Gösterilen sonuçlar: 1 ile 6 ve 6

Konu: ERMENİSTAN'ın Davet Oyunu

  1. #1
    bozok
    Guest

    ERMENİSTAN'ın Davet Oyunu

    ERMENİSTAN'ın Davet Oyunu - 1 -


    GİRİş
    DIş dünyaya açılan ilişkilerinde sürekli olarak “Ermeni meselesi” ile karşı karşıya kalan Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan’a yönelik fiili işgalini sürdüren, Türkiye’nin topraklarında “Büyük Ermenistan Devleti” kurma hayalinden asla vazgeçmeyen Ermenistan’a karşı yeni politika arayışlarına girdi. Anadolu’yu bölmek, genç Cumhuriyeti ortadan kaldırmak ve bu coğrafyada küçük devletçikler oluşturarak başta BOP olmak üzere tüm emperyalist planların başarıya ulaşmasını sağlamak isteyen Batılı devletlerin de desteklediği “Büyük Ermenistan Hayali” ne karşı değişen “Yeni Ermenistan Politikası”, siyasiler ve konunun uzmanları tarafından farklı şekillerde yorumlanıyor. Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan tarafından Erivan’a davet edilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyareti, Türkiye-Ermenistan diplomasisinde yeni açılımların işaretini veriyor. Akıllara düşen sorular belli... Yanıtlar ise önümüzdeki dönemde siyasi iradenin
    takınacağı tutum neticesinde netleşecek gibi görünüyor. AKP Hükümeti’nin ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Rusya ve Gürcistan savaşının hemen ardından bu ülkeye uzattığı zeytin dalı, okyanus ötesinden Türkiye’nin eline mi tutuşturuldu? Türkiye’nin liderliğine soyunduğu Kafkas İttifakı, 1993 yılında Karabağ’ı işgal ederek yüzlerce Azeri Türkü’nü soykırıma tabi tutan Ermenistan’a kapattığımız kapıların yeniden açılabileceği anlamına mı geliyor? Dost ve kardeş Azerbaycan, Türkiye’nin adımlarını nasıl değerlendiriyor? Türk medyasının kalemşörleri, Ermenistan’a “dostluk” mesajları verirken, Türk milletinin Ermeni belleği silinmeye mi çalışılıyor? Bölgedeki dengeler değişirken, Türkiye yüzünü Türk Dünyası’ndan tamamen çeviriyor mu? Yeni ittifaklar, yeni denge arayışlarının gündeme geldiği Kafkasya’da Türkiye’nin safı değişiyor mu? Türkiye’nin AB ile sürdürdüğü müzakereler, “devlet” politikalarından vazgeçmeyi mi gerektiriyor?


    Türkiye tuzağa çekiliyor
    ABD ve AB destekli siyasi iradenin Ermenistan-Türkiye diplomasisini başlatma çabası dikkat çekici

    Ermenistan, S.S.C.B.’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan ettiğinde, bu ülkeyi ilk tanıyan devlet Türkiye oldu. Dünyaya dağılmış bütün Ermenileri bir devlet çatısı altında birleştirmek isteyen Batı’nın sürekli ayakta tutmaya çalıştığı “Büyük Ermenistan Devleti” hayaline rağmen, kuzeyde oluşturulan bu yeni devlete karşı engin hoşgörüsünü sergileyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, iyi niyetli politikasından uzun bir süre vazgeçmemeyi tercih etti. Oysa Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı yürüttüğü “kasıtlı ve art niyetli” politikasının arkasında, Dünya Ermenilerinin merkezi gücü olarak hareket eden Ermeni lobilerinin yanı sıra, Türkiye’nin yıllardır “dost ve müttefik” olduğunu sandığı küresel emperyalist ABD ve AB de vardı.


    Ermenistan demek
    diaspora demektir
    Ermenistan’ın Ermeni lobisinden farklı tutum içinde olduğu ve Türkiye’ye karşı soykırım iddialarının sadece çeşitli dünya ülkelerinde etkin faaliyet gösteren Ermeni lobileri tarafından gündeme getirildiği yönündeki tezler, gerçekleri yansıtmamaktadır. Nitekim CHP İstanbul Milletvekili şükrü Elekdağ, Türkiye’nin soykırımıyla suçlanmasına yönelik faaliyetlerin arkasında Ermenistan Hükûmeti olduğunu belirtirken, Ermeni diasporasının, eskiden olduğu gibi Ermenistan’dan bağımsız faaliyet sürdürmediğine dikkat çekmekte ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, bu iddialara karşı mücadelesini sürdürürken Ermenistan Devleti’ne yönelik yaptırımlara yönelmesi gerektiğine işaret etmektedir. Elekdağ’ın da işaret ettiği Ermeni politikası, hiçbir koşulda ve hiçbir dönemde sapma göstermemiştir. Ermeniler, Türkiye ve Azerbaycan üzerindeki işgallerden ve hasmane tutumdan asla geri adım atmayacaklarını her platformda ve her koşulda altını çizerek yinelemekten kaçınmadılar.

    Küresel güçler destekliyor
    Büyük Ermenistan Devleti hayalini destekleyen küresel güçler, yüz yıldır Türklere karşı sürdürülen Ermeni operasyonlarının yılmaz savunucusu durumundadırlar.

    25 şubat 1992’de Hocalı kentine giren Ermeni güçleri, sivil halkı vahşice katletmişti. Ermeniler, çoğu kadın ve çocuk 613 kişiyi gözlerini oyarak, derilerini yüzmüş ve diri diri yakarak öldürmüşlerdi.


    İlişki kurmaya zorluyorlar
    1991 yılına kadar Türkiye’nin karşısına çıkarılan Ermeni meselesinin ve soykırım iddialarının hamisi Batı ülkelerinde ve ABD’de çöreklenen Ermeni lobisiydi. Bu tarihte S.S.C.B’nin dağılmasıyla birlikte kurulan Bağımsız Ermenistan Devleti, Türkiye’ye kuzeyde bir cephe açmak anlamına geliyordu. Diasporanın onlarca Türk diplomatının şehit düşmesine yol açan kanlı faaliyetleri, Ermenistan Devleti’nin bağımsızlığını kazanmasının ardından “siyasallaşma” ve Türkiye’ye karşı diplomatik alanda mücadeleyi sürdürme aşamasına geldi. Bugün, planın son ayağı uygulanmakta, Ermenilerin Türkiye’den talep ettiği toprak ve tazminat ile ilgili “altyapı” oluşturulmaya çalışılmaktadır.


    Nihai hedef 2015
    üalışmalarını 2015 yılı için hızlandıran Ermeni lobisi, 2015’i sözde soykırımın 100. yılı ilan etmekte ve bu tarihe yönelik kampanyalarını yoğun bir şekilde sürdürmektedir. Ermeni lobisinin planı, 2015 yılında soykırım iddialarını tanıtma, tazminat ve toprak talebini içeren nihai hedefe ulaşmak olarak özetlenebilir. Türk Hükümetleri, sözde soykırım iddialarıyla bunaltılırken, bir yandan da Ermenistan ile ilişki kurmaya zorlanmakta ve hızla tuzağın içine doğru çekilmektedir. Küresellere karşı direnç gösteremeyen Türk dış politikası, Ermenistan-Azerbaycan-Türkiye ilişkileri ve bugün gelinen noktada ABD ve AB destekli siyasi iradenin Ermenistan-Türkiye diplomasisini başlatma çabası dikkat çekicidir. Bütün bu tarihi süreç içinde, Türkiye’nin Ermeni meselesinde geldiği nokta, Türk dış politikası için olduğu kadar iç siyaset açısından da büyük önem taşımaktadır.


    Toprak istekleri bitmedi
    Büyük Ermenistan Projesi’nin geçmişi, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla beraber Anadolu’da merkezi hükümete karşı etnik ve dinsel kökenli kışkırtmaların organize edilmesine kadar uzanır. Yıllardır aynı topraklar üzerinde yaşadıkları Türkleri, Batı’nın kışkırtmasıyla kendi yurtlarından sürmeye kalkışan, çeteleşen, isyanlar çıkarıp kadın, çocuk ve yaşlıları katleden Ermeniler, milli mücadelenin ardından, Misak-ı Milli sınırları içinde başka bir devlet yapılanmasına asla izin vermeyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı verdiği savaşı kaybetti. Rusya, Fransa, İngiltere ve ABD gibi emperyalist ülkelerin Ermeni meselesinin siyasallaşmasına vermiş olduğu destekten cesaret alan komitacılar, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurma hayali ile isyanlar çıkartıp Osmanlı devletine yeni bir cephe açmalarına rağmen, Ermenilerin Türkiye’den toprak istekleri Lozan Konferansı’nda tarihe gömüldü. 1965’li yıllara kadar sessiz kalan Ermeni komiteleri diasporadaki altyapısını güçlendirdikten sonra tekrar emperyalist devletlerin desteğini de arkasına alarak Türkiye Cumhuriyetine yönelik siyasi faaliyetlerine hız verdi. Bin yıldır Türk egemenliği altındaki Doğu Anadolu Bölgesi’nde Büyük Ermenistan Devleti kurma hayalinden asla vazgeçmeyen Ermeniler, amaçlarına ulaşabilmek için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin parçalanması ve eyaletlere bölünmesi gerektiğini anlamakta gecikmediler. Amaçlarına ulaşabilmenin en kolay yolu, Türkleri uluslararası camiada “soykırım suçlusu” ilan ederek, bu suçun bedelini “toprak ve tazminat” ile ödetmekti. Bunun için de Türkiye’nin tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi zayıflaması, parçalanması ve bölgesel yeniden yapılanmalara sürüklenerek “eyalet” sistemine geçmesi gerekiyordu. Bu sayede Doğu Anadolu’daki bazı eyaletlerin Büyük Ermenistan Devleti’ne ilhak etmesi son derece kolay gerçekleşebilecekti.



    TüRKEş: Görüşmeler aleniydi
    “şamil Tayyar gibilerin ufku bu işlere yetmez”
    MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan’a gitmesine karşı çıkması, Star yazarı şamil Tayyar’ı rahatsız etti. Tayyar, Başbuğ Alparslan Türkeş’in, 1990’lı yılların başında Ermenistan ile “sıkı bir diyaloğa girdiğini” öne sürerek, Başbuğ’un oğlu, MHP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur üymen’i de tanık gösterdi. Türkeş, Başbuğ’un dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Petrosyan ile görüşmelerinde kendisinin de hazır bulunduğunu doğrularken, “Ancak Türk medyasında dış politikadan habersizlerin ufku bu işlere yetmez.

    üte yandan Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan’a gitme hazırlığını savunurken Alparslan Türkeş’in 15 yıl önceki gizli temaslarını anımsatması tartışmaya neden oldu. Hürriyet’in haberine göre; Türkeş’in, Ermenistan’ın eski Cumhurbaşkanı Ter Petrosyan ile 1993’ten itibaren yaptığı görüşmelere katılan oğlu Tuğrul Türkeş, “Babam bir devlet politikasını yürüttü. Babacan oradaki diplomatik incelikleri anlamamış. Sapla samanı karıştırıyor” dedi. Bu temaslar tabii ki bir devlet politikasıydı” dedi.


    MHP’den Gül’e açık mektup
    “Ermenistan’a gitmeyin”
    MHP Genel Başkan Yardımcısı Atilla Kaya, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderdiği mektupta, “Alparslan Türkeş’in yapmaya çalıştığını anlayıp devam ettirebilmiş olsaydınız, siz de bugün Sarkisyan’la değil, Petrosyan’la görüşmeye hazırlanıyor olurdunuz. Aradaki farkı anlatmaya yarayan ve devletin elinde bulunan bilgiler en çok da size ve halefinize yakındır” dedi. Kaya, “açık mektupta” şöyle dedi:

    “Ermenistan Devleti, temsilcisi bulunduğunuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin toprak bütünlüğünü tanımamaktadır. Ayrıca, Ermenistan başka bir Türk toprağının halen işgalcisidir.

    Kahvede izleyin
    Sayın Cumhurbaşkanı; her şeye rağmen, beni şaşırtmanızın bütün sonuçlarını karşılamaya hazırım ve buna dayanarak size (Ermenistan’a gitmeyin) diyorum. Maçı izlemeyi çok istiyorsanız; bunu, Başbakanın adeti olduğu üzere, bir gecekondu mahallesindeki kahvede, kameralar eşliğinde yapabilirsiniz.” (AA)


    şANDIR’dan şok açıklama:
    Gül’ün niyetini açıklaması tarihi bir gaflet ve ihanettir
    MHP Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Mehmet şandır, “Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün maç için Ermenistan’a gitme niyetini ifade etmesi, tarihi bir gaflet ve ihanettir” dedi. Türkiye’nin çok zor bir dönemden geçtiğini belirten şandır, A Milli Futbol Takımı’nın Ermenistan ile Dünya Kupası elemelerinde yapacağı maç için Erivan’a gitmesi gündemde olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e çağrıda bulunarak şunları kaydetti:

    Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün maç için Ermenistan’a gitme niyetini ifade etmesi, tarihi bir gaflet ve ihanettir. Ermenistan gibi kurulduğu günden beri Türkiye’ye düşmanlık besleyen bir ülkeye bir maç için gidilmemeli. Milli maçı izlemek için illa Erivan’a gitmeye gerek var mı? üzellikle son günlerde canımızı fazlasıyla yakan terör örgütünün kullandığı silahlar hangi ülkeye ait ve hangi marka? Bu soruların cevabını herkes bilirken Cumhurbaşkanı Gül’ün söz konusu ülkeye gitmesi doğru değildir” dedi. (AA)


    Katliam mağdurlarından Cumhurbaşkanına çağrı
    Iğdır’da, 10 sivil toplum örgütü ve 2 siyasi parti tarafından, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan-Türkiye A milli futbol takımları arasındaki maçı, Ermenistan’da izlememesi için ortak basın açıklaması yapıldı. Iğdır’da bulunan, Birinci Dünya Harbinde Ermeni üetecilerin Katliamına Uğramış Mağdurlar Derneği, Erivan Azerilerini Koruma Derneği, Iğdır Azerbaycan Tarih ve Kültür Derneği, Organ Bağış Derneği, Sigara ve Uyuşturucuyla Mücadele Derneği, Dağcılık ve Doğa Sporları Derneği, Azerbaycan Dayanışma Derneği, Türk Kadınlar Derneği, Iğdırlılar Dayanışma Derneği, Kuyumcular Derneği ile CHP ve MHP İl Başkanlıkları tarafından ortak yazılı açıklamada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan’a gitmemesi gerektiği belirtildi.


    Kurbanlar
    unutulmasın
    Cumhurbaşkanı Gül’ün Ermenistan’a ziyaret gerçekleştirmesi halinde bunun Azerbaycan Türkünü yürekten yaralayacağı belirtilirken, “Ermenistan’ın Azerbaycan’ın topraklarının işgalini niye kimse görmek istemiyor? Burada dünya kamuoyuna seslenmek istiyoruz. 85 yıl öncesinin olaylarıyla ilgilenme cesaretini gösterenler, Ermenilerin yakın geçmişimizde Karabağ’da yaptıkları vahşeti neden görmüyor? Sayın Cumhurbaşkanı Gül Erivan’a gitmemeli.” (İHA)





    YARIN: Türkiye hep iyi niyetliydi

    ::..Selda üztürk KAY..::







    04/09/2008 13:07 / YENİüAğ GZT.

  2. #2
    bozok
    Guest
    ERMENİSTAN'ın Davet Oyunu - 2 -


    Türkiye hep iyi niyetliydi
    1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ı ABD’den bile önce Türkiye tanıdı. Ekonomik sıkıntıdayken ilk buğdayı Türkiye gönderdi.


    Ermenistan, SSCB’nin dağılması ile birlikte 23 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan etti. Yıllardır, dünya kamuoyuna zulüm ve haksızlığa uğramış bir toplum imajı vermeye çalışan Ermeniler, bu tarihten sonra “devlet” olarak yandaş toplama gayretine girişti. Ermenistan Parlamentosu’nca 23 Ağustos 1990’da kabul edilen bildiride; “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası kabul görmesi çabasını destekler” maddesine yer verilmesi, bu çabaların ete kemiğe bürünmesi anlamına gelmekteydi. Bu tarihten itibaren pek çok ülkede soykırım anıtları diken ve özellikle AB üyesi bazı ülkelerin eğitim müfredatlarına “soykırım” iddialarını ders olarak yerleştirmeyi başaran Ermeniler, Türkiye ile diplomasilerini bu politika üzerinden yürütmek konusunda büyük bir kararlılık gösterdi.
    En önemli adımı

    Demirel attı
    Türkiye’nin Ermenistan politikası ise hep “iyi niyet” ve ilişkilerin geliştirilmesi yönündeydi. Ermenistan’a karşı geliştirilen iyi niyet girişimlerinin başında, 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ı ABD’den bile önce Türkiye’nin tanıması gelmektedir. Eylül 1991 tarihinde Kafkasya ve Orta Asya ülkelerine heyetler gönderen Türkiye, diğer dünya devletlerinin aksine Ermenistan’ı bu kez de ihmal etmemiştir. En önemli “uzlaşı” adımı ise 1993 yılında dönemin başbakanı Süleyman Demirel zamanında atılmış ve Karadeniz’e kıyısı olmamasına rağmen 1993 yılında Ermenistan Karadeniz Ekonomik İşbirliği’ne kurucu üye olarak davet edilmiştir. Türkiye’nin Ermenistan’a yönelik iyi niyetli çabaları bu kadarla sınırlı kalmadı. Ermenistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği ilk dönemlerde yaşadığı ekonomik sıkıntılarda, sınırsız destek bulduğu tek ülke Türkiye oldu. Ekonomik sıkıntı içinde olduğu dönemde ilk buğday, kamuoyu tepkisine rağmen Türkiye’den gönderildi. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin dondurulması, bu ülkenin kendi Anayasası ile devletin kuruluş felsefesini oluşturan Bağımsızlık Bildirgesi’ne yerleştirdiği ve Türkiye’ye yönelik tutumunu özetleyen ifadelerden sonra gerçekleştirilmiş, kardeş Azerbaycan’a yönelik başlatılan işgal neticesinde ise ilişkiler tamamen durdurulmuştur.

    İşgali anayasa teminatına aldılar
    Ermenistan’ın Türkiye politikasının temelini oluşturan “3 T Planı” nın hedefi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin toprak bütünlüğüdür. Bu stratejinin Ermenistan’ın ülküsü halini aldığını görmek için Ermenistan Devleti’nin en önemli üç belgesine bakmak gerekir. Bunlar “Bağımsızlık Bildirgesi”, “Bağımsızlık Kararı” ve 1995 yılında kabul edilen “Ermeni Anayasası” dır. Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin 23 Ağustos 1990 tarihli “Bağımsızlık Bildirisi” nin 12. Maddesi yukarıda da belirtildiği gibidir. Ermenistan Parlamentosu, 23 Eylül 1991 tarihinde aldığı bağımsızlık kararında aynı konuyla ilgili “Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’ne sadık kalacağını” beyan ve taahhüt etmiştir. 1995 yılında kabul edilen Ermeni Anayasası’nda ise “Ermenistan’ın bağımsızlık bildirisindeki ulusal hedeflere bağlı kalacağı” bir anayasa hükmü haline getirilmiştir. Dolayısıyla olmayan bir soykırımın kabul ettirilmesi ve Batı Ermenistan olarak nitelendirilen Türkiye’nin doğusundan toprak talebi, gizli bir emel olmaktan çıkmış, belki de bir başka ülke anayasasında rastlanılmayacak şekilde, resmen dünyaya açıklanmıştır.



    Büyük Ermenistan hayali
    Ermenilerin en büyük hedefi Türkiye’den toprak talebi ve iddiaları. Ermenistan’ın resmi belgelerinde halen Türkiye’nin Doğu hatta Güneydoğu Anadolu bölgesi ile bazı Batı Karadeniz illeri ve Doğu Akdeniz bölgesi “Batı Ermenistan” olarak görülüyor. Türkiye’nin topraklarında “Büyük Ermenistan Devleti” kurma hayalinden asla vazgeçmeyen Ermenistan’ı, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Batılı devletler de destekliyor.



    Tarafsız politikalar çıkmaza soktu
    Karabağ’da alevlenen ve bugün de devam eden meselenin bundan sonraki sürecini Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran’dan öğreniyoruz: “20 şubat 1991’de antlaşmaya sadık kalmayan Ermeniler Karabağ’da saldırılarına devam etmiş ve 1993 yılına gelindiğinde Dağlık Karabağ’ın tamamı Ermenilerin eline geçmiştir. Ayrıca Ermeniler bununla da yetinmemiş ilerleme ve işgale devam ederek Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarının bir kısmını da işgal etmiştir. Türkiye, Karabağ ve Azerbaycan’daki gelişmeleri, 18 Aralık 1991’de SSCB resmen dağılana kadar, Sovyetlerin iç işleri olarak değerlendirmiştir.

    Bölgesel barış siyaseti tutmadı
    Kafkaslardaki anlaşmazlığın boyutlarının değişmesi sonucu, bölgedeki gelişmeler Sovyetlerin iç işleri olmaktan çıkmış ve uluslararası bir boyut kazanmıştır. Türkiye, Kafkaslarda genel olarak bölgesel barışı koruyacak politika izlemiştir. Türkiye AGİK’ten, Karabağ’ın resmi statüsünün Azerbaycan içinde özerk bir bölge olarak tanınması yolunda güvence almış ve meşruluğun şiddet kullanarak bozulmasına izin verilmemesini istemiştir. Bu arada Türkiye, bir yandan Sovyet Cumhuriyetleriyle iki yanlı ilişkilerini geliştirmeye çalışmakta diğer yandan bu ülkeler arasında iki taraflı anlaşmazlıklarda taraf olmamaya çalışmıştır. Bununla beraber bu politikalar Dağlık Karabağ sorununda Türkiye’yi çıkmazda bırakmıştır.”


    Kilit konu: Karabağ
    Bölgede sürekli istikrarsızlık unsuru olan Ermenistan, Türkiye’ye karşı lobileri aracılığıyla “tehdit” ve “diplomasi” silahını tetikte tutar ve hedeflerini Anayasa teminatı altına alırken, aynı coğrafyadaki kardeş Azerbaycan’a yönelik saldırılarını “işgale” kadar götürmekte de hiçbir sakınca görmemiştir. Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan sorunlar, Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmesi ve Türkiye’nin son dönem “yumuşayan” Ermenistan diplomasisi ile yakından bağlantılı olması açısından incelenmesi gereken bir meseledir. üünkü Türkiye’nin Ermenistan politikasının, kardeş ve dost Azerbaycan ile olan ilişkilerinden bağımsız olması düşünülemez.



    Sarkisyan böyle karşılık verdi:
    Karabağ’da tek çözüm bağımsızlığın kabulüdür
    Cumhurbaşkanı Gül ve AKP Hükümeti, Erivan’a yönelik iyi niyet mesajları verirken Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, işgal ettikleri Karabağ’la ilgili çarpıcı mesajlar verdi. Serj Sarkisyan, ülkesinin diplomatik misyon temsilcileriyle yaptığı yıllık toplantıdaki konuşmasında, Ermenistan’ın, Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıması yönünde görüşler dile getirildiğini ifade ederek,işgal altında tutulan ve Azeri Türkleri’nin silah zoruyla çıkarıldığı Yukarı Karabağ’ın durumuyla ilgili olarak “halkın kendi kaderini tayin hakkı sonucu” biçimindeki görüşünü yineledi. Merkezi Erivan’da olan Mediamax Ajansı’nın haberine göre Sarkisyan, “Yukarı Karabağ ile ilgili sorunun barışçı çözümünü amaçlayan müzakereler sürecinde Azerbaycan tarafını, çözüm için halkın kendi geleceğini belirleme hakkı tanınmasından başka yol olmadığını ikna edeceklerine inandığını” da kaydetti.


    CHP Genel Başkanı Baykal:
    Soykırımı anıtına çelenk de koysun
    CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Gül’ün Ermenistan’a gidiş kararını eleştirdi. Baykal şöyle dedi: “Sayın Gül’ün 1993 yılında bir gensoru görüşmesi sırasında TBMM’de söyledikleri ibret vericidir. O gün söyledikleriyle bugünkü söz ve yaklaşımı tam bir çelişkidir. Ne değişti: Ermenistan Türkiye’nin sınırlarını mı tanıdı, Türkiye topraklarında hak iddia etmekten mi vazgeçti. Soykırım iddiasını geri mi aldı? Yoksa Karabağ işgaline mi son verdi. Bari Ermenistan’a gitmişken soykırım anıtına da bir çelenk koysun. Böylece, kendisini bu geziye yönlendirenleri veya gitmeye ikna edenleri daha çok mutlu etmiş olur.”(ANKA)


    Erdoğan, şam’dan cevap verdi
    Kabiliyeti budur başka işe yaramaz
    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için, “Bari Ermenistan’a gitmişken soykırım anıtına da bir çelenk koysun” biçimindeki sözlerine Suriye’nin başkenti şam’dan cevap verdi. Kaldığı otelden ayrılırken, bir gazetecinin Baykal’ın sözlerini hatırlatması üzerine şunları söyledi: “Sayın Baykal’ın kabiliyeti budur zaten başka bir işe de yaramaz. Sadece böyle olumsuzluklar üzerine sürekli olarak muhalefetini sürdürür. Ne yapılacağına dair dünden bugüne gösterdiği birşey olmadığı gibi yarına yönelik birşeyi de yoktur.”



    Aydınlar Ocağı Başkanı Erkal:
    Türkiye’ye ciddi devlet adamı gerek
    Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan ziyaretinin Türkiye açısından son derece yanlış bir karar olduğunu belirterek, “Bu ziyaret Türkiye’ye tezlerini savunma konusunda büyük zorluklar çıkaracak” yorumunu yaptı. Ziyaret kararının, ABD Başkanı Bush’tan gelen bir telefonun arkasından alınmasını da “manidar” bulduğunu belirten Erkal,

    “Ermenistan Türkiye ilişkilerinin geliştirilebilmesi için Türkiye’nin bu ölçüde bir adım atmasına kesinlikle ihtiyaç yoktur. İddialar ve yapılması gerekenler bellidir. Karşı taraf uzlaşmaya asla yanaşmadığı sürece, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nın bu ülkeye gitmesi, amatör bir futbol izleyicisinin değerlendirmesidir. Türkiye’nin itibarını kıracak bir karardır” diye konuştu. Prof. Dr. Mustafa Erkal, “Böyle bir şahsın, Cumhurbaşkanlığı makamına getirilmesi kararının ne kadar yanlış olduğu da son olayda ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin ciddi devlet adamlarına ihtiyacı vardır”

    değerlendirmesini yaptı.


    MHP’den Gül’e son çağrı:
    Yanlıştan dönün, kötü sonuçlar doğurur
    MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Ermenistan’a gitmeye hazırlanan Gül’e son kez çağrıda bulundu. “Bu ziyarette daha sonra bedelini ödeyemeyeceğimiz farklı şeyler gelebilir” diyen Vural, şunları kaydetti: Bu nedenle Cumhurbaşkanının kararını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Yanlışın neresinden dönerseniz kardır. Yanlış bir zaman, yanlış bir ortam. Dolayısıyla bu konu Türkiye’ye düşmanlık besleyenler tarafından kullanılacaktır. Cumhurbaşkanının ziyareti Türkiye aleyhine bir koz olacak ve bunun zeminini yaratacaktır. Bu ziyaret diplomatlarımıza terör uygulamış kimselere cesaret verecektir. (ANKA)


    Cesaretini tebrik ettiler
    Washington, ziyaret kararından memnun
    ABD, Gül’ün, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın Erivan’da oynanacak maç için yaptığı daveti kabul etmesini memnuniyetle karşıladı. ABD Dışişleri Bakanlığının Avrupa Bürosu Sözcüsü Mark Toner, yaptığı açıklamada “Gül’ün kararını memnuniyetle karşılıyoruz. Her iki Cumhurbaşkanının da bölgede barış ve refahı kuvvetlendirmeye yönelik adımlar atma yönündeki cesaretini tebrik ediyoruz” dedi. Toner, “Bu tarihi buluşmanın, ilişkilerin tamamen normalleştirilmesine doğru bir ivme oluşturulmasına yardım edeceğini umarız” dedi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson ise katıldığı bir resepsiyonda bir soru üzerine, Gül’ün Erivan ziyaretinin uyumlu bir Kafkasya’nın yaratılmasına katkıda bulunacağını söyledi.



    Katillerin elini sıkamazsınız!
    Gül, 1993’te RP milletvekili sıfatıyla şunları şöylemiş: Kars’ın, Ermenistan toprağı olduğunu iddia eden adamın eli sıkılmaz

    Erivan’a maça gidecek olan Cumhurbaşkanı Gül’ün, 1993 yılında, dönemin başbakanı Süleyman Demirel’in Ermenistan politikalarını kıyasıya eleştirdiği ortaya çıktı. Milliyet Gazetesi yazarı Melih Aşık, Abdullah Gül’ün inanılmaz değişimini köşesine taşıdı: Bundan 15 yıl önce.. 1993 yılında.. Demirel Hükümeti’nin Ermenistan politikası konusunda verilen gensoru sırasında Refah Partisi adına Abdullah Gül söz alıyor... Bakınız zabıtlara göre, neler söylüyor:

    “Hükümet, bu politikasıyla, geleceğimizi gerçekten ipotek altına almıştır ve öyle ipotek altına almıştır ki, Ermenistan Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanının cenaze merasimine katılma cesaretini göstermiştir. Sizin nasıl bir uzlaşmacı olduğunuzu, Türkiye’nin menfaatleri söz konusu olduğunda, sizin şahin gibi davranmayacağınızı bildiği için cesaret bulmuş ve Türkiye’ye gelmiştir. Siz bana bir ülke gösterin ki, kardeşleriniz savaş halinde olacak, kardeşleriniz katledilecek ve onlar katledilirken, ’Bunun müsebbibi Türkiye’dir’diye demeçler verecek; o kardeşlerimiz katledilirken, ’Avrupa’nın haritaları bellidir, yerine oturmuştur; fakat Ortadoğu’nun, Asya’nın haritaları nihai şeklini almamıştır’ diye açıklamalar yapacak; Kars’ın, Ermenistan toprağı olduğunu iddia edecek, bütün bunlardan sonra o adam Türkiye’ye gelecek ve siz de elini sıkacaksınız!..”



    YARIN: AB tavsiyesi! Soykırımı reddetme, kapılarını aç

  3. #3
    bozok
    Guest
    ERMENİSTAN’ın Davet Oyunu - 3 -


    AB: Soykırımı tanı kapılarını aç
    Türkiye’yi “dış politikasız” bırakan siyasetçiler eleştiriliyor olsa da asıl kurgulama Batı’dan yapılıyor

    Türkiye’ye yönelik ABD ve AB’nin “komşularınla iyi geçin” baskısı, sadece Ermenistan’ı içeriyor. Türkiye’nin diğer komşuları ise adeta yok sayılıyor. Bunun son derece dikkat çekici olduğunu belirten uzmanlar, iyi niyet girişimlerine olumlu yanıt almadan Ermenistan ile ilişki kurmanın da dış politikanın iflası anlamına geldiğini belirtiyor


    Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkiler, Ter-Petrosyan yönetiminde nispeten ılımlı bir havada geçti. Ancak Nisan 1998’de Taşnaksutyun örgütünün gizli lideri Koçaryan’ın cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte Ermenistan’daki radikal milliyetçi hareketler serbest hareket alanına kavuştu ve Ermenistan, Türkiye ile ilişkilerinde sertlik yanlısı bir politika izlemeye devam etti. Dönemin Cumhurbaşkanı Koçaryan, yaptığı açıklamalarla bu politikanın yılmaz savunucusu olduğunu her fırsatta dile getiriyordu. ürneğin Koçaryan bir açıklamasında, “soykırımı hiçbir zaman unutmayacaklarını, dünyaya bu trajediyi hatırlatmak durumunda olduklarını, soykırımın cezasız kaldığını, uluslararası tanıma ve kınamanın layık olduğu şekilde gerçekleşmediğini” belirtiyor, aynı iddialarını BM Genel Kurulu’nun bir oturumunda da tekrarlayarak, Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan tarafından abluka altına alındığını savunuyordu. Taşnaksutyun örgütünün gizli lideri Koçaryan’ın dış politikası, hem diasporanın hem de Dağlık Karabağ yönetiminin politikasıyla uyumluydu. Türkiye ile ilişkilerde sertlik yanlısı bir strateji izleyen ve Türkiye’ye yönelik soykırım iddialarını gündeme getiren Koçaryan, Dağlık Karabağ konusunda da çözümden uzak tutumuyla dikkat çekiyordu. Dönemin Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ile görüşmekten özenle kaçan Koçaryan’ın hamisi ABD idi. Bu yakınlıkta en önemli pay, ABD’deki diasporanın kendisine verdiği destekti.


    AB müzakereleri ve Ermenistan
    Aslında, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin Koçaryan döneminde sertleştiğini söylemek, fazla iyi niyetli bir değerlendirme olacaktır. üünkü, Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı suçlayıcı ve tehditkar politikası, Koçaryan döneminde olduğu kadar Ermenistan’ın yeni devlet başkanı Sarkisyan döneminde de net bir şekilde ortaya konmuştur. Yani, Ermenistan cephesinde Türkiye ya da Azerbaycan açısından yeni bir şey yoktur. O halde Türkiye’nin son dönemde Ermenistan’a yönelik diplomasi atağını başlatmasının arkasında yatan neden nedir? Bütün bu diplomasi oyunları, kurgulanan senaryolar ve Türkiye’ye ve Türk Dünyası’na karşı yürütülen hasmane tutuma rağmen, Türkiye’yi, bir zamanlar “haklı” gerekçelere dayanarak başlattığı ambargoyu kaldırma aşamasına getiren ve kardeş Azerbaycan’a rağmen, Ermenistan ile diplomatik ilişkileri başlatma noktasına sürükleyen süreç nasıl başladı?


    Resmi politikayı AKP değiştirdi
    Konunun uzmanları, AKP iktidarı döneminin, Türkiye-Ermenistan ilişkileri açısından adeta bir kırılma noktası olması gerektiği konusunda görüş bildiriyor. AKP Hükümeti’nin devletin resmi politikasından sapmasını sağlayan itici gücün ya da güçlerin ne olduğu konusunda da farklı değerlendirmeler var kuşkusuz. Bizim görebildiğimiz, şimdilik sadece bu politika değişikliğinin yansımaları... AKP, bu hususta ilk adımı, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde bulunan Ermeni kiliselerini restore ettirmekle başladı. Bu çabaların arkasında ise AB’nin itici gücü vardı. Türkiye’nin Ermenistan politikasının sulandırılmaya başladığı tarih aslında AB ile müzakere sürecinin başladığı döneme denk gelmektedir. Bu da, her ne kadar Türkiye’yi “dış politikasız” bırakan siyasetçiler eleştiriliyor olsa da asıl kurgulamanın Batı’dan yapıldığını gözler önüne sermektedir.


    Uyum paketleriyle zemin hazırlandı
    AB’nin Ermeni meselesinde devreye girmesi 1987 yılına rastlamaktadır. Avrupa Parlamentosu’nda alınan, “Ermeni sorununun siyasi çözümü” başlıklı tavsiye kararında, 1915-1917 dönemindeki tehcir olayları, 1948 BM Sözleşmesi’ne göre soykırım olarak adlandırılarak, Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımını reddetmesinin AB’ye tam üyelik yolunda engel yaratacağı hususu vurgulanmıştır. 15 Aralık 2004 tarihinde ise Avrupa Parlamentosu, bir tavsiye kararı alarak Türkiye’nin sözde “soykırım” ı tanımasını talep etmiştir. AB uyum paketlerinde, Türkiye’den yerine getirmesi istenen reformların içinde, “AB’ye girişin ön koşullarından biri de komşular ile iyi ilişkilerin yürütülmesidir” ifadesi dikkat çeker. Komşularıyla bugüne dek “kriz” e yönelen hiçbir sürtüşme yaşamayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu maddeden alması gereken mesaj, kuşkusuz ilişkilerini dondurduğu tek komşusu Ermenistan’a yönelik adım atması beklentisidir. AB uyum paketleri, Türkiye’yi, Ermenistan’la aralarındaki sorunları çözmek için adım atmaya zorlarken, Ermenistan’a ise uluslararası platformda güçlü bir zemin kazandırmaktadır. ABD’nin Ermenistan konusunu Türkiye’ye bir baskı aracı olarak açıkça deklare ettiğini, ABD’nin de bu hususta farklı bir tutum sergilemediğini belirten ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Uzmanlarından Dr. şenol Kantarcı, bu konuda düğmeye basılmasının sorumluluğunu ise Türk Dışişleri Bakanlığı’na atmakta bir sakınca görmemektedir. Kantarcı’ya göre, AB ve ABD’nin Türkiye’ye yönelik “komşularınla iyi geçin” baskısı, sadece Ermenistan’ı içermesi ve Türkiye’nin diğer komşularının yok sayılması açısından son derece dikkat çekicidir.

    Mağdur Ermenistan edebiyatı
    Ekonomik anlamda kendisini acındırmaya çalışan Ermenistan’a ’biz sizin ilişkilerinizi geliştireceğiz’taahhüdünde bulunan AB ve ABD’nin hamleleri, Türkiye’ye yönelik hiçbir iddiasından asla vazgeçmeyeceğini her fırsatta dile getiren Ermenistan’ı “mağdur”, soydaşlarını katleden bu işgalci ülkeye “görüntüde” ambargo uygulayarak kararlı durmaya çalışan Türkiye’yi ise “Teslimiyetçi” konuma getirmesi açısından düşündürücüdür.


    Dönemin Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan sertlik politikasından hiçbir zaman vazgeçmeyerek uzatılan eli tutmadı.



    Türkiye’nin hoşgörülü Ermeni politikası
    Türkiye ile Ermenistan arasında yaşanan “ilişkisizlik” durumu, tamamı Ermenistan’dan kaynaklanan önemli sorunlar nedeniyle başladı. Buna rağmen zaman zaman barış adımları atan Türkiye Cumhuriyeti Devleti oldu. Peki AB ve ABD dayatmasıyla atılan bu adımlara bir karşılık bulundu mu? Bunun cevabını, CHP İstanbul Milletvekili şükrü Elekdağ’dan alıyoruz. “Ermenistan asla geri adım atmadı ve atmayacak” diyen Elekdağ’ın Türkiye’nin engin hoşgörülü Ermenistan politikasına ilişkin sözleri oldukça düşündürücü: “Türkiye’nin, özellikle son dönemdeki Ermenistan politikası, sıfır bedelli politika olarak tarif ediyorum.

    Türkiye daima yalayıp yutar
    Karşı tarafın hasmane tutumları ve Türkiye’nin imajını, görüntüsünü karartmaya yönelik hamleleri sürekli devam ederken, Türkiye’nin bunlara karşı hiçbir karşılığı vermemesi, sıfır bedelli politikayı tanımlıyor. Bu politikanın yansımalarını, muhtelif şekillerde görüyoruz. ürneğin, 2001 yılında Fransız Parlamentosu’nda soykırım kararı alınırken, bazı milletvekilleri ’Türkiye’nin tepkisi ne olur?’yorumlarını yaptığında, Deveciyan adlı Fransız parlamenter şu yanıtı vermiştir: ’Buradaki vekillere teminat veriyorum Türkiye Fransa’ya hiçbir şekilde karşılık vermeyecektir. Türkiye bunları daima yalayıp yutar’. Türkiye’nin bu politikası aynı şekilde devam etmektedir. Bu da, Ermenistan Devleti’ne cesaret vermekte, Türkiye’den diledikleri tavizi AB ve ABD üzerinden koparabilecekleri yönündeki düşünceyi sağlamlaştırmaktadır. Bugünün Ermenistan’ı, Türkiye’nin kendisine yönelik hiçbir yaptırımı sürdürebileceğini düşünmemektedir. Türkiye’nin Ermenistan’a yönelik pek çok iyi niyet girişimi olmuştur. Bunlardan bir tanesine bile yanıt alamamamız düşündürücüdür.

    Erivan-Ankara ilişkisi bu şekilde yürümez
    Karşı taraf hala hasmane hareketlerini devam ettirmekte ve Türkiye’nin tarihini, imajını karalamayı sürdürmektedir. Karşımızda, hem tüm dünya parlamentolarında aleyhimize soykırım kararları çıkartan ve bu ülkelerle ilişkilerimizi bozan, hem de bizden toprak talep eden bir ülke var. Türkiye’nin bu durumda yapabileceği şey dayatmak ve ’Bana karşı nasıl politika izlersen, ben de sana karşı o politikayı izlerim’demektir. Erivan-Ankara ilişkisi bu düzeye indirgenmeden, hiçbir şekilde diyalog yürütme imkanı yoktur. İyi niyet girişimlerine olumlu yanıt almadan, Ermenistan ile ilişki kurmak, dış politikamı-zın iflası anlamına gelir.”



    Elimiz hep havada kaldı...
    Türkiye, çok fazla iyi niyet adımı attı. Ancak hiçbir girişimi yanıt bulmadı

    Ermeni meselesinin AB ile müzakere konusu haline getirilmesinin ardından, Türkiye’nin bu ülkeye yönelik somut iyi niyet adımları oldu mu? Cevap: Fazlasıyla. Gerek Türkiye’deki siyasi iktidarlar, gerekse Ermeni meselesinde Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak konusunda faaliyet gösteren bazı sivil toplum hareketleri, Türkiye adına bu ülkeye pek çok kez “barış eli” uzattı. Ancak hiçbir iyi niyet girişimi Ermenistan’dan yanıt bulmadı. ürneğin;


    Komşuluk ilişkileri ifadesini reddettiler
    2002 yılında Türk, Azeri ve Ermeni gazetecilerin katılımı ve sivil girişimler kanalıyla ilişkilerin geliştirilmesini sağlamak üzere bir dizi toplantı yapıldı. 10 Mart 2002’de, ürgüp’te düzenlenen toplantının sonuç bildirisinde, “Azeri ve Ermeniler arasında işbirliği ve ortaklık, dostluk kadar önemlidir” ifadesinin yer almasına, Ermeni katılımcıların, kendi ülkelerinde sıkıntı yaşayacakları gerekçesiyle karşı çıkmış olmaları, Ermenistan’ın hiçbir komşusuyla dostane ilişki kurulması yolundaki girişimlere sıcak bakmadığının açık kanıtı oldu.


    Belge alışverişi toplantısına katılmadılar
    VİYANA üniversitesi’nde görevli tarihçilerden oluşan “Viyana Ermeni-Türk Platformu-VAT” tarafından, 2004 yılı Temmuz ayında bir çağrı yapılarak, sözde soykırım iddialarıyla ilgili olarak, Türkiye ile Ermenistan tarihçileri arasında 100’er adet belge alışverişinin yapılması öngörüldü. Ancak Ermeni tarihçiler, Mayıs 2005 ayında yapılması planlanan sözde Ermeni soykırımına ilişkin belge alışverişi toplantısına katılmayacaklarını bildirdiler. Kararı, yazılı bir açıklamayla duyuran Viyana Ermeni-Türk Platformu (VAT), Ermeni diasporasının 2005 yılındaki en önemli hedefinin “1915 olaylarını soykırım olarak kabul ettirmek olduğuna” işaret ederken, Türk tarafının konuyla ilgili diyaloga hazır olduğunu ispatladığını vurguladı.


    Koçaryan’dan diyalog çabalarına karşı tavır
    TüRKİYE’nin, 28-29 Haziran 2004 tarihleri arasında, İstanbul’da düzenlenen NATO Zirvesi’ne, Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmek amacıyla davet ettiği Robert Koçaryan katılmayı reddetti. Hatta bununla da kalmayıp, zirve öncesinde yaptığı bir açıklamada, “Ermenistan’ın Türkiye olmadan da gelişebileceğini” dile getirerek, diyalog çabalarına karşı tavrını açıkça ortaya koydu.

    Tarihçilerin ortak çalışmasına ret
    YİNE aynı yıl, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “iki ülke tarihçilerinin konuyla ilgili ortak çalışma grubu kurarak arşivleri araştırması” yönünde ortak girişimde bulundu. Ancak Oskanyan, tarihçilerin ortak çalışması önerisinin dayanağı bulunmadığını iddia ederek, tarihçilerin söyleyeceklerini çok önce söylediğini savundu ve tarihi gerçeklerin aydınlatılması yönünde atılan bir girişimi daha geri çevirdi.



    ::..YARIN: TTK Başkanı Halaçoğlu’nun tasfiyesi memnun etti..::

    ::..Selda üztürk KAY..::







    06/09/2008 / YENİüAğ GZT.

  4. #4
    bozok
    Guest
    ERMENİSTAN'ın Davet Oyunu - 4 -


    Halaçoğlu kararı İsviçre’de mi alındı?

    AKP’nin Ermeniler’e verdiği belki de en önemli ödün, sözde Ermeni soykırımı iddiaları karşısında olağanüstü mücadele veren ve Batı’nın büyük rahatsızlık duyduğu TTK Başkanı Prof. Dr. Halaçoğlu’nun ani bir şekilde görevinden alınması oldu

    Türkiye’nin Ermenistan’la ilişki kurmaya yönelik attığı adımlar 2007’de belirgin bir şekilde hız kazandı. Ermeniler, Van’daki Akdamar Kilisesi’ni restore ettiren AKP hükümetinden Ani’nin restorasyonunun da yapılmasını istedi

    Ermenistan’a yönelik barış eli uzatması beklenen hep Türkiye oldu. Türkiye’deki siyasi iktidarlar ise AB ve ABD dayatmalarına teslim olarak, Ermenistan ile sorunların çözümüne yönelik adım atmaktan vazgeçmediler. Bu adımlar, 2007 yılından itibaren belirgin bir şekilde hız kazandı. 2007 yılının dönüm noktası olma özelliği, bu yılın Mart ayında, Van Akdamar Kilisesi’nin AKP Hükümeti tarafından restore edildikten sonra görkemli bir törenle hizmete açılmasından ileri geliyor. Kilisenin açılışına Ermenistan’dan çok sayıda bürokrat geldi. Ermenistan Kültür Bakan Yardımcısı Gagik Gürciyan ve 20 kişilik Ermeni heyetinin Türkiye çıkarması, Ermenistan ve Türkiye arasında uzun süren “ilişki kurmama” diplomasisinin ortada hiçbir geçerli neden yokken noktalanacağı yönünde ilk sinyalleri veriyordu.

    Akdamar açıldı,
    Ani’yi de istediler
    Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan, Akdamar Kilisesi’nin restore edilerek Ermenilerin de katılımıyla açılmasını şu sözlerle değerlendiriyordu: “Türkiye’deki binlerce Ermeni anıtı her geçen gün unutulduğundan, Türk yetkililerin bu kiliseyi restore etme kararı alışıldık değildir, Ortaçağ’da Ermenilerin başkenti olan Ani’nin restorasyonu için umarız bu iyi bir başlangıç olur.” Akdamar Kilisesi’nin açılışı ile ilgili olarak Ermeni basınında yer alan bir haberde ise şu yorum yapılıyordu: “Türkler söz konusu kiliseyi restore etme çalışmalarına aslında Avrupa Birliği’nin Kutsal Ermeni Kilisesi Akdamar’ı UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alması nedeniyle oluşan baskılar sonucu başlattı.” Bütün bu tepkiler, Türkiye’nin attığı barış girişimlerinin Ermeniler ve Ermenistan Hükümeti için pek bir anlam ifade etmediğini, bu ülkenin Türkiye politikasını asla Türk siyasetçiler gibi “sulandırmayacağını” ortaya koyduğunu göstermesi açısından önemli.

    Abdullah Gül’ün
    Ani ziyareti
    Ermenilerin değişmeyen tutumları ve Oskanyan’ın eleştirileri her ne kadar Türkiye’ye karşı takınılan “hasmane” tutumu gözler önüne seriyor olsa da, AKP Hükümeti, Akdamar Kilisesi’ni törenle ve dünyanın gözü önünde açmanın yeterli olmadığını düşünmüş olacak ki, bir sonraki yıl Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olarak Oskanyan’ın sözünü ettiği Ani’yi ziyaret edecekti. AKP Hükümeti döneminde Ermenistan’a uzatılan bir başka el de Dışişleri Bakanı Ali Babacan’dan geldi. Babacan, New York’ta verdiği resepsiyona Ermenistan’ın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Armen Martirosyan’ı davet etti ve Türk-Ermeni diplomatların zaman zaman bir araya geldiklerini söyleyerek iki ülke arasında başlatılan diplomatik temasların “gizli” bir şekilde bir süredir devam ettiğini açıklamış oldu.

    Erivan-Antalya
    uçak seferleri
    Devletin yönetim kademelerinde karşılıklı “iyi niyet” gösterileri devam ederken, ilk olarak Erivan-Antalya uçak seferleri başlatıldı. Ermenistan basını, uçak seferlerinin başlatılmasını büyük puntolarla kendi kamuoylarına “Türkiye tarafından Ermenistan’a verilen yeni bir ödün” olarak duyurdu. Ermeni kamuoyu Türkiye’nin 2007’den bu yana attığı tüm adımları dikkatle izlerken, Türk basınında konunun “teğet” ifadelerle geçiştirilmesi ve Türk kamuoyunun konudan mümkün olduğunca “habersiz” bırakılması oldukça dikkat çekiciydi.

    Ermenistan’a yapılan
    en önemli AKP jesti
    Ancak son iki yıl içinde AKP Hükümeti tarafından Ermenistan’a yönelik taltiflerin belki de en önemlisi, uzun yıllar sözde soykırım iddialarına karşı bilimsel mücadele veren ve dünya kamuoyunu bu nedenle en fazla rahatsız eden Türk akademisyenlerden biri olan Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun ani bir şekilde görevden alınması oldu.

    Halaçoğlu’nun görev süresinin uzatılmayarak yerine Prof. Dr. Ali Birinci’nin atanması, Türkiye’nin Ermeni sorununu çözmek için attığı bir başka iyi niyet adımı olarak değerlendirildi. Türkiye’nin devlet politikasının ters yüz edildiği ve Ermenistan ile ilişkilerin “normalleştirilmeye” çalışıldığı AKP iktidarı döneminde atılan bir diğer “iyi niyet” adımı ise TTK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun görevinden alınması oldu. Teknik olarak, Halaçoğlu’nun görevden el çektirilmesi söz konusu değildi. Ancak, akademik çevreler, sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı bilimsel çalışmalarla yanıt veren ve başarılı faaliyetleriyle takdir toplayan Halaçoğlu’nun görev süresinin siyasi irade tarafından uzatılacağını düşünüyordu.

    Agos ve bölücü
    gruplar çok rahatsızdı
    AKP Hükümeti, beklentilerin tam aksine, Halaçoğlu’nun görev süresi biter bitmez yerine Prof. Dr. Ali Birinci’yi atadı. Bu girişim, hem Türkiye içinde hem de Ermenistan’da benzer şekilde algılandı. Ermenistan’a karşı “ilişki kurmama” politikasının savunucuları, resmi devlet tezine sahip çıkan kişilerin tek tek tasfiye edildiğini belirtirken, Ermenistan basınında görevden alma “taviz” olarak değerlendirildi. Bu görüşe, Türkiye içinde de memnuniyetle destek olanların sayısı oldukça fazlaydı. Sözde Ermeni soykırımı iddiaları karşısında olağanüstü mücadele veren Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’ndan rahatsızlık duyanlar, Agos Gazetesi gibi sözde Ermeni soykırımı tezini savunanlar ile Türkiye içindeki bölücü gruplardı. Halaçoğlu’nun, Türkiye ile Ermenistan’ın gizli görüşmelerinin basına yansıdığı bir süreçte görevden alınması, bu kesimler tarafından, “Türkiye’deki iktidarın Ermenistan’a jesti” olarak yorumlandı. Batı medyası, olayı “Soykırımı inkar eden tarih kurumu başkanı görevden alındı” başlığıyla duyuruyordu

    Gizli toplantı iddiası
    İsviçre’de yayınlanan Die Tages Anzeiger Gazetesi ise Halaçoğlu’nun görevden alınmasından yaklaşık bir ay sonra 2 Eylül 2008 tarihli sayısında, Türk Tarih Kurumu Başkanı’nın görevden alınması yönündeki kararın, İsviçre’de Türkiye ve Ermenistan’dan gelen bir takım üst düzey bürokratın gerçekleştirdiği “gizli” toplantılardan birinde alındığını duyurdu. Sözde Ermeni soykırımı iddialarına yönelik araştırmalarıyla adından söz ettiren Mehmet Perinçek, TTK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun görevden alınmasının, Ermeni diasporasını ve dolayısıyla Ermenistan’ı memnun ettiğini belirterek, bu girişimin Türkiye’nin “Ermenistan ile ilişkileri geliştirmek için attığı bir adım” olarak değerlendirildiğini söylüyor.

    Kontrol altında
    tutulması gerekiyordu
    Halaçoğlu’na yönelik operasyonu, I. Dünya Savaşı’nın ardından İngilizlerin girişimiyle oluşturulan Nemrut Mustafa Divanı’nda yargılanarak asılan Boğazlıyan Kaymakamı’nın durumuna benzeten Perinçek şu değerlendirmeyi yapıyor:

    “Halaçoğlu, sözde Ermeni soykırımı iddiaları konusunda akademik çalışmalarıyla gündemde olan bir isimdi. Türkiye’nin milli menfaatleri doğrultusundaki fikirleri, Ermeni lobilerini ve Batı’yı rahatsız etti. Türk Tarih Kurumu gibi önemli bir bilim kuruluşunun, Batı tarafından kontrol altında tutulması gerekiyordu. Aksi takdirde, Türkiye’ye yönelik sürdürülen propagandalar ve soykırım iddiaları istenen sonuçlara ulaşamayacaktı. Zaten bu yöndeki kararın, İsviçre’deki Türk Ermeni diplomatlar arasında yapılan görüşmeler sırasında alındığı iddiası pek çok şeyi açığa kavuşturmaktadır.”

    Türkiye’nin AKP Hükümeti eliyle Ermenistan’a yönelik izlemeye başladığı barışçıl ve uzlaşmacı politikası, Ermenistan basınında ve kamuoyunda son derece ilginç değerlendirilmektedir.

    AKP’nin 2008 Ermenistan politikası
    MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural’a göre, bugün sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve dayatmaları karşısında AKP hükümetinin attığı bütün adımlar, kuşatmanın gün geçtikçe derinleşmesine yol açtı. Hükümetin “üözümsüzlük çözüm değildir” diyerek taviz vermeye hazır görünmesini “teslimiyetçilik” olarak değerlendiren Vural, son dönemde Ermenistan ile kurulmak istenen ilişkilere en sert tepkiyi gösteren siyasilerin başında geliyor.

    ünce ’Karabağ’dan
    çekiliyorum’ desinler
    Türkiye’nin Azerbaycan’ı haklı davasında yalnız bırakmak ve işgalci bir ülkenin yanında olmak anlamına gelecek hiçbir adımı atmaması gerektiğine işaret eden Vural, Ermenistan’ın Azerbaycan toprağını işgal eden, Ermeni soykırımı iddialarını bütün dünyada finanse eden, Türkiye’ye karşı hasmane tutum sergileyen, sınırları kabul etmeyen, Ağrı Dağı’nı bile kendi ambleminde gösteren bir ülke olduğunu özellikle vurguluyor ve ekliyor:

    “Ermenistan ile ilişkilerde normalleşme isteniyorsa bu konuda adımların Ermenistan tarafından atılması gerekiyor. İlişkileri zedeleyen tavırlardan Ermenistan’ın vazgeçmesi lazım. ,ünce Karabağ’dan çekiliyorum desinler, Ermeni soykırımı iddialarını finanse etmekten vazgeçiyorum desinler. Sınırları da tanıyoruz desinler. Bunları beklemek bizim hakkımız değil mi? Türk milleti ve devletinin onuruna, tarihine, birliğine, bütünlüğüne yakışır davranışları, sergilememiz gerekiyor. Azerbaycan’ı haklı davasında yalnız bırakmaya ve işgalci bir ülkenin yanında olmaya Türkiye’nin ihtiyacı yoktur.”

    AKP’nin kardeş Azerbaycan’a karşı vahim hataları
    MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural’ın sözlerine, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur üymen’den de benzer yönde destek geliyor. üymen de Türkiye’nin son dönemde Ermenistan’a yönelik attığı adımlardan büyük rahatsızlık duyan siyasetçilerden biri... Deneyimli diplomata göre, Türkiye Ermenistan ile “Azerbaycan” a rağmen ilişki kuramaz. ünce Karabağ’daki fiili işgal durumunun sona ermesi gerektiğine işaret eden Onur üymen’e göre, AKP Hükümeti’nin dış politikasında sergilediği AB ve ABD dayatmalı teslimiyet çizgisi, bizi kardeş Azerbaycan’dan uzaklaştırabilecek çok vahim hatalara yol açıyor.

    Batı’da Türk düşmanlığına Ermeni katkısı
    Bütün bunlar olup biterken, Ermeni lobisi boş durmuyor ve Ermenistan Anayasası’nda da dile getirilen hususları uluslararası platformda daha fazla “yandaş” kazanmak amacıyla yinelemeye devam ediyordu. Sözde soykırım iddialarını hemen her ülkenin parlamentolarına getiren Ermeni lobileri, Türkiye’nin imajını ve tarihini karalama politikasını bugün de aynı şekilde sürdürmektedir. Fransız Ulusal Meclisi’nde 2006 yılında kabul edilen Ermeni iddialarının reddini cezalandırmayı öngören ve halen Senato’da bulunan yasa teklifi ile ABD’de Ermeni iddialarına destek veren yeni kararlar kabul edilmesini sağlamak için Kongre’ye yönelik olarak yürütülen lobi çalışmaları, Türkiye’nin son dönemde karşı karşıya kaldığı tehditlerden sadece ikisidir.

    Kongre’de 4 karar tasarısı
    Ermeni diasporasının çabaları sonucunda, ABD Kongresi’nde ikisi Ermeni iddialarına destek veren, diğer ikisi ise Hrant Dink cinayetinin kınanmasına ilişkin toplam dört karar tasarısı gündemdedir. Bunlar arasında H.Res.106 rumuzlu ve 1915 olaylarını “soykırım” olarak niteleyen karar tasarısı 10 Ekim 2007 tarihinde Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde 21’e karşı 27 oyla kabul edilmiştir. Arjantin’de de 13 Aralık 2006 tarihinde kabul edilen ve 24 Nisan’ı ülke çapında “Ermeni soykırımı anısına halklar arasında hoşgörü ve saygı için eylem günü” olarak ilan ederek, “Ermeni asıllı öğrenciler ile özel ve kamu sektörü çalışanlarının aynı gün izinli sayılmasını” öngören yasa teklifi gündeme getirilmiştir.


    YARIN:Avrupa’nın takdir ettiği AKP, Vakıflar Yasası ile en çok Ermenileri sevindirdi







    07/09/2008 / YENİüAğ GZT.

  5. #5
    bozok
    Guest
    ERMENİSTAN’ın Davet Oyunu - 5 -

    08.09.2008 / YENİüAğ GZT.


    Vakıflar Kanunu’na çok sevindiler
    Erdoğan’ın “İddiaları ciddiye almama” politikası, hem Batı’nın hem de Türkiye içindeki işbirlikçilerin elini rahatlattı

    Bir AB yasası olan Vakıflar Yasası’yla Türkiye’deki Ermeni vakıflarına da sınırsız mal edinme, şirketleşme ve dış kaynak aktarımı hürriyeti verildi. AKP, çıkardığı yasanın Türkiye üzerindeki Ermeni hayallerini gerçekleştirmek amacıyla kusursuz bir ’vasıta’ya dönüştürülmesinde hiçbir sakınca görmedi


    AKP’nin son yıllarda sergilediği “dış politikayı” Türkiye Cumhuriyeti’nin sürdürdüğü en kötü politika olarak tanımlayan uzmanlar, iktidarın dış politikadaki acziyetini büyük ölçüde AB ile müzakerelere bağlamaktadır. üzellikle son beş yılda, AKP’nin mal bulmuş mağribi gibi sarıldığı AB masalı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin saygınlığını yerle bir ederken, Türk milletinin tarihinde ve vizyonunda da tamiri imkansız yaralar açmaya devam etmektedir. AB yolunda verilen tavizlerden belki de en büyük Ermeni meselesine karşı takınılan tutumdur. Ermeni sorununu en asgari düzeye indiren AKP’ye içeriden ve dışarıdan destek gelmekte, bu destek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi politikasının siyasi irade eliyle tamamen rayından çıkmasına neden olmaktadır. Bütün bunlar, uzmanlar tarafından Türkiye’nin Ermeni politikasının iflas noktasına geldiği şeklinde yorumlanmaktadır.


    Mesrob: Seçimlerde
    AKP’ye oy vereceğiz
    AKP Hükümeti’nin, Ermenistan politikasını sulandırdığı yönündeki tezlerin kanıtlarından biri de 22 Temmuz genel seçimleri öncesinde, Türkiye’deki Ermeni azınlıklar tarafından çeşitli platformlarda yapılan açıklamalardır. Seçim öncesinde, azınlıkların vakıflarına yönelik olağanüstü haklar tanıyan Vakıflar Kanunu’nu CHP ve MHP’nin itirazlarına rağmen yürürlüğe koyan AKP Hükümeti, Ermeni oylarını garantiye almış, Türk basınındaki Ermeni kalemlerden Etyen Mahçupyan da köşesinde şu yorumu yapmıştır:

    “Gayrimüslim cemaatler için çok kritik olan vakıf malları konusunda AKP, mallarının iadesi ve yeniden düzenlenmesi, müsadere edilenlerin en azından tekrar masanın üzerine konmasına çalışırken, CHP ve MHP bunu engellemeye çalıştılar. AKP misyonerlik konusunda da benzer bir tutum sergileyerek gayrimüslimlerin hayal ettiği dünyaya daha yakın durduğunu kanıtlamıştır.”

    Der Spiegel Dergisi’ne konuşan Türkiye Ermenileri Patriği II. Mesrob ise Tayyip Erdoğan hükümetinin kendilerine karşı yakın davrandığını ve bu nedenle de seçimlerde AKP’ye oy vereceklerini deklare etmiştir.


    Teslimiyet çizgisine getiren icraatlar
    AKP Hükümeti’nin tepkilere neden olan icraatları son dönemde Cumhurbaşkanı’nın maça davet edilmesi ile sınırlı değil. AKP’nin Ermenistan ile yeni bir sayfa açılacağı yönündeki açıklamaları, aslında Vakıflar Yasası ile ilk sinyalini vermişti. Azınlıkların AKP sevgisini bir anda artıran bu yasaya, CHP ve MHP tarafından yükseltilen muhalif sesler dikkate bile alınmadı. Vakıflar Yasası, bir AB yasası idi.

    Hayalleri gerçek oluyor
    Yasayla, Türkiye’deki Ermeni vakıflarına da diğerlerine olduğu gibi sınırsız mal edinme, şirketleşme ve yurt dışından kaynak aktarımı hürriyetini verirken, bu vakıfların Türkiye üzerindeki Ermeni hayallerini gerçekleştirmek amacıyla kusursuz bir “vasıta” ya dönüştürülmesinde hiçbir sakınca görülmedi. İşte, son dönemde Türkiye’nin dış politikasını “teslimiyet” çizgisine getiren ve soykırım iddialarına karşı elini zayıflatan birkaç AKP icraatı:

    “şuymuş, buymuş”
    Başbakan Erdoğan 2004 yılında yaptığı bir konuşmasında, “Soykırımmış, şuymuş, buymuş, hepsini kitaplardan çıkarmak istiyoruz. Ermeniler yapsın, biz yapmayalım” diyerek, soykırım ile suçlanan bir milletin duruşunu teslimiyet çizgisine getiren ilk isim oldu.

    üzerinde durmayın
    Yine Erdoğan’ın 2005 yılında, Yunanistan’da bir grup Ermeni’nin, sözde Ermeni soykırımını protesto gösterileri sırasında Türk bayrağını yakmasıyla ilgili olarak, sarf ettiği “üzerinde durulacak bir konu olarak görmüyorum” sözleri şaşkınlıkla karşılandı.

    “Rapor olumlu”
    Başbakan Erdoğan’ın, Ermeni Soykırımının tanınmasını isteyen 6 Ekim 2004 AB ilerleme raporuna ilişkin “dengeli ve olumlu bir rapor” yorumunu yapması, soykırım iddialarına karşı mücadele veren akademisyenleri ve siyasileri hayal kırıklığına uğrattı.

    AKP onay verdi
    Avrupa Parlamentosunun soykırımı tanımakla ilgili kararlarının müktesebat içine alınması, 3 Ekim 2005 tarihli AB Müzakere üerçeve belgesine AKP tarafından onay verilmesiyle gerçekleşti. Bu çerçeve belgesinde, Ermenistan ile sınır anlaşmazlıklarının giderilmesi konusunda Türkiye’nin koşulsuz taahhüdünü yerine getirmesi isteniyordu.

    Gül Ani harabelerinde
    Tarihler 4 Temmuz 2008’i gösterdiğinde, Kars’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Gül, Anadolu’daki Ermeni varlığının en önemli kalıntılarından biri olan “1001 kiliseli” Ani harabelerinde boy gösteriyordu. X. Asırda Ermenistan Krallığının başkenti olan Ani harabelerini ziyaret eden ilk Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu girişimi Ermenistan için son derece önemli bir “sembol” anlamına geliyordu. Başbakan Erdoğan’ın “Sözde soykırım iddialarını ciddiye almama” politikası, hem Batı’nın hem de Türkiye içindeki işbirlikçilerin elini rahatlattı. Yazar Orhan Pamuk’un soykırımı destekleyen iddialarının “takipsiz” kalması için yargıya siyasi irade tarafından baskı yapılırken, bir başka “soykırım destekçisi” yazar Elif şafaka en büyük moral desteği Başbakan Erdoğan’ın kendisinden geldi.



    AB ve ABD’den takdir
    Avrupa da Türkiye’nin son dönem Ermenistan politikasını takdirle izlemektedir. İngiltere’de yayımlanan haftalık dergi The Economist’te yer alan bir haberde Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan tarafından Erivan’a davet edilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu daveti kabul etmesi durumunda Kafkaslar’da yeni bir dönemin önünün açılacağı ileri sürüldü The Economist dergisinde yer alan haberde, Türk ve Ermeni diplomatların aylardır gizlice görüştükleri bildirilirken, “Türkiye ile Ermenistan arasında dostane ilişkiler kurulursa, ABD Temsilciler Meclisi’nde bekletilen Ermeni soykırımı yasa tasarısı sonsuza dek rafa kaldırılabilir” ifadesi dikkat çekti.


    Bütçe tasarısında Ermeni kitapçığı
    Dışişleri Bakanlığı, 2008 Mali Yılı Bütçe Tasarısı’nı TBMM Genel Kurulu’na sunarken bir kitapçık hazırladı. Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilere dair yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin değişen Ermenistan politikasını da gözler önüne seriyordu. Kitapçıkta, Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirme ve iyi komşuluk ilişkileri geliştirme yönündeki iradesini, Ermenistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği tarihten bu yana muhafaza ettiği vurgulanarak “Ancak, bu ülkeyle ilişkilerimizi iyi komşuluk ilkeleri temelinde geliştirme arzumuz, Ermenistan liderliğinden aynı düzeyde karşılık görmemiştir” deniyordu.

    Birçok ülkede maksatlı
    karalama kampanyası
    Ermenistan ile Ermeni çevrelerinin 1915 yılında meydana gelmiş olayların “soykırım” olarak tanınmasını sağlamak amacıyla dünyanın birçok ülkesinde Türkiye’ye karşı maksatlı bir karalama kampanyası yürüttüğü belirtilen kitapçıkta, zon yıllarda giderek yoğunlaşan bu karalama kampanyasının çeşitli ülkelerin ulusal ve yerel parlamentolarında bazı karar ve yasalar çıkartılmasını sağladığı hatırlatılarak şu ifadelere yer veriliyordu:

    “Ermenistan Hükümeti’nin uluslararası hukuka saygı temelinde, komşularıyla sorunlarını çözmek için ciddi siyasi irade göstermesi ve tarihin yargılanmasını tarihçilere bırakarak, bu yöndeki önerilerimize olumlu yanıt vermesi, ilişkilerin normalleştirilmesinin yolunu açabilecektir. Ermenistan liderliğinin komşularıyla ilişkileri konusunda izlediği ve uluslararası hukukun temel ilkelerini ihlal eden politikalar, Güney Kafkasya’da bölgesel işbirliğinin gelişmesine de engel teşkil etmektedir.”



    Deniz Baykal’ın isyanı: “Sulandırmayın”
    AKP iktidarı döneminde değişen Türkiye’nin Ermeni politikası, Türkiye’de milli duyarlılığı olan kesimler tarafından şiddetle tenkit edilmektedir. ürneğin CHP lideri Deniz Baykal son dönem politikalarını, “sulandırmayın” uyarısıyla eleştirirken, uzmanlar da Baykal’ın tespitlerine destek vermektedir. Ancak en büyük hayal kırıklığı, bölgesinde tek “müttefik” olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni gören, soydaş ve kardeş Azerbaycan’da yaşanmıştır. AKP’nin Ermenistan politikasına yönelik tenkitlerin temelinde de Azerbaycan ile ilişkilerin daha fazla bozulmaması yönündeki mesajlar dikkat çekmektedir.



    En büyük destek borazan medyadan
    Dışişleri eski Bakanlarından Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişki kurmasının en önemli şartı olarak “Bu ülkenin işgal ettiği Karabağ topraklarından koşulsuz çekilmesi” ni gösterirken, diğer siyasetçi ve uzmanlar da bu yönde görüş bildirmeye devam etmekte. Hükümete en büyük destek ise borazanlığını yapan bazı medya kuruluşları ile AB işbirlikçisi birkaç akademisyenden gelmekte...


    Ermenistan AB ve
    ABD’nin kukla devleti
    TüDEV Başkanı Prof. Dr. Abdulhaluk üay’a göre, Türkiye ve Ermenistan ilişkileri, birkaç gazetecinin ya da akademisyenin teşvikiyle başlatılamayacak kadar ciddi bir mesele. Ermenistan’ın ve Ermeni diasporasının, tarih boyunca Türkiye’ye karşı yapılan en büyük ihanet operasyonunun mimarı olduğunu vurgulayan üay, Türkiye ve Ermenistan arasındaki diplomasinin yumuşatılmasından duyduğu endişeyi şu sözlerle dile getirdi:

    “Ermenilerin Türkiye’ye karşı işledikleri ihanet, millet-i sadıka denilen bir toplumun, kendi devletini ortadan kaldırmak için, yabancı devletlerin kontrolünde yaptığı eylemler silsilesidir. Bunun onarılması bugün itibariyle mümkün bile görünmemektedir. Her iki taraftan da çok kan dökülmüştür. Azerbaycan tarihine bakınca, Karabağ’da yaşananların da Türkiye’de yaşananlardan hiçbir farkı olmadığını görürüz. Ama bütün bunlara rağmen Türkiye’den taviz istenmesi, Ermenistan’ın asla tavize yanaşmaması büyük rahatsızlık vermektedir. Ermenistan’ın böyle bir politikayı neyine güvenerek sürdürdüğü merak edilmektedir. Bu ülke, AB ve ABD’nin kendi menfaatleri doğrultusunda kullanılan bir kukla devlettir. Böyle bir ülkeye taviz üzerine taviz vermek, Türk dış politikasının iflası, teslim olması anlamına gelir. Azerbaycan ile ilişkilerimizi ise onarılması mümkün olmayacak şekilde zedeleyecektir.”

    Peynir ve futbol diplomasisi
    AKP’nin iyi niyetli politikası, yakın zamanda meyvelerini vermeye başladı. 2007 yılında, Kars’ta yapılan bir fuarda sınırları aşan bir proje daha doğdu. Türkiye, Gürcistan ve Ermenistan’dan peynir üreticilerinin başlattığı “Kafkas” peyniri projesi, işadamı İlhan Koçulu tarafından tanıtılırken Türkiye ve Ermenistan sınırının açılmasına yönelik düşüncelerini açıklayarak “Peynir Diplomasisi” ni başlattı. Bunu, 2008 Temmuz’unda Erivan’dan gelen ’maçı Ermenistan’da izleme daveti’ üzerine başlatılan “Futbol Diplomasisi” izledi. Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan’ın ortaya attığı “Futbol Diplomasisi” Washington’da, Brüksel’de, Moskova’da ve hatta Tahran yönetimince bile ilginç ve iyi bir gelişme olarak algılandı. Türkiye ile sınırların ön koşulsuz açılması halinde Türkiye’nin Tarihçiler Ortak Komisyonu önerisine sıcak bakacaklarını söyleyen Sarkisyan’ın bu girişimi dünya kamuoyunda ve özellikle de ABD’de memnuniyetle karşılandı.

    Ermenistan’ın attığı
    tek adım maça davet
    Ermenistan’ın Türkiye’ye yönelik attığı tek somut adım ise Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın Abdullah Gül’ü maça davet etmesiydi. Ancak, Ermenistan kamuoyunda, bu adım bile oldukça tepki topladı. Bunun üzerine Ermenistan Dışişleri Bakanlığı, Ermenilerin içini rahatlatmak için bir açıklama yaparak soykırımın tanınması konusundaki önceliklerinin değişmediğini hatırlattı. Bu olay bile, Ermenistan’ın Türkiye’ye yönelik politikalarından hiçbir şekilde taviz vermeyeceğini göstermesi açısından son derece önemlidir.



    YARIN: Kafkas ittifakı bahane,
    tek kazanacak olan Ermenistan

  6. #6
    bozok
    Guest
    ERMENİSTAN’ın Davet Oyunu - 6 -

    09.09.2008 / Yeniçağ Gzt.


    Tek kazanan taraf Ermenistan olacak
    Cumhurbaşkanı Gül’ün milli maç bahanesiyle başlattığı süreç, sınırların açılmasına kadar varacak. Ermenileri sevindirecek olan bu durum, Türkiye’nin Azerbaycan ile ilişkilerini bozacak



    Tüm eleştirilere rağmen ABD ve AB’nin baskısıyla diyalog sürecini başlatan AKP iktidarının kazan-kazan politikasında tek kazanan Ermenistan olacak. Bu aşamadan sonra Ermenistan sınır kapısının açılmasına kesin gözüyle bakılırken, bu girişimin Türkiye’ye menfi etkisinin büyük olacağı ifade ediliyor. Uzmanlara göre, kapıların açılması sadece Ermenileri sevindirecek. AB’yi de kullanarak Türkiye’ye ’sınırların açılması yönünde’ baskı yapan Ermenistan, bu hedefine ulaştığı takdirde dış dünya bağlantısını geliştirecek. Ermeniler, sınır kapılarının açılmasının, Karabağ ihtilafı yaşadıkları Azerbaycan için müthiş bir diplomatik darbe olacağını düşünüyor.


    Ulaşımda kilit ülke
    Ermenistan, bu sayede Türkiye-Azerbaycan ve Orta Asya arasındaki ulaşımda da kilit ülke durumuna geleceklerinin bilincinde. Sınırın açılmasıyla Türkiye; Türk Dünyası ile olan bağlantısını bu ülke üzerinden gerçekleştirecek. Türkiye’nin Karadeniz limanlarının, karayolları ve demiryollarının serbestçe kullanımı sayesinde mal dolaşımının temini ise, Ermenistan’ın Avrupa’ya ekonomik entegrasyonunu sağlayacak. Araştırmacı Dr. Hasan Kanbolat, tüm bu siyasi beklentilerin dışında, Ermenistan’ın Türkiye sınırının açılmasıyla kazanacağı ekonomik üstünlükler şöyle özetliyor:


    400 milyon dolar katkı

    “Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA) verilerine göre, Türkiye-Azerbaycan ambargosu Ermenistan ekonomisine yıllık 570-720 milyon dolarlık bir maliyet yüklüyor. Sınır kapılarının açılması durumunda Ermenistan’ın ulaşım masrafları yüzde 30-50 azalacak, ihracatı ise ikiye katlanacak. Bu ülkenin gayri safi milli hasılası da yüzde 30-38 oranında artış gösterecek. Dünya Bankası verilerine göre, sınır kapılarının açılması halinde Ermenistan’ın ulaşım tasarrufu 6,4-8,4 milyon dolar, enerji tasarrufu 45 milyon dolar olacak ve ihracatında 268,9-342,4 milyon dolar artış olacak. Böylece, sınır kapılarının açılmasının Ermenistan’a toplam faydası 320,3-395,8 milyon doları bulacak.”

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, milli maç bahanesiyle Ermenistan’ı ziyaret etmesinin ardından sınırların açılması, en çok bu ülkeye ve onların AB’ye entegrasyonu için sabırsızlıkla bekleyen Avrupa Birliği’ne yarayacak. Bu diyaloğun kaybeden tarafı ise ne yazık ki Türkiye olacak.



    Türkiye’nin sınırkapılarını açmasıyla birlikte Ankara ile Türk dünyası arasındaki ticari bağlantı, Ermenistan üzerinden gerçekleşecek.


    ülkesinin en sevilen siyasi kişiliklerinden biri Azerbaycan Türk Kadınlar Birliği Başkanı Tenzile Rüstemhanlı, halkının hassasiyetini dile getirirken, “Ermenistan ile sadece bizim değil Türkiye’nin de çok ciddi problemleri var” dedi.


    Azerbaycan ile ilişkiler bozulabilir
    Türk Ocakları Başkanı Nuri Gürgür de AKP iktidarının Ermenistan’la diyaloğunun Azerbaycan ile ilişkileri zededeleyeceğini söyledi. Nuri Gürgür, konuyla ilgili yaptğı değerlendirmede şunları kaydetti:

    “Türkiye Ermenistan ilişkileri, bizim bazı çevrelerin zannettiği gibi basit jestlerle veya el uzatarak düzelebilecek bir yapı içinde değildir. üünkü meselenin Türkiye açısından eskiden beri devam eden bir boyutu var. Ermenistan’ın doğrudan dış politikasının diaspora ile birlikte Türkiye düşmanlığı üzerinde inşa edildiği gerçeği var. Bir de Ermenistan’ın Kafkasya’da Karabağ’ı işgal etmek suretiyle ilk işgalci devlet konumunda olması var. Sergilenen diplomatik yakınlık, Azerbaycan ve Türkiye arasındaki ilişkileri de çok ciddi şekilde etkileyecektir. Aynı zamanda, Türkiye’nin enerji güzergahı olma iddiası, ciddi anlamda zedelenecektir.”



    Diasporaya moral
    Türkiye’nin tek yanlı bir taviz vermek suretiyle Ermeni çevrelerine ve diasporaya bir bakıma moral verdiğini ifade eden Gürgür, “Türkiye’nin Ermenistan açılımı, Azerbaycan’ın şartlarını bir kenara atmak anlamına gelir. Böyle bir görüntü Türkiye’nin güvenilmez bir merkez olduğu intibaını oluşturur” dedi. AKP’nin Ermenistan politikasını eleştiren Gürgür, “AKP, bu politikayı hem iç hem de dış çevrelerden gelen telkinler doğrultusunda şekillendiriyor. Hükümet, sıfır problemli dış politika olarak ifade edilen bir yol haritası izliyor. Ancak, bu politika yüzünden diğer tüm ilişkilerini çatlatacak ve kırılgan hale getireceksiniz” diye konuştu.





    Kardeşlik duygusu kesintiye uğrayacak
    CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Ermenistan’la başlayan diyalog sürecinde basındaki bazı kalemlerin ve akademisyenlerin, Türk milletini yönlendirme gayretinde olduğunu kaydetti. Seyhan, şunları söyledi:

    “Bunlar, iktidar tarafından bilinçli olarak yönlendirildiriliyor. Yapılan olumsuz girişimleri kamuoyu gözünde yumuşatma çabasıdır bunlar. Yakın bir süreçte geri tepeceğine inanıyorum. üünkü, Ermenistan ve Türkiye diplomasisini bu şekilde yürütmek, Türkiye için çok ciddi geri adım anlamına gelecektir. Biz, Türk cumhuriyetleriyle ticaret ve enerji işbirliği yapmak zorunda olan bir ülkeyiz. Gelişimimiz için bu ülkelere bağlı. üstelik onlarla tarihsel geçmişimiz var. Yüzyıllar boyu devam eden bir kardeşlik duygusunun kesintiye uğrayacak bir diyaloga dönüşmesinden endişeliyiz. Ermenistan diplomasisi, bu yöne doğru ilerlemesi açısından kaygı vericidir.”

    Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Başkanı Abdullah Bugsur da Türk basınında bilinçli bir “yönlendirme operasyonu” yapıldığını öne sürüyor.




    Ani değişim sadece itibarımızı sarsar
    Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu da Ermenistan politikasındaki değişiklikleri, AB ve ABD baskılarına teslim olan AKP Hükümeti’nin tutumuna bağlıyor. üzellikle son dönemde ortaya atılan Kafkas İttifakı’nın bir “bahane” olduğunu ileri süren Kuloğlu, “Bu talepler AB’den geliyor. İlerleme raporlarında açıkça belirtilmiş hususlar. Bizim iktidar partisi yöneticileri de, son dönemde bölgede yaşanan sıcak çatışmaları fırsat bilerek bir istikrar ve barış ittifakı arayışına girip, Ermenistan ile diplomasi başlatmanın yolunu açıyor” yorumunu yapıyor. Ermenistan’a dostluk eli uzatan AKP iktidarını eleştiren Kuloğlu, “Ermenistan hangi adımı atmıştır da onunla diyalog içine girelim? Hala sınırlarımızı tanımıyor, soykırım konusunda hala toprağımız üzerindeki iddialarından vazgeçmiyor. Azerbaycan topraklarındaki işgalini sürdürüyor. Bütün bunlar ortadayken politika değişikliği son derece hatalı, Türkiye’nin prestijini tamamen sarsacak bir konudur. Onurlu devlet anlayışını rencide edecek bir husustur. Kaldı ki, Ermenistan, ‘sizin toprağınızda gözüm yok’ dese bile aramızdaki problemler devam edecektir. Bunu somut bir hale getirmesi gerekiyor. Bütün bunların ötesinde, Azerbaycan bizim için vazgeçilmeyecek bir ülkedir. Kendi ırkımızdan, kendi dilimizden bir ülkedir. Azerbaycan bizim vazgeçilmezimiz. Orta Asya’ya açılan kapımız. Türk birliğini sağlayacak bir devlettir. Türkiye’deki hiçbir siyasi iradenin, ’Ermenistan mı Azerbaycan mı’tercihini yapma lüksü yoktur” şeklinde konuştu.



    Bu alenen teslimiyet politikası
    Ermeni iddialarına karşı yaptığı araştırmalarla gündeme gelen Mehmet Perinçek, Türkiye’nin Ermenistan sınırının açılmasını isteyen bazı çevrelerin, son dönemde bu yönde kamuoyu oluşturmak amacıyla harekete geçtiğini söylüyor. Perinçek’e göre, Türk milletinin Ermeniler konusundaki hassasiyetleri siyasi iradenin kolaylıkla aşabileceği bir engel değil. “Sınırın açılabilmesi için önce kamuoyu oluşturulması gerekiyor. Bunu da iktidar partisine yakın basın organları üstlenmiş gibi görünüyor” diyen Mehmet Perinçek, Türk milletinin Ermeni belleğini silmek amacıyla başlatılan operasyona dair şu görüşleri dile getiriyor:



    Kabul ettiremezler

    “Bu iki ülke arasındaki sorunun, Türkiye’den kaynaklanmadığı ortadadır. Ancak buna rağmen adım atan Türkiye Cumhuriyeti olmaktadır. Bu alenen teslimiyet politikasıdır ve bunu Türk milletine kabul ettirmek kolay değildir. Dolayısıyla, Türkiye’de ve Azerbaycan’da Ermenistan’ın saldırgan politikalarına karşı oluşan milli duyarlılıkları öncelikle ortadan kaldırmak gerekiyor. Türkiye’deki bazı basın organlarında, Ermenistan ile ilgili yapılan değerlendirmeler bu amaca hizmet etmektedir. Amaç, bu ülkeyi zayıf, acz içinde ve yardıma ihtiyacı olan küçük bir devlet gibi göstermek ve Türk milletinin hoşgörüsünden yararlanarak AB’nin istediği şekilde sınırları tamamen açabilmektir. Siyaset, millet tepkisinden korktuğu için önce bu tepkiyi kırmaya çalışıyor.”


    Diaspora destekliyor
    Prof. Cemalettin Taşkıran, düşmanlık yaratanların Ermeniler olduğuna dikkat çekerek, “Biz hangi adımı atarsak atalım Ermenistan’ın politikası asla değişmeyecek” dedi


    AKP’nin son dönemdeki dış politikasını tamamiyle AB’ye endekslediğini belirten Kırıkkale üniversitesi üğretim üyesi Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmesi istenen Türkiye’nin bu ülkeye yönelik attığı adımların, hiçbir şekilde karşılık görmeyeceğini savunuyor. Taşkıran, Türk milletinde Ermenilere karşı süregelen haklı tepkinin, bazı kesimler tarafından ortadan kaldırılmak istendiğine işaret ediyor. üzellikle siyasi iktidara yakın bazı basın kuruluşlarında bu çabanın görüldüğünü kaydeden Taşkıran, Türk milletinin Ermeni belleğini silme operasyonunu şöyle anlatıyor:



    Sempati peşindeler

    “Bu kesimlerin belli bir amaca yönelik hizmet ettiğini görmek zor değil. ürneğin, en büyük silahları, Ermenileri acındıracak hale getirmek ve bir ilişkiyi başlatmak istiyorlar. Bu sayede AB’nin bir talebinin daha yerine getirileceğini düşünüyorlar. Bu operasyonun boyutları, çok büyük. Arkasında, diaspora ve Ermenistan var. Türk milletinin, imparatorluktan gelen bir kültürü olduğunu ve asla düşmanlık beslemeyeceğini düşünenler, Ermenilere yönelik sempati uyandırma gayretinde. Oysa biz zaten düşmanlık beslemiyoruz. Düşmanlığı yaratan Ermenilerdir. Bu ortamda Ermenilerin Türkiye’ye yönelik isteklerinden vazgeçmediği de net bir şekilde ortada. Düşünceleri, ’biz nasılsa her istediğimizi AB ve ABD’ye baskı yaptırarak alıyoruz’ şeklinde. Biz hangi adımı atarsak atalım Ermenistan’ın bu politikası asla değişmeyecek. Onların geri adım atmasını sağlamadan hiçbir adım atmamamız gerekiyor.”




    Talimatlar Avrupa Birliği ve ABD’den
    Ermeni meselesinde, diplomasinin altın kuralı olan “sorunlu ilişkilerde asla istekli görünmemek” maddesini ihlal eden Türkiye’nin AB ve ABD’den aldığı talimatlarla başlattığı Ermenistan diplomasisi, dünya kamuoyunda da ilgiyle izlenirken, Türkiye ve Azerbaycan içinde ise sert eleştirilere hedef olmaktadır. En son Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan ziyaretine “sıcak” baktığı yönündeki haberler, kamuoyunun bu husustaki genel düşüncesini yansıtması açısından son derece önemlidir. Türkiye-Ermenistan ilişkileri, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal altında bulundurması ve sınır kapısı meselesi bir kenara bırakılarak tek başına bir değermiş gibi sunulmaya çalışılmaktadır.


    Ermenici kalemler
    Olayın çeşitli boyutlarının bilinçli olarak bir kenara bırakılması ve iki ülke arasındaki diplomasinin yalnızca “komşuluk”, “ticari ilişkiler”, “Batı’nın istekleri” ve benzeri kavramlar ön plana çıkarılarak tanımlanması, son derece yanıltıcıdır. üzellikle son dönemde, Türk basın kuruluşlarındaki bazı köşelerin de Türkiye-Ermenistan diplomasisinin geliştirilmesi, iki ülkenin sınırlarının açılarak ticaretin başlaması yönündeki telkinlerle işgal edildiği dikkatlerden kaçmamaktadır. Türkiye içinde Ermenistan savunuculuğuna soyunan bazı kalemler, bu ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğazı gerekçe gösterirken, “Ermeni lobisi ve Ermenistan farklı değerlendirilmelidir” saptamalarına gitmekte, hatta Türkiye ve Ermenistan arasında başlatılmasını istedikleri diplomasiye Azerbaycan örneğini göstererek zemin hazırlamaya çalışmaktadır. Belli kesimlerin, Türk kamuoyuna yönelik bu telkinleri Türkiye’nin geleceği açısından
    düşündürücüdür.






    -BİTTİ-

Benzer Konular

  1. KÖrdistan KÖstahliği
    By turukbil in forum Kürtler Türktür: Elenges Aniti ve Alp Urungu bunun Belgesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05-06-2007, 09:42 AM
  2. Ermeni Konfransi Düzenleyen
    By atoybil in forum iRAN Oğuz Türkleri: Güney Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Doğu Azerbaycan (Başkent Rey: Tehran)
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10-08-2005, 12:31 AM
  3. Ermeni Sorunu
    By türükbil in forum iRAN Oğuz Türkleri: Güney Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Doğu Azerbaycan (Başkent Rey: Tehran)
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09-24-2005, 04:54 PM
  4. Türk Askeri Kıbrıstan Öekilmez
    By atoybil in forum Türkiye'de Siyasi Partiler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09-11-2005, 01:24 PM
  5. Kars-tiflis-bakÖ Demiryolu Projesi'ne Ermeni Engeli
    By atoybil in forum iRAN Oğuz Türkleri: Güney Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Doğu Azerbaycan (Başkent Rey: Tehran)
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08-26-2005, 09:48 PM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi