Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Batı merkezli tarihe başkaldıran adam : Atatürk

  1. #1
    anau
    Guest

    Batı merkezli tarihe başkaldıran adam : Atatürk



    BATI MERKEZLİ TARİHE BAşKALDIRAN ADAM : ATATüRK

    Atatürkğün en önemli özelliklerinden biri Kurtuluş Savaşı sonrasında Batı Merkezli Tarihe Başkaldırmasıdır.

    Atatürk biyografilerinde ve yakın tarih anlatımlarında nedense hep gözardı edilen bu gerçek, Atatürkğü Atatürk yapan en önemli niteliklerinden biridir.
    Kurtuluş Savaşığyla Batı emperyalizminin siyasi oyunlarını bozan Atatürk, 1930′larda ortaya atıp, yerli ve yabancı bilim insanlarının tartışmasına açtığı Türk Tarih Teziğyle de Batı emperyalizminin kültürel oyunlarını bozmuştur.
    Bu durumdam çok rahatsız olan Batı, Atatürkğün olümünden hemen sonra Türk Tarih Teziğni ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir.

    Sömürgeci Batı, 19. yüzyılda kurmaca bir tarih ve dil tezi geliştirerek, bu tezlerle Doğuğyu ğköksüzleştiripğ sömürmek istemiştir. Batının Doğuyu sömürmek için ileri sürdüğü bu tarih ve dil tezlerinin temel mantığı Doğudaki bütün eski ileri uygarlıklara HİNT AVRUPALI DAMGASI VURARAK sahip çıkmak üzerine kuruludur.
    Böylece Anadoluğda, Mezopotamyağda, Hindistanğda vb eski ileri uygarlıklara sahip çıkan Batı bu topraklarda yaşayan Doğu toplumlarını, ğBu topraklar geçmişte bizimdiğğ diyerek bu topraklardan atmaya çalışmıştırğ.İşte Atatürk, Türk Tarih Tezi ile Batığnın bu ırkçı ve kurmaca tarih tezine, yani Batı Merkezli Tarih Teziğne başkaldırmıştır.

    üstelik Atatürkğün bu başkaldırısı, ğomurgası kırık aydınlarımızınğ iddia ettiği gibi ğkurmacağ değil tamamen ğbilimselğ bir başkaldırıdır. üünkü Türk Tarih Teziğni kanıtlmaya çalışan bilim insnaları, Sümerolog Landsberger, Hititolog Güntenbirk, Antropolog E. Pitard gibi dünyaca ünlü bilim insanlarıdırğ

    Dahası sıkı durun, Atatürkğün 1930′larda ileri sürdüğü, Hititlerin, Sümerlerin, Etrüsklerin Türklüğü ve Türklerin ilk yerleşip medeniyet kurdukları yerlerden birinin Anadolu olduğu biçimindeki tezlerin birçoğu bugün (2010) modern bilim tarafından kabul edilmektedir.

    İşte, OMURGASI KIRIK AYDINLARIMIZIN BİLMEDİğİ GERüEKLER:

    ANTİK KAYNAKLARDA TüRK ADI

    Türk adının ilk görüldüğü yerlerden biri Anadolu ve civarıdır. Bilim insanlarına göre Türk adının ilk geçtiği kaynaklardan biri Museviliğin kutsal kitabı Tevratğtır. Tevratğta Nuhğun oğullarından biri olan Yafesğin oğlu Gumar (Gomer), onun da oğlu Tugarmağdır. Avam Galanti, Tevratğta geçen bu Tugarma sözcüğüyle Türklerin kastedildiğini ileri sürmüştür. Tugarmağnın ise, Uygur, Tiros, Avar, Hun, Barsil, Zarna, Kozar (Hazar), Sanar, Bulgar, Sabir adlı oğulları olmuştur. Tugarma sözcüğü Tevratğta dört kez geçmektedir: (Tekvin Mahlukat Bab 10, paragraf 3; Tevazrih-i Evvel, Bab 1, paragraf 6; Hezekiyel, Bab 27, paragraf 14; Hezekiyel, Bab 38, paragraf 6)

    Galantiğye göre, Tugarma (Thorg-ama), Mü 250ğden sonra Tork, Turk, Türk olarak söylenmiştir.

    Tevratğta geçen bu isimlerden bazıları, ğTürk soyluğ kavimlerle ilişkilendirilmektedirler. ürneğin, ğAşkenazğın İskitlerğ, ğGomerğin Kimmerğ, ğMadiağnın Medğ, ğTirasğın Tura veya Turanğ olduğu ileri sürülmüştür.

    Türk adı, Tevrat dışında en eski antik kaynaklarda da karşımıza çıkmaktadır. Eski ve ortaçağ yazarlarından Hekataios, Hesiodos, Heredot, Strabon, Pliny, Pomponius Mela, Ptolemaeus, Horeneli Moses, Annanius Shirakatsius eserlerinde Türklerden söz etmişlerdir.

    İsveçli El Tabbert Stralenberg, Herdotğun ğIV. Tarihğ kitabında tasvir edilen Hakas kabilesinin, ğAsyağdan Avrupağya göç etmiş ve Herodotğun devrine kadar orada yaşamış olan İskitlerin çocuklarığ olduklarını belirtmiştir (Stralenberg, 1888, s.3,4).

    E. İ. Eyhvald, Herodotğun ğTürragetlerğ ve ğTürklerdenğ söz ettiğini belirtmiştir. (Kitap IV, 21). Herodot, Dnestr (Dinyester)in üst katına Türkleri yerleştirmiştir.

    Pliny ve Pomponius Melağnın bahsettikleri Türk kabileleri Strabonğda Türragetler (Tyrrhen) olarak geçmektedir. Ayrıca Satrabonğun yazılarında Uygur Türklerinden de söz edilmektedir.

    Başta Herodot olmak üzere Antik çağ yazarları, Orta ve Kuzey İtalyağda Mü. 900-700 yılları arasında güçlü Etrüsk devletini kuran ğTyrrhenusğlardan söz etmişlerdir. Bu Tyrrhenus sözcüğüyle kastedilen Turanlılardır. ğYğ harfinin ğuğ okunduğu dikkate alınacak olursa ğTyrrhenğin, ğTuranğ sözcüğünün Yunanca telafuzu olduğu kolayca anlaşılacaktır. İlk olarak İsac Taylorğun 18. yüzyılda yaptığı çalışmalardan sonra bugün birçok bilim insanı Etrüsklerin Türk kökenli olduğunu kabul etmektedir.

    Tyrrhenler, Truva Savaşığndan sonra Truva şehri yakılıp yıkılınca oradan kurtulup İtalyağya göç etmişlerdir (Aeniasğın torunları). Tyrrhenuslar, Türk İskit (Saka)ğlerle birleşerek Tyrr-Saka (Tursaka) adını almışlardır.

