ABğnin, ğDespotlar hanedanlığığ olduğunu vurgulayan araştırmacı-yazar Yılmaz Dikbaş:

Tek amaçları bizi köleleştirmek!

Kamuoyuna özgürlükler ve ekonomik kalkınma projesi olarak tanıtılan Avrupa Birliği, kendi içinde bile parçalı ve sorunlu bir yapı. Medyanın bütün lehte propagandasına ve ABğyi demokrasinin, eşitliğin, özgürlüklerin, hukukun ve şeffaflığın eşsiz bir anıtı olarak göstermek isteyenlere karşın, Batılı düşünce adamları bile, ABğyi bir ğDespotlar hanedanlığığ olarak tanımlıyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Türkiye, Avrupa Birliği ile 3 Ekimğde müzakerelerin başlamasını bekliyor. Ancak, Kıbrıs sorunundaki son gelişmeler ve yakın tarihte ard arda AB cephesinden yapılan açıklamalar, 3 Ekimğde başlaması beklenen müzakerelerin sıkı pazarlıklara gebe olduğuna işaret ederken, müzakerelerin kısa bir süre içinde tıkanabileceğinin ipuçlarını veriyor.
Londrağda gerçekleştirilen saldırılardan sonra, İslam dünyasına karşı daha saldırgan bir politika benimseyen AB, kuruluş ilkelerinde benimsediği ğçok seslilikğ ve ğtahammülğ unsurlarını hiçe sayarak, kapsayıcı bir birleştirici güç olma kabiliyetinden ne kadar uzak olduğunu gösterdi.
Bu arada Türk kamuoyuna pek yansıtılmayan ABğnin karanlık yüzü ve çürümüş yüreği ise, her geçen gün artık örtbas edilemeyecek kadar belirginleşmeye devam etmekte.

İşte ABğnin kamuoyuna yansıtılmayan karanlık yüzü:
AB, 25 kişilik oligarşi!
Genişlemeyi hedefleyen ABğnin, üye sayısının artmasına imkan sağlayacak NİS Anlaşması, Haziran 2001ğde İrlanda tarafından referanduma götürüldü. Seçmenlerin yüzde 34.7ğsi ğEvetğ, yüzde 45.4ğü ise ğHayırğ oyu verince, sonuçtan memnun olmayan ABğnin mimarları, seçimlerin ortaya koyduğu bu sonuçları kabul etmeyerek, İrlandağya siyasi baskı uygulamaya başladı. Baskılar sonucunda bir kez daha referanduma gidilmesini sağlandı ve anlaşma İrlandalılara kabul ettirildi.
Referandum sürecinde ğHayır!ğ cephesinin öncülüğünü yapan Dublin Trinity üniversitesiğnden Prof. Dr. Antony Coughlan, 1 Mayıs 2004 tarihinde ABğye üye olacak olan 10 ülkeye bir açık mektup yazdı. Coughlan, mektubunda şu ifadelere yer veriyordu: ğAB hapishanemizin eski mahkumları olarak, aramıza yeni katılan arkadaşlarımıza hoş geldiniz diyorum. Yeni katılanların, bizlere bu siyasi hapishanenin duvarlarını yıkmakta yardımcı olacağına güvenebiliriz. Katılımcı ülkeler, nasıl bir anti-demokratik, gözünü güç elde etme hırsı bürümüş kurumsal bir canavarla bir araya geleceklerinin farkına varacaklar. Bu halkların uğrayacakları kaçınılmaz düş kırıklığı çok acı olacaktır.ğ
450 milyon Avrupalıyı ilgilendiren yasa ve kararnameleri, kapalı kapılar ardında, adına AB Bakanlar Konseyi denilen 25 kişilik oligarşinin çıkardığını söyleyen Coughlan, ğABğnin genişlemesi, kesin olarak Avrupa Federalizmiğnin sonunun başlangıcıdır. Gelin hep beraber bunu kutlayalım.ğ diyerek bu uluslar hapishanesinin dayanılmaz ağırlığından kurtuluş arzusunu belirtiyordu.
AB konusunda araştırmalarıyla tanınan Yazar Yılmaz Dikbaş, ğCoughlan, yeni katılan 10 üyeye ğhapishanemize hoş geldinizğ diyor. Peki, 10 yıldır Brükselğde demokrasi, eşitlik, özgürlük, şeffaflık ve uygarlık sözcüklerini hiç dilinden düşürmeden AB çığırtkanlığını yapanlara biz ne söyleyeceğiz? İçeri yeni düşene, ğAllah kurtarsın!ğ denilirğ diyor.

AB, mafya ve masonlara teslim!
İskoçyalı Dougal Watt, Avrupa Birliği Sayıştay Denetçisi olarak çalıştığı 7 yıllık dönemde, AB içinde yapılan sahtekarlık, yolsuzluk ve rüşvet olaylarını soruşturuyordu. Watt, yaptığı soruşturmalar sonucunda AB içinde bir yığın rüşvet, yolsuzluk, yakın akrabayı işe alma ve hatta cinsel taciz gibi yasadışı bir çok olayı açığa vurdu.
Ancak Wattğın raporlarını sunduğu kişiler kılını bile kıpırdatmadı ve Watt, kendisini bekleyen tehlikenin farkına vardı. AB içindeki karanlık güçleri, yani ğDerin Avrupağyı gören Watt, hayatının tehlikede olduğunu anlayarak İskoçyağya kaçtı. Zira bu işin ucu AB içindeki mafya ve Mason Localarığna dayanmaktaydı.
Daha öncesinde gelişen bir olay ise, AB içindeki Mason Locasığnın gücünü ortaya çıkarılması açısından oldukça önemli. Wattğın hazırladığı dosyanın içerisinde Dr. Antonio Quatraro ile ilgili bir bölüm vardı. İtalyan asıllı Antonio, Avrupa Komisyonuğna bağlı Tarım Genel Müdürlüğüğnde çalışan bir üst düzey yetkiliydi.
Yazar Yılmaz Dikbaşğın aktardığına göre, 1993 yılı başlarında, ABğde büyük bir tütün satış yolsuzluğu ortaya çıkmış ve bu vurgunun içinde üst düzey yönetici bir çok kişi bulunmaktaydı. Medya aracılığıyla AB kamuoyu bu büyük vurgundan haberdar olunca, medya bu vurgundan sadece Antonioğnun ismini öne çıkarır. Büyük vurgunu yapan çete, kurban olarak onu seçmiştir. Antonio korkar ve paniğe kapılır. Daha önce tanıdığı ve ilişkili olduğu bir mafya babasıyla buluşur ve ondan kendisini itildiği bu bataklıktan kurtarmasını ister. Beklediği ilgiyi göremeyince, bu vurguna katılmış olan tüm kişilerin listesini açıklayacağını söyler. Bu buluşmanın ertesi günü Antonio, Avrupa Komisyonuğnunun Brükselğdeki binasından atlayarak intihar eder. Ancak bu olayın bir intihar mı, yoksa intihar süsü verilmiş bir suikast mı olduğu hala belli değildir.
Watt, Antonioğnun intihar etmiş olduğuna inanmaz ve araştırmalarını derinleştirir. Araştırmalar, bu büyük vurguna karışmış kişilerin en önemlilerinden birisinin Fransız asıllı üst düzey bir yetkili olduğunu ortaya çıkarır. Bu kişi aynı zamanda Antonioğnun da müdürüdür. Ama vurgunu beraber yapmış olmalarına rağmen, Antonioğnun müdürünün adı bile geçmemiş, fakat Antonio kurban edilmiştir. Watt, araştırmalarını derinleştirdiğinde Antonioğnun müdürünün Mason olduğunu öğrenir. Hem yalnız o değil, bu vurguna karışmış bir çok kişinin AB içindeki güçlü bir Mason Locasığna bağlı olduğunu öğrenir. Bu vurgunun elebaşısı Masonğlara bir şey olmamış, Antonio kurban edilmiş ve dosya rafa kaldırılmıştır.

Kaçakçılık ve rüşvet almış başını gitmiş!
Yılmaz Dikbaş, AB içindeki kaçakçılık ve rüşvet skandalları hakkında da çarpıcı açıklamalar yapıyor. Dikbaşğın aktardığına göre, AB içinde bütçenin yüzde 5ği her yıl kaçakçılık ve rüşvete gidiyor. Bu rakam yaklaşık olarak 5 milyar dolara tekabül ediyor. AB içinde yılda 500 binğden fazla rüşvet ve kaçakçılık ihbarı yapılırken, bunların 5ğte biri doğru çıkıyor. Kaçakçılık, rüşvet ve sahtekarlık batağındaki ABğde, her yıl 5 milyar dolar yağmalanmakta. üstelik bu skandallarla ilgili yapılan soruşturmalar da ya sonuçlanmamakta, ya hasıraltı edilmekte ya da soruşturmayı yürütenler engellenmekte.

ğDerin Avrupağ şeffaf değil!
İngiliz Ekonomist Bernard Conollyğin, 1995ğte yazdığı ğAvrupağnın üürümüş Yüreğiğ adlı kitap, AB içindeki bazı karanlık bilinmeyenlere ışık tutuyor. 1989ğda AB Para Birimi Daire Başkanı olan Conolly, kitabında şunları yazıyordu ğOrtak Para Birimiğne geçilmesiyle, AB tam bir siyasi bütünleşmeye doru hızla ilerleyecektir. Bu siyasi birliğin yönetimi Fransa ve Almanyağnın güçlü politikacıları tarafından paylaşılacaktır. AB siyasi bir projedir ve bu projenin asıl amacı hem Avrupa halkından hem de Avrupalı parlamenterlerden ustaca gizlenmiştir. Eğer asıl amaç baştan söylenmiş olsaydı, ne egemenliklerinin elden gideceğini gören uluslar, ne de parlamentolar bu projeyi desteklerdi.ğ
Yılmaz Dikbaş, Conollyğin bu kitabı yayınlanır yayınlanmaz, işten kovulduğunu söylüyor ve ekliyor: ğConolly evde olmadığı zamanlar , özellikle geceleri bazı adamlar evi gözetleyerek karısını korkutmaya çalışıyorlardı. Yazdığı kitap yüzünden işinden kovulan Conolly, ağır bir haksızlığa uğramış olduğu iddiasıyla Lüksemburgğdaki Avrupa Mahkemesiğne başvurmuş, mahkeme Conollyği ancak 1999 da dinlemişti. Mahkeme, ğAB, kendi kurumlarına ve bu kurumlarda görev yapan üst düzey yetkililere yönelik siyasi eleştirileri bastırma hakkına yasal olarak sahiptir. Bu nedenle, ABğnin Conollyği işinden kovması yasaldırğ diyerek Conollyği işlevsiz bırakıyorduğ diyor.
Dikbaş, ğTürkiyeğyi yönetenler, ulusal egemenliğimizi Brükselğe teslim ederek bizi ABğnin bir parçası yapmak istedikleri için utanç duyuyoruzğ diyerek AKP hükümetini uyarıyor.

İslam düşmanlığı Avrupağnın genlerine işlemiş
*ğTüm Müslümanların tıpkı köpekler gibi ortak nitelikleri vardır.ğ
*Aşırı bir Hristiyan, Cennet Bahçeleriğnin gerçekten var olduğuna inanır, aşırı bir Müslüman ise binalara saldırı uçuşları yapar. Arada büyük farklar vardır.ğ
*Müslümanların da tıpkı Naziler gibi gündeminde küresel cihat bulunmaktadır.ğ
*ğMüslümanlar bizim hayatlarımıza karşı tehdit oluşturmaktadır.ğ
*ğMilyonlarca kişinin karşı olduğu şey Müslümanların kara suratları değildir, İslamğın kara kalbidir.ğ
Yukarıdaki sözler, İngiltereğnin en çok satan gazetelerinden bir olan Sunday Telegraphğta 25 Temmuz 2004 günü, Will Cummins tarafından yazılmıştır.
Yılmaz Dikbaş, Avrupağnın İslam düşmanlığının, ABğnin geçmişinde, geleneğinde ve kültüründe var olduğunu belirterek, ğAncak son zamanlarda Türkiyeğde bazı çevreler sanıyorlardı ki , Avrupa artık bu bağnazlığından 21ğinci yüz yılda tamamen arınmıştır. İngiliz gazetecinin sergilediği İslam karşıtlığı, Müslüman düşmanlığı bireysel bir çıkış değildir. Bugün Hristiyan dünyası genelde ve yaygın olarak aynı görüşleri taşımakta ve paylaşmaktadırğ değerlendirmesini yapıyor.
Dikbaş, ayrıca Avrupağda en etkili çevreler ve yetkili kişiler, İslam düşmanlığı yaparken, nüfusunun yüzde 95ğinden fazlası Müslüman olan Türkiyeğde, ABğye yaranmak amacıyla yapılanları eleştirerek şöyle diyor: ğTürk halkı giderek artan bir hızla, ğKültürlerin buluşmasığ, ğDinlerin kucaklaşmasığ sloganlarıyla aldatılmakta ve uyutulmaktadır. Hristiyan Avrupa ve Amerika, Siyonist İsrailğle birlikte, ne Türk kültürüyle buluşmayı, ne de İslam dini ile kucaklaşmayı düşünmektedir. Onların tek amacı Türkiyeğyi bölüp parçaladıktan sonra yutmak ve tüm İslam dünyasını köleleştirmektir.ğ

Kaynak: http://www.milligazete.com.tr/index....e=news&id=6529