Yasal mevzuatlarla önlem alýnmadýðý takdirde, maden aramalarýnda ve çýkarýlmasýnda tanýnan imtiyazlarla yabancý þirketler madenlerimizi hammadde halinde yurtdýþýna da çýkarabilecek.

Türkiye, büyüyen ekonomisi ve artan nüfusuyla enerji ihtiyacý her geçen gün artan bir ülke konumuna geliyor. Enerji kaynaklarýnýn çeþitlendirilmesi ve bunlarýn kamu eliyle topluma sunulmasý da bu süreçte önem kazanan konulardan biri olarak karþýmýza çýkýyor. Türkiye enerji kaynaklarýnýn varlýðý ve enerjinin özellikle Batý’ya iletilmesi açýsýnda da bir terminal ülke durumunda. Bu iki unsur Türkiye’yi enerji açýsýndan uluslararasý platformda ciddi bir konuma getiriyor. Dolayýsýyla ülkemiz gelecek projeksiyonlarýnda enerji arz - talep dengesini iyi yaptýðý takdirde çok büyük enerji sorunu çekmemesi gereken ender ülkelerden biri konumunda. Ancak sorun da burada baþlýyor. Var olan enerji kaynaklarýný deðerlendirmesi gereken Türkiye bu kaynaklar üzerinde tam anlamýyla etkili olabilmiþ deðil. Sanayi üretimi de dikkate alýndýðýnda Türkiye’nin enerji kaynaklarýný verimli ve tam kapasite kullanmasý gerekiyor. Ýþte bu noktada enerji kaynaklarýnýn aranýp, bulunmasý ve ayný zamanda iþletilerek ülke ekonomisinin hizmetine sunulmasý büyük bir önem taþýyor. Ancak yabancý þirketlerin varlýðý ve yabancýlarýn da enerji kaynaklarýný iþletmesine yönelik talepleri Türkiye’nin bir anlamda kafasýný karýþtýrmýþ durumda. Kamunun istenilen düzeyde bir milli enerji üretimi ve kullanýmý politikasýný hayata geçirememesi sorunlarýn büyümesini de ilerki yýllarda beraberinde getireceðe benziyor.

Büyük bir piyasa
Türkiye enerji kaynaklarý ve enerji kullanýmý açýsýndan bakýldýðýnda önümüzdeki yýllarda büyük bir piyasa görünümünde. Bu nedenle yabancý firmalar her türlü yolu kullanarak Türkiye’nin bu enerji piyasasýndan pay almak istiyorlar. Bu noktada Türkiye’nin gerek politik, gerekse mevzuat açýsýndan dikkatli adýmlar atmasý gerektiði de bir gerçek. Son yýllarda ülkemiz zengin maden rezervleri açýsýndan dikkat çeken bir ülke durumunda. Ayrýca doðal su kaynaklarýnýn zenginliði barajlardan elde edilecek elektrik üretiminde de Türkiye’nin potansiyelinin bir hayli fazla olduðunu göstermekte. Bu arada dünyada artýk yaygýnlaþmaya baþlayan rüzgar santralleri aracýlýðýyla elektrik enerjisi üretimi açýsýndan da Türkiye’nin potansiyelinin bir hayli fazla olduðunu uzmanlar dile getiriyor. Bu kadar çok enerji kaynaðý çeþitliliðine sahip olan bir ülkede enerji kaynaklarýnýn kamu eliyle kullanýlmasý kadar doðal bir sürecin olmayacaðý da kamuoyu tarafýndan kabul edilmiþ durumda. Maden sahalarýnýn yabancý þirketler ya da yabancý þirket ortaklýklarý tarafýndan iþletilmesi “Türkiye bu kaynaklardan istediði gibi yararlanýyor mu?” sorusunu da beraberinde getiriyor.

Yasal mevzuatlarla önlem
Maden Kanunu’nda yapýlan deðiþiklikler ve bu deðiþikliklere paralel olarak yapýlan anlaþmalar, bir anlamda anayasaya göre satýlamayan maden alanlarýný kiralama yoluyla yabancý þirketlerin kullanýmýna da açmýþ oluyor. Hidroelektrik santrallerde ise yine ayný tehlike mevcut. Uzmanlara göre hidroelektrik santral alanlarýnýn yabancýlara açýlmasý akarsu ve dere havzalarýnýn elimizden çýkmasý sonucunu da uzun vadede beraberinde getirebilir. Bu açýdan bakýldýðýnda eðer gerekli yasal mevzuatlarla önlem alýnmadýðý takdirde enerji kaynaklarýmýzýn çýkarýlmasý ve kullanýmý büyük oranda yabancýlarýn eline geçecek. üzellikle maden aramalarýnda ve çýkarýlmasýnda tanýnan imtiyazlar þirketlere hammadde halinde madenleri yurtdýþýna çýkarma imkanýný da tanýyabiliyor. Bu noktada gelecek yýllarýn teknolojilerinin hammaddesi durumundaki maden rezervleri yabancýlarýn eline geçiyor. Sanayi devrimini yabancý ülkelerin sömürüsüyle gerçekleþtiren Batý, bu noktada da kendince önlemler alýrken, olan Türkiye’nin maden rezervlerine oluyor. Uzmanlar madencilik aramalarýnda ve genel olarak enerji üretiminde çevreye zarar vermemenin zor olduðunu belirtirken, ayný zamanda çevreyle barýþýk bir üretim yönteminin uygulanabileceðinin üzerinde duruyorlar. Elbette burada öncelikli olarak yenilenebilir enerji kaynaklarýnýn kullanýmý geliyor.

üevreye büyük zararlarý var
Bunun dýþýnda maden üretiminde olsun diðer enerji üretimlerinde olsun çevreye zarar vermeyecek önlemlerin de alýnmasýnýn mümkün olduðunun üzerinde duruyorlar. Son günlerde özellikle Doðu Karadeniz Bölgesi’nde yapýlacak irili ufaklý hidroelektrik santrallerin çevreye verebileceði zararlar çok tartýþýlýyor. Santrallerin daha deneme aþamasýnda nelere mal olduðunun altý özellikle çiziliyor. Bunun dýþýnda tesislerin yapýmýnda ve yapýmýn gerçekleþtirilmesi aþamasýnda ortaya çýkan çevre maliyetinin üzerinde özellikle duruluyor. Ekosistem bütünüyle tehlikeye giriyor. Ayrýca kültürel ve toplumsal sonuçlarý da sýk sýk sýralanýyor. üzellikle 50 megawatt altýndaki hidroelektrik santrallerinden üED raporu alma zorunluluðunun kaldýrýlmasý eleþtiri konularýnýn baþýnda geliyor.

Karadeniz’de dereler kurumaya baþladý bile
Santrallerin deneme aþamasýnda bile Doðu Karadeniz’de bazý dereler kurumaya baþladý. Bu ayný zamanda içinde bulunduðu ekosistemi de olumsuz etkiliyor. Bir dünya mirasý olan ve Türkiye’nin doðal cenneti yörelerimiz kuruyor. Bu noktada sorulmasý gereken soru, elde edilecek enerji ile kaybedilen çevre güzellikleri ayný mý? Daha doðrusu bu üretimin bedeli çevre olmalý mý? Elbette bölge insaný bu konuda duyarlý. Kaybolma tehlikesi ile karþý karþýya kalan doðal güzelliklerini koruma peþinde. Ayný zamanda bölge halkýnýn geçim kaynaðý olan ormanlarýn santraller nedeniyle kaybolmasýný da istemiyorlar. Ayný sorun üanakkale ve Balýkesir illerinin sýnýrlarý içerisinde bulunan Kaz daðlarý eteklerinde yapýlan maden aramalarý için de geçerli. Ekosistemi deðiþtiren bu üretimlere izin verilecek mi, verilmeyecek mi? Cevaplandýrýlmasý gereken soru bu.

Ekolojik miras yok oluyor
Bu üretimler ayný zamanda sosyal dokuyu ve kültürü de olumsuz yönde etkiliyor. Birçok ekolojik miras ve yöre insanlarýnýn geçim kapýlarý bir bir yok oluyor. Doðu Karadeniz’de gerçekleþtirilmesi planlanan HES projelerinde üzerinde en çok tartýþýlan konularýn baþýnda kesilecek aðaç sayýsý geliyor. Bilindiði gibi ormanlar su üretimi ve toprak kaymasý açýsýndan çok önemli doðal kaynaklar. Yani bir taraftan aðaçlarýmýzý kaybederken diðer taraftan su üretimini yok ediyor, toprak kaymalarý da ülkemizi çorak bir duruma getiriyor.

Devretmek çözüm mü?
Türkiye’de enerji kaynaklarý milli ekonomiye kazandýrýlma noktasýnda sýkýntý yaþýyor. üzelleþtirme Ýdaresi bir taraftan hidroelektrik santralleri gruplar halinde özel sektöre devrediyor. üzel sektöre bu devirler ekonomik açýdan ne kadar getiri saðlayacak, kamuoyu açýsýndan tartýþmalý bir konu. Güney ve Batý kesimlerinde yani kýyýlarýn da yer alan akarsular ve dereler üzerindeki; Kayaköy, Ermenek, Göksu, Ývriz gibi mükemmel 52 adet HES’i 427,2 milyon dolar gelir elde etmek adýna satmak ekonomik çýkýþ olamaz. Küreselleþmeye uyum saðlamak da deðildir; Bu olsa olsa ülke kaynaklarýný tüketmek olur görüþü de bir taraftan Türk kamuoyunun kafasýný kurcalýyor. Madenlerimiz ve enerji kaynaklarýmýz yabancýlarýn eline geçerken, Türkiye’nin doðal güzellikleri de zarar görüyor. Bu konularda önlem alýnmadýðý takdirde zarar görmeye de devam edecek.

Enerji kaynaklarýnýn Türkiye’ye olan katkýsýný tartýþýrken sorulmasý gereken sorulardan bir tanesi de maden alanlarýný özel sektöre ya da yabancý þirketlere devretmek çözüm mü? Baþlangýçtan beri söylediðimiz gibi Türkiye büyüyen ekonomisi ve yükselen nüfusuyla her geçen gün enerjiye ihtiyacý artan bir ülke. Bunun dýþýnda enerji yollarýnýn kesiþtiði nokta önemli bir terminal iþlevi de görüyor.

Sonuç
üzerinde durulmasý gereken bir baþka konu ise bor baþta olmak üzere geleceðin teknolojisini þekillendirecek maden hammaddelerinin önemli oranda rezervi Türkiye’de bulunuyor. Ýleri teknolojiler düþünüldüðünde Türkiye maden rezervleri açýsýndan dünyada önemli ülkeler arasýna giriyor. Hem enerji üreticisi, hem de enerji terminali konumunda olan ülkemizin burada stratejik bir enerji planlamasý yapmasý gerekiyor. üzelleþtirmeler yerine elimizdeki kaynaklarý daha verimli kullanabilmek için planlý politikalar oluþturmak þu anda önümüzde duran en önemli ve akýlcý seçeneklerden bir tanesi. Yani madenler sadece kar amaçlý metalar olarak düþünülmemeli. Bunun yerine ülke ekonomisine kazanç getirecek ve ülkenin faydasýna kullanýlabilecek milli zenginlikler olarak düþünülmeli. Bu noktada elbette ilk akla gelen konu özelleþtirmeler. ülkemizi yönetenlerin bu nokta da daha duyarlý olmasý gerekiyor. Maden sahalarýmýzýn özelleþtirilmesi aslýnda Osmanlý döneminden bu yana devam eden Batý’nýn hammadde ihtiyacýný karþýlamaya dönük bir giriþim olmaktan öte gitmiyor. Türkiye’nin kendi geleceði için sanayisini daha da saðlamlaþtýrmak açýsýndan kendi üretimini yapýp, kendi yolunu açmasý gerekiyor. Elimizdeki kaynaklarý milli politikalar doðrultusunda planlayarak kullanmak krizlerle dolu bir ekonomik yapýlanmadan çýkmanýn da önemli unsurlarýndan biri olarak görünüyor.