MEHMED AKÝF

Ýstiklal Marþý þairi

Sevr antlaþmasýndan sonra düþman baskýsýna maruz kalan vatanýn semalarýný kara bulutlar kaplamýþtý. Asýrlar boyu esaret nedir bilmeyen bir millet mahzundu, kederliydi... Bu vatan semalarýnda dalgalanan þanlý sancak ve asýrlar boyu vatan semalarýný çýnlatan Ezan-ý Muhammedi dinecek miydi?.. Ýþte bu esnada gönüllere su serpen ümit mayasý aþýlayan gür bir ses þöyle haykýrýyordu:

"Korkma! Sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak

Sönmeden Yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yýldýzýdýr, parlýyacak,

O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Ben ezelden beridir hür yaþadým, hür yaþarým,

Hangi çýlgýn, bana zincir vuracakmýþ? þaþarým!

Kükremiþ sel gibiyim, bendimi çiðner aþarým.

Yýrtarým daðlarý, enginlere sýðmam taþarým."

Bu ses, Mehmed Akif in sesiydi. Ýstiklal marþýyla millete böyle sesleniyordu. Ayný ses, Balkan harbi esnasýnda; Beyazýt, Fatih, Süleymaniye camii þeriflerinden, milli Mücadele'de Balýkesir Zaðanos Paþa, Kastamonu Nasrullah ve daha pek çok camilerden millete seslenmiþti...

Ýlk önce ümitsizliðe karþý çýkmýþ, daha sonra fikir birliði için, Ýslam Birliði için çalýþmaya baþlamýþtý.

"Girmeden tefrika bir millete, düþman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez"

diyerek tefrikanýn dehþetine dikkatleri çeken Akif hiçbir vakit ümidini kaybetmiyordu. þöyle sesleniyordu necib milletine:

"Deðil mi cephemizin sinesinde iman bir

Sevinme bir, acý bir, gaye ayný, vicdan bir

Deðil mi sinede birdir vuran yürek... Yýlmaz!

Cihan yýkýlsa, emin ol bu cephe sarsýlmaz!...

Ve Mehmed Akif in dediði gibi yedi düvel saldýrsa da bu cephe sarsýlmayacaktý, sarsýlmamýþtý. Ýstaklal, Hakka tapan milletindi ancak... Ve "Ýla-yý kelimetullah" için didinen bir millete Cenab-ý Hakkýn armaðanýydý, ihsanýydý istiklal...

Mehmed Akif þiirleriyle, makaleleriyle vaazlarýyla bu milletin dertlerini dile getirmiþtir. O hisleniþiyle, heyecanýyla, yaþayýþýyla bu milletten bir parçaydý. Bu necib milletin tercümaný, san'atkarý, bir temsilcisiydi. Bu yüzdendir ki millet onu muhabbetle baðrýna basmýþ, aradan yýllar geçmesine raðmen unutmamýþtý. Unutmayacaktý da... Her sabah vatan evladlarý "Ýstiklal Marþý "ný gür sesle söylemekte, manasýný ruhlarýna sindirmektedir...

Hayatý-þahsiyeti

Mehmed Akif in hayatýna bakýldýðýnda onu vatan þairi, Ýslam þairi yapan unsurlarýn ne kadar yerli ve asil olduðu görülecektir.

Akif, 1873 yýlýnda Fatih Sarýgüzel semtinde her köþesine Kur'an sesi sinmiþ mütevazi bir evde dünyaya geldi. Babasý, Fatih müderrislerinden Ýpekli Tahir Efendi'dir. Annesi Buhara Türklerinden Emine þerife Haným'dýr.

üok abid ve zahid ebeveynin çocuðu olmak saadetini tadarak dünya misafirhanesinde günlerini geçiren Akif, henüz çok küçük yaþýndan itibaren anne ve babasýndan ibadetin vecdini, zevkini, heyecanýný tadarak hayat mektebinin ilk basamaðýný adýmlamaya baþlamýþtý.

Konuþmaya baþladýðý andan itibaren babasý ona Kur'an-ý Kerim'den ayetler ezberletmeye baþlamýþtý.

Henüz dört yaþýndayken de Fatih'te Emir Buhari mahalle mektebinde ilk tahsiline baþlamýþtý. Daha sonra yine Fatih'te muvakkitha'nenin yanýnda ilk mektebe devam etti. Ardýndan Fatih Merkez Rüþtiyesini ve daha sonra da Mülkiye'nin idadi kýsmýný bitirdi.

Bu tahsil devresi esnasýnda bir taraftan da babasýndan Arapça, fýkýh, tefsir gibi dini ilimler tahsil etmekte, Esad Dede'den de Farsça dersleri almaktaydý. Ýlme ve ilim tahsiline doymak bilmiyordu adeta...

1887 senesine kadar tahsil hayatý kesintisiz devam etmiþtir. Bu sene içerisinde üst üste gelen iki acý, Akif i kedere boðmuþtur. Hem hocasý, hem arkadaþý olan babasý bu sene içerisinde vefat etmiþti. Pederinin vefatýndan sonra büyük Fatih yangýnýnda evleri yanmýþtýr. Bu hadiselerden sonra ailesinin mesuliyeti de omuzlarýna yüklenen Akif, Halkalý Ziraat ve Beytar Mektebine girerek yüksek tahsilini tamamlamýþ ve hayata atýlabilecek duruma gelmiþtir.

Okulu bitirdiði 1893 senesinden memuriyetten ayrýldýðý 1913'e kadar çeþitli vazifelerle Anadolu ve Rumeli'de bulunmuþtur. Memuriyeti esnasýnda bir yandan da, Halkalý Ziraat ve Ziraat Makinesi mektepleriyle, Ýstanbul Darülfünununda edebiyat ve kitabet dersleri vermiþtir.

Balkan harbinin arkasýndan memuriyetten ve Darülfünundan istifade etmiþtir. Akif o andan itibaren bütün mevcudiyetiyle vatan hizmetine koþmuþtur. Balkan faciasýný müteakip Ýstanbul'un selatin camilerinde binlerce Ýstanbulluya verdiði vaazlarýnda maðlubiyetin sebeblerini tahlil ediyor ve ümitsizliðe yer verilmemesini ihtar ederek ümidvar olmalarýný, ayrýlýða asla yer verilmemesini, birlik ve beraberlik içerisinde olunmasýný, Cenab-ý Hakka baðlýlýktan ayrýlýnmadýðý müddetçe zaferin er geç kendilerinin olacaðýný söylüyordu.

Akif, 1918 yýlýnda Ýslam'a yapýlan hücumlara ilmi cevap vermek ve saldýrýlarý ikna edici delillerle susturmak, Ýslam üleminde ortaya çýkan birtakým dini meseleleri halletmek için kurulan "Darül Hikmet-il Ýslamiyye" de vazife yapmýþtýr.

Ýstanbul'da hizmet vasýtasýnýn tamamen kaybolmasý üzerine de mücadelesini sürdürmek üzere Anadolu'ya geçmiþtir.

Milli Mücadele'de Akif

Milli Mücadele saflarýnda yer almak için Ankara'ya giden Akif i çeþitli bölgeleri dolaþarak halký aydýnlatýrken görüyoruz... Vaaz ve nasihatlarýyla mücadelenin ehemmiyetini dile getiren Akif, her gittiði yerde büyük alakayla karþýlanýyordu.Konuþmalarýyla milletin hissiyatýný dile getiriyor. Milletin hissiyatýna, ruhuna hitap ediyordu.

6 þubat 1920 günü Balýkesir Zaðnos Paþa Camiini týklým týklým dolduran ahaliye þöyle sesleniyordu Akif:

"Ey cemaati Müslimin! memleketlerinizi kurtarmak için devam eden mücahedatýmýzda bir noktaya son derece dikkat etmelisiniz! Bu hareketlerin, bu himmetlerin sýrf müdafai din ve vatan gayesine müteveccih olduðu yar ve aðyar nazarýnda tamamiyle anlaþýlmalýdýr. Fýrkacýlýk, menfaatcilik, komitecilik gibi hislerden külliyen müberra olduðuna yakýndakilere uzaktakilere tamamiyle kanaat gelmelidir. Bu kanaati zerre kadar sarsacak bir harekete, bir söze kimse tarafýndan meydan verilmemelidir."

Yine devamla þöyle diyordu:

"Cemaat içinde herkesin uhdesine düþen bir vazife-i vataniye, bir fariza-i diniye vardýr ki onu ifa hususunda zerre kadar ihmal göstermek caiz deðildir. Bu hususta hiçbir fert kenara çekilerek seyirci kalamaz. üünkü düþman kapýlarýmýza kadar dayanmýþ, onu kýrýp içeri girmek, harim-i namus ve þerefimizi çiðnemek istiyor. Bu namerd taarruza karþý koymak, kadýn, erkek, çoluk çocuk, genç, ihtiyar... Her fert için farz-ý ayýn olduðu, bir lahza hatýrdan çýkarýlmamalýdýr."

Akif in bu vazlan kulaktan kulaða her tarafa yayýlýyordu. Kastamonu Nasrullah Camiinde verdiði vaaz ise Yurdun çeþitli yerlerinde camilerde okunmuþ, bastýrýlarak her tarafa daðýtýlmýþtýr.

Ýstiklal Harbi esnasýnda I.Büyük Millet meclisine Burdur mebusu olarak giren Akif bu devrede 17 þubat 1921'de Ýstiklal Marþý'ný yazmýþtýr. Millet meclisince yüzlerce þiir arasýndan seçilerek 12 Mart 1921'de kabul edilen Ýstiklal Marþý, mecliste tekrar tekrar okunmuþ, vecd içerisinde ayakta dinlenmiþtir...

Bu esnada yazdýðý þiirler dillerden düþmüyordu. Cepheye giden kahraman Mehmedçiðe þöyle sesleniyordu Akif:

"Yurdunu Allaha býrak çýk yola

"Cenk"e deyip çýk ki vatan kurtula.

Böyle müyesser mi gaza her kula

Haydi, levend asker, uðurlar ola."

Bütün þiddetiyle Anadoluya saldýran düþmanlar karþýsýnda imanlý göðsünü siper edenlere kuvve-i maneviyye olarak Akif in sesi çýnlýyordu siperlerde:

"Cehennem olsa gelen göðsümüzde söndürürüz;

Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.

Düþer mi tek taþý, sandýn, harim-i namusun?

Meðer ki harbe giren son nefer þehid olsun."

...Ve azimle, imanla büyük savaþtan yüz akýyla zaferle çýkýlmýþtý.

Akif in Ýstiklal Harbinden sonraki devresi vatandan cüda geçmiþtir.

Abbas Halim Paþa'nýn daveti üzerine 1923'te Mýsýr'a gitmiþtir. Daha sonra aralýklarla tekrarlanan bu Mýsýr seyahati, 1926'dan 1936'ya kadar 10 sene fasýlasýz sürmüþtür. Bu devrede Akif fikri mesaisi yanýnda Mýsýr üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Türk edebiyatý dersi okutmuþtur.

1936 senesi sonlarýnda hastalanmasý üzerine Vatana dönen Akif, 26 Aralýk 1936 günü akþamý Hakkýn rahmetine kavuþmuþtur. Aziz naþý ebedi alemin ilk kapýsý olan Edirnekapý'daki þehitlikte bulunan mezarlýða binlerce gencin elleri üzerinde taþýnmýþtýr...

Fikirleri-þahsiyeti

Akif, Ýslama ruhu canýyla baðlý bir þahsiyet olarak Ýslamý lisaný hali yanýnda kaliyle de müþahhas olarak anlatmýþtýr. Akif, Ýslamiyetin gericilik ile asla alakasý olmadýðým, müsbet ilimlerle dini ilimlerin beraber götürülmesi lazým geldiðini söylüyordu.

Miskinliðin Ýslamiyyette yeri olmadýðýný bilakis Ýslamiyyetin gayret dini olduðunu haykýrýyordu. þöyle diyordu Akif:

"þehamet dini, gayret dini, ancak Müslümanlýktýr, Hakiki Müslümanlýk en büyük bir kahramanlýktýr." Ýslam Birliði'nin önde gelen savunucularýndandý. Mekteplerde, ahlaktan milli þuurdan, inançlardan taviz verilmeden tedrisat yapýlmasýný müdafaa ediyordu...

Gençleri çalýþmaya, gayret etmeye, yükselmeye teþvik ediyordu.

Zaten kendi tahsil hayatý gelecek nesillere müþahhas bir misaldi. O, yüksek tahsili esnasýnda ayný sýnýfta bulunan Ermeni ve Yahudi gençlerle birincilik mücadelesi yapmýþ, "Bir gayrý müslimden geri kalmamak için" vargücüyle çalýþmýþ ve her ikisini de geçerek sýnýfýnýn ve okulunun birincisi olmuþtur.

Akif gayet mütevazi bir þahsiyetti. Ýnancýndan asla taviz vermezdi. Dine karþý vaki en ufak hücumlara tahammül edemez, derhal ona haddini bildirmek isterdi. Bu vasýflarý yüzündendir ki milletle arasýnda muhabbet baðlarý örülmüþ ve her zaman hayýrla yadedilmiþtir.

Eserleri

M.Akif in düz yazý eserleri de varsa da en fazla manzum eserleriyle tanýnmýþtýr. Manzumeleri SAFAHAT adý altýnda bir kitapta toplanmýþtýr. Safahat þu yedi kitaptan meydana gelmiþtir: Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkýn Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatýralar, üsým, Gölgeler...

Mensur eser olarak: Sýrat-ý Müstakim ve Sebilürreþad'da yüz kadar makale ve hasbuhali yayýnlanmýþtýr. Ayrýca 50 kadar tercümesiyle 10 kadar mev'izesi vardýr.

Arapça, Farsça ve Fransýzca'ya vakýf olan Mehmed Akif in tercüme ettiði baþlýca eserler þunlardýr: Müslüman Kadýný (Ferid Vecdi Bey'in eseri) Hanoto'ya Karþý Ýslamý Müdafaa, Anglikan Kilisesine Cevap (Abdülaziz üaviþ), Ýçkinin Beþer Hayatýnda Açtýðý Rahneler (Abdülaziz üaviþ), Ýslamlaþmak (Said Halim Paþa)