AYASOFYA’NIN TEMELİ


Bu araştırmada fetih Ayasofya’sı değil, daha Ayasofya ortada yokken, temelinin nasıl Türklere ait olduğu ele alınmıştır.
Asya Hun’ları,-tüm tarihçilerin genel kabulüne göre- kavimler göçünü M.Ö 150-200 yıllarında başlatmışlardır. Hun Türkleri batıya gelir, yol üzeri Ankara, Urfa taraflarına uğrarlar. ('TürklerYecüc Mecüc’tür' hikayeleri bu dönemde Arap kaynaklarına girer.) Bir süre buralarda duraklasalar da yollarına devam ederler. 310’lu yıllarda Avrupa’da, Macaristan’da, Bizans kapılarındadırlar. Hun Türklerinin, Batı kaynaklarında en az iki kez bugünkü İstanbul kapılarında oldukları yazılıdır. Büyük Çekmece’ye kadar gelip o günkü Bizans İmparatoru’nu haraca (vergiye) bağlayarak, İstanbul’u işgal etmeden şehre girip; bu günkü At Meydanı-Sultanahmet Meydanı ve Ayasofya’nın bulunduğu yerde çadır kurup, tabiri caizse buraları konsolosluk toprağı ilan ederler.
Tüm Batı tarihçileri bu haraç olayını hazmedemediklerinden dolayı; “İstanbul’da deprem olmuş 1.Costantin’in yaptırdığı surlar yıkılmıştır. Bu yüzden Bizans, kayıtsız şartsız Türklere teslimiyeti kabul etti” derler. Yani Hunların elini kolu sallayarak Bizans’ın göbeğine gelmesini depremde yıkılan surlara bağlarlar. Burada küçük not; surların yıkılması doğrudur, zira Sultan FATİH 1.Costantin’in surlarını değil, Theodosius’un sonradan yaptırdığı surları deler, bunlar da bilinir…
Priskos, Atilla ile Vatikan ve tüm batı ülkeleri ile arasında diplomatlık yapan kişidir. Atilla’yı en ince ayrıntısına kadar tasvir yapan bir kişidir ve kitap yazar bu tüm batı kaynaklarında mevcuttur. Priskos: http://tr.wikipedia.org/wiki/Priskos
Bu şahsın kitabını ülkemizde bir akademisyen de çevirmiştir. Elde olan nüshalarını çevirmiştir. Birde sözde kayıp olan -Vatikan arşivlerinde bulunan- sıklıkla batı tarihçilerinin Priskos’un işte bu 'kayıp parşömenlerine' dayanarak yazdıkları ve Türklere kin kustukları kitaplar da vardır. En meşhuru sahte Hun tarihçisi diye batının dahi kabul ettiği Marsilyanus’tur. 4.asırda Herodot tarihinin kahramanlarını Hunlara uyarlayarak bir Hun tarihi yazar. Çağımızda bu hikâyenin Herodot’ta geçtiği meydana çıkınca, batının dahi sahte Hun tarihçisi unvanını verdiği şahıs. Yine Bizans tarihçisi Papaz asıllı Türklere büyük kin duyan Jordanes’te “Priskos’un kayıp parşömenlerinden okuyup, yazdım” diyen bir yalancıdır ki bu da Batı tarihçilerince tespit edilmiştir. Uzun uzun yazmayacağım bunlar zaten bilinen konulardır.
Atilla, Papa Leo’ya diz çöktürüp, köpek gibi yalvartıp, ayağını öptürmüştür. Bunu hazmedemeyen batı tarihçileri, güya Atilla, Papa’nın önünde kutsandı, hatta Hristiyan oldu zırvasını yazsalarda, yazılı belgeler, özellikle batılı bazı kaynaklar yok edilemediğinden mecburen bu görüşlerini yalanlamıştırlar.
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=1371

Papaların kölelerin ayaklarını öpme âdeti, o zamanki Papa’nın Atilla’nın ayağını öpmesinden sonra başlamıştır. Atilla’nın, Papa’ya ayağını öptürmesini bir türlü hazmedemeyen Vatikan, sonradan “Bak Papa kölelerin ayağını öpüyor” hikâyesini uydurmuşlardır. Bırakın bu ayakları, bırakın bu yalanları...

Hatta bu olaydan sonra “Hunlar Türk değil, Macar’dır” diye iddia etmeleri de yine bu dönemdedir. Sonra bu zırvayı da tarihin gerçekleri yüzünden Asya Hunlarının Türk olduğunu kabul etmişlerdir.
VATİKAN’DA bilinen bir çok belge, kitap zaman zaman gün yüzüne; kazara veya çeşitli nedenlerle çıkmaktadır. Vatikan arşivlerinde kayıp denilen 'Priskos'un parşömenleri' de dahil bir çok belge vardır. Vatikan’da her Papa değişiminde birçok tarihi kayıt, belge vs. yeminle ve mühürle yeni Papa tarafından teslim alınır. Papa’nın arşivcileri bu belgeler üzerlerinde çalışırlar. Bir Piskopos vardır ki bu kişi Alessandro Sperelli’dir. Papa tarafından görevlendirilen bu şahıs, arşiv yazıları ve Hristiyan teolojisi üzerine kitaplar yazar. Bunlardan biri 1664 basım orijinal devrin Papa’sı imzalı aşağıdaki kitabıdır.




Bu Piskopos, aynı zamanda pastoral devrin üç Papası ile çalışır. Papa Urbanus, Papa innocentius (1644 yılı) Papa Alexsander Septimus.

1664 basım Papa Clemens imzalı iki cild kalın kitap ve Vatikan Arşivlerinde 83 sayfalık resim ve gravürlü Roma diplomasi tarih kitabı ki işte konu ile alakalı kitaptan bazı sayfalar:





Yıl 1961. Türk tarihi ve Ayasofya tarihi için hatta İstanbul tarihi için çok önemli olan Boğa Parşömeni Kodlu ve Vatikan anayasası sırları da bulunan gizi arşiv mühürlü belgeler; 1961 yılında Papa XXIII. Ioannes (Jhon)'un arşivcisi tarafından açılır, Vatikan bunun haberini yayınlar.
http://vaticaninsider.lastampa.it/en/inquiries-and-interviews/detail/articolo/concilio-24638/ (*)

İçinde öyle şeyler çıkar ki; Türklerin Vatikan’la olan diplomatik yazışmaları ve Alessandro Sperelli’nin Priskos ve daha eski diplomatın parşömenlerini kaynak göstererek yazdığı 1664 tarihli bu metinler çok önemlidir ve üstelik bunlar gravür resimlidir.
Şimdi gelelim bu belgeler üzerinden yapılan gizli savaşlara;
Soğuk savaş döneminde Sovyetler, Akdeniz’e inmek ister. 1960’da ABD Elçisi Başbakan Menderes’e bu belgeleri gösterir ve der ki; “Ayasofya’nın temeli sizindir, orası ilk önce Hristiyanlara değil, Türklere aittir, siz oradaydınız, açın bu müzeyi…” Sebep, Rus Ortodoks Kilisesine karşı yani 250 milyon bağlısı olan Kilise’ye göndermedir. Daha sonra R. Regan döneminde bir elçi, Başbakan Özal’a aynı konuyu açar. Özal ise Baba Bush’a bu konuyu İstanbul’da bir yemekte açar.

http://www.onaltiyildiz.com/artikel.php?artikel_id=334
Sovyetler dağıldığından dolayı, bu koz ortadan kalkar, üstü kapanır. Dolma Bahçe Sarayı'ndaki o yemekte, masada bulunan canlı şahit Mesut Yılmaz Bey’dir. Bu konu ile ilgi bilgileri paylaşmalıdır......
Şimdi gelelim üzerinden ABD ve Rusya'nın bile gizli savaşlar yürüttüğü ve Türk tarihi için çok önemli o belgeye:



Bu resimde Alessandro Sperelli’in gravürlerinde Sultan Ahmet’teki Mısır’dan gelen taş vardır ve ilk Bizans Kilisesi Aya İrini de açıkça görülür Nova Roma İstanbul’un geçiş adıdır ve Costantinapol yazar. Resimde ayrıca Hun atlıları; 4 savaş atı ve 4 kımız sağılan kısrak vardır. Çadırda Göktürk harfleri vardır ki bu harfler bu gün Ayasofya’nın ikinci katında aynen bulunmaktadır.


http://ayasofyamuzesi.gov.tr/tr/i%C3%A7mayasofyada-viking-yaz%C4%B1s%C4%B1
http://www.istanbulistan.net/muzeler/ayasofya-muzesi/
Saptırılmış şekilde yani asıl Aya İrini eski pagan tapınağı üzerine yapılmıştır duvarın hemen yanı Hun otağıdır. Yani Hun toprağıdır. Bu arşiv belgesi bize neyi anlatıyor; bugünkü Ayasofya temeli, toprağı, Vatikan arşivlerindeki belgelerde de TurkuHunas olarak geçmektedir. Ve burası konsolosluk gibidir. Daha sonraki yıllarda 1.Ayasofya tahtadan yapılıp, yok olmuştur. Bugünkü Ayasofya çok sonra yapılmıştır. Nereye? Türk topraklarının üzerine… O günlerde her medeniyet, başka yapıların üzerine kendi yapılarını yaparlar. Hatırlayacaksınız bu günkü Topkapı Sarayı'nın altında çekim yapan belgeselciler de Haç bulmuşlardı.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25068013/

Unutulmamalıdır ki, Osmanlı'nın Sarayı’da bu yapı üzerine yapılmıştı.

İşin önemli kısmını bir kez daha tekrar edelim; Bugünkü Ayasofya daha ortada yokken, Ayasofya’nın bulunduğu yer Türk toprağıdır. Bunu da Vatikan arşivlerindeki yukarıdaki belgeden öğreniyoruz. Yani Fatih bizim olanı geri almıştır. Hristiyanlık açısından Ayasofya önemlidir algısı bilinçlidir. Vatikan’ın kendi belgesinde de görüldüğü gibi bu iddialar gerçek değildir.