    Prof. Manfred Korfmann, Truva Savaşı sonrasında şehirden kaçanlar arasında Turcilerin de bulunduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla, Turcilerin ve Tyrrhenlerğin ataları olan Truvalılar da Türk kökenli bir topluluktur.

    ANADOLU VE CİVARINDA üN TüRK DEVLETLERİ

    Arkeolojik kazılar sonunda ün Türklerin ilk yaşam alanlarından birinin Mezopotamyağdan Doğu Anadoluğya oradan İç Batı Anadoluğya kadar uzanan bölgeler olduğu anlaşılmıştır. ürneğin, Elamlılar, Kaslar, Hurriler, Urartular, Hattiler, Subarlar ve Turukalar Kuzey Mezopotamya ve Anadolu civarında yaşamış Türk kavimlerinden birkaçıdır.

    Sümerler gibi Mezopotamyağda yaşayan Asyenik Elamlar Türkçe gibi ğbitişkenğ bir dil kullanmışlardır. Türkçe ve Elamca şekil ve yapısal bakımdan birbirine o kadar çok benzemektedir ki Hamit Zübeyir Koşayğın ifadesiyle ğHer iki dil arasında aynılıkğ vardır. Bu aynılığın en açık kanıtlarından biri, her iki dildeki çok sayıda ortak kelimedir. Elamlılar, Mü. 3. Binyıl ortalarında Sümerlerden aldıkları çivi yazısını kullanmaya başlamışlardır. Elam adı, Türkçede, ğİl-emğ (benim ilim), ğEl-emğ biçimlerinden zamanla ğElamğ haline dönüşmüştür.

    Mezopotamya ve Anadolu civarında yaşayan Türk kavimlerinden biri de Kaslardır. I. Binin ilk yarısında Zagros Dağları civarında varlık gösteren Kasların dilleri Türkçeyle akrabadır. Kas hükümdarlarının isimleri öz Türkçedir. Hatta bu isimlerden bazıları Göktürk Yazıtlarında bile karşımıza çıkmaktadır.

    Mü. 3. Bin yılın ortalarından itibaren Mezopotamyağda Yukarı Dicle bölgesinde ortaya çıkan ve zamanla ün Asyağya yayılan Hurriler de Türk kökenlidir. E. Forer gibi bazı bilim insanları Hurrilerin Türklerle akraba olduğunu ileri sürmüştür. Türkçe gibi ğbitişkenğ bir dil kullanan Huriler, Hitit çağında Anadoluğun en etkili kavimlerinden biridir. Hurricede sözcükler arka arkaya gelen son ekler aracılığıyla türetilmektedir. Hurice ve Türkçe arasındaki benzerlik ortak kelime hazinesinden çok iki dilin yapısal özellikleriyle ilgilidir. Hurriler uzun süre Anadoluğnun doğu ve güneydoğu bölgelerine egemen olmuşlardır. Mü. 2. Binlerde Hititler başta olmak üzere birçok kavimi derinden etkileyen Hurriler, Mü. 1. Binde tarih sahnesinden çekilmişlerdir.

    Mü. 600 ile 900 arasında Doğu Anadoluğda Van merkez olmak üzere hüküm süren Urartular da Anadoluğdaki ün Türk kavimlerinden biridir. Urartuca da Türkçe gibi ğbitişkenğ bir dildir. Urartucanın Hitnt-Avrupa dilleriyle hiçbir bakımdan benzerliği yoktur. Urartuca yine bitişken bir dil olan Hurriceyle de akrabadır. Aslında her iki dilin aynı kaynaktan doğduğu ve Mü. 3. Binde birbirinden ayrıldığı kanıtlanmıştır.

    Mü. 3. Binlerde İç Anadoluğda yaşayan ve Hititleri derinden etkileyen Hattiler, Hint-Avrupalı olmayan bir dil kullanan Asyenik kavimlerden biridir. Hattiler de Sümerler, Elamlılar, Huriler ve Urartular gibi ğbitişkenğ bir dil kullanmışlardır. Hattice birçok bakımdan Türkçeye benzemektedir.

    Mezopotamya ve Anadolu arasında yaşayan ün Türk kavimlerinden biri de Subarlardır. Azeri dil bilgini Firudun Agasıoğlu Celilov, Mü. 3.ve 4. Binyıllarda Dicleğnin yukarısında Asurlarla Urartular arasında Subarların (Su kenarında yaşayan insalar) yaşadıklarını ileri sürmüştür.

    Subarların biraz aşağısında Türk dilli Kumanlar, Gutiler, Lulular, Urmiye Gölüğnün güneyinde ise yine Türk dilli Turukalar yaşamaktadır.

    Ayrıca yine Mezopotamya ve Doğu Anadolu arasında Kumug, Kaşgal, Güger, Salur gibi Türk dilli halklar yaşamaktadır.

    Son zamanlarda yeniden Türk Tarih Teziğnin izini süren bazı Türk bilim insanları, yaptıkları araştırmalar ve incelemeler sonrasında Kuzey Mezopotamya ile Doğu Anadolu arasında ün Türklerin yaşadıklarını tesbit etmişlerdir. A. Erzen başkanlığında ve Prof. Kılç Kökten, Prof Oktay Belli, Prof. Muvaffak Uyanık, Prof. Ersin Akok, Prof W.Freh ve Prof E. Feigelğden oluşan bir gurup arkeolog ve eski çağ tarihi uzmanı Doğu Anadolu bölgesinde yaptıkları araştırmalar sonunda çok önemli sonuçlar elde etmişlerdir.

    Prof. Arif Erzen, Kafkaslardan Kuzey Suriye ve Irakğa kadar uzanan yüksek Anadolu yaylasında Mü. 4. Binlerde Ural-Altay dili konuşan hakların oluşturduğu çok güçlü bir kültürün var olduğunu ileri sürmüştür.

    şARTAMHARİ METNİ VE TüRKİ KRALLIğI

    Mü. 2350-2150 tarihleri arasında Mezopotamyağda çok büyük bir imparatorluk kurmuş olan Akad hükümdarlarından Naramsin, ğşartamhari Metniğ olarak bilinen ve ğMücadelenin Kralığ anlamına gelen yazılı kaynakta, Mü. 2000ğlerde Anadoluğda Türklerin yaşadıklarını belirtmiştir. Adı geçen belge üç kopya halinde ele geçirilmiştir: İlki, Mezopotamya Babilğde, ikincisi Mısır Tel el Amarna (Mısır)ğda, üçüncüsü de Anadolu Hattuşaş (Boğazköy)ğta ele geçirilmiştir.

