Mehmet Toprak

Ýslam ve insan

ðMahlûkatýn en þereflisi olan insanýn kul olabileceði tek varlýk, mevcudatýn en þereflisi olan Allahðtýr.ð
M. Ýslamoðlu

Ýnsan, Allah tarafýndan kainatýn bir parçasý olarak biçimlendirilmiþ (1); mahiyetini kavrayamadýðýmýz bir ðGizð ve ðGizemlið güçle donatýlmýþ (2); Allahðýn ðHalifeðsi olarak yeryüzünü imarla görevli kýlýnmýþ yani baþýboþ býrakýlmamýþtýr (3). Ýnsana hayatý boyunca takip edeceði doðru yol yine o üst kudret tarafýndan vahiy yolu ile bildirilmiþtir (4). Vahye ise aklederek/düþünerek baðlanmasý istenmiþtir (5).

Akýl ve vahiy insan varlýðýna verilmiþ ayrýcalýklardýr. Zira ilahi vahyin birinci derecedeki muhatabý insandýr. Toplumu ve tarihi akýþýn seyrini deðiþtirmeyi veya düzenlemeyi amaçlayan bütün dinlerin/ideolojilerin ilk muhatabý da insandýr. Toplumsal projesi bulunan bütün anlayýþlar, insan-toplum-tarih üçgeni arasýndaki iliþkileri deðerlendirmek kadar, bu üç öðeyi zorunlu olarak tahlil etmek durumundadýrlar. Zira köklerini tarih içinde oluþturan toplumun yapýsýný deðiþtirme eylemi, öncelikle insanýn yakýn çevresinde ve ondan da önce, insanýn kendi tutum ve anlayýþýnda gerçekleþtireceði dönüþümle baþlar. O halde toplumsal deðiþimin öncelikli öðesi de insandýr.

"Toplumsal hayat", Allahðýn bir ðölçüð ve bir ðdüzenð ile yarattýðý evrende insanýn ihtiyarýna ve insiyatifine býrakýlan alandýr. Ýnsanýn toplumla ve tarihle olan iliþkisi ise, kendi kimliðini belirlemede büyük öneme sahiptir. Beðendiðimiz veya beðenmediðimiz insanlarýn kimlikleri, doðuþtan getirdikleri sýfatlar deðildir. Ýnsan, doðduðunda fýtri olarak bazý yapýsal yetenekler taþýr, ama belirlenmiþ bir kimlik veya bize sunabileceði herhangi bir bilgi getirmez (6). Ýnsanýn dünyaya gözlerini açtýðýnda çevresine yönelik baðýmlýlýðý diðer canlý türleriyle mukayese edilemeyecek derecede çok ve þiddetlidir. Ve yaþamýný devam ettirebilmesi, çevresinin ilgisine baðlýdýr. Ýnsanýn organik varlýðýný devam ettirebilmek için ilgisine zorunlu olduðu toplumsal çevresinin, yeteneklerini yönlendiren telkinleri gittikçe idrak alanýný kuþatýr. Ýnsanýn bu suretle oluþmaya baþlayan kimliði, içinde doðduðu ve yetiþtiði toplumun tarih içinde kazandýðý kimliðinden büyük ölçüde etkilenmeye baþlar.

Ýnsan biyolojik yapý itibariyle diðer canlýlara benzer: Organizmasýnýn iþleyiþi üzerinde herhangi bir tasarrufa sahip deðildir. Mesela kalbini durduramaz, midesine direktifler veremez vb. Ancak akýl sahibi olmasýyla insan diðer canlýlardan ayrýlýr. Temyiz (iyiyi kötüden ayýrma) gücünü kazanmaya baþladýðý andan itibaren bilinçli olarak ðseçmeð, ðüretmeð veya ðhata yapmað ayrýcalýðý sadece insana mahsustur. Ýnsanýn bu ayrýcalýðý, toplumsal telkinler karþýsýnda sahip olduðu özgürlüðünü ve sorumluluðunu ön plana çýkartmaktadýr.

Allah insaný en güzel bir biçimde yaratýrken (7) onun vahiy ile belirlediði en doðru çizgide yürümesini amaçlamýþtýr (8). Böylece insan, yaratýlmýþ olanlarýn tutsaðý olmaktan veya onlarý kendisine kul edinme zulmünden kurtulacak, Rabbinin yaratýþ amacýna yönelerek, gerçek özgürlüðe ulaþacak ve varlýk alemi içindeki dengesini yakalama mutluluðuna kavuþacaktýr.

Lakin insanlýk tarihi boyunca sosyal iliþkilerin seyrine baktýðýmýzda, insanoðlunun sürekli olarak ayrýlýklar, kutuplaþmalar, farklýlaþmalar içinde bulunduðunu görürüz. Yani vahyin gösterdiði çizgiden sürekli inhiraf ve sapmað Ýnsan, çoðu zaman bu toplumsal kaosun þaþkýnlýðýndan kurtulamamýþtýr. Tarihin gündemini tutan en soluklu konu özgürlük, denge ve mutluluk sorunu olmuþtur. ðüzgürlükð vahyin denge ve disiplininde sebat etmek midir yoksa vahye baþkaldýrýp, kendine sahte dünyalar bulmak mýdýr? Ýnsanlýðýn mutluluðu, evrensel ortaklýklara teþne olmak mýdýr yoksa güçlünün, güç yetirdiklerine hegemonyasý mý? Ýnsanlýk karanlýklardan nasýl arýnabilecek; toplumsal kaosu nasýl aþabilecektir?

Bu sorularýn cevabý, insanlarý ve kainatý yaratan ilahi gücün onlar için koyduðu müfredatta gizlidir. Nitekim ilk insana, tabiatý ve kainatý kavrama usulünü öðretmiþ (9) ve insaný diðer yaratýlmýþlardan farklý olarak, sorumluluðunu özgürce idrak edebileceði bir yetenekle donatmýþtýr (10). Ayrýca Rabbimiz insaný, kendisini bir´leyici bir fýtrat üzere yaratmýþtýr (11). Bu fýtrat insanýn deðiþtirilemeyecek tabiatýdýr. Fakat fýtratýn bu özelliði insanýn özgürlüðünü sýnýrlayan bir zorunluluðu deðil, potansiyel bir olumluluðu taþýmaktadýr. Allah insaný yaratýrken, onun nefsine bozulmayý da, sakýnmayý da ilham etmiþ (12); ona her iki yolu da göstermiþtir (13).

Allah insaný yollarýn ayrýlýþ noktasýnda ne baþýboþ ve rehbersiz býrakmýþ; ne de hür iradesini melekût alemine hapsetmiþtir. O, insan fýtratýný yaratýrken onunla kendini tanýmasý üzerine sözleþme yapmýþ (14) bu fýtri özelliklerin üzerini örten nefsani arzularýndan veya cahili anlayýþ ve tutumlardan kendisini arýndýrabilmesi için ise her ümmete bir uyarýcý göndermiþtir (15).

Ýnsanýn diðer varlýklar karþýsýnda yüceltilmesinin de, en aþaðýlara indirilmesinin de hikmeti budur (16).

Ýslam insaný bütün hükümlerinde yüceltmeyi amaçlamýþtýr. Ýnsaný insanlýktan düþüren kendi yaptýklarýdýr.

DÝPNOTLAR:
1. Al-i Ýmran/59; Abese/19
2. Secde/9; Ýsra/85
3. Kýyamet/36
4. Hud/l-2; Ýbrahim/l
5. Nisa/82; Ýbrahim/52
6. Nahl/78
7. Tin/4
8. Zariyat/56
9. Bakara/31
10. Ahzab/72
11. Rum/30
12. þems/8
13. Beled/10
14. Aðraf/172
15. Yunus/47
16. Tin/4-5