AKP VE CEMAATE BüYüK üVGü




19.11.2010 12:49

Eski CIA Ortadoðu Masasý þefi Graham Fuller, yeni kitabýnda Ýslam’a daha ýlýmlý yaklaþýlmasý gerektiðini söylüyor. Askeri yöntemler kullanýlarak radikal Ýslam’la mücadele edilemeyeceðini savunan Fuller, Ýslam’ýn tek suçlu olarak algýlanmamasý gerektiði kanýsýnda.

Daha önce yazdýðý “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabý ile çok tartýþýlan Graham E. Fuller’in son kitabý “Ýslamsýz Dünya” Türkçeye çevrildi. “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”nde AKP dönüþümlerine destek vermek için çarpýtmalara baþvurmaktan çekinmeyen, Yeni-Osmanlýcýlýða açýktan destek veren eski CIA ajaný, bu kitabýnda da ABD’nin Ýslam konusundaki yönelimine iliþkin önerileriyle dikkat çekiyor.

“Tek suçlu Ýslam deðil”
Batý ile Doðu arasýndaki gerilimin sadece Ýslam’a baðlanmasýnýn doðru olmadýðý, Ýslam olmasaydý da bu gerilimlerin yaþanacaðý tezi üzerine kurulu olan kitabýn giriþinde þunlar söyleniyor:

"Ýslam diye bir din olmasaydý, Arabistan’ýn çöllerinden Muhammed adýnda bir peygamber çýkmýþ olmasaydý, Ýslam destaný Ortadoðu, Asya ve Afrika’nýn büyük bölümünde yayýlmamýþ olsaydý, Batý ile Ortadoðu arasýndaki bugünkü iliþki tamamen farklý olmaz mýydý? Bence olmazdý, hatta bugünkü manzaradan pek farklý bir þeyle karþýlaþacaðýmýzý da sanmýyorum.” (sf.9-10)
Doðu batý iliþkilerine sadece din ekseninde bakmanýn doðru olmadýðýný yazan Fuller, bu konuda daha somut etkenlere dikkat edilmesi gerektiðini söylüyor:

“üok eskilere dayanan Doðu-Batý iliþkilerinin evrimini sýký biçimde etkilemiþ olan çok sayýda farklý etken vardýr: Ekonomik çýkarlar, jeopolitik çýkarlar, bölgedeki imparatorluklar arasýnda yaþanan güç savaþlarý, etnik çekiþmeler, milliyetçi dalgalar, hatta Hýristiyanlýðýn içerisinde yaþanan ciddi çatýþmalar -tüm bunlar, aslýnda Ýslam’la uzaktan yakýndan alakasý olmayan Doðu-Batý rekabetlerine ve çatýþmalarýna bol miktarda zemin hazýrlamaktadýr.” (sf. 10)
Müslüman dünyasýnda geliþen Batý’ya yönelik endiþenin sadece Ýslam’a özgü olmadýðýný, benzer tepkilerin Ýslam’ýn etkili olmadýðý coðrafyalarda da olduðunu belirten Fuller’in ABD’de geliþmiþ olan Ýslam karþýtý paranoyanýn çok da mantýklý olmadýðýný yazýyor.

Din güçleniyor ama tehlikeli deðil
Dinin sosyal hayatta gittikçe güçlendiðini kabul eden Fuller, “Dinin hiç olmadýðý kadar güçlü, hatta daha tehlikeli biçimde ‘gücü yeniden ele almasý’ Batý dünyasýnda pek çok kiþinin uykularýný kaçýrýyor. Bu düþüncede belirli oranda bir gerçeklik payý var elbette. Ne var ki asýl mesele dinin yarattýðý tehlike deðil, bizzat dogmatik düþüncenin varlýðý” diyor. Soðuk savaþ döneminde yetiþen bir CIA ajaný olmanýn verdiði reflekslerle her fýrsatta Sovyetler’e çatan Fuller, “Yirminci yüzyýlda yaþanan korkunç olaylarýn dinlerle neredeyse hiç alakasý yoktur: Ýki dünya savaþý, Franco, Mussolini, Hitler, Lenin, Stalin, Mao, Pol Pot, Ruanda...” (sf. 23) diyor.

Her fýrsatta sosyalizme saldýran Fuller, Sovyetler’de yapýlan ateizm propagandasýný Ýslam’a karþý bir mücadele olarak eleþtiriyor (Sf. 197), Stalin’in ikinci dünya savaþýnda Ortodoks kilisesinin yardýmýna sýðýndýðýný öne sürüyor, “Sovyetler’de Müslümanlara yapýlan zulümleri” anlatýyor.

Kitabýn planý
Toplam üç ana kýsým ve 14 bölümden oluþan kitabýn ilk kýsmýnda Batý'ya karþý geliþen tepkiselliðin kökenlerine dair bir tartýþmaya giriliyor, bu noktada Ýslam’ýn temel unsur olmadýðýna dikkat çekiliyor; ikinci kýsýmda Ýslam’ýn diðer büyük topluluklarla iliþkileri inceleniyor, bu iliþkilerden doðan bazý sorunlar ve bu sorunlarýn görünme biçimleri tartýþýlýyor. Kitabýn son kýsmýnda ise tarihsel deðiþim içinde Ýslam’ýn yeri, savaþ, direniþ ve cihad gibi kavramlarýn anlamlarý tartýþýldýktan sonra, neler yapýlmasý gerektiði konusunda öneriler sýralanýyor.

Farklý bir dinler arasý iliþki yorumu
Dinler arasýndaki iliþkileri olduðundan daha yumuþak göstermeye çalýþtýðý görülen Fuller’in, Ýslam’ýn diðer dinlere bakýþý konusunda da çeþitli manipülasyonlara baþvurmaktan kaçýnmamasý dikkat çekiyor. Diðer dinlerin Ýslam’a karþý çeþitli eleþtirilerini deðerlendiren Fuller, Ýslam’ýn Hýristiyanlýk ve Yahudilik konusunda sahiplenici olduðunu ve neredeyse hiç eleþtiri getirmediðini öne sürüyor. Ýslam’ýn diðer dinlere bir ilerleme olarak baktýðýný savunan Fuller, diðer dinlerde reddedilen, eleþtirilen neredeyse hiçbir þey yokmuþ gibi bir tablo çiziyor. Ýsim vermeden “bir dostundan” yaptýðý aktarmada Müslümanlarýn bakýþ açýsýný ilginç bir þekilde “yorumluyor”.
Müslümanlarýn, Yahudiliði Word 2.0; Hýristiyanlýðý Word 5.0 ve Müslümanlýðý Word 8.0’a (Sf. 41) benzettiðini, “dinler arasýnda daha geliþkine giden bir süreklilik olduðunun” düþünüldüðünü iddia ediyor.

“Teoloji kisvesi altýnda güç ve toprak kavgasý”
Tarihte din ekseninde yaþanan tartýþmalarýn büyük çoðunluðunun maddi zeminleri olan sorunlarýn çeþitli yansýmalarý olduðunu belirten Fuller, “Sýklýkla teolojik anlaþmazlýklar kisvesi altýna gizlense de, rekabet çoðunlukla (..) toprak ile kurumsal güç mücadeleleri þeklinde yoðunlaþýyordu” (Sf. 84) ifadelerine yer veriyor.

Bir korku: Sol-müslüman ittifak
Solcularýn, Avrupa’ya Müslümanlarýn geliþini oy deposu, “müþteri” olarak gördüðü için desteklediðini iddia eden bir alýntý yapan Fuller, bu alýntýnýn ardýndan ikinci bir ortaklýk zemini olarak da “Amerika nefreti”nden bahsediyor. Burada da durmayan Fuller, geçtiðimiz yýllarda yaþanan saldýrýlarýn zemininin “Marks-Muhammed Paktý” (Sf. 212) olduðunu öne süren bir alýntý daha yapýyor. Sadece dini suçlamanýn doðru olmadýðýný kitap boyunca defalarca dile getiren Fuller, bu “ittifak” deðerlendirmesini sahipleniyor.

Direniþ baðlamý olarak Ýslam
Batý ile girilen maddi iliþkilerin bir sonucu olarak direniþlerin geliþtiðini belirten Fuller, bunun farklý dönemlerde farklý baðlamlar içinde kendisini ifade ettiðine dikkat çekiyor. Ýlk olarak milliyetçilikle tanýmlanan direniþlerin bir süre sonra Marksizm-Leninizm ile kendilerini tarif ettiðini belirten Fuller, son olarak da Ýslam’ýn bu görevi üstlendiðini belirtiyor. (Sf. 288-289) Fuller ayrýca Filistin, Afganistan, Somali, üeçenistan gibi coðrafyalarda yaþananlarýn da Müslüman kimliðini daha öne çýkarttýðýný (Sf. 277) yazýyor.

üözüm önerileri
Amerika’daki “neo-con”larla bir tartýþmaya giren Fuller, “Ýslam’a karþý savaþ” mantýðýnýn çok anlamlý olmadýðýný, þiddetin artmasýna yol açtýðýný söylüyor. ABD’nin teröre karþý savaþ söyleminin çözüm üretmediðini belirten Fuller çözüm için iki temel yöntem öneriyor. “Müslüman topraklarýnda artýk yabancý postallarýn dolaþmamasý ve yabancý askerlerin daha fazla askeri saldýrý düzenlememeleri” gerektiðini söylüyor ve ekliyor: “Ýkinci olarak, kendi toplumlarýnda terörle gerçek anlamda mücadeleyle ilgili düþünce yapýsýný sadece Müslümanlar deðiþtirmeye baþlayabilirler. Aslýnda radikalleri fikrii ve fiziksel olarak silahsýzlandýrma, Ýslam’a baþvurmakla elde etmeye çalýþtýklarý meþruiyeti gayrimeþru kýlabilme konusunda en donanýmlý olanlar muhtemelen ýlýmlý Ýslamcýlardýr.” (Sf. 318)

Fuller’in, askerlerin geri çekilmesinin yaný sýra Ilýmlý Ýslam’a biçtiði görev, Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabýnda Gülen hareketine düzdüðü övgüleri de akýllara getiriyor. Fuller bu kitabýnda “Türkiye sadece kendisi için deðil, çaðdaþ Ýslam dünyasý için de çok önemli olan iki dinamik Ýslami hareket üretmiþtir; bunlardan ilki siyasi alanda AK Parti, öteki ise çok daha büyük ve apolitik bir toplumsal hareket olarak Gülen Hareketi’dir” gibi bir çok deðerlendirmeyle, Gülen Hareketine büyük önem verdiðini göstermiþti.

“Asker deðil polis kullanýlmalý”
Terörü sýnýflandýrmak ve politik sahaya çekmek gerektiðini anlatan Fuller, RAND Corporation’ýn bir araþtýrmasýna dikkat çekiyor. Bu araþtýrmaya göre, 1968-2008 tarihleri arasýnda faaliyet gösteren “terör gruplarýnýn” yüzde 43’ü siyasi sürece geçiþ sayesinde faaliyetlerine son veriyor. Yüzde 40’iýnda ise polis denetimi, istihbarat ve ajanlýk gibi yöntemler iþe yaramýþ. “Terör gruplarýnýn” bitirilmesinde en etkisiz olan ise yüzde 7 ile askeri yöntemler. (Sf. 315-316)

Buradan yola çýkan Fuller, askeri yöntemler yerine polis yöntemlerinin kullanýlmasýný, bu hareketlerin sýnýflandýrýlarak mümkün olanlarýnýn siyasi alana çekilmesini ve ABD’nin doðrudan müdahalesinin deðil, Müslüman ülkelerin çabalarýnýn daha verimli olacaðýný savunuyor.

Graham Fuller kimdir?
1965 ve 1985 yýllarý arasýnda ABD Dýþiþleri Bakanlýðý’nda görev yaptý. Bu süre içinde hem CIA hem de Bakanlýk’ta çalýþtý. 1977-1980 yýllarý arasýnda Türkiye’de görev yaptý. Bundan sonra CIA Ortadoðu Masasý þefi oldu. Daha sonra da CIA Ulusal Ýstihbarat Konseyi’nde stratejik öngörü bölümünün baþkan yardýmcýlýðý görevini yürüttü. CIA’dan ayrýldýktan sonra da RAND Corporation’da görev yaptý. Son olarak Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabýyla Türkiye’nin gündemine gelmiþti.

Osman Güven (soL Haber)

Odatv.com