Kur’an’ýn gösterdiði beþ temel adres (2)


Yaþar Nuri üztürk
hurriyet.com.tr
22 Aðustos 2008



Kur’an’ýn bizi gönderdiði temel adresleri sýralamaya devam edelim:

4. TABÝAT KANUNLARI

Kur'an’ýn verdiði üçüncü adres, sünnetullah ve kader kelimeleriyle ifade ettiði tabiat kanunlarýdýr.

Sünnetullahta, bozulma, deðiþme, yozlaþma bulunmaz.

Kader, sanýldýðý gibi, bizim fiillerimizle ilgili bir kavram deðildir. Kur'an'ýn anlattýðý ‘kader,’ varlýkta egemen olan yasalar yani tabiat kanunlarý anlamýndadýr. (Bu konuda geniþ bilgiler, yakýnda yayýnlanacak olan ‘Kur’an Açýsýndan Küresel üfetler’ adlý eserimizde verilmiþtir.)

Kur'an’da, insanýn fiillerinin önceden belirlenmesi, özgürlüklerinin kýsýlmasý anlamýnda bir kader anlayýþý yoktur; bu anlayýþ Ýslam'a sonradan sokulmuþtur.

‘Kadere iman’ kavramý da Ýslam’a sonradan sokulmuþtur. Ýman þartlarýnýn Kur’an’da sayýlanlarý içinde ‘Kadere iman’ diye bir þart yoktur. Bu gerçek, asýrlar önce, Ebul Muin en-Nesefi (ölm. 508/1115) tarafýndan anýt eseri ‘Tabsýratü’l-Edille’de ortaya konmuþ ve bu eser Prof. Dr. Hüseyin Atay tarafýndan Türkiye’de de yayýnlanmýþtýr.

Tabiat kanunlarýna, varlýðýn deðiþmezlerine karþý gelerek bir yere varmak asla mümkün deðildir. Evangelistlerle iþbirliði yapan bazý ‘Müslüman’ fýrkalarýn, Ýsa’nýn geri geleceði iddiasý, deðiþmez tabiat kanunlarýyla çeliþmektedir. Pavlus Hýristiyanlý’ðýndan Ýslam’a aktarýlan bu hurafe tezine göre, Ýsa, beyaz bir minareye inecektir. Bunun gerçekleþmeyeceðini bilen bu ekip, hurafeciliðine bir de küstahlýk ekleyerek, beyaz minarenin anlamýnýn, ABD'deki ‘Beyaz Saray’ olabileceðini iddia etmektedir.

Tam bir Haçlý uþaðý tevili.

Bu uþaklýk tezi, bugünkü ABD’nin kurmaylarý görüþü ama Hýristiyan söylemle ya da siyasal terimlerle ifade etmektedir. Bu tezi Ýslamlaþtýranlar aslýnda, Müslümanlarý Allah ile aldatma konusunda Haçlýlar'a yardým etmekten baþka bir þey yapmamaktalar.

Bu iddiaya göre, Ýsa'nýn Beyaz Saray’a iniþi, oradaki büyük ruhlarýn dünyadaki özgürlük ve barýþý kurmadaki gayretlerini sembolize eder. Bazý Müslümanlarýn bu tür inançlarý benimsemeleri, Hýristiyan kurmaylar için sevindiricidir; bunun içindir ki, bu satýlmýþ kiþileri ödüllendirmelerine þaþmamak gerekir.


5. MüRUF (EVRENSEL ÝNSANLIK DEðERLERÝ)

Kur'an’ýn verdiði beþinci adres ‘maruf’ olarak ifade edilmiþtir. Onlarca ayette vurgulanan maruf, örf kökünden bir kelimedir. Ortak, evrensel insanlýk geleneði, insanlýk deðerleri anlamýna gelir.

Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesi tipik bir maruf örneðidir.

Bir rivayete göre, Hz. Peygamber, “Benim ümmetim þerde ittifak etmez” demiþtir. Bunu açýklarken, ümmet kavramýný iyi bilmek gerekir. Hz. Peygamber, ümmet kelimesi ile bütün insanlýðý kasteder. Peygamberimizin zaman zaman kullandýðý, “Benim ümmetimin Hýristiyanlarý, Yahudileri” ifadeleri bunu gösterir.

ümmetin sadece kelime-i þehadet getirenler olarak anlaþýlmasý yanlýþtýr. Ýslam ilahiyat dilinin Arapça bütün büyük lügatleri (örneðin, Ýbn Manzûr’un Lisanü’l-Arab’ý), ümmeti, ‘bir peygamberin hitap ettiði insanlýk camiasý’ olarak tarif eder. Hz. Muhammed'den sonra peygamber gelmeyecek olduðuna göre, onun muhataplarý bütün insanlýktýr.

ümmetin itaat edenleri olduðu gibi, isyan edenleri olmasý ayrý bir meseledir.

Hz. Peygamber, “Benim ümmetim dalalette ittifak etmez,” bir baþka deyiþle, “Benim ümmetim karanlýk ve kötülük üzerinde oybirliði saðlamaz” derken, bütün insanlýðý kastetmektedir.

Ýnsanlýk, teoride hiçbir zaman karanlýk üzerine oybirliði etmez. ürneðin, Birleþmiþ Milletler’in, karanlýkta, þerde, kan dökücülükte ittifak ifade eden bir ilkesi veya kararý yoktur. Birleþmiþ Milletler’in kararlarýnýn uygulanmamasý baþka bir meseledir. ABD’nin, uygulamada, Birleþmiþ Milletler’in ilkelerini görmezlikten gelip yeniden hukuksuzluðu egemen kýlmasý ise ayrý bir konudur.

Gerçek þu ki, insanlýk, teorik olarak, þerde ittifak etmez. Uygulama þerri öne çýkarabilir ama bunun böyle olmasý, üzerinde olduðumuz gerçeði deðiþtirmez.

Kur'an, insanlýðýn, üzerinde fikir birliðine vardýðý konularý takip edin, bunlarý çiðnemeyin, demektedir. Oysa 1948 yýlýnda imzalanan ‘Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesi’nin altýnda bir tane Müslüman ülkenin imzasý bulunmaktadýr; o da Atatürk Türkiyesi'dir. Ortadoðu'daki despot, çaðdýþý ülkeler, bu bildirgeyi imzaladýklarý zaman kendilerini inkar edeceklerinden, bildirgeye imza atamazlar. Atatürk Türkiyesi böyle bir kaygý taþýmadýðý için bunun altýný imzalamýþtýr.

Ne gariptir ki, AB'ye üyeliðe baþvurarak bütünleþmek istediðimiz Batý, bize Atatürk’ten vazgeçmemiz gerektiðini söylemektedir. Bu, yalnýzca herhangi birinin önerisi ya da herhangi birinin herhangi bir konferansta söylediði bir söz deðil, Avrupa Parlamentosu’nun raportörlük görevi verdiði Arie Oostlander’ýn iki raporunda da vurgulanan bir istektir.

Oostlander’ýn, birinci raporunda, “Atatürk'ten vazgeçin, sizi içimize alalým”, ikinci raporunda ise “Laiklikten vazgeçin sizi içimize alalým” anlamýnda sözler söylenmiþtir.

Ýslam dünyasý, Mustafa Kemal Atatürk'ü, Müslümanlarý ve Ýslam’ý Batý’ya baðladýðý için eleþtirmiþtir. Oysa Atatürk, “Batýlýlaþacaðýz” ifadesini hiç kullanmamýþtýr. Tam tersine, her fýrsatta, emperyalizmi, kapitalizmi, sömürgeciliði eleþtirmiþ; Batý'nýn ruhsuzluðunu, ikiyüzlülüðünü, hatta zaman zaman namussuzluðunu en aðýr ifadelerle göstermiþtir.

Atatürk’ü doðru ve dikkatle okumak gerekmektedir. Atatürk, Ýslam ülkelerindeki siyaset dincilerinin iddia ettiði gibi, Ýslam'ý ve Müslümanlarý Batý’ya teslim etseydi, 2000'li yýllarda Avrupa Parlamentosu, Türkiye’yi kabul etmek için, “Atatürk’ten vazgeçin” demek yerine, bunun tam tersini söylemez miydi?

...