2. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var BirinciBirinci 1234 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 11 ile 20 ve 39

Konu: GUR (T) BOYLARI.. : KÜRT BOYLARI, GURT: KÜRT, GURANİ ve TURANİ, Anadolu'nun Türklüğü

  1. #11
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    TÜRKİYE'DEKİ KÜRTLERİN GERÇEK KONUMU
    İslam öncesi, yani 6. asırdan çok önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde meskun TÜRK ve PROTO-TÜRK ASYATİK-YAFETİK-TURANİ topluluklar, Âri ve Sami komşularıyla üstünlük mücadelesine girmişlerdir.

    Bu mücadele Heredot tarihinden, aslında bir Fars efsanesi olarak bilinen Şehname'ye yansımıştır. Şehname, bölücüler tarafından iddia edildiği gibi Kürtlerden değil; TÜRKLER ile İranlıların mücadelesinden söz eder.

    Buna rağmen kendilerine "TÜRKLÜK'ten başka ne olursa olsun" anlayışiyle Ermeni, Gürcü, Arap, Farisi, hatta Sami özellikler atfedilerek Kürt adı altında ayrı bir kavim oluşturulmak istenmektedir.

    Baştan beri söylüyoruz.. Kürt diye bir kavim, bir millet yoktur!.. Elegeş yazıtlarında da yer alan Orta Asya'dan gelme bir Kürt boyu vardır... ve bir de adını onlardan alan, çeşitli milletlerden (Arap, Fars, Ermeni, Yahudi, ve Türk) kopmuş, dağlı göçebe haline gelmiş gruplar , aşiretler vardır. Ermeni Kürdü, Yahudi Kürdü diye bilinirler... Türkiye'dekilerin çoğu da TÜRK isimleri taşır. Tatar aşireti, Karakeçili aşireti gibi.. (Bakınız: Türkmen, Yürük, Kürt Aşiret ve Boyları )

    Bu kişilerin nüfusumuza oranı %6-7'den ibarettir. Bütün iddialara rağmen Güneydoğu'daki vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu TÜRKLÜĞE BAĞLI, TÜRKÇE'yi ortak bir dil olarak kullanan ve hiç bir şekilde TÜRKİYE'den ayrılma hevesi taşımayan kişilerdir.

    Bağımsız bir Kürt devleti oluşturmak için önce toprak almak gerekir. Bu da iddia edildiği gibi 4 büyük ülkeden yapılacak ise, ancak savaş ile mümkündür. TÜRKİYE, İran, Irak, Suriye, hatta Rusya'ya kafa tutmak ve onları yenmek gerekir. Halbuki nüfus içinde TÜRKİYE'den daha etkili bir oranı olan Irak ve İran Kürtleri, bu ülkelerin savaş halinde oldukları, yenilmiş oldukları dönemlerde dahi bir başarı gösterememişlerdir. Son girişimlerinde ise bir hafta içinde hezimete uğramış, tabir caizse pabuçsuz kaçmış ve TÜRKİYE'ye sığınmışlardır. (1991)

    Arap ülkesi sayılan Irak'ın bu kişileri kendinden saymaması tabii görülmelidir. Çünkü bunların büyük çoğunluğu Arap değildir... İran'ın da bu gruplara sert tepki göstermesi, ülkesindeki hem Kürt hem de AZERİLER'i baskı altında tutması anlaşılabilir, çünkü bu iki grup ta Acem veya Ari değildir.

    Ama TÜRKİYE, hiç bir zaman Kürt diye nitelenmek isteyen topluluğa karşı cephe almamış, onları kendinden saymıştır, ki bu da son derece tabii sayılmalıdır. Çünkü Kürtler'in en azından adlarını aldıkları boy ve TÜRKİYE'DE yaşayanların büyük bir çoğunluğu TURANİ'dir ve bizdendir.

    TÜRKİYE Kürt diye adlandırılan bu topluluğa daima şefkatli davranmıştır. Silahla tedib edilenler daima isyancılar, eşkiya ve teröristler olmuştur. Kürt ayırımcılığının sözde aydın takımı, aşırıya kaçmadıkça muhatap dahi alınmamış, hele ayırımcı sempatizanlar, büyük bir hata olmasına rağmen, devlet kadrolarında bile yükselme imkânından mahrum edilmemiştir.

    Bunlar ancak hırsızlık, katil, suikast, soygun, yaralama, dövme, haraçcılık, işgal gibi eylemlerden dolayı takibata uğramışlardır.

    Yıl, yazar, yayın ve sayfa sayısı göz önünde tutulursa; tahrik ve yalan iddialarla bölücülük suçlarından hüküm giyenlerin oranı da tahminlerin çok altındadır... Kaldı ki, teröristleri ve yasadışı örgütleri gizlemek için oluşturulan yüzlerce dergide sözde gazetecilik yapan militanlar da bu sayının içindedir. Metin Göktepe aslında bir gazeteci değil, faal bir terörist, bir bölücü idi!

    Dünyanın hiç bir gelişmiş, medeni Batı ülkesinde ayırımcı bir teröristin Fatsa'da (Terzi Fikri) ve Diyarbakır'da (Mehdi Zana) olduğu gibi Belediye Başkanı görevi yaptığı görülmemiştir!.. Bir ayırımcının karısının da milletvekili olması (Leyla Zana), evlerinde terörist saklıyanların milletvekili kalabilmesi, hatta Millet Meclisi Başkan Vekilliğine yükselmesi (Fehmi Işıklar) imkânsızdır. TÜRK Devleti'nin bu müsamahasını ve bu olgunluğunu unutmamak gerekir.

    Ayırımcı örgütlerin en büyüğü olan PKK'nın TÜRKİYE'nin doğusundaki 20 ili Kürdistan sayması, bunları Botan, Serhat gibi eyaletlere bölmesi, valiler, komutanlar tayin etmesi ve ERNK diye bir ordu kurduğunu öne sürmesinin ciddiye alınacak hiç bir yönü yoktur. TÜRK devleti istese bunları ezer geçer. Ne var ki, bazı politikacılar ve hımbıl bürokratlar, hatta beceriksiz subay ve polisler yüzünden iş uzayıp gitmiştir.

    Eşkiya olup devleti meşgul etmenin de hiç övünülecek bir yanı yoktur... Çakırcalı Mehmet Efe bundan 100 sene önce çok daha az destek, imkan ve elemanla OSMANLI Devleti'ni ülkenin batısında 15 yıl meşgul etmişti.

    Ama bu kişi dahi çoluk çocuk, kadın, yaşlı öldürmemiş, yoksulun yardımcısı olmuş, bu suretle halk arasında şöhrete ulaşmış, rahmetle anılan bir kişi haline gelmiştir. Şimdiki bölücü teröristlerin soygun, tecavüz, tahribat ve katliamdan başka yaptıkları bir şey yoktur.

    PKK ise devlet gibi davranmaya çalışmasına, vergi toplamaya, ordu oluşturmaya, idareci tayin etmeye kalkmasına rağmen, temsil ettiğini öne sürdüğü insanları öldürmekten, medeniyet timsali her şeyi yakıp yıkmaktan başka bir şey yapmaz. Üstelik lideri, gariban Çakırcalı kadar bile cesaret sahibi değildi.

    Abdullah Öcalan, kendisi yurt dışında yabancıların parasıyla, hayatı onların iki dudağının arasında bir nevi esir gibi yaşarken; TÜRKİYE'de kandırılmış militanlarına emirler yağdırmakta, onları cinayete zorlamakta ve ateşe atmaktaydı... Halbuki Çakırcalı daima çatışmanın hep ön safında olmuş, kimseden emir almamış, son nefesine kadar hür yaşamıştı.

    PKK'nın bütün elemanları, bir kaç istina dışında, zır cahildir. Okuma yazma bilmeyenleri özellikle üst görevlere getirirler ki, aşağılık duyguları ile verilen talimatları daha iyi uygulasınlar, soru sormasınlar.

    PKK'nın gücü Batı'dan aldığı bütün desteğe rağmen, katiyyen 10.000 gerilla filan değildir. Hiç bir zaman o rakama ulaşamamıştır. 2000-3000 kişiyi bir türlü aşamıyan yurt içinde ve yurt dışındaki çapulcu nitelikli militan sayısı, aşiretlerde görülenden bile daha kötü bir liderlik sistemi içinde "komutanlık"lara bölünmüştür. Hiç bir zaman da 100 kişiden fazlasını bir araya toplıyamaz. Eğitimlerini de Yunanlı, CIA mensubu yabancılar vermektedir.

    Bir tek tankı, bir tek uçağı bile olmayan bu ordu ve komutanlıkların tek icraatı dağdan daha gezip, fırsat buldukça savunmasız köyleri veya gaflet uykusundaki karakolları basmaktı.

    Yollara kimi öldüreceği belli olmayan mayınlar döşemek, halkın yararlanacağı okul, köprü, TV anteni, elektrik trafolarını tahrip etmekti. Bu ölen ve zarar gören halkta her nedense hep Kürt saydığı kişilerdi!..

    Ama 2003 yılında Irak zalim Amerikan güçleri itarafından işgal edilince, Saddam ordusunun silahları kuzeydeki iki Kürt aşiretine verildi. Türkiye'de 2005 yılında başlayan mayınlı saldırılar, patlamalar işte bu silahlarla yapılıyor.

    Kolayca sezildiği gibi, 1970'lerden beri ülkeyi tedirgin eden bu tür faaliyetin arkasında Kıbrıs harekatı, ekenomik gelişme ve ASYA ve AVRUPA TÜRKLERİ'nin ön plana çıkması vardır. Bunlar hem eski Doğu Bloğu'nu hem de Batı Dünyası'nı endişelendirmekte, TÜRKİYE'nin önüne set çekmek için Ermeniler ve Kürtler kullanılmaktadır.

    Çeşitli kaynaklardan elde ettiği maddi desteğe ek olarak bu terör örgütü, geniş çaplı eroin, uyusturucu imal ve ticaretine yönelmiştir. ASALA gibi Ermeni, Hizbullah gibi sözde islami terör örgütleri ile işbirliği yapması bir yana; Avrupa'da Türklerin evini yakan, insanımızı öldüren dazlakların yanında yer alması da dikkate değer.

    PKK'nın ve TÜRKİYE aleyhine çalışan bilumum terör örgütlerinin arkasında olan Alman hükümetinin, bu olay göz önünde tutulursa, TÜRK katliamında dazlakların da arkasında olduğu ortaya çıkar. Yani Almanya hem orada hem burada katliam yapmıştır!..

    Ya İngiltere?.. APO'nun itiraflarından anlaşıldığı gibi, o da PKK terörünün arkasındadır... Ve hala MED-TV ile bölücülüğü ve terörü desteklemektedir.

    Fransa ise, bir Kürt bölücüsünün metresi olan Bayan Mitterand ile bölücülüğe destek olmaktadır. hatta bu fahişe kılıklı kadın, bizim ***** politikacılarımızın müsamahası ile Türkiye'ye gelip, kendi ülkemizde onlara yardım sözü vermiştir!.. (1991)

    Daima Antalya bölgesinde gözü olan İtalya, bazen Vatikan'ı ve Papa'yı kullanarak Kürtlere arka çıkmaktadır. İtalyan gazetecinin 1997'de Diyarbakır'daki Nevruz gösterilerinde ön safta yer alması, onların art niyeti kadar Türk Devlet yetkililerinin ihmalini de gösterir.

    A.B.D. ise her iki savaşta da Türkmenleri, petrol boru hattımızı bombalayıp bize düşmanlık gösterirken, bizim Irak'ta operasyon yaptığımız günlerde (1993) sözde yanlışlıkla PKK'lı teröristlere uçaktan yiyecek ve giyecek, hatta askeri malzeme atmıştı!

    Bu namussuz Batılıların hepsi TÜRK'e ve MÜSLÜMAN'a düşmandır! Onları hizaya getirmeden Türkiye'de terörün sona ermesi zordur!

    Sözün kısası, Kürt ayırımcılar için iki seçenek vardır. Ya bu emperyalist Batı ülkelerinin kuyruğuna takılıp sömürge olma peşinde koşacaklar, ya da Türkiye'de insan gibi yaşıyacaklar!..

    Birinci tercihi yapanlara, hiç hayat hakkı yoktur!

    email: ttrkkan@excite.com

  2. #12
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    YAHUDİ KÜRTLER
    Sovyetler Birliği'nin dağılmasından kısa bir süre sonra Azerbaycan'a gtmiştim... Orada çok enteresan insanlarla tanıştım. Ama bir tanesi beni çok şaşırtmıştı. Çok güzel Türkçe konuşan bu kişiye ne olduğunu sorduğum zaman "Ben ERMENİ KÜRDÜ'yüm," demişti!.. O dönemde cahildim, hayret içerisinde "Yahu, Ermeni Kürdü olur mu, ya Ermeni'sin, ya da Kürt," dediğimde, yine gülerek "Yok, ben ERMENİ KÜRDÜ'yüm," diye tekrarladı. Öyle kala kalmıştım.

    Bir süre sonra Erzincanlı bir genç kızla karşılaştım. O daha da enteresan bir şey söyledi. Dedi ki,

    - "Bizim oralarda Kürt dendi mi, akla ERMENİ gelir... Neden, diye merak ettim. Biraz araştırma yapınca ÜÇ grup tesbit ettim. Kürtler ya ERMENİ, ya ARAP, ya da TÜRK soyundan... saf kürt diye bir şey yok."

    Şaşırtıcı, değil mi?.. Pek aklın alacağı gibi görünmüyor... Ama geçenlerde (2005) İBRAHİM TATLISES, kalkıp ta,

    - "Ben ARAP asıllı Kürd'üm," demez mi

    Bir de TABERÎ'nin, bundan en az 1300 yıl öncesine, Hz. ÖMER'in oğlu Abdullah'a ait bir KÜRT tanımını hatırlayalım:

    - "KÜRTLER, FARSLARIN GÖÇEBE ARAPLARIDIR... Onlardan biri Nemrud'a, İBRAHİM'i ateşte yakmasını tavsiye etmiştir."

    Hem FARS, (Yani ACEM, yani İRANLI), hem ARAP, hem de KÜRT!.. Gel de çık işin içinden!..

    Halbuki açıklaması basit... ve FİRDEVSÎ'nin tanımında gizli...

    FİRDEVSİ, zalimİran hükümdarı DEHHAK'ın beynindeki ura deva olsun diye, her gün çeşitli milletlerden seçtiği iki kişiyi öldürüp beyinlerini çıkartıp kafasına sürdüğünü anlatır... "iki iyi niyetli adam çıkar, DEHHAK'ın öldürmek üzere seçtiği gençlerden birini öldürüp, diğerini serbest bırakırlar, onun yerine bir koyunu kesip beynini kullanırlar...

    İşte bu "iki iyiniyetli adam"ın kurtarıp dağa kaçırdığını insanlarla ilgili şöyle bir tarif verir:

    - "ZAMANLA KİMİN NESLİ OLDUKLARI BELLİ OLMIYAN BU GENÇLERİN SAYISI 200'Ü BULDU!.. İŞTE BUGÜNKÜ KÜRT KAVMİNİN ASLI BUNLARDAN TÜREMİŞTİR Kİ, BUNLAR MAMUR ŞEHİR NEDİR BİLMEZLER!... BUNLARIN EVLERİ ÇÖLLERDE KURULMUŞ ÇADIRLARDAN İBARETTİR. KALPLERİNDE HİÇ TANRI KORKUSU YOKTUR!"

    KİMİN NESLİ OLDUĞU BİLİNMEYEN insanlara zamanla Kürt denmiş!. Biraz bu ifadeyi yorumlarsak, kendi toplumundan bir şekilde kopmuş, dağlara, çöllere kaçmış, genelde aşiret halinde, göçebe olarak çadırda yaşayan kişiler, diyebiliriz.

    ERZİNCANLI kız, "ÜÇ GRUP" demişti... ERMENİ, ARAP, TÜRK... Hz. ÖMER'in oğlu ABDULLAH bir tane daha ekliyor: FARS... İSRAİL kaynaklarına dayanan AYTUNÇ ALTINDAL da YAHUDİ KÜRTLER'i ekliyor... Etti BEŞ GRUP!..

    Yani Kürtler bir MİLLET değildir!.. Kendi milletinden kopmuş insanlardır!.

    İşte onun içindir ki, onları birleştirip bir millet oluşturmak mümkün değildir. Çünkü Kürtler kendi aralarında birbirleriyle kaynaşamazlar!... Kaynaşmadıklarını, hatta Irak'ta birbirleriyle savaştıklarını gördük!... Aynı dili konuşmazlar!.. Konuşmadıklarını TÜRKİYE'de gördük... AVRUPA BİRLİĞİ'nin baskısı ile "kürtçe" yayına başlayan TRT'i bir kısmı anladı, bir kısmı anlamadı... Aslında bazen birbirine komşu iki köy bile anlamaz!..

    Üstelik KÜRT kelimesi bile Kürtçe değildir!.. ARAPÇA, FARSÇA falan da değildir... Öz-be-öz TÜRKÇE'dir!.. TÜRKLER'in DAĞLIK, KARLI bölgelerde yaşayan bir TÜRK OYMAĞI'nın adıdır!.. Onun içindir ki, GÜNEYDOĞU ANADOLU'nun sarp dağlarla kaplı bölgesinin adı KÜRDİSTAN olmuş, bu bölgede yaşayan insanlara da KÜRT denilmiştir!.

    Kürtler eskiden kendilerine "Kürt" demezlerdi!.. Bu ad onlara başkaların verdiği addı. Onlar kendilerini, DIMILLI, KURMANÇ diye adlandırırlar, aşiret adı verirlerdi. Ne zamanki emperyalist Batılılar TÜRKİYE'yi bölmek ve bölgeyi karıştırma gayretine girdiler, bölgede bol para dağıtmaya başladılar, kaçaklara, teröristlere özel imtiyazlar tanıdılar, Kürt olmak makbul oldu.

    Ama biz şimdi bunlardan değil, sadece YAHUDİ KÜRTLER'den bahsetmek istiyoruz... Bu konuda AYTUNÇ ALTINDAL'dan başka YALÇIN KÜÇÜK de kitaplarında açıklamalarda bulunmuştur. EŞREF GÜNAYDIN ise YAHUDİ KÜRTLER diye bir kitap yazmıştır.

    Herşeyden önce YAHUDİ ve MUSEVÎ kelimelerine açıklık getirmek gerekir. YAHUDİLİK bir ırka mensubiyeti, MUSEVİLİK ise bir dine bağlılığı ifade eder. HAZAR TÜRKLERİ, bilindiği gibi YAHUDİ değillerdir, MUSEVÎ'dirler. FALAŞALAR, HABEŞİSTAN (ETOPYA) zencileri YAHUDİ değildirler, ama MUSEVİ'dirler.

    Ama Kürtler için durum biraz daha karışıktır. Bir kısmı YAHUDİ KÜRDÜ'dür, bir kısmı da MUSEVÎ KÜRT'tür... Peki, böyle bir durum nasıl oluştu?

    TALMUD'a göre ASUR kralı SALMENESER tarafından M.Ö.721-715 yılları arasında FİLİSTİN'den sürülen YAHUDİLER'in on kabilesi, KUZEY IRAK'ın dağlık bölgelerine kaçtılar. Oralara yerleştiler. Bugünkü ERBİL şehri Milad'dan önceki birinci yüzyılda onların merkezi oldu. Bir iddiaya göre burada bir devlet kurdular... YAHUDİLER bölgede güçlenince çevrede yaşıyan bazı insanlar MUSEVÎ oldular. Bu insanlar o dönemde İBRANÎCE ve ARAPÇA'nın karışımından oluşan ARÂMÎCE konuşuyorlardı.

    M.Ö.604-561 yılları arasında ASUR ülkesini fetheden BABİL KRALI NABUKADNEZAR sayesinde bu yahudilerin büyük kısmı FİLİSTİN'e döndüler, bir kısmı da BABİL'e, bugünkü BAĞDAT'a yerleşti. Bir kısmı da KUZEY IRAK'ta kaldı. Bunların bir kısmı GÜNEYDOĞU ANADOLU'ya kaydı... 30-40 yıl öncesine kadar VAN-HAKKÂRİ arasındaki BAŞKALE ilçesinde Kürtler'in "elbak", Ermeniler'in "hamadakert" dedikleri kerpiç evlerde yaşayan YAHUDİ KÜRTLER, ARAMİCE konuşurdu.

    1897'de toplanan Siyonist kongresinde Yahudi ırkının üstünlüğü, NİL'den FIRAT'a kadar bütün bölgenin İSRAİL olmasını, ve dünya hakimiyetini hedefleyen PROTOKOL'u açıklayan THEODOR HERZL, YAHUDİ KÜRTLER ile temasa geçen ilk YAHUDİ önderdir.

    1947'de İSRAİL devleti kurulunca, IRAK'taki Kürtler'le teması arttırdı. Büyük miktarda YAHUDİ KÜRDÜ İSRAİL'e göç etti. Sonradan MOSSAD ilk başkanı olan Reuven Zoslanski bir ajan olarak IRAK'a gitti, orada üç yıl kaldı. Ali Bedirhan ile işbirliğine girdi... Bir kahraman olarak sunulan bu adam, İSRAİL Dışişleri Bakanlığı'na bir rapor vererek "Dürziler, Maruniler ve Kürtler'in İSRAİL'in tabii müttefiki olduğunu" iddia etmiş, ve İSRAİL'den kendi bölücü faaliyeti için yardım istemiştir!.. İSRAİL devleti de 1961'de isyan eden Kürtler'e 1963 yılından itibaren yardıma başlamıştır.

    "İSRAİL ve IRAK'taki KÜRT Sorunu" adlı kitabın yazarı Amaltzia Baram, "1963 yılında MOSSAD başkanı General Meir Amit'in, İran istihbarat örgütü SAVAK'ın başkanı ile görüşerek KUZEY IRAK'taki Kürtler'e silah gönderme konusunda anlaştıklarını" belirtiyor!..

    Böylece YAHUDİ-KÜRT işbirliğine İRAN da katıldı. Müslüman bir ülke, başka müslüman bir ülkenin devletine karşı YAHUDİ ile birlikte vatan hainlerini desteklemiş oldu. 1965 yılında Bedirhan ile dönemin İSRAİL Savunma Bakan Yardımcı olan Şimon Peres arasındaki bir anlaşma sonucu, İSRAİL istihbaratının en gözde elemanlarından olan Tuğgeneral Tsuri Saguy, Albay Arik Regev ve Yarbay Haim Levakov KUZEY IRAK'a gidip üç ay boyunca isyancıları eğitip isyanda danışmanlık yaptılar. Aynı yıl içinde MOSSAD'ın ileri gelenlerinden David Mimche başkanlığında bir grup ajan gelerek isyancı Kürtler'le bir görüşme yaptı. Bu ajanların arasında sonradan bakan olan Aryeh Lova Eliah da vardı. Eliah Molla Mustafa Barzani ile görüştü, isyancı Kürtler'e silah, para ve teknik yardım vaadetti. Bu desteği alan Mustafa Barzani 1966 yılında IRAK ordusuna karşı büyük bir saldırıya geçti.

    İş bu kadarla da kalmadı... 1966 Ağustos ayında İSRAİLLİ bir kadın ajanın ayarladığı bir IRAKLI pilot, SoVYETLER birliği'nin bölgede ARAPLAR'ı güçlendirmek için verdiği MİG-21 uçaklarından birini isyancı Kürtler'in desteği ile TEL AVİV'e kaçırdı. Böylece hem İSRAİL hem de A.B.D. SOVYET uçak teknolojisi hakkında bilgi sahibi oldular... Samuel M. Karz, "Soldier Spies" isimli kitabında, "İsyancı Kürtler'e su gibi para akıtan, liderlerine aylık 50.000 dolar para ödeyen İSRAİL DEVLETİ'nin, MİG-21 uçağını kaçıran hain pilot Redfa'nın tüm ailesinin IRAK dışına çıkarılmasını da Kürtler'e ihale edildiğini" yazıyor!.. Bu olayın filmi yapılmış, ve TÜRKİYE'de GÖKLERDE VURUŞANLAR adıyla gösterime girmiştir.

    Yani Kürtler, sadece bağımsızlık iddiası ile kendi devletlerine isyan etmekle kalmamışlar, aynı zamanda o devletin düşman İSRAİL karşısında zayıf duruma düşmesine sebep olmuşlardır.

    Mustafa Barzani Eylül 1967'de İSRAİL'e gitti. Dönemin Savunma Bakanı Moşe Dayan'a bir Kürt hançeri ile birlikte "KERKÜK petrollerinin nasıl vurulabileceğine dair" planları verdi. 1969'da bu planlar doğrultusunda ve MOSSAD-BARZANİ işbirliği ile KERKÜK rafinerileri bombalanarak işlemez hâle getirildi.

    Aynı uygulama ikinci IRAK savaşı (2003) sonrasında KERKÜK-YUMURTALIK boru hattına yapılmakta, İSRAİL ajanları ve Kürtler sık sık bu boru hattını bombalıyarak IRAK petrolünün TÜRKİYE'ye değil, İSRAİL'deki HAYFA limanına akmasını sağlamaya çalışmaktadırlar.

    Mustafa Barzani 1973 yılında tekrar İSRAİL'e gitti. Bir YAHUDİ KÜRDÜ olan David Dayan'ın evinde kaldı. Daha sonra MOSSAD başkanı Zwi Zamir KUZEY IRAK'a giderek Barzani'yi ziyaret etti. Bağdat idaresine yapılan saldırıların arttırılması karşılığında her ay verilen 50.000 dolara ek 50.000 dolarlık başka ödemeler yapıldı.

    A.CEM ERSEVER, kitabında "Talabani'nin beş para etmez bir aşiret reisi olduğunu, ve TURGUT ÖZAL'ın sayesinde adam sayıldığını" yazar....Aynı şekilde KUZEY IRAK' taki belli başlı 24 aşiretten biri olan, sıradan BARZANİ aşiretinin bugünkü konumuna gelmesi, o dönemde İSRAİL'in verdiği destek ile 1991'den sonra A.B.D.'nin verdiği destek sayesindedir!. İSRAİL ve A.B.D.'nin amacı MUSUL-KERKÜK petrol bölgesinin SELÇUKLULAR döneminden beri gerçek sahibi olan TÜRKMENLER'i, yani TÜRKLER'i saf dışı bırakıp, orada İSRAİL denetiminde bir uyduruk Kürt devleti kurmaktır. AYTUNÇ ALTINDAL, "Halen İSTAİL ile ilişkileri BARZANİ'nin yanında olan Sami Abdurrahman sağlıyor," demektedir.

    bunları niye uzun uzun anlattık?.. Bölücü Kürtler'in hareretle destekleyip örnek aldığı, saf Kürt kökenli vatandaşlarımızdan bir kısmının da sempati duyduğu KUZEY IRAK'taki "Kürt hareketi"nin aslında bir YAHUDİ oyunu olduğunu, Kürtler'in aslında bağımsız bir devlet falan kurmadıklarını, para ve menfaat karşılığında içinde yaşadıkları devlete ihanet, o devletin amansız düşmanlarına da uşaklık ettiklerini göstermek için!..

    Gelelim YAHUDİ KÜRDÜ meselesine... Tarihçi AHMET UÇAR ve AYTUNÇ ALTINDAL, BARZANİ ailesinin YAHUDİ kökenli olduğunu belirtmektedirler. Bunu da OSMANLI arşivlerinde bulunan bir belgeye dayandırmaktadırlar!.. ALTINDAL konuyu çok eskiden beri bildiğini, hatta 1070'ler bir makale yazdığını söyler.

    Bu belgeye göre 1856 senesinde SALLUM BARZANÎ adlı bir YAHUDİ haham, MUSUL'dan SELÂNİK'e, oradan da KUDÜS'e sürülmüştür!..

    Bu kişi, BARZANİ ailesinden yetişmiş pek çok YAHUDİ hahamdan sadece biridir...

    Ama YAHUDİ KÜRTLERİ'nin varlığı sadece bu iki kişi tarafından dile getirilmiş değildir... 1992 yılında yayınlanmış olan "The Folk Literature of Kurdistani Jews: An Anthology - Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı Antolojisi" bu konuda kaynak kitap hüviyeti taşır. Yazarı bir YAHUDİ KÜRDÜ olan Profesör Yona Sabar'dır ve kendisi Kalifoürniya Üniversitesi'nde görev yapmaktadır...

    Bu kitaba göre "16. ve 17. yüzyılda KUZEY IRAK'ta yaşayan ailelerin en ünlülerinden biri BARZANİ ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu YAHUDİ eğitim kurumları büyük bir itibara sahipti. Öyle ki, başta MISIR olmak üzere, Ortadoğu'nun çeşitli yörelerinden buraya öğrenciler geliyordu... Haham NATHANEL BARZANİ çoğunluğu elyazması olan büyük bir kütüphaneye sahipti. Bu kitaplar yine haham olan oğlu SAMUEL BARZANİ'ye miras kalmıştı... En enteresanı sapıtmış AMERİKAN YAHUDİLERİ tarafından kabul edilen ilk kadın haham da bu Samuel'in kızı ASENATLI BARZANİ idi!.."

    Kitabın yazarı Yona Sabar,kendisiyle irtibat kuran Eşref Günaydın'a, "BARZANİ ailesinin kurucusunun 16. asırda yaşamış olan haham SAMUEL BARZANİ (ölümü 1630) olduğunu, ailenin daha sonra MUSUL, ERBİL,KERKÜK civarlarında etkili olduğunu, ancak BARZANİ adı taşıyan her aileyi YAHUDİ saymamak geretiğini" belirtmiştir.

    Ancak bölgede BARZANİ adı taşıyan başka bir aile yoktur ki!.. Şu halde günümüz BARZANİ ailesinin aslında YAHUDİ olduğundan en ufak bir şüphe duymamak gerekir.

    Bugün İSRAİL'de yaşayan YAHUDİ KÜRTLER'in arasında BARZANİ soyadı oldukça yaygındır. İSRAİL devleti kurulmadan önce MOŞE BARZANİ bir militan olarak LECHİ yeraltı örgüne mensuptu ve gözaltında iken bir el bombası patlatarak intihar etmişti. Moşe Barzani IRAK'ta doğmuş, FİLİSTİN'e göç etmiş ve orada ölmüştü (1947)

    Ancak SABATAY SEVİ'nin takipçileri "dışı müslüman, içi yahudi" dönmeleri gibi, bölge yahudilerinden bir kısmı menfaat açısından müslüman görünmeyi daha uygun bularak zahirde din değiştirmişler, hatta Nakşibendi tarikatına intisap etmişlerdir. Bu tür ailelere Kürtler bilir ve onlara ""binemal cuhi" derler, yani YAHUDİ KÖKENLİ!.. Bu aileler HAKKÂRİ^de vardır, IRAK'taki BARZAN bölgesindekilere de "birker" denir.

    Müslüman görüntülü BARZANİ ailesinden Şeyh Mehmet, 1700'lerde Nakşibendi tarikatının lideri olmuş, 1800'lerde bir başka Şeyh Mehmet Nakşibendiler arasında sivrilmiştir. Ama bu bir şey değiştirmez. OSMANLI şeyhülislamları arasında dönme (YAHUDİ) olanlar vardır!. YAHUDİLER kılıktan kılığa girmekte ve insanları kandırmakta çok ustadırlar... Zaten Kürtler'in ancak %60'ı müslümandır, onlar arasında gerçek müslüman ne kadardır, ALLAH bilir!

    Kendi de bir Kürt ayırımcı olan FAİK BULUT, "Filistin Rüyası" isimli kitabında "İSRAİL'de KÜRTÇE KONUŞAN YAHUDİLER"den bahseder. Bu kişinin "HORASAN Kürtleri" diye bir kitabı vardır ki, bölgeye GURİSTAN adını vermiş GUR TÜRKLERİ'ni "kürt" yapar!.. Ama Kürtler'in buradan oraya nasıl gittiğini açıklamaz!..

    A. MEDYALI isimli kişinin de " Kürdistanlı Yahudiler" diye bir kitabı vardır.

    YALÇIN KÜÇÜK kitaplarında YAHUDİ KÜRTLER'den bahseder, "İSRAİL'de 150.000 kadar YAHUDİ KÜRDÜ olduğunu ve aralarından bakanlar bile çıktığını" yazar.

    ABDULLAH BİLİCİ de İSRAİL'de YAHUDİ KÜRDÜ Moti Zaken ile yaptığı röportajı ASKİYON dergisinin 291. sayısında yayınlamıştır. Moti Zaken babası ZAHO doğumlu, sonradan İSRAİL'e göç etmiş.. MUTİ ZAKEN, İSRAİL-KÜRT LİGİ'nin kurucusu.. Aynı zamanda Netanyahu ve Barak hükümetlerinde danışmanlık yapmış. İSRAİL'de 150.000 YAHUDİ KÜRDÜ olduğunu söylüyor. 1970'lerde İşçi partisinden iki YAHUDİ KÜRDÜ, KNESSET denen YAHUDİ meclisine girmiş.. Lukud Partisi'nden de bir bakan ve bir milletvekili çıkarmışlar. 1996-1999 yılları arasında Savunma Bakanı olan emekli general İZAK MORDEHAY da YAHUDİ KÜRDÜ...

    Utah Üniversitesi'nde görev yapan HASAN KÖSEBALABAN'ın da bu konuda bir makalesi var. O da "İSRAİL'in Kürtler'in tümünü M.Ö.723 yılında bölgeye göç eden YAHUDİ kabilelerin soyundan geldiğine inandırarak KUZEY IRAK'ta bir nüfuz alanı oluşturmayı amaçladığını" belirtiyor. Ancak "YAHUDİ KÜRTLER'in kendilerini MÜSLÜMAN KÜRTLER'den daha çok YAHUDİLER'e yakın hissettiğini" de ekliyor!.. Maalesef bu TÜRKİYE'nin de problemi... bizim dönmelerimiz de, (yani dışı MÜSLÜMAN-TÜRK, içi-özü YAHUDİ) kendilerini yüzyıllardır bağrına basan MÜSLÜMAN TÜRKLER'i, TÜRK DEVLETİ'ni bir kenara bırakıp; İSRAİL'e, A.B.D'ye, A.B.'ye, yani YAHUDİLER'e ve HIRISTIYANLAR'a hizmet etmektedirler!.. Kürt bölücüler de öyle!..

    Şimdi bu YAHUDİ KÜRDÜ tesbitimiz bazılarına inandırıcı gelmeyebilir... Ancak KEVIN BROOK adlı araştırmacının internet sitesinden öğreniyoruz ki, elde 2001 yılında YAHUDİ, ALMAN ve HİNTLİ bilim adamlarınca yapılan bir araştırma var... Amaç kimin SAMÎ, kimin HİNT-AVRUPAÎ kökenli olduğunu tesbit etmek... Araştırma için SEFERAT YAHUDİLERİ (FİLİSTİN kökenli, daha çok İSPANYA'ya göçmüş YAHUDİLER), EŞKENAZ MÜSEVİLERİ (daha çok HAZAR TÜRKÜ kökenli ASYA VE DOĞU AVRUPA MUSEVİLERİ), MÜSLÜMAN KÜRTLER, FİLİSTİNLİ ARAPLAR ve FİLİSTİN'in güneyinde yaşayan BEDEVİLER'den 526 adet Y-KROMOZOMU toplanmış... Daha sonra araştırmaya RUS, BEYAZ RUS, POLONYALI, PORTEKİZLİ, İSPANYOL, ARAP, BERBERÎ, ERMENİ ve TÜRK deneklerden alınan 1321 örnek dahil edilmiş...

    Sonuç şaşırtıcı!.. KÜRTLER ve YAHUDİLER binlerce yıl öncesinde ORTAK bir BABA'dan geliyorlar!... Diğerleri ile böyle rabıta kurulamıyor!.

    Yine başka bir internet sitesi, ISRAELI-KURDISH FRIENDSHIP LEAGUE, MOTİ ZAKEN'in bahsettiğimiz makalesini veriyor.

    Netice itibariyle, biz Kürt kökenli vatandaşlarımızın YAHUDİ oyunlarına gelip, YAHUDİ ve AMERİKAN uşağı olmasını istemiyoruz. Kendilerini onbinlerce yıllık TÜRK tarihinin ve benliğinin bir parçası gibi hissetmelerini istiyoruz. Bütün çabamız bunun için!..

    Email: ttrkkan@excite.com

  3. #13
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    KÜRT AYIRIMCININ DİLİNİN ALTINDAKİ BAKLALAR

    Ülkemizde Kürt ayırımcılar sanki bugüne kadar yokmuş gibi "Kürt-Türk kardeşliği", "eşit haklar", "siyasi çözüm", "yeni bir cumhuriyet" diye ortalığı toza dumana boğuyorlar.
    Kullandıkları bazı kelimelerin mânâsı da, bizim bildiğimiz gibi değildir!..

    Mesela "AYDIN" kelimesi, bunların dilinde "DİNSİZ" demektir!... En "aydınlanmış"ları Turan Dursun idi... Ona "Aydınlanma Savaşcısı" derlerdi!... (Yüzyıl Dergisi, sayı 6, 1990)

    Hem dinsiz, hem sonuna kadar Batıcı oldunuz mu, Türklüğü, müslümanlığı kötülediniz mi, Ermeni ve Kürt soykırımını kabul ettiniz mi, Fener Patrikhanesi'ni ekümenik saydınız mı, Kıbrıs'ı ve ve Güneydoğu'yu vermeye hazır oldunuz mu; Çetin Altan, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Oral Çalışlar gibi "aydın"sınızdır.

    "İLERİCİ" ise, eskiden "SÖZDE SOSYALİST" demekti, şimdi pek kullanılmıyor.

    "DEMOKRAT" kelimesi, "BÖLÜCÜLÜĞE SES ÇIKARTMIYAN" anlamına gelir.

    Demirel'in kullandığı "kürt kimliği" ifadesi ile Kasımpaşalı Tayyip'in kullandığı "kürt sorunu" bölücülükten başka bir işe yaramayan, hiç bir tanımı olmayan kavramlardır.

    Nedir "kürt kimliği?... Bilen varsa, beri gelsin!.. TÜRK kimliğinden farklı nesi var bu ülkede?..

    Nedir "kürt sorunu"?... Bilen varsa, beri gelsin!.. Bölücülükten, "Kürdistan" dedikleri Güneydoğu Anadolu'yu Türkiye'den koparmaktan başka ne gibi özelliği var? Kasımpaşalı Tayyip "kürt sorunu, benim sorunum"! derken, Türkiye'yi bölmeyi mi vazife edinmiş oluyor?

    Aslında bölücülerin bir kısmı bu ülkeden kopmak isterken, bir kısmı da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yapısını değiştirmek amacında!.. Bunlar Atatürk'ün TÜRK Devleti'ni kuran herkese TÜRK denir" anlayışından uzaklaşıp bu devletin TÜRK-kürt ortak yapısına sahip olmasını istiyor. Ve tabii şimdi bile Kürt asıllılar, nüfusun %10'unu teşkil ederken, Devlet idaresinde, sendikalarda, odalarda, belediyelerde bu oranın çok üstünde temsil edilmekte, üstelik pek yatkın oldukları mafya ve suç dünyasındaki güçleri Türkler'e kan kusturmaktadırlar. Pazarlardan, park yerlerine; ihalelerden gecekondu semtlerine kadar!...

    Bir de Devlet'in TÜRK-kürt "demokratik" Cumhuriyeti'ne dönüştüğünü düşünün!...

    Ha, sahi!... Söylemedik, değil mi? Onların ağızlarındaki "demokratik cumhuriyet" bu anlama gelir!.

    En çok yanıltan ifade ise, "YURTSEVER"dir!... Çünkü bu kelime tamamen ters anlamda kullanılır. "TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NE DÜŞMAN, BAŞKA BİR YURT PEŞİNDE OLAN" demektir!...

    Zaman zaman "yurtsever avukat, yurtsever öğretmen, yurtsever politikacılar" adına açıklamalar yapılır!... Bu kişilere bizim vereceğimiz ad, ancak "VATAN HAİNİ" olabilir.

    "Halkların Kardeşliği" safsatası da böyledir. Eğer Türkiye'de "halkların kardeşliği" denen şey, ezelden varolmasaydı, biz yıllardır birbirimizi yer dururduk.

    Ama öyle olmamıştır. Dış tahrikli isyanlara rağmen, Türkiye'nin her tarafında Kürt asıllılar 1. sınıf vatandaş muamelesi görmüş; hatta nüfus oranına ve vasıflarına göre hak ettiklerinden daha fazla mevki sahibi olmuşlardır.

    Eğer bir ayırım ve bir düşmanlık başladıysa; bunun sebebi TÜRKLER'i, TÜRKİYE CUMHURİYETİ'ni kendine düşman gören, "halkların kardeşliği(!)" adına hepimize ait bu kurum ve yerlere saldıran teröristlerdir!..

    "Kürt kimliği", "Kürt Sorunu", "Ana Dilde Eğitim", "Eyalet Sistemi", "Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi", "Sivil Toplum Kuruluşları" da bu bölücülük faaliyetinin bir parçasıdır. "Globalleşme", "Yeni Dünya Düzeni", "Kopenhag Kriterleri", "İnsan Hakları", "AB Standartları", "28 Şubat Süreci", hatta "Özelleştirme", "Şeffaflaşma" hep DEVLET'in zayıflaması, bölücülerin güçlenmesine yaramıştır.

    Şu halde sakin bir ortama dönmenin yolu, ayırımcıların bu çürümüş sakızı çiğnemek yerine, terör ve şiddet olaylarından vazgeçmeleridir!...

    Aksi takdirde terörü önlemek bize düşer.. Neler yapılması gerektiğini de TEDBİRLER yazımızda anlattık.

    Ancak Kürt ayırımcılar böyle caydırıcı uygulamalardan korktukları için, sık sık "kardeşlik"ten dem vururlar. Kastettikleri, kendileri ne yaparlarsa yapsınlar; banka da soysalar, yol da kesseler, adam da öldürseler; TÜRKLER'in ses çıkartmamasıdır!..

    Yoksa, hâlâ bile yıkamadıkları gerçek kardeşliği kastetmiyorlar!... Bizler Türk-Kürt ayırmadan Güneydoğu'daki bütün vatandaşları eşkiyadan korurken; onlar bırakın Türk "kardeşleri"ni, kendi insanlarını yok ediyorlar!..

    Ayırımcılar kendilerine engel olunmasını önlemek için 1990'lı yıllarda "Askere gitmeyin!.. Akan kanı durdurun!..Çocuklarınızı askere gönderip onlara kıymayın!.. Sokak infazlarını durdurun!.. Türkler'in kurtuluşu ancak Kürtler'in kurtuluşuna bağlıdır!" gibi cümleleri sık sık tekrarlarlardı.

    Üstelik bu ifadeleri "Biji Apo!.. Kürdistan Faşizme (yani Türkler'e) mezar olacak!.. Vur gerilla vur, Kürdistan'ı kur!.." sloganları ile beraber kullanılırdı!...

    Bunların saçmalığı ortada olduğu için, kimse üzerinde durmazdı. Bu zavallı ayırımcılar da karşılarındaki ***** zannettikleri için, amaçlarına ulaştıklarını sanırlardı.

    Ama biz üşenmeden soracağız: - "TÜRKLER askere gitmesin," diyeceklerine, "Ey ayırımcılar, oğullarınızı, kızlarınızı zorla dağlara göndermeyin. Nasıl olsa ölüyorlar, veyahut kaçıp teslim oluyorlar. Üstelik bir de göklere çıkarttığımız PKK'nın ne ilkel bir yapısı olduğunu itiraflarında açıklıyorlar, bizi rezil ediyorlar" deseler, daha iyi olmaz mıydı?.. Kan dökülmesi daha kolay önlenmez miydi?..

    Şimdi de benzer bir politika uyguluyorlar. "Silahlar bırakılsın"mış!... Önce PKK bıraksa ya!. Devlet'in askerinin, polisinin eşkiyaya karşı silah bıraktığı hangi ülkede görülmüş?..

    Bu saçma teklifi 15-20 aydın bozuntusu Kasımpaşalı Tayyip'in Başbakanlık makamına götürüyor, hiç bir resmî hüviyeti olmadan!... Başbakan bozuntusu onları dinliyor ve "hemfikir" olduklarını açıklıyor, sonra da Diyarbakır'a gidip 800 kişilik küçük bir meraklı karşısında "tarihi" açıklamalarını yapıyor!.. Tıpkı kendini bilmez Özal'ın 90(ların başında "Kürt sorununu mutlaka çözeceğim" demesi gibi!... kendi icat ettiği sorunu kendi çözemedi tabii ki!..

    TÜRK askeri silah bıraksın da, onlar daha kolay adam öldürsünler!.. Bunu mu istiyorsunuz?..

    MÜMKÜN DEĞİL!.. Eli silahlıya gül atılmaz!.. Kurşun bile az gelir!.. Bomba gerek, roket gerek!... Bire bin katıyla cevap vermek gerektir.

    Çok şükür ordumuz bu anlayışı benimsediği için terör dağlarda hızını kesti.

    - "Sokak infazları dursun" dediklerini duyan da, asker-polis elinde silah yolda masum çocukları, yaşlı insanları, eli fileli kadınları durdurup, ensesine silah dayıyor, kurşunu basıyor sanacak!..

    Sokakta, örgüt evinde öldürülenler arasında 10-15 kişinin kaatili olmayan var mı?.. 15-20 yeri yakmış, yıkmış olmayan var mı?..

    Elinde silah, belinde bomba, evinde dinamit çıkmayan var mı?..

    Öyleyse bu kaatillerin öldürülmesi, onları kiralıyanlardan başka kimi üzebilir ki?..

    Böyle bir kişiyi canlı yakalamak için polisin "TESLİM OL!" çağrısından başka yapacağı yoktur!.. Bundan sonraki her şey onunla ilgili değil, ÇEVRE HALKININ GÜVENLİĞİ ile ilgili olmalıdır!..

    YOKSA BU NİTELİKTEKİ BİRİNİ HER TÜRLÜ UYARIYA RAĞMEN, DİRENDİĞİNDE SAĞ YAKALAMAYA ÇALIŞMAK, YENİ CANLARA MAL OLABİLİR!..

    HİÇ BİR ZAMAN BU RİSK GÖZE ALINMAMALIDIR!..

    PRENSİP "MASUMLAR ZARAR GÖRECEĞİNE, TERÖRİSTLER YOK EDİLSİN!" OLMALIDIR!..

    Ama son çıkan Ceza Kanunu'na İnfaz Kanunu'na, bilmemne kanununa bakın!... Bu dediklerimizin tam tersi yapılıyor!.. Teröristin üzerine kurşun sıkmak şöyle dursun, neredeyse yakalandığında altına kırmızı halı serilerek karakola götürülecek!..

    -"TÜRKLER'in kurtuluşu Kürtlerin kurtuluşuna bağlı"ymış!.. Bu anlayışa göre TÜRKLER işi gücü bırakıp, Kürtler'in doğudaki 20 ili alıp gitmeleri için elinden geleni yapmalıymış!.. Ancak ondan sonra refaha erebilirlermiş!..

    Buna kim inanır ALLAH aşkına?.

    BUNUN ancak, TERSİ DOĞRU olabilir!..

    Şu anda dünyada TÜRKLER büyük bir atılım gösterdiğine göre; Kürtler'in de kendilerini bu muazzam kütle ile bütünleştirmesi, onların kurtuluşunu kolaylaştırabilir. Geminin burnu selamete gidiyorsa, elbette kıç kamaraları da o istikamete yol alacaktır.

    Tekrar tekrar söyleyip kendini Kürt sayan vatandaşlarımızı kırmak istemiyoruz ama, şurası bir gerçek ki, Kürtlük bir millet vasfı değildir. Kendi toplumundan kopmuşluk, dışlanmışlık, dağda veya çölde barınmak zorunda kalmış olmaktır. Bu duruma ilk düşen Ortaasyalı Kürt boyundan dolayı bu adı almışlardır ama, aralarında Arap asıllı Kürtler, İran asıllı Kürtler, Ermeni asıllı Kürtler ve Yahudi asıllı Kürtler vardır. Ermenistan'da, İsrail'de ve Irak'ta bunu çok açık olarak görüyoruz.

    Ülkemizdeki henüz dışlanmış göçebe zihniyetinden kurtulamamış, bu yüzden de kendini "Kürt" sayan gayrımütecanis bu kitlenin "kurtuluşu", daha doğrusu Türkiye'den kopup kendi başını belaya sokmak mıdır?... Bunun için; biz Türkler niye gayret sarfedelim ki?..

    Böyle bir şeyden ancak "masabaşı" yarı-aydınları yapar!.. Zaten "Verip kurtulalım" diyen de o gafillerdir. Sanki bölgeyi kendileri almış, tapusu kendilerine aitmiş gibi!..

    Bu kişilerin İzmir bölgesini "Yunanlılara verelim de başımız ağrımasın" diyenlerden ne farkı vardır ki?..

    TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nden başka 500 yıldır hüküm sürdüğü toprakları terkeden bir tek örnek var mıdır?..

    Kaldı ki, GÜNEYDOĞU 500 değil, Selçuklular'dan beri 1000 yıldır, Sümerler'den beri 5500 yıldır bizimdir!.. Hatta duvar resimlerine göre 10.000 yıldır!..

    Şimdi tekrar soruyoruz: TÜRKLER'in kurtuluşu, neden Kürtlerin bizden kopmasına bağlı olsun?..

    Yoksa Türkiye'yi zayıflatmak için Kürt ayırımcıları maşa gibi kullanan Batılılar, "Türkiye'yi ancak Kürdistan'ı sömürecek duruma geldiğimizde, rahat bırakırız" dedikleri için mi sözde aydınlar böyle konuşuyorlar?..

    Bırakırlar mı hiç!..

    Bıraktılar mı hiç?..

    Bizce tek kurtuluş Türkiye'deki Kürtler'in kendilerini TÜRK saymaları ve samimi olarak "Ne Mutlu TÜRK'üm" diyebilmeleridir!... Ermeni Kürdü, Arap Kürdü, Yahudi Kürdü olmak daha mı gurur verici Değilse, aslına rücu etmeli ve TÜRK KÜRDÜ olmalıdırlar!.. Çünkü ancak o zaman kendilerine uzun ve şerefli bir geçmiş edinirler, Orhun Kitabelerine, Elegeş Yazıtlarına uzanan!...

    Ayırımcıların "Eşit hak"tan kasıtları ise, "ülke yönetiminin her katında %50 oranında temsil edilmek"tir.

    Halbuki nüfusumuzun ancak %10'u "Kürt" diye bizden koparılmak istenen kişilerden oluşuyor... Güneydoğu'da bile çoğunluk Kürtlerde değil

    Politikacılar, yazarlar farkında olmasalar da, oradaki nüfusun en az yarısı Kürtlükle alakası olmayan insanlar, yani TÜRKLER'den müteşekkildir!.

    Bunun en bariz delili 1881 ve 2003 seçim sonuçlarıdır. Kürtleri temsil ettiğini söyliyen HEP ile ortak SHP'nin, DEHAP'ın, Kürtçü SP'nin ve de sürü-sepet kürtçü partı ile bağımsızların aldığı oy sayıları bellidir.!..

    1991'de SHP+SP+Bağımsızların %50'nin üzerinde oy aldıkları il sayısı sadece dörttür: Mardin, Tunceli, Batman ve Şırnak... (Bakınız: SEÇİM SONUÇLARI)

    Bunlardan Tunceli'nin kendini Kürt saymadığını daha önce belirtmiştik.

    Bu şekilde oy verişleri, sadece Dersim İsyanı'ndan bu yana hep muhalefeti desteklemelerinin bir sonucudur.

    Diğer üç ilde de SHP'ye oy veren Sosyal Demokrat görüşlü TÜRKLER'in oyu düşülürse, bu oran en az 20 puan düşer.

    Zaten 4 ilin toplam nüfusu 1.2 milyondan fazla değildir!.. Çoğu da 1990 sonrası terör dolayısiyle göçenlerden oluşur.

    Ne var ki, terör olaylarının büyük kısmı bu illerde ortaya çıkmıştır. Çünkü son göçenler, yaşadıkları gecekondularda teröristlerin yoğun baskısı altındadır... Yani dış merkezler ve ayırımcılar istatistiklerden, bizim politikacılarımızın yararlandığından daha çok yararlanıyorlar. İtalyan gazeteci boşuna Diyarbakır'a Nevruz kutlamaları için gelmedi. (1998)... APO boşuna İtalya'ya kaçmadı!..

    1995, 1999 ve 2003 seçimlerinde HADEP'in doğuda aldığı oylar da farklı değil!.. 2003'de Ülke bazında %5'i bile tutturamadı!.. Hem de bütün kürtçü ortaklarına rağmen Hakkari, Şırnak, Dıyarbakır gibi illerde belediye başkanlığını kazanmasına rağmen aldığı oy %50'nin altında!.. Bu ne demektir?.. O illerde dahi kendini TÜRK sayanlar çoğunlukta!..

    Bu gerçeğe rağmen, eğer bu "Eşitlik" talebinde ısrar edilirse, Kürtler'in temsil oranı artmak yerine, azalacaktır!..

    Çünkü "Kürt" vatandaşlarımız ülkenin en az eğitimli, hatta henüz şehirleşememiş kesimini teşkil etmektedir.

    Kimse kalkıp ta yerini bunlara bırakmıyacağı gibi, Kürtler dahi daha seviyeli kişiler tarafından yönetilmek istiyeceklerdir.

    Burada talep, "daha fazla eğitim" ve "daha fazla hizmet" olmalıdır.

    Yoksa kimse eğitim düzeyi düşük %10'un, ülkede %50 söz sahibi olmasının kabullenileceğini bekliyemez!

    Şöhretini Kürt ayırımcılığına borçlu olan yazar İsmail Beşikçi 28.8.1992 tarihli Özgür Gündem gazetesinde "Eşitlik Var mı?" yazısında şöyle diyor:

    - "TÜRKİYE'de yaşıyan herkesin TÜRK vatandaşı olduğu, TÜRKİYE'de herkesin devlet bürokrasisinde yükselebildiği, milletvekili, bakan olabildiği vurgulanıyor. "

    - "Burada TÜRK VATANDAŞLIĞI kavramı, TÜRK ULUSU ile karıştırılmaktadır. Türkiye'de doğan herkese TÜRK deniyor... Ancak kendi Kürt kimliğini inkÂr edenler her kademede görev alabiliyor!.."

    Beşikçi aslında dünyadaki en medeni, en hümanist vatandaşlık görüşünü dile getirdiğinin farkında değil!..

    Bir defa dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, o ülkenin vatandaşı olduğunuzu kabullenmeden, hatta "ihanette bulunmıyacağınıza" yemin etmeden devlet kadrolarında görev alamazsınız!..

    Var mı bu kuralın istisnası?.. Bir tek örnek bile gösteremezler!..

    En belirgin örnek de Amerika'dır. Aslında Amerikan diye bir millet olmamasına rağmen, dünyanın dört bir yanından gelenler KENDİLERİNİ AMERİKALI SAYDIKLARI TAKDİRDE bu ülkenin vatandaşı olabilirler.

    Aslında yine beyaz-protestan-anglo-sakson olmadan kolay kolay devlet kademelerinde yükselemezler ya, neyse!..

    Yükselmiş olanlardan bir teki bile çıkıp, "Ben Amerikalı değilim, İtalyan'ım; ben Rus'um, ben Portorikolu'yum" diyemez!... Derhal tepetaklak yuvarlanır, hatta içeri atılır!.. Hele 11 Eylül'den sonra!..

    Amerikalı, bir Amerikan milleti olmadığı halde Amerikan vatandaşlığına sarılıyor!.. Ama bu ülkedeki TÜRKLER milli kimliklerinden, "TÜRK IRKI'ndan olma" özelliğinden vazgeçerek; sadece TÜRK VATANDAŞLIĞI ile yetiniyor ve bu imtiyazı "Ben de TÜRK vatandaşıyım" diyen herkes ile paylaşmayı kabulleniyor!..

    Başka hiç bir millette görülmeyen bu davranış, ne büyük bir insanlık, ne büyük bir fedakÂrlıktır!..

    Bunu ancak başka bir ülkenin vatandaşlığına geçip te, 2. sınıf insan muamelesi görenler idrak edebilir!.. Hem de bin pişman olarak!..

    Türklüğünü unutmuş olan İsmail Beşikçi, eğer "Ben TÜRK vatandaşı değilim, TÜRKLER'e de hizmet etmem" diyenlere, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ kadrolarında eşit hak, yani %50-%50 bölüşme tanınmasını istiyorsa; ya sayı saymasını bilmiyor, ya da bizi çok saf sanıyor!..

    Herkes bilmeli ve kabullenmeli ki, bu ülke sadece TÜRKLER'in değil; ancak TÜRK VATANDAŞI olanlarındır!..

    Başka kimse hak iddia edemez!..

    Başka kimseye de hak verilmez!...

    Gerekirse, kendini TÜRK VATANDAŞI saymıyan bu haddini bilmezlerin elinden, onu TÜRK VATANDAŞI sayan nüfus kÂğıdı da alınır, kendini VATANSIZ bulur!...

    Silaha sarılana, bizim ellerimiz armut toplamıyor ya, silahla cevap verilir!...

    TOPRAK talebinde ısrar edene toprak verilir... ama yerin İKİ METRE ALTINDA!..

    BU GERÇEK ASLA UNUTULMAYA!..

  4. #14
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    KÜRT AYIRIMCININ DİLİNİN ALTINDAKİ BAKLALARA DEVAM!..

    Geçmişte ve günümüzde görev başına gelen Kürt asıllı bazı yöneticiler TÜRKİYE'ye, dolayısiyle kendi halkına hizmet edeceğine; Kürtçülük güderek yakınlarını, eğitimsiz kişileri işbaşına getirdiği için, hizmetler daha da aksamakta; Güneydoğu daha çok ihmale uğramaktadır. Yani Kürt kardeşlerimiz, ne çekiyorlarsa, ayırımcılık yapan kendi hemşehrilerinden çekmektedirler!.. (27)

    Diğer taraftan ayırımcılar bu eşitlik-özgürlük kavramı içine "Kürtçe konuşma, Kürtçe gazete" gibi talepleri de sokarlar.
    Bir defa Kürtçe diye bir dil yok ya, bu ülkede Kürt ağızlarının yetersizliğine rağmen, bunları konuşanlar daima vardı!....

    Hem de sadece Güneydoğu'da değil, Anadolu'nun göbeğinde!.. Hatta başkent Ankara'da, İstanbul'da vardı!.... Yine de olacaktır.

    12 Eylül 1980'den sonra Kürtçülük akımını önlemek için bir yasak getirildi, ama bu konuşmak yerine yazmak için uygulandı. Kimse "Kürtçe konuştu" diye hüküm giymedi!..

    Ne var ki, TÜRKÇE resmi DEVLET DİLİ'dir, öyle kalacaktır!..

    Amerika'da pek çok kökenden insan olmasına rağmen, hiç bir resmi belgeyi Ugandaca, hatta Almanca yazıp veremezsiniz!.. TÜRKİYE'de de veremiyeceksiniz!..

    Bu uygulama "Kürtçe konuşma yasağı" değildir, RESMİ DİL TÜRKÇE şartıdır!...

    Kürtçe gazeteye gelince; geçmişte de, şimdi de çarşaf çarşaf piyasadadır!..

    Onların dile getirmedikleri şikayet, aslında Kürtçe yasağı değil; isteseler de Kürtçe yayın yapamamalarıdır!..

    Çünkü ANLIYAN, OKUYAN yoktur!...

    Bırakın okullarda eğitim dili olarak Kürtçe'yi kullanmak, PKK kamplarında bile eğitim TÜRKÇE yapılır!..

    Newroz, Deng, Welat, Yeni Ülke, Tewlo gibi gazete ve dergiler Kürtçe sayfalar taşıdığı halde, okuyanı az olduğu için, "Dersen Zmane Kurdi" başlığı altında Kürtçe ders verme ihtiyacını hissederler!.. (Bak Newroz sayıları, 1993-94)

    Üstelik AB'nin azat kabul etmez kölesi olan Kasımpaşalı Tayyip gibi politikacılar, AKP gibi partiler radyo ve televizyonlarda "azınlık dilleri" ile yayın başlattılar. "kürtçe" denileni Kürtler'in bir kısmı anlamadı. "Zazaca" yayına Mahsun Kırmızıgül, "benim annem anlamıyor" diye itiraz etti!. Batman'da, Diyarbakır'da "kürtçe" kurslar açıldı, ilgisizlikten kapandı. Yalçın Küçük, kitaplarında "Paris'teki Türdoloji Enstitüsü'nün 4 öğrencisininden biri olduğunu, aralarında hiç kürt bulunmadığı"nı anlatır. Niye?.. İlgilenen yok!.. Bu ülkede herkes Türkçe anlaşabilir. Türkçe bilmeyenler, kürtçülüğe taviz partiler ve politikacılar yüzünden eğitimsiz kalmışlardır!. Ve çok küçük, yaşlılardan, kadınlardan oluşan bir gruptur. Onlar da kendi "kürtçe"lerini dilediği gibi kullanır günlük hayatlarında.

    Yani TÜRK olduğu halde kendini Kürt sayanlar için DİL konusunda istenilen eşitlik, zaten vardır. Olmadığı bir bahaneden ve "kürtçe" dedikleri dilin yetersizliğinden ibarettir!..

    Ülkede demokrasi-özgürlük-insan hakları olmadığı şikayeti de, bu iddiaların hemen peşinden gelir.

    Bu kişilere göre özgürlük, "eline her türlü silahı alıp banka soymak, adam öldürmek; ama sonra elini kolunu sallıya sallıya gitmek"tir!...

    Bu sonuncuyu yapamayınca, kıyamet kopar!.. Suçluyu, zalimi hapse atınca "insan hakları" feryadı başlar!..

    Bu insaniyetten nasibini almamış yaygaracıların, bir tek kere bile arkasından vurulmuş TÜRK askeri için, PKK tarafından evi yakılmış muhtar için; karısı, çocukları öldürülmüş gariban köylüler için sesini çıkarttığı görülmemiştir!..

    Hep eli kanlı caniler için gözyaşı dökerler!..

    İş bu kadarla da kalmaz... Bu ayırımcılar TÜRK DEVLETİ'ne saldırdıkları için VATAN HAİNİ sayılması gereken gazeteci kılıklı fraksiyon militanları iç çatışmalar, veya anarşik gösteriler sonucunda öldürüldüklerinde, kıyameti koparırlar!.. Metin Göktepe, Musa Anter olduğu gibi!..

    Ama kendileri yıllardır KÜRTLER'İN DE TÜRK OLDUĞUNU dile getiren dürüst araştırmacıları vurmaktan çekinmezler!...

    Varto'lu büyük araştırmacı merhum MEHMET ŞERİF FIRAT, sırf DOĞU İLLERİ VE VARTO TARİHİ adlı kitabı yazdı, ve o bölgenin TÜRK olduğunu ortaya koydu diye, 1949 yılında şehit edilmiştir!..

    Hiç bir Kürt ayırımcı bunu dile getirmez!..

    Bizim yarı-cahil aydınlarımız ise okumak zahmetine bile katlanmazlar!... İçlerinden biri tanesinin bile ne MEHMET ŞERİF FIRAT'tan, ne onun şehadetinden, kaatillerinin bulunmasından, ne de muazzam eseri DOĞU İLLERİ VE VARTO TARİHİ'nden söz ettiğini duymadık!

    Kendilerini daima "antiemperyalist-solcu-sosyalist-komünist" gösteren Kürt ayırımcılar, en ufak bir olayda TÜRKİYE'yi emperyalist Batı kurumlarına şikayet etmekten utanmazlar!.. Yeni Ülke, Özgür Gündem, Evrensel gibi Kürt gazetelerinin sayfaları AB'ye, Avrupa Konseyi'ne, Sovyet imparatorluğunun çökmesinden sonra tamamen Hıristiyan Batı emperyalizminin güdümüne giren Uluslararası Af Örgütü, Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi kurumlara yapılan başvurular ile doludur.

    Yine bu kişiler Güneydoğu Anadolu'yu Avrupa himayesine almaktan başka amacı olmayan sosyalist maskeli ancak koyu milliyetçi Alman, Belçikalı, Fransız milletvekillerinin kuyruğundan ayrılmazlar... Çeşitli ülkelerden sözde gazeteci kisvesi altında Batılı casusları getirir, onları omuzlarda taşırlar!..

    Kısacası bunlar ne sosyalist, ne de antiemperyalisttir!..

    Bunlar vatanını ve insanını açık artırmaya çıkarmış bezirgânlardan başkası değildir!..

    Türkiye'de demokrasi olmadığı, fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü olmadığı iddiasına gelince; insaf edin!... Türkiye'den başka hangi ülkede devletine, milletine, dinine, vatanına, liderine söğen; asker-polis vurmayı öven; ülkeyi bölmek için yabancı parası yiyen bu kadar çok gazete ve dergiye, hatta radyoya, televizyona yayın izni vermiştir?..

    Hangi ülkenin vatan hainleri ortalıkta bu kadar serbest dolaşırlar?.. Hangi ülkede bizimkinde olduğu kadar ihanet dolu dernek, vakıf, sendika vardır?.

    Hangi ülkede Kamran İnan'ın, Atilla İlhan'ın söylediği gibi %10'luk bir "hain kontenjanı" vardır da, 700.000 vatan haini ülkenin bütün kaynaklarını, yayın organlarını, kurumlarını, su başlarını işgal etmiştir?

    Adı "İnsan Hakları Derneği" olup ta, sadece "suçlu"ların hakkını savunan; adı Mazlum-Der olup ta mazlumları değil, zalimlere kucak açan; adı Çağdaş Hukukçular, veya Yurtsever Avukatlar olup ta taşdevrinde bile eşi görülmemiş vahşeti yapanlara arka çıkan kuruluşları, bizden başka yerde görmek mümkün mü?..

    Elinin altındaki hastaları tedavi edeceği yerde, zar-zor yakalanmış canilerin "burnu kanadı" diye kıyametleri koparan Tabib Odaları, ilim-irfan öğretecekleri yerde öğrencilerin beyinlerine bu ülkeye ihaneti yerleştirmeye çalışan öğretmen sendikaları; üç kuruş maaş aldığı için geçim derdinde olan memurları sokağa döküp "Kürdistan" diye bağırtmayı amaç edinen kanun dışı Memur-Senler, Türkiye'den başka hangi ülkede görülebilir?..

    VE NİHAYET HANGİ ÜLKEDE ASILMASI GEREKEN HAİNLER, PARLAMENTOYA SOKULUP MİLYARLIK AYLIKLA MÜKAFATLANDIRILIRLAR?. HANGİ ÜLKEDE, ÜLKEYİ BÖLMEK İSTİYEN BİR MİLLETVEKİLİ YURT DIŞINDA LEYLA ZANA GİBİ TEDAVİ OLUP MASRAFINI YIKMAK İSTEDİĞİ DEVLETE ÖDETEBİLİR? HANGİ ÜLKEDE MİLLETVEKİLLERİ LOJMANLARINDA BÖLÜCÜ CANİLERİ SAKLIYABİLİR?

    Bunların "demokrasi" derken istedikleri, aslında "hırsızlık-soygun-cinayet gibi durumlarda suçüstü yakalandıklarında da serbest kalabilmeleri"dir!.

    "Yeni bir cumhuriyet"ten kastedilen ise, "Kürtlerin bir devlet kurup, ondan sonra TÜRKİYE CUMHURİYETİ ile bir FEDERASYON kurmaları, sonra da 20 vilayeti koparıp götürmeleri"dir!..

    Aynı şeyi "Silah değil, Kürt sorununa siyasi çözüm" sloganıyla da dile getirirler!...

    Buradaki "siyası çözüm", Kürtler adına savaştığını iddia eden Ermeni dönmesi Abdullah Öcalan'ın uyduruk partisi PKK'yı siyasi muhatap kabul edip, onun kuracağı devleti tanımaktan ibarettir!..

    Bu talep, biraz mürekkep yalamış oldukları için Kürtler'in başına geçeceğini hayal eden 3-5 gafile aittir!... Mehmet Altan gibi bazı Türk yazarlar da, oyunu farketmedikleri için yeni bir cumhuriyeti, siyasi çözümü savunur duruma gelmişlerdir.

    Velhasıl Kürt ayırımcı, sözde aydın, Batı uşağı tipler bu baklaları geveler dururlar!..

    İyisi mi, biz işimize bakalım... Terör ve bölücülük için düşündüğümüz tedbirleri sıralıyalım!

    ________________________

    (27)- Sadece iki örnek verelim:

    İlki Ecevit'in 1977 yılındaki Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi'dir... Kendine bağlı kurumlarda, başta Karayolları Genel Müdürlüğü'nde "Kürtçe" imtihanı yaparak eleman almıştı!... Bu yüzden kapıcı kılıklı adamlar şefliklere, müdürlüklere getirilmişti!... Bu bilgisiz, beceriksiz, görgüsüz, Kürtçe konuşabilmekten başka hiç bir meziyeti olmayan insanlar; son derece önemli bu genel müdürlüğün Güneydoğu'daki faaliyetlerini sekteye uğratmıştı!..

    Sonunda yine kendini Kürt sayanlar zarar görmüştü!...

    İkincisi 1992 Demirel-İnönü koalisyonunun SHP'li Çalışma Bakanı Mehmet Moğoltay'dır... Adı bile Moğol (Türk) olan bu kişi, sırf oy hırsı ile ayırımcılık yapmış; kendisine bağlı Devlet kuruluşlarına, en başta Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü'nde daire başkanından odacısına kadar bütün elemanları "Kürt ve Alevi" olanlar ile değiştirme çabasına girmiştir!...

    Ama dedik; Alevilik Türklük özelliğidir!.. Kürt Alevi pek bulunmaz, Tunceli (Dersim) halkı da kendini Kürt saymaz.

    Daha sonra bu herif CHP tarafından Adalet Bakanı yapıldı!.. O da hapishaneleri, mahkemeleri PKK yanlıları ile doldurdu!..

    Mahkum PKK'lı, gardiyan PKK'lı!.. Sonuç ne olur?.. Hapishaneler otele döndü!.. Silahlar, cep telefonları, kadın getirmeler, gizli dışarı çıkarmalar!...

    Ve tabii isyanlar, firarlar!...

    Kısacası Şerafettin Elçi de, Mehmet Moğoltay'da asılacak hainlerdendir!

    Halbuki Kürtlük göçebelik anlamına geldiği için, eğitilmişi kolay bulunmaz!... Ordan burdan bulunanı da kendi bölgesine, kendi halkına hizmet etmekten acizdir. Ziya Gökalp, Kâmuran İnan gibi eğitimlileri de Türk-Kürt farkı olmadığını bildikleri için; vatana ve millete hizmette en ön safta yer alırlar!..

    Hatta Ziya Gökalp Kürt asıllıların tek kurtuluşunu Türklüğün yükselmesinde görmüştür... Daha önce verdik.

    İşte ayırımcılar ile, hakikati görenlerin farkı!.. İşte Kürtlerin gerçek dostları!..

  5. #15
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    DİYARBAKIRLI ZİYA GÖKALP'İN TESBİTLERİ

    Aşağıdaki yazıyı çok dikkatle okumanızı rica ediyoruz.
    Bakın, Kürt ayırımcıların yıllardır "başkent" diye kurmayı amaçladıkları Kürdistan'ın merkezi haline getirmeye çalıştıkları Diyarbakır için, Diyarbakırlı ZİYA GÖKALP ne diyor!..

    Ziya Gökalp uzun araştırmalardan sonra tesbitlerini, 1922 yılında yazdığı bir makalede şöyle dile getiriyor:

    "Diyarbakır şehrinde oturan halk, ta SELÇUKLULAR ve ARTUKOĞULLARI zamanından beri TÜRK'tür!.."

    "Sonradan HARZEM TÜRKLERİ, AKKOYUNLU ve KARAKOYUNLU TÜRKMENLERİ de gelerek bu TÜRKLÜĞÜ arttırmıştır."

    "Şehrin lisanı gösteriyor ki, Diyarbakırlılar TÜRK'tür!.."

    "Buradaki kültür, en zengin TÜRK kültürüdür. Folklora dair topladığımız masallar, şarkılar, atasözleri, ilh. buna şahittir!.."

    "Diyarbakır'da eskiden beri oturanlar TÜRK olduğu gibi, Bir kaç nesil evvel filan aşiretten yahut kazadan gelerek, buradaki TÜRK kültürüne göre terbiye almış ve ana dil olarak ilk çocukluğunda TÜRK lisanıyla konuşmaya başlamış olan bütün fertler de TÜRK'tür."

    "İlk defa İstanbul'a gittiğim zaman, orada eskiden kalmış fena bir alışkanlığa bağlı olarak bütün Karadeniz halkına Laz, bütün Suriye ve Irak halkına Arap, bütün Rumeli halkına Arnavut dedikleri gibi; bizim gibi doğu vilayetleri halkından bulunanlara da Kürt milliyetini yakıştırdıklarını gördüm."

    "Hakikati bulabilmek için, bir taraftan TÜRKLÜĞÜ, bir taraftan Kürtlüğü tetkike başladım."

    "Diyarbakır şehrinde ana dil TÜRKÇE olmakla beraber, her fert biraz Kürtçe bilir."

    "Lisanda bu ikilik, iki şekilde açıklanabilirdi:

    - Ya Diyarbakır'ın TÜRKÇE'si, bir KÜRT TÜRKÇESİ idi...

    - Yahut Diyarbakır'ın Kürtçesi, bir TÜRK KÜRTÇESİ idi!.."

    "Lisan tetkiklerim gösterdi ki, Diyarbakır'ın Türkçesi; Bağdat'tan Adana'ya, Baku'ya, Tebriz'e kadar uzanan tabii bir lisandan, yani AKKOYUNLU ve KARAKOYUNLU TÜRKLERİ'ne mahsus bulunan AZERİ lehçesinden ibarettir!.. "

    "Bu lisanda hiç bir sun'ilik yoktur."

    "Diyarbakırlıların sınırlı kelimelerden ibaret olarak söyledikleri Kürtçe'ye gelince, bu lisanın köylerde konuşulan Kürtçe'den farklı olduğunu gördüm."

    "Zaten bir çoğunun bildiği Kürtçe kelimeler "gel, git" gibi bir kaç tabire inhisar eder!..."

    "Bu lisanı yalnız Kürtler ile konuştukları zaman kullanırlar. Boşlukları TÜRKÇE kelimelerle doldururlar."

    "Kendi aralarında YALNIZ TÜRKÇE konuşurlar!.."

    "Kürtçe Farsça'nın akrabası olduğu halde, dilbilgisi itibariyle hiç ona benzemez!.".

    "Çünkü, Farsça'da bulunmadığı halde; Kürtçe'da hem erkeklik ve dişilik, hem de Arapça'da ve Latince'de olduğu gibi kelime sonunda harf değişmesi vardır." (Yani Kürtçe kelime açısından olduğu gibi, gramer açısından da Hint-Avrupai-Sami-Turani dillerin bir karışımıdır, bu da bölgesel özelliğinden gelir...Yazarın notu)

    "Diyarbakırlılar Kürtçe'nin erkeklik-dişilik, harf değişmesi kaidelerini tamamiyle atıp, Kürt sentaksını TÜRK dilbilgisine uydurarak sun'i bir Kürtçe icat etmişler!..."

    "Linguistik bakımdan gayet mühim olan bu vakıa, Diyarbakırlıların TÜRK olduğunun en büyük delilidir!.."

    "Diyarbakırlılar'ın TÜRK olduğunu ispat eden delillerden birini de mezhep sahasında buldum."

    "Diyarbakır'ın hakiki halkı bütün TÜRKLER gibi Hanefi'dirler... "

    "Kürtler ise umumiyetle Şafi'dirler."

    "Doğu ve Güney vilayetlerimizdeki bütün şehirlerin halkı Kürtçe'yi Diyarbakırlılar gibi bozarak konuşurlar."

    "Hanefi olmak alametiyle de Kürtler'den ayrılırlar."

    "Irkça TÜRK olmadıkları halde, terbiye ve kültür bakımından tamamiyle TÜRK ruhuna sahip; ve saadetlerimiz gibi felaketlerimize de ortak bir çok dindaşımız vardır (Araplar, Acemler gibi)."

    "Aldıkları terbiye dolayısiyle bunlar, TÜRK cemiyetinden başka hiç bir millet içinde yaşıyamazlar."

    "Bunları TÜRKLÜĞÜN dışında saymak, milliyetin ilmi mahiyetini bilmemekten ileri gelir."

    "Dedelerimin Kürt ve Arap muhitinden geldiğini anlasaydım, yine TÜRK olduğuma hüküm vermekte tereddüt etmezdim!.."

    "Çünkü MİLLİYETİN YALNIZ TERBİYEYE DAYANDIĞINI sosyal incelemelerimle ANLAMIŞTIM!.."


    (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri, sf.228-232)
    Başka söze gerek var mı?..

  6. #16
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    GÜNEYDOĞU ANADOLU'NUN KISA TARİHİ
    Tevrat'ta "Yahve'nin (ALLAH'ın) itaat etmiyen İbranileri cezalandırmak için İÇ ASYA'dan gelen, ateşten okları olan ve evreni cezalandırmak için yaratıan bir toplumdan ve onların göçleri"nden bahsedilmektedir. Tarih Milâttan önce 100 yıllarına kadar uzanır. Söz konusu olan topluluk İSKİT TÜRKLERİ'dir.

    Anadolu'nun son olarak Ortaçağ'da Türkleşmesi, Batılıların iddia ettiği gibi 1071'de değil, 7. asırdan itibarendir!.

    Vatikan (Batı Roma) 4. Asırdan itibaren bölgeye misyoner göndermiş, bu uygulamayı daha sonra İstanbul (Doğu Roma) da sürdürmüştü. 4. Asırda Sub-Hare-Maren adlı misyoner Güneydoğu halkını hıristiyanlaştırmaya çalışıyordu. Ayrıca daha sonraları bölge 700-900 arasında Araplar ve Bizans arasında el değiştirdikçe, müslümanlığı kabul etmiş olanlar zorla hıristiyanlaştırılıyordu.

    Paris'teki Coğrafya Enstitüsü, Milli Arşivlerinden (Archives Nationales - Institut de Geographie)alınan ve Justinyen dönemi(M.S.527-565) Doğu Roma İmparatorluğu (bizans) topraklarını gösteren harita ile bunun büyütülmüş hali ile Doğu Anadolu'yu gösteren haritada "Kürdistan" diye bir bölgeye veya "Kürtler" diye bir topluluğa rastlanmamaktadır.

    Bu haritada "kürdistan" yoktur ama, bizim Lazlar'ın anavatanı LEZKİYE ile, İspanya ile Portekiz'in bulunduğu yarımadaya adlarını veren İBER TÜRKLERİ'nin anavatanı İBERYA vardır. Lezkiye'nin biraz yukarında ise şimdiki Arnavutluk'a (albanya) adını veren ALBAN TÜRKLERİ'nin anavatanı ALBANYA vardır. Tıpkı Horasan'dan göçedenlerin Erzurum yakınlarında bir Horasan şehri kurmaları, Kırgızistan'daki Talas'tan gelenlerin Kayseri'deki Talas kazasına adını vermeleri gibi, onlar da gittikleri diyarlara eski yurtlarının adını vermişlerdir.

    Aynı Enstitü'nün 640 YILINDA ASYA başlıklı haritasında ise Orta Asya'da koca bir Türk İmparatorluğu, Hazar Türkleri görülmekte, fakat ne Anadolu'da, ne de Horasan'da Kürtler'e rastlanmamaktadır. Bu da "Horasan Kimin Yurdu" diye uyduruk bir kitap yazıp GUR TÜRKLERİ'ni "kürt" yapmaya çalışan Fuat Bulut'a ithaf olunur.

    Bu haritalarda Ermeni bölgeleri vardır ama, asla bağımsız bir Ermeni devleti yoktur... 1., 2.,, 3., 4. Ermenistan diye gösterilen bölgeler, aslında Türk akınlarına ve daha sonra müslümanlara karşı dursun diye Bizanslılar tarafından oradan oraya sürülen Ermenilerin yaşadığı geçici iskân yerleridir.

    Bölge 640'larda bu sefer Araplar ile Bizanslılar arasında paylaşıldı. Topraklar sürekli el değiştirdi..

    Nihayet 661'de Araplar bölgeyi fethettiler. Bu arada HAZAR TÜRKLERİ de bölgeyi istila etti. Halife Muaviye Anadolu'ya sürekli akınlar yaptı. Hatta bir seferinde İstanbul kapılarına dayandı. (661-680)

    Bu dönemde Ermeniler Bizanslılar'a karşı Arapların safında yer almışlardır.

    683-685 arasında HAZAR TÜRKLERİ Kafkasları aşarak yöreyi girdiler ve Arap emirlerini yok ettiler. 693'de Bizanslılar ile birleşerek Arap ordusunu tamamen ezdiler. Bunun üzerine Halife Abdülmelik bir ordu daha göndererek HAZARLAR'ı dağıttı. Emir Cerrah HAZAR topraklarını istila etti. Ancak HAZARLAR 730'da yine saldırdılar ve Arap emiri Cerrah'ı öldürdüler. 731'de İmparator 2. Mişel HAZARLAR'a ülkeyi terketmeleri için para teklif etti.

    Nihayet 737'de HAZAR Kağanı yenildi ve İslamiyet'i kabul etti. 818'de HAZAR Hakanı eski Şaman dinine döndü, Halife Memun onu yine İslamiyet'i kabul etmesi için zorladı.

    Yakubi'ye göre HAZARLAR 488-531 arasında Van bölgesini işgal etmişlerdir... Tarihçi Theophone ve Cedredus HAZARLAR'ın TÜRK olduğunu belirtir ki, gerçek te budur. Bizans İmparatorunun muhafız alayı HAZARLAR'dan oluşuyordu.

    İmparator Heraklius kızını HAZAR Hakanına vermişti. 2. Jüstinyen de tahtan indirildiğinde HAZARLAR'a iltica etmiş, ve Kağan'ın kız kardeşi ile evlenmişti. Kostantin Kopromin de bir HAZAR prensesi ile evlenmiş ve oğlu 4. Leon, HAZARLI LEON olarak tahta çıkmıştı. HAZARLAR bu olaylar sırasında Bizans ve Arap etkisine direnebilmek için bunlarınkinden ayrı bir dine, Karaizm denilen bir Musevi mezhebine bağlanmışlardı.

    Bu devirde Büyük KIPÇAK (KUMAN) Devleti de Kafkasya, Güney Rusya ve Balkanlar'a yayıldı... SELÇUKLU Sultanı Sencer, müslüman olmayan bu TÜRK topluluğunun Anadolu'ya yerleşmesine izin vermemiştir.

    Vahram Şapuh adlı Ermeni derebeyi, İran şahı Keyhüsrev'e karşı ayaklandığında, ordusu TÜRKLER'den oluşuyordu.

    Bizans İmparatoru Teofil (829-842) de, VARDAR TÜRKLERİ'ni Selaniğe yerleştirmiştir... Arap yazar Harun bin Yahya 800'lerde İstanbul'da onbin TÜRK asker ve ailesinden oluşan bir koloni olduğunu yazar... 722'de Suriye'den 30.000 TÜRK getirtilerek Ermeni isyancılara karşı kullanılmıştır.

    Halife Memun (813-823) TÜRKLER'i kitle halinde HORASAN'dan getirterek Güneydoğu Anadolu illerine yerleştirmiştir. Bugünün Zazaları diye bilinen kişiler bu dönemde gelen HORASANLILAR ve 1200'lerde aynı bölgeden CELALEDDİN HARZEMŞAH ile birlikte gelen HARZEM TÜRKLERİ'dir.

    Eski tarihli yabancı menşeli haritalar incelendiğinde Doğu'da hiç bir dönemde ne bir Kürt devleti, ne de Kürdistan diye bir yer görülmektedir...

    960-980 YILLARINDA ASYA adlı haritada gene koca bir İslam (Abbasi) İmparatorluğu vardır, Türkler vardır, ama "kürtler" yoktur!.. Yalnız Doğu Anadolu'da Bagratuni (Pagratide) adlı bir devlet gösterilmiştir... Gerçekten de 885 yılında Ermeni derebeylerinden Aşot Bagratuni kaypak bir politika güderek hüküm sürmekte idi. O tarihte Bizans ile Araplar arasında amansız bir mücadele cereyan ediyordu. Her iki devlet te bu kişiye bir krallık tacı gönderdiler. Ancak Halife El Muhamit, Aşot'a taç gönderirken ne özerklik sağlamış, ne de aldığı vergiyi azaltmıştı. Haritada görülen devlet aslında İslam devletine tabi Armaniak vilayetidir. (Bölgenin büyütülmüş hali için bakınız: DOĞU ANADOLU)

    Kürt adı altında toplanmak istenen zümrelerin Kardu, Karduk, Kaldi, Kırti gibi Mezopotamya ve Anadolu kavimlerine dayandırma gayreti, tamamen gayrı ilmidir. Ayrıca bu insanların Ermeni, Arap ve İranlı olduğu iddiaları da ideolojik olmaktan öteye gitmez. (Güneydoğu Anadolu'nun Tarihi Kültürel, Ekonomik, Jeopolitik ve Sosyal Durumu, Türk Ocakları Merkez Heyeti) Kaldı ki, pek çok yabancı kaynak Ermenileri YAFETİK sayar. Yani onlar da TÜRKLER gibi Hz. NUH'un YAFES adlı oğlundan gelmedir... Tek fark, Ermenilerin de Bulgarlar gibi hıristiyan olmasıdır.

    Müslüman Arap orduları, bu bölgede Kürt denilebilecek kayda değer bir grupla karşılaşmamışlardır. Bölge tarihiyle ilgili İslam, Nasturi, Yakubi, Süryani, Rum ve Ermeni kaynaklarında bölgede yaşıyan topluluklar sayılırken, Kürt denen bir topluluk hiç geçmez. Anadolu'da Arapların kurduğu Sugur (Uç Beyliği) ve şehirlerinde görev alan komutanlar arasında TÜRKLER sayılırken, bir tane bile Kürt komutan veya Kürt düşmanın adı yoktur.

    Batılı yazarlar Yezidileri Asurlara, Araplara ve Ermenilere dayandırırlar... Her Yezidi'nin, hıristiyanlıkta olduğu gibi 2 ahiret kardeşi (Parain-Maraine) vardır. Doğan çocuklarını vaftiz ederler. Asıl tanrıları güneştir. Güneş doğarken yere yatıp güneşe karşı ellerini uzatarak dua ederler... Bizce hepsi, bu eski GÖK dinine bağlı TÜRKLER'in önce hıristiyan olmalarından dolayıdır. Daha sonra Haşhaşilerin etkisinde kalmış ve Şeyh Adiy'nin Yezidi mezhebini dejenere etmişlerdir.

    Rus ekolü Kürtçüler, "bu dinin Kürt dini olduğunu, Mezopotamya'dan geldiğini" iddia ederler. Kürtleri Fars kavmi dedikleri Medlere bağlarlar, Marr, Yezidi sözünün eski Farsça İzed (Tanrı) kelimesinden geldiğini öne sürer. Çamcıyan, Aboviyan gibi Ermeni yazarlara göre, Yezidiler Ermeni kilisesinden ayrılan Eretiklerdir. (Kaşgarlı sf.42)

    Tarihte Ekrad (Kürtler) ifadesi, ilk defa Mesudi'nin 912'de tamamladığı "Mürüc-üz Zeheb" adlı eserinde geçmektedir. Arkasından Taberi'nin 915'de tamamladığı Tarih'inde bir tarife rastlanır.

    Gerek bu kişiler, gerekse çağdaşları Hamza Isfahani, İbn Rüşd, İbn Havkal Kürt kelimesini "bir ırkı veya etnik grubu belirlemek" için kullanmamışlardır... Mesela Taberi Hz. Ömer'in oğlu Abdullah'ın "Kürtler Farsların göçebe Araplarıdır" dediği rivayetini nakleder!... Yani İbn Ömer "Kürtler bizim bedevilere benzerler," demek istemiş, yani bu zümrenin dağınık, etkisiz göçebe bir topluluk olduğunu belirtmiştir.

    Aynı anlayış, daha sonraki TÜRK imparatorluklarında da sürmüştür. Nasıl ki Orta Asya'da merkezi otorite altına alınamıyan göçebe ve dağlı kabilelere KAZAK, KIRGIZ denmişse; Ön Asya'da bunlara KARA ULUS, BOZ ULUS, KÜRT, TÜRKMEN, YÜRÜK denmiştir.

    Kürt adı dağlı göçebe TÜRKLER'e, TÜRKMEN ve YÜRÜK ise ova göçebelerine verilmiştir. Bu yüzden Kürt ayırımcıların "resmi görüş bize Dağlı TÜRK diyor," iddiası ile, bu terimin Cumhuriyet döneminde çıktığını ima etmesi, yanlıştır... Bu kavram ve deyim 1000 yıllıktır!..

    Bölgeye İslamın gelmesinden kurulan TÜRK Atabeylikler yüzlerce eser vermişlerdir... Bunlardan hiç birinin herhangi bir Kürt ile ilişkisi olmadığı gibi, Kürt sanatına mal edilen bir tek eser bile yoktur... Mardin, Diyarbakır, Van, Erzincan, Elazığ civarındaki bütün eserler TÜRK kültürünün izlerini taşırlar.

    Kürt Tarihi olarak lanse edilen Tarih-i Şeref Han (Şerefname), genel bir tarih kitabıdır. Kürtlerden söz eden kısımları, Firdevsi'nin Şehnamesi'nden alınan efsanelerden ibarettir.

    1200 YILINDA ASYA adlı haritada Selçuklular, Kırgızlar, Kerait, Nayman, Kuman Türkleri vardır, ama gene "kürtler" yoktur. Aynı şekilde 1280 YILINDA ASYA adlı haritada Cengiz'in İmparatorluğu, Çin'de Moğollar, Orta-Asya'da Moğol-Türk Hanlığı, Afganistan ve Hindistan'da Türk-Afgan Sultanlığı vardır, ama "kürtler" ve "kürdistan" yer almaz!

    Geldik Timur dönemine...1400 YILLARINDA ASYA adlı haritada Osmanlılar, Timur'un Türk İmparatorluğu vardır, Fransızlar'ın Moğol dediği Çağatay Türk Hanliği vardır, güneyde Türk Memluk(Kölemenler) Devleti, kuzeyde Moğol-Kıpçak Hanlığı vardır ama gene "kürtler" ve "kürdistan" yoktur!..

    Kürdistan kelimesi ise ilk olarak SELÇUKLU Sultanı Sancar zamanında yani 1150'lerde, ülkesinin "Zağros Dağları'nın Basra körfezine uzanan kısmı" için kullanılmıştır. "Yoğun karlarla kaplı dağlık bölge" anlamındadır. Çünkü Kürt kelimesi pek çok TÜRK lehçesinde "kalın kar yığını" anlamına gelir. Hiç bir zaman o meşhur "kürdistan" haritalarında Hazar Denizi'nden İskenderun'a uzanan mıntıkayı kastetmez. Daha sonra 1400'lerde İran'ın ortalarına doğru olan bölgede bir grup göçebenin yerleştiği yere bu ad verilmiştir. Fars asıllı olan Şah Rıza buradaki tamamen türkçe olan yer adlarını 1920'lerde Farsça'ya çevirmiştir.

    Kelimeyi Yavuz Sultan Selim de aynı anlamda kullanmıştır... Yani kendilerine bir takım imtiyazlar tanıdığı göçebe dağlı aşiretlerin bulunduğu mıntıkaya özelliklerinden dolayı Kürdistan denilmiş ve burada dolaşanlara da
    kürt-ekrat tabir edilmiştir. Kürdistan adının ve Kürt tabirinin resmiyet kazanıp Osmanlı arşivlerine girmesi böyle olmuştur. Yoksa orada "3000 yıldır yaşıyan, Türkler gelmeden önce oraların sahibi olan bir Kürt topluluğu" asla mevcut değildir.

    Bunun dışında bütün Batılı kaynaklarda, 19. asra kadar (yani Kürtleri bize karşı kışkırtmaya karar verdikleri tarihe kadar) yer alan bütün haritalar, Kızılırmağın batısında kalan bölgelere TÜRKİYE, doğusunda kalan bölgelere de TÜRKMENYA adını kullanırlar.

    Kürt adı verilen topluluklar, daima TÜRKLER birlikte görülmüş, TÜRKMENLER ile içiçe yaşamışlardır. Bunlar hiç bir zaman Arap veya Farslar ile kaynaşmamışlardır.

    Bölgenin tarihine devam edelim... 1121 yılında Bizans İmparatoru Yuannes, PEÇENEK ve KIPÇAKLAR ile savaşarak onları yenmiş, böylece bu TÜRK topluluğunun müslüman olma ihtimali ortadan kalkmıştır.

    Yuannes KIPÇAKLAR'ın bir kısmını SELÇUKLU ilerlemesine karşı İzmit bölgesine yerleştirmiş, bir kısmını da Bizans ordusuna almıştır... 1122'de KIPÇAKLAR Kafkasları aşarak Gürcistan, Azerbeycan ve Doğu Anadolu'yu istila etmişlerdir. Zamanla daha doğudaki KIPÇAKLAR müslüman olmuş; ancak Gürcistan, Güney Rusya ve Balkanlar'da yaşıyan KIPÇAKLAR hıristiyanlaşmıştır. Bu gelişme sonucunda Code Commanicus adlı TÜRKÇE-Latince adlı kaynak eser meydana gelmiştir.

    Bu KIPÇAK veya KUMAN TÜRKLERİ sonradan KIRMANÇ diye bilinen ve "kürt" sayılan grubu meydana getirmişlerdir.

    İşte o yüzden, 1200 YILLARINDA ASYA'yı gösteren haritada yine Kürt ve Ermeniler yer almaz. Ama Doğu Anadolu'ya göçerilenlerin yanısıra, Karadeniz'in kuzeyinde Rusların POLOVİTS dedikleri KIPÇAKLAR (KUMANLAR) büyük gruplar halinde yaşamaktadır.

    Bu da şimdiki UKRAYNALILAR'ın tıpkı BULGARLAR gibi hıristiyanlığı kabul etmiş TÜRK boylarından başkası olmadığının delilidir. Müslüman KIPÇAKLAR ise daha sonraları kurulan ALTUNORDU Devleti'nin başlıca insan ögesini oluşturmuşlardır.

    TÜRKLER Anadolu'yu Bizans hariç hiç bir devleti yıkarak ele geçirmemişlerdir. Zaten bölgede ta SÜMERLER zamanından beri, yani 5500 yıldır çeşitli adlar altında (SÜMER, ELAM, TOURKİ, TURUKKU, HURRİ, URARTU, SAKA, İSKİT, KİMMER, v.b.) yaşamaktadırlar.

    1280 TARİHLİ HARİTA'da yine Kürtler ve Ermeniler yoktur. MOĞOLLAR Anadolu'ya hakimdirler. Müslümanlara karşı koysun diye 600'lerde güneye kaydırılmış Ermeniler'e, Haçlı seferleri sırasında Kilikya'da (Adana bölgesi) geçici bir Ermeni beyliği kurulmuş ve Kıbrıs beyliği ile akrabalık ilişkileri olmuştur. Krallık olarak adlandırılan bu beyliğe ve bu ilişkilere dayanarak Fransızlar ile akrabalık iddia eder, ve onlardan destek bekler!..

    Fransız Devlet Arşivi'nden elde edilen bu haritalar bölgede ne bir Kürt, ne de Ermeni Devleti'ni göstermektedir. Kürtler de, Ermeniler de OSMANLI idaresinde devlete sadakat içinde yaşamışlardır. Ta ki, Batılılar onları Şark Meselesi'nden dolayı 1870'lerden itibaren kışkırtıncaya kadar...

    Bu yüzden bölgenin Kürdistan veya Ermenistan diye adlandırılması sun'idir, zorlamadır!..

    Lübnan Kürdoloji temsilcisi Papaz Thomas Bois, "Alo Kecherehe du Peuple Kurde" adlı eserinde "kolaylık olsun diye yöreye Kürdistan diyoruz," diye gerçeği itiraf etmektedir. (Kaşgarlı, sf.27)

  7. #17
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    MAHABAT CUMHURİYETİ PALAVRASI

    Kürt bölücülerin önemli iddialarından biri de "Mahabat Cumhuriyeti"dir. Ne zaman gerçeği söyleseniz, "Tarihte hiç bir zaman bir Kürt milleti olmadı, Kürt devleti olmadı, Kürt medeniyeti yoktur, Kürt edebiyatı yoktur, Kürtler'in ortak bir dili de yoktur. Kürtler'e ait bir tek anıt, bir tek dikilitaş, bir tek yazılı kitabe yoktur," deseniz, hemen Mahabat Cumhuriyeti'ni öne sürerler.

    Kürtler'in devlet kurma faaliyeti daima içinde yaşadıkları ülkenin işgali sırasında, kendi devletlerine ihanet şeklinde ve işgalcilerin desteği ile i olmuştur. Ve tabii başarıya ulaşamamıştır. Irak'ta Amerikan işgali ve desteği ile Talabani ve Barzani'nin sözümona kurduğu iki ayrı uyduruk federe devlet gibi, Mahabat Cumhuriyeti'de o dönemde İran'ı işgal eden Ruslar ve İngilizler'in sayesinde sözümona kurulmuş idi.

    Biz bu konuda daha fazla bir şey söylemeyeceğiz... Bakın bir Kürt sitesinde Kürtler'in kendisi bu konuda, IRAK-İRAN KÜRDİSTANI VE İŞBİRLİĞİ, İHANETLER KISIR DÖNGÜSÜ başlığı altında ne diyor... İfade bozukluğunun kusuruna bakmazsanız tabii...

    - "... 1941�de İran�ın kuzeyinden Sovyetler Birliği İran�a girerken, güneyden de İngilizler tarafından işgal edildi."

    - "Bu tarihten sonra Sovyetler Birliği�nin çabalarıyla Kürt aydınlarının başını çektiği örgütlenmeler hızla yayıldı. Bu çalışmalar sonucunda Komel�e Jiyanew�ey Kürdistan (Kürdistan Diriliş Topluluğu) kuruldu. Bu örgütlenme daha sonra 1945 yılında Kürdistan Demokrat Partisi�ne dönüşerek tüm örgütlenme faaliyetlerini tek çatı altında topladı."

    - "Gerek uluslararası koşullar, gerekse İran içlerine kadar Sovyet birliklerinin girmesi ve Kürtlere açık destek vermesi, Kürt ulusal hareketi için tarihi bir fırsattı."

    - "Sonuçta bu koşullar değerlendirilerek 22 Ocak 1946�da Mahabat Kürt Cumhuriyeti ilan edildi. Kadı Muhammed kurulan Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı, Başbakan ise Bükan aşireti önde gelenlerinden Hacı Baba Şeyh idi. Bakanlar kurulu daha çok aşiret önde gelenlerinden ya da akrabalarından oluşmuştu. Böylece Mahabat Cumhuriyeti aşiret ilişkileri temeline dayalı bir yapıyla kurulmuş oluyordu."

    - "Aynı yıllarda Irak�ta ayaklanmış olan Molla Mustafa Barzani de, Irak iktidarının saldırıları karşısında İran�a geçerek cumhuriyete katılır... Elinde bulunan iyi yetişmiş üç bin kişilik askeri güçle, cumhuriyetin askeri gücünü oluşturur. Kendisi de orduyu yöneten dört generalden biri olarak atanır."

    -" İran Kürdistan Demokrat Partisi�nin kurulmasından kısa bir süre sonra Molla Mustafa Barzani partinin bir kolunun da Irak�ta kurulması için adamları aracılığıyla çalışmalara başladı..."

    -"Barzani başkanlığındaki bir komisyonca hazırlanan bildiri Irak�taki Kürt gruplarına iletilerek Irak Kürdistan Demokrat Partisi�nin gerekliliği anlatılır." Bu görüşmeler sonucunda Rızgariye Kurd ve Şoreş partilerinin de katılımıyla IKDP kurulur. Partinin başkanlığına Molla Mustafa Barzani getirilir."

    - "Kürt halkının özgücünden çok, uluslararası dengelere dayanan ve Sovyetler Birliği�nin açık desteği ile kurulmuş olan Mahabat Cumhuriyeti fazla uzun ömürlü olmadı. Savaşın sona ermesi ile, üzerinde yükseldiği zeminin sallanmaya ve uluslararası dengelerin değişmeye başlaması cumhuriyet için sonun başlangıcı oldu. Özellikle Sovyetler Birliği�nin askeri güçlerini bölgeden çekmesi ile İngiliz emperyalizminin desteklediği İran Şah rejiminin saldırıları karşısında, 5 Aralık 1946�da, Mahabat Kürt Cumhuriyeti kısa ömrünü doldurarak yıkıldı."

    - "Mahabat Kürt Cumhuriyeti�nin yıkılışındaki temel etkenler, feodal toplumsal yapı, aşiret ilişkileri, kendi özgücünden çok güçlü bir devlete sırtını dayama isteğidir. Güven yerine önyargılardan kaynaklanan ihtiyatlılık, ilişkilerin temel biçimi olmuştur."

    - "Irak�tan gelerek Mahabat Kürt Cumhuriyeti�ne katılan Barzaniler�in durumu buna örnektir. Barzaniler Irak�tan geldikleri için askeri olarak kabul görmelerine karşın, politik hiyerarşi içerisinde yer alamamışlardır. Ortak ulusal çıkarların değil, feodal aşiret çıkarlarının temel alındığı böylesi bir birlik, adı devlet de olsa zor karşısında dağılmaya mahkumdur!.. Nitekim İran Şahı�nın saldırıları karşısında birçok aşiret lideri Şahla uzlaşma yollarını ararlar. Ancak bu uzlaşmacı eğilimler hatta öteden beri Şahla işbirliği içerisinde olanlar bilindiği halde, bunlara yönelik hiçbir tavır geliştirilmemiş cezalandırma yoluna gidilmemiştir."

    Biz ne dedik?.. Kürtler devlet kuramaz... Kürtler bir araya gelemez... Nitekim Irak'ta bile gelemiyorlar. Süleymaniye'de Talabani'nin, Dahuk'ta Barzani'nin "devlet"i var!..

    Sovyetler çekilince Mahabat Cumhuriyeti iskambil kâğıdından ev gibi yıkılıverdi!.. Bakalım, Amerikalılar çekilince, ortada bir "kürt" devleti kalacak mı?

  8. #18
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    KÜRT AYIRIMCILARIN İDDİALARINA DEVAM!..
    Ayırımcıların iddialarının aksine; Kürt ve Karduk kelimesi arasında bir ilişki olmadığı Nöldeke, Hartmann, Weissbach gibi şarkiyatçılar tarafından ortaya konmuştur.

    Olsa da farketmez... Biz KARDULAR'ın TÜRK olduğunu daha önce gösterdik... Ama bilim adamları da ayırımcılara destek vermiyor. Yani KARDULAR TÜRK, ama şimdiki "kürt" diye bizden koparılmak istenenler ile ilişkisi yok!..

    Rödiger ve Pott Kürtlerin İran kökenli olduğunu; Minorsky ise Med-İskit kökenli olduklarını belirtir... İskitlerin bir TÜRK boyu olduğu ise bilinmektedir.

    İran'la olan bağlantıya gelince Pers, Sasani dillerinde, diğer Ari dillerde de Kürt kelimesi yoktur. Med dilinde de yoktur... Arapça'ya ise sonradan girmiş olup, Etrak(TÜRKLER) gibi çoğul haliyle Ekrad olarak alınmıştır. En eski devirlerden beri göçebe-konargöçer anlamında kullanılmıştır.

    Yani Kürtler İranlılardan etkilenmişlerdir ama, köken olarak onlara bağlı değillerdir.

    451 yılında Kafkasya üzerinden Mugan'ın güneyinde yerleşmiş olan Akhun TÜRK topluluklarından, 12. yüzyılda Harzemşahlar döneminde MUGAN TÜRKMENLERİ olarak bahsedilmektedir.. Bu TÜRKMENLER Arap kaynaklarında Ekrad-ı bi-iskân, yani "yerleşik olmayan Kürtler" olarak geçer.

    Açıkça görülmektedir ki, Arap kaynakları henüz yerleşik hayata geçmemiş ve belki de müslüman olmamış TÜRK boylarını ayırt etmek için Ekrad ifadesini kullanmaktadırlar... Çünkü göçebe de olsa müslüman Türkler'e TÜRKMEN adı verilmesi de bu dönemdedir.

    Böylece ilk olarak Kürt adına GÖKTÜRK kitabelerinde rastlıyoruz. Bu uruğun GÖKTÜRKLER arasında yaşadığı ve liderinin adının ALP URUNGU olduğu tartışma götürmez.

    Herat'tan üç fersah yukarıda Ulenknişin yaylasının batısında Kürtnişin adında bir köy vardır... Anadolu Kürtleri o diyara bir sefer yapmadıklarına göre (!), bu adın yöre Türkleri tarafından verildiği ortadadır.

    Anadolu'nun doğu bölgesinde 11. asırdan itibaren devlet kuran Artukoğulları, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Saltukoğuları, Mengücükoğulları hep OĞUZ boyundandır. Aralarında hiç Kürt devleti yoktur!... Çünkü devlet kuran yerleşik hayata geçer, yerleşik olanın da Kürtlüğü sona erer!.. Çünkü KÜRTLÜK, DAĞ GÖÇEBELİĞİ DEMEKTİR!

    Dil farklılığın sebebi, yörenin sarp dağlık olması ve Arap-Acem etkisinin hissedilmesidir...

    Kürt ayırımcılar hep bağımsızlık için mücadele ettiklerinden dem vururlar... Doğu ve Güneydoğu'da çıkan olaylar asla bir milliyetçi Kürt isyanı olarak başgöstermemiştir. Feld Mareşal Moltke, hatıralarında Osmanlı dönemindeki isyanların "Kürtler'in de askere alınmak istenmesi"nden çıktığını yazar... (Bakınız: Moltke'nin Türkiye Mektupları) 2. Mahmud dönemine kadar Kürtler de, Araplar, gayrımüslim azınlıklar gibi askere alınmıyordu... Birden 15 yıllık askerlik yükümlülüğü gelince erkekler dağa çıkmış, direnmiştir...

    Cumhuriyet dönemindekiler de dahil, bazı diğer isyan olayları da şu sebeplere dayanır:
    -- Eruhlu Yakup Ağa Olayı ... serpuş yerine şapka giyilmesinden,

    -- Dersim Olayı ... 4. Genel Müfettişlik kurulmasından,

    -- Hazza Olayı ... Hükümetin iskân uygulamasından,

    -- 1934 Şerif Ahmet Han Olayı ... vergi meselesinden,

    -- Bedirhan Olayı ... Hükümete asker verilmesinden,

    -- Şemdinan, Hoca, Reşkotan, Raman, Jilyanlı Resul Ağa olayları ise jandarmanın kaçakçı takibinden

    kaynaklanmıştır.

    Şeyh Said'le İskilip olaylarında ise dini yön ağır basmıştır... Tabii hasım devletlerin ajanları bu fırsatları değerlendirmekten kaçınmamışlardır.

  9. #19
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    YAVUZ SULTAN SELİM VE İDRİS BİTLİSİ

    Kürt ayırımcılar Kürtler adına bir şey yapamayınca, Aleviler adına dövünmeye başlarlar ve hemen Yavuz Sultan Selim'i suçlarlar.
    Halbuki hem Kürtler hem de Aleviler bilmelidir ki, eğer Yavuz Sultan Selim Çaldıran'da galip gelmeseydi (1514), Şah İsmail bölgede hakim olacak, belki Anadolu'da Osmanlılar'ın yerine alacak ve sonunda biz İranlı olacaktık!..

    Bugün de Humeyni tipi bir idarenin altında pek çok değerimizi yitirmiş olarak yaşamaya çalışacaktık!..

    İran etkisinin ne demek olduğunu çok iyi bilen İdris Bitlisi, işte bu sebepledir ki, 25 kadar Kürt aşiretinin Osmanlılar'a bağlanmasını sağlamış, bu yolla aşiretlere de bazı imtiyazlar elde etmişti.

    Bu tarihten itibaren KÜRT kelimesinin, DAĞ GÖÇEBESİ anlamında kullanılması yaygınlaşmıştır.

    Zaten pek çok ayırımcı da Kürtlerin DAĞLI olduğunu kabul eder.

    Yavuz Selim bu durumu göz önünde tutarak batıdan DOĞUYA Türkmen aşiretlerini nakletmiş, onların Kürt aşiretler ile karışarak İran Şiiliğine karşı bir duvar oluşturmalarını amaçlamıştı.

    YÜRÜK kelimesi de bu tarihten sonra OVA GÖÇMENİ anlamına kullanılmıştır.

    Ne yazık ki, arkasından gelen Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlıyan ekonomik sıkıntılar, Devlet'in Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile gereği gibi ilgilenmesini önlemiş, bu dağlık bölgedeki Türkmenler zamanla özelliklerini kaybetmişler, ama tam anlamıyla da Kürtleşmemişlerdir.

    Böylece Celaleddin Harzemşah'ın Zazalarından sonra, Türkmen kökenli Dersimliler ortaya çıkmıştır. Dersimliler kendilerini Kürt saymaz!... (Dr. Rıza Nur, aynı eser)

    İdris Bitlisi'ye gelince, Kürt ayırımcılar tarafından ihanetle suçlanan bu kişi, aslında Kürt bile değildir!... Şimdi de her doğulunun Kürt olmadığı gibi!..

    İdris Bitlisi pek çok konuda Türkçe, Arapça, Farsça eserler vermiş; ama bir kelime bile Kürtçe yazmamıştır!..

    Türkçe'si de sonradan öğrenmiş olamıyacağı kadar düzgündür. (Mehmet Bayraktar, Bitlisli İdris)

    Sözün özü, İdris Bitlisi'nin Kürt ayırımcılara ihanet etmiş olması söz konusu olmadığı gibi, Kürt aşiretlerine de bir zararı olmamıştır.

    Aksine, onlara imtiyaz sağlamış, bu yüzden de doğuya göç ettirilen TÜRKMEN aşiretlerinin bu dağ göçebelerinin serbestisine özenmelerine ve zamanla Kürtleşmelerine sebep olmuştur.

  10. #20
    DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

    YAVUZ SULTAN SELİM VE ŞAH İSMAİL

    Bu arada üzerinde durulması gereken bir husus Anadolu Türkmenlerinin neden Şah İsmail'e meylettikleridir.
    Çoğu kişi sathi düşünerek bunu Yavuz'un Sünni, Şah İsmail'in Alevi olmasına bağlar.

    Halbuki doğuda Şah İsmail henüz ortaya çıkmış iken, İstanbul'da BALIM SULTAN Bektaşiliğe yeni bir yön veriyor ve dönemin padişahı 2. Bayezid bu tarikata giriyordu!...

    Padişah aynı zamanda Hacı Bektaş'ın piri olduğu Yeniçeri teşkilatının da "1" numaralı neferi sayılıyordu!..

    Bu durum Yavuz için de geçerli idi.

    Diğer yandan Şah İsmail:


    Gece gündüz hayaline dönerim
    Bir gece rüyama gir Hacı Bektaş

    Günahkarım, günahımdan bezerim

    Özüm dara çektim, sor Hacı Bektaş

    diye şiirler yazıyordu. Yani hem BEKTAŞİ, hem de öz-be-öz TÜRK idi! HATAYİ mahlaslı şiirleri hala Aleviler arasında okunur... Çünkü onun Türkçesi, Yavuz'unkinden daha sadedir.

    Yani Çaldıran'da iki TÜRK ve BEKTAŞİ hükümdar karşı karşıya gelmiş ve savaşmıştı!..

    Öyleyse bu iki BEKTAŞİ TÜRK hükümdar çarpışırken, AnadoluTürkmenleri neden Şah İsmail'e meyletmişlerdi?..

    Bu sorunun cevabını, Kürtler'in kurtuluşunu da TÜRKÇÜLÜK'te gören büyük düşünür ZİYA GÖKALP vermektedir:

    "Osmanlı Devleti, eski TÜRK federasyonunun bazı esaslarını muhafaza etmiş bir ümmetten ibarettir."

    "Osmanlılar ümmet esasına dayanan bir devlet kurdukları için AŞİRET ve soylu sınıf teşkilatlarını bozarak BOY BEYLERİ yerine ENDERUN'dan çıkma sancak beylerini koydular."

    "SAFEVİ DEVLETİ ise, tam tersine TÜRKMENLER'e eski AŞİRET ve soylu sınıf teşkilatının muhafaza edileceğini vaad ederek (eski TÜRK) konfederasyon teşkilatına döndü."

    " Her aşiretin ırsi bir hanı bulunan bu teşkilatta, ŞAH bir HANLAR HANI'ndan ibaret oldu."

    (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri sf. 59-60)

    İşte bu son derece basit ama aynı zamanda son derece doğru açıklama, özellikle Asya'dan Timur'un önü sıra göç etmiş ve henüz eski adetlerini sürdürmekte olan Doğu Anadolu Türkmenleri üzerindeki etkiyi anlamamızı sağlıyor....

    Osmanlı Devleti sürekli Anadolu'ya göçeden Türkmen aşiretlerinin yapısını bozarak onları yerleşik hayata geçirmeye çalışıyordu. Bu radikal değişiklik te Türkmenleri rahatsız etmiş, onların eski sistemlerini korumalarına izin veren Türk hükümdar Şah İsmail'e yakınlaştırmıştır.

    Ziya Gökalp'in açıklaması ayrıca Yavuz'un davranışını da izah ediyor... Yavuz açısından uzun süre önce fethedilmiş OSMANLI topraklarında yaşıyan Türkmenler için yapılacak fazla bir şey yoktur ama; Mısır Türk Kölemen Devleti'nden yeni alınan topraklardaki Kürt aşiretlerini kontrol altında tutmak için Şah İsmail'in politikası uygulanıyor.

    Onların Türkmenlerinkine çok benziyen aşiret sistemlerine dokunulmuyor...

    Bu uygulama Kürtler'i rahat ettirmiştir ama, Türkmenler açısından istenmiyen bir durum yaratmıştır.

    Doğuki Kürt aşiretleri Türkleştirmesi beklenirken; oraya göçürülen Türkmen aşiretleri Kürtleşmişlerdir.

    Neden?...

    Ziya Gökalp'ın açıklamaları bu konuya da ışık tutuyor...

    Türkmen aşiretleri her ne kadar eski TÜRK federasyon sistemini uzun süre önce terketmişlerse de, tam olarak unutmamışlardır... Doğuya göçünce serbest aşiret düzeninin Kürtlere tanındığını görmüşler, bu haktan kendileri de yararlanmak istemişlerdir. Bu yüzden onlara benzemeye çalışmışlardır.

    Ama Devlet Türkmenler'e, Kürtler'e olduğu kadar müsamahakâr davranmamıştır... Onlar da her fırsatta direnmişlerdir.

    Böylece doğudaki sürtüşme, iddia edildiği gibi Kürtlerle Osmanlılar arasında değil; Kürtler gibi el üstünde tutulmayan Türkmenler ile Osmanlı arasında sürüp gitmiştir.

    İşte Dersim'in TÜRK kökenli halkının isyanının altında bu gerçekleşmemiş 500 yıllık beklenti yatar!.. Dersimliler (Tunceli) kendilerini hakkı yenmiş, ihmal edilmiş görür. "Niye Kürtler'e tanınan haklar bize de tanınmadı?" zihniyeti etkisini hâlâ sürdürür.

    Ve yine bu sebeptendir ki, çok daha önceden yerleşik düzene geçmiş Türkmen aşiretleri de Kürtler'e tanınmış imtiyazlardan yararlanmak için onlar gibi davranmaya başladılar. Kanuni ile başlıyan Devlet'in ihmali ile de Türkmenler gün geçtikçe Kürtleştiler.

    Daha doğrusu Karakeçili aşireti gibi, Türk olduklarını bile bile Kürtçe konuşmayı benimsediler... Böylece Kürt ayırımcıların istismarına alet oldular.

    email: ttrkkan@excite.com

2. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var BirinciBirinci 1234 SonuncuSonuncu

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi