkenin mahremiyetini ortalığa açmak mıdır? Bireysel kapanmanın kapananda yarattığı psikolojik baskıyı, ülkenin kazanımlarını kolayca harcayarak mı tatmin ediyorlar bilemiyorum. Ancak, özünde koruma ve muhafaza olan dindar kişiliğin, sıra tarihi mirasa gelince kolayca harcıyor olmasının bir izahı olmalıdır.
    Hükümetin konu edindiği taraftar aydının hararetle savunduğu Fener Patrikhanesine rol biçilmesinin üzerinden asırlar geçmedi. Tarihi geçmiş daha yenidir.

    Keza vakıflar da öyle.

    Ruhban okulu bunların zaten dışında değil.

    Hepsi bir takım olayların, yapıp eylemelerin sonucunda kurumsal kimliğe kavuştular. Yeni Türkiye devletinin sınırları içinde hangi rollere sahip olacakları yine uluslararası hukuk çerçevesinde taraf ülkelerin karşılıklı imzalarıyla kararlaştırıldı.
    Tarihi olayları yapanların ve yaşayanların bir kısmı halen daha hayatta. Verilmek istenen tavizin konusu bu kadar taze, bu kadar yeni.

    Bir şey daha: Bu arkadaşların çoğu daha düne kadar Lozan'ı hezimet ilan ediyorlardı. Atatürk'ü taviz vermekle itham ediyorlardı.

    şimdi hepsi bir ağızdan sürü halinde "ne korkacağız verelim gitsin" korosu ile tüm kazanımları bir çırpıda teslim ediyorlar.

    Ey akıl, ey iz'an, ey tarihi sorumluluk ve ey milli vicdan neredeysen gel!

  3. #3
    agaç kakan
    Guest
    sagol aydınlanıyoruz sayenizde yanlız deyilsiniz

  4. #4
    bozok
    Guest
    Sırf Ortodoksların işi mi?


    Oktay EKşİ
    oeksi@hurriyet.com.tr
    5 şubat 2008



    TAYYİP Erdoğan kendine göre zamanını, zeminini iyice hesap edip "Velev ki türban siyasi simge olsun" diye başlayan cümleyi kullanalıberi kamuoyu o konuya kilitlendi.

    Tam bir "cambaza bak cambaza!" uyanıklığı...

    Herkes "türban" yüzünden karşısındakinin saçını başını yolarken kimse "Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis'in Türkiye'ye yaptığı gezinin sonuçları" üzerinde kafa yormak ihtiyacını duymadı.


    Oysa Tayyip Erdoğan hükümeti, Türkiye'nin uzun yıllardır istikrarlı bir şekilde izlediği bazı politikaları değiştireceğinin (hatta değiştirmiş olduğunun) işaretlerini verdi:


    Başbakan'a göre, "Fener Patrikhanesi'nin ekümenik olup olmaması tamamen Rum Ortodoks kiliselerini ilgilendiren bir konu" imiş. üyle dedi.

    Dışişleri Bakanı Ali Babacan da, hem 1971'den beri kapalı bulunan Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun tekrar açılması konusunu, hem de bu "ekümeniklik" meselesini "tabu gibi görmemek gerektiğini" söyledi.


    Bunlardan ayrı olarak iki ülke arasındaki çözülmemiş sorunların da ele alınmış olduğu anlaşılıyor ama ona ilişkin yeterli bilgi kamuoyuna yansımadığı için şimdilik sadece ekümeniklik konusuna bakmaya niyetliyiz.


    Baştan belirtelim ki ekümeniklik meselesi yani Fener'deki Rum Ortodoks Patriği'nin kendi dünyasında "evrensel" bir statüye sahip olduğunu kabul edip etmeme meselesi sadece Rum Ortodoks kiliselerini ve cemaatini değil, -Başbakan'ın sözlerinin aksine- hepimizi, özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ilgilendirir. O nedenle "Ne halleri varsa görsünler" demek, Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetme sorumluluğunu taşıyan bir kişi için en azından görev ihmalidir.


    Türkiye devletini neden mi ilgilendirir?


    ünce Patrikhane bir Türkiye Cumhuriyeti kurumudur da ondan. Zaten Patrikhane'nin İstanbul'da kalmasına Türkiye bu koşulla -biraz da Başdelege Yardımcısı Dr. Rıza Nur'un Lozan'da İsmet Paşa'ya yaptığı bir emr-i vaki yüzünden- razı olmuştur.


    Türk kurumu olan Patrikhane Türk yasalarına tabidir. O nedenle sadece Patriğin değil Piskopos olacak rahiplerin ve Sen Sinod (Kutsal Meclis) üyelerinin "Türk vatandaşı" olmaları hem hukuk mantığının hem de Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi kurallarının amir hükmü gereğidir.

    Ne var ki Erdoğan'ın bir önceki hükümeti, Sen Sinod üyeliklerine 2 Yunanlı, 1 Amerikalı, 1 İngiliz ve 2 Yeni Zelandalının getirilmesine ses çıkarmamıştır.


    Bu tepkisizlik, Patrikhane'nin ekümenik olma çabalarına destek anlamına gelmektedir.


    Patriğin ekümenik olduğunu kabul ederseniz artık onun getirdiği götürdüğü din adamlarına Türk yasalarını zor uygularsınız. üünkü Patrikhane'nin Türk yasalarının üstünde bir statüye sahip olduğunu kabul etmiş sayılırsınız. Onu kabul edince Patrikhane, Ruhban Okulu'nu kimseye sormadan açar, siz de ses çıkartamazsınız.

    Ekümenikliğin sırf Ortodoksları ilgilendirmediğini de anlarsınız ama geç kalmış olursunuz.

  5. #5
    bozok
    Guest
    Cumhurbaşkanı ve Başbakana sorular


    Sadi SOMUNCUOĞLU
    06.02.2008


    Brüksel'de hazırlanan, TESEV'de rötuşlanan, TBMM'de özü bozulmadan kabul edilen Vakıflar Yasası'nın gerçek hamilerini biliyoruz. Yine de ülke bütünlüğü, milletimizin hak ve çıkarları açısından Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a bazı sorular sormak istiyoruz.

    Cevap falan beklediğimiz yok, dürüst ve cesur bir şekilde kendi vicdanları ile hesaplaşsınlar, yeter!..

    Başlıca sorularımız şunlar: Bu yasaya göre;

    . Lozan Antlaşması ve ikili anlaşmalarla, statüleri dondurulup, senetlerindeki amacın dışında faaliyet gösteremeyen ve yeni mülk edinemeyen azınlık vakıflarının önünün açılması, vatandaşlık esasına göre kurulan yeni vakıflarla eşitlenmesi, hatta daha imtiyazlı hale getirilmesinin amacı nedir?

    . Mülhak -vakfedenin soyundan gelenlerce yönetilmesi gereken- vakıflar, 10 yıl içinde yöneticilerinin atanamaması halinde, mazbut vakıf olarak, Genel Müdürlükçe yönetilirken, şimdi bu kural değiştirilip, hayrattan olan taşınmazlarını aynı cemaate ait başka vakfa tahsis ederek, cemaat vakıflarının ebediyen yaşamasına imkan verilmektedir.

    Cemaat vakıflarının kurulmasını, AİHS ve milli hukukumuz yasaklarken, bu düzenleme kimlerin ihtiyacı için yapılmaktadır?

    . Yabancı kişiler ülkemizde vakıf kurabilecek, hiçbir kısıtlama olmadan içeride-dışarıda şube, temsilcilik, işletme ve şirket açabilecek, istedikleri kadar toprak alabilecek, yurt dışından istedikleri kaynaktan sınırsız fon sağlayıp, yurt içinde istedikleri kişi, kuruluş ve partilere aktarabilecek. Cemaat vakıfları da bu imkanlara aynen sahip olacak. Vakıf malları haczedilemeyecek.

    ülke bütünlüğünü ciddi şekilde tehdit edeceği açık olan bu düzenlemenin gerekçesi nedir?

    . Cemaat vakıfları ve yabancılar, ki bunların büyük bölümü kilise vakıfları olacak, ülkemizde tüzel kişilikler halinde örgütlenip, siyasi faaliyet, 5. kol çalışmaları ve kurumsal misyonerlik yapabilecekler.

    Osmanlı Devleti'ni çökerten bu dini/siyasi örgütlenmenin, tekrar getirilmesinin amacı nedir?

    . Bugüne kadar, cemaat vakıfları mal edinemediğinden; nam-ı müstear ve nam-ı mevhum kişiler ile vasiyet eden ve bağışlayanlara ait, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Hazineye intikal etmiş bütün taşınmazlar cemaat vakıflarına verilecek. Böylece Lozan, 1935 yasası, 1974 Yargıtay kararı çiğnenip, ta Bizans dönemine kadar gidilecek, ne kadar kilise ve taşınmaz tespit edilmişse, cemaat vakıflarına verilecek. Bazı uzmanlara göre, bu taşınmazların sayısı şimdiden 11.500'ü buluyor. Bu durumda İstanbul, Ayasofya Camii, Gökçeada ve Bozcaada başta olmak üzere bütün şehirlerimiz adeta işgale uğrayacak.
    AB fonlarıyla Balat'ta sürdürülen restorasyon ve hızlanan mülk satışları neyin hazırlığı olabilir?

    Bütün bunların hukuki, insani ve milli gerekçesi ne olabilir?

    . Asırlar öncesinin taşınmazları cemaat vakıflarına verilerek, zaten şu anda toprağı Vatikan'dan büyük olan Patrikhane, daha da büyüyecek, adeta İstanbul'da "Yeni Roma" konumuna gelecek. Zaten şu anda fiilen ekümenik olan Patrik, yabancı devletlerle yazışmasında "Yeni Roma, Kostantinopolis ve Ekümenik Patrikhanenin Baş Patriği" unvanını kullanıyor. Halbuki Lozan'a göre, sadece İstanbul'daki Ortadoks Rumların dini hizmetini yapacaktı.

    Hükümetin görmezden geldiği, Lozan Antlaşmasına aykırı olan bu fiili durum, yeni düzenleme ile resmileşerek, Patrikhane, temel hedefi olan egemen devlete dönüşmeyecek mi? Bu durum ülkemiz için büyük bir tehlike teşkil etmiyor mu?

    . Yabancıların vakıf kurmasıyla, Patrikhane ve Ruhban Okulu yöneticileri de yabancı olabilecek. AB dayattığı için Anadolu'da bir çok kilise faaliyete geçerek, papazlar dahil yabancılardan oluşan cemaatler ayin yapmaya gelecek.

    Kolonileşme anlamına gelen bu yapılanmanın, ülke bütünlüğü açısından anlamı ne olabilir?

    . İdarenin vakıflar üzerindeki denetimi niçin sembolik hale getiriliyor, neden?

    . şu anda Yunanistan, Batı Trakya Müslüman-Türk azınlığına ait vakıflarla ilgili bir kanun çıkarıyor. Azınlığın elinde kalan son taşınmazları da almak için.

    Bu düzenlemelerin "mütekabiliyet" le izahı yapılabilir mi?

    Yunanistan Lozan'ı tanımıyor da, Devletimizin bu kuruluş Antlaşması'nı biz tanıyor muyuz? AB-ABD ikilisi istedi diye, kendi hukuklarına da aykırı olan bu yasayı çıkarmaya neden mecburuz?

    Allah'ım aklımıza, ülkemize mukayyet ol!.

  6. #6
    bozok
    Guest
    Yasa değil tasa!


    üzcan YENİüERİ
    yeniceriozcan@yahoo.com
    Yazı Tarihi: 08/02/2008



    Patrikhane'nin onlarca yıldır arzuladığı Vakıflar Yasası geçtiğimiz günlerde TBMM Genel Kurulu?nda 31'e karşı 241 oyla kabul edildi.

    Türkiye bu yasayı çıkartmakla kendi eliyle kendi başını ağrıtacak onlarca sorun sahibi de olmuş oldu. Yakında sayısız alacak/verecek iddiaları, tarihi ihtilaflar ve mülk kavgaları mahkemelere taşınacaktır. Mahkemeler yeni yasayla içinden çıkılmaz tarihi davalarla yüz yüze gelecektir.

    Vakıflar Yasası, ihtiyaçların değil, sözüm ona AB'ye uyumun ürünüdür. Türkiye AB uğruna ödediği tazminatlarla onlarca "Lauzido Davası" ndan kurtuldu. Böylece AB umudunun önünü açtı(!). Bu yasayla umut için şimdi yeni bir adım atılmış oldu. Yeni Vakıflar Yasası "AB uğruna çok şey yapıyoruz, yasal düzenlemelere gidiyoruz ve hiçbir ulusal çıkar kaygımız yok" diyenlerin marifeti olarak çıkmıştır.

    Yeni Vakıflar Yasası çerçevesinde mahkeme kararıyla ödenecek tazminatlar Türkiye için bir çerez olarak görülmüş olmalıdır. Nasıl olsa tazminatı bu tür yasalara oy verenler ödememektedir. Bu tür yasalara oyu vekiller vermekte, tazminatı da millet vergileriyle ödemektedir.

    Bu yasayla Atatürk'ün patrikhane ve diğer yabancı vakıfların "devlet için tehdit oluşturacak ölçüde güçlenmelerini önlemek" amacıyla 1936'da azınlık vakıflarının mülk edinmelerini yasaklayan kararı kaldırılmış oldu! İşin özü; Lozan azıcık orasından burasından delindi!

    Yeni Vakıflar Yasası bir çok yenilik(!) de getirmiştir. Birkaç tanesine kısaca değinelim: Bu yasayla azınlık vakıflarının bağış toplamaları ve mülk alıp satmaları önündeki bütün engeller kaldırılmış oldu. Vakıflar artık izin almadan mal edinip, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilecek, işletme ve şirket kurabilecek, kurulmuş şirketlere ortak olabileceklerdir.

    Böylece azınlık vakıflarının eli kolu serbest bırakıldı. Yakın bir gelecekte bu vakıflar dışarıdan (özellikle Vatikan'dan) alacakları ekonomik yardımlarla bugün dahi önü alınamayan misyonerlik projelerini daha da hareketlendirecektir.

    Bu yasayla aynı zamanda Türkiye daha çok yabancı müdahalelere açık bir ülke haline gelmiş olmaktadır.

    Batı Trakya Türklerinin eli kolu bağlı ve vakıfları ise yok hükmüne indirgenmesine rağmen, azınlık vakıfları üzerindeki Lozan'dan gelen bütün sınırlamaları Türkiye'nin tek yanlı kaldırması ilginç ötesi ilginçtir.

    Yeni yasada Vakıflar, 'vakıf senedinde yer almak' kaydıyla, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilecek, yurtdışında şube ve temsilcilik açabilecek ve yurtdışında kurulan kuruluşlara üye olabileceklerdir. Vakıflar, yurtiçi ve yurtdışındaki kişi ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alıp yardımda bulunabilecektir. Böylece vakıflar dışarıdan kendisine sponsor ve destek bularak daha da güçlenecektir. Türkiye'nin kendileri üzerinde herhangi bir kontrolü giderek güçleşmiş olacaktır. Böll, Adaneur vb.. Alman vakıflarının Türkiye'de yürüttüğü örtülü ve sınırlı bölücü faaliyetlerin çok daha ötesindeki gelişmelerin altına, artık Türkiye'nin içindeki azınlık vakıfları imza atabileceklerdir.

    Dahası var, yasa ya göre kurucularının çoğunluğu yabancı olan vakıfların mal edinmesi, Tapu Kanunu'ndaki sınırlamalara göre yapılacak. Bu çerçevede vakıflar iki buçuk hektara kadar mal edinebilecek. Kuşkusuz farklı isim ve tüzel kişilik çerçevesinde örgütlenen vakıflar, istedikleri durumlarda iki buçuk hektar sınırlamasını rahatlıkla aşabilecek yolları bulacaktır.

    Bundan böyle vakıfların hayrat taşınmazları haczedilemeyecek ve rehin edilemeyecektir. Cemaat vakıflarına ait kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar, talep durumunda Vakıflar Meclisi kararıyla aynı cemaate ait başka vakfa tahsis edilebilecektir.

    Vakıf yoluyla meydana gelip de her ne surette olursa olsun Hazine, belediye, özel idarelerin veya köy tüzel kişiliğinin mülkiyetine geçmiş eski eserler, mazbut vakfına devredilecektir.

    Sonuçta patrikhane yeni çıkarılan Vakıflar Yasası sayesinde ekonomik bir imparatorluk haline gelecektir. Ardından AB yolunda pasaport alabilmek için "Ekümenik" de kabul edilirse, üzerine bir de manevi/siyasi bir güç ilave etmiş olacaktır.

    Diğer yandan talep edilen özerk Ruhban Okulu'nun açılması halinde de patrikhanenin giderek Vatikan'ımsı bir yapıya kavuşması sağlanmış olacaktır.

    üıkarılan bu Vakıflar Yasası'nın sorun çözen bir yasa mı yoksa sorun üreten bir tasa mı olduğuna da varın siz karar verin!

  7. #7
    bozok
    Guest
    Gül'e Soros uyarısı






    Hazırladıkları bir raporu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e gönderen Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, TBMM gündemine yeniden gelen Vakıflar Yasa Tasarısı'nın Lozan'ı delen düzenlemeler içerdiğine dikkat çekti. Aygün, "Sevr ile alınamayanlar alınacak" uyarısı yaptı.

    Yabancıyla nasıl başedeceksiniz?
    Tasarıyla mal edinimine kolaylık getirildiğini hatırlatan Aygün, "Bu tasarı yasalaşınca Soros Vakıfları gelip arsa alırsa, Türkiye'den hangi vakıf ekonomik açıdan Soros vakıflarıyla boy ölçüşebilir" diye sordu

    ATO, Vakıflar Yasası raporu hazırlayarak Cumhurbaşkanı Gül'ü böyle uyardı:

    Soros vakıfları ülkeyi talan eder
    Vakıflar Yasası?nın Lozan Anlaşması?nı delen düzenlemeler içerdiği ifade edilen raporda, "Böyle tavizler Sevr'de bile yok" denildi.

    Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, TBMM gündemine yeniden gelen Vakıflar Yasa Tasarısı'na ilişkin endişelerini içeren bir raporu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e gönderdi.


    Aygün, yaptığı yazılı açıklamada, Vakıflar Yasa Tasarısı'nın, Türkiye'deki vakıfların sorunlarına çözüm üretmek yerine, Türkiye'nin başına yeni sorunlar açacağını belirtti. Aygün, azınlık vakıfları konusunun AB ilerleme raporlarına da girdiğini hatırlatarak, Türkiye'ye gelince AB'nin şart koştuğunu, ancak, Yunanistan'a kimsenin bir şey söylemediğini, Batı Trakya'da Türk vakıflarını Yunan hükümetinin tayin ettiği kayyumların idare ettiğini söyledi.

    Haksızlık yapılıyor
    AB ülkelerinde azınlık hakkının bireysel haklar kapsamında değerlendirilirken, Türkiye'nin bu tasarıyla, cemaat vakıflarına AB ülkelerinde tanınan azınlık haklarının ötesinde kollektif haklar tanıdığını kaydeden Aygün, uygulama konusunda kanunda yer alan "mütekabiliyet" ilkesinin Lozan'da yer alan bir ilke olduğunu belirtti. Aygün, Yunanistan'daki Müslüman Türk cemaatine yapılan haksızlıkların bu yasa hükmüyle giderileceğini düşünmenin yanlış olduğunu söyledi.

    Sınırlar belirlenmiştir
    Tasarının, vakıflara uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunma, yurt dışında şube ve temsilcilik açma, üst kuruluş oluşturma ve yurt dışında oluşturulan kuruluşlara üye olma hakkı verdiğini de hatırlatan Aygün, "Tasarıyla mal edinimine de kolaylık getiriliyor. Bu tasarı yasalaşırsa Soros Vakıfları gelip Türkiye'den arsa alır da, (mütekabiliyet var, biz de alırız) mı diyeceksiniz. Türkiye'den hangi vakıf ekonomik açıdan Soros vakıflarıyla boy ölçüşebilir" dedi.

    Lozan'a aykırı
    Aygün, tasarının Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine, Lozan Barış Antlaşması'na ve Anayasa'nın "Kanun ününde Eşitlik" başlıklı 10. maddesine aykırı hükümler içerdiğine de dikkat çekti. "Vakıflar Yasa Tasarısı" nın Sevr ile alınamayanları, yasal zeminde vermeyi kolaylaştıracağını belirten Aygün, tasarıyla Vakıflar Meclisi'nin oluşumunda da değişikliğe gidilerek vakıflardan temsilcilerin yer almasının öngörüldüğünü, Fener Rum Papazı Bartholomeos'un bile Vakıflar Meclisi'ne seçilmesine olanak sağlandığını
    kaydetti.

    Yasal sorunlar çıkacak
    "Cemaat vakıflarına verilmesi öngörülen Taşınmazların sayısı ve niteliği bilinmiyor" denilen raporda, "Vasiyet edilmiş veya bağışlanmış olup da halen bağışlayan veya vasiyet
    edenler adına kayıtlı taşınmazlar için getirilen yasal düzenleme uygulamada hukuki sorunlara sebep olacaktır" denilerek yasal sorunların yaşanacağına dikkat çekildi.


    Tasarıda tehlikeli maddeler var
    Vakıflar Kanun Tasarısı'nın maddeler halinde değerlendirilmesini içeren raporda özetle, şu ifadelere yer verildi:

    Mütekabiliyet: Kanunun uygulanmasında milletlerarası mütekabiliyet ilkesi saklıdır denilmektedir. Mütekabiliyet konusunun başlangıç noktası Lozan Antlaşmasıdır. Lozan Anlaşmasının 45. maddesinde, "Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanımış olduğu haklar, Yunanistan tarafından kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlık için de tanınmıştır" denilmektedir.

    Yönetici olacaklar:
    Yabancılar, yeni vakıfların yanında cemaat vakıflarında da yönetici olabilecekler. Bu ise cemaati kalmamış bazı cemaat vakıflarının yurt dışından gelecek olan gayrimüslim yabancılarca yönetilmesini gündeme getirecek ve kapanma tehlikesiyle yüz yüze kalmış vakıfların da tekrar canlandırılması anlamına gelecek.

    Amaçları belirsiz: Tasarı nın 14. maddesiyle, yeni vakıfların dışında kalan, mazbut, mülhak, cemaat ve esnafa mahsus vakıfların, vakıf yönetiminin teklifi üzerine vakfiyelerindeki şartlarını değiştirmeye vakıflar meclisi yetkili kılınıyor.

    Taşınmaz tahsisi: Tasarının 16. maddesinde "Cemaat vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar, vakıf yönetiminin talebi halinde Meclis kararıyla, aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilir veya vakfın akarına dönüştürülebilir" hükmü yer almaktadır. Bu madde, cemaatsiz kalan vakıfların mal varlıklarının benzer amaçlı bir başka cemaat vakfına devredilmesiyle belirli bir dini temsil eden cemaatlerin yasayla güçlendirilmesi anlamına gelmektedir.


    Ruhban Okulu'na zemin oluşturuluyor
    ATO'nun raporuna göre, tasarıdaki aykırı uygulamalara şu şekilde vurgu yapıldı: Tasarı, vakıflara uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunma, yurt dışında şube ve temsilcilik açma, üst kuruluş oluşturma ve yurt dışında oluşturulan kuruluşlara üye olma hakkı verirken, yurt içi ve dışından ayni ve nakdi bağış ve yardım alma imkanı da tanıyor.

    Malların değiştirilmesi : Halihazırda, yabancı vakıflar Türkiye'de faaliyette bulunsalar bile taşınmaz mal edinemezler ve lehlerine sınırlı ayni hak tesis edilemez. Tapu Kanunu yabancı uyruklu gerçek kişilerin, Türkiye'de edinecekleri taşınmaz malın miktarını 2,5 hektar ile sınırlamışken (Bakanlar Kurulu Kararı ile 30 hektar), söz konusu tasarıyla taşınmaz mal edinimi sınırsız hale gelecek.

    üyesi sayısı artıyor : 15 üyeden genel müdür, üç genel müdür yardımcısı ve I. Hukuk Müşaviri olmak üzere beşi dışında kalan beş üyenin Başbakanın teklifi üzerine ortak kararname ile atanacağı belirtiliyor. Beş üyenin de direkt olarak Başbakan tarafından atanması ve neticede siyasi karar gereği olarak atananlarının çoğunluğu oluşturduğu dikkate alındığında, meclis üyeleri ve bu üyelerin her türlü kararlarının, siyasi iktidarın başı olan Başbakanın inisiyatifine girmesi sonucunu doğuracak ve siyasileştirecektir.

    Ruhban Okulunun önü açılıyor: Vakıflar Kanunu Tasarısı ile Cemaat Vakıflarının hukuki statüsü bu vakıfların tamamiyle lehine olmak üzere değiştirilmektedir.
    * Cemaat vakıflarına vergi Muafiyeti tanınabilecek
    * Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde tazminat davaları gündeme gelecek.
    * Atatürk Döneminde cemaat vakıflarınca verilen beyannameler esas alınmıyor.







    07/02/2008 / YENİüAĞ GAZETESİ

  8. #8
    bozok
    Guest
    Vakıflar çarşafı,Türkiye'nin kefeni olabilir!


    Arslan BULUT
    arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
    Yazı Tarihi: 13/02/2008


    CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın "Yeni Anayasa yapmak için idam sehpasını göze almak lazım" sözlerine Başbakan Tayyip Erdoğan, "İdam sephasının yolunu gösteriyor. Sen nasıl bir demokratsın ya? Biz bu yola çıkarken daha önce bazı siyasetçilerinde söylediği gibi beyaz çarşaflarla çıktık. Bedelini ödemeye hazırız" diye cevap verdi.

    Baykal da bunun üzerine şu sözleri söyledi:

    "Bu iktidarın arkasında fikri bir plan vardır. Ne yapmak istediklerine daha önceden karar vermişlerdir. Başbakan'ın bilinenleri vardır, bilinmeyenleri vardır. Aynı şekilde Başbakan'ın yanında ideolog konumunda olanların ortaya attığı düşünceler vardır. Başbakan'ın 11 şubat 1994?te ?çarşaf moda olacak' dediğini biliyoruz. Başörtüsü Anadolu?nundur. Yüzyıllardır vardır. Ama türban başka bir şey. 1400 yıllık İslam tarihinin hangi noktasında var? Peygamberimizin zamanında türban kullanan var mı? 1000 yıldır türban var mı? Türban ne? Türban yabancı bir kavramdır. Türban sanki İslamiyetin şartı. Kelime-i şahadet yerine koydular. İnsanlara türban giydirebilirsiniz ama devlete türban giydiremezsiniz..
    Başbakan'ın psikolojisi bozuldu. 'Beyaz çarşafları giydik' diyor. Biz sizi çarşaf içinde değil. Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışır bir başbakan olarak görmek istiyoruz."

    * * *

    Erdoğan, çarşaf kelimesini kefen yerine kullanıyor. Herhalde aklı fikri çarşafa dolandı! Osmanlı akıncıları, kefenlerini "sarık" yaparak başlarında taşırdı ama sayın Başbakan Osmanlı akıncısı gibi davranmıyor; Rockefeller Vakfı'nın veya Soros'un Açık Toplum Enstitüsü'nün istediği Vakıflar Yasası'nı çıkarmaya çabalıyor! Dolayısıyla onun başında manevi bir sarık değil, yabancılara verdiği sözlerden meydana gelen bir ağrı var!

    Erdoğan, AKP'nin basına kapalı bir önceki grup toplantısında milletvekillerine bu yasanın çıkarılması için talimat verdi! Son konuşmasında da Türkiye'nin bu yasa ile önemli kazançlar elde edeceğini ileri sürdü!

    Peki eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tasarıyı hangi gerekçeyle reddetmişti?

    Mesela, "Yasa ile Osmanlı zamanında kurulmuş Cemaat Vakıflarına, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu durum, Lozan Antlaşması?na, Anayasamıza, Medeni Kanunumuza ve ulusal çıkarlarımıza aykırıdır" gerekçesiyle!

    Peki bu yasayı kim istiyor?

    Vakıflar Yasası'nı, Türkiye'de Tarih Vakfı'na para vererek Osmanlı dönemi azınlık tapuları araştırması yaptıran Rockefeller Vakfı, üçüncü bin yılda Asya'yı Hıristiyanlaştırmak için önce Türkiye'yi kazanmak gerektiğini gören Dünya Kiliseler Birliği ve Euro üzerinde bile Türkiye'yi bölünmüş gösteren Avrupa Birliği istiyor.

    Yasayı hazırlayan da zaten Türkiye'deki azınlık kiliseleridir.

    * * *


    Vakıflar Yasası ile Türkiye, başta CIA olmak üzere bütün istihbarat servislerinin kurduğu her türlü vakfın serbestçe cirit atabileceği bir savaş alanı olacak ve buna karşı çıkanlar suçlu kabul edilecektir!

    Erdoğan, çarşafı Türkiye'nin üstüne atıyor.

    Dikkat çekmek istediğim son nokta da Sayın Baykal'ın bu konunun üzerinde durmamasıdır! Gerçi bazı CHP milletvekilleri hassasiyet belirtiyor ama yetersiz kalıyor!

    Vakıflar Yasası çarşafı, bırakın Erdoğan'ı, Baykal'ı; Türkiye'nin kefeni olabilir!

  9. #9
    bozok
    Guest
    Başörtüsü Tartışmaları ve Vakıf Yasası Konusu


    Başörtü tartışmaları TBMM neden bu ayda gündeme geldi. Bu politika ile vakıflar yasası gündemden düştü mü ? Bu konu hakkında Doç. Dr. Oya Akgönenç farklı bir soruyu gündeme getiriyor.



    netpano.com
    Kaynak: Dünya Gündemi
    14.02.2008


    Doç. Dr. Oya Akgönenç
    Avrupa Konseyi e.parlamenter üyesi


    İspanya'da, "Medeniyetler İttifakı" toplantısı yapıldı. Bu Birleşmiş Milletlerin ortaya attığı bir kavram ve faaliyet. Medeniyetler üatışmasına karşı bir anti tez oluşturma çabası. Türk ve İspanyol başbakanları ise bu olayın eş başkanları. Herhangi bir olumlu etkisinin olup, olmayacağını zaman gösterecek.


    Yalnız, hemen görülen husus, Türkiye'nin tedricen ve sistemli olarak daha çok "Akdeniz havzası devletleri grubuna" doğru kaydırılma çabaları. Bunun da sonuçlarını dikkatle izlemek gerek.



    Sayın Başbakan Erdoğan'ın, İspanya'da yaptığı basın toplantısında "başörtüsü" konusu, "büyük bir gürültü ile" Türkiye'nin gündemine düştü. O gün, bugündür Türkiye'de çok şey yazılıp, çizildi.Adeta saflar belirlendi, endişeler ifade edildi, hatta, hakaretler edildi, 4000 yıllık Sümer yazıtlarından bile medet umuldu., taslak hazırlandı ve AKP ile MHP arasında mutabakata varıldı. CHP, muhalefette kaldı. Bunca faaliyetten sonra acaba 40 yıllık problem çözülebilecek mi? ünümüzdeki haftalarda orasını göreceğiz.

    Yalnız olayların gelişmesinde dikkat çeken hususlar var ki bazı soruları da birlikte getiriyor. Mesela, Türkiye iç politikasının son derece önemli bir öğesi olan bu "başörtüsü problemini" çözmek için acaba İspanyadan mesaj vermeye gerek var mıydı? Acaba bu durum, sonucu zaten belli olan bir oyun mudur? Yoksa maksat siyasi bir yatırım mıdır? Yaklaşmakta olan bir mahalli seçim var. Belki de maksat, Türkiye'de "gündem yaratmaktır". O zaman da bunun nedenine bakmak gerekir.

    Kanun taslağı hazırlanırken, hukukçuların, mağdurların ve onların haklarını koruyan derneklerin uyarı ve taleplerine pek kulak asılmadı. Fazla uzağa gitmeyin, bu olaylarla ta başından beri hem hal olan, Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AKDER ) Başkanı Dr. Rafiye Kızılhan ve Avukat Fatma Benli (AKDER başkan yardımcısı) hanımefendinin 29 Ocak 2008 tarihli yazı ve beyanlarını okursanız, bu işin yıllardır içinde olan ve problemi yaşayanların ne derece endişeli olduğunu rahatça görebilirsiniz. Onların ve temsil ettikleri gurupların sözleri ve yazıları ile ifade etmek gerekirse, şöyle diyorlar:

    Mesela, Fatma Benli hanım yazısında "...gerçekten AKP ve MHP'yi çok tebrik ediyorum, başörtüsüne tümden karşı çıkan CHP bile bundan daha fazla zarar verecek olan bir teklif yapamazdı. Nasılsa bu teklifin sonunda geleceğimiz nokta, bir iki rektörün inisiyatifi ile bazı üniversiteler istisna olmak üzere başörtülü kadınların hiçbir şekilde haklarını kullanamaması olacak", "sonuçta on senedir hiçbir hukuki zemini olmayan , tamamen fiili uygulamaya dayanan keyfi bir yasakla mücadele ediyorduk, artık anayasal hale geldi. Yapacak hiçbir şeyimiz kalmayacak...." demektedir.

    Bu ani "Başörtüsü çözüm atağının" aslında daha da vahim bir yönü mevcuttur: ülkede bu kadar gürültü koparken "acaba arada gözden kaçanlar nelerdir?" diye sorulursa, iki önemli şey öne çıkmaktadır:

    1- Türk Ekonomisi hızla çok tehlikeli bir viraja yaklaşmakta ve dünyada gelişmekte olan ekonomik krize karşı da, koruyucu hazırlıkları yapmamış bulunmaktadır. Düşünülen veya ifade edilen tek şey, "daha satılacak çok şeyin olduğu ve bunların da krizi atlatmakta önlem teşkil ettiği " yolunda ki beyanlardır.

    Her şey, satılıp, bitince ne yapılacaktır, bilinmez.

    2- Türban tartışmalarının yarattığı "smoke screen" yani "adeta sis perdesi" arkasında , yeni Vakıflar yasasının meclise gönderildiği dikkatlerden kaçmaktadır. Bu yasa talebi direk olarak AB ilerleme raporlarında belirtilmiş olan bir husustur. Kısa sürede, Türkiye hükümetini ve toplumunu zora sokabilecek olayları yaratmaya meyyal bir yasa tasarısıdır. Büyük ölçüde,dış baskılar sonucunda, hükümet bunu tekrar yasayı ele alıp, meclise yollamıştır.

    Bu yasa daha önce de meclisten geçmiş ama cumhurbaşkanlığında veto edilmiştir. Sn. Sezer, yasanın Türkiye Anayasasının 5, 11, 14, 16, 25 ve özellikle de 26cı maddelerine aykırı olması dolayısı ile reddetmiş ve düzeltilmesini istemiştir. şimdi, aynı kanun hiçbir değişiklik yapılmadan aynen meclise sevk edilmektedir. Bu hazırlanan kanundaki özellikler şunlardır:

    .üzellikle bu Hristiyan, Yahudi ve diğer mezheplere ait vakıfların ve onlara ait şubelerin arzu ettikleri takdirde şirket kurabileceklerini ve bu şirketlerle de Türkiye içinde yapılacak tüm özelleştirmelerde yer alabileceklerini belirten, onlara bu hakkı tanıyan bir çok madde içermektedir. Belli bir süreç içinde Türkiye'de ki mülklerin el değiştirmesine yol açacak bir durumdur.
    .Bu Vakıflar yurt içinde ve dışında şube açabilecekler ve Yurt dışından da temsilcilik getirebileceklerdir.

    .üstlerinde ki hükümet kontrolü de tamamen kaldırılmaktadır. Eskiden bu grupların siyasi faaliyetleri yasaklanmıştı ama bu kanunla durum değişmekte ve onlara bu imkan da tanınmaktadır.

    .Eskiden talep ettikleri toprakları ancak ellerinde ki belgeler, vasiyet, bağış, hükümet belgesi v.s. ile ispatlamak zorunda olan kilise ve havralar, bu kanunla bu mecburiyetten de kurtularak, yetkililerinin sözlü talebi ile topraklarını hem de bedelsiz olarak alabileceklerdir.

    .Hz. Isa , Hz. Musa ve Hz. Meryem adına yapılan yapıtlara hak talep edebileceklerdir. İstanbul, İzmir, Mersin ve Antakya'da daha şimdiden 35 önemli yer tespit edilmiştir. (Aya Sofya Camii-müzesinin de bu listede olduğu söylenmektedir)

    şu anda ülkemizde kilise ve havralar dışında tam 77 Rum Vakfı, 19 Musevi vakfı, 52 Ermeni vakfı ve 10 Süryani vakfı mevcuttur ve faaliyet göstermektedir. Azınlıkların açmış oldukları ilk ve orta okulları da hesaba katmak gerekmektedir.
    Bu talepler ve azınlıklara destek ve vakıfların korunması, 2004 AB'nin Türkiye İlerleme Raporunda yer alan hususları ihtiva etmektedir. Bunlar her yıl ki raporda da tekrarlanmaktadır.
    Yunanistan başbakanı Sn. Karamalis'in ziyaretinden en çok akılda kalan, iki tarafın iş adamlarının birlikte yapmakta oldukları yatırımlar olmuştur. Yunanistan'ın Türkiye'de 5,5 milyar dolarlık yatırımı olduğu, Türk bankalarına rağbet ettikleri öne çıkmış bulunmaktadır. Mesela Finans Bank, Yunanlılar hem de Yunan Milli Kilisesi tarafından alınmış bulunmaktadır. Türkler ve Yunanlılar, Orta Doğuda birlikte yatırım projelerine girmeye hazırlanıyorlarmış. Bu arada Ekümenlik, Patrikhanenin durumu ve Ruhban okulunu da konuşuldu. Ama, Batı Trakya Türklerinin durumu ve Müftünün haklarını konuşmaya pek sıra gelmedi.

    Sn Karamanlis, "Kıbrıs Cumhuriyeti" ve "Türk cemaatinden" bu ifadelerle bahsettiler. Türk tarafından herhangi bir düzeltme yapılmadı. Herhalde diplomatik nezaket icabı olsa gerek.

    Bütün bu diplomatik trafik arasında gözden kaçan ve unutulan hususlar oldu.

    Umarım, bir gün unutulanlar, hatırlanırsa, zaman çok geç olmuş olmasın.

  10. #10
    bozok
    Guest
    Turuncu ajana teslim oldular






    AKP, Vakıflar Yasası'nın 25. maddesini kabul ederek Yahudi George Soros'a 'karşı devrimin' yolunu açtı...

    İktİdar, AB'nin dayatmasına boyun eğdi. ABD adına vakıf kurup işbirlikçi satın alarak milli yapıyı yıkan Yahudi Soros'un önündeki engel, Vakıflar Yasası'nın 25. maddesinin TBMM'de AKP oylarıyla kabul edilmesi sonucu kaldırıldı. MHP'nin muhalefeti, teslimiyet yasasının geçmesini engelleyemedi.

    Kirli işbirliği yasal oldu
    Vakıfların uluslararası faaliyetlerini düzenleyen maddeye göre azınlık vakıfları, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilecek, yurt dışında şube ve temsilcilikler açabilecek, üst kuruluşlar kurabilecek...

    Parayla hain satın alıyor
    Soros, ABD işbirlikçisi yönetimlerin iktidara getirmek için parayla satın aldığı hainleri meydanlara döküyor.


    Devlet Bakanı Hayati Yazıcı'nın tarihe geçecek anı...
    Muhalefetin "ihanet" olarak nitelendirdiği Vakıflar Yasası'nın görüşmelerinde sert tartışmalar yaşandı. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Vakıflar Kanunu'nun, Lozan Antlaşması'nı deldiğini söyledi. MHP'li Hasan üalış da, Rum ve Ermenilerin, AB'nin arkasına sığınarak taleplerini kabul ettirmeye çalıştığını ifade etti. Eleştirileri Devlet Bakanı Hayati Yazıcı cevapladı.




    Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, yasa maddesi oylanırken "evet" anlamına gelen iki elini havaya kaldırdığında objektiflere böyle yakalandı.


    Muhalefet sordu:


    Boğazları da verecek misiniz?

    Görüşmelerdeki soru-cevap bölümünde muhalefet, iktidarı
    topa tuttu.

    Muhalefet milletvekillerinin yönelttiği bu soru, Meclis'te tartışmaya neden oldu. "Böyle bir şey düşünülemez" diyen Bakan Yazıcı'ya, MHP ve CHP'liler AB'ye verilen tavizleri hatırlattı.

    TBMM Genel Kurulu, Başkanvekili Eyyüp Cenap Gülpınar'ın başkanlığında, dün saat 14.00'te toplandı. Gülpınar, yapılan yoklamada toplantı yeter sayısının bulunmadığını belirterek, birleşime ara verdi. Aranın ardından toplanan Genel Kurulda, TBMM İçtüzüğü gereğince, Vakıflar Kanunu ile ilgili önceki gün yapılan kapalı oturum tutanak özetinin okunması için kapalı oturuma geçildi. Kapalı oturum sonrası ise gündem dışı konuşmaların ardından, Vakıflar Yasası Tasarısı görüşülmeye devam edildi.

    AKP'den savunma!
    AKP Milletvekili Ahmet İyimaya, Lozan'ı delen tasarıyı savunan bir konuşma yaptı. İyimaya, "Tasarı, Misak-ı Milli'yi delmekte, Lozan'ı hiçe saymakta, Sevr-i hatırlatmakta deniliyor. ünyargıdan arınarak bu tartışmayı yapmalıyız" dedi. Daha sonda Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, muhalefet milletvekillerinin tasarı ile ilgili sorularını cevapladı. Vekilerinin "Boğazları da teslim edecek misiniz?" sorusu karşısında, Yazıcı, "Hiç bir vatandaşımız böyle bir şey düşünemez" karşılığını verince tartışma çıktı. Muhalefet milletvekilleri Avrupa Birliği'ne verilen tavizleri hatırlattı.


    Soros'un önü açıldı
    Yabancıların Türkiye'de vakıf kurabilmelerine olanak sağlayan ve "Lozan'ı deliyor" diye muhalefet partilerinin tepki gösterdiği 25. madde, AKP'lilerin oylarıyla kabul edildi. Böylece Soros'a Türkiye'yi karıştırma imkanı tanınıyor

    TBMM Genel Kurulu'nda dün de tartışmalar yaşandı. MHP ve CHP'lilerin muhalefetine rağmen en çok tartışılan Vakıflar Yasası'nın 25. maddesi aynen kabul edildi. Maddeyle vakıflar, vakıf senedinde yer almak kaydıyla, amaç ve faaliyetleri doğrultusunda, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilecek, yurtdışında şube ve temsilcilik açabilecek. Yabancıların Türkiye'de vakıf kurabilmelerine olanak sağlayan ve "Lozan'ı deliyor" diye muhalefet partilerinin tepki gösterdiği AKP'lilerin oylarıyla kabul edilen 25. madde, Yahudi spekülatör George Soros'a Türkiye'yi karıştırma imkanı tanıyor.

    Uluslararası faaliyet
    Maddeyle vakıfların uluslararası faaliyetleri düzenleniyor. Vakıflar Yasası'nın 25. maddesiyle, vakıflar, vakıf senedinde yer almak kaydıyla, amaç ve faaliyetleri doğrultusunda, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilecek, yurtdışında şube ve temsilcilik açabilecek, üst kuruluş kurabilecek ve yurtdışında kurulan kuruluşlara üye olabilecek. Vakıflar, yurtiçi ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan, ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilecek, yurtiçi veya yurtdışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilecek. Ancak yurtdışı nakdi yardımlar, banka aracılığıyla alınabilecek. Amacını geliştirmeye yardımcı olmak veya gelir sağlamak amacıyla vakıflar, iktisadi işletme ve şirket kurabilecek, kurulmuş şirketlere ortak olabilecek.


    'Turuncu devrim'e para yağdırıyor

    üzellikle Ortadoğu ve Kafkaslar'da çıkarılan ayaklanmalara sağladığı finanansal destekle tanınan ABD'li işadamı George Soros, Türkiye'de Açık Toplum Enstitüsü ile Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı(TESEV)'na yaptığı katkılarla tanınıyor. 'Turuncu devrimci' olarak bilinen Soros, darbe organizasyonu olarak bilinen Açık Toplum Enstitüsü'ne son altı 10 milyon dolarlık destek sağladı. Enstitü altı yıllık, çalışmalarını da "6 Yıl 11 üykü" başlığıyla bir kitapta topladı. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Başkanı Can Paker de 9 Haziran 2005'te, ünlü spekülatör ve yatırımcı George Soros'un TESEV'e bu sene 400 bin dolar verdiğini belirterek "Yani tayin edici bir desteği yok" demişti.

    AKP'yi beğeniyor
    Soros, 9 Haziran 2005'te Akşam gazetesinde yayınlanan bir habere göre, "Bence AKP demokrasiye inanıyor. ünceki hükümetlerden daha dürüst, yolsuzluk daha az ve desteği hak ettiğine inanıyorum" demişti.

    Haber: Selda üztürk KAY







    15/02/2008 / YENİüAĞ GAZETESİ

1. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var 123 SonuncuSonuncu

Benzer Konular

  1. 9. Haçlı Seferi veya Küresel Haçlı Seferi
    By bozok in forum Türkiye'de Siyasi Partiler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02-11-2010, 09:01 PM
  2. Haçlı-Siyonistler ile beraber!
    By maturidi in forum İsrail Zulmü ve Filistin
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08-30-2006, 10:35 PM
  3. Türklere Karşı Haçlılar
    By maturidi in forum Misyonerlik Faliyetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03-11-2006, 12:43 AM
  4. Haçlı Seferi çağrısı!
    By maturidi in forum AB, Avrupa Birligi ve Türkler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02-09-2006, 10:39 AM
  5. Haçlılar hiç unutmadı
    By atoybil in forum Ya TURAN, Ya ÖLÜM
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10-06-2005, 11:26 PM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi