Türk Adý, Türk Soyu,Türklerin Ana Yurdu,Göçler



TüRK ADI
Türk Milleti'nin tarihi insanlýk tarihi kadar eskidir. "Türk" sözü tarihin en eski çaðlarýndan beri kullanýlýyordu ve belirli bir kavmin yada kavimler birliðinin adý olarak mevcuttu. Türkler'in köklü ve çok zengin bir tarihe ve kültüre sahip olmasý nedeniyle birçok bilim adamý "Türk" adýnýn nereden geldiði hakkýnda araþtýrmalar yapmýþ, bu araþtýrmalar neticesinde Türk adý ilk defa Mü. XIV. yy'da "Tik" veya "Tikler" adýyla geçmeye baþlamýþtýr. Diðer bir görüþe göre ise Türk adý Mü. XIV. yy'dan öncede varolduðudur. Zira Türk ýrkýnýn tarihi insanlýðýn tarihi kadar eskidir. Bu gerçeði kavmi ve milli mitolojilerde ve tarihi oluþumlarda izah eden eski kayýtlarda görmek mümkün olmaktadýr.

Türk ýrkýnýn çok eski olmasý nedeniyle Türk adýnýn nerden geldiði hakkýnda birçok iddia ve görüþler ileriye sürmüþlerdir. Buna göre, Heredotos'un doðu kavimleri arasýnda zikrettiði TARGÝTAB'lar.

-Ýskit topraklarýnda doðduklarý söylenen TYRKAE'ler
-Tevrat'ta adý geçen Togarma'lar.
-Eski Hint kaynaklarýnda tesadüf edilen TURUKHA'lar veya THRAK'lar
-Eski ün Asya çivili metinlerinde görülen TURUKKU'lar.
-üin Kaynaklarýnda Mü. I. yy'da rol oynadýklarý belirtilen TÝK veya DÝ'ler


Bizzat "Türk" adýný taþýyan Türk kavimleri olarak gösterilmektedir. Ýslam kaynaklarýnda yer alan Ýran menþeli "Zend - Avesta" rivayetleri ile Ýsrail menþeli "Tevrat" rivaytetleride Nuh Peygamberin torunu olan Yafes'in oðlu "Türk" ile Ýran rivayetlerdeki Feridun'un oðlu "Türac" veya "Tur"un soyu Türk adýný taþýyan ilk kavim olarak gösterilmek istenmiþtir. "Avesta"da yer alan "Ebül Beþer"den (1) ,Cemil ve oðlu Feridun'dan bahsedilmektedir. "Feridun'un ülkesi Salm, Irak ve Turak (Türk) ismindeki üç oðlu arasýnda pay etmiþtir. Salma!a bugünkü Ýran ve havalisi, Irak'a bugünkü Irak ve havalisi ,Turak'a ise Orta Asya ve üin havalisi düþmüþtür. Feridun ölünce Irak, Salm'a saldýrarak Ýran ve havalisini almýþ,daha sonra Turak'a saldýrmýþtýr. Irak, Turak'ý yenememiþ, savaþ bunlarýn torunlarýna uzanan dek senelerce sürmüþtür. Sonunda Turak'ýn torunu "Afrasyap"(2) Irak torunun "Muncihir"i maðlup ederek Ceyhun nehri sýnýr kabul edilen bir anlaþma yapmýþtýr. Bu tarihten sonra Ceyhun nehri doðusunda "TURAN", batýsýna da "ÝRAN" denmiþtir. Tevrat rivayetlerinde ise Nuh tufanýndan sonra Nuh peygamber dünyayý üç oðlu arasýnda pay etmiþ. Yafes'e Orta Asya ve üin ülkeleri düþmüþ,Yafes ölürken tahtýný sekiz oðullarýndan biri olan "TüRK" e býrakmýþtýr. Görülmektedir ki Hz. Adem devrine yakýn zamanlarda Turak(Türk)'den Ýran-Turan savaþlarýndan ve Alp Er Tunga gibi büyük bir Türk Baþbuðundan ve Saka Ýmparatorluðu Kaðanýndan bahsedilmektedir. Yukarýda mitoloji ve tarihi kayýtlar içerisinde yer alan "Türk" kelimelerinden ,Türk adýnýn ne kadar eski olduðu ortaya çýkmaktadýr. Mü XIV. yy'da yer alna "Tik"ler ile dünyada mevcut olan medeniyetlerin en eskisi olan Mü. VII. yy. da Orta Asya'da kurulan "Anav" medeniyeti de Türkler tarafýndan kurulmuþtu. O halde Türkler Mü. XIV. yy'da Tik'ler , Mü. VII. yy'da Anavlar ,Mü IV yy'da Sakalar ile tarih kayýtlarýnda yer almaktadýr. Türk kelimesinin yazýlý olarak kullanýlmasý ilk defa Mü 1328 yýlýnda üin tarihide "Tu-Kiu" þeklinde görülmektedir. Mü. I yy'da Romalý yazarlardan biri olan Pompeius Meala'nýn Azak Denizi kuzeyinde yaþayan halktan "Turcae" olarak bahsetmesi ile ilk defa yazýlý olarak karþýlaþýyoruz.

Türk adýnýn tarih sahnesine çýkýþý MS VI yy'da kurulan Gök-Türk Devleti ile olmuþtur. Orhun kitabelerinde yer alan "Türk" adý daha çok "Türük" þeklide gösterilmektedir. Bundan dolayý Türk kelimesini Türk Devleti'nin ilk defa resmi olarak kullanýlan siyasi teþekkülün Gök-Türk imparatorluðu olduðu bilinmektedir. Gök-Türkler'in ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adý olarak kullanýlmýþken,sonrada Türk milletini ifade etmek için kullanýlmaya baþlanmýþtýr. MS. 585 yýlýnda üin Ýmparatorunun GüK-TüRK Kaðaný Ýþbara'ya yazdýðý mektupta"Büyük Türk Kaðaný" diye hitap etmesi, Ýþbara Kaðanýn ise üin Ýmparatoruna verdiði cevabi mektupta "Türk Devleti'nin Tanrý tarafýndan kuruluþundan bu yana 50 yýl geçti" hitaplarý Türk adýný resmileþtirmiþtir. Gök-Türk yazýtlarýnda Türk sözü daha çok "Türk Budun" þeklide geçmektedir. Türk Budun'un ise Türk Milleti olduðu bilinmektedir. Dolayýsýyla Türk adý bu dönemlerde bir topluluðun veya kavmin isminden ziyade ,siyasi bir mensubiyeti belirleyen bir kelime olarak görülmektedir. Yani Türk soyuna mensup olan bütün boylarý ve topluluklarý ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiþtir.
TüRK SOYU
Tarihte Türk ýrký hakkýnda çeþitli tasvirler yapýlmýþtýr. üin,Latin ve Grek kaynaklarýnda Türkler daha çok Moðol tipinde tasvir edilmiþlerdir. Bunun sebebi ise Türklerin tarih boyunca en çok temasýnýn Mogollar'la olmasýdýr. Moðol kitleleri yýllarca Türklerin idaresinde yaþamýþ,göçlere,savaþlara Türklerle beraber katýlmýþlardýr. Bunun sonucunda bu kaynaklar Türk ile Moðol tipini birbirine karýþtýrmýþtýr.

Son yarým asýr içinde yapýlan ilmi çalýþmalar ve araþtýrmalar sonucu Türklerin beyaz ýrka mensup bulunduklarý, yeryüzünde mevcut üç büyük ýrk grubundan "Europid" adý verilen grubun "Turanid" tipine mensup bulunduklarý anlaþýlmýþtýr. Kafa yapýlarý Brakisefal (yuvarlak kafalý)dýr. Türklerin kendilerini baþta "Mongolid" Moðollar olmak üzere diðer topluluklardan ayýran antropolik çizgilere sahip olduklarý tespit edilmiþtir. Türklerin hakim vasfý beyaz renk,düz burun,deðirmi çene,hafif dalgalý saç,orta gürlükte sakal ve býyýktýr.

Turan tipine örnek olan Orta Asya, Maveraünehir ve diðer Yakýn Doðu Türkleri beyaz tenli ,koyu parlak gözlü, deðirmi yüzlü,endamlý,saðlam yapýlý erkek ve kadýnlarý ile Ortaçað kaynaklarýnda güzelliðin timsali olarak gösterilmiþ hatta Ýran edebiyatýnda Türk sözü "Güzel Ýnsan" manasýnda kullanýlmýþtýr. Tevrat'ta nakledilen bir rivayette ise Türk soyunun Ham ve Sam'dan deðil, Yafes'den türemiþ olarak beyaz ýrktan geldiði gösterilmiþtir.

TüRKLERÝN ANA YURDU
Türklerin Tarih sahnesine ilk çýktýklarý bölge, yani Türklerin ana yurdu üzerine çeþitli görüþler vardýr. Maddi kültür unsurlarý, dil hususiyetleri ya da tarihi realite bakýmýndan konuyu deðerlendiren bilim adamlarý, Orta Asya'daki çeþitli kültür çevrelerini Türklerin ana yurdu olarak kabul ederler. Esas itibariyle, bu yöndeki ilk çalýþmalar batýlý bilim adamlarý tarafýndan ortaya konmuþtur. Gerçekte XIX. yüzyýl sonlarýyla XX. yüzyýl baþlarýnda baþlatýlan araþtýrmalarla, batý kendi tarihinin köklerini aramaya koyulmuþ, fakat neticede, hiç hesaba katmadýklarý bir milletin yani Türklerin, kendilerine has kültür ve medeniyetleriyle karþý karþýya gelmiþlerdir. Bu gerçek karþýsýnda, batýlý bilim adamlarý yoðun çalýþmalarda bulunmuþlar ve Türklerin tarih sahnesine çýktýklarý yer ve zaman hususunda çeþitli nazariyeler sunmuþlardýr. J. Klaproth (1824), J. Von Hammer (1832), W. Schott (1836), M. A. Castren (1856), A. Vambery (1885) ve E. Oberhummer (1912) gibi ilk alimler Altaylar ve çevresini Türklerin ana yurdu olarak gösterirken, W. Koppers (1937), W. Radloff (1891), G.J. Ramstedt (1928), L.Ligeti (1940) ve K. H. Menges (1968) gibi dilci ve tarihçiler Altaylar'ýn doðusu ve Kadýrgan Daðlarýna kadar olan bölgelerde Türk ana yurdunu aramýþlardýr ve bu görüþü ünlü Türkolog Barthold da desteklemektedir.
Strzygowsky (1935), O. Menghin (1937), Ý. Zichy gibi sanat ve kültür tarihçileri ise Altaylardan Urallar'a kadar uzanan sahaya sýcak bakmýþlardýr. Bu görüþleri deðerlendirerek ana yurdun coðrafi sýnýrlarýný tespit etmek mümkündür. Ancak araþtýrmalarda belirtilen ve arkeolojik bulgularýn yer aldýðý daha belirli ve dar bir bölgeyi ana yurt olarak tespit etmek ve kabullenmek hem zor hem de sakýncalýdýr. üünkü dinamik ve hareketli bir kavim olan Türkler, en eski devirlerden itibaren geniþ bir alana yayýlmýþlar ve kültürlerini buralara götürmüþlerdir. Atý ehlileþtirerek adeta onunla bütünleþen Türkler, konar-göçer yaþantýlarýný bozkýr coðrafyasýnda hakim kýlmýþtýr. Bu sebeple daha geniþ çerçevede düþünülecek olursa, Türklerin ana yurdu Orta Asya bozkýrlarýdýr, Orta Asya'nýn sýnýrlarý doðuda Baykal gölünden Batýda Hazar ve Ural daðlarýna; kuzeyde Sibirya bozkýrlarýndan güneyde Tanrý daðlarý ve Gobi çölüne uzanmaktadýr. Bu coðrafyanýn, bütün dünya tarafýndan kabul edilmiþ siyasi adý ise Türkistan'dýr. Türkistan'da Konar göçer bozkýr medeniyetinin M.ü. devirlere giden pek çok kültür çevresi yer alýr. Sovyet Ýmparatorluðunun daðýlmasýyla istiklallerini kazanan Türkistan'daki Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarýna ait topraklarda yapýlacak incelemeler Türklerin tarih sahnesine çýkýþlarýna dair yeni belge ve bulgularý, elbette ki, gün yüzüne çýkaracaktýr. Dolayýsýyla Türk ana yurdunu Orta Asya'da dar bir bölgeye sýkýþtýrmak hem tarih ve kültür birliðini muhafaza etmek hem de ilmi gerçekler açýsýndan doðru deðildir. Nitekim aþaðýda gösterilen Türk kültür çevrelerinin zenginliði de buna delalet eder.
Ana yurtta yer alan ilk kültür çevreleri: Arkeolojik kazýlar ve araþtýrmalar Orta Asya medeniyetinin M.ü. V. bine kadar uzandýðýný göstermektedir. Batý Türkistan'da, bugünkü Aþkabat çevresinde yapýlan kazýlarda, M.ü. V bine ulaþan yerleþme merkezleri bulunmuþtur. Anav kültürü olarak bilinen bu medeniyetin kimlere ait olduðu kesinlik kazanmamýþ ise de Türklerin bu bölgedeki varlýklarýnýn ilk izlerini yansýtabileceði düþünülen ipuçlarýný vermesi açýsýndan Anav önemli bir merkezdir .
Proto-Türklere ait olduðu hemen hemen aþikar olan ilk kültür çevresi Altay-Sayan daðlarýnýn kuzey batýsýnda yer almaktadýr. M.ü. III. bin baþlarýna ait bu eski kültüre Afanasyevo kültürü denilmektedir. Bu kültürün en büyük özelliði Türk sosyal hayatýnýn ilk örneðini yansýtmasýdýr. Bu kültürde atýn ehlileþtirildiði ve koyun beslendiði görülmektedir. Ayrýca toprak kaplar, bakýr ve tunçtan yapýlmýþ çeþitli silah ve süs eþyalarý da bulunmuþtur.
Bu kültürün devamý olan Andronovo kültürü ise Altaylardan, Ural daðlarý-Aral gölü çevresine kadar yayýlmýþtýr. (M.ü.1700-1200). Bu kültürde tunçtan ve altýndan eþya yapýmýnýn geliþtiði bilinmektedir. Andronovo kültürü özelliklerini yansýtan diðer bir kültür ise Yenisey-Ýrtiþ çevresinde yer alan Karasuk kültürüdür (M. ü.1300-800). Tuva ve Abakan bozkýrlarý ile Baykal gölü havzasýnda bulunan hayvan figürlü kaplar ve silahlar bu kültürlerde benzerlik gösterir.
Karasuk kültürünün en büyük özelliði demirin iþlenip, silah yapýmýnda kullanýldýðý ilk kültür olmasýdýr. Bu kültür çevresinde insanlar keçe çadýrlarda yaþayýp, tekerlekli arabalar kullanýyorlardý. Minusinsk ve Abakan bölgesinden Altaylara uzanan bölgede Tagar kültürü olarak bilinen ve M.ü.700'e tarihten buluntularda demir iþçiliðinin nadir örnekleri yer almaktaydý. Ayrýca M.ü. 3.yüzyýla ait, Orhun ve Selenga boylarýna deðin uzanan Pazýrýk kültürü, binlerce yýllýk Türk kültürünün Hun çaðýna nasýl ulaþtýðýný gösterir. Bütün bu buluntular Türk coðrafyasýnýn tabii sýnýrlarýný tespit etmek açýsýndan da büyük bir öneme sahiptir.
Orta Asya'daki Türk kültür çevrelerinde, kuruganlarda bulunan bazý eþyalar, Türklerin çok eski zamanlardan beri konar göçer hayata has bir kültür geliþtirdiklerini aþikar kýlar. Av ve savaþ aletleri, demir ve deriden çeþitli eþyalar ve at ile kurt aðýrlýklý hayvan figürlü kaplar, bu yaþayýþýn temel hususiyetlerini bizlere gösterir. Nitekim Türklere ait menþe efsaneleri ve Ergenekon Destaný gibi mitolojik olaylarda da bu motifler ön plandadýr. Dolayýsýyla, maddi buluntular ve Türk mitolojisi, Türklerin tarih sahnesine çýktýðý yer ve zaman hususunda tamamen uygunluk arz etmektedir.
TüRKLERÝN ORTA ASYA'DAN üIKIþI VE GüüLER
1- Göçlerin sebepleri
2- Türklerin yayýldýklarý bölgeler

Türklerin tarih içerisinde çok geniþ bir coðrafyaya yayýldýklarý ve göç ettikleri bölgede güçlü devletler kurduklarýný biliyoruz. Bu Türk göçleri, atalarýmýzýn ilkel göçebe bir toplum yapýsýna sahip olduklarý gibi, yanlýþ ve haksýz bir iddianýn da mesnedi olarak gösterilmeye çalýþýlmýþtýr. Halbuki bu göçlerin sebep ve sonuçlarý göz önüne alýndýðýnda, Türklerin ilkel göçebe bir anlayýþla deðil, aksine, kendine has yüksek bir kültür ve medeniyetin sahibi ve yayýcýsý olarak göç ettikleri görülür. Dünya üzerinde atý ilk kez ehlileþtiren ve onu binek hayvaný olarak kullanan Türkler, atýn saðladýðý hýz ile yüksek devlet ve toplum telakkilerini geniþ coðrafyalar üzerinde hakim kýlmýþtýr. Konar göçer, atlý yaþantýnýn temelinde büyük oranda hayvancýlýk ve kendine yeterli bir ziraat kültürü yer alýr. Dolayýsýyla, Türk göçleri bu yaþantýya uygun olan sahalara doðru olmuþtur. Hem Türk tarihi hem de Dünya tarihi üzerinde çok büyük tesirleri olan bu göçlerin birçok sebepleri vardýr. Bu sebepleri þöyle sýralayabiliriz:

1-GüüLERÝN SEBEPLERÝ
Ýktisadi ve Sosyal Sebepler: Daha çok hayvancýlýkla geçimlerini saðlayan Türkler, kuraklýk, salgýn gibi tabii olaylarýn etkisiyle göç etmek zorunda kalmýþlardýr. Otlaklarýn yetersiz kalmasý veya nüfusun artmasý, Türkleri, iklimi ve coðrafyasý müsait yeni bölgelere sevk etmiþtir. M.S.IV. yüzyýldaki Hun göçlerinde, Orta Asya'da hüküm süren kuraklýðýn etkili olduðunu biliyoruz. Topraðýn artan nüfusu besleyemez hale gelmesi veya hayvanlar için yeterli otlaklarýn kalmamasý, iktisadi düzeni sarstýðý zaman, Türkler, kendi yaþantýlarýna uygun, tabiatýn zengin ve nispeten nüfusun az olduðu bölgelere yönelmiþlerdir. Selçuk Bey ve Arslan Yabgu'ya baðlý Türkmenlerin Horasan ve Harezm'e göçmeleri veya XI.-XII. yüzyýllarda, Anadolu'nun Selçuklular tarafýndan fethinde bu durumu görebiliriz. Siyasi Sebepler: Yabancý kavimlerin baskýsý veya kendi aralarýndaki hakimiyet mücadelesi göçlerin diðer bir sebebidir. Mesela XI. yüzyýldaki Kitanlar'ýn hücumu Türklerin batýya göçlerini beraberinde getirmiþtir. Orhun-Yenisey'deki Uygur Devleti'nin 840 yýlýnda yine bir Türk kavmi olan Kýrgýzlar tarafýndan ortadan kaldýrýlmasý, Kutlu yurt ütügen'in elden çýkmasýyla neticelenmiþ ve Uygurlar, Turfan, Kan su, Tarým Havzasý gibi daha güneydeki bölgelere göç etmek zorunda kalmýþlardýr. Belki de Uygurlarýn meþhur "Göç" destaný bu olayýn hatýrasýný taþýmaktadýr. Destanda vataný sembol eden "Kutlu Dað"ýn üinlilere verilmesi ve üinliler tarafýndan daðýn parçalanarak üin'e götürülmesi, ülkede felaket ve kuraklýða sebep olur ve bütün canlý cansýz mahlûkat "göç, göç" diye inler. Bu ilahi emre uyan Uygurlar, Beþbalýð'ýn olduðu yere gelerek beþ ayrý þehir kurarlar. Ýlkel göçebelerde görülmeyen bu mukaddes vatan anlayýþý, istiklal ile perçinlenmektedir. Türkler, istiklalini kaybetmektense göç etmeyi yeðlemiþler ve kendilerine yeni vatan aramýþlardýr. Türklerdeki bu güçlü vatan oluþturma ve devlet kurma geleneði, atalarýmýzý yeni fetihlere sürükleyen diðer önemli bir sebeptir. Zaman içerisinde, dünyayý huzur ve sükûna kavuþturmayý, insanlarý adalet ve eþitlik içinde yönetmeyi töresinin bir hususiyeti olarak hedefleyen bu fütuhat anlayýþý, Türklerde, "Cihan Hakimiyeti Mefkûresi"nin doðmasýný saðlamýþtýr. Dolayýsýyla Türk göçleri ilkel göçebe anlayýþýndan farklýdýr. Göçebeler vatan kavramýný tanýmayan, nerede duracaðý belli olmayan ilkel topluluklardýr. Türkler ise vatan kabul ettikleri ülkede, belirli yaylak ve kýþlaklar arasýnda yaþayan "töreli" bir millettir. Türkler tarih sahnesine çýktýklarý günlerden itibaren þehirler kurmuþsa da genel olarak konar göçer bir hayat yaþamaktaydýlar.
2-TüRKLERÝN YAYILDIKLARI BüLGELER
Milattan ünce Türklerin Yayýldýklarý Sahalar: Altay-Sayan daðlarýnýn kuzey-batý kesimlerinde yaþayan Andronovo kültürü insaný, M.ü.1700'lü yýllarda Altay, Tanrý daðlarý ve Maveraünnehir' e kadar olan bölgelere uzanmaktaydý. M.ü. 1100 yýllarýnda ayný kültür üin'in kuzeyindeki Ordos ve Kansu bölgesinde görülmekteydi. M.ü. IV. yüzyýldan itibaren Hazar ve güney Rusya da Türklerin yaþadýklarý bölgeler arasýna girmiþtir. Bu duruma en iyi örnek mühim bir kýsmýný Türk kabilelerinin oluþturduðu, konar göçer, atlý kültüre sahip bir kavimler topluluðu olan Ýskitlerdir. (Sakalar). Ýskitler, M.ü . VIII. yüzyýlda, Orta Asya'nýn Tanrý daðlarý ile Hazar denizi arasýnda kalan geniþ bozkýrlarýnda yaþarlarken, daha sonra göç ederek, Karadeniz'in kuzeyinde, Ýtil ve Tuna nehirleri arasýndaki düzlüklere yayýlmýþlardýr. M.ü. VI.-IV. yüzyýllarda Dnyeper ve Dnyester sahasýndaki bazý Slav zümrelerini hakimiyetleri altýna alan Ýskitler, Karadeniz'in kuzeyinde varlýklarýný M.ü.II. yüzyýla kadar devam ettirmiþlerdir. Ayný sahada bulunan ve M.S. II. yüzyýla kadar Don ve Tuna boylarýna kadar uzandýklarý bilinen Sarmatlar ile onlarýn içinden çýkan Roksalan ve Yazýðlarýn da en azýndan yönetici sýnýflarýnýn Türk olduðu da iddia edilir. Bu kavimler Slav ve Cermen zümreleri üzerinde derin tesirler býrakmýþtýr. Bozkýr medeniyeti diye adlandýrýlan atlý-nomad yaþayýþýn öncüleri Ýskitler olmuþlardýr. Hun sanatýyla büyük benzerlik gösteren, geometrik þekiller ve hayvan figürlerinin dikkat çektiði Ýskit sanatý, M.IV. ve III. yüzyýllarda doruk noktasýna ulaþmýþtýr. Milattan sonra Türklerin yayýldýklarý sahalar: Türk göçleri bu dönemde batý yönünde geliþmeye baþlamýþtýr. Hunlar Orta Asya'dan, Hindistan'ýn kuzeyine ve güney Rusya'ya kadar geniþlediler. Bir kýsmý Orta Avrupa'ya kadar ilerledi. Sabar, Avar, Bulgar, Peçenek, Uz ve Kuman boylarý Hazar ve Karadeniz'in kuzeyi ile Orta Avrupa ve Balkanlara kadar uzandýlar. Kalabalýk Oðuz boylarý X .-XI. yüzyýllarda Maveraünnehir üzerinden Ýran, Irak, Azerbaycan ve nihayet Anadolu'ya hakim oldular. Türk Göçleri, tarih boyunca doðudan batýya doðru gerçekleþmiþtir. Bu istikamet içerisinde bazý Türk kavimleri Hazar'ýn kuzeyinden Avrupa'nýn içlerine kadar yönelirken-Bulgar-Kuman-Kýpçak ve üaðatay dil grubu-, bir kýsmý da Ýran üzerinden Anadolu ve Orta Doðuya göç etmiþlerdir- daha çok batý Türkleri'nden Oðuz boylarý-. Bu iki göç yolu üzerinde deðiþik dil, din ve medeniyetten topluluklarla temasa geçen Türk kavimleri yüzyýllar boyu bu coðrafyalarda varlýðýný sürdürmüþtür. Türk bünyesine uymayan inanç sistemlerinin, hayat tarzlarýnýn benimsendiði ya da zaman içerisinde nüfus bakýmýndan beslenemediði yerlerde bulunan bazý Türk kavim ve boylarý tarih sahnesinden çekilmiþlerdir. üin'deki Tabgaç'lar, Orta Avrupa'daki Hunlar ve Balkanlardaki Bulgarlar buna örnektir. Ancak bu olumsuzluklardan etkilenmeyen Türk topluluklarý büyük bir coðrafyada varlýklarýný devam ettirmektedirler.