Ýftira Romanlarýna En Güzel Cevap
Talha UðURLUEL

Tarihle ilgili gördüðü hemen her kitabý alan biri olarak, tarihi romana daha temkinli yaklaþýyorum. üünkü birkaç yýldýr ülkemizde baþlayan ve Osmanlý kadýnefendilerini konu alan tarihi roman furyasý ile tarihin nasýl acýmasýzca karalanabileceðini ve masum insanlara nasýl bu kadar kolay iftira atýlabileceðini görmüþ bulunmaktayým.

Safiye Sultan ile baþlayan; Bir Hürrem Masalý, Nurbanu, Hatice Sultan ve Kiraze ile devam eden bu karalama kampanyasýnda, Osmanlý kadýnefendilerinin; çýkarcý, maddeci, makam ve mevki düþkünü, gayri ahlaki tavýrlar içinde gösterilmeleri doðrusu rahatsýz edici. Bu kitaplarý kaleme alanlarýn ciddi birer tarihçi olmamalarý bir yana, dünyayý yöneten bir sarayýn mensuplarýna mal edilen akýl almaz hafiflikler de aslýnda gerçeklerle baðdaþmýyor. üünkü romanlarda bu kadýnefendilere yakýþtýrýlan tavýrlar, Osmanlý harem sistemi denen ve çoðu sözlü kurallara baðlý disiplinli bir müessesede sergilenmesi mümkün olmayan þeylerdir. Valide sultan idaresindeki haremde, padiþahlar bile gönlünce hareket etme özgürlüðüne sahip deðildi.

Osmanlý sarayýnda yaþayan kadýnlara atýlan iftiralar bir yana, genel manada toplumun içindeki kadýn da bu saldýrýlardan payýný alýyor. Bu tarz çarpýtmalara göre o, sadece evinde oturan, sokaðý ancak kafes arkasýndan seyredebilen, sosyal hayatta hiçbir söz hakký olmayan ikinci sýnýf bir varlýktýr.

Gerçekte bu eserleri kaleme alanlarýn yaptýklarý þey, hayallerindeki çirkinlikleri kaðýda geçirmekten baþka bir þey deðildir. Onlar olaný deðil, kendilerine göre olmasý gerekeni yazýyor. Bu kitaplar çok satýnca arkasý geldi. üzücü olan þey ise, okuyanlarýn bu romanlarda anlatýlanlarý gerçekmiþ gibi kabul etmeleridir. Peki iþin aslý nedir? Osmanlý kadýný gerçekten de eli kolu baðlý, iradesini kullanamayan bir konumda mýydý?

Sorunun cevabý gözlerimizin önünde duruyor. Belki adlarýný defalarca duyduk, belki önünden yüzlerce kez geçtik. Osmanlý kadýnýnýn yaptýrdýðý eserler, onun sosyal hayatýn tam ortasýnda olduðunu, arzu ettiði taktirde neleri yapabileceðini ve Osmanlý devlet anlayýþýnda kadýna verilen deðeri gösteren en güzel sembollerdir.

Bu romanlarýn yazarlarý, eserlerini kaleme alýrken baþlarýný kaldýrýp da sadece Ýstanbul'un sokaklarýna baksalardý, yazdýklarý ile gerçek tarihin ne kadar büyük bir tezat oluþturduðunu göreceklerdi. üünkü gayri ahlaki tavýrlar içinde gösterdikleri Osmanlý kadýnlarý, en büyük hayýr kurumlarý ve camileri inþa ettirmiþ, para ve makam düþkünü karalamalarýna karþý, dev külliyelerle toplumun hayatýna hayat olmuþlar ve iftiralara da en büyük okullarý inþa ederek cevap vermiþler.

Kendisini sadece evinin deðil, halkýnýn da anasý olarak gören Osmanlý kadýnefendileri, toplumun ihtiyacý olan þeyleri yapmakta kendisini vazifeli saymýþ ve elindekileri harcamakta tereddüt göstermemiþtir. Bunlarýn en güzel örneklerini Ýstanbul'da görmekteyiz.

Büyük bir toplumun ihtiyaçlarýna toptan cevap veren en önemli yapýlar þüphesiz külliyelerdir. Osmanlý kadýnlarý da, tarih boyunca birçok külliye inþa ettirmiþtir. Onlardan biri Kanuni Sultan Süleyman'ýn kýzý Mihrimah Sultan'dýr. Kendisi daha gençlik yýllarýnda üsküdar Ýskelesi'nin karþýsýna, Mimar Sinan'a, içinde medrese ve imareti de olan bir külliye inþa ettirmiþ. Bugün bu medrese, dispanser; imaret ise, kütüphane olarak kullanýlmaktadýr. Mihrimah Sultan, külliye içindeki camiyi karanlýk bulmuþ, onun bu hoþnutsuzluðunu unutmayan Sinan, Mihrimah Sultan'ýn yýllar sonra Edirnekapý'da yaptýracaðý ikinci külliyenin camisini hiçbir camide yapmadýðý kadar aydýnlýk yapmýþtýr. Bu külliyenin hemen karþýsýnda Yeni Valide Camii denen dev yapýlar topluluðunu da, üçüncü Ahmet'in annesi Emetullah Gülnuþ Sultan yaptýrmýþtýr. Bugün bu mübarek kadýn, Osmanlý'nýn kadýna gösterdiði deðeri anlatýrcasýna, yaptýrdýðý külliyenin yola bakan kýyýsýnda üstü açýk bir türbede, o çok sevdiði beyaz güllerin arasýnda yatmaktadýr.

Bazýlarýnýn yerden yere vurduðu, Peygamber aþýðý Birinci Ahmet'in eþi Kösem Sultan'ýn üsküdar sýrtlarýndaki üinili Camisi, medrese, hamam ve Ýstanbul'daki en büyük kervansaray tipli iþ merkezi olan Büyük Valide Haný da, bu valide sultanýn alicenaplýðý hakkýnda bizlere gerekli malumatý vermektedir.

üinili Cami'ye gelmiþken hemen yanýndaki dev Atikvalide Külliyesi'ni görmemek olmaz. Ýkinci Selim'in hanýmý olan Nurbanu Valide Sultan, Mimar Sinan'a nasýl bir eser yaptýrmak istediðini anlatmýþ ve Koca Sinan da üsküdar'daki bu tepeye mimarlýk harikasý olan bu yapýyý; mektep, medrese, darü'þ-þifa, darü'l-kurra, imaret, kervansaray, hamam ve camisiyle birlikte inþa etmiþtir.

üsküdar Atik Valide Külliyesi'nden aþaðýya inerken Kavsara Mustafa Baba Camii'yle karþýlaþýyoruz. Kavsara Mustafa Baba tarafýndan yapýlan ve 100 yýl kadar sonra yýkýlan caminin, Sultan Abdülmecid'in annesi Bezmialem Valide Sultan tarafýndan yeniden inþa ettirildiðini görüyor ve Osmanlý kadýnlarýnýn sadece eser inþa ettirmediðini, yapýlanlarý koruduðunu da anlýyoruz.

Eminönü'ne geçelim. Eminönü Ýskelesi'nde bizi bütün haþmeti ile Yeni Cami karþýlýyor. Bu büyük yapý her þeyi ile tam bir Osmanlý kadýn mimari eseridir. Caminin inþaatýný, Sultan üçüncü Murat'ýn hanýmý Safiye Sultan baþlatmýþ, fakat ömrü vefa etmemiþ, inþaatý Dördüncü Mehmet'in annesi Hatice Turhan Sultan tamamlamýþtýr. Ne yazýk ki Safiye Sultan romanýný yazanlar, roman içinde bu kadýnefendiyi, hayýr için yaptýrdýðý Mýsýr üarþýsý'nda türlü melanetler iþliyor göstermekten çekinmemiþler. Halbuki Kahire'de yaptýrmýþ olduðu hayýr eserlerinden Yeni Cami ve Külliyesi'ne kadar bütün yapýlar, onlarýn karalamalarýna en güzel cevabý vermektedir.

Sultan Ahmet'e doðru yürüyelim. Kadýrga sýrtlarýnda yine Mimar Sinan'a ait þirin bir külliye ile karþýlaþýyoruz. Bu yapýnýn þahsýnda Osmanlý kadýnlarýnýn sadece kendileri için deðil, eþleri için de hayýr kurumlarý inþa ettiklerini görmekteyiz. Ýkinci Selim'in kýzý Ýsmihan Sultan çok sevdiði kocasý Sokullu Mehmet Paþanýn vefatý sonrasýnda bu külliyeyi onun adýna inþa ettirmiþ, hatta bu mabedi farklý kýlmak için, caminin özel birkaç yerine Hacerü'l-Esved'in parçalarýndan koydurmuþtur.

Kadýrgaya gelmiþken meþhur Kadýrga Parký'na da giriyor ve bugün Ýstanbul Surlarý içinde ayakta kalmýþ tek namazgahý görüyoruz. Altýnda kare planlý çeþmesi olan ve merdivenle üst katýna çýkýlan namazgah, Birinci Abdülhamid'in kýzý Esma Sultan'a ait. Bu yapýnýn ýþýðýnda namazgah inþa eden bir padiþah kýzýnýn, Ortaköy Yalýsý'ndaki hayatýna ait çarpýtmalarý hatýrlýyor ve iftiranýn bu kadarýna pes demekten kendimizi alamýyoruz.

Sultan Ahmet yanýndan Gülhane'ye doðru inerken yine bir kadýn mimari yapýsýyla karþýlaþýyoruz. üçüncü Ahmet'in kýzý Zeynep Sultan Camii ve bu caminin arkasýnda bugün de ilkokul olarak kullanýlan mektebi... Fakat ne yazýk ki yol yapým çalýþmalarý sýrasýnda kaldýrýlan türbesi bir daha inþa edilmediðinden, Zeynep Sultan'ýn naþý, caminin bodrumunda yeni türbesinin inþa edileceði günü beklemektedir.

Ayasofya ve Sultanahmet Camii arasýnda uzun ve kubbeli bir yapý dikkatimizi çekiyor. Bugün halý müzesi olarak kullanýlan bu yer, Ýstanbul'un en büyük hamamý olan ve Mimar Sinan'a yaptýrýlan Hürrem Sultan Hamamý'dýr. Kanuni Sultan Süleyman'ýn hanýmý Hürrem Sultan'ýn, burayý kendi imkanlarý ile inþa ederken nasýl sýkýntý çektiðini, Irakeyn Seferi'nde olan Kanuni'ye yazdýðý mektuplardan öðreniyoruz.

üemberlitaþ'ta anýtýn hemen yanýnda bulunan ve Ýstanbul'da yabancýlarýn en çok raðbet ettikleri yerlerden biri olan üemberlitaþ Hamamý da, Ýkinci Selim'in hanýmý Nurbanu Sultan'ýn vakfiyesidir.

Eminönü'ne doðru geri dönüyoruz. Eminönü-Karaköy arasýný baðlayan meþhur Galata Köprüsü, bizlere yine baþka bir Osmanlý hanýmefendisini hatýrlatýyor. Burada köprünün olmadýðý dönemlerde insanlarýn karþýya geçmek için katlandýklarý binbir sýkýntýyý gören Sultan Abdülmecid'in annesi Bezmialem Valide Sultan, 1836 yýlýnda buraya ahþap bir köprü yaptýrýyor. Ýnsanlýða hizmet maksadýyla yaptýrýldýðýndan köprüye "Hayratiye" adý veriliyor.

Galata Köprüsü'nün Karaköy ayaðýna geçmiþken bir sonraki Haliç Köprüsü'ne, Unkapaný'na doðru yürüyoruz. Unkapaný Köprüsü'nün Azapkapý ayaðýnda Ýstanbul'un en muhteþem çeþmelerinden biriyle karþýlaþýyoruz. Birinci Mahmut'un annesi Saliha Sultan'ýn yaptýrdýðý çeþmenin inþa hikayesi ise bir hayli ilginç: Yýllar önce o civarda yaþayan fakir bir ailenin kýzý olan Saliha Sultan, elinde testiyle su doldurmaya gider. Fakat testi elinden düþer ve kýrýlýr. Küçük kýz baþlar aðlamaya. Oradan arabasýyla geçmekte olan saray mensubu bir haným, bu manzarayý görerek arabadan iner ve aðlayan kýza testinin parasýný vererek artýk aðlamamasýný söyler. Fakat Saliha Sultan'ýn verdiði cevap karþýsýnda þaþkýna döner. Saliha Sultan testinin kýrýldýðýna deðil, bir testi su dolduramayacak kadar beceriksiz olduðuna aðlamaktadýr. Saraylý haným bu zeki kýzý saraya aldýrýr. Haremde yetiþen Saliha Sultan ileride Ýkinci Mustafa'nýn eþi olacak ve o günün hatýrasý olarak da oraya bu muhteþem çeþmeyi yaptýracaktýr. Ýþte bu tarihi vak'a bizlere, hem Osmanlý toplum yapýsýnda kadýnýn yerini, hem saraya en alt tabakadan da birilerinin girip yükselebileceðini, hem de haremin bir kadýn okulu olduðunu anlatmaktadýr.

Osmanlý kadýnefendilerinin yaptýrdýðý eserler denince akla ilk gelen hiç þüphesiz þifahanelerdir. Baþta da söylediðimiz gibi toplumun bir nevi annesi olan bu müþfik padiþah analarý, halkýn saðlýðý için dev hastahaneler vücuda getirmiþlerdir. Ýþte Vatan ve Millet caddelerinin arasýnda, neredeyse bir þehir geniþliðindeki Gureba Hastahanesi... Sultan Ýkinci Mahmut'un hanýmý Bezmialem Valide Sultan, bu hastahaneyi bütün garipler için yaptýrmýþtýr. Ayrýca hiçbir hastadan da kesinlikle ücret alýnmamasýný emretmiþtir.

Ýstanbul'un bir baþka ünlü hastahanesi de Haseki'dir. Kanuni'nin eþi Haseki Hürrem Sultan'ýn yaptýrdýðý dev külliyenin bir parçasý olan bu þifahane bugün Haseki semtinde yine insanlara saðlýk daðýtmayý sürdürmektedir.

Gelelim Anadolu yakasýnýn meþhur hastahanesi Zeynep Kamil'e... Mýsýr'a çalýþmaya giden ve orada katiplik yapan Kamil Bey, Kavalalý ailesinden Zeynep Sultan'la evlenir. Ancak Osmanlý ile zýtlaþan aile, çifti birbirlerinden ayýrýr. Uzun bir ayrýlýktan sonra Ýstanbul'da tekrar bir araya gelen çift, Ýstanbul'u hayýr eserleri ile donatýr. Zeynep Haným ve Kamil Bey, Osmanlý Devleti'nde çiftlerin birbirlerine olan derin muhabbetini anlatýrcasýna, bu hastahanenin bahçesinde beraberce yatmaktadýrlar.

Osmanlý kadýnefendilerinin eðitim ve öðretime de önem verdiklerinden bahsetmiþtik. Bir kere hareme gelen her bayan, orada en az bir enstrüman çalmayý öðrenir; güzel konuþma, el becerisi, aþý yapma vb. birçok konuda ders alýr, bunlarýn yanýnda en az bir yabancý dili iyi derecede konuþurdu. Bu eðitimli hanýmefendiler, teb'alarýnýn da eðitimini önemsediklerini göstermek gayesiyle imkanlarý ölçüsünde çevreye okullar yaptýrýyorlardý. Eyüp'te üçüncü Selim'in kýzý þah Sultan'ýn yaptýrdýðý külliye içindeki mektep, Caðaloðlu'nda Bezmialem Sultan'ýn yaptýrdýðý Ýstanbul Kýz Lisesi, Aksaray'da Sultan Abdülaziz'in annesi Pertevnihal Valide Sultan'ýn kendi adýyla anýlan camisinin yanýnda inþa ettirdiði Pertevnihal Lisesi ve Ýkinci Mahmut'un kýzý Adile Sultan'ýn Haliç kýyýsýna okul olarak yaptýrdýðý ve bugün halk kütüphanesi olarak kullanýlan yapý, Osmanlý kadýnlarýnýn inþa ettirdikleri okullardan sadece birkaçýdýr. Ýstanbul'da sadece saraylý hanýmlarýn deðil, gündelikçi kalfalarýn da yaptýrdýðý okullara rastlamak mümkündür. Divanyolu'ndaki Cevri Kalfa Ýlköðretim Okulu buna en güzel bir örnektir.

Ýnsanlýðýn ihtiyacý olan cami, okul, çeþme, hamam, hastahane vb. hayýr eserlerini vücuda getiren valide sultanlar, fakir insanlarla da yakýndan ilgilenmiþ, ülkenin birçok yerine aþhaneler kurmuþtur. Bugün Eyüp'teki, üçüncü Mustafa'nýn hanýmý Mihriþah Sultan tarafýndan kurulan imarette, inþasýnýn üzerinden 300 yýla yakýn bir zaman geçmesine raðmen her gün onlarca insana yemek daðýtýlmaktadýr.

Ýstanbul'da, küçücük bir turda gözümüze takýlan Osmanlý kadýnefendilerinin yaptýrdýðý yapýlarýn bir kýsmýný sizlere anlatmaya çalýþtýk. Bu kadarý bile bizlere Osmanlý Devleti'nde ve haremde kadýnýn yeri ve o mübarek kadýnefendilerin halet-i ruhiyesi hakkýnda bilgi vermektedir.

Bir büyük zatýn; yanýna gelen gençlerin kendisine muallimlerinin Allah'ý anlatmadýðýndan þikayet etmeleri üzerine, "Sizin okuduðunuz her fen kendi lisan-ý mahsusiyle mütemadiyen Allah'tan bahsetmektedir. Muallimleri deðil, onlarý dinleyiniz." demesi gibi, bizler de, tarihi birer hakikat gibi sunulan ve geçmiþimize çamur atmaktan baþka bir vazifesi olmayan romanlar yerine, bizzat tarihin kendisine kulak verilmesini istiyoruz. Görülecek ki, o koca koca taþlar dile gelecek ve neler neler anlatacaktýr.

Kaynaklar
- Yýlmaz üztuna, Büyük Osmanlý Tarihi, C.9, ütüken Yay, Ýstanbul, 1994.
- Murat Belge, Ýstanbul Gezi Rehberi, Tarih Vakfý Yurt Yay, Ýstanbul, 1997.
- Haluk Dursun, Ýstanbul'da Yaþama Sanatý, ütüken Yay. Ýstanbul, 2000.
- M.üaðatay Uluçay, Osmanlý Sultanlarýna Aþk Mektuplarý, Ufuk Kit. Ýstanbul, 2001.
- Münevver Ayaþlý, Dersaadet, Timaþ Yay. Mart 2002.
- Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlý, OSAV Yay. Ýstanbul, 1999.
- Leslýe P. Peýrce, Harem-i Hümayun, Tarih Vakfi Y.Yay. Ýstanbul, 2002.
- The Topkapý Palace, Ýstanbul, 1988.
- Ýstanbul The Cradle Of Cývýlýzatýons, Revak Yay. Ýstanbul, 1998.
- Jane Taylor, Ýmparatorluklarýn Baþkenti Ýstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yay. Ýstanbul, 2000.
- Tarih ve Düþünce, Safiye Sultan Masalý, Eylül 2000.
- A.Ragýp Akyavaþ, Asitane, C.1, Türkiye Diyanet Vakfý Yay. Ankara, 2000.