Ýngiliz Casusu Hempher'in Ýtiraflarý


Yýlmaz Karahan
Yeniden Ergenekon
Açýkistihbarat.com
14.02.2008



Ýngiliz casusu Hempher diyor ki:


Devletimiz, Hindistan, üin ve Ortadoðu'daki sömürgelerini idaremizin altýna alabilmek için çok faal ve baþarýlý bir politika tatbik ediyor.


Burada iki þey mühimdir:



1- Elimize geçmiþ yerleri elimizde tutmaya çalýþmak,

2- Elimize geçmemiþ yerleri ele geçirmeye çalýþmak.

Sömürgeler bakanlýðý, bu iki vazifeyi ifa etmek üzere, bu devletlerin her biri için, birer komisyon teþkil etmiþtir.

Vazifeye baþlayýnca, bakan bana itimat etti ve Doðu Hindistan þirketinde bir vazife verdi. Bu, görünüþte bir ticaret þirketi idi. Fakat asýl vazifesi, Hindistan'ýn büyük ve geniþ topraklarýna hakim olmanýn yollarýný araþtýrmaktý.
Hükümetimizin, Hindistan için hiç endiþesi yoktu. Zira Hindistan, deðiþik milletlere, ayrý dillere ve zýt çýkarlara sahip bir ülkeydi.


üin'den de pek korkumuz yoktu. üünkü, üin?'e hakim olan Budizm ve Konfüçyüs dinlerinin canlanmasýndan korkulmuyordu.


Zira bunlar, hayatla hiç alakalanmayan, iki ölü din idi. Binaenaleyh, bu iki ülke halkýnda vatan sevgisinin olmasý, çok uzak bir þeydi.


Bu iki ülke, biz Ýngiltere hükümetini rahatsýz etmiyordu. Fakat, ilerde olabilecek hadiseleri de gözümüzden uzak tutmuyorduk. Binaenaleyh, bu ülkelerde tefrika, cehalet ve fakirlik, hatta sari hastalýklarý yaymak için, uzun vadeli planlar yapýyorduk. Bu iki ülke halkýnýn adetlerini taklit ederek, niyetlerimizi rahatça gizleyebiliyorduk.

Ýslam memleketleri son derece rahatýmýzý bozuyordu. Hepsi de, lehimize olmak üzere, Hasta Adamla [Osmanlý devleti ile] bir kaç anlaþma yapmýþtýk. Sömürgeler bakanlýðýnýn tecrübeli adamlarý, bu hastanýn bir asýrdan az bir zaman zarfýnda can vereceðini söylüyorlardý.


Ayrýca, Ýran hükümeti ile de, gizlice bir kaç anlaþma yapmýþ ve bu iki ülkeye, mason yaptýðýmýz, devlet adamlarýný yerleþtirmiþtik. Rüþvet, kötü idare ve din bilgisi noksan idarecilerin, güzel kadýnlarla meþgul olup, vazifelerini unutmasý, bu iki ülkenin belini kýrdý.


Fakat, bütün bunlara raðmen, þu sayacaðým sebeplerden dolayý, yaptýklarýmýzýn beklediðimiz neticeyi vermemesinden endiþe ediyorduk:

1- Müslümanlar, Ýslam'a son derece baðlýdýr.

2- Ýslamiyet, bir zamanlar, idare ve hüküm dini idi.

Müslümanlar da, azizdi. Bu efendi insanlara, þimdi siz kölesiniz demek zordur. Ýslam tarihini kötüleyip, Müslümanlara, bir zamanlar elde ettiðiniz izzet ve itibar, bazý þartlar icabýydý. O günler gitti, bir daha geri dönmez, dememiz de mümkün deðildir.

3- Osmanlý ve Ýranlýlarýn, yaptýklarýmýzýn farkýna vararak, planlarýmýzý bozup tesirsiz hale getirmelerinden çok endiþe ediyorduk.

4- Ýslam alimlerinden son derece rahatsýzdýk. üünkü, Ýstanbul ve El-ezher alimleri, Irak alimleri, þam alimleri, emellerimizin önünde aþýlmaz engellerdi.

Bu hal karþýsýnda, bir çok toplantýlar yaptýk.


Fakat, maalesef, her seferinde önümüzde yolun kapalý olduðunu gördük. Casuslarýmýzdan gelen raporlar, hep hayal kýrýcý, konferanslarýn sonuçlarý da sýfýr idi.

Lakin, yine de ümitsizliðe kapýlmýyorduk. üünkü, biz, derin nefes almayý ve sabretmeyi adet edinmiþizdir.

Bir toplantýmýza, Bakanýn kendisi, büyük papazlar ve bir kaç da uzman katýlmýþtý. Yirmi kiþiydik.


üç saatten fazla süren bu toplantýda, hiçbir neticeye varýlamadý. Fakat, bir papaz þu sözleriyle bizi cesaretlendirdi:


"Endiþelenmeyin! üünkü, Hýristiyanlýk, ancak 300 yýl zulüm çektikten sonra yayýldý. Umulur ki Mesih, gayb aleminden bize nazar edip, 300 yýl sonra da olsa, düþmanlarýmýz olan müslümanlarý merkezlerinden çýkarmayý nasip eder.

Biz kuvvetli bir inanç ve uzun bir sabýrla silahlanmalýyýz! Hükmü elimize geçirebilmek için, bütün vasýtalarý elde edip, bütün yollarý denemeliyiz. Hýristiyanlýðý, müslümanlarýn arasýnda yaymaya çalýþmalýyýz. Asýrlar sonra da, neticeye varabilirsek, çok iyidir. Zira, babalar çocuklarý için çalýþýr!"


Sömürgeler bakanlýðýnda, Ýngiltere'nin yaný sýra, Fransa ve Rusya'dan da, diplomat ve din adamlarýnýn katýldýðý bir konferans yapýldý.


Bakan ile aramýz iyi olduðu için, ben de katýlmýþtým. Konferansta, Müslümanlarý parçalayýp, Ýspanya gibi, dinlerinden çýkararak Hýristiyanlaþtýrmanýn hesaplarý yapýldý. Fakat, varýlan neticeler istenildiði gibi deðildi.

Derinlere kök salmýþ büyük bir aðacý, kurutup, söküp atmak zordur. Fakat, biz zorluklarý kolaylaþtýrýp, yenmeliyiz. Hýristiyanlýk, yayýlmak için gelmiþtir. Bunu, Mesih bize vaad etmiþtir. Sömürgeler bakanlýðýmýzýn ve diðer hýristiyan hükümetlerin büyük gayret ve çalýþmalarý neticesinde, Müslümanlar gerilemeye baþladý. Hýristiyanlar ise, kuvvetleniyorlar.


Uzun asýrlar boyunca kaybedilen yerleri alma zamaný geldi. Ýslamiyet'i imha etmeye, Büyük Britanya devleti öncülük etmektedir.

Müslümanlarý parçalamak için hareket


1710 yýlýnda Sömürgeler bakaný beni, Müslümanlarý parçalamak için gerekli ve yeterli bilgileri toplamak ve casusluk yapmak üzere, Mýsýr, Irak, Hicaz ve Ýstanbul'a gönderdi.


Ayný tarihte ve ayný vazife ile bakanlýk canlýlýk ve cesaret dolu dokuz kiþiyi daha vazifelendirdi.


Bize lazým olabilecek para, bilgi ve haritanýn yanýnda bir de, devlet adamlarýnýn, alim ve kabile reislerinin isimleri bulunan birer fihrist verildi.


Hiç unutamýyorum! Sekreter ile vedalaþtýðýmýzda, bize demiþti ki:


"Devletimizin geleceði baþarýnýza baðlýdýr. Onun için, var kuvvetinizle çalýþmalýsýnýz."

Ýslamiyet'in hilafet merkezi olan Ýstanbul'a doðru, denizden yola çýktým. Asýl vazifemin yanýnda, bir de ek olarak, orada Türkçe'yi çok güzel bir þekilde öðrenmem gerekiyordu.

Zaten daha önce Londra'da epey Türkçe ve Arapça ve Farsça öðrenmiþtim.


Fakat, bir lisaný öðrenmek baþka, o lisaný ülkenin halký gibi konuþmak baþka þeydi. Ýnsanlarýn benden þüphe etmemeleri için, Türkçe'yi bütün incelikleriyle öðrenmem gerekiyordu.
Benden þüphe ederler diye endiþem yoktu. Zira, Müslümanlar, müsamahakar, açýk kalbli ve iyi niyetlidir. Onlar bizim gibi, þüphe edici deðildir. Kaldý ki, Türk hükümeti, o zaman casuslarý yakalayabilecek örgüte malik de deðildi.

üok yorucu bir yolculuktan sonra Ýstanbul'a vardým. Ýsmimin Muhammed olduðunu söyledim ve camiye gitmeye baþladým. Müslümanlarýn temiz ve itaatkar oluþlarý çok hoþuma gitti. Bir ara kendi kendime:


"Bu masum insanlarla neden savaþýyoruz? Mesih efendimiz, bize bunu mu emretti?"


dedim. Fakat, ben hemen bu þeytani düþünceden dönüp en güzel bir þekilde, vazifemi yerine getirmeye karar verdim.
Ýstanbul'da Ahmed efendi isminde yaþlý bir alim ile tanýþtým.

Ondaki inceliði, açýk kalpliliði, gönül berraklýðý ve iyilikseverliði hiçbir papazda görmedim. Bu zat, gece gündüz Peygamberlerine benzemeye çalýþýrdý. Ona göre, Peygamberleri en kamil, en üstün insandý. üok þanslýydým ki, bir kere bile, kim olduðumu, nereli olduðumu sormadý.

Bana (Muhammed efendi) diye hitap ederdi. Sorduðum suallere cevap verir, bana þefkat ve merhamet ile muamele ederdi. Zira, beni Türkiye?de çalýþmak ve halifenin gölgesinde yaþamak için Ýstanbul'a gelmiþ bir misafir olarak bilirdi.

Zaten, bu bahane ile Ýstanbul'da kalýyordum.

Bir gün Ahmed efendiye:


"Annem ve babam öldü. Kardeþim de yok. Bana miras olarak da hiçbir þey kalmamýþ. üalýþýp kazanmak, Kur'an ve din bilgilerini öðrenmek, yani hem dünya, hem de ahireti kazanmak için, geldim Ýstanbul'a"


dedim.

Bu sözlerime çok sevinip dedi ki:

þu üç sebepten dolayý, sana hürmet göstermek lazýmdýr:



1- Sen Müslümansýn. Bütün Müslümanlar kardeþtir,


2- Sen misafirsin. Resulullah (Misafire ikramda bulunun!) buyurdu.:


3- Sen çalýþmak istiyorsun, (üalýþan, Allah'ýn dostudur) diye bir hadis-i þerif vardýr.

Bu sözler çok hoþuma gitmiþti. Kendi kendime,

"Keþke Hýristiyanlýkta da, bunun gibi parlak hakikatler olsaydý. Ne yazýk ki, hiçbiri yok" dedim. Fakat hayret ettiðim þey, bu kadar yüce bir din iken, bazý kimseler elinde, Ýslam'ýn zayýflamasýydý.

Ahmed efendiye, Kur'an-ý kerimi öðrenmek istiyorum dedim. Baþ üstüne, sana öðretirim dedi. Fatiha suresinden öðretmeye baþladý. Kur'an-ý kerimi okutmaya baþlamadan önce, abdest alýr ve bana da aldýrýrdý. Kýbleye karþý oturup okuturdu. Ýki yýl içinde, Kur'an-ý kerimi baþtan sona kadar okudum.

Ýstanbul'da bulunduðum müddetçe, bir cami hizmetçisinin yanýnda, biraz para karþýlýðýnda yatardým. Bu hizmetçi, çok asabi bir adamdý.

Cuma günü iþe gitmiyordum. Haftanýn kalan günlerinde, Halid isminde bir marangozun yanýnda, haftalýk ücret ile çalýþýyordum. Sadece sabahtan öðleye kadar çalýþýyordum.
Ýkindi namazýndan sonra Ahmed efendinin evine gider, ondan Kur'an, Arabi ve Türkçe lisan dersleri alýrdým. Hakikaten, bana Kur'aný, Ýslam dininin icaplarýný ve Arabi ile Türkçe lisanlarýnýn inceliklerini gayet güzel bir þekilde öðretiyordu.

Ahmed efendi bekar olduðumu anlayýnca, beni evlendirmek istedi. Hayýr dersem, iliþkilerimizin kesilmesine sebep olabileceðini anlayýnca, ona yalan söyledim. Ben iktidarsýzým dedim. Böylece, eski dost ve ahbaplýðýn devam etmesini saðladým.

Ýki yýl sonra, Londra'ya dönüp, Bakanlýða, hilafet merkezi ile alakalý geniþ bir rapor sunup, yeni emirler almam gerekiyordu.

Londra'ya dönünce yeni emirler aldým


Maalesef Londra'ya ancak altý kiþi dönebilmiþtik.

Türkçe ve Arapça ile Kur'aný ve ahkam-ý Ýslamiyeyi çok iyi öðrenmiþtim. Fakat, bakanlýða Osmanlý Devletinin zayýf noktalarýný gösterecek bir rapor hazýrlamayý baþaramamýþtým.

Ýki saat süren toplantýdan sonra, sekreter bu baþarýsýzlýðýmýn sebebini sordu. Ben de,"ünceki vazifem dil ile Kur'an ve Ýslamiyet'i öðrenmekti. Bunun haricindeki iþlere fazla vakit ayýramadým. Fakat, bu sefer sizi memnun edeceðim"

dedim. Sekreter, "Elbette baþarýlýsýn ancak birinci olmaný isterdim" dedi ve þöyle devam etti: Hempher, gelecek seferki vazifen ikidir:



1- Müslümanlarýn zayýf noktalarý ile, onlarýn vücutlarýna girip, mafsallarýný ayýrmamýzý saðlayacak noktalarý tespit etmektir. Zaten, düþmaný yenmenin yolu da budur.


2- Bu noktalarý tespit edip, dediðimi yaptýðýn zaman, yani Müslümanlarýn arasýný açýp, onlarý birbirine düþürebildiðin zaman en baþarýlý ajan olacak ve bakanlýk madalyasýný kazanmýþ olacaksýn.)


Altý ay sonra, kendimi Irak'ýn Basra þehrinde buldum. Basra'da, Arap, Fars ve biraz da Hýristiyan vardý.
Sekreter, Irak seferine çýkmadan önce, bana dedi ki:


"Hempher, bu sefer vazifen, ihtilaflarý iyice tanýmak ve bakanlýða bilgi vermektir.


Müslümanlarýn arasýndaki ihtilafý þiddetlendirebilirsen, Ýngiltere'ye en büyük hizmeti yapmýþ olacaksýn. Biz Ýngilizler, refah ve saadet içinde yaþamamýz için, bütün dünya devletlerinde ve sömürgelerimizde tefrikalar çýkarmak zorundayýz. Osmanlý Devletini de ancak böyle fitnelerle yýkabiliriz.


Böyle olmazsa, sayýca az bir millet, sayýsý çok olan bir millete nasýl hüküm edebilir?


Bütün gücünle, zayýf noktalarý ara bul ve oradan içeriye gir. Bilmiþ ol ki, Osmanlý Devleti ve Ýran, zayýf devrelerini yaþýyorlar.


Bunun için, senin vazifen, idarecilere karþý isyana sevk etmektir!


Tarih, "Bütün inkýlaplarýn, halkýn ayaklanmasýndan kaynaklandýðýný göstermiþtir!. Müslümanlarýn birlik beraberliði kuvvetleri daðýlýnca, onlarý rahatça imha ederiz."

Muhammed'in Peygamberliði hususunda hakikate varabilmek için, daima inceleme ve araþtýrma yapýyordum. Bir kere, merakýmý Londra'da papazýn birine açtým. Taassup ve inat ile konuþtu. Ýkna edici bir cevap da vermedi
.
Müslümanlar, "Hazret-i Muhammed'in Peygamberliðinin delili çoktur. Bunlardan biri Kur'andýr" derler. Kur'aný okudum, hakikaten çok yüce bir kitaptýr. Hatta, Tevrat'tan ve Ýncil'den daha yüksektir. Zira, içinde düsturlar, nizamlar, ahlakiyat v.s. vardýr.

Muhammed Peygamber gibi, okumamýþ, yazmamýþ bir zatýn, böyle yüce bir kitabý nasýl býraktýðýna hayret ediyorum. üok okumuþ, seyahat etmiþ bir adamýn dahi sahip olamadýðý bilgi, zeka ve bir þahsiyete nasýl malik olabilmiþti? Acaba bunlar, onun Peygamberliðinin delilleri miydi?

Basra'ya varýnca, bir camiye yerleþtim.


Caminin imamý þeyh ümer Tai isimli, Arap asýllý Sünni bir zattý.


Ama benden þüphelenip, beni sorguya çekti. Bu tehlikeli sohbetten kendimi þöyle kurtardým:


"Ben Türkiyeliyim, Iðdýrlýyým, Ýstanbul'daki Ahmed efendinin talebesiyim. Halid isminde bir marangozun yanýnda çalýþýyordum"


dedim ve gerekli bilgiler verdim. Birkaç cümle Türkçe de konuþtum. Ýmam gözleriyle oradan birisine iþaret ederek, benim Türkçe'yi doðru konuþup konuþmadýðýmý sordu. O da, olumlu cevap verdi.


Ýmamý ikna ettiðim için çok sevinmiþtim. Fakat, hayal kýrýklýðýna uðradým. üünkü, birkaç gün sonra, anladým ki, imam efendi benden þüpheleniyor ve Türk casusu olduðumu zan ediyordu. Daha sonra, Sultan tarafýndan tayin edilen vali ile, aralarýnda ihtilaf olduðunu öðrendim.

þeyh ümer efendinin camiinden uzaklaþtým, orada misafir ve yabancýlarýn kaldýðý bir handa, oda kiraladým. Hanýn sahibi Mürþid efendi her sabah rahatýmý kaçýrýr, sabah ezaný okunur okunmaz, namaza kaldýrmak için gelip, kapýmý sert bir þekilde çalardý.


Onu dinlemeye mecburdum. Ben de kalkar ve sabah namazýný kýlar görünürdüm.

Bir gün, Mürþid efendi, "Sen geldikten sonra, baþýma dertten kurtulmuyor. Ben bunu, senin uðursuzluðuna veriyorum. Zira, sen bekarsýn. Bekarlýk, uðursuzluktur. Ya evlen, ya da burayý terk et" dedi. Ona, evlenebilecek durumum, param yok dedim. Ahmed efendiye söylediðimi ona söyleyemedim. Zira Mürþid efendi, doðru söyleyip söylemediðimi öðrenebilmek için, soyup kontrol edebilecek biri idi.

Böyle deyince, Mürþid efendi, "Eðer yoksul iseler, Allah onlarý lütfu ile zenginleþtirir" ayetini duymadýn mý?" dedi. þaþýrýp kaldým. Sonunda dedim ki, peki evleneyim, fakat masrafsýz bir kýz bulabilir misin?

Mürþid efendi, "Ben anlamam! Receb ayýnýn baþýna kadar ya evlen veya çýk git" dedi. Recebe 25 gün kalmýþtý.

Bir marangozun yanýnda çok az bir ücretle iþ bulup, Mürþid efendinin hanýndan çýktým. Marangoz Abdür Rýza Horasanlý bir þii idi. Ondan Farisi öðrenmeye baþladým.


Her gün, Ýranlý þiiler, onun yanýnda toplanýr, siyasetten iktisada kadar, her konuda, konuþurlardý.


Hem kendi hükümetlerine, hem de Ýstanbul'daki Halifeye çok dil uzatýrlardý.


Yabancý biri gelince, hemen sözü deðiþtirirlerdi.

Bana çok itimat ediyorlardý. Sonradan anladým ki, Türkçe bildiðim için, beni Azerbaycan halkýndan zannediyorlarmýþ.
Marangoz dükkanýna bir delikanlý arada bir uðrardý. Ýlim talebesi kýyafetinde ve Arabi, Farisi, Türkçe biliyordu. Ýsmi Muhammed bin Abdülvehhab Necdi idi. Bu delikanlý, son derece yüksekten konuþan ve gayet asabi biriydi.

Osmanlý hükümetini çok kötülediði halde, Ýran hükümetinin aleyhine konuþmazdý. Onun dükkan sahibi Abdürrýza ile dostluðunun sebebi, ikisi de Ýstanbul'daki Halifeye muhalif idiler.


Ama bu delikanlý, Farisi'yi nasýl biliyor ve þii olan Abdürrýza ile nasýl arkadaþlýk edebiliyordu?

Necdli Muhammed, Sünni idi.


Sünnilerin çoðu, þiilerin aleyhinde konuþmalarýna ve hatta bir kýsmý, þiileri tekfir etmelerine raðmen, o hiç þiileri rencide etmezdi.


Necdli Muhammed, Sünnilerin dört mezhebinden birine tabi olmayý gerektiren, herhangi bir sebep görmüyordu ve "Kur'anda bu mezhepler hakkýnda hiçbir delil yok" diyordu. Bu husustaki hadislere hiç önem vermiyordu.


Kendini beðenmiþ bu Necdli genç, Kur'aný ve Sünneti anlama hususunda, nefsine uyardý. Sadece kendi zamanýndaki alimlerin ve dört mezhep imamýnýn deðil, Ebu Bekir, ümer gibi sahabenin de görüþlerini hiçe sayardý.

Aradýðýmý bu gençte bulmuþtum. Zira, onun alimlere saygýsýzlýðý, dört Halifeye de önem vermeyiþi, Kur'aný ve Sünneti anlama hususunda müstakil bir görüþe sahip oluþu, onu avlayýp elde etmek için, en zayýf noktalarýndandý.

Bu maðrur genç nerede, o Türkiye'de yanýnda okuduðum Ahmed efendi nerede!


O alim, selefleri gibi, daða benziyordu. Hiçbir güç, onu yerinden oynatamazdý. Ebu Hanife'nin ismini zikir etmek istediði zaman, kalkar abdest alýrdý. Buhari isimli hadis kitabýný eline almak istediði zaman, yine abdest alýrdý.
Necdli genç ise, Ebu Hanife'yi çok hafife alýr, "Ben Ebu Hanife'den daha iyi biliyorum" derdi.

Ben, Necdli genç ile çok yakýn bir arkadaþlýk kurdum. Daima onu övüyordum. Bir gün ona, "sen ümer ve Ali'den daha büyüksün. Peygamber þimdi hayatta olsaydý, onlarý deðil seni kendine halife tayin ederdi. Ben, Ýslam'ýn senin elin üzerinde yenilenmesini ve yükselmesini umuyorum. Ýslam'ý cihana yayacak biricik alim sensin" dedim.

Onunla Kur'aný, sahabenin, mezhep imamlarýnýn ve müfessirlerin tefsirlerine muhalif bir þekilde, tamamen kendi fikirlerimize göre tefsir etmeyi kararlaþtýrdýk. Kur'aný okuyor ve bazý ayetler üzerinde konuþuyorduk. Bundan maksadým, onu tuzaða düþürmekti. Zaten o da, kendini devrimci olarak göstermek ve daha fazla itimadýmý kazanmak için, görüþlerimi memnuniyet ile karþýlardý.

Bir kere, Cihad farz deðildir dedim. Ýtiraz etmesine raðmen onu ikna ettim, kabul etti.


Bir kere de, ona müta nikahý caizdir dedim.


Ýtiraz etti ve "ümer, Peygamber zamanýnda mevcut olan iki mütayý yasak etti ve onu yapaný cezalandýracaðýný bildirdi" dedi.


Ben,


"sen hem, ümer'den daha iyi biliyorum diyor, hem de ona tabi oluyorsun. Kaldý ki ümer, Peygamber helal ediyordu, ben yasaklýyorum demiþtir. Sen niye Kur'an ile Peygamberin sözünü býrakýp, ümer'in sözünü tutuyorsun"


dedim. O cevap vermedi.


Anladým ki, ikna oldu. Onun canýnýn kadýn istediðini biliyordum, kendisi bekar idi. Ona, gel müta nikahý ile birer kadýn alalým. Onlarla eðleniriz dedim. Baþýný sallayarak kabul etti.


Bu fýrsatý büyük bir ganimet bildim ve ona eðlencelik bir kadýn bulmaya söz verdim. Benim gayem, onun insanlardan olan korkusunu kýrmaktý.


Fakat o, bu iþin aramýzda sýr olarak kalmasýný ve ismini de kadýna söylemememi þart koþtu. Alelacele, orada Müslüman gençleri ifsad etmek için, Sömürgeler bakanlýðý tarafýndan gönderilen, Hýristiyan kadýnlarýn yanýna gittim. Onlardan birine meseleyi anlattým. Kabul edince, ona Safiye ismini verdim. Necdli genci onun evine götürdüm. Evde sadece Safiye vardý. Necdli genç için bir haftalýk müta yaptýk. O da kadýna ücret olarak biraz altýn verdi. Ben dýþtan, Safiye içten, Necdli genci avlamaya baþladýk.

Safiye, onu iyice eline aldý. Zaten, o da, ictihad ve fikir hürriyeti bahanesi ile, Ýslamiyet'in emirlerine karþý gelmenin nefsani tadýný duymuþtu.

Müta nikahýnýn üçüncü gününde, ayet ve hadislere raðmen içkinin haram olmadýðýna dair uzun uzadýya onunla münakaþa ettim. Sonunda, sarhoþ etmeyecek kadarý içmek haram deðildir diye inandý ve "içki sarhoþ etmediði zaman, haram deðildir" dedi.

Aramýzda geçen bu içki ile alakalý münakaþayý Safiye'ye bildirdim ve ona çok kuvvetli bir içki içirmesini tembih ettim. O da, "Senin dediðini yaptým, içkiyi içirdim, oynadý" dedi.

Ýþte böylece, Safiye ile birlikte, onu iyice ele geçirdik.

Sömürgeler bakaný ile vedalaþtýðým zaman bana, "Biz Ýspanya'yý Müslümanlardan içki ve zina ile aldýk. Yine bu iki büyük kuvvet ile, diðer bütün topraklarýmýzý da geri alalým"

demiþti. Bu sözünde ne kadar haklý olduðunu þimdi anlýyorum.

Bir gün ona oruç meselesini açtým. Oruç sünnettir, farz deðildir dedim. Buna da itiraz edip,


"Beni temelli dinden mi çýkarmak istiyorsun?"


dedi.


"Ben de ona, din, kalbin temizliði, ruhun selameti ve baþkasýnýn hakkýna tecavüz etmemektir. Peygamber, (Din sevgidir) dememiþ mi"


dedim.


Bir kere ona, "namaz farz deðildir, Allah Kur'anda, (Beni anmak için namaz kýl) [Taha 14] demiyor mu dedim. üyle ise, namazdan maksat, Allah?ý anmaktýr. Binaenaleyh namaz kýlmak yerine, Allah'ý an"


dedim. O da,


"Evet bazý kimseler, namaz vakitlerinde namaz yerine Allah'ý zikir ediyorlarmýþ"


dedi. Ben de, onun bu sözüne çok sevinmiþtim.


Bu fikri ileri götürmeye çok çalýþtým ve onun kalbini ele geçirdim. Sonra baktým ki, namaza önem vermiyor. Bazen kýlýp, bazen kýlmýyor. Bilhassa sabah namazlarýný çok kaçýrýyordu. Zira, gece ortasýna kadar onunla konuþarak, uyumasýna mani oluyordum. Sabahlarý da, halsiz olduðu için, namaza kalkamýyordu.

Bir gün, Peygamber hakkýnda da yokladým, "Bundan sonra, bu konuda, konuþursan, aramýz açýlýr ve seninle alakamý keserim" dedi. Bunun üzerine, bütün baþarýlarýmýn bir anda yok olacaðý korkusundan, Peygamber hakkýnda konuþmayý býraktým.

Sünnilik ve þiiliðin haricinde, kendisine bir yol tutmasýný telkin ettim.


O da, bu fikrime önem veriyordu. Zira maðrur birisiydi. Onun yularýný Safiye sayesinde, ele geçirdim.

Bir kere de, "Peygamber eshabýný birbirine kardeþ yapmýþ, doðru mu" dedim. "Evet", dedi. Bunun üzerine, "Ýslam'ýn ahkamý geçici mi, devamlý mý" dedim.


"Devamlýdýr. Zira Peygamberin helalý kýyamet gününe kadar helal, haramý da kýyamet gününe kadar haramdýr"

dedi.

Ben de, öyleyse gel seninle kardeþ olalým dedim ve onunla kardeþ olduk.

O günden sonra, ondan hiç ayrýlmadým. Sefere çýktýðýnda da beraberdik. Kendisine çok önem veriyordum. Zira, gençliðimin en kýymetli günlerini vererek diktiðim aðaç, meyvesini vermeye baþlamýþtý.

Londra'ya, Sömürgeler bakanlýðýna her ay bir rapor gönderirdim. Gelen cevaplar çok cesaret verici ve teþvik edici idi. Necdli genç, kendisine çizdiðim yolda yürüyordu.
Benim vazifem ona, istiklal, hürriyet ve þüpheciliði aþýlamaktý.


Ýstikbalinin çok parlak olacaðýný söyler ve onu çok överdim. Bir gün, þöyle bir rüya uydurdum:



"Dün gece Peygamberimizi rüyada gördüm. Hocalardan duyduðum sýfatlarýný da söyledim. Bir kürside oturuyordu. Etrafýnda, hiç tanýmadýðým alimler vardý. Siz girdiniz. Yüzünüz nur gibi parlýyordu. Peygamberin yanýna vardýðýnýzda, Peygamber yerinden kalktý ve her iki gözünüzün arasýný öptü. Ve (Sen benim adaþým, ilmimin varisisin, din ve dünya iþlerinde, benim vekilimsin) dedi. Sen, (Ya Resulallah, ben ilmimi insanlara açýklamaktan korkuyorum?) dedin. Peygamber cevaben, (Sen büyüksün, hiç korkma) dedi."

Rüyayý duyduktan sonra, sevincinden uçuyordu. Birkaç defa doðru mu diye sordu. Ben de, her seferinde, yemin ettim, elbette doðrudur dedim. O da, doðru söylediðime emin oldu.

O günden sonra, yeni bir mezhep kurmaya karar verdi.
Ýngilizlerin hazýrladýðý Vehhabi fýrkasýnýn bozuk fikirlerini, Muhammed bin Abdülvehhab 1737'de Necdde izhar etti.


Deriyye emiri Muhammed bin Süud tarafýndan çok müslüman kaný dökülerek, yayýldý Vehhabi dinini kabul etmeyenleri öldürdüler. Mallarýný ganimet olarak yaðma ettiler. Fýkýh, tefsir ve hadis kitaplarýný yaktýlar. Kur'an-ý kerimi, kendi düþüncelerine göre yanlýþ tefsir ettiler. Müslümanlarý aldatmak için, Hanbeli'yiz dediler.

Vehhabi dininin esasý ondur. Ýnançlarý þöyledir:


1- Allah maddi bir varlýktýr. Eli, yüzü ve ciheti vardýr.
2- Dört mezhepten birini taklit eden kafir olur.
3- Vehhabi olmayan kafirdir.
4- Peygamberin ve Evliyanýn mezarlarýný ziyaret etmek haramdýr.
5- Peygamberi, evliyayý vesile yaparak dua eden kafir olur.
6- Allah'tan baþkasý ile yemin eden müþrik olur.
7- Allah'tan baþkasý için nezreden ve Evliya kabri yanýnda hayvan kesen müþrik olur.
8- Ýlk peygamber üdem deðil Nuh'tur, üdem, Ýdris ve þit peygamber deðildir.
9- Kur'andan bizim anladýðýmýz doðrudur diyorlar.
10- Eshab-ý kiramýn ve alimlerin bildirdiði þeyleri inkar ederler

Londra'dan yeni emir geldi

þiilerin en çok sevdiði, ayný zamanda onlarýn ilim ve ruhaniyet merkezi Kerbela ve Necef þehirlerine gitmek için Londra'dan emir geldi.


Necdli genç ile görüþmemize son vermeye, Basra'dan ayrýlmaya mecbur oldum.


Ama bu cahil ve ahlaký bozulan adamýn, yeni bir fýrka kuracaðýna ve Ýslamiyet'in içerden yýkýlmasýna sebep olacaðýna ve bu fýrkanýn bozuk inançlarýný hazýrlamýþ olduðuma sevinerek, Basra'dan ayrýldým.

Necef'e, Azerbaycanlý bir tüccar kýyafetinde gittim. þii din adamlarýyla arkadaþlýk ve samimiyet kurdum ve onlarý aldatmaya baþladým. Onlarýn ders halkalarýna katýldým. Sünnilerin çalýþtýklarý gibi, fen bilgilerine çalýþmadýklarý ve onlardaki güzel ahlaka malik olmadýklarýný gördüm.



Birkaçý þöyledir:


1- Osmanlýya son derece düþmanlar. Sünnilere kafir diyorlar.

2- þii alimleri, týpký bizim duraklama devrindeki papazlarýmýz gibi, kendilerini tamamen dini ilimlere vermiþ, dünyevi ilimlerle çok az ilgileniyorlar.

3- Ýslamiyet'in hakikatinden, fen ve teknikteki ilerlemelerden haberleri yok.

Birkaç kere, onlarý halifeye isyan etmek için teþvik ettim. Beni maalesef dinleyen olmadý. üünkü onlar, Hilafete zapt edilmesi mümkün olmayan bir kale gibi bakýyorlardý.


Onlara göre, ancak Mehdi geldiði zaman, hilafetten kurtulabilirlerdi.

Irak seferimde kalbimi ferahlandýran bir manzara ile karþýlaþtým. Bazý olaylar, Osmanlýnýn sonunun yaklaþtýðýný haber veriyordu. Zira, Ýstanbul hükümeti tarafýndan tayin edilen vali, cahil ve zalim biri idi. Halk ondan razý deðildi.

Basra'dan Kerbela ve Necef'e gittiðimde, Necdli genç, kendisine gösterdiðim yoldan sapacak diye, çok üzülüyordum. Zira o, çok deðiþken idi. Onun üzerinde inþa ettiðim bütün emellerimin zayi olacaðýndan korkuyordum.

Kendisinden ayrýlýrken, Ýstanbul'a gitmeyi düþünüyordu. Bu fikrinden vazgeçmesi için, çok telkinde bulundum ve

"Oraya gittikten sonra, seni tekfir edebilecekleri bir söz sarf edersin, seni öldürmelerinden çok endiþe ediyorum"

diyerek vazgeçirmeye çalýþtým.

Gayem baþka idi. Oraya gittikten sonra, eðrilerini doðrultacak, Ehl-i sünnet itikadýna dönmesini saðlayacak derin alimlerle görüþmesinden ve bütün emellerimin zayi olacaðýndan korkuyordum.


üünkü, Ýstanbul'da ilim ve Ýslam'ýn güzel ahlaký vardý.

Ondan ayrýlýrken, kendisine, takýyyeyi anlattým.


"þiiler arasýnda, takýyye et, Sünni olduðunu söyleme ki, baþýna bir felaket getirmesinler" dedim.

Oradan ayrýlýrken, zekat adý altýnda ona bir miktar para verdim.

Londra'ya dönmek için emir geldi

Nihayet dönmek için emir geldi. Londra'ya döndüm. Londra'da sekreter ve bazý bakanlýk mensuplarý ile görüþtüm. Onlara uzun seferimde yaptýklarýmý ve müþahedelerimi anlattým. üok sevindiler ve memnuniyetlerini bildirdiler. Daha önce gönderdiðim raporu da görmüþlerdi.


Safiye de, benim raporuma mutabýk bir rapor yollamýþ. Yine öðrendim ki, her seferimde, bakanlýðýn adamlarý, beni takip etmiþler. Onlar da, gönderdiðim raporlara ve sekretere anlattýklarýma uygun raporlar vermiþler.

Bakan, Necdli genci elde ettiðime çok memnun oldu.


"O, bakanlýðýmýzýn aradýðý bir silah idi. Bütün mesain, sadece onu elde etmek için olsa da deðer" dedi.

Ben de,


"Necdli genç için çok endiþeli idim. Zira fikrinden dönmüþ olabilir"


dedim.


"Kalbin rahat olsun. Ondan ayrýldýðýnda sahip olduðu fikirlerden dönmemiþtir ve Ýsfahan'da bakanlýðýmýzýn casuslarý, onunla görüþmüþler, bakanlýða onun bozulmadýðýný haber vermiþlerdir" dedi. Kendi kendime dedim ki, "Necdli genç nasýl sýrlarýný baþkasýna anlatabilir!"

Bunu bakana sormaya cesaret edemedim. Fakat, sonra Necdli genç ile görüþtüðümde anladým ki, Ýsfahan?da Abdülkerim isminde bir adam onunla görüþmüþ ve "Ben þeyh Muhammedin [Beni kast ediyor] kardeþiyim. Sizin hakkýnýzda ne biliyorsa hepsini bana söyledi" diyerek, Necdli Muhammedi aldatmýþ ve onun sýrlarýný öðrenmiþ.

Necdli Muhammed bana,


"Safiye benimle Ýsfahan'a geldi ve iki ay daha, onunla müta nikahý ile yaþadýk. Abdülkerim de, benimle þiraz'a geldi ve Safiye'den daha güzel ve daha cazip Asiye isminde bir kadýn daha buldu. O kadýnla da müta ile, hayatýmýn en neþeli dakikalarýný geçirdim" dedi.

Daha sonra öðrendim ki, Abdülkerim, Ýsfahan havalisinden Celfa'da oturan, bakanlýðýn hýristiyan bir ajanýdýr. Asiye ise, þiraz Yahudilerinden olup, bakanlýðýn baþka bir ajanýdýr. Dördümüz, Necdli genci ileride kendisinden bekleneni en güzel bir þekilde yapabilecek surette yetiþtirdik.

Ben, olaylarý anlatýnca, Bakan bana, "Sen bakanlýðýn en büyük madalyasýný hak ettin. Zira sen, bakanlýðýn en mühim ajanlarý arasýnda birincisin. Sekreter sana, vazifende yardýmcý olacak bazý devlet sýrlarý söyleyecek Bu iki sýrrý, kendilerine tam itimat edilen, birkaç kiþiden baþka kimse bilmez" dedi.


Elimden tutarak, Bakanlýðýn bir odasýna götürdü. Bu odada çok cazip bir þeyle karþýlaþtým:


Yuvarlak bir masanýn etrafýnda on adam oturuyordu.


Birincisi, Osmanlý padiþahýnýn kýyafetinde idi. Türkçe ve Ýngilizce biliyordu.

Ýkincisi, Ýstanbul'daki þeyh-ul-Ýslamýn kýyafetinde idi.

üçüncüsü, Ýran þahýnýn kýyafetinde idi.

Dördüncüsü, Ýran sarayýndaki vezirin kýyafetinde idi.

Beþincisi, þiilerin tabi olduðu Necef?deki en büyük alimin kýyafetinde idi.

Bu son üç kiþi, Farsça ve Ýngilizce biliyorlardý. Bu adamlarýn her birisinin yanýnda, onlarýn söylediklerini yazmak için, birer katip bulunuyordu. Bu katipler ayný zamanda, bu adamlara, casuslarýn Ýstanbul, Ýran ve Necef'deki, onlarýn asýllarý olan beþ kiþi hakkýnda topladýklarý malumatý bildiriyorlardý.

Sekreter, "Bu beþ kiþi, oralardaki beþ kiþiyi temsil ederler. Onlarýn ne düþündüklerini anlamak için, asýllarý gibi yetiþtirdik. Biz Ýstanbul, Tahran ve Necef'dekilerle alakalý elimize geçen bilgileri, bunlara bildiriyoruz. Bunlar da, kendilerini oradakilerin yerinde kabul eder. Biz onlara soruyoruz, onlar da bize cevaplandýrýyor. Bizim tespitimize göre, buradakilerin cevaplarý, oradakilerin cevaplarýna yüzde yetmiþ uymaktadýr. Ýstersen, tecrübe mahiyetinde bir þeyler sorabilirsin. Nasýlsa, daha önce Necef alimi ile görüþmüþtün"

dedi.

Ben de peki dedim. Zira, daha önce, Necef'deki þianýn en büyük alimi ile görüþmüþ ve ona bazý hususlar sormuþtum. Ýþte, onun benzerinin yanýna yaklaþtým ve bazý sorular sordum o da cevaplandýrdý.

Bakanlýktaki bu adamýn cevaplarý, Necef'deki þii aliminin cevaplarýna týpa týp mutabýk idi. Bu adamýn Necef'deki alime bu kadar uygunluðu, beni hayretler içinde býraktý. Bir de üstelik bu adam Farsça biliyordu.

Sekreter, "þayet sen diðer dört kiþinin asýllarý ile de görüþmüþ olsaydýn, þimdi onlarla da görüþebilir ve onlarýn da asýllarýna ne kadar mutabýk olduðunu görebilirdin" dedi.

Ben dedim ki,


"þeyh-ul-Ýslamýn da nasýl düþündüðünü biliyorum. üünkü, benim Ýstanbul'daki hocam Ahmed efendi, þeyh-ul-Ýslamý bana iyice anlatmýþtý."


Sekreter,


"O zaman buyur, onun da numunesi ile görüþebilirsin" dedi.

þeyh-ul-Ýslamýn benzerinin yanýna yaklaþtým ve ona da bazý sorular sordum. O da cevaplandýrdý. Bu sorularý hocam Ahmed efendiye de, daha önce sormuþ ve az bir fark ile ayný cevaplarý almýþtým.

Sonra, sekretere dedim ki,


"Bu benzer kimseleri hazýrlamanýn hikmeti nedir?"


Bana;


"Biz bu usul ile onlarýn düþünce kabiliyetlerini öðreniyoruz. Siyasi ve dini mevzularda, onlar ile mücadele etmemize yardýmcý tedbirler bulmaya çalýþýyoruz. Mesela, düþman askerlerinin hangi taraftan geleceðini bilirsen, ona göre hazýrlanýr ve askerlerini uygun yerlere yerleþtirirsin ve onu periþan edersin. Fakat, onun ne taraftan saldýracaðýný bilmezsen, askerlerini her tarafa geliþigüzel daðýtýr ve maðlup olursun. Aynen öyle, Müslümanlarýn, getirecekleri delilleri bilirsen, onlarýn delillerini çürütebilecek karþý deliller hazýrlaman mümkün olur ve o karþý delillerle onlarýn akidelerini sarsabilirsin" dedi.Sonra, bin sayfalýk bir kitap verdi. "Okuduktan sonra getirirsin" dedi.

Bakanlýðýn verdiði kitabý okuduktan sonra, devletime olan itimadým biraz daha arttý ve Osmanlý Ýmparatorluðunun bir asýrdan daha az bir zaman içinde yýkýlmasý planlarýnýn hazýrlandýðýný yakinen anladým.


Müslümanlarla alakalý malumatým arttý. Onlarýn nasýl düþündüðünü, onlarýn zayýf noktalarýný, kuvvetli noktalarýný, ayrýca, kuvvetli noktalarýný zayýf nokta haline getirmenin usullerini iyice öðrenmiþ oldum.

Kitap, "Müslümanlarýn zayýf noktalarý" olarak, zikir ettiði yukarýdaki maddelerden sonra, Müslümanlarý, dinleri olan Ýslamiyet?in maddi ve manevi üstünlüðünden cahil býrakmanýn lazým olduðunu tavsiye ediyordu.

1- Cemaatlerin, aralarýna düþmanlýk sokup, suizanný aþýlayarak, bölücülüðü teþvik eden kitaplar yayýnlamak suretiyle, ihtilaflarý yerleþtireceðiz.

2- Okullarýn açýlmasýný, kitaplarýn yayýnlanmasýný men etmeliyiz. Yakýlmasý ve yok edilmesi mümkün olan din kitaplarýný yakýp yok etmeliyiz. Din adamlarý hakkýnda muhtelif iftiralar uydurmakla, Müslümanlarý, çocuklarýný dini okullara vermekten vazgeçirerek, cahil kalmalarýný saðlamalýyýz.

3-4- Onlarýn yanýnda Cenneti övüp, dünyaya önem vermemeyi teþvik etmeliyiz.


5- Hükümdarlarý zulüm ve diktatörlük yapmaya teþvik etmeliyiz.

6- Ýdam cezasýný kaldýrmak. Gaspçýlarý, hýrsýzlarý cezalandýrmaktan hükümeti alýkoymak ve anarþistleri silahlandýrarak, bu iþi yapmalarýný teþvik etmek ve güvensizliði yaymak için çalýþmalýyýz.

7- þu þekilde, onlarýn hastalýk içinde yaþamalarýný saðlayabiliriz:


Her þey Allah'ýn kaderi ile olur. Tedavinin iyileþmede hiçbir tesiri yoktur. Allah Kur'anda,


(Rabbim beni yedirir ve içirir. Hasta olduðum zaman da, O bana þifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek Odur) [þuara 79-80-81]


dememiþ mi? üyleyse, Allah?ýn iradesi dýþýnda kimse, ne þifa bulur ve ne de ölümden kurtulur diyerek tedaviden uzaklaþtýrmak gerekir.

8- Zulmü temin için, Ýslam, ibadet dinidir. Onun devlet iþleriyle ilgisi olmaz demeli.

9- Ýktisadi çöküntü de, bahsi geçen zararlý iþlerin tabii bir neticesidir. Mahsulleri çürütmek, ticaret gemilerini batýrmak, çarþýlarý yakmak, bentleri, barajlarý yýkýp ziraat sahalarýný ve sanayi merkezlerini su altýnda býrakmak ve içme suyu þebekelerine zehir katmak suretiyle tahribatý arttýrmalýdýr.

10- Devlet adamlarýný, kadýn ve spor gibi fitneye ve parçalanmaya sebep olacak arzulara, içki, kumar, rüþvete ve hazine mallarýný, kendi þahsi iþlerinde harcamaya alýþtýrmak, vazifelileri bu iþleri yapmaya teþvik edip, bize hizmet edenleri ödüllendirmek lazýmdýr. Bu iþlerle vazifeli ingiliz casuslarýný, gizli ve açýk olarak korumak, onlardan Müslümanlarýn eline geçenleri kurtarmak için, her çeþit masrafý yapmak lazýmdýr.

11- Faizin her þeklini yaymak lazýmdýr. Zira faiz, milli ekonomiyi harap ettiði gibi, Müslümanlarý, Kur'anýn ahkamýna karþý gelmeye de alýþtýrýr. Zira insan, bir kanunun bir maddesini ihlal edince, artýk diðer maddelerini de ihlal etmesi kolay olur.

12- ülimlere kötü isnatlarda bulunup, aleyhlerine adi ithamlar uydurarak, Müslümanlarýn onlardan soðumalarýný temin etmek lazýmdýr. Casuslarýmýzýn bir kýsmýný, onlarýn kýyafetine sokacaðýz. Sonra, bunlara çirkin iþler yaptýracaðýz. Böylece bunlar, alimler ile karýþmýþ olacak ve her alimden þüphe edilecek.


Bu casuslarý, El-Ezhere, Ýstanbul'a, Necef ve Kerbela'ya sokmak zaruridir. Müslümanlarý alimlerden soðutmak için okullar, kolejler açacaðýz. Buralarda, Rum ve Ermeni çocuklarýný, Müslümanlara düþman olarak yetiþtireceðiz. Müslüman çocuklarýna da kendi ecdatlarýnýn cahil olduklarýný aþýlayacaðýz. Bu çocuklarý, Halife ve alimler ve devlet adamlarýndan soðutmak için, onlarýn hatalarýný, kendi zevkleri ile meþgul olduklarýný, Halifenin cariyelerle vakit geçirip, halkýn malýný kötü yollarda kullandýðýný, hiçbir iþte Peygambere uymadýklarýný aþýlayacaðýz.

13- Ýslam'ýn, kadýna hakaret ettiðini yayacaðýz. Feminizmi savunacaðýz.


14- Pislik, susuzluðun neticesidir. Suyun arttýrýlmasýna mani olmaya çalýþmalýyýz.

Müslümanlarýn kuvvetli noktalarýný tahrip etmek için:


1- Müslümanlarýn arasýnda, ýrkçýlýk ve milliyetçilik körüklenecek. Türklerle, Araplar birbirlerine düþman edilecek.


2- þu dört þeyi, gizli açýk yaymak lazýmdýr: Ýçki, kumar, zina ve domuz eti


3- Cihadýn geçici bir farz olduðunu, vaktinin son bulduðunu telkin edeceksiniz.


4- þiilerin kalblerinden, kafirlerin necis olduðu fikrini çýkaracaksýnýz.

5- Müslümanlara, Ýslam'dan kastýn mutlak din olduðunu ve bu dinin Yahudilik ve Hýristiyanlýk olabileceðini, sadece Ýslamiyet'in olmadýðý inancýný aþýlayacaksýnýz.

6- Kilise yapmanýn haram olmadýðýný, Peygamber ve Halifeleri onlarý yýkmadýðýný, bilakis onlara hürmet gösterdiðini, Ýslam'ýn ibadethanelere hürmetkar olduðunu, onlarý yýkmadýðýný, yýkanlara mani olduðunu çokça söyleyeceksiniz.

7- "Yahudileri Arap yarýmadasýndan çýkarýn" ve "Arap yarýmadasýnda iki din olmaz" hadisleri hakkýnda, Müslümanlarý þüpheye düþüreceksiniz, zayýf veya uydurma diyeceksiniz. Hadislere þüphe ile bakýlmasýný saðlayacaksýnýz.

8- Müslümanlarý, ibadetlerinden men etmeye çalýþacak ve (Allah insanlarýn ibadetlerine muhtaç deðildir) diyerek, onlarý ibadetlerin faydalarý hakkýnda tereddüte düþüreceksiniz.


9- Harpte düþmandan ganimet olarak alýnan malýn beþte birinin [Humusun], alimlere verilmesini þüphelendirecek ve bunun ticaret kazancýyla bir ilgisinin olmadýðýný izah edeceksiniz.

10- Müslümanlarýn akidelerine bid?atler sokup, Ýslam'ý gericilik ve terör dini olmakla itham edeceksiniz


11- üocuklarý babalarýndan uzaklaþtýrýp, büyüklerinin dini terbiyelerinden mahrum kalmalarýný saðlayacaksýnýz.


12- Kadýný erkeðe, erkeði kadýna karþý tahrik edeceksiniz.


13- Cami imamlarýnýn fasýk, sapýk olduklarýný yayarak cemaat ile namazý ortadan kaldýracaksýnýz.


14- Bid'at olduðu gerekçesiyle, türbelerin hepsinin yýkýlmasý lazýmdýr diyeceksiniz.

15- Seyyidlerin, Peygamberlerinin soyundan geldikleri hususunda insanlar tereddüde düþürülecek.


16- Vaizleri azaltmaya çalýþýlacaktýr.

17- Müslümanlara hürriyet var diyerek,


" Herkes dilediðini yapabilir.Emr-i maruf ve nehy-i münker ve Ýslam ahkamýnýn öðretimi farz deðildir"


diyeceksiniz!

18- Müslümanlarýn neslini azaltmak için, doðum kontrolü yapýlacaktýr


19- Ýslam'ýn yayýlmasý ve Müslüman olmayanlara öðretilmesi faaliyetleri kat'i surette men olunacak. Ýslam'ýn yalnýz Araplarýn dini olduðu fikri yayýlacak.

20- Hayýr kurumlarýnýn hudutlarý daraltýlacak ve devlete ait bir hale getirilecek.

21- Müslümanlarý Kur'an hakkýnda þüpheye düþürecek ve içinde noksanlýk ve fazlalýk var, diyeceksiniz.


Sekreter ikinci sýrrý da açýkladý

Ýkinci sýr, bir asýrlýk bir zaman içinde Ýslam'ý yok edip unutturmak gayesi ile, bakanlýkta bu iþ için çalýþan yüksek rütbeli Ýngilizlere mahsus hazýrlanmýþ, elli sayfalýk bir plan dergisi idi. Bu planlar 14 maddede toplanmýþtý. O planlar þunlardý:


1- Buhara'yý, Tacikistan'ý, Ermenistan'ý, Horasan ve etrafýný istila etmek için, Rus çarý ile çok iyi bir ittifak ve yardým anlaþmasý kurmamýz lazýmdýr.

2- Ýslam alemini, hem içerden, hem de dýþarýdan yýkmak için, Fransa ve Rusya ile, iþbirliði yapmamýz lazýmdýr.

3- Türk-Ýran hükümetleri arasýna çok þiddetli ihtilaflar sokup, her iki tarafta milliyetçilik ve ýrkçýlýk fikirlerini kuvvetlendirmemiz lazýmdýr. Ayrýca, birbirine komþu bütün Müslüman kabile ve milletlerin arasýna ve Müslüman ülkeler arasýna düþmanlýk sokmamýz lazýmdýr. Halký gruplara bölmek, eskileri dahil, bütün bozuk mezhepleri ihya edip, canlý tutmak ve birbirine düþürmek lazýmdýr.

4- Ýslam ülkelerinden bazý parçalarý gayri müslimlerin eline vermek lazýmdýr.


Mesela:


Medine'yi Yahudilere,
Ýskenderiye'yi Hýristiyanlara,
Ýmareyi Saibeye,
Kermanþahý Ali'yi ilahlaþtýran Nusayrilere,
Musulu Yezidilere,
Ýran körfezini Hindulara,
Trablusu Dürzilere,
Karsý Ermenilere,
Maskatý Haricilere vermek lazýmdýr.


Sonra, bunlarý, para, silah ve gerekli bilgilerle takviye etmek gerekir ki, bunlar Ýslam'ýn vücudunda birer diken olsun. Ýslam iyice yýkýlýp kayboluncaya kadar, bunlarýn yerlerini geniþletmek lazýmdýr.

5- Osmanlý ve Ýran'ý, birbirleriyle hiç anlaþamayan ufak mahalli devletlere bölmeyi planlamak lazýmdýr. Hindistan'ýn þimdiki hali gibi. Zira, þöyle bir nazariye var: "Parçala, hükmet, parçala, mahvet"

6- Ýslam'ýn bünyesinde, tahrif edilmiþ din ve mezhepler ihdas etmek lazýmdýr ve ihdas edeceðimiz bu dinlerin her birisinin bir memleketin insanlarýnýn heva ve hevesine uygun olmasý için, çok ince bir plan yapmalýyýz.

7- Zina, homoseksüellik, içki ve kumar ile, halk arasýna fitne ve fesat tohumlarý saçýlacak. Bunun için, bu memleketlerde yaþayan gayri müslimler kullanýlacak.

8- Ýslam ülkelerinde zalim liderler yetiþtirmeye ve hükümet adamlarýný, mümkün olduðu kadar aslý gayri müslimlerden seçtirmeliyiz. Bunu yapmak için, bazý ajanlarýmýzý sureten Müslüman, din adamý þekline sokup, isteklerimizi icra etmek için, yüksek makamlara getirmeliyiz.

9- Mümkün mertebe Kur'an nýn öðretilmesine mani olacaksýnýz.

10- Devlet adamlarýnýn etrafýna adamlarýmýzý yerleþtirip, onlarýn vasýtasý ile, bakanlýðýmýzýn arzularýný tatbik etmek için, onlarý bu devlet adamlarýnýn müsteþarlarý haline getirmeliyiz.


11- Misyonerliðin sahasýný geniþletip, her sýnýf ve mesleðe bilhassa doktor, mühendis, muhasebeci v.s. gibi mesleklere sokmalýyýz. Ýslam ülkelerinde kilise, okul, hastane, kütüphane ve hayýr kurumlarý ismi altýnda propaganda, yayýn merkezleri açmalý ve bunlarý, Ýslam ülkelerinin dört bir bucaðýna yaymalýyýz. Milyonlarca Hýristiyan kitaplarýný bedava daðýtmalýyýz.



12- Kýz, erkek, bütün Ýslam gençliðinin kafasýný karýþtýrýp, Ýslamiyet hakkýnda þüphe ve tereddüte düþmelerini temin etmeliyiz.

13- Ýç savaþ ve ayaklanmalarý teþvik etmeli



14- Ýktisatlarý tahrip edilecek, gelir kaynaklarý, ziraat sahalarý bozdurulacak, su bentleri yýktýrýlacak, ýrmaklar kurutulacak, tembellik yaygýnlaþtýrýlacak, tembeller için, oyun yerleri açýlacak. Uyuþturucu madde, içki, yaygýn bir hale getirilecektir.

Abdülvehhab oðlunun kabul ettiði, Bakanlýðýn 6 maddelik ince planý


Londra'da bir ay daha kaldýktan sonra, tekrar Necdli Muhammed ile görüþmek üzere, Irak'a gitmek için emir aldým. Sefere çýkarken, sekreter bana dedi ki:



"Necdli Muhammed hakkýnda bir ihmalkarlýk yapmayasýn!

Casuslarýmýzýn gönderdikleri raporlardan anlaþýldýðý gibi o, planlarýmýzý gerçekleþtirmek için çok uygun bir ahmaktýr. Onunla açýk konuþ!


Ýsfahan'da ajanlarýmýz, onunla açýkça konuþmuþ, o da, isteklerimizi bir þart ile kabul etmiþtir. Onun þartý þudur:

Görüþlerini açýklayýnca, kendisine saldýrmasý muhakkak olan, devlet adamlarýndan ve alimlerden kendini korumak için, kafi derecede mal ve silahla takviye edilmesi, memleketinde kendisine küçük de olsa, bir beylik kurulmasýdýr. Bakanlýk da, bu þartlarý kabul etmiþtir."

Bu haberin verdiði sevinçle, az daha uçacaktým. O zaman, sekretere bu hususta, ne yapmam gerektiðini sordum.

Cevabýnda,


Necdli Muhammedin tatbik etmesi için, bakanlýk ince bir plan hazýrlamýþtýr, þöyle ki:


1- Bütün Müslümanlarý, tekfir edip, onlarý öldürmenin, mallarýný ellerinden almanýn, namuslarýna tecavüzün, erkeklerini köle, hanýmlarýný cariye yapýp, köle pazarlarýnda satmanýn helal olduðunu söyleyecek.

2- Hac ibadetini ortadan kaldýrmak için, kabileleri hacýlara saldýrtýp, mallarýný ellerinden almaya ve onlarý öldürmeye teþvik edecek.

3- Müslümanlarý, Halifeye itaat etmekten men etmeye çalýþacak. Onlarý Halifeye karþý isyan etmeye teþvik edecek ve bu iþ için, ordular hazýrlayacak.

4- Mekke, Medine ve diðer Ýslam ülkelerinde bulunan türbe, kubbe ve mukaddes yerlerin put ve þirk olduklarýný söyleyerek, yýkýlmalarýnýn lazým olduðunu ilan edecek.

5- Ýslam ülkelerinde mümkün mertebe ihtilal, zulüm ve anarþiyi temin edecek.

6- Tahrif edilmiþ bir Kur?an neþretmeye çalýþacak.
Sekreter, yukarýdaki altý maddelik planý söyledikten sonra dedi ki:


" Bu büyük program seni korkutmasýn. üünkü vazifemiz, Ýslamiyet'i yok etme tohumunu atmaktýr. Bu iþi tamamlayacak nesiller gelecektir. Ýngiliz hükümeti, sabretmeyi ve adým adým yürümeyi adet edinmiþtir."

Onun yanýnda iki yýl kaldým. Davetini ilan etmek için bir program hazýrladýk.


Nihayet, 1730'da, onun azmini kuvvetlendirdim. O da, kendine yardýmcý topladýktan sonra, kapalý bazý cümlelerle davetini kendine çok yakýn olanlara anlattý.


Sonra, davetini günbegün geniþletti. Onu düþmanlarýndan korumak için, etrafýna muhafýzlar koydum. Ve onlara istedikleri kadar mal ve para verdim. Düþmanlarý tecavüz etmek istediði zaman, muhafýzlarýn gayretlerini arttýrýyordum. Ve onlarý manen destekliyordum.


Daveti yayýldýkça, muhalifleri çoðalýyordu. Kendisine fazla hücum yapýldýðý zaman, davetten vazgeçmek istiyordu. Ama onu yalnýz býrakmýyor, azmini kamçýlýyordum. Ona, "Peygamber senden daha fazla eziyet gördü. Biliyorsun, bu þeref yoludur. Her devrimci gibi, biraz meþakkate tahammül etmelisin!" diyordum.

Biz daima düþmanlarýn hücumuna uðrayabilirdik. Onun muhaliflerine karþý, parayla aldýðým casuslar koydum. Düþmanlarý ona bir zarar yapmak istediðinde, onlar beni haberdar ediyor, ben de, zararlarýný tesirsiz hale getiriyordum.

Bir sefer, düþmanlarýn onu öldürmek istedikleri haberini aldým. Hemen, onlarýn hazýrladýklarýna mani olmak için, gerekli tedbirleri aldým. Ýnsanlar, düþmanlarýnýn ona böyle bir þey yapmak istediklerini duyunca, onlardan nefret etmeye baþladýlar. Böylece, kazdýklarý kuyuya kendileri düþtüler.
Planýn 6 maddesini icra edeceðini bana vaad etti,

"þimdilik, bunlardan ancak bir kýsmýný yerine getirebilirim"

dedi. Bu sözünde haklý idi. O zaman, hepsini yapmasý mümkün deðildi.


Tahrif edilmiþ bir Kur'an neþir etmeyi de red etti. Bu hususta, en çok Mekke'deki þeriflerden ve Ýstanbul'daki hükümetten korkuyordu. Bana, "Bu hususu açýkladýðýmýz taktirde, kuvvetli bir ordunun hücumuna maruz kalacaðýz" dedi. Onun mazeretini kabul ettim. Zira, doðru söylüyordu. þartlar müsait deðildi.

Birkaç yýl sonra, Sömürgeler bakanlýðý, Deriye emiri Muhammed bin Süudu da safýmýza çekmeye muvaffak oldu.

Bana bunu haber vermek ve her iki Muhammedin arasýnda muhabbet ve muaveneti tesis etmek için, bir haberci gönderdi.

Müslümanlarýn kalplerini ve itimatlarýný, dini yoldan temin için, Necdli bizim Muhammed'den, siyasi yoldan temin için de, Muhammed bin Süuddan istifade ettik. Böylece, devamlý, kuvvetlendik. Deriye þehrini merkez yaptýk. Din olarak da VEHHABÝLÝK dinini tesis ettik.


Bakanlýk, yeni vehhabi hükümeti gizlice destekliyor ve takviye ediyordu.


Yeni hükümet, Arapçayý ve çöl muharebesini çok iyi öðrenmiþ 11 Ýngiliz subayýný köle ismi altýnda satýn aldý. Planlarý, bu subaylarla beraber hazýrlýyorduk.


Her iki Muhammed de, gösterdiðimiz yolda yürüyorlardý. Bakanlýðýn özel bir emri olmadýðý zaman, konularý biz karara baðlýyorduk.




www.acikistihbarat.com