    Hattuşaş arşivinde ğKBO-III, 13ğ sıra numarasıyla belirtilen bu yazılı belge Hitit çivi yazısıyla (Mü.1750- 1200) Akadca orjinalinden kopya edilerek taşa yazılmıştır. H. G. Gütterbock tarafından çözümlenen bu belgede Akad Kralı Naramsinğe karşı 17 Anadolu kralının güçlerini birleştirerek harekete geçtikleri anacak yenildikleri anlatılmaktadır. Burada bizim için önemli olan bu 17 kraldan birinin TURKİ kralı İlşu-Nail adlı kral olmasıdır.

    Aynı olaydan bahseden Delaporte da ğLes Hittitesğ (Hititler) adlı eserinde Sargonğun üçüncü halefi Naramsinğe karşı Kuzey Mezopotamya ve Anadoluğda 17 krallığın bir koalisyon kurduğunu ve bu krallıklar arasında TOURKİ kralının da olduğunu ve ğİlloushoumailğin ğTourkiğ kralı olduğunu söylemiştir.

    şartamhari Metniğnin 15. satırında yer alan ğTURKİ kralığ ifadesi çok açık bir şekilde Anadoluğda Mü. 2000ğlerde adıyla sanıyla Türklerin yaşadıklarını göstermektedir.

    şartamhari Metni Kral Naramsinğe Aittir.

    Eski üağğda Anadoluğda ğTürk olmadığınığ iddia eden Prof. Ekrem Akurgul, Turki Krallığığndan söz edilen şartamhari Metniğnden hiç söz etmezken, Doç. Dr. Ekrem Memiş, şartamhari Metniğninde geçen Turki Krallığığnı, Nuhğun Yafes adlı oğlunun torunlarından ğThorg-amağ nın kurduğunu iddia etmiştir.

    MARİ TABLETLERİ VE TURUKKU KRALLIğI

    Ayrıca Fırat kıyısında Mari bölgesinde ele geçirilen tabletlerin (Mü.4000-2000) 13 tanesinde TURUKKU adlı bir kavimden söz edilmektedir. Sadi Bayram, bu tabletlerin Türkçe tercümelerini yayınlamıştır.

    ünce Sümerlerin, daha sonra da Asurlular ve Babillerin egemenliğinde kalan Mari şehri, bugünkü Suriye sınırları içerisindeki Tell Hariri kentidir. Fransız Arkeoloji Enstitiüsüğnün 1933-1939 yılları arasında yaptığı kazılarda ortaya çıkarılan Mari şehrindeki kraliyet sarayında Asurlulara ait Mü. 1870-1740 yılları arasında yazılmış bir çok çivi yazılı tablet bulunmuştur. Bugün Louvre Müzesiğnde sergilenen Akadca yazılmış bu tabletlerin metinleri Fransıza tercümeleriyle birlikte Georges Dossin tarafından 1950 yılından itibaren yayınlanmaya başlanmıştır.

    Dört cilt halinde yayınlanan bu Mari tabletlerinin 13 tanesinde toplam 22 defa ğTurukuğ, ğTurukkuğ, ğTurukki, ve ğTurukğ biçiminde bir kavim adı geçmektedir.

    Bu tabletlere şöyle birkaç örnek vermek mümkündür:

    16 numaralı tablet : ğğUyuyanları uyandıran ve uyandırdıklarına hiç tayın vermeyen Turukkular gibi yapacağızğ.

    21 numaralı tablet : ğğBu akından beri Turukkularğın sayısı fazla görünmüyor. Fakat artabilir. Onlar gelmeye devam edecekler.ğ

    22 numaralı tablet : ğğBana yazdığın Turukkularğla ilgili haberler değişti.ğ

    23 numaralı tablet : ğğ Bana Turukkular hakkında yazmıştın. Turukkularğın çıkış hareketinde bulundukları gün çok meşgul olduğumdan sana haber veremedim.ğ

    87 numaralı tablet : ğğKral bana herşeyden önce, Turukkularğın hücum ettiklerini, Nithimği kuşattıklarını yazdı.ğ

    Güneydoğu Anadoluğda yaşayan, savaşçılıkları ile Orta Asya Türk akıncılarını andıran, ana merkezden yaklaşık 400 km. uzaklaşıp, düşman ordugahlarına saldıran bu Turukkular, Türkğten başka kim olabilir ?

    Bu tabletlerde ayrıca Asur Kralı şamsi Adduğnun oğlu İsme Daganğın Turukularla barış imzaladıktan sonra, Turukulardan Zazayağnın kızını oğlu Mutasgurğa gelin almıştır.

    Yine bu tabletlerde Turukuların Asurlulara Ahazim bölgesinden saldırdıkları anlatılmaktadır. Burada sözü edilen ğAhazimğ bölgesi Mü. 2300ğlerde Türklerin ve Hurrilerin yerlişim bölgesi olan ğHarizmğ bölgesi olmalıdır. ğHarizmğ adı da büyük ihtimalle ğHurriğ sözcüğünden gelmektedir.

    Mü. 2000ğLERDE ANADOLUğDA TüRK ADI

    Batı merkezli tarihin esiri bilim insanlarınca ğMü.2000ğlerde Anadoluğda Türk yoktur!ğ denmesine karşın arkeolojik, filolojik ve etnolojik bulgular Eski üağğda Anadoluğda Türklerin yaşadığını göstermektedir.

    Türklerin Mü 2. Binlerde Kuzey Mezopotamya ve Doğu Anadolu civarında yaşadıklarını kanıtlayan bu belgelerden biri Asurlulara ait tabletlerde geçen ve Arkeolog Dossinğin, ğTUURğ ve ğTURANğ biçiminde okumuş olduğu bir kelimedir.

    Antik üağda İç Anadoluğda, Kilikya ve Kapadokya bölgesi civarında kullanılan bazı kral, tanrı ve yer yurt adlarının, üin kaynaklarında görülen, ğTürkğ adının türevlerine fazlaca benzerlik göstermesi, ğMü. 2000ğlerde Anadoluğda Türklerin yaşadığığ tezini güçlendirmektedir. J. G. Frazer bir yazısında bu konuda şu düşüncelere yer vermiştir:

    ğBütün dağlık Batı Kilikyasığnın, sonraları Greklerce Zeus diye sayılıp kabul edilen, bir tanrıyı kişiliğinde simgeleyen papaz krallar tarafından yönetildiğini biliyoruz. Bu kralların çoğunun adı ya Ajaks ya da TEUKEROS idi. Bu adlar Kilikyalı adların Grekçeye çevrilmiş biçimleri idi.

    Teukeros sözcüğü Kilikya krallarında sık sık rastlanan TRAK, TROK, TURKU ve TROKA adlarının Grek söyleyişine uydurulmasından ileri gelmişe benziyor.

    Unutulmamalıdır ki, Korikos mağarasında ğKilikyağda- Zeusğun papazlarının adları arasında sık sık Tarkuvaris, Tarkumbiyos, Tarkimos, Trokoarbasis ve Trukumbigremis gibi adların arasında Grekçe Teukuros adı görülür. Hitit tanrısı Teşüpğün bir adının da Torkom olduğu unutulmamalıdır.ğ

    Kilikya ve Kapadokya krallarında sıkça rastlandığı söylenen bu adlar çok tanıdıktır. Türk adının zaman içindeki ses değişimi izlendiğinde geçmişte Türklere, ğTrakğ, ğTürüğ, ğTöreğ, ğTürükğ, ğTurukğ, ğTorkğ gibi adlar verildiği görülecektir. Dolayısyla Kilikya krallarına verilen ğTrakğ, ğTrokğ, ğTurkuğ gibi adların değişik coğrafyalarda Türklere verilen adlara birebir benzemesi, ilk çağda Kilikya ve Kapadokya bölgesinde yaşayan halkın ğTürk kökenliğ olabileceğini düşündürmektedir.
    Bilindiği gibi bu bölge daha sonra Hititlerin yerleşeceği İç Anadolu ve civarıdır.
    Selahi Diker, ğKapadokyağ adının da Türkçe olabileceğini ileri sürmüştür. Kapadokya adının Akamen Elamcasıyla: ğKa-ut-ba-du-kağ biçiminde yazıldığını ve Türkçe ğKt-batuk-yağ yani (Het-batuk-ya) biçiminde yazılması gerektiğini ileri süren Diker, bu sözcüğün anlamının ise: ğHatti halkının battığı ülkeğ olması gerektiğini belirtmiştir. Diker, Hatti-Hitit ve Türkçe Battı-Batık sözcükleri arasındaki ilişkiye dikkat çekerek: ğHer ne kadar adını Galata sınırındaki Kappadoks ırmağından aldığı söyleniyorsa da (Strabon, s.291) bu bizim yorumumuzu değiştirmez. Zira, bu ırmak adı da hemen hemen aynı etimolojiye sahiptir: Kappadoks ğ Kappadok-s Türkçe Kt-patuk ğsu ğHattilerin battığı ırmakğğ biçiminde bir değerlendirme yapmıştır.

    Anadoluğda Mü. 2. Binlerde Türklerin yaşadıklarını gösteren en önemli kanıtlardan biri Antik kaynaklardaki bazı yer adlarıdır. ürneğin, Antik kaynaklarda Anadoluğda TAUR adını taşıyan dağlardan söz edilmektedir (Pontus Tauru, Anadolu Tauru). Taur sözcüğü ğdağlı insanlarğ, ğdağlılarğ anlamında Türkçe kökenli bir yer adıdır. Tau/taw/tav ğdağğ ve ar/er ğinsanlarğ sözcüklerinden oluşmuştur.

    BULAMAü HüYüK HEYKELİ VE üN TüRKLER

    Erzurumğun Pasinler ilçesi yakınlarında Bulamaç Höyük kazısında Mü. 1100-1500 yılları arasına tarihlendirilen bir insan başı heykelciği bulunmuştur. Yapılan analizler sonucunda yumurta büyüklüğündeki insanbaşı heykelciğinin Proturklere ait olduğu anlşılmıştır.

    Pasinlerde, Mü. 1100-1500 yıllarına ait heykelcikte, Orta Asya Türk eserlerinde bulunan ğbıyıkğ, ğkeçi sakalğ gibi detaylar yeralmaktadır. Heykel başının en öenmli özelliği göz, ağız, bıyık ve sakalının Asyetik unsurlar barındırmasıdır. Yrd. Doç. Dr. A. Semih Güneri, bulunan arkeolojik eserler hakkında yaptığı açıklamada, ğTürkçe konuşan kabilelerin Mü. 3000ğden itibaren Doğu Anadoluğya gelişlerine ilişkin arkeolojik belgeleri 10 yıllık çalışmayla gün ışığına çıkardıklarınığ belirterek, ğErmenilerin yörede 6. Yüzyıldan itibaren yaşadığı iddia ediliyor. Bulamaç Höyük kazılarında Türklerin buralara 1000 yıl daha erken geldiğini kanıtlayan bulgular buldukğ demiştir.

    DPT tarafından desteklenen OTAK (Orta Asyağda Türk Kültürünün Arkeolojik Kaynakları) projesi kapsamında Pasinler Ovası Bulamaç deresi yakınlarından bulunan Bulamaç Höyük Iğde Ortaçağ ve Urartu dönemi arasındaki kültürlere, Bulamaç Höyük IIğde ise Son Tuç çağına ait surlar ve küplere rastlanmıştır.

    Bulamaç Höyük kaızlarında bulunan baş heykelciği, Türklerin Anadoluğda 3500 yıldır yaşadığını kanıtlayan son arkeolojik bulgulardan biri olması bakımından son derece önemlidir.

    HAKKARİ TAşLARI VE üN TüRKLER

    ğDeğişmeyen tek şey değişimin kendisidir.ğ sözü aslında bilimi tanımlamak için kullanılabilecek en güzel ifadelerden biridir; çünkü bilimde ğmutlak doğruğ diye birşey yoktur. Tarih biliminde de yeni bilgi ve bulgular eski bilgi ve bulguları değiştirir. Tarih ve arkeoloji bilimleri öteden beri tarihi gerçeklerin değişebileceğini göstermiştir. ürneğin, yeni bulunan Hakkari Taşları, Eski Türk Tarihi hakkında bilinenleri değiştirecek türdendir.

    üanakkale 18 Mart üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Veli Sevin ve eşi Doç Dr. Necla Sevin başkanlığında bir ekip tarafından 1998ğde Hakkariğde yapılan kazılarda ele geçirilen 13 adet dikili taş, başlangıçta Batılı bilim çevrelerinde heyecan yaratmış, dünyaca ünlü ğNational Geograpicğ dergisi bu konuda 2 sayfalık bir yazıya yervermiş, Amerikan Arkeoloji Enstitüsüğnün yayın organı olan ğArcheologyğ dergisi de 2000 yılı Ağustos sayısında Veli Sevinğin kazı çalışmalarına tam 8 sayfa ayırarak, Hakkari Taşlarığnı dünyaya duyurmuştur. National Geographic Dergisiğnin haberinde Hakkari Taşlarığnın Anadolu, Orta Asya ve Avrasya uygarlıklarıyla ilgili ip uçları vereceğini belirtmesi son derece anlamlıdır.

    Hakkari Taşlarığnı bulan Veli Sevin o günlerde Hürriyet gazetesine verdiği bir demeçte şunları söylemiştir:

    ğüç yıl önce kepçeyle kazı yapan bir kişi, tarihi kalıntıları görünce valiliğe haber verdi. Kültür Bakanlığı kazı başlattı. Bölgede dikilitaşlarla birlikte, içinde 50ğye yakın iskelet ve bazı eşyalar günışığına çıkarıldı. Bunlar çok önemli arkeolojik eserler. Dikilitaşların dönemin kralları tarafından oluşturulan sitelerde kullanılmak üzere yapıldığını belirledik. Yaptığımız çalışmaların meyvelerinin uluslar arası dergilerde yeralması ve Türkiyeğden övgüyle sözedilmesi bizi grurlandırdı. ünümüzdeki yaz (2001) dikilitaşların kökenini araştırmak üzere Doç. Dr. Necla Sevinğle birlikte Orta Asyağya giderek araştırmalar yapacağız.ğ

    Hakkari Taşları, Türk Tarih Tezi üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiğini göstermektedir. Artık bilim insanlarımızın, ğAntik çağlarda Anadoluğda Türk yoktu, Türkler 1071ğde Anadoluğya girdi!ğ biçimindeki ğgenel kabulunğ esiri olmaktan kurtulup 1998 yılında Hakkariğde bulunan taşlara göz atmaları gerekmektedir

    Hakkari Taşları, Türklerin ilk yaşadıkları yerlerden birinin Doğu Anadolu ile Hazar Denizi arasındaki bölge, yani Kafkaslar olabileceğini düşündürtmektedir.

    MS. 6. yüzyıl üin kaynakları, Türklerin atalarının Hsi Hai (Batı Denizi)ğnin batı kıyılarında yaşadıklarını, sonraları buradan doğuya doğru göç ederek Turfan Havzası ve Ergenokonğa yerleştiklerini yazmaktaydı. Kimi tarihçiler, üince Batı denizi denilen yerin Hazar Denizi olduğunu ileri sürerken, kimileri Batı denizinin Aral ya da Isık gölleri civarları olduğunu ileri sürmektedir.

    Hakkari Taşları diye adlandırılan bulgular, ilk dikildikleri şekli koruyan, insan biçiminde ve 13 adet dikili taştır. En ilginci söz konusu taşlar eski Anadolu ve ün Asya kültürüne yabancı özellikler taşımaktadır. ün yüzlerinde kabartma ve çizgi tekniğiyle yapılmış resimler vardır. Taşlar cepheden görünen çıplak ve güçlü bir erkek figürü biçiminde yontulmuştur. Balta, hançer, mızrak, topuz gibi madeni silahlarla donatılmış figürler birer kahraman savaşçıya benzemektedirler. üadır resimleri, yaşamlarını bozkır çadırlarında geçirdiklerini göstermektedir. Figürlerin üzerindeki işaretlerden taşların ait olduğu toplumun at kullanmayı da bildikleri anlaşılmaktadır.

    ğHatta tüm koşum donanımlarıyla betimlenmiş bir süvari figürü Yakın Doğuğnun bilinen en eski örneği durumundadır. Dikili taşlardan ikisi silahsız kadınlara aittir. Bunlardan biri 3.30 metre boyundadır. Yerel bir hanedana ait bu taşlar, İü. 1450 ile 1000 yılları arasında ölmüş ataları anma amacıyla bir tür mezar taşı olarak yapılmıştır.ğ

    Eski üağ Tarihçisi Veli Sevin, Hakkari Taşlarığnın ün Türklere ait olduğunu düşünmektedir. Sevin: ğOrta Asya ile şaşırtıcı Paralellikğ başlığı altında Hakkari Taşlarıyla Orta Asyağda ele geçirilen Türklere ait dikili taşları karşılaştırmıştır:

    ğHakkari taşları, gerek ikonografik, gerekse felsefi açıdan kuzeyin Avrasya bozkır inanışlarına yakın özellikler taşır. (ğ) Hakkari taşlarının en ilginç yönü, kahraman figürlerinin göğüsleri üzerinde sıkı sıkıya (olasılıkla deriden) bir kırba (tulum) taşımasıdır. Merkezi konumlu bu içki kabı tüm sahnenin odak noktasıdır. Bu kabın simgesel açıdan büyük önem taşıdığı, savaşçının tüm kahramanlıkları ile silah ve eşyalarından ön plana alınarak belirginleştirilmiştir. En erken örnekleri Hakkari ve İran Azerbaycanğında ortaya çıkan bu ilginç poz, taşları Batı Avrupa ve Güney Rusya ğUkraynağdaki en eski benzerlerinden ayırır. (ğ) Buna karşılık Orta Asyağda Kırgızistan, Kazakistan, Batı üin ve Moğolistanğda yüzlerce benzer söz konusudur. Hakkari taşlarıyla Orta Asyağdakiler arasındaki paralellik şaşırtıcıdır.ğ

    Sevin, Hakkari Taşlarığnın Orta Asyağdaki örneklerden daha eski olduğunu, dolayısıyla bilinenin aksine Anadoluğdan Orta Asyağya tersine bir göçün söz konusu olabileceğini ifade etmektedir.

    Veli Sevin, yaptığı araştırmalar sonunda Hakkari Taşlarığnı Mü. 2030-1690 arasına tarihlendirmiştir. Bu tarihlendirme Mü.2.Binyılın ortalarına denk gelmektedir ki, aynı dönemde Anadoluğda Hitit İmparatorluğu hüküm sürmektedir. üstelik Hitit İmparatorluğu, Hakkari Taşlarığnın bulunduğu Doğu Anadoluğya kadar yayılmıştır. Bu durum Hakkari Taşlarığnı yaratan uygarlıkla Hititler arasında bir ilişki olabileceğini göstermektedir. Veli Sevin de bu duruma dikkat çekerek Hakkari Taşları, Hititler ve Orta Asya arasında bir ilişki olduğunu ima etmektedir:

    ğİü. 2. Binyılın ortalarında Anadoluğda Hitit İmparatorlarının hüküm sürdüğü yüzyıllarda Hakkari yaylalarını yurt tutmuş bir hanedana ait bu türde taşlar Yakındoğuğya büyük çapta yabancıdır. Ancak, Azerbaycan ve İran Azerbaycanında, Hazar Deniziğnin batı ve güneybatısındaki Aşhanekeran, Dübendi ve Erdebil yakındaki Meshkin Shar Ovasığnda çok sayıda stelin ( dikili taşın) varlığı bilinmektedir. Güneydoğu Anadoluğda Garzan Ovası ve Antakya yakınındaki Tell Açanağnın V. Tabakasında benzer birkaç örnek bulunmaktadır. Bununla birlikte çıplak savaşçı avcıları betimleyen bu türde stellerin en erken örnekleri İü. 4. Binyılın ikinci yarısında Kuzey Karadeniz Bölgesi, özellikle Ukrayna ve Kırımğda görülür. Bunlar zaman içinde batıda Portekiz ve İspanyağdan, doğuda Moğolistan ve üinğe yayılan geniş bir coğrafyada binlerce örnekle ortaya çıkar.

    Orta Asyağda İü. 3000ğden İS. 12, 13. yüzyıllara değin çok uzun bir süre çeşitli halklarca kullanılmışlardır. Kırgızistan, Kazakistan, Altay, Sbirya bölgeleri, Tuva yöresi ve Moğolistanğda geniş alanlara dağılan Orta Asya stellerinin en çarpıcı özelliği Hakkariğdekiler gibi iki ellerinde daima bir kap tutuyor olmalarıdır. Bu özellik derin anlamları olan simgesel bir sözlük görünümündedir. Binlerce yıldır unutulmayan bu gelenek Hakkari stelleri ile Orta Asya stellerini birbirine yaklaştırır.ğ

    Veli Sevin, Hakkari Taşlarığnı yaratan uygarlığı Orta Asyağya bağlarken Mü. 2.Binlerde Doğu Anadoluğda yaşayan bir Orta Asyalı kavimden, Turukkularğdan da söz etmektedir.

    1998 yılında Hakkari Taşlarığnın bulunmasıyla ğEski Anadoluğda Türk olmadığığ genel kabulüne çok ciddi bir darbe vurulmuştur. Söz konusu taşlar, eski Anadoluğda Türklerin yaşadığının en güçlü kanıtlarından biridir. Eski üağda Anadoluğda Türklerin yaşadığını gösteren, Hakkari Taşları, ğHititlerin Türklüğü Teziğnin üzerinde daha fazla düşünülmesi gerektiğini ve ğTürklerin Anadoluğya 1071ğde girdikleriğ bilgisinin artık sorgulanması gerektiğini çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

    GEN ARAşTIRMALARI: TüRKLER 40.000 YILDIR ANADOLUğDA

    Atatürkğün, ğAnadolu en aşağı 7000 yıllık Türk beşiğidirğ düşüncesi ve bu düşünce doğrultusunda ortaya atılan Türk Tarih Tezi 21. yüzyılda ğbugün- yapılan ğgen araştırmalarıylağ doğrulanmaktadır.

    Genetik bilimindeki başdöndürücü gelişmeler, sadece geleceğe değil geçmişe de ışık tutmaktadır. DNA moleküllerinin dizlişi toplumsal köken araştırmalarında büyük kolaylıkalr sağlamaktadır. Bugün, Natonal Geographic dergisinin yürüttüğü ğGenografiğ projesi kapsamında dünyanın gen haritasının çıkarılmasına çalışılmaktadır. Tarih, ekeoloji ve entroploji bilimlerinin günümüzdeki en büyük yardımcılarından biri ğgenetikğ bilimidir. Ancak Türkiye bu konuda dünyanın birhayli gerisinde kalmıştır.

    Dünyadaki Bu genetik araştırmaları yakından takip eden az sayıdaki bilim insanlarından biri Timuçin Binderğdir. Kaliforniya üniversitesiğnde Antropoliji eğitimi alan ve İTü İnsan ve Toplum Bilimi Bölümüğnde öğretim üyeliği yapan Antropolog Timuçin Binder, gen araştırmalarının ğAnadolu Türklerinin büyük bir bölümünün 40 bin yıldır bu toraklarda yaşadıklarınığ gösterdiğini belirtmiştir.

    Gen araştırmalarına göre 1071 ve sonrasında Orta Asyağdan Anadoluğya gelenlerin oranının yüde 10/15 arasında olduğunu belirten Timuçin Binder, 10 Aralık 2007ğde Sabah gazetesine verdiği demeçte şu değerlendirmeleri yapmıştır:

    ğTürkiyeğde yaşayan insanların büyük bölümünün 40 bin yıl önce de bu topraklarda yaşamış olmalarığ Yani Türkler 1071 yılında Anadoluğya gelmedi. Hatta 40 bin yıldır buradan kıpırdamamışlar. Bu topraklara aitler. Orta Asyağdan geldiği söylenenler buralı aslında.

    Orta Asyağdan Anadoluğya göç oldu ama, gelenlerin sayısı çok az! Gen araştırmaları bugün Türkiyeğde yaşayan insanların ne kadarının Orta Asya kökenli olduğunu ortaya çıkarıyor. Buna göre Türkiyeğnin genetik yapısı Tarih üncesi dönemde bugünkü şeklini alıyor. Orta Asyağdan göç edenlerin sayısı yüzde 10/15 civarında. Dolayısıyla gelenler nüfüs yapısını da değiştirmemişler. Hiç de ğOrta Asyağdan Anadoluğya bir kısrak başı gibi uzananğ bir durum söz konusu değil. (1071) Orta Asya göçü bir efsane. Zaten gelen az sayıdaki insanın geni de çok daha kalabalık toplulukların (Anadoluğya daha önce gelen Türklerin) içinde kaybolmuş. Ayrıca (1071ve sonrasında) gelenlerin Türk mü, İranlı mı veya Afgan mı olduğunu da bilmek zor.ğ

    40 bin yıldır Anadoluğda yaşayan ve Anadoluğnun ğdip kültürünüğ meydana getiren insanların ğbizim atalarımızğ olduğunu belirten Binder, Anadoluğya sonradan gelen Türklerin, Anadoluğdaki insanlarla (ün Türklerle) kaynaşıp karıştıklarını da şöyle ifade etmiştir:

    ğAnadoluğda, Orta Asyağdan göç etmeyen yüzde 85/90ğın anlatılmayan öyküsü ve öyküleri var. Orta Asya göçünden önce Anadoluğda yaşayanların bizimle ilgisi yokmuş gibi başka topluluklar olarak gösteriliyor. Bizim atalarımız olarak gösterilmiyor. Onlar vardı, ancak biz gelince gittiler gibi anlatılıyor. Ama bu araştırmalar bunun öyle olmadığını gösteriyor. Onlar bizim atalarımız.ğ
    Antropolog Timuçin Binderğin, ğgen araştırmalarınağ dayanarak 2007 yılında aktardığı bu bilgiler, ğHititlerin Türklüğüğ tartışmasından çok daha ğradikalğ ve çok daha ğönemliğ başka tartışmaları gündeme getirmektedir. Gen araştırmaları, Mü 2000ğlerde Anadoluğda yaşayan Hitilerden çok önce (Mü.38.000ğlerde) bu topraklarda Türklerin yaşadığını ortaya çıkarmaktadır. Nitekim gerçekten de arkeolojik ve filolojik bulgular, Hitit öncesi Anadoluğda yaşayan Hattilerin, Hint-Avrupai dil kullanmayan Asyenik bir kavim olduğunu göstererek, bu gen araştırmalarını desteklemektedir.

    üN TüRKLERİN ANA VATANLARI ANADOLU VE CİVARIDIR

    Mü. 3.. hatta 4.Binlerde Doğu Anadoluğda Türklerin yaşadığını belirten bilim insanlarından biri de Osman Nedim Tunağdır. Tuna: 40 yıllık araştırmaları sonunda: ğTürklerin en az Mü. 3500ğlerde Türkiyeğnin doğu bölgesinde bulunduğu tespit edilmiştir.ğ demektedir.

    Sümerlerle Türkler arasındaki ilişki konusunda 40 yıl çalışan Osman Nedim Tunağya göre Mü. 3500ğlerde Anadoluğda Türkler yaşıyordu. Tuna şöyle demektedir: ğşu halde Türkler daha Mü. en az 3500ğlerde bugünkü Türkiyeğnin doğusunda oturuyorlardığğ

    Güney Anadoluğda İslahiye yöresiğnde Gedikliğde bulunan ve M.ü.3000 insanlarına ait olduğu tespit edilen, yüzeyi 20ü21 m, derinliği 2.50/3m. olan, Ateş Eviğnde, 159 toprak kül kabı ve yanık kemikler bulunmuştur. Yapılan analizler sonunda bu buluntuların Türklere ait olduğu ve Türk kültürüne ait izler taşıdığı belirlenmiştir.

    Selahi Diker, 35 yıllık araştırmalar sonunda kaleme aldığı ğAnadoluğda On Bin Yıl, Türk Diliğnin Beş Bin Yılığ adlı çalışmasında, Anadoluğnun çok eski çağlardan beri ğTürklerin ana yurduğ olduğunu ileri sürmektedir: ğğ(Anadolu) Türk kültür tarihini on bin yıl öncesine götürebiliriz. (ğ.) Türkler bundan 8300 yıl öncesinde Anadoluğda yaşamıştır.ğ

    ANADOLUğDA üN TüRKLERE AİT KAYA RESİMLERİ VE YAZITLARI

    ün Türk araştırmacısı Kazım Mirşanğa göre Türkler, Mü.15.000ğlerde Anadoluğya gelmişlerdir.

    ğBugün, Türkiyeğde Orta Asya, Yenisey, Aral, Balkaş, Pamir, Kazakistan, Kırgızistan, Tamgalı Say, Talas, Issıq Kölü, Başkurtistan v.s mevcut onbinlerce pigtogram (mağara resmi), petroglif (yazıelemanlı kaya resmi- tamga) ve yüzlerce yazıtın aynısı ya da yakın benzeri geniş bir coğrafyaya dağılmış olarak Anadoluğda da mevcuttur. Bunlar Türklerin Anadoluğda -17.000 öncesine varan varlığının kanıtlarıdır.

    Sadece Doğu Anadolu yaylasında, tarihleri Mü. 15.000, olarak tesbit edilen tam 45.000 kaya üstü yazıtı ve mağara resmi mevcuttur. Kazım Mirşan tüm bu kaya resimleri ve yazıtlarına eserlerinde yer vermiştir.ğ

    Kazım Mirşanğın, Batı merkezli tarihin kölesi bilim insanlarına bir türlü kabul ettiremediği bu kanıtlar, (kaya üstü yazıları ve mağara resimleri) Anadoluğyu Orta Asyağya bağlamakta ve Türklerin Mü. 15.000ğlerde Anadoluğda yaşadıklarını göstermektedir.

    ğYazıt, tamga ve mağara resimlerindeki bu ayniyet ve yakın benzerlik ğen azındanğ Orta Asya Türk yurdu ile Anadolu insanı arasındaki bağın açık göstergeleridir.ğ

    üzellikle Doğu Anadolu yüksek yaylasındaki 40 bin civarındaki kaya resmi arasında Kazakistanğdaki Kara-Tau sembol ve şekillerine benzer resimlerin bulunması bu resimleri yapanların ortak kökenli olduklarını göstermektedir.

    Anadoluğdaki ün Türk yazıtlarının belli başlıları şunlardır:

    1. Van-Hakkari, Tir-i Sin Yaylası Yazıtları
    2. Gavaruh Vadisi
    3. Hırkanis Suyu Mezar Vadisi
    4. Pagan Köyü
    5. Başet Dağı
    6. Put (Yedi Salkım Köyü)
    7. Cudi Dağı
    8. Varagöz Yaylası
    9. üilgiri Yazıtı
    10. Van Ahtamar Yazıtı
    11. Erzurum Cunni Mağarası
    12. Oy-Onul Trabzon Mağara Yazıtları
    13. Sinop Tersane Kapıüstü Yazıtı
    14. İstanbul Fikirtepe Toprak Kabı
    15. Kemerburgaz Mağarası Toprak Kabı
    16. Erenköy UW-ON Yazıtı
    17. üdemiş Damgaları
    18. Side Hamam Yazıtı
    19. Midas (At-Esiç üz) Yazıtı


    Prof. Dr. Hamit Zübeyr Koşay tarfından bulunan Erzurum Cunni mağarasındaki resimleri Divan-ı Lügat-it Türk ve Camiğül Tevarihğteki Anadolu Türkmen aşiretlerinin damgalarıyla karşılaştıran Kazım Mirşan çok önemli benzerlikler keşfetmiştir.

    Cunni mağarasına kazınmış olan yazılar, ün Türklerin Doğu Anadolu yaylasından Anadolu içlerine doğru ilerlediklerini göstermektedir.

    Cunni mağarasında iki ayrı çeşit ün Türkçe yazıt bulunmuştur. İlk gurupta OQ İSİLİS, ON İSİLİS ve OQ ANILIS sözcükleri okunmuştur.

    İsilis: etiliş, ediliş; Oq: ok olma, yok olma; Anılıs: angılış, anlayış, anlamlarındadır.
    Cunni mağarasındaki yazılar, yaklaşık olarak Mü 3000ğlere tarihlendirilmiştir.

    Kazım Mirşanğa göre buradaki ISUB üG Alfabesi (Tarihteki ilk Türk alfabelerinden biri) ün Mısırğa gitmiş ve Mısır Hiyerogliflerinin temelinde yer almıştır.

    Kazım Mirşanğın ısrarla üzerinde durduğu eski Anadolu topluluğu Friglerdir. Yazıları henüz tam olarak çözülemeyen Batı Anadoluğnun ğtarımcığ toplumu Friglerin ğTürk kökenliğ olduğunu idda eden Kazım Mirşan, Batılı bilim insanlarının temel yanılgısının, Frig yazıtlarını Hint-Avrupai dil kurallarıyla çözme ısrarı olduğunu belirtmiş ve kendisinin bu yazıtları ün-Türkçe olarak okuduğunu ileri sürmektedir.

    SAHİ, FİRİGLERİN KüKENİ NEYDİ?

    Frig yazıtlarını okumak için 2008 yılında Eskişehirğe gelen Fransız Milli Bilimsel Araştırma Merkezi üyesi Prof. Dr. Drew-Bear, araştırma ve incelemelerinden sonra, ğTürkiyeğde Frig esintileri var. Frig Vadisiğnde yetişen Türkler, Friglerin torunlarığ açıklamasını yapmıştır.1969ğdan beri Grekçe ve Latince taşları okuyan Prof. Dr. Thomas Drew-Bear, Anadoluğdaki yazıtları okumakla ve yayımlamakla görevli olan Prof. Bear, araşatırma ve incelemelerinden sonra şunları söylemiştir:
    ğFrig yerlileri bir dağ tanrıçası olan Kibeleğye tapıyorlardı. Romağda bile Frig halkının özellikleri görülüyor. Frigler, Anadoluğda oldukları için çok gelişmiş bir medeniyete sahipti. Frig alfabesinin Fenikelilerden geldiği anlaşılıyor. Ancak Frigler söz konusu alfabeyi geliştirdi. Friglerin kendilerine özgü dilleri vardı. En eski Frig belgeleri Mü 7 ve 8. yüzyıllara ait kaya anıtlarıdır. Midas şehrinde yazılı anıtlar ve kabartmalar var. Frig devletinin yıkılmasının ardından Frigce yazılmamaya başlandı. Ancak, Mü 2. yüzyılın ikinci yarısında Frigce yazılara tekrar rastlıyoruz. Bu yüzyılın ardından Frigler artık kayalara değil mermer ve kalker taşlara yazdı. Yıkımın ardından Roma İmparatorluğu ile Anadoluğda barış hüküm sürmeye başladı. Halk zenginleşti. Anadoluğdan ayrılmayan Frig halkı tekrar canlandı ve dillerini konuşmaya, yazmaya başladığ.

    Frigler, sunakların ve mezarların üzerine yazılar yazıyordu. Mezar başlarına ölenlerin isimlerini, yaşlarını, neden öldüklerini, akrabalarının isimlerini ve ölenlerin mesleklerini yazıyorlardı. ülenler için şiirler de yazıyorlardı. Bu şiirler Frig halkının ne kadar kültürlü olduğunun kanıtıdır. Genç ölen bir kızın mezarında ğYazık, evlenmeden öldü. üiçek açılmadan solduğ yazıyor. Genç bir erkeğin mezarında da ğKendi annesine ve babasına bakamadığ yazıyor. Mezarlarda lanetlemeler de var. Mezarlarda ğbir kişi mezara zarar verirse tanrılar onu cezalandırsınğ, ğkendi çocuklarının ölümlerini görsünğ, ğevi yansınğ, ğevlenemesinğ, ğne toprak, ne de deniz onu taşısınğ gibi korkunç lanetlemeler var.ğ

    Friglerin sunaklardaki yazılarda da ğAdalet Tanrısığndanğ bahsettiklerini ifade eden Drew-Bear, ğBundan Frig döneminde bu topraklarda adaletsizlik olduğu anlaşılıyor. Bu tanrı Frigya dışında bulunmaz. Frigler Adalet tanrısını iki erkek figürü olarak betimlerdi. Birinin elinde ölçü, diğerinin elinde bir tartı vardı. Ancak, kısa olmasından dolayı bazı Frig yazılarını çözemiyoruz. Uzun yazılar çıkarsa Frig alfabesinin hepsini çözebilirizğ demiştir

    Frig halkının genellikle tarım ve hayvancılıkla uğraştığını belirten Drew-Bear, Friglerin birçok bakımdan Anadolu Türklerine yakın olduklarını şöyle ifade etmiştir:

    ğFrigler tarımla uğraşıyordu. Gelişmiş bir tarım kültürü bulunuyordu. Atları, öküzleri ve katırları vardı. Kağnı kullanıyorlardı. Kadınların başları örtülüydü. Türkiyeğde Frig esintileri var. Frig Vadisiğnde yetişen Türkler, Friglerin torunları. Yani Frigler hala Frigyağda yaşıyor. Frig Vadisiğne Doğuğdan, Kuzeyğden ve Afrikağdan göçler olsa da Friglerin torunları hala bu vadide.ğ

    İşTE ğTüRKLERİN SAKLI TARİHİğğ.

    ATATüRKğüN 1930′LU YILLARDA ORTAYA ATTIğI VE YERLİ YABANCI YüZLERCE BİLİM İNSANININ ARAşTIRMALARIYLA BİüİMLENEN TüRK TARİH TEZİ BUGüN (2010) DOğRULANMAKTADIR. ANCAK, 80 YILDIR ATATüRKğüN TARİH VE DİL TEZLERİYLE DALGA GEüEN OMURGASI KIRIK AYDINLARIMIZ HALA UTANIP SIKILMADAN TüRK TARİH TEZİNİ CİDDİYE ALMAMAKTADIRLAR.

    KENDİ TARİHİNE VE KüLTüRüNE DüşMAN BU OMURGASI KIRIKLAR, ATATüRKğüN TARİH VE DİL TEZLERİNİ HALA ğIRKüILIKğ OLARAK ADLANDIRMA AYMAZLIğINI VE UTANMAZLIğINI GüSTEREBİLMEKTEDİRLER.

    Türk Tarih Tezi hergeçen gün daha da doğrulanmaktadır. Ancak omurgası kırık aydınlarımız hala o eski türküyü çığırmaktadır!

    YUKARIDAKİ YAZI: SİNAN MEYDANğIN Ağustos ayında piyasaya çıkacak olanATATüRK VE TüRKLERİN SAKLI TARİHİ adlı kitabından alıntıdır. İlk kez burada yayınlanmıştır.

    Sinan MEYDAN - 21.06.2010
    http://www.sinanmeydancom.tr.gg/

  2. #2
    kozmoz
    Guest
    Sinan Meydan gibi Mu kıtası yalanını Atatürk'ün tarih tezi diye yutturmaya çalışanlardan Türk tarihi öğrenmeye gerek yok. Türk tarihini doğrudan ulu önder Atatürk'ün "Türk Tarihinin Ana Hatları" adlı aşağıdaki linkten indirilebilen kitabından ve Prof. Dr. Afif Erzen ve ekibindeki gibi bilim adamlarının çalışmalarından öğrenmek en doğrusudur.

    https://rapidshare.com/files/1328553...na_Hatlari.pdf

    Kozmoz

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi