Gösterilen sonuçlar: 1 ile 5 ve 5

Konu: Egemenlik delik deşik

  1. #1
    bozok
    Guest

    Egemenlik delik deşik

    Egemenlik delik deşik



    Bu İngilizin, DTP davasında ne işi var
    DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 97 kişinin, “askerlikten kurtulmak için hile yapmak” ve bu suça iştirak etmekten yargılanmalarına başlandı. DTP’li Aysel Tuğluk, Ayla Akat Ata ve Sebahat Tuncel, duruşmanın yapıldığı Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na geldi.

    10 yıla kadar hapsi istendi
    Duruşmayı takip etmek için gelenler arasında İngiliz Lordlar Kamarası’ndan olduğu ileri sürülen Lord Hilton adlı bir kişi de vardı. Lojistik Komutanlığı’nda oluşturulan mahkemenin önündeki kalabalığın arasına karışan Hilton’un, DTP Milletvekili Sebahat Tuncel’le sohbet ettiği gözlendi.


    İngilizler, Türkiye aleyhindeki hiçbir faaliyeti kaçırmıyor. Emperyalist güçlerin temilcisi Lord Hilton, Ankara’daki duruşmayla ilgili gözlemlerini dosyasına not etti...

    İngiliz Lordlar Kamarası’ndan Lord Hilton da davayı izlemek üzere Lojistik Komutanlığı’na geldi. İngiliz Hilton ile DTP Milletvekili Sebahat Tuncel bir süre sohbet etti.


    Demirtaş yargılandı ecnebiler telaşlandı
    DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 97 kişinin, “askerlikten kurtulmak için hile yapmak” ve “askerlikten kurtulmak için hile yapmak suçuna iştirak etmek” suçlarından yargılanmalarına başlandı. Hava Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı spor salonunda kurulan mahkemede görülen davanın ilk duruşmasına, sanıklar ve avukatları katıldı. Askeri Savcılığın açtığı davanın iddianamesinde, 72 kişinin, 10’ar yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor. Sanık avukatlarının “görevsizlik kararı verilmesi” isteği, mahkeme heyetince reddedilirken duruşma, bugün saat 10.00’a ertelendi. Bu arada, Lordlar Kamarası mensubu olduğu belirtilen Lord Hilton da duruşmayı izlemek üzere Türkiye’ye geldi. üte yandan, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianameyle, terör örgütü yanlısı yayın yapan Roj TV’de yaptığı konuşma nedeniyle Batman’ın DTP’li Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan hakkında 5 yıl hapis cezası istendi.

    Her fırsatta baskı yapıyorlar
    301. madde değiştirilsin
    Avrupa Birliği, Türk Ceza Kanunu’nun Türklüğe hakareti suç sayan 301. maddesinin değiştirilmesi için AKP hükümetine baskılar yapmıştı.Türkiye’deki azınlık vakıflarının haklarının korunması için sıkı bir çalışma başlatan ve Fener Rum papazının ’ekümenik’olarak tanınması için yoğun kulis yapan AB, Türkiye’nin tam üyelik ile ilgili olarak hazırladığı ilerleme raporlarında da Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısına aykırı talepler sıralamıştı. AB temsilcileri de misyonerliğin ve yeni kilise açmanın engellenmemesi için de AKP hükümetine baskılarda bulunmuştu.

    Yargıya müdahale
    AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, AKP’ye kapatma davası açılmasına şaşırdıklarını ve endişelendiklerini belirterek, “Laiklik bir dinmiş gibi insanlara empoze edilemez” demişti. Türkiye’ye şimdiden üyelik tarihi vermenin mümkün olmadığını belirten Barroso, “Son gelişmeler gösterdi ki, bu (Türkiye’nin üyeliği) zor bir konu” diye konuşmuştu. Almanya eski Başbakanı Gerhard Schroder ise AKP’yi kapatmaya çalışmanın savunulamaz olduğunu açıklamıştı. AB Komiseri Olli Rehn de ’Türkiye’nin anayasasında değişiklik gerekebilir’ demişti.







    22/04/2008 / YENİüAğ GAZETESİ

  2. #2
    bozok
    Guest
    HANGİ YüZLE!


    Kanla aldık, masada verdik
    Atatürk’ün, emperyalistlere karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinden sonra “kayıtsız şartsız” millete emanet ettiği ulusal egemenliği, kriter adı altında ecnebinin insafına terk edenler şimdi nutuk atıyor...


    Teslimiyet bayrağını çektiler
    Türklüğe küfredilmesi için “301değişecek” dediler, değiştirttiler... Azınlıkların devletleşmesi için “Vakıflar Kanunu çıkacak” dediler, çıkarttırdılar... Ulusalcıları, milliyetçileri “Terörist ilan edin” dediler, ettirdiler...

    Başbakan Tayyip Erdoğan ile dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 29 Ekim 2004’te İtalya’nın başkenti Roma’da, Türk düşmanı Papa X. Innocenizo’nun heykeli önünde AB Anayasası’na imza attı. Büyük Atatürk’ün Türk milletine emanet ettiği egemenlik, bu imzayla birlikte kısmen AB’ye devredildi..


    Devredilen egemenlik kutlanıyor
    Türk milletine ait egemenliği AB’ye devreden iktidar, bugün “Milli Egemenlik Bayramı” kutluyor. Halk ise ’hangi yüzle’ diye soruyor


    Haber : Macit SOYDAN

    ülke egemenliğini “kriter” adı altında Avrupa Birliği’ne devreden iktidar, bugün “Milli Egemenlik Bayramı” kutluyor. İstanbul Milletvekili Emin şirin’in 1 şubat 2005’te AB uyum müktesebatı ile ilgili soru önergesini cevaplayan dönemin Adalet Bakanı Cemil üiçek, önergeye verdiği cevapta, Türkiye’nin AB’ye hazır hale gelebilmesi için başta ’egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu’ güvence altına alan 6’ncı ve ’yasama, yürütme, yargının’ yetkilerini düzenleyen 7, 8 ve 9’uncu maddeleri olmak üzere 10 maddesinin değiştirilmesi gerektiğini belirtmişti. üiçek açıklamasında ilgili maddeye “AB üyeliğinin gerektirdiği haller dışında bu yetkinin kullanılması devredilemez” ifadesinin konulacağının sinyalini de vermişti.


    Arınç da itiraf etmişti
    TBMM Başkanı Bülent Arınç ise 24 Ekim 2004’te yaptığı açıklamada şunları söylemişti: Türkiye 1963 yılından beri AB’ye girmek istiyor. AB’ye tam üye olabilmek için Türkiye’de halkıyla parlamentosuyla bürokrasisiyle siyaset kurumuyla bir konsensüs var. Egemenliğin devri, paylaşılması ya da ortak egemenlik AB sürecine kabul ettiğimiz bir olgu. AB’ye üye olan 25 ülke de egemenliklerin bir kısmını AB’ye devrederken, karşıdan da bir miktar almış. Türkiye’nin parlamentosu elbette kalacak. Kendi yönetimi olacak. Ama ortak karar mekanizmasında ortak kararların alınabilmesi için de yetki devrine kısmen ihtiyaç var. Bunlar tartışılmaya devam edilecek. Ama biz egemenliğimizden vazgeçmiyoruz. Ortak egemenliğe karar vermiş durumdayız.


    Türkiye’nin iradesiymiş
    Başbakan’ın yakın kurmaylarından AKP Genel Başkan Yardımcısı Murat Mercan egemenliğin AB’ye devredildiğini şu sözlerle itiraf etmişti: AB iradesi, Türkiye’nin iradesidir. Hükümet, bu iradeyi paylaşmış, gereğini de yapmıştır. Yarın AB’ye gireriz, birtakım egemenlik haklarını paylaşırsın, bunda bir sakınca yok.


    Anayasa etkisiz kılındı
    AB’ye gireceğiz hayaliyle yanıp tutuşanlar, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinde yaptıkları değişiklikle, egemenliği, AB’nin esareti altına soktular. MADDE 90- Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur. Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz. Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.



    Meclis’in açıldığı gün ağlayan Başkumandan
    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve kurtarıcısı büyük Atatürk’ün her zaman “en büyük eserim“ diye övündüğü ve üstüne toz kondurmadığı TBMM’nin açıldığı gün ile ilgili olarak pek çok anı ve belge yayınlanmıştır. Biz burada pek anlatılmayan bir olaydan söz edeceğiz:

    ”Meclisin açıldığı gün tebrikleri kabul ederken ağlayan başkumandan Mustafa Kemal Paşa’dan söz edeceğiz. “ Olayın şahidi bulunan TBMM Matbaası Müdürü ve daha sonraki yılların ünlü gazetecisi Feridun Kandemir Meclis’in açılışını 35 yıl sonra yayınladığı ” 35 Yıl ünceki Ankara “ adını taşıyan anılarında anlatıyor. Hacı Bayram Camii’ndeki merasimi takiben Meclis’te toplanılır. Halkın ve meclis üyelerinin birbirleriyle kaynaşmasını takiben paşanın elleri öpülür, dualar edilir. Daha önce Ankara’ya gelenlere bir yabancı gibi bakan Ankara halkı ile yeni gelenlerin kaynaşması da o gün sağlanmış olur. Atatürk’ün daha onlarla ilk konuşmasından sonra ”Mehmetçik muharebeyi kabul etti “ demesi de bu olaylardan sonradır. şimdi rahmetli Feridun Beyi dinleyelim:
    ”... Namazdan sonra tanıdık, tanımadık bir kucaklaşmadır, sarılıp öpüşmedir gitti. O ana kadar çekingen duran Ankaralılarla ilk kaynaşma o gün oldu. Bununla da iktifa edilmedi. Cümbür cemaat, Mustafa Kemal Paşa’nın peşine takılarak herkes Büyük Millet Meclisi’ne gitti. Riyaset odasında, tebrik için gelenleri ayakta kabul eden Mustafa Kemal Paşa’nın bir daha elleri öpüldü. Dualar edildi. Bu esnada, her zamanki heyecanlı haliyle sapır sapır titreyerek:

    “Gelecek bayram namazını, inşallah Ayasofya Camii’nde kılacağız Paşam...”

    Diye kükrerken gözlerinden yaşlar akan Bolu Mebusu Tunalı Hilmi’ye:
    “Elbette... şüphesiz... Yalnız ağlamamak şartı ile...” cevabını verirken, Paşa’nın da gözleri yaşarmıştı.

    Olayın görgü tanığı rahmetli Feridun Kandemir’in bu hatıratında anlattığı gibi TBMM bu ruh ile açılmıştır. ülkenin üçte ikisi Avrupalı emperyalist güçlerin emri altındaki Yunan ordularının kontrolünde idi. Ankara’dan Sarıköy’e kadar ufak bir arazi parçası Türklerin elinde kalmıştı. ülkenin her tarafı acılar içinde bulunuyordu. İşgal altındaki topraklarımızın halkı gizli ve derin bir korku içinde yaşıyordu. Bütün bir millet yağmur gibi gözyaşı döküyordu.

    Muhiddin NALBANTOğLU







    23/04/2008 / YENİüAğ GAZETESİ

  3. #3
    bozok
    Guest
    Bugün "En büyük bayram, AB bayramıdır"


    Altemur KILIü
    altemurkilic@ttmail.com
    Yazı Tarihi: 23/04/2008



    Bugün 23 Nisan... Ama “Milli Egemenlik” Bayramını filan unutun; sokakları Türk Bayraklarıyla donatmayın; kentleri, kırları, “Mavi fon üzerine sarı yıldızlı” AB bayraklarıyla donatın. Merak etmeyin, parası AB fonlarından ödenecektir! Ve İstiklal Marşı’nı da artık unutun; “Duyduk duymadık” demeyin; bundan böyle törenlerde, maçlarda vb. Mehmet Akif’in, Kurtuluş Savaşı’nın bağrından fışkırmış İstiklal Marşı yerine AB ’nin Brüksel’den konserve edilmiş AB marşı - Beethoven’in 9. Senfonisi - çalınacak ve ayakta durulacaktır! Marşın Türkçe sözlerini yazacak biri - Mesela Birand, mesela üandar, mesela Hasan Cemal- bulunur! Bugün “vasıl olduğumuz neticenin” özeti işte budur!




    Kaf Dağı’nın arkasında

    “Genişlemeden sorumlu” Komiser Olli Rehn “Bütün bunları yaparsanız ve herhalde AKP’yi kapatmazsanız, 10 -15 yıl sonra en kısası 2018 ve nihayet 2023’te - o da belki- tam üye olursunuz” demiş! “Belki” çünkü o ucu açık süreçte on, on beş yılda dünyada, Avrupa’da, Türkiye’de neler olmaz veya olur! Mesela Fransa ve Almanya, Avusturya ne derler? Referandumun neticesi ne olur? Dün Ankara’yı ziyaret eden Avusturya Dışişleri Bakanı Plassnik hanım , “fiziği” ve söyledikleriyle, bizim Babacan’ı bastırdı; “tam üyelikten” vazgeçin, “imtiyazlı uyduluğa”, yani AB sömürgesi olmaya fit olun demeye getirdi!
    Kısacası şimdi Türk milletinin, Türklüğün ve TC’nin kaderi Avrupalıların iki dudakları arasında! Bunun da belgesi, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu dün gece onayladığı ve muhtemelen gelecek ay Konsey tarafından da onaylanacak “Türkiye İlerleme” tavsiye raporu!-
    Bu 23 Nisan’da çocuklarınız değil, koca Türk Milleti sene sonu “notlarını” aldı ve “ev ödevleri” yeniden dayatıldı. “En Büyük Bayramdır”. Büyük Atatürk, muhakkak kulakların acı acı çınlıyordur, nurlar içinde yattığın yerde! .


    üZETLE
    Hollandalı Hıristiyan Demokrat milletvekili Ria Oomen-Ruijten
    (hem kim bu kadın?) tarafından kaleme alınan raporun, özetinin de özeti ;
    Türkiye’ye karşı adil olacağız (lütfedeceksiniz)

    Kapatma kararı süreci zedeler

    Ama daha neler var; Mesela Ergenekon konusunda da soruşturmanın sürdürülmesi, örgütle ilişkisi olanların yargıya teslim edilmesi “isteniyor”. Reformlar konusunda (herhalde 301. madde konusunda) kararlı bir tavır sergilenmesi isteniyor. DTP’ye güya “PKK’ya mesafe koyması” çağrısı yapılırken, demokratik Türk devleti içinde Kürt sorununa siyasi çözüm için yapıcılık isteniyor!




    En büyük tehlike: Ordu

    Ve... sıkı durun: “siyasal liderliğin, iç ve dış politikayla güvenlik konularının biçimlenmesinde tam sorumluluk üstlenmesinin ve ordunun demokratik sorumluluğa saygı göstermesinin güvence altına alınması, TBMM’nin askeri ve savunma harcamalarında tam denetim yetkisinin tesis edilmesi” talep ediliyor! Bir anamızın nikahını istemedikleri kalmış!




    “El şafak”

    “Bu yeni Sevr dayatması hususunda iktidarın başlıca çanaka -yalakası El şafak der ki; “Avrupalılar tehlikenin farkındalar.” Yani AKP’nin kapatılması “tehlikesinin” farkındalarmış! Hani AKP bu konuda AB’den şefaat istememişti? Asıl, “tehlikenin” biz farkında mıyız? El şafak ve diğerleri “Hırvatistan, bizden hızlı çıktı”... Yani, gene suç bizde “ev ödevlerimizi” yapmamışız ve AB sömürgesi olmak için hızlı davranmamışız!

    Eğer Türk milleti bu ve buna benzer rapor ve sözlere rağmen hala asıl tehlikenin, Türkiye’nin yok edilmesi oyununun farkında değilse, neredeyse Aziz Nesin’e hak vereceğim! Ama gene de inanmıyorum, aramızdaki, başımızdaki gafillere rağmen Türkler artık “çıldırayazdır”...

    Dün gece SKYTüRK’te Saynur Tezel’in programında bu konuda AB ’nin Soros’tan maaşlı lobicisi Can Baydarol konuştu...”Tabii ev ödevlerimizi yapmalıyız, yapmazsak böyle olur” dedi ve başka bir tehlikeyi gösterdi... TC’nin Anayasa Mahkemesi kapatma kararı verirse, bu dava “bir üst” AIHM’ne gider ve o yüksek mahkeme de bu kararı bozarmış! ...AKP Anayasa Mahkemesi kararını AIHM’e şikayet eder mi? şimdiki Cumhurbaşkanı Gül’ün, eşinin “türbanı” konusunda AIHM’nde dava açtığı hatırlanırsa, şikayet eder. Tugrul Türkeş’in dediği gibi “Kendi milletlerini ve yargılarını yabancılara komünistler bile yapmamışlardı! Ama bunlar yaparlar, çünkü AB Hukukunun, “adaletinin,” kendi mahkemelerimizden, hatta Anayasa Mahkemesi’nden de üstün olduğunu, sadece egemenliğimizi değil, adaletimizi de yabancılarla sözde paylaşmayı, aslında ve sonunda onlara teslim olmayı kabul etmişiz bir kere. Ne hacet, tasarruf ve çabukluk uğruna Yargıtay’ı, Danıştay’ı ve Anayasa Mahkemesi’ni de kapatalım, yargımızı tümüyle AİHM’e teslim edelim! Anayasa Mahkemesi’ne güvenemiyorlar, Avrupa adaletine, yargısına güvenirler! üüNKü Avrupalı yargıçlar hallerimizi Türk yargıçlarından daha iyi bilirler (!) ...

    Bana - bizlere, AB sürecinden ve tehlikesinden tümüyle kurtulacağımız, AB’ye “defolun başımızdan” diyeceğimiz “Yüzellilikleri” kovacağımız gün, “En büyük Bayram” olacak!

    Hiç olur mu demeyin; bir defa da bizden olsun!

  4. #4
    bozok
    Guest
    Devredilen egemenlik
    .
    Afet Ilgaz
    Milli Gazete
    23.04.2008


    Barroso geldiğinde neden o kadar şaşırmıştı? üünkü o bir komisyon başkanıydı sadece ama devlet bakanı töreniyle karşılanıyor, askere “merhaba” diyordu. Avrupa Konseyi’nde de, icradan sorumlu bir komisyon başkanı olan bu zat, sadece eski Portekiz başbakanıydı ve hiçbir yerde böyle bir muamele görmediği için de çok şaşırmıştı.

    Avrupa’da “Ermeni soykırımı yalandır” demek yasaktır biliyorsunuz. Doğu Perinçek bunu söylediği için az daha içeri atılıyordu. şimdi, orda değil burda içeri atıldı.

    Peki bu adamlar niye ısrarla 301 üzerinde duruyorlar?

    Kendileri Almanya’ya girmek için Almanca bilmeyi şart koşan bir kanun maddesi çıkarmışlarken bizde neden azınlık saydıkları kardeşlerimize dil özerkliği istiyorlar? Neden Avrupa okullarında Türkçe konuşmak yasak edildi? Almanya’da 9 Türk neden yakıldı?

    Başbakanımızın ve Dışişleri Bakanımızın AB Anayasasını imzaladıkları yerde hangi heykel onlara kanat açmıştı? Türk düşmanı bir Papa’nın heykeli değil mi?

    AB bayrağındaki 12 yıldızın anlamı nedir? İsa’nın 12 havarisi veya kayıp 12 Yahudi boyunun sembolü değil mi?

    Barroso hangi hak, selahiyet veya nezakete dayanarak Meclis’teki konuşmasında Kıbrıs’ın limanlarından, Patriğin ekümenlikliğinden bahsediyor?

    II. Mahmut Han ve Atatürk nedenPatrikhaneyi kapadılar? Fener Patrikhanesi’nin, Mora isyanındaki rolü neydi ve işbirlikçi Halet Efendi II. Mahmut’un baş murahhası değil miydi? O da patrikle birlikte idam edildi.

    * * *

    Bülent Arınç birkaç yıl önce “canım, egemenliğin bir kısmının devri ayıp da değildir günah da” dediği vakit Milli Görüş neden hop oturup hop kalkmıştı? şimdi bu vesayet lafları karşısında niye sesi çıkmıyor?

    AB ülkelerinin de dahil olduğu bir koalisyon, Afganistan’da Müslüman öldürmüyor mu? Irak’ta hem öldürüp hem işkence yapmıyor ve Irak’ı mezhepler temelinde birbirine kurşun sıkar hale getirmiyor mu? Afrika Müslümanlarının o bir deri bir kemik halinin müsebbibi Avrupalı sömürgeciler değil mi? Irak’ın yeni petrol anlaşmasında neden onca ülkenin adı var da Türkiye’ninki yok? üünkü bütün bu zulüme Türkiye dur diyecek. Dedirtmek istemiyorlar. İttihatçılar o kadar büyük hatalarına rağmen üanakkale’de ve Kurtuluş savaşında köylüyle, hocayla, hacıyla omuz omuza savaştılar.

    şimdi Türkiye’deki milli güçlerin birleşmesinden bunun için korkuyorlar.

  5. #5
    bozok
    Guest
    Küresellerin Gölgelediği Ulusal Egemenlik


    Ali İhsan Gürcihan
    acikistihbarat.com
    29.04.2008



    Yazımın sonunda söylemem gerekeni, en başında ifade ederek başlamak istiyorum.


    Bireysel nitelik ve değerlerin gelişmediği, bireysel kimliklere sahip çıkılmadığı bir ortamda, kurumsal ve toplumsal değerlerin sağlıklı oluşmasını beklemek ve bunlara sahip çıkıldığından bahsetmek mümkün değildir.


    Aynı şekilde Ulusal Değerlere ve aidiyet duygusuna sahip çıkılmayan bir ortamda, küresel anlamda değerli olabilmek ve çıkarlarımızı koruyabilmek de imkansız bir durumdur.


    Bu yazıyı yazmama neden son örnek, yine terör örgütü adına konuşanlardan geldi.


    Sözüm ona ovada siyaset yapan DTP’li Ahmet Türk, KADEP ve HAKPAR ile müştereken eski İngiltere Başbakanı Blair ve Portekiz Başbakanı Gonzales’e çözüm için çağrıda bulunmuşlar.


    Kim bu çağrıda bulunan?Türkiye Büyük Millet Meclisinde Milletvekili.

    Ne için çağrıda bulunuyor bu beyler?


    Sözde Kürt sorununa çözüm bulunması ve PKK terör örgütüne silahların bıraktırılması için.


    Amaç ne?


    üçüncü bir tarafı araya sokarak,sanki bu ülkenin vatandaşları değilmiş gibi Türkiye Cumhuriyetine karşı kendilerini bir taraf olarak kabul ettirmek.


    Ulusal iradeyi ve egemenliği hiçe sayıp, küresel güçler desteğinde bölücü yaklaşımlarını dayatmak .


    Aynı zamanda ABD’den kazık yeme ihtimaline karşı uluslar arası yeni bir siyasi zemin oluşturmak.


    Ulusal iradeyi hiçe sayanlar sadece bu ayrılıkçılarla mı sınırlı ?

    Elbette hayır.


    Basında yer alan haberlere göre, AKP’yi kapatma davası ile ilgili baskı kurmak üzere Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinden bildiri gönderilmesi talebinde bulunan Milletvekillerimiz de var.


    Ne için ?


    Bu ülkenin bağımsız Yargısı üzerine baskı yapması ve uyarması için.

    Helal olsun bu muhteremlerin egemenlik anlayışlarına.


    Egemenliğimize sahip çıksın diye Meclis çatısı altına gönderilen bu adamlar çıkarları uğruna kendi egemenliğine saygı duymaz ise, bu ülkeye her yerden bildiride gelir talimatta gelir.


    Ondan sonra müstemleke ülkesi gibi senin ne Meclisini ne de Yargını tanırlar.


    Hele birde ülkemize yabancı yatırım çekiyoruz, zenginleşiyoruz,saygınlığımız artıyor çığırtkanlığı ile hiçbir sınır ve çizgi tanımaksızın uzun süredir olanlara bir bakacak olursak;


    - Demokrasi’nin beşinci gücü sayılan Ulusal Basını yabancıların ya da yabancılara hizmet edenlerin tekeli altına sokanlar,konulara her zaman ve her şeyden önce küresel açıdan bakıp milli açıdan bakmayı göz ardı edenleriniz varsa,


    - Tüm yer altı kaynaklarının yabancı şirketlere devredilmesinde ve ortalığın talan edilmesinde mahzur görmeyenleriniz bulunuyorsa,


    - Ne olduğu belirsiz yurt dışı fonlarla beslenen bazı sivil toplum örgütleri sizler için fikir oluşturup projeler üretiyorsa,


    - üocuklarımızın bir kısmı yurt dışından güdümlü hoca efendilerin eğitim kurumlarında yetişiyor ve onun yaktığı ışık doğrultusunda siyaset yapılıyorsa,


    - Ulusal olması zorunlu iletişim şebekelerin ve stratejik işletmeler bile yabancıların kontrolünde ise,


    - Vatandaşın dedelerinden kalma iki yüz metrekarelik yerini yeşil alan ilan ederken, imar değişiklikleri ile yeşil alanları Arap sermayesine, ya da para babalarına pazarlayan belediyelere sahip isen,


    Bilmelisin ki ; küreselleşme tek yönlü olarak çalışıyor ,bu acı gerçek seni ve senin iradeni hoyratça ve hayasızca kullanıyor demektir.


    Kısacası,bu durum bir gelişme ya da kalkınma değil,işbirlikçiler sayesinde ülkenin sömürülme yolunda adım adım batağa girmesidir.


    Bu günün dünyasında bilgi paylaşımı, sermaye, ekonomi, hizmet ve siyasetin çok yönlü oluşumu ve uygulaması bir gerçektir ve ülkemizin gelişimi açısından bu dünyanın katılımcı bir parçası olmak da zorunluluktur.

    Bu çok yönlü dünyanın dışında kalmak elbette yanlıştır.


    Ancak önemli olan, bu küresel ortamın zenginliklerini, ülkemizin ortak çıkarlarını göz ardı etmeksizin paylaşma becerisini gösterebilmektir.


    ülkenin çıkarı ise, üç beş kişinin,kurumun ya da cemaatin çıkarı ile sınırlı değildir.


    ülkenin çıkarı demek,bu ülkede yaşayan tüm vatandaşların olduğu gibi yarın ki bebelerimizin geleceğini de garanti altına alan yaklaşım ve işbirliği demektir.


    Kısacası, bireysel çıkarlardan arınmış olarak , bugünümüzü ve geleceğimizi şekillendiren ortak menfaatlerimizin peşinde koşmaktır.


    Bu yaklaşım ise öncelikle ulusal ve milli değerlerimize kıymet verilmesini,egemenlik kavramının ise ümmet değil,millet anlayışı ile özümsenmesini gerektirir .


    Kısacası sömürü düzeninin günümüz uygulayıcıları olan küresel güçlerin karşısında ülkesinin maddi ve manevi tüm değerlerini ülkesi adına koruyamayan ve denge unsuru olarak kullanamayan bir zihniyet , Ulusal Egemenliğini , Küresel Egemen güçlere teslim etmeye ve ülkesinin geleceğini de karartmaya neden olmaktadır.


    Tıpkı 20 nci yüzyıla girerken, ülkenin egemenlik haklarını yabancıların güdümüne devreden zihniyet nedeni ile koca bir imparatorluğun çöküşüne neden olduğumuz gibi.

Benzer Konular

  1. İran Türkiye'de ‘delik' buldu
    By bozok in forum iRAN Oğuz Türkleri: Güney Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Doğu Azerbaycan (Başkent Rey: Tehran)
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09-21-2010, 10:40 AM
  2. Fındıkta Avrupa egemenlik dönemi
    By bozok in forum Vatan SATILIYOR!!!!!
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 07-18-2009, 08:13 AM
  3. Egemenlik ve irtica
    By bozok in forum Ya TURAN, Ya ÖLÜM
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 06-26-2009, 09:37 AM
  4. Milli Egemenlik ve Ordu
    By bozok in forum Kültür
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 05-15-2008, 02:43 PM
  5. 'Gayrımilli irade' ve egemenlik
    By bozok in forum Türkiye'de Siyasi Partiler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10-03-2007, 09:26 PM